“Evlat!” diyen sesi duymasıyla hemen sağ tarafında yatan yaşlı adama doğru döndü. Adam yattığı yerden sadece gözlerini açmış kendisine bakıyordu. İçerisi neredeyse tamamen karanlık sayılırdı.

“Söyle Cahit amca.”

“Uyuyamadın mı?” dedi kıh kıh gülerek. “Buraya gelişini daha dün gibi hatırlıyorum.” Genç de güldü bu sefer. Dile kolay yedi seneydi. Annesi her ziyarete geldiğinde hüngür hüngür ağlıyor, yaşıtlarının evlenip çocuğa karıştığını söylüyordu. Bunların hiçbiri genç adamın umurunda değildi ama o yokken çok şey olmuş olmalıydı köyde. Gerçi köyde de muhtemelen kimse onu davullu zurnalı karşılamazdı. Hatta döndüğü için birçok insanın huzursuz olacağından emindi.

Çoğu kişinin ona bakacağı gözleri şimdiden tahmin edebiliyordu.

O gözlerde korku, tedirginlik, nefret… Vardı.

“Küçüktüm o vakitlerde.” dedi sadece. Öyleydi. Toy bir çocuk sayılırdı.

“Gençsin hala oğlum. Yirmi sekiz daha nedir ki?”

“Öyle tabi de… İçim sanki ölü gibi Cahit amca. Sanki burada kalmamın da bir önemi yok, çıkmamın da.” Derin bir nefes çekti içine. Boğuluyor gibiydi.

Yaşlı adam acıyla gözlerini açıp kapattı. Anlayabiliyordu karşısındaki genci. Gözlerinden okunuyordu yorgunluğu. “Öyle deme evlat. Sen dik dur. Her şey yoluna girer. Hem babamın dükkanları var diyordun. Git oralarda kafanı dağıt.” Yattığı yerden bir anda doğrulup yatağın ucuna doğru kaydı. “İstersen” dedi oldukça sessiz bir tınıyla. “sana içeri girmeden önce gittiğim mekanların adreslerini de veririm. Kafanı dağıtırsın.” dedi imalı imalı bakarak. “Pav-“

“Tövbe tövbe.” Dedi genç adam kafasını iki yanına doğru sallayarak. “Amca senin uykun gelmiş, hadi devam et uykuna.”

Yaşlı adam kısıkça gülerek tekrar yatağına uzandı. Çok vaktini almamıştı tekrar uykuya dalması. Hava da artık aydınlanmış sayılırdı. Genç eli kalbinde herkes uyanana kadar oturur pozisyonda sadece karşısına baktı.

Bitmişti.

Üç dört saate kalmaz kuzeniyle babası gelip onu alacaklardı.

-----------------

Genç kız elindeki hortumu bahçenin köşesine fırlatıp yıkadığı köpeğe şöyle bir göz attı. Hayvanın gür tüyleri beyazlamış olsa da kıza olan bakışları hiç de tekin değildi. “Ne var?” dedi kız sırıtarak. Ne güzel tertemiz olmuştu işte. “Hep o bakkalın oradaki köpeğin yanına gidiyorsun. O kirletiyor seni. Uslu dur diyorum, kirlenme diyorum.” derken hortumun ucunu taktığı musluğun yanına ilerlemeye başlamıştı. “Dinlemiyorsun ki beni. Bak ne güzel bembeyaz oldun. Gitme bir daha o köpeğin yanına.” Musluğun başını çevirip suyu kapattı. Genç kızın annesi, kızın sabah açtığım börekleri pişirmek için fırının yanına gitmiş kız da onun yokluğunu fırsat bilmişti. İki gün önce şaldır şuldur yıkadığı köpeği bu sefer pek dikkatli yıkayamamıştı annesi gelir korkusuyla.

Temiz görünmeleri hoşuna gidiyordu kızın. Arada kedileri de yıkamak istiyordu ama her yerini tırmalıyorlardı.

“Kız Rüya!” diye bağıran annesinin sesini duymasıyla anında kalbi hızlanmaya başlamıştı. Elindeki hortum yere düşerken annesine doğru döndü. “Gel de şu tepsilerden birini al!” Kız anında yerinden hareketlenip bahçenin girişinde bekleyen annesinin yanına koşarken, ıslanan elbisesinin eteği dizlerine çarpıyordu.

“Geldim ana.” deyip kadının kolunun altındaki tepsiyi aldı hemencecik. Diğerine de yöneleceği sırada “Kalsın.” dedi sadece ellilerindeki kadın.

PÜRSEVDA Where stories live. Discover now