6

47 12 181
                                    


olivia

Durum ne ara böyle karmaşık bir hale gelmişti? Karşımızdaki kesinlikle bir insan değildi. Ne olduğunu bilmiyorum. Ama o bomboş olan gözleriyle bile insanı korkudan dibe sokabiliyordu. "Evet. Fazla sessizsiniz." o şey bizim tarafa doğru gelmeye başladığında birkaç kişi geriye çekildi.

"Bu tepkinizi anlayışla karşılayacağım. Bence benim sayemde hayatta kaldığınızın farkındasınızdır." kol yakalarını sıyırdı, o sırada fark ettim. Teni parlıyordu resmen güneşin altında.

"Hepiniz o gemide ölmüş olmalıydınız. Benim sayemde hayattasınız." bu ne demek? Yoksa?

"Yani bizi bu normal olmayan bir adaya getirerek kurtardığını mı söylüyorsun?" Simone'nun cesaret edip konuşmasına şaşırmıştım, ben ağzını açamayacak kadar korkuyordum. Sylvester onu görünce kocaman bir sırıtma kondurdu yüzüne. "Her evrende aynı kalıpta insanlar görmek ne güzel. Merak etmeyin. Sizi merakta bırakmayacağım."

elini şıklattığında yer sarsılmaya başlamıştı. Hızlıca yere çömeldim. Düz zeminin altından büyük gri taşlar çıkıyor gibiydi. Tamamen dışarı çıktığında bunun bir saat olduğunu fark ettim. Bir güneş sembolü vardı, ortasında ise yelkovan ve akrep çalışır şekilde dönüyordu.

"Bunu görüyor musunuz? Bu ne zaman dönüşünü tamamlasa tekrardan bir oyun oynayacağız sizinle. O zaman belki sizi kurtarmış olacağım." herkes sessizliğe gömülmüşken devam etti.

"Süresi kararsız. Bazen hızlı gidiyor bazen yavaş. Onu da sizin çözmeniz gerekicek. Her dönüş sonunda aranızdan biri ayrılacak maalesef. Ama üzülmeyin. Her biri ayrıldığında özgürlüğünüze yaklaşıcaksınız." Pedro'nun bağırışını duydum. "Ne sikik bir oyun bu?! Bunu oynayacağımızı mı düşünüyorsun?!"

"Evet. Oynamak zorunda kalıcaksınız. Oynamadığınız zaman öleceksiniz. En azından oynayarak bir şansınız olacak." bu yaşadıklarım gerçek olamazdı. Bir ölüm oyununa maruz kalamazdım. Büyük bir şaka olmalıydı bunların hepsi. Belki komadaydım diye düşünmeden edemiyorum. Uyandığımda babam ve annem yanımda olacaktı ve onlara bu tuhaf rüyayı anlatacaktım. Böyle olmalıydı.

"Bu kocaman bir saçmalık, gidiyorum ben!" Pedro kalkıp gitmeye çalıştığında birkaç adım atamamışken dizlerinin üzerine çöktü. Yüzündeki acı belli oluyordu, ellerini başının iki tarafına yerleştirdi. Gözlerini sımsıkı kapatırken acıyla çıkan bağırışını dinledim. Laila, onun elini tutup bir şeyler diyordu 'sakin ol, uyacağını söyle.' bunu duydum sadece.

"Tamam! Tamam! Kes şunu!" Sylvester sadece gözünü onun üzerinden çekmesi üzerine Pedro kendine gelebilmişti. Hızlı nefes alıp verirken göğsünü tuttuğunu gördüm.  Bunların hepsi gerçek görünüyordu.. Bir rüyada değil miydim yoksa?

"Hayır. Değilsin. Bir kabustasın." Sylvester beni duymuş muydu? Bu ne biçim bir yaratıktı? "Şimdi sizin her şeyi sindirmeniz için yalnız bırakacağım." Taştan yapılma saatin üstüne elini koydu. "Görüyorsunuz. Süre işliyor. Kendinizi oyuna hazırlayın. Hayatta kalmak için elinizden geleni yapın. Başka şansınız olmayacak. Ayrıca üç tane gruba ihtiyacım var. Yedi kişiyi geçmeyecek şekilde olmalı. Bol şans."

Gözlerimi sadece birkaç salise kapattığıma eminim ama yok olmuştu. O insan üstü bir şeydi. Ne yaparsak yapalım ondan kaçamazdık. Karşımızda yenilmez bir şey vardı. Yoksa cennete miydim? Ellerimi birbirine kenetleyip dualar okumaya başladım. Annem ne zaman kiliseye çağırsa gitmemiştim. Ne kadar safmışım. Belki cehennemdeyim.

"Ne yapıyorsun sen? Tanrı bizi kurtarır mı sence aptal?!" Harry'nin sesiyle gözlerim doldu. Ben bir şey diyemeden Yennefer konuşmuştu. "Bilemezsin. Şu an birbirimize saldırmaktan daha önemli meselelerimiz var."

lost|participationWhere stories live. Discover now