0.7

14 2 15
                                    

-

"Demir?"

Gökçe'yi arkama alarak konuştuğumda çatık kaşlar ile bize bakıyordu. "Sen hangi ara geldin?" Yanına gidip kolunu tuttuğumda amaç odadan çıkarmaktı, fakat bunu fark etmiş olmalı ki elimi kolundan ittirmişti.

"Dur bi'... Soruma cevap verin!"

Aniden bağırdığında gözlerimi kapatmış ve derin bir nefes alarak kapıyı kapatmıştım, annemlerin duymaması gerekiyordu.

"Gökçe, cevap versene?!"

Demir dibine kadar yaklaşıp ona bağırdığında hızlıca aralarına girdim, Gökçe'nin hıçkırıkları yeniden başlıyordu.

"Bağırmasana kıza!" Onu zorlukla ittirdiğimde yine yaklaşmıştı. "Bana bak!"

Gökçe yavaş yavaş ağlamaya başladığında, Demir'in de siniri her saniye artıyordu. Artık ciddi bir şekilde ittirmekten bir hâl olmuştum ama biraz daha bunu yapmayı kesmezse benim de tepem atıcaktı.

"Çekilsene sen!"

"Yeter, çık odamdan!"

"Bu konuyu konuşmadan hiçbir yere çıkmıyorum. Gökçe, hesap ver bana!"

Tamam, artık ciddili tepem atıyordu.

Demir'i son bir kez daha ittirdiğimde bu sefer ittirmekle kalmamış, yüzüne de baya sert bir tokat atmıştım. Bu sayede bir adım geri giderken bizden uzaklaşmış sayılırdı.

Tamam, ona daha önce tokatlar atmıştım ama şakasınaydı. İlk defa bu kadar sert bir tokat atmıştım ona. Pişman da olmuştum.

Gökçe şaşkınlıkla bir bana bir de ona bakarken Demir hiçbir şey söylemiyordu.

"Aramız iyice bozulsun istemiyorsan, bu kızla burada medenice konuşup anlaşırsın. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim."

Yanından hızlıca geçerek odadan çıktığımda hızlı adımlarla aşağı inmiştim. "Çok şükür!"

Babamın isyan edişini duyduğumda gülümsedim. "Gökçe üstünü değiştiriyor, Demir de saçlarını yapmaya gitti. 5 dakikaya çıkarız."

Babam başını salladığında hep beraber dışarı çıktık. Tek bir araba gidecektik. Babamlar, ben ve Gökçe arabayla. Demir de motoru ile gelecekti, şuracıkta kırıp parçalasam mı acaba?

Yaklaşık 5 dakika da onları bekledikten sonra nihayet gelebilmişlerdi, ikisinin de yüzü asıktı. Gökçe bir şey demeden yanıma gelirken, Demir de motoruna biniyordu.

"Ne oldu?"

"Konuştuk."

"Ne konuştunuz işte?!"

"Yine bir bağırıp çağırdı ama abartmadı..."

Babam 'Herkes arabalara!' diye bağırdığında Gökçe ile arka koltuğa geçtik. Nihayet yola çıktığımızda, Gökçe ikide bir telefonuna bakıp duruyordu.

"Berat'a haber vermeyecek misin?"

"Vermeyeceğim. Birazcık anlasın değerimi."

"İyi..."

Yolun geri kalanını yolu izleyerek ve müzik dinleyerek geçirdiğimde, 2 saatin sonunda çiftliğimize varmıştık. Hızlıca arabadan indiğimde büyük kulübenin oraya doğru koşmaya başlamıştım, Gökçe de arkamdan koşarak geldiğinde hızlıca kulübenin olduğu yere gelmiştik.

Demir kapıyı zorla açtığımda hızlıca içeri girdik. Burada atlarımız dururdu, haftanın her günü buraya temizlik yapmak için gelirdi.

Kendi atımın yanına koştuğumda, Demir de bize katılmıştı. Bembeyaz atımın yanına geldiğimde tüylerini okşadım, yandaki sepetten taze bir havuç aldığımda ağzına uzattım. Bir yandan da tüylerini okşuyordum.

"Hasretinizi bölmek istemem çocuklar, ama artık kahvaltı yapmamız gerek."

"Ben istemiyorum." Anneme verdiğim cevap ile atımın durduğu köşenin kapısını açtım. "Biraz gezeceğim."

"Açsın anneciğim, miden bulanır sonra..."

"Bir şey olmaz."

Nefa'nın -yani atımın- boynuna ipi bağladıktan sonra onu köşesinden çıkarmış ve barınağın çıkışına yürütmeye başlamıştım. "Siz de isterseniz gelin. Buraların etrafında dolaşacağım."

Kapıdan tamamen çıktıktan sonra hızlıca binmiş ve gitmeden anneme el sallamıştım. İlerlemeye başladığımda tam hızlanıyordum ki önüme çıkan babam ile zar zor durabildim. "Baba! Dikkat eder misin lütfen?!"

"Bensiz nereye gidiyorsun?"

"Annem kahvaltı yapacağınızı söyledi..." Hareket etmek isteyen Nefa'yı kontrol edemiyordum artık. Babam yanımıza gelip tüylerini okşadığında sakinleşmişti. "Yalnız gitme. Demir! Sen de gidiyorsun Elif ile!"

Babamın söylediği ile gözlerimi genişçe açarak ona baktım. Ayağımın teki ile koluna vurduğumda kaşlarını hafifçe çatarak ona baktım.

"Baba... Ne yapıyorsun?!"

Ayağıma vurduğumda atı ile yanıma gelen Demir'e baktım. "Yürü hadi." Babama yandan bir bakış atarak üflediğimde mecburen ilerlemeye başladım.

Yavaştan hızlanmaya başladığımızda, nereye gittiğimizi bizde bilmiyorduk.

-

"Elif, gelir misin şuraya?!"

Demir arkamdan bağırdığında, onu takmadan hızla yürümeye devam ediyordum. Atların yanına nihayet geldiğimde biraz daha hızlanmış ve atımın yanına geldiğimde üstüne çıkmak için pozisyonumu almıştım.

Tam çıkacakken kolumdan tutulup geri çekilmem ile dengem bozulmuş ve yere düşmüştüm, tepem attığında kolumu tutan Demir'den kolumu çekmiş ve ellerimi birbirine çarparak ayağa kalkmıştım.

"Ne istiyorsun?! Cevabımı verdim, ne istiyorsun daha?! Bıraksana peşimi."

Onu göğsünden ittirmeye çalıştığımda bir santim bile ilerlememişti. Bu sefer yumruklar attığımda onlar da işe yaramıyordu. Pes edip atıma tekrar binmeye çalıştığımda yine kolumdan tutulması ile hızlıca çekmiş ve bu sefer başarmıştım.

"Sakın gelme peşimden."

Hızlıca ilerlemeye başladığımda arkamdan onun geldiğini duyamamıştım.

Bir süre, hatta gerekirse sonsuza kadar görmek istemiyordum onu. Tabii mümkünse...

-

Demir

Atıyla önümden ilerleyen Elif'i sadece izlemekle yetinebilmiştim, bu sefer ciddili kırılmıştı beni. Sadece kırılmakla kalsa iyiydi gerçi.

Telefonum çaldığında, cebimden çıkarıp bakmış ve bir arkadaşım olduğunu görmüştüm. Açarak kulağıma götürdüğümde derin bir nefes aldım.

"Efendim?"

"Ne yaptın kanka? Söyledin mi?"

Alnımı ovduğumda önümdeki taşa vurmuş ve sinirimi çıkarmaya çalışmıştım. "Söyledim, ve bu boktan bir fikirdi!"

"Aferin gerizekalı! Tabii boktan bir fikir bu, bizi dinlemedin ki! Kıza göz göre göre kızın yakın arkadaşının, yani Esil'in senden hoşlanıp hoşlanmadığını sordun be!"

Evet, bunu ciddili yapmıştım ve her şeyi batırmıştım.

Ama şu an sorun şuydu; ben Elif'i barışmaya nasıl ikna edecektim?

You Belong With Me | Demir ArsalWhere stories live. Discover now