BÖLÜM9|GÖZLER ÖNÜNDE

747 40 36
                                    

Satır arası yorumlarınız ve votelerinizi bekliyorum. Okudukça kendini belli edenleri görüyorum, aşırı motive edicisiniz. Desteğiniz için teşekkür ederim. İlk süreçler bilirsiniz çok önemli, önemlisiniz.

Keyifli okumalar!

YAZGI LİYA KÖKSOY

Hislerin kelime kelime işlenip beynime yer edineli çok oluyordu. Her şeyi kafama yerleştirdiğim lanetse, geçmişimin yarattığı boşluktan başka bir şey değildi. Yaşamayıp yerini kelimelerle doldurduğum zehir, şimdi damarlarımda kan yerine dolaşıyordu. Kafesten oluşan hayatımın demirleri çoktan kırılmıştı. İçinde bulunduğum kafesin çoktan dışına çıkmıştım, şu dönemlerde kendimi bulmam gerekirken, yine babamın sağladığı hislerin esiriydim.

Bu hep böyleydi. Hayatım boyunca insanlara verdiğim değerin, insanların yarattığı boşluğun esiriydim.

Beynimin kurduğu dünyanın yön verdiği kadardım. Belki kitaplarımın yön verdiği sonsuz hayal dünyam vardı, kedilerin verdiği tarifsiz sevgi içindeydim ama hep eksiktim. Doldurmak için çabalasam da, gücümün yetmediği hislerim vardı.

Yaşayamadığım çoğu şeyin boşluğunu, dinlediğim hikayelerin tecrübeleriyle dolduruyordum aslında, ama hiçbiri bana ait değildi. Hiç birini ben yaşamıyordum. Üzülmemek için kaçtığım duyguların tam şimdi burada, tanımadığım bir adamın yarattığı duyguyla, esiri olacağımı kim söyleyebilirdi? Babamın aşkından gözü hiçbir şeyi görmeyen annem mi? Sürekli başı sıkışınca gelen, gelince sadece kendinden bahseden eski dostum mu?

Babam zaten olamazdı. Gözü beni yok etmekten başka bir şey görmeyen babama diyecek kelimeleri bulamıyordum. Yarattığı duygudan kaçamıyordum da, enkazı altından kaçamaya çalıştıkça kendimi onun hisleri altında buluyordum. Şimdi... şimdi beni defalarca öldüren adamın ölümüne sessiz kalmam gerekirken, yapamıyordum. Gözü yaşlı halde yine de, belki sever diye bekleyen küçük kızın göz yaşlarını hiçe sayamıyordum. Tamam benim için bitmişti, ama yine de kaçtığım yerde aldığı soluklarla kalsın istiyordum.

Siyah Adamın geride bıraktığı salonda öylece dururken darmadağınıktım.

Emindim. Teklifi için emindim. Babamı öldüremiyorsam, varlığım acı versin istiyordum. Şu an tek istediğim annemin sesini duymaktı, ne halde olduğunu bilmekti. Onun üzüleceği hiçbir şeyin altına girmek istemiyordum, sonu ölüm olsa bile. Gözümün önü kararırken geriye tek bir yol kalıyordu.

Titreyerek attığım adımların sonunda, su sesinin hakim olduğu lavabo kapısında dururken, tek isteğim sadece annemle konuşmaktı.

Titreyen ellerimle kapıyı açtığımda, kalbim boğazımdaydı, içinde olduğu küvetin örtülü olması dua sebebimdi. Açtığım kapının sesiyle buğulu olan cam kapağı avuç içiyle görülür vaziyete getirirken, koyu bakışlarıyla karşı karşıya gelmek, tam şu an belkide ölüm fermanımı yazmıştı. Hayretle çizik olan kaşı havalanırken, çenesinden damlayan damlalara bakıyordum, titrememek mümkün değildi. Hızla yere attığı gri eşofman altını alıp ceplerini karıştırdığımda, telefonu bulduğum gibi çıktım içeriden. Şok olmuştu biliyorum, böyle bir atak beklemiyordu. Bende kendimden beklemiyordum.

Dış kapıdan da çıkıp ezberimde olan numarayı tuşladığım gibi kulağıma koyduğumda, korkudan atan kalbimin sesinden telefonu duyamıyordum. Derin derin nefes aldığımda karşı hattan gelen, "Efendim?" Sesiyle dondum. İlk kez bu kadar uzun süre sesini duymuyordum. Kalbim kasılıyordu. "Kimsiniz?" Telefonun kulağından çekildiği hışırtılı sesi duyunca, "Anne! Anne dur!" Diye bağırdım. Uzun süreden sonra ilk kez yüzüme yerleşen gülümsemeyle, ona ulaşmış olmanın mutluluğu içindeydim. Belkide sonu kötü olacaktı ama hiç fark etmezdi, annemin sesini duymuştum.

ÖLÜMÜN KABURGALARINDAWhere stories live. Discover now