Bölüm 8- Anasını Sattığımın Çilekli Dondurması

369 13 1
                                    

Hani Allah belamı verecek diyip diyip duruyordum da inanmıyordunuz ya? Hah işte, sözün bittiği yerdeyiz. Bundan daha kötü ne olabilir bilm- Neyse, şom ağzımı açmayayım da. Birden, potansiyel patronunun önünde, üzerinde pespembe bir dondurma lekesi olan gömleğiyle oturmakta olan bir salağa göre fazla özgüvenli olduğumu fark ettim. Ve -potansiyel- patronumun hala karşımda olduğunu.

 Ve bana deli görmüş gibi bakışlar attığını.

 Ve nedenini ne yazık ki bildiğimi.

  Eh, haksız diyemem. İş görüşmesine kafam kadar, pespembe bir çilekli dondurma lekesiyle gelen bir manyakla karşı karşıya olsam ben de tuhaf tuhaf bakışlar atardım. Ve hepsi de o veletin yüzünden.

 Bilmem kaç saat, bilmem kaç dakika, bilmem kaç saniye ve bilmem kaç salise önce, İstanbul'un bilmem neresinde-

 Çağatay'ın bu kadar mükemmel olamayacağını bilmem gerekirdi işte. Hep o "Kimse mükemmel değildir." yazılarını gördükçe "Benim sevgilim öyle." diye düşünüp kıs kıs güldüğüm için oldu bunlar. Kesin yani. 

 Çağatay'ın yeğeni Furkan, 2005 yılında, "Tüm çocuklar birer melektir." sözüne tepki olarak doğmuş. Şeytanlık Akademisi'nden 2012 yılında Er Şeytan olarak mezun olan Furkan, 2014'te de zavallı Lara'ya musallat olmuş.

 "Bu nasıl çocuk ya?" diye tısladım sessizce Çağatay'a doğru. Bir yandan da dehşet içinde, çikolatalı köfte yiyip ketçaplı ayran içen çocuğa bakıyordum. Bugüne kadar "çikolatalı köfte" kavramına burun kıvırırdım. Şimdiyse kusma raddesindeyim.

 "Damak tadı biraz..." Doğru ve çocuğun duyma ihtimaline karşı psikolojisini bozmayacak kelimeyi seçmek için birkaç saniye duraksadı. Hoş, onun için önce bir psikoloji lazım. Bu çocuk bildiğin iOS 7 işletim sistemiyle çalışan bir robot. Birazdan arkasından yediğinin aynısını çıkarsa hiç şaşırmayacağım. Aman bana temizletmesin de ne bok yerse yesin, aynı boku da sıçsın ne diyeyim.

 "...egzotik olabilir ama altın gibi bir kalbi vardır." Ney? Ben robotların kalbi de demir olur sanmıştım. "Ona ne şüphe." diyip patates kızartmalarımdan bir tanesini zorla ağzıma koydum. Manzaramın iğrençliğinin de etkisiyle patates kızartmasını çiğnemeden yutmaya çalışmak gibi şanıma yaraşır bir salaklık yaptım elbette ve ne yazık ki kibarca öksürerek atlatabileceğim bir şey değildi. Hoş, acaba bir kenara çekilip ölmeyi mi beklesem diye düşünmedim değil. Daha iki haftadır çıkıyoruz ya! Bu tip iğrençlikler için en az bir yıl lazım. 

 Hafif, narin bir biçimde, varla yok arası başlayan öksürüğüm; gergedan boğazlıyormuşçasına seslerle son bulurken, Furkan adlı canavar köftesinden kafasını bile ayırmamıştı. Çağatay'sa paniklemiş, bir elindeki suyu burnumun dibinde tutuyordu. "Ay çek şunu bea!" dedim öksürüklerimin arasında. İçimdeki çirkef gacı geri dönmüştü demek. Hem de Kemalettin Amca'yla beraber. 

 "Tamam, tamam iyi misin? Boğazın ağrıyor mu? Su ister mi- Yok istemiyordun peki tamam, ne yapayım o zaman sen söyle." dedi nefes almadan. "Önce bir nefes al, olur mu? Sonra yavaşça bana suyu ver ve geri çekil." Talimatlarımı bir bomba uzmanı titizliğinde uygulayıp geri çekildi. 

"Tamam, iyiyim." dedim ve önüme döndüğümde, Furkan'ın çikolatalı köftesini bitirmiş olduğunu gördüm. 

 "Amcaa," diye zırladı şirinlikten çok uzak bir tonda. 

 "Efendim Furkan'cığım?" 

 Kendimi tutamayarak kıkırdadım.

 Furkan'cığım ne be? Lara'cığım. Şu samimiyete bak. Bir de şuna bak: Furkan'cığım. Kulağa en fazla Abdülrezzak'cığım kadar hoş geliyor. Furkan'cığımmış. Peh.

 "Ne var Lara Teyze?"

 Bilerek mi yapıyorsun lan sıçan? Teyzeymiş. Teyze ne be? Oradan annenin yarısına mı benziyorum? Veya seninle aynı genleri taşıyan birin- Hassiktir. Ya biz de Çağatay'la evlenirsek -inşallah, amin- ve çocuk yaparsak -inşallah, amin- ve çocuğumuz bir Furkan olursa -tövbe de, tövbe de!-? Ürpererek kendime geldim ve benimle Çağatay'ın karışımı, dünya tatlısı bir çocuğu çikolatalı köfte yerken hayal etmeyi kestim -bin kere, yüz bin kere, sonsuz kere tövbe-. 

 "Hiç canım, aklıma komik bir şey geldi de."

 "Anlat biz de gülelim o zaman."

 Bu nasıl çocuk lan? İlkokul hocamla Terminatör birleşimi bir şey bu. Bu ne be? Siz buna çocuk mu diyorsunuz? Bu çocuksa diğerleri ne yani? 

 Ben tam komiklikten çok uzak, daha ziyade malca ve bıkkınlık veren bir Nasrettin Hoca fıkrası anlatmaya hazırlanıyordum ki gittiğini bile fark etmediğim Çağatay, elinde çilekli bir dondurmayla geri geldi- Durdur, geri al.

 Gittiğini bile fark etmediğim Çağatay, elinde çilekli bir dondurmayla geri geldi.

 Çağatay, elinde çilekli bir dondurmayla geri geldi.

 Elinde çilekli bir dondurmayla geri geldi.

 Çilekli bir dondurmayla.

 İşte burası, alarm zillerinin kafamda çalmaya başlaması gereken yerdi. Burası, Çağatay'ın elindeki o çilekli dondurmaya kafa atmam gereken yerdi. 

 Burası, o çilekli dondurmayı canım pahasına Furkan'ın çikolata lekeleriyle dolu ellerine teslim etmemem gereken yerdi. Oysa ben sonunda çenesi kapanacak diye sevinmekle meşguldüm.

 Salak Lara.

 Mal Lara.

 Gerizekalı Lara. 

 Evet hırbolarım, bir bölümün daha sonuna geldik. Kendi hikayem diye demiyorum, yine çakzel oldu .s.s.s Neyse, sınır aynı ve tatile de girdiğimize göre umarım daha fazla okunur hikaye. Okuduğunuz için tenks, bay.

Bir Yalnızın AnılarıWhere stories live. Discover now