Mel:

HOGWARTS CADILIK VE BÜYÜCÜLÜK OKULU

Müdür: Albus Dumbledore

(Merlin Nişanı, Büyük Usta, Yüksek Cadı,
Baş Sihirbaz, Yüce Başbuğ, Uluslararası Büyücüler Konfed.)

Sayın Miss Mel,

Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'nda yerinizin ayrılmış oldugunu size bildirmekten mutluluk duymaktayız. Gerekli kitap ve gereçlerin listesi ilişikte sunulmuştur. Ders yılı 1 Eylül'de başlamaktadır. Baykuşunuzu 31 Temmuz'dan
önce göndermenizi dileriz.

Sevgilerimizle,

Minerva McGonagall Müdür Yardımcısı

Harley: Gördün mü? bak! Yess be

Lucas: Bu iyi oldu. Yine hep beraber olacağız. En önemliside bu.

Mel: Evet, kesinlikle. Bana biraz izin verin.

Harley: Tamam güzelim baybay

Harley odadan çıktıktan sonra Lucas yüzünü tekrar bana çevirdi.

Lucas: Lütfen dikkatli ol. O adama güven olmaz.

Mel: "Ben her zaman dikkatliyimdir, unuttun galiba."
Lucas'ın yüzüne bir sırıtış yayıldı. Bana güveni tam gibiydi.

Lucas: Pekala o halde, görüşürüz.

Demesiyle beraber ilk önce Bay Franklin'den gelen mektubu masaya bıraktı ve normal adımlarla odadan çıktı. Sağ elimle çeneme destek veriyordum. Hala Lucas'ı düşünüyordum. Gülümserken çok yakışıklı görünüyordü. Şuan düşündüğüm şeyin çok saçma olduğunu düşünerek kafamı hızlıca iki yana salladım. Elimle yüzüme hafifçe vurdum, "of Mel kendine gel" diyordum.

Lucas'ın bıraktığı mektubu elime aldım. İçini açtım. Çokta titiz olmayan mektubu okumaya başladım, "Mel Holdhurts, sizi bu gece saat 22.00'da barımda görmek istiyorum. Konuşacaklarımız var." yazıyordu altında ise Elijah Franklin yazısı vardı. Gayet net yazılmıştı.

Ayağa kalktım. Herkesin olduğu salona doğru yürümeye başladım. Salona ulaştığımda içeriye göz gezdirdim. Salonumuz gayet büyük bir odaydı. Tekli ve çift koltuklar, camların önünde güzel çiçekler vardı. Bazıları birşeyle uğraşıyordu bazılarıda sohbet ediyorlardı. Gözlerimle Ivy'yi aradım. Tekli deri koltukta oturuyor ve kitap okuyordu.

Yanına gittim. Omzuna hızlıca birkaç kere hafifçe dokundum. Kafasını çevirip bana baktı. Ne var bakışı attı. Kaşımla kapıyı işaret ettim. Kitabı kapatarak ayağa kalktı. Kapıya doğru yürümeye başladı bende hemen arkasından gidiyordum. Koridora geldiğimizde kimsenin bizi dinlemediğinden emin olduktan sonra konuşmaya başladı.

Ivy: Noldu? Ne var?

Mel: Ben şimdi eve gidiyorum, hazırlanıp Bay Franklin'in yanına gideceğim. Odama kimse girmesin. Tamam mı?

Ivy: Odan? Hangi odan?

Mel: Eskiden babamın olan şimdi benim olan odama.

Kendime güvenerek söylemiştim bu cümleyi. Ivy iç çekti ve cevap verdi.

Ivy: Tamam, merak etme.

Kafamı onaylarcasına sallayarak akademiden çıktım. Kapının önünde kendi evime cisimlendim. Yaptığım işten gerçekten çok iyi para kazanıyorduk. Para hayatta ki en iyi şeylerden biridir. Kıyafe odasına girdim. İçerisi gerçekten büyüktü. Kıyafetler, mücevherler, ayakkabılar ve çantalarla doluydu. Alışveriş yapmayı çok severim. Çünkü istediğim şeyi alabilmek beni mutlu eder. Şöyle bir odaya göz gezdirdim. Ne giysem diye düşündüm. Güzel görünmek önemlidir bence. Annem gibi güzel olursam bana kanarlar böylece onları güzelliğimle kullanabilirim.

Elbiselerime baktım ne çok abartılı ne çok sade bir şey arıyordum. Gözüme güzel, şık bir elbise takıldı. Tam aradığım gibi ne fazla sade ne fazla abartılıydı. Siyah bir elbiseydi. Elbiseyi elime aldım ve göz gezdirdim. Tam bugün için yapılmış gibiydi. Kısa bir elbiseydi. Elbiseyi odada ki koltuğa bıraktım. Sıra ayakkabıdaydı. Önceden aldığım ve giymeye zamanım olmadığı topuklu çizmeleri aldım. Bununda rengi siyahtı. Bunuda koltuğun yanına koydum.

(Ayakkabı, Lisa'nın ayakkabılarııı<3)

(Ayakkabı, Lisa'nın ayakkabılarııı<3)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Abartılı mücevher olmazdı. Ama mücevhersizde olmazdı. Sade ve şık bir kolye seçtim. 3 kolyeydi. Koltuğun tam önünde büyük bir ayna vardı. Seçtiğim şeyleri giydikten sonra aynaya baktım. Gayet şık görünüyordum. Saat gelmek üzereydi. Asamı elime alarak Bay Franklin'in barına cisimlendim.

+(Yazarın Ağzından) -> Sonrası+

3 genç adam barda bekliyordu. Arada etrafı kolaçan ediyorlardı ama hepsinin gözü kapıdaydı. Bu bar sadece büyücülerin girebildiği bir bardı. Ama içeri cisimlenemezdin, bu yüzden barın kapısına cisimlenmen gerekirdi.
Artık içlerinden açık sarı saçlı beyaz tenli olan genç sabırsızca sordu. "Nerede kaldı bu kız? bugün saat 22.00'da burada olması gerekmiyor muydu? Yoksa yanlış haber mi?". Kahverengi kıvırcık saçlı çocuk bu sorulara sinir olmuştu. Aralarında küçük bir tartışma başlamıştı.
Bu durumdan hiç hoşlanmayan koyu kahverengi kıvırcık saçları, zümrüt yeşili gözlere sahip çocuk ciddi bir şekilde konuşmaya başlamadan elinde takılı olan saatine baktı. "Saat 21.55 birazdan burada olur, kesin kavgayı ve bekleyin". Bu cümle iki genci susturmaya yetmişti.

Kapılar açılmıştı, üç genç tüm dikkatleriyle kapıdan geçicek Mel Holdhurts'a bakıyordu. Adeta kızın güzelliğinden ağızları açık kalmıştı. Ama yemyeşil gözlü çocuğun pek ilgisini çekmemişti. Kız zerafetiyle Bay Franklin'in odasına doğru yürüyordu. "Demiştim", yeşil gözlü çocuk kendinden emin bir şekilde konuştu. "En sevdiğim şey nedir biliyor musunuz?" Az önce tartışan iki genç konuşan yeşil gözlü çocuğa anlamamışça bakıyordu. Genç adam kafasını anlamayan iki gence çevirdi ve "saat gibi işleyen planlardan" dedi. Yemyeşil gözleri adeta zehir gibi parlıyordu.

Kız içeri girdiğinde "Geri döndüm" diye nazikçe bağırdı. Artık tüm gözler ondaydı. İçeri doğru yürümeye başladı. Bir kız ortaya çıktı ve dikdik Mel Holdhurts'a bakmaya başladı. Mel onun olduğu masaya doğru yürümeye devam etti. Masaya gerektiği kadar yaklaştığında dimdik bakan kız sandalyeyi Mel'e sürükleyerek fırlattı. Mel'in refleksleri sayesinde sandalye kendisine gelmeden tuttu.
Sandalyeyi masaya yaklaştırdı. Ve ters koyarak oturdu. Hala herkes onlara bakıyordu. Ters ters bakan kız konuşmaya başladı. " Noldu geri dönmüşsün?" cümlenin içinde alaycı bir duygu vardı. "Senin için gelmedim" diye yanıtladı Mel. Kız alaycı bir kahkaha attıktan sonra "Beni ne zaman düşündün ki?" diye sordu. Mel cevapladı "Hiçbir zaman" cümleyi söylerken sırıtıyordu. Bu cümle kızı çok sinirlendirmişti. "Doğru beni hiçbir zaman düşünmedin, seni öldürmek benim hayalim!" diye sinirle konuştu. "Ohh hayalini gerçekleştiremeyecek olman beni çok üzdü" dedi Mel alaycı bir üzültüyle. İşte bu hareket kızı çok daha fazla sinirlendirmişti. Asasını Mel'e doğru kaldırdı. Asasını kaldırmasıyla herkes asasını kaldırıp kıza doğrulttu. Artık onlarca asa kıza doğrultulmuştu. Kızın yapacağı tek bir hamle onun sonunu getirebilirdi. Mel gücünden gayet memnundu. Kız afallamışça etrafına baktı. "Onu mu koruyorsunuz?! tamam öyle olsun! seninle işim daha bitmedi Mel!" dedi ve -neredeyse koşarak- hızlıca yürüyerek bardan ayrıldı. Kızın gitmesiyle asalar indi. 3 genç tüm olup biteni görmüştü. İşte şimdi neden Mel Holdhurts'u seçmesi gerektiğini anlamıştılar.

----------------------

Bittiiiii♡ ay uzun bir bölüm oldu, umarım beğenirsiniz. Lütfen oylamayı ve yorum atmayı unutmayınnn <3

+1727 kelime+

seven devils / tom riddle !ARA VERILDI!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin