18.BÖLÜM- "Reverie: Ateşten Korkular, Susmayan Sesler"

En başından başla
                                    

Burayı çok ama çok seviyordum.

Sanki sonsuza dek uzanan bir maviliği, hiç batmayacakmış gibi duran bir güneşi vardı Palamutbükü'nün.

 Zaman çok ama çok hızlı geçiyor, her gün aynı ama farklı bir mutluluk veriyordu. Buradaki zamanımızın tükendiği farkettiğimizde ise içimizde bir burukluk oluşuyordu. Özellikle Asil istemsizce somurtmaya başlıyor, ailemiz izin verse sonsuza dek burada kalmaktan bahsediyordu. Tabi ki annemler bu önerisine karşıydı, iyi bir okula gidip iyi yerlere gelmemizi istiyorlardı. Böyle küçük bir yerde ne kadar eğlensek de geleceğimiz onlar için daha önemli bir detaydı.

"Bence birkaç gün daha kalabiliriz."

Düşüncelerimi bölen bu ses ile Asil'in karşımda peynirini didiklediğini farkettim. Bakışlarını anneannemden çekmeden tıpkı köpek yavruları gibi sevimli bir şekilde ona bakıyordu. Yeşil gözlerini hızlı hızlı kırpıştırıyor, utanmasa ağlayacakmış gibi yürek burkuyordu. Ne de olsa gitmemize bir hafta kalmıştı, birkaç kez daha onları ikna etmeyi deneyecekti. Ruh ikizi olduğuna emin olduğum Lodos ile oynamayı bırakmaya hazır değildi.

"Bu karar bizim değil, annenlerin biliyorsun." dedi anneannem ikizime bakarken. Aslında o da bizim kalmamızı istese de bu cümleleri kullanmak zorunda kalıyordu. Ne de olsa dönmemiz gerek kocaman bir şehir vardı. 

"Ama bu çok saçmalık! Birkaç hafta daha kalsak ne olacak ki?"

"Okulunuz başlayacak ama."

Asil bu cümlenin üstüne parmağını bana doğru sallayarak somurttu. Okul kelimesini duyduğu anda suçlayacak birini bulmuştu. 

"Zeki olmak zorunda mıydın ha? Bak erkenden okula başlıyoruz."

Beş yaşında olsak da anaokulundaki öğretmenimiz erken okula başlayabilecek seviyede olduğumuzu söylemişti. Özellikle benim için. Asil ise okula başlamamızın erken dönmek olduğunu yeni öğrenmişti ve bu konuda hala sinirliydi. Olabildiğince burada kalmak istiyordu ama vakti kısalmıştı. 

Halbuki benim bir suçu yoktu, ben sadece ailemin dediklerine uyuyordum. Yine de annemler burada olmadığı için somurtkanlığını benim üstümde kullanmaya ant içmiş gibiydi. Benim ise sabrım tükenmeye başlamıştı.

"Benimle kavga mı etmek istiyorsun sen?"

Bunu çok sessiz bir şekilde söylemiştim ve Asil ne kadar sinirlendiğimi anlamamış gibi küçük kollarını gövdesinin önünde toplamış hala hesap sorarmış gibi kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Bende onun gibi kaşlarımı çatarken bu anda ikiz olduğumuz yüz ifadelerimizden daha da belli oluyordu. 

"Erken başlamamızı kabul etmeyebilirdin. Neden karşı çıkmadın ki?"

"Çünkü biz beş yaşındayız man kafa! Karşı çıksak ne olacak? Ailemizin dediğini yapmak zorundayız." dedim elimde çatalı masaya sinirle bırakırken. İştahımın artık kaçtığını fark ederken ise bakışlarımı Asil'den ayırmadım ve tıpkı onun gibi somurtarak bakmaya başladım.

Dakikalarca sürecek şekilde birbirimize sinirle bakarken anneannem ve dedem öylece inatlaşmamızı izliyorlardı. Dedem aslında bıyık altında gülmeye hazır gibiydi ama gülerse ikimizin gazabına uğrayacağını fark etmiş gibi kendini tutuyordu. Ben ise vaktimi artık böyle harcamak istediğimi bildiğim için bakışlarımı Asil'den ayırdım ve yavaşça ayağa kalktım. 

"Son günlerimi senin sorun çıkartmalarınla geçiremem, oyun oynamaya gidiyorum ben."

 Anneannem ile dedeme hoşçakal diyen bir bakış attıktan sonra bahçeden direk dışarı çıktım. Tanıdık yollarda ilerlerken normalde oyun için gideceğim yerin ters tarafına gittiğimi bir süre anlamamıştım. Ağaçların yoğun olduğu tarafı geçtikten sonra ise evlerin burada azaldığını yeni yeni farketmiştim. Güneşin sıcaklığı çevremi sarmaya başladığında ise nefes alışverişimi düzeltmek için bir saniyeliğine duraksadım.

YER ALTINDA BEŞ METREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin