1.Bölüm / Küçük,Zavallı Hayley

5.3K 55 18
                                    

○ Burada yayınladığım ikinci hikayem ve bu kitabın karakterleri benim için daha özel.Aslında tüm hikayelerimin kitapları özel ama bu kitap daha farklı bir konumda.Neyse bunu geçelim. Fantastik ve maceralı bir hikaye olacağından şüpheniz olmasın.Multimedyada (extranel link bölümünde kitap tanıtımı) ana karakterimiz olan Hayley'in resmi var. Ve son olarak yorumlarınız ve oylarınız benim için çok önemliler ♥ Hepinize keyifli okumalar ! ○

Hayley,küçük,zavallı Hayley.

On iki yıl önce yine bu odada ağlıyordum.Yanımda tek teyzem vardı.Benim biricik teyzem.


Bugün annemin ölüm yıldönümü ve ben nasıl hissetmem gerektiğini bilemiyordum.Üzülmeliydim belki ama onun benim yanımda olduğunu hissettiren şeyler vardı işte.Ağlamanın şu anda çözüm olmadığını biliyordum.Ve bu yaşamın içinde yalnız kalıp boğulmak derinlere batmak istemiyordum.

Annemi ziyaret etmeliydim.Benim eşsiz annem Isabella'yı.Babam'a karşı bile bu kadar özlem duymuyordum.Annem ben çok küçükken ölmüştü aslında ve benim hiçbir şeyi hatırlamamam gerekirdi.Ama hatırlıyordum her ayrıntısıyla.Babam da ölmüştü.Kardeşim kaybolmuştu.İçimdeki ses babama karşı beni hep soğuk tutuyordu,nedenini bilmiyordum.Onun kötü olduğunu vurguluyordu.Belki aptalca ergenlik hislerimdi bu.


Ve küçük kardeşim Joseph.O bulunamadı ve tarihin sayfalarında da yok olmuştu.Ama benim içimde hep bulunacağına dair hislerim vardı.Onun öldüğüne inanmıyordum.O yaşıyordu.Ve bunca yıl sadece onun yaşadığına dair izler aramıştım ama bulamamıştım.Nasıl bulabilirdim ki zaten ? Kimsenin bulumadığı Joseph'imi ben nasıl bulacaktım ki bu güçsüz Hayley ile ? Aptallık.

Üzerime upuzun siyah bir elbise giymiştim tüm bunları düşünürken.Teyzem bu elbisenin annemin en sevdiği elbiselerden biri olduğunu söylemişti.Benim harika anneme ne kadar yakışıyordur bu elbise.Üzerime bir kot ceket giydim ve evden çıktım.

Eski evimizin yakınındaydı annemin mezarı.Kısa mesafeydi teyzem ile mezarlık.


Belki annem geri gelmeyebilirdi.Ama Joseph bir gün gelecekti.Ve filmlerdeki gibi ağlayacaktık birbirimize sarılacaktık.Ya bu böyle olacaktı -olmalıydı- biliyorum.


Mezarlığa gelmiştim.Annemin mezarı girişteydi zaten.Buz gibi mermerin üzerinde ismi yazıyordu.


“Isabella Mapother”


Mezarın yanı başına oturdum.Çiçek falan almamıştım.Bunun için bir an için kendime kızdım.Bunu nasıl da düşünememiştim ? Mezarın üzerindeki otları hafifçe alıp köşeye attım.


“Benim güzel annem. Beni bırakıp neden gittin?”


Gözlerimden dökülen yaşlar annemin mezarındaki toprağı ıslatıyordu.Hıçkırıklara boğulmuştum.Yanımda olmasını herşeyden çok istediğim annem ve kardeşim. Ağlamayacaktım sözde, ama buraya gelince her şey tersine dönüyordu.

Mezarlıktan ayrılıp eski evimize gittim.Ev resmen harabeye dönmüştü.Birkaç tane de bira şişesi vardı.Belli ki burası ayyaşların yeri olmuştu.Gerçi o tipler burada hep vardı.Ama bu evde yapmamalılardı.Annemlerin yatak odasına gittim.Her yer yıkık döküktü ama bu beni bağlamıyordu.

Yere yavaşça oturdum.Bu sırada ilgimi çeken mavi ışıltı,hafif pudra rengine kaçan bir küçük sandık şeklinde kutu oldu.Kutuyu elime alıp yavaşça açtım.İçinden bir kağıt çıkmıştı.Kağıtta şunlar yazılıydı:

Sessizlikte duruyorsun yapayalnız,
Kim olduğunu bilmiyorsun
Geçen yıllara rağmen hala özlüyorsun onu,
Ne kadar açamasan da konuyu kimseye
için içini kemiriyorsa kulak ver bana...
Göbek bağlarınız nereye gömülüyse orada bekle beni.

Göbek bağı mı? Bunun ne olduğunu anlayamamıştım.Göbek bağlarının nerede olduğunı nereden bilebilirdim ki ben ?

Ve söz ettiği şey kardeşimdi sanırım.

Kafam karışmıştı ve ne yapacağım konusunda en ufak fikrim bile yoktu.

SAVAŞÇIWhere stories live. Discover now