Bölüm 4

3 2 0
                                    

Uzun bir günün daha sonuna gelmiştim. Kitaplarımı çantama koyup, sınıftan çıktım ve uzun kolidorda yürümeye başladım. Kolidorda yürürken henüz okulun hiçbir yerini bilmediğimi fark ettim. Okuldaki yerleri keşfetmek benim için çokta mühim bişey değildi fakat okulda hazır kimse yokken biraz ortalıklarda gezinmekten kimseye bir zarar gelmezdi. Az ilerideki koca merdivenden yukarı çıktım, önüme tekrar uzunca bir kolidor çıktı. Yavaş adımlarla etrafımı inceleyerek yürüyordum. Bu katta da bizim kattaki gibi sadece sınıflar vardı. Kolidorun sonuna geldiğimde yeni ve uzunca bir merdiven beni karşıladı. Tempolu adımlarla kısık sesli ıslık çalarak merdivenlerden çıktım. Düz kolidorda ilerleyip soldaki kolidordan ilerledim. Bu sefer beni koca kütüphane kapısı karşıladı. Kapıya hafif tıktıklayıp içerden bir ses gelmeyince de kapının kolunu indirdim ve kapının kilitli olup olmadığını kontrol ettim. Şansıma kapı kilitli değildi, açtığım kapıdan içeriye girdiğimde içimden bir " vaovvv" çektim çünkü bu kütüphane tek kelimeyle mükemmeldi. İçeriye girdiğiniz zaman sizi genişçe bir yer ve karşınızda ise harika bir manzara bekliyordu. Boydan boya olan camların önüne sırasıyla masalar dizilmiş öğrenciler için mükemmel bir alan düzenlenmişti. Camın ve masaların ilerisinde kelebek camla çevrelenen, botanik bahçe ve zarif bankların olduğu harika bir balkon vardı. Koca ve uzunca duvarlara gömme raf yapıp içine yüzlerce kitap yerleştirmişlerdi. Koca duvarlara gömülen raflara birleşik şekilde yapılan minderli puflar, bu okulun öğrencilerin rahatına ve ruhuna önem verdiğini gözler önüne seriyordu. Sağ tarafta kalan yerlere ise uzunca ve arka arkaya raflar yapıp, bu kütüphanede isteğiniz her kitabı bulabileceğinizin mümkün olduğunu vurgulamışlardı. Sağ taraftaki raflara doğru yürüyüp, raflardaki kitaplarda göz gezdirmeye başladım. Rafta gözüme çarpan bir kitabı alıp, bedenimin sol tarafını rafa yasladım ve kitabın içene göz atmaya başladım. Kitapta geçen hoş bir cümleye rastlamamla hafifçe tebessüm ettim."Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım." Oğuz Atay/Tutunamayanlar Üzüntümü kimseye göstermediğim, yüzlerine gülüp tek başımayken ağladığım zamanlarda ne oldu sanki. Her yolu denedim, her yeni yola çıkışımda dibe çakılışım bir oldu. En sonunda da yaptığım yanlışların altında ezildim ve yapayalnız kaldım... Oflayarak ve gözlerimi devirerek kitabı rafa koyacağım sırada, kitabı aldığımdaki oluşan boşluktan bana bakan iki çift mavilik görmemle neye uğradığımı şaşırdım ve irkilerek raftan geri çekildim. Rafın arkasında duran henüz yüzünü tamamen göremediğim kişi'nin kahkaha sesini duymamla sinirlendim ve rafın arkasına doğru adımladım. Rafın arkasına ulaştığımda o gök mavisi gözlerin sahibinin, kibirli sarışının olduğunu gördüm ve zaten gerilmiş olan bedenim onu görünce daha da gerilmişti. Olduğum yerde dikilip, 'Salakmısın sen, ne diye durmuş küçücük yerden bana bakıyorsun!' dedim burnumdan soluyarak. Sarışın gök mavisi gözlerini benim kahvelerime dikmiş ve çapkın bir şekilde tebessüm etmişti. Gıcıktı işte bu çocuk, hem gıcık hem kibirli, üstüne birde...birde...bu kadar sebep yeterliydi ondan nefret etmem için. Üstüme doğru adımlamaya başlamasıyla yüzümü buruşturmuş fakat yerimden milim kıpırdamamıştım, ucuz hareketlerdi bunlar benim için. Aramızda bir adım mesafe kalacak şekilde durmuş 'Ne oldu, herkesin korkusuz sandığı kızı korkutmayı mı başardım yoksa,' dedi alay eden gülümsemesiyle. Donuk bir şekilde durmuş dümdüz bir ses tonuyla'Korkusuz olduğumu da kim söylemiş,' dedim. Verdiğim cevaba şaşıran sarışın, suratındaki şaşkın ifadeyi hemen yok edip alaylı ifadesini geri takınmıştı. 'Benden korktuğunu kabul ediyorsun yanii,' dedi. Bu çocuk verdiğim cevaptan kendisinden korktuğum sonucuna varmıştı ya kesinlikle aptaldı.'Iımmm... Ya bakıyorum, bakıyorum suratına, aptal bir insana da benzemiyorsun aslında. Ama senden korktuğumu düşündüğün için ki bu kanıya nasıl vardığını halen daha anlamadım, aptal bir insan olduğunu kanıtlıyorsun. Üzülüyorum,' dedim bu sefer alaycı gülüşü ben takınarak. Sarışın ise renkten renge girmişti. Biranda beni kolumdan çekmiş ve sertçe rafla arasına sıkıştırmıştı, ben ise sırtımı yakan acıyı ve siniri hafifletmek adına gözlerimi kapayıp açmış bana sertçe bakan sarışına öldürücü bakışlar atmaya başlamıştım. Sarışın'Bana bak, sabrımı sınıyorsun. Güçlü kız ayakların bana sökmez, sende hoşlanmadığım, çözümleyemediğim şeyler var ve ben beni rahatsız eden şeylerin aklımı kurcalamasından nefret ederim onlardan hemen kurtulurum. Senden de kurtulacağım gibi,' dedi bütün saçmalıkları ardı arkasına sıralayan kibir abidesi. Sesli bir kahkaha attım ve bir elimi gülerken onun omzuna koyup aniden gülüşümü kesip suratımı onun suratına yaklaştırdım 'İyi korkutmuşum seni, aferin bana. Fakat hayallerini yıkmak istemem ama beni gözünde fazla büyütmemeni tavsiye ederim. Ne düşündüğün veya seni nelerin rahatsız ettiği gram umurumda değil. O yüzden benden uzak dur, ne senin ve o yılışık kardeşinle nede diğer insanlarla uğraşacak halim yok, isteğim de yok.' dedim ve onu itip yürümeye başladım fakat tekrar önümü kesmesiyle adımlarımı durdurmak zorun da kaldım. Önüme geçmiş tuhaf bir şekilde bana bakıyordu 'Sen...tuhaf bir kızsın ve ben seni çözmek için elimden geleni yapacağım,' dedi takındığı tuhaf ifadeyi sürdürürken. Ben ise gözlerimi devirip Derince bir nefes alıp geri verdim 'Hey Allahım yaa, bulmacamıyım oğlum ben iki de bir çözücem diyorsun bi git başımdan. Gelip sülük gibi bana yapışan sizsiniz, sorgulayan yine siz. Sinirlenmek istemiyorum rahat bırak beni, huzurlu olmak istiyorum. Ne çözümlemek istiyorsan az ötede çözümle bana bulaşmadan, uzaktan uzaktan.' dedim gerçekten kimseyle uğraşacak durumda değildim, o konuştukça ve yakamdan düşmedikçe sanki ruhumu birşey öldüresiye sıkıyor ve bu da benim boğulacakmış hissine kapılmama sebep oluyordu. Sarışına dikmiş olduğum bakışlarımı çekip yanından geçmeye çalıştım, çalıştım evet çünkü yine yolumu kesti ama bana bu kadar aksiyon bu kadar konuşmak yeter. Sarışını tek kolumla tutup beni itmiş olduğu rafa bu sefer ben onu ittim ve kolumu köprücük kemiğinin olduğu yere bastırıp hareket etmesini engelledim, suratımı suratına yaklaştırıp 'Bak arkadaşım beni zorluyorsun, sınırlarımı zorluyorsun, yapma tamam mı zorlama beni sınırlarımı geçmeye çalışma. Rahat bırak beni. Umurumda olduğunumu sanıyorsun? Umurumda değilsin seninle yada sizinle konuşmak sohbet etmek yada arkadaş olmak gibi bir derdim de yok. Beni huzurlu bırakmayan sizken hesabı da benim sormam gerekirken sülük gibi bana yapışıp kaldın, kaldınız! Video çekip paylaşmalar, çözmeye çalışmalar falan... bi git Allah'ını seversen ya git kendine oyalanacak başka bir oyuncak bul çünkü ben oyuncak değilim. Benim damarıma basma, bu gördüklerin henüz görmediklerinin yanında hiçbir şey beni o duruma kendinide tanınmaz hale getirttirme! ' dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım, cevap vermeden duramayan sarışın arkamdan 'İstediğin kadar sinirlen, çıldır, istersen ikimizi de tanınmaz hale getir. Seni çözeceğim ve sonucuna katlanacağım,' dedi bu sefer hiç cevap vermeden yürümüş ve geldiğim yolları gerisin geri yürümeye başlamıştım. Kırk yılın başı bana bir heves gelmişti o da gitti arkadaş. Ne laftan anlamaz inatçı bir çocuk bu, beni sadece iki sefer gördü kafayı bana taktı manyakmı ne! Hızla okulun parkına, arabamın olduğu yere yürüyor hem içimden sarışına saydırıp hem de çantamdaki arabanın anahtarlarını arıyordum. Sonun da bulduğum ve yanına geldiğim arabama binmiş motoru çalıştırmıştım ki sağ tarafın kapısının açılmasıyla kafamı o tarafa doğru çevirdim. Bu sarışından kurtulmanın bir yolu yok mu Allahım. Sarışın bana sırıtıp 'Beni de gideceğin yere getiriver, arabam Alaz'da,' dedi kafayı gerçekten sıyıran sarışın. Gideceğim yerde onun ne işi vardı acaba, bıkkın bir nefes verip 'Senden kurtuluş yok mu?' dedim o da gülerek kafasını hayır anlamında salladı. Bende çalıştırdığım arabayı sürüş aşamasına geçirip ana yola çıktım, yan gözle sarışına bakıp 'Nereye gideceksin,' dedim o da aynı şekilde bana bakıp 'Sen nereye gidiyorsan oraya,' dedi yemin ederim hayatta beni bu kadar çabuk yoran kimse olmadı 'Yaa sen manyakmısınn acaba, evime gidiyorum ben senin de evime gelemeyeceğine göre, ben seni az ileride indireyim,' dedim sarışın gülerek kafasını hayır anlamında sallamış 'Yokk olmazz, hem sen bana bir yemek ısmarlarsın diye düşünmüştüm,' dedi hiçç utanmadan. İkimiz de birbirimizden hoşlanmıyor sürekli birbirimize tehditler savuruyorken o inadına benim dibime geliyordu. Bıkkın bir şekilde ona ters ters bakıp 'Seninle yemek yiyeceğimi de nereden çıkardın, hem biz seninle anlaşamıyoruz yemek yerken de seninle tartışmak istemiyorum,' dedim. O da yandan yandan bana bakıp'Aynı şeyleri bende düşünüyorum bu yüzden ters birşey söylemeyeceğime emin olabilirsin. Ayrıca ben seni tanımak istiyorum,' dedi. Gözümü yoldan ayırmadan gülümsedim, 'Sen saatler önce bana başına geleceklere hazırlıklı ol diye zırvalamıyor muydun, şimdi değişen şey ne. Ayrıca ben senin aksine, seni tanımak istemiyorum,' dedim. Öyleydi, kimseyle arkadaş olmak gibi bir derdim yoktu benim, tek başımayken bile başım doluyken birde etrafımdaki saçmalıklarla aklımı doldurmak istemiyordum. Sarışın gözlerini bana dikmiş 'Cıkk cıkkk cıkk, değişen bir şey yok aslında. Sadece kendi ağzınla bana, kendin hakkında bir ipucu verdin ve ben de sandığımın aksine bir kız olduğun hakkında bir düşünceye kapıldım. Bu da beni daha fazla meraklandırdı. Tam olarak bu yüzden seni daha fazla tanımam lazım, bir yemekten kimseye zarar gelmez diye düşünüyorum.' dedi bilmişcene. Bana niye bu kadar kafayı takmıştı hiç anlamıyorum. Beni daha ikinci kez görmüş olmasına rağmen bu kadar sorgu sual bana normal gelmiyordu onda şüphelendiğim şeyler vardı o nasıl ki beni tanımaya
çalışıyordu aynısını ben de ona yapacaktım hissettirmeden umursamıyormuş gibi yaparak, istediğini verecektim. Ona kısa bir bakış atıp,'Haklısın bir yemekten kimseye zarar gelmez. İlk önce evime gidiyoruz sen bahçede beklerken bende üstümü değiştireceğim, sonrada yemek yemeye gideceğiz.' dedim ve yandan bir bakış atarak tepkisine baktım. Cevap vermeyip beni kafasıyla onaylamıştı sonrasında ise 'Evin Etiler'de mi? ' dedi. 'Evet, geldik sayılır,' dedim ve sağdaki sapaktan döndüm. Yaklaşık beş metre sonra sola döndüm ve evimin yanındaki garajdan içeri girdim. Garaja girdiğimde arabaları ve motorları gören sarışın 'Vaaoovv, kimin bu arabalar motorlar' dedi. Ben ise şaşkınlığına gülümseyip aynı zaman arabayı park ettim ve anahtarı alıp kafamı ona çevirdim aynı zamanda da kitaplarımı çantamı alıyordum. 'Benim,' dedim arabadan inerken, o ise şaşkınlığını gizlemeden 'Hadi canım, bu kadar arabayı motoru napıyorsun sen, hastamısın,' dedi arabadan inerken. Ne alaka der gibi ona bakarken 'Ne alakası var, arabaları ve motorları seviyorum,' dedim. Sarışın tek tek arabalara motorlara bakarken 'Bu garajda servet yatıyor resmen, bir kızın nasıl bu kadar arabası, motoru olabilir. Bu arada aklıma sormak hiç gelmedi, ailen evdemi evdeyse ben kapıda bekleyeyim,'dedi. Söylediği şeye kahkaha atan ben, gülümseyerek sarışına bakmış 'Rahat ol, ailem benimle yaşamıyor, hadi gel seni bahçeye getireyim,' diyip sarışını boğaz manzarasına bakan bahçeye getirdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 31, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hera RosaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin