Annem hala konuşmuyor. Murphy kanunu: bir işin kötü gitme ihtimali varsa eğer hep en kötü ihtimal gerçekleşir eninde sonunda.

"Annecim seni Cuma günü bekliyordum. Hoş geldin."

Az önceki olayları kendi hafızamdan silerek yüzsüz gibi sırıtma eşliğinde hiçbir şey olmamış gibi anneme sarıldım. Toprağa kafasını gömen devekuşundan tek farkım az sonra o toprağa bütün vücudumla katılacağım olmamdı.

"Gördüğün gibi İpek hanım, ne işler yaptığını çözemiyoruz. Geç gelmesini geçtim geçen eve sabah saatlerinde geldi. Sebebini sorunca da söylemediğini bırakmadı bana."

Gözlerim ardına kadar açıldı Süheyla abla annemi bana karşı doldururken. Evinin önünde ayin yapıp üç harflileri sana musallat edeceğim bekle sen.

"Anne yok öyle durum, Süheyla abla abartmıyor musun?" Gözlerimi berelterek tehditlerimi ona yollarken beni umursamadan daha çok çirkefleşmeye başladı.

"Kız, annenin dünyadan haberi yok sayende. Ev arkadaşların aylardır burada annene söylememişsin bile."

"Neyse, biz baş başa konuşup hallederiz. Alis sizi kapıya kadar geçirsin." Dedi annem bana 'sen bittin' bakışı atarken. Kafamı sallayarak süpürgesiz cadıyı geçirmeye gittim. Açtığım kapıdan geçen Süheyla ablanın kulağına fısıldadım anneme çaktırmadan. "İntikam soğuk yenen yemektir Süheyla abla." Kadın yüzünü buruşturarak bana bakınca gözlerimi kıstım ne kadar ciddi olduğumu görsün diye. Kapıyı kapatarak arkamı dönünce annemi bulamamıştım. Telaşla odama koştum yalakalık yaparak.

"Annecim nereye gittin?"

Meltem ve Zeynep'in yanında geçince gözlerimi devirdim abartılı şekilde. Odama girince kollarını göğsünde birleştirmiş annemi beni bekler şekilde buldum. Kapıyı kapatarak ellerimi havaya kaldırdım.

"Anne bildiğin gibi değil."

"Ne bildiğim gibi değil acaba? Bomboş buzdolabın mı, ağzına kadar dolu olan çamaşır sepetin mi? Ya da masandaki sınavları kaçırdığın için yeniden gireceğin mazeret sınavı kağıdın mı? Ne oldukları belli olmayan ev arkadaşların bir tarafa telefonda kiminle konuştuğunu bilmek bile istemiyorum."

Annem sabrının zorlandığını gösteren ses tonuyla kendisini zor tuttuğunu hissettiriyordu iliklerime kadar. Kafamı sallamakla yetindim söylediklerine karşılık. Ben bütün saydığı delilleri bu akşam ortadan kaldırmayı beklerken o beni suçüstü yakalamıştı.

"Kızım konuşsana kime bağırıyordun telefonda?"

Annemin anlık çıkışı üzerine irkilerek ona baktım. Kararsızlık konusunda kime çektiğim belli oluyordu. Üzerini örtecek bir yalan bile bulamadığım için her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar verdim.

"Akademiden atılmış polis patronuma bağırıyordum. Cevat'a yani.." Annemin kaşları havaya kalktı patron kelimesini duyunca.

"Sevgili misiniz?" NE?

"Değiliz, durumlar biraz karışık." Kapıya yaslanmış halde anneme durumu izah etmeye çalışıyordum. Sorgu konusunda kimse eline su dökemezdi. Cevat bile..

"Son zamanlarda zorlu davalar üzerinde çalışıyoruz o yüzden ev işlerini boşladım. Ev arkadaşlarımı zar zor görüyorum bu yüzden söyleme gereği duymadım. Ders ve iş birlikte yüklenince biraz rahatsızlandığım için sınavların bazısını kaçırdım. Birkaç güne telafi sınavlarım var. Toparlıyorum yavaş yavaş."

Annemin yerde duran valizini açarak kıyafetlerini çıkarmaya başladım. Aşırı üzgün ses tonum onu ikna etmiş miydi acaba? Bu kadın neden susuyor ki?

Pırlanta ✓Where stories live. Discover now