BÖLÜM10|DİPSİZ UYKUDA

552 38 29
                                    

Ne kadar çok anladıysam, o kadar çok derinlere battım, sıkıştım kaldım içlerinde.
-Dostoyevski

⚕️

YAZGI LİYA KÖKSOY

Gülüp eğlenmeli, yarını düşünmeden yaşamalıydım. Su gibi akmalı, sadece hava şartlarından etkilenmenin kaygılarına girmeliydim belkide. Yeni aldığım ayakkabılarımın uçları sıkmalıydı, gözlerim belkide sadece o ağrıya dolmalıydı. Çokça ağlamalıydım ama sebebi sadece filmler olmalı, içim bir tek dışarıdaki üşüyen kedileri görünce ağrımalıydı.

Yaşamalıydım.

Ölüyordum.

Açamıyordum gözlerimi. Yanan gözlerimden mi, batan kirpiklerden miydi bilmiyordum. Belkide sadece açmak istemiyordum. Bu kaçıncı ölüşün? Diye soran kırık yanıma o kadar mahcuptum ki... yaşamak için bir hayat bırakmamıştım kendime. İnsanlar yok eğmemeye çalıştıkça, seyirci olmaktan ileri gidememiştim.

Kimdim?

Birbirine giren kirpiklerimi kırpıştırıyor, uzay boşluğundan daha büyük bir boşluktaymışım gibi hiçbir şey algılayamıyordum.

Beni yine ne yıkmıştı?

O kadar çok gülmek, güldükçe ağlamak, ağladıkça o mutlak deliliğe ulaşmak istiyordum. Belkide gerçekten delirmiştim. Bazen sonsuzluğa yumduğum gözlerimi inat edip aralarsam, kocaman odamın pembe örtüsünde açacağımı düşünüyorum. Sanki kötü olan tüm yaşanmışlıklar hayal ürünüm olacaktı. Bambaşka bir hayatım, sosyal çevrem, seven ailem... kin dolu bu dünya belkide benim zihnimdi. Kimse kimseyle yarışmıyor, kimse kimseden nefret etmiyor olacaktı... eğer gözlerimi açabilseydim, güzel kelimesinin gerçekleriyle karşılaşacaktım.

Oynatmak istediğim hiçbir eklemimi oynatamıyordum, kaslarım çalışmıyor gibiydi.

Tek hatırladığım uğultu dolu seslere karışan kalbimin sesiydi, flaşlar vardı, sürekli patlayan flaşlar ve etrafımı saran insanlar. Gerisi yoktu. Belkide gerisi hayatımın bir kısmını kapladığı gibi olan karanlıktı.

"O hala neden uyanmıyor?"

Sitem dolu ses öyle tanıdıktı ki, sanki çocukluğumun bir karesinde kadraja giren görüntü kadar uzak olsa da önemliydi. Sesler birbirine giriyor, bir tek onun baskın çıkan sesini algılıyordum. Siteminde bıkkınlık vardı, ne zamandır uyuyordum?

"Bu ne demek şimdi doktor?" Bağırıyordu. "Bunun karşılığı ne?" Sesler yine yükseliyordu, ama sanki kavgaya tutuşan onca insanın arasından gözlerim bir tek onu görüyormuş gibi, sadece onun sesini algılıyordum. "Bunu o mu istiyor yani, uyanmamayı o mu istiyor?"

Kirpiklerimin göz bebeklerime battığını hissediyordum.

Ne zamandır uyku halindeydim bilmiyordum. Ağrım saç diplerimdeydi, yaşananlar bilincim yerine geldikçe oturuyordu. Her şey o kadar karmaşıktı ki, beynimde her şey, hamsterin dönüp durduğu koşu çarkı gibiydi.

"Neredeyse bir hafta olacak!"

İstediğini almak isteyen adam... Aren Ali Tüten. Haykırışıyla bir flaş daha patladı beynimde, annemin acıyan bakışları, insanların dedikodu sesleri... başımı döndüren onca şey, sebebi bu isimdi.

Şimdi nasıl olurda buradaydım?

Burada, bu adamla, tüm rezilliğimle beni gözler önüne yem olarak atan adamın evinde.

Benim burada ne işim vardı?

⚕️

AREN ALİ TÜTEN

ÖLÜMÜN KABURGALARINDAWhere stories live. Discover now