“Damarların çok ince, Balaban.” Alt dudağını ısırmış halde işine odaklanmıştı. Gece lambasının ışığında saçlarının bir kısmı maviye boyanmıştı. “Tamamdır,” dedi doğrulurken. Hala öteki elinde duran enjektöre yeni açtığı damar yoluna enjekte etti.

“Geç soruyorum ama bu ilaç neydi?” Üzerime çöken müthiş umursamazlık konuşma şeklime de yansımıştı, oldukça yavaş konuşuyordum.

Çöpün altındaki aparata ayağıyla basıp açtığını, elinde kalan atıkları attığını gördüm. Sabahki kıyafetlerini değiştirmişti, üzerinde eşofman değil, takım elbise vardı ama ceketini çıkarmıştı. Bu detayı yeni fark etmem dış dünyaya yavaşça döndüğümü gösteriyordu. “Hamdi Kırağı’nın ailesi ile görüşmeye mi gittin?”

“Evet,” diye yanıtladı kısaca. “Başka bir yere uğradığım için takım elbise giyindim.” Güzel… İçimden geçen soruları ben dillendirmeden, beni yormadan cevaplaması iyiydi.

“Anlat o zaman.” Algılarım konunun önemi sayesinde yavaştan çözülüyordu.

Gökhan isteksizliğini bariz bir şekilde belli etse de camın altındaki kanepeye kendini yorgunca bıraktı. Saatlerce ayakta olduğunu, sürekli bir yerlere gidip geldiğini hatırlayınca hak verdim. “Anladığım kadarıyla ailesi adamla sık sık tartışıyormuş. Onlar zorlamasa işe bile gitmeyeceğini iddia ediyorlar. Ailesi ile vakit geçirmiyormuş, işten geldiği gibi uyuyor ya da maç falan izliyormuş. Başka hiçbir bilgi yok.”

“Bu kadar mı yani?” dedim şaşkınlıkla. “Peki Hatice ile bağlantısı? Ya da Hatice’nin annesi?”

Gökhan başını iki yana salladı. “Karısı klasik kadın şüpheciliğiyle kocasının başka bir kadınla konuşabileceğini, ilgisizliğinin, kendi halindeliğinin sebebinin de bu olabileceğini ileri sürdü ama çocukları buna ihtimal vermiyor. Adamın telefonu genelde evdeki küçük çocuğun elinde olurmuş.”

“Bu noktada kayıtlara bakmamız gerek, değil mi? Sosyal medyaları olmalı.” Oturuşumu düzlettim ve hala üşümeye devam ettiğim için örtüyü yukarıya çekiştirdim. “Hatice’nin sosyal mecralarda aktif olduğuna adım kadar eminim.”

Kafasını salladı. “Baktım ama Hamdi ile hiçbir konuşması yok. Annesinin de kendisinin de. Ne sosyal ağlarda ne de SMS yoluyla. Birbirlerine dünyanın öteki uçlarında yaşayan insanlar kadar yabancılar.”

Sinir dolu sert bir nefes verdim. “Çok saçma,” diye söylendim. “Erkek orospusunun bulmacadan anladığı bu mu? Rastgele seçilmiş, bağlantısı olmayan üç insanı seçmek pek bulmaca gibi değil. Elimizde ne var? Cinayet silahı ve üç ölü sadece.”

“Araştırmaya devam etmekten başka çaremiz yok,” diye omuz silkti. “Ama ben arada bir bağlantının olduğunu düşünüyorum.”

“Bana kalırsa aynı şehrin havasını solumaktan başka ortak noktaları yok.”

“Bir anne, bir kız ve onlardan bağımsız gibi duran bir adam. Anne ile adamın yaşları yakın ama kaçırılma olayı ile karşılaştıracak olursak baban ve kız kardeşime uygun olarak adam ve Hatice. Babanla kız kardeşimin bir rol model olup olmadığını anlamamızın tek yolu var.”

“Neymiş?” dedim hem aksi hem de meraklı bir tavırla.

“Bir sonraki cinayeti beklemek.” 

“Ne demek,” diye fısıldadım korkuyla. “Bir sonraki cinayet de ne demek?”

“Bağlantılar çok zayıf. Sadece bu olayla bulmacanın ipuçlarını yakalamamız imkansız. Bu da demek oluyor ki cinayetlerin devamı olacak.” Kirli sakallarını sıvazladı, kafasını koltuğun sırtlığına yasladığında adem elması mavi ışığın altından bile belirdi.

Papatyalar Karanlıkta Büyür Where stories live. Discover now