Bölüm 15

34.1K 1.3K 112
                                    

-İlayda'nın Ağzından-

Bugün hava düne göre daha kötüydü. Bulutlar sanki her an yağmur yağabilir edasıyla gökyüzünde savruluyorlardı.

Öğretmenler ise bizi serbest bırakmak için sanki böyle bir havayı arıyorlarmış gibi

'bugün kamp alanında gezebilir, doğayı inceleyebilirsiniz serbestsiniz.'
demişlerdi.

Bu havada kimse çadırdan dışarı çıkmak istemez ki?

Tabiki beni saymazsak. Ne olursa olsun, gerekirse bardaktan boşalırcasına yağmur yağsın ben yine bugün dışarıda olacaktım. Şaka mısınız? Sizce öğretmenler kamp boyunca bir daha bizi başıboş bırakırlar mı? Değerlendirmek lazım.

"Tuğçeee Kalksana ya öğretmenler serbest bıraktığından beri uyuyorsun. Kalk hadi gezelim biraz."

"Hıııı İlayda defol nereyi gezeceksen kendin gez."

"Ama olmaz ki? Tuğçeee of aman be gelmezsen gelme. Giderim ben tek başıma."

Böyle der demez kıyafetlerimi alıp perde'nin arkasına geçtim. Ne perdesi mi? Erkeklerin önünde giyinecek halimiz yoktu heralde. Kocaman çadırın içine yukardan hocaların yardımıyla tutturduğumuz perdeler vardı. Birnevi giyinme kabini. Bu kabinlerin varolmasına rağmen erkeklerin bizim önümüzde T-shirt değiştirmesi de var da o başlı başına ayrı bir konu.

Kıyafetlerimi giydikten sonra, gri ponponlu şapkamı ve gri kabanımı da giydim. Kenardaki ayakkabıları ayağıma geçirirken Okan konuştu. Bir an bana mı dedi o falan diye şaşırsam da anlamıştım bana seslendiğini.

"Tek başına gezmeyeceksin heralde di mi? Sonuçta burası bir orman?"

"Başka seçeneğim olmadığına göre tek başıma gidicem. Merak etme bana bi şey olmaz."

"Merak etmiyorum zaten. Sadece seni tek başına göndermek bana yakışmaz, bekle bende geliyorum."

Niye geliyo ki zaten merak etmiyormuş!! Hızla ayakkabılarımı ayağıma geçirip dışarı çıktım. Azıcık ilerledikten sonra Okan yanımda bitti.

"Bekle demiştim."

Cevap vermedim. Bir süre ormanın içine doğru öylece yürüdük.

--

-Tuğçe'nin Ağzından-

İlayda çıktıktan bir kaç dakika sonra Serkan da ayaklandı.

"Tuğçe ben de dolaşıcam biraz gelmek ister misin?"

"Yok ya iyiiiğğ böölee"

Suratım yastığın üzerindeyken bu kadar bağırabiliyorum işte. Serkan'ın şuanda götümü dikizlediğinden adım gibi eminim. Acaba yüzümü mü dönsem pozisyon kötü galiba. Ben bunları düşünürken tekrar Serkan'ın sesini duydum.

"Tamam canım, sen bilirsin."

Suratımı yastıktan kaldırıp çaktırmadan Bartu'ya bir bakış attım. Sinirden kıpkırmızı olmuş garibim. Neden ki? Sonuçta sevmiyor beni değil mi ama?olamaz yani.

Serkan'ın ardından hemen Bartu da çıktı.

"5 dk'ya geliyorum ben."

Bartu çadırdan çıkar çıkmaz cırtlak bir ses duydum.

"Tuğçe'cim sende git işte Serkan'la. Hem bizim Bartu'yla konuşacaklarımız var."

Bu sözleri duymamla yataktan fırlamam bir oldu. Serkan çoktan dışarı çıkmıştı. Ben de kalkar kalkmaz Ecem'in üstüne panter gibi yapıştım.

"Ne konuşacakmışsınız? Bana söylesene şu konuşacaklarınızı sen?"

"Eeh yetti ama hem sanane ki? Bartu'yla aramızda. Özel! Sen neyi oluyorsun sanki?"

"Canım benim, neyi oluyorum biliyor musun? Sevgilisiyim!"

Çadırdan içeriye girmek üzere olan Bartu'nun ayak seslerini duyunca Ecem'in üzerinden kalkıp yatağıma geçtim ve elimdeki sarı saçları bir kenara attım. Ecem'e baktığımda yolunmuş tavuktan farkı yoktu. Bartu geldiğinde 'buna noldu?' gibisinden bir bakış attı. Evet bakışlarla konuşabiliyorum ne sandınız. Omuz silkip dudak büktüm. Bu bilmiyorum demekti. Tabikide bilmiyorum .

Ecem bana korkuyla bakmaya devam ediyordu. En sonunda çadırdan sinirle çıkıp gitti.

Bartu bana yandan bi bakış attı.

"Gerçekten bilmediğine emin misin?"

"Bilmiyorum Bartu. Hem sen çıkarken ben uyukluyordum. Kendi kendini yolmuştur."

"Peki, öyle olsun bakalım."

Bu sözün ardından içeriye Serkan girdi.

"Şunu unutmuşum da." dedi elindeki sırt çantasını göstererek. Serkan'ın gözünün altı baya bi morarmıştı. Tabi ben o sıra Bartu'ya onun yaptığı şekilde 'buna noldu?' bakışı atıyordum. Benim gibi bilmiyorum diyerek cevap verdi. Serkan çıktıktan sonra onun bana sorduğunu ona sordum. Onu taklit ediyordum .

"Gerçekten bilmediğine emin misin?"

"Bilmiyorum Tuğçe. Dışarda kendi kendini yumruklamıştır."

Ben bu sözü bi yerden hatırlıyorum sanki.

"Peki, öyle olsun bakalım."

--

-İlayda'nın Ağzından-

"İlayda hala yürüyoruz farkında mısın?"

Adımı söylemesem de bilmesi azıcık hoşuma gitmişti ama çaktırmadım.

"Evet. Ne güzel işte yürüyüş yapıyoruz."

"Peki bu yürüyüşün amacı ne?"

"Yanımdaki Ayı'dan kurtulmak!"

"Ayı falan hiç olmuyo ama. İnsan arkadaşına ayı der mi?"

"Senden bahseden kim Okan ya! Ben yanındaki gerçek olan ayıdan bahsediyorum! Kaç Kaç kaç!!!"

"Ananı-s."

İkimizde tabanları yağlayıp koşmaya başladık. Ayıdan iyice uzaklaştıktan sonra ne zaman birbirine kenetlendiğimizi bilmediğim ellerimizi ayırdık. Nefes nefese kalmıştık.

"Okan yoruldum ben."

"Napıyım?"

Bu odunca cevaba karşılık gözlerimi sinirle ona diktim.

"Yani. Gel oturalım dicektim ben."

Lafından benim sinirli bakışlarını görünce dönmesi gerçekten komikti. Ama şimdi buna gülemezdim. Ağacın dibine oturduk. Bir kaç dakika öylece durduktan sonra aklıma takılan soruyu sorma gereği duydum.

"Biz aynı okuldayken neden sürekli beni izliyordun?"

Sesim çift mi çıktı benim? Önce şaşırsam da aynı anda söylediğimizi farkettim. Güldüm. O da aynı şekilde güldü.

"Hiiç. Gözüm dalar benim sürekli . Ondandır."

Bunu da aynı anda söylemiştik. Bu sefer ikimizde kahkahalarla gülmeye başladık. Birden ikimiz de ciddileştik. Bu sefer söyleyeceğim şeyi aynı anda söyleyip söylemeyeceğimizden tam olarak emin değildim. Ama yeter artık. Ne olursa olsun söyleyeceğim diyerek aklımdaki o 2 kelimelik cümleyi söyleyiverdim.

Beni en çok şaşırtan ise bu cümleyi de aynı anda söylemiş olmamızdı.

"Seni seviyorum."

--

DEĞİŞİMWhere stories live. Discover now