annabel lee

990 114 116
                                    

Louis gergindi. Hem de hayatında hiç olmadığı kadar gergindi. Eğer bu bir şaka değilse, -ki Louis aksini düşünüp daha sonrasında hayal kırıklığına uğramamak için kendine sık sık bunu hatırlatıyordu- Louis bugün çiçek çocukla tanışacaktı.

Tüm gece uyumamış, kafasında türlü türlü senaryolar kurmuştu. Tabi bu senaryoların sadece bir tanesi mutlu sonla bitiyordu. Açıkçası insanların onunla dalga geçeceği o kadar çok senaryo kurmuştu ki, bir an gerçekle yüzleşmekten vazgeçip, müzik odasına hiç gitmemeyi bile düşünmüştü. Ama merakı daha ağır basıyordu. Eğer, bakın eğer diyorum, çiçek çocuk gerçekten varsa, Louis hayatında ilk defa onu seven biriyle tanışacaktı. Bu ciddi anlamda inanılmaz geliyordu.

Louis okula gelene kadar, o kadar çok düşünmüştü ki, tüm yol boyunca stresten tırnaklarını kemirmişti. Üzerine en bol kıyafetlerini geçirmişti, böylece çiçek çocuk onun ne kadar kilolu olduğunu göremeyecekti. Ayrıca, tüm gece spor yapmıştı, böylece çiçek çocuğun karşısında daha fit görünebilirdi.

Louis, müzik odasına gitmeden önce, dolabına gidip herhangi bir not ya da çiçek var mı kontrol etti. Açıkçası gri okul dolabını her açtığında, rengarenk çiçeklerle karşılaşmaya fazlasıyla alışmıştı.

Fakat bu sefer, beklediği gibi olmadı. Dolabında ne bir not, ne de güzel bir çiçek vardı. Sadece aptal ders kitapları vardı. Louis kendini öyle berbat hissediyordu ki, gözleri çoktan dolmuş, çelimsiz -Louis için oldukça kilolu- bedeni titremeye başlamıştı. Ne bekliyordu ki? Ona karşısına çıkmasını söyleyerek, çiçek çocuğu kaçırmıştı işte. Belli ki, çocuk ondan vazgeçmişti. Louis'nin ne kadar çirkin olduğunu sonunda o da anlamıştı, ve onu bırakmıştı. Louis başka türlüsünü nasıl düşünebilirdi ki? Gerçekten birinin onu seveceğini mi düşünmüştü sahiden? Louis aptalın tekiydi.

Herkes onunla dalga geçecekti, buna emindi. O küçük düşürücü bakışlar, yeniden Louis'i bulacak, ona ne kadar aptal olduğunu söyleyeceklerdi. Aptal, çirkin, şişman, ve zavallı.

Louis, gözünden bir damla yaş süzülürken, titreyen elleriyle hızlıca dolabını kapattı. Zayıf biri olmaktan nefret ediyordu, fakat Louis zayıflığın beden bulmuş haliydi. Ne yapacaktı şimdi? Müzik odasına gidip, gelmeyecek birini mi bekleyecekti? Yoksa çiçek çocuk gelip onun ne kadar aciz olduğundan bahsedip, onunla alay edecek, ve gözünü açıp onu kendinden kurtardığı için ona teşekkür mü edecekti?

Louis bunları düşünmek istemiyordu, fakat beyni durmuyordu. Sürekli zihni onunla alay ediyordu. Mavi gözlü çocuk, kendinden bir kez daha nefret etmişti.

Louis, çoktan kızarmış burnunu çekip, yavaş yavaş dolmaya başlayan koridorda ne yapacağını düşünmeye başladı. İlk dersin başlamasına yirmi dakikadan az kalmıştı, müzik odasına gitmek en mantıklı seçenekti. En azından, kimse gelmezse yalnız kalıp, kendinden orada nefret etmeye devam edebilirdi. Zaten bu gidişle derse girebileceğinden bile emin değildi.

Gözlerini, kendine oldukça büyük gelen sweatshirt'ünün kollarına silip, hızla müzik odasına girdi. Kimse yoktu. Şaşırmamıştı.

Ne yapacağını bilmiyordu. Kapağı açık piyanoya bir süre baktıktan sonra, piyano sandalyesine oturdu. Çalabileceğinden değildi tabi. Sadece oturmak istemişti. Hayatına şimdi nasıl devam edecekti? Yeniden bir reddedilme yaşamış gibi hissediyordu. Yine, birileri onu aptal vücudu için istemekten vazgeçmişti. Ne olurdu Louis bu kadar kilolu olmasaydı? Bu kadar çirkin olmasaydı? Neden o da diğer gençler gibi değildi ki? Herkes kendisi ile mutluyken, Louis neden lanetlenmişti? Kendine çok sinirleniyordu, kendinden nefret ediyordu. Gözlerinde biriken yeni yaşlar eşliğinde, sinirle piyano tuşlarına bastı. Herhangi bir nota bildiğinden değil, sadece öfkesini dışa vurmak istiyordu.

the flower boy and the wildflower | larry (mpreg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin