4. B Ö L Ü M

48.7K 1.8K 532
                                    

Medya: Cihangir Tepeli

4. B Ö L Ü M
————

Pazartesi. Mükemmel bir gün değildi aslında, ama tatildeyseniz ve herkes işe gidecekse mükemmel bir gündü çünkü evde yalnız kalacaktınız.

İşlerimi hallettim ve hali hazırda üzerimdeki eşofman takımına baktım. Bilek ve belden lastikli, üstü tişört olan bej rengi kıyafetim, bu vasat mahalle insanına çoktu bile.

Cidden ama!

Bütün gün evin önünde oturup, hayatlarında tek bir tane şey dahi beceremeyen ancak yüz yıllık tecrübe ve bilgiye, eş zamanlı da herkese karışma ve hor görme lüksüne sahip olduklarını düşünen fakat bir avuç beyin hücresiyle hayat süren sevgili mahalleli. Tek mutlulukları; ordan oraya taşıdığı lafın doğru çıkmasıydı. Başkalarının mutsuzluğuyla mutlu olmaktı. Ve en büyük kayıplarıysa; güzel bir şey görmeye, söylemeye, umut beslemeye, medeni olmaya, belki de biraz da karakter sahibi olmaya dağlar, denizler kadar uzaktılar.

Camdan baktığımda; hepsinin teker teker, artık bir tarafının oraya, o kapı önüne yamalı olduğuna emin olduğum yerde, oturduğunu gördüm. Garip annem de sürüdeki kara koyun gibi bahtsız bir şekilde yanlarında oturuyordu.  Neyse ki yanından ayırmadığı Gülnur teyze ve Ayşegül teyze onu o yanlış yola saptırmıyordu. Üçü birlikte bu yabani otların arasında açan gonca güllerdi.

Ağzıma bir şey atıp dışarı çıktım. Fazlasıyla ev halimdeydim. Annem bana teessüf ederek bakıyordu ancak bu ilk vukuatım olmadığı için artık alışmıştı ve 'sen uslanmazsın' diye anlam kazandırdığım bakışını atmakla yetinmişti. En azından fikrimce öyleydi. Yanında oturan Gülnur teyze eliyle beni çağırınca yanlarına gittim.

"Gülüm, nasılsın?" dedi açık bıraktığım saçımın ön perçemini zarifçe okşarken. "Ayol dün birlikteydik de ben seni hiç görmedim kızım." Gerçekten haklıydı. Bu dediğine birlikte sessizce gülerken kolumu hafiften beline sardım. Bankta oturan ve ismi lazım olmayan birkaç kadının göz hapsinde olduğumuzu kesinlikle biliyordum.

Eş zamanlı, bitkin ve yorgun bir ifadeyle yanımıza gelen Ayşegül teyzeye odaklandım. Annem ne olduğunu sorarken ona oturduğu yerde yer açmıştı.

"Ay vallahi geceden beri koşuşturuyorum. Cihangir üşüttü. Üstüne birde kolunu incitmiş. Artık orada göle düşerken kolunu taşlara mı çarpmış ne, bilmiyorum. Geceye doğru sızısı başlayınca gitmek istedi de ben yalnız bırakmadım. Mustafa zaten işe gitti geceden," diye aralıksız anlattığında Cihangir abi için üzülmüştüm. "İşte kolunu sardılar. Yavrum, hem yorgunluktan hem acıdan inleye inleye uyudu resmen. Bir şeyim yok diyor ama ben bilirim."

Mükemmel anne rölünü layıkıyla yerine getiren Ayşegül teyzeyi trajik bir gülümsemeyle karşıladım. Annem şu an nasıl olduğunu sormuştu ve anlaşılan yeni uyumuştu ki Ayşegül teyze fırsattan istifade yanımıza gelmişti.

"Ay Alya yavrum, iyi ki seni atmamışlar o suya. Yahu hava zaten serindi. Burak'a aşk olsun." Ayşegül teyze konu oğlu olunca pek bir hassaslaşıyordu, göründüğü üzere. Trajikomik bir biçimde,gülsem mi yoksa onu anladığımı belirten bir yüzle kaşlarımı büzüştürüp kederlenmeli miydim, bilemedim.

"Ben de çok kızdım abime," dedim Ayşegül teyzenin içini rahatlatmak isteyerek. Omuzuna hafifçe temas etmiştim inanması için. Düşününce gereksiz bir eylemdi fakat insanlar temas etmeden konuşamazdı nedense. "Ah canım benim," diye karşılık verdi ve oturduğu yerden belimin etrafına sarılarak beni kendine çekti.

Yıldızlar ŞahidimWhere stories live. Discover now