Bölüm 13: Yüzleşme

47 10 120
                                    

İnsan neleri unuturdu? Mesela yaşamayı unuturdu. Zamanının kıymetli olduğunu unuturdu. Renkleri unuturdu. Hep tek renk olmaya çalışırdı. Tek bir kalıba sokmaya çalışırdı kendini.

Sevmeyi unuturdu en çok insan. Sevilmeyi unuturdu. Değer vermeyi, değer görmeyi unuturdu.

Kendi olmayı unuturdu insan. Başkalarına göre yaşamadan, yaşamayı unuturdu.

En çok da ölmeyi unuturdu insan. Unutmasaydı renkleri de, sevmeyi de, değer vermeyi de hiçbir şey unutmazdı.

Ölmekten korkulur muydu? Ya da korkulmalı mıydı? Ekin ne kadar ölmekten korkmuyorsa, Emir de o kadar korkuyordu ölmekten. Ama şimdiyse Emir hayatında ilk defa ölmek istiyordu. Ekin ölmesin diye ölmek istiyordu. Tekrardan onsuz bir hayatta yaşayamazdı Emir bunu yapabilecek gücü kendinde görmüyordu.

İkizine ihtiyacı vardı onun. Ne vardı sanki o kadını koruyacak? Neden korumamıştı ikizini, neden o ağzını açıp tek kelime edememişti. Ameliyathanenin önündeki duvarın yanına çökmüş dakikalardır ağlıyordu Emir.

Yanında Almina, Tolga ve Cenk vardı. Korkut Durmaz'ın nerede olduğunu bilmiyordu. Ekin vurulduktan dakikalar sonra evin kapısı kırılmış Tolga ve Almina içeri girmişti. Tolga direkt Ekin'i kucağına alıp dışarıdaki arabasına götürmüştü. Emir'de peşinden koşup binmişti arabaya.

Cenk'in ne zaman ön koltuğa oturduğunu bile anlamamıştı. Gözü sadece Ekin'deydi.

Aklına gelen bir detayla gözlerini yerden kaldırıp Cenk'le buluşturdu Emir. "Korkut Durmaz, olacak piç, bizim o siktiğimin evinden çıkmamıza nasıl izin verdi? Üstelik senin ona ihanet ettiğini yeni öğrenmişken?" Oturduğu yerden hızla kalkıp felaket derecede ağrıyan ayak bileğini umursamadan Cenk'in yanına gitti.

Ardından yakasını kavrayıp "Ne çeviriyorsun lan sen? Ne saklıyorsun benden?" Cenk kafasını hafif sağa yatırmış sakince Emir'e bakıyordu.

Cenk'in bu sakinliği Emir'i daha da delirtiyordu. "Konuşsana lan, konuş!" Diye bağırdı Emir. Sesi hastanenin koridorunda yankılanmıştı.

Hızla bir hemşire gelip "Arkadaşlar burası hastane, eğer sessiz olmazsanız hepinizi dışarı almak zorunda kalacağım!" diye sert bir sesle uyardı.

Emir sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Cenk'in yakasını bırakıp hemşireye döndü kafasını "Tamam." der gibi aşağı yukarı salladı ardından tekrardan duvarın dibine yürüyüp oturdu. Hemşire gitmek yerine Emir'e yaklaşmaya başladı. "Ayağınız yaralı lütfen benimle gelin." dedi.

Emir bakışlarını ayak bileğine yönlendirdi. Dikişleri açılmış, yarası kanıyordu. Yine de gitmek istemiyordu. Ekin ameliyathaneden çıktığında yanında olmak istiyordu. "Tedavi istemiyorum, teşekkürler." diyerek tekrardan yere bakmaya başladı. Hemşire derin bir nefes alıp "Haddimi aşmak istemem ama kendinizi böyle cezalandıramazsınız!"

Hemşirenin dedikleri üzerine Emir'in kaşları çatıldı. "Ne demek istediğinizi anlamadım hanımefendi." Hemşire göz devirip "Sizin gibi bir sürü hasta gördüm. Belli ki kendinizi, bedeninize fiziksel acı çektirerek cezalandırıyorsunuz. Ama şunu söyleyeyim kanamanızı durdurmazsak kardeşinizin ameliyatı bitmeden sizi almak zorunda kalacağız. O yüzden kalkıp benimle acile gelin lütfen."

Emir derin bir nefes aldı, ardından sekince geri verdi. Hemşire haklıydı. Bileği çok kanıyordu. Şimdiden gözünün karardığını hissedebiliyordu. Ne kadar istemese de duvarın dibinden kalkıp acile doğru yürümeye başladı. Topallayarak yürüyordu. Cenk'in sesi adımlarının durmasına neden oldu. "Abi ben de seninle geleyim mi?"

PLANWhere stories live. Discover now