Yine de dayanamadım; Topoloji'yi anlamamış insanlara onu anlamayı sağlayabilmek bana her zaman çekici gelirdi. Bu yüzden, on dakika sonra mesaimin biteceğini, sonrasında onunla çalışabileceğimi söyledim. Çok mutlu oldu. Kabul ettiğim için kibarca teşekkür etti. Böylece dakikalar geçince üzerimi değiştirip çantamı aldım ve yanına oturup beraber ders çalışmaya başladık.
Başladığımızda saat dört buçuktu, Joe oflayarak alnını masaya yasladığında ise saat yediyi geçiyordu. Gülerek, "İyi gidiyorsun, yalnızca diğerlerinden zor bir ders," diye konuştum onu rahatlatmak için.
"Beynimin kafatasımı aşıp burayı dolduracak kadar büyüdüğünü resmen hissediyorum, canım yanıyor."
Boğuk sesiyle konuştuğu cümlesine güldüm ve parmaklarımın arasında tuttuğum çaydan bir yudum aldım.
İnsanlara çabuk ısınan biri değildim, fakat Joe bunu başarmıştı. Bazı insanların yanında rahat olurdunuz, ama Joe bundan da öteydi. Duygularını gösteriyordu, duygusaldı. Gözlerinin önünde katmanlarca duvar yoktu; bacak bacak üstüne atıp geriye yaslanıyor, bazen büyük kahkahalar atıyor, bazen de bana doğru eğilerek espriler yapıp benim ağız dolusu kahkahalar atmamı sağlıyordu. İçimdeki sıcaklığı mıknatısla çekip çıkarmış gibi hissediyordum. Canımın istediği şekilde konuşuyor, enerjimin çok yüksek olduğu zamanlardaki gibi aralara kendimin komik bulduğu cümleleri sıkıştırıyordum.
"Bu iyi bir şey." Dudaklarımın önünde tuttuğum fincanın üzerinden ona bakarken başını yana çevirdi ve yanağını masaya yaslayıp gözlerimizi buluşturdu. Gözlüğünün diğer tarafı havada kalmıştı. "Ve sen de konuya gittikçe hâkim oluyorsun. Biraz daha çalışmayla iyi bir not alacağına eminim."
"'Biraz'ı tanımlar mısın?" Gözlerimi kısarak içten bir şekilde güldüm; söylerken bile içimden çok fazla azımsadığımın farkındaydım.
"Bir haftanın tüm gecelerini vereceğin bir 'biraz'," dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi durdurmaya ve ciddi olmaya çalıştım.
Joe gözlerini kocaman açarken, "Şaka yapıyorsun," dedi fısıltıyla.
"Maalesef," diye mırıldandım korkakça ve bakışlarımı fincanıma çevirip çayımdan yudumlar aldım. Ofladı ve Topoloji 'ye duyduğu nefreti birkaç cümleyle tekrar ve tekrar dile getirdi. Bir sonraki dönem alacağı Soyut Cebir'i çözerken şimdi çektiği zorluklara özlemle bakacağını söyleyecektim, fakat vazgeçtim. Bu mutluluğu bilmeden yaşamasına izin verdim.
"Sen nasıl bu kadar iyi olabiliyorsun? Geçen dönem aldım, demiştin." Oturduğu yerde geriye yaslanmıştı. Kollarını göğsünde kavuşturup sorgulayıcı bakışlarla bana bakıyordu.
Fincanı masaya koyarken omuz silktim yavaşça. "Hafızam kuvvetlidir."
Gözlerim yarısına kadar içtiğim çaydaydı. Aklıma annemin üniversitedeki odasındaki Topoloji kitapları gelmişti; Topoloji onun alanıydı. Oxford'da bu konuda ilk akla gelen her zaman olmuştu. Üniversiteye geçtiğimde bana Topoloji anlatmak için sabırsızlandığını söylerdi her zaman. Yapmıştı da, dersler onun üniversitesinde kayıt altına alındığı için geçen dönem annemin anlatışından dinlemiştim. İki saat süren kayıt boyunca önümdeki ıslanmış kâğıda çizdiğim tek şey onun yüzü olmuştu.
"Harry de böyle demişti," diye konuşunca bakışlarımı hızlıca ona çevirmekten kendimi kuvvetle alıkoydum. Yavaşça geriye yaslanıp yapay bir tebessümle cevap verdim bu cümlesine. Ne diyebilirdim ki?
Parmaklarımla fincanın kulpuyla oynamaya başladım. Sessizleşmiştik ve bu sessizliğin sonunda konuşmaların derinleşeceğini hissediyordum. Konunun Joe tarafından Harry'ye doğru açılacağını, belki de benim kadar iyi gözlemleyen gözlerinden samanlıkta bulduğu iğneleri dile getireceğini biliyordum. Sadece başlamak için doğru bir cümle arıyordu.
YOU ARE READING
theory of constructed emotion | styles
Fanfiction"Yapılandırılmış duygu teorisi. Bir diğer adıyla duygunun kavramsal eylem modeli."
