11: "Seni pamuklara sarmalar sararım; ne bedel isterim ne hesap sorarım."

En başından başla
                                    

İnkâr edilecek bir şey yoktu, Kim Taehyung bugün fenaydı, bir başka fena.

Ve çoğu alnının sağ tarafında duran tutamlarıysa ona kült bir filmin en romantik sahnesinden fırlamışçasına bir hava katıyordu.

Dilim soğuk havadan ötürü kuruyan dudaklarımda hızlıca dolandı, dudaklarımı kaplayan kuru kabuklar dilimi dürterken rüzgâr da dudaklarımı, üzerlerini kaplayan nemden güç alarak üşütmüştü. Kızardığına emin olduğum burnumu sertçe çekip soğuktan burun deliklerimin irileştiğini hissettiğim vakit buz sarkıtı kestiği için kızarmış olan kemikli işaret parmaklarım alnımın iki yanına dökülen uzun saç tutamlarımı düzeltirken yukarıdan yaptığım küçük topuzum yüzünden kafa derimin neden şimdiden ağrımaya başladığını çözmeye çalışıyordum çünkü Tanrı görüyor ya, topuzum ve alnımın iki yanına enseme dökülen saçlarım yüzünden minicikti, tepedeki ufacık tutamlardan oluşuyordu ve buna rağmen kafa derim sızlıyordu.

Bu saçmalık sinirle nefes vermeme neden olduğunda, "Keşke şu lanet trafik olmasaydı." diye söylemeden edemedim fakat haklıydım, Taehyung gideceğimiz yere götüren yolda çok trafik olduğu için bu otobüs durağına geldiğimiz arabasını otoparka koymuştu ve biz o andan beri lanet trafik yüzünden otobüs bekliyorduk. Taehyung dediklerime, "Keşke..." diyerek katıldığını belirttikten sonraki süreçte ikimiz de yan yana olmamıza rağmen sessizdik fakat tuhaf bir sessizlik değildi bu, beni germemişti o yüzden kendimi konuşmak için zorlanmadım ve bir haftadır yaptığım gibi kafamın içindeki soru işaretlerinin cevaplarını düşündüm.

Neden Taehyung'un teklifini kabul etmiştim hemencecik?

Tanrı şahit, bu sorunun cevabını biliyordum ve defalarca kendime açıklamıştım fakat buna rağmen sürekli aynı soruyu kendime sorup duruyordum, evet, cevabını bildiğim halde. Cevap aslında oldukça basitti; bu saatten sonra kimseye aşık olacağıma inancım yoktu ve durum buyken, ben başka bir ilişki istemiyorken denemekten benim açımdan bakılınca pek de zarar yoktu ama sorun da buydu işte. Yeniden Taehyung'a karşı bir şey hissetmezsem üzülen o olacaktı. En baştan reddetme sebebim de buydu ya; onu hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordum fakat o an bana hayal kırıklığı yaşaması ömür boyu acabalarla boğuşmasından daha iyi gibi gelmişti ve sonuç olarak kabul etmiştim işte. En azından ben de keşkelerle yaşamamıştım.

Ayrıca o günden sonra daha iyi hissediyordum; vicdan azabı çekiyordum mesela, Sehun'la yeniden eskisi gibi olmuştuk ve öfkem olmasa da ayakta kalabileceğimi fark etmiştim. Kendimi mi kandırıyordum bilmiyordum fakat o teklifi kabul etmemle her şey bir anda düzene girmiş gibiydi. Teklifi kabul etmekle iyi yapmıştım.

Yani, iyi bir şey yaptığımı umuyordum.

Ben öyle üzerinde yırtıklıkların bulunduğu dar kotumun sarmaladığı bacaklarımı izlerken Taehyung koluma dokunup beklediğimiz otobüsün sonunda geldiğini hevesle söylemiş ve bir çabukta otobüse binmiştik. Otobüse bindiğimiz ilk vakitler koltuklar boş olmasa da ayakta duracak yer vardı ve ikimiz de ayakta durmayı kesinlikle sorun etmemiştik çünkü öyle uzun zamandır bekliyorduk ki otobüsün içinin tıklım tıklım dolu olacağını düşünmüştük, bu yüzden tutunabileceğimiz bir yer bulmak bile bizim için hârika bir nimetti fakat bu nimete çok fazla sahip olamamıştık çünkü geçtiğimiz birkaç durak sonrası cidden tamamen dolmuştu içerisi ve biz bir insan dalgasına karışmıştık elimizde olmadan.

İlk başta iki koltuğun önündeki, dizlere temas eden o kısma ben sırtımı yaşlamış bir şekilde, Taehyung'sa hemen karşımda birkaç adımlık bir mesafede durup Chaeryoung ve Jisoo hakkında konuşmuştuk, konuşmamız iyice derinleşirken ve biz o ikisinin haylazlıkları yüzünden kıkırdayıp dururken hemen yan tarafımızdaki otobüsün kapısı sayesinde içeriye doluşan yeni yolcularla birlikte bir anda kendimizi otobüsün tam ortasında bulmuştuk, sonrasındaysa ben sırtımı ilk durduğumuz kapının paralelindeki kapıya dönmüş bir şekilde durmaya başlamıştım Taehyung da hemen karşımdaydı ve maalesef ki aramızda hiç mesafe yoktu, öyle ki birbirimizin bedenlerini hissediyorduk.

nothing like us, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin