Başlangıçlar -1

79 10 3
                                    

1.Bölüm**

Ben Ezgi.. İzmir'in tadı, güzelliğin adıyım- yani öyle söylerler.. dersem de siz inanmayın. Biraz aklım havada ama kimiiiin yerdeki Allah aşkına :)

İlk senemde üniversite sınavından çakıp ikinci senemde, hafta içi hergün olmak üzere dersaneye, haftasonlarıda özel öğretmenlere gitmek üzere 365 günün 330 günü babam Nihat Paşa tarafından zorla (tabir-i caizse dizimi kırarak) derse gömüldüm. E- geri kalan 30 gününde de yıl içinde uyumuşumdur herhalde diye düşünüyorum.

Neyse ki sonunda sınavdan babamı "eh işte" dedirtecek bir puan aldım da-bana sorarsanız rekorumdu - tercihlerimi yapabildim.

30 dakika içinde açılacak olan tercih sonuçlarını yeni manikür yaptırdığım tırnaklarımı yiyip gerginlikle meyvesuyu yudumlayarak gözüm bilgisayar saatinde öyle bekliyordum. Annem Ayşe Sultan elinde taze bir bardak meyvesuyuyla içeri girip cıkcıklayarak yanıma oturduğunda ben serçe parmağımdaki eti anlaşılmaz bir açıyla koparmaya çabalıyordum. Elime bir el 'çaat' diye vurunca ürküp anneme baktım.

"yeme şunları, karnın ağrıyacak!" annemin çatık kaşlı yüzüne bir süre anlam arayarak baktıktan sonra yüzümü ağlama moduna geçirip mızmızlanmaya başladım.

"annee... "diyerek ana kucağına sığındım. " korkuyorum! Ya kazanamazsam ya-ya babamın zorla yazdığı Trabzon'u kazanıp oradaki Suzan halamın eline düşersem..." dayanamayıp başımı kaldırdım..

"annee... ühühü" yalandan ağlama seslerim odayı doldurmuştu.

Ayşe Hatun büyük ihtimal bet sesime yüzünü buruşturarak sırtımı sıvazladı. "Yani kızım o zaman ben bile ne yaparım hiç bilmiyorum. Puanında iyiydi hani, ne korkusu bu? Hile mi yaptın yoksa puanlarda?"

Yavaştan havalanan kaşlarım aracılığıyla..'yok artık' suratımla anneme baktım.

"Daha neler anne ya, o kadar çakal olsam bunu geçen sene yapardım değil mi ama?" hayret birşey yani.. kendimi toparlayıp anneme gurur numaraları çekerek odadan çıkıp lavaboya gittim. O kadar stresliyim ki beş dakika da bir gidiyorum. Şımarık çocuklar gibi ayaklarımı yere vura vura gitme isteğimi başarıyla alt ederek koridorun sonundaki banyoya yürüdüm.

Bu bir yılımı da Trabzon'da geçirip orada çalışıp çevremden uzaklaşmam için beni Karadeniz sahillerine sürgün etmek üzere olan babamı durduran anneme ve ona bu kudreti veren Allah'a şükürler olsun.

Cehennem zebanisinden farksız olan babamın küçük halası kendi oğlunu lise 3 ve 4. sınıfa yollarken odasından adım dışarı çıkarmamış, ona özel program yaptırıp eve misafir dahi almayarak kendini de tek oğlunu da bir sene boyunca kampa sokmuştu. Neyse ki eniştem iş vasıtasıyla birkaç insan yüzü görmüştü de medeniyetten uzak kalmamıştı.

Zavallı Melih abim, üniversite sınavından sonra dünyaya açıldığından arkadaşlarının elinde Iphone varken kendi elinde Nokia n70, üstünde düşük bel pantolon ile çiçekli gömlek vardı. Arkadaşlarıyla ilk buluşmasında bu acı gerçekle yüzleştikten sonra ilk işi babasının kredi kartıyla sıkı bir alışveriş yapmak olmuştu.

Şimdi İstanbul'da Mimarlık ofisi vardı ve mezun olalı 3 yıl olmasına rağmen annesi hala etkili bir ilaç gibi kanında gezmekte.. ah Suzan halam. Umuyoruz ki gelin adayı Nazlı'ya despot davranışlarını göstermez. Hayırlısı..

Tuvalet aynasının altındaki kesme granit taşlara bakarak gittiğim hayal dünyasından gülümseyerek uyanıp aynaya baktım. Sivilce mi çıkmış alnımda.. Hadi canım!

Ben sivilceme odaklanmış ayna da güzelliğimin derdine düşmüşüm.. Annem birden bağırmaya başladı. Ne oluyor demeye kalmadan köşeli jetonum sonunda yolunu bulup tıngır mıngır düştü.

Bir Beyzade MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin