3. BÖLÜM: ÖLÜM RESİTALİ

44.3K 5.3K 13.4K
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3. BÖLÜM: "ÖLÜM RESİTALİ"

Tommee Profitt & Fleurie, There's a Hero in You

Eğer gökyüzünün üzerinde durabilseydim, altında yaşamazdım.

Hatırlıyorum. Beş yaşlarındaydım. Elimde geniş bir zarf tutuyor, babamın sallanan sandalyesinde oturmuş boşluğu izliyordum. Zihnim, içinde var ettiği her bilgiyi sabırsızca öğüterek benliğime dağıtmaya daha o zamanlar başlamıştı. Ruhumu öğrendiklerim var etmişti; ruhumu ucunda durduğum karanlık, ucunda durduğum aydınlık, ucunda durduğum seçimler var etmişti. Ruhum hafızamın ürünüydü ve büyük oranda var olacak geçmişimin, beni bekleyen yaşanacak o belirsiz geleceğin ürünüydü.

O zarfın içinde henüz bir çocukken kemiklerimde dolaşan o ilikle kurtarmak istediğim küçük çocuğun ismi yazıyordu, o anı çok iyi hatırlıyorum ama gözlerimden yaşlar boşanmaya başladığında sadece beş yaşında olduğum ve o denli büyük bir acı çektiğim için hatıralarıma sızdığımda bile beş yaşındaki Hera'nın yüzünü hatırlamaktan kaçıyorum.

Çocuk kurtulamamıştı.

Cenaze töreni için bana gönderilen davetiyenin üzerinde minnetlerinin nişanesi olan cümleler yer alıyordu ama o cümleleri okuyamayacak kadar küçüktüm. Bir insanın ölüm törenine adımın yazdığı bir davetiyeyle katılacak olmam değil, o çocuğu kurtaramamış olmam tuhafıma gitmişti. Çok ağlamıştım. Sonra Hemera saçlarımı örmüştü.

Geçmişin içinde kaybolan saniyeler, akrep dövmeli yabancının gözlerinde tutsağa dönen düşüncelerin sırtına kırbaç darbeleri vuruyordu. Karanlığa rağmen yeşil gözlerini görebiliyordum. Cam yeşili gözleri, içinde yanan yeşil bir ateş varmış gibi karanlığın ortasında parıldıyordu.

Bir müzik...

Çalan müzik, ölümün resitaliydi.

"Hareket etme," dedi boğuk, erkeksi sesiyle. Bakışlarımı kapıdan ayıramıyordum. İçeride, holü geçince beliren salonda yanan cılız ışık sırtına çarpıyordu, muhtemelen televizyon ya da ekranı geniş bir bilgisayarın ışığıydı. "Ayakların çıplak, cam parçaları batacak." O bana bunu söyleyene dek, başımın üzerinde parçalara ayrılan ampulün etrafa saçılan binlerce keskin parçasının ayaklarımın etrafında parıldadığının farkında bile değildim.

HAFIZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin