Bölüm 1: Ekin Durmaz

518 55 215
                                    

Genç adam dizindeki derin yaraya baskı yaparak kanın akışını durdurmaya çalışıyordu. Aslında dizinin kanıyor olması çok da umurunda değildi ne de olsa az önce bütün hayatı boyunca üstünde çalıştığı planı kusursuz bir şekilde uygulamıştı.

Ama içinde yanan ateş yine de sönmemişti. Hata mı yapmıştı, yoksa yapması gereken bu muydu? Dakikalardır aklını kurcalayan bu soruyu düşünüyordu. Dizine baskı yapmaktan vazgeçip sırtını duvara yasladı. Sokak lambasının altında, her yeri yara bere içinde oturuyordu.

Kan kaybetmesinden dolayı göz kapakları, ondan izinsiz kapanmaya başlamıştı bile. Olduğu yerden üç sokak ileride bir araç onu bekliyordu ama o tek bir adım bile atamayacak kadar çok kan kaybetmişti. Yine de direniyordu genç adam. Kalkıp kaçması gerekiyordu. Acemice de olsa duvardan güç alarak kalkmaya çalıştı. Birkaç başarısız denemeden sonra başarmıştı. Kalktığı anda bütün dünya gözünde tepetaklak olmuştu. Yine de duvardan destek alarak yavaşça yürümeye çalıştı.

İlk adımını atmasıyla yere düşmesi bir oldu. O da biliyordu o araca yalnız başına ulaşamayacağını. Yardıma ihtiyacı vardı. Bunu bildiği halde yardım çağırmadı. Sırtını tekrardan duvara yasladı. Tişörtünden bir parça kopardı ve hala kanamakta olan dizine sardı. Gözleri kapanıyordu. Bu sefer engel olmadı onlara. Mavinin siyaha kavuşmasına izin verdi.

8 saat sonra...

Sesler geliyordu etraftan. Gözümü tam olarak açamıyordum ama sesin kaynağını tanımadığıma emindim. "Efendim istediğiniz kişiyi bulduk. Bodrumda bir sandalyeye bağlı baygın bir şekilde duruyor. Dizinde kanama vardı. Kanamadan ölmesin diye kanamasını durdurduk ama sizin emriniz olmadığı için tamamen iyileştirmedik."

"Zarar vermeden getirin ne demek Ateş?"

"Efendim Ege'yi bir duvar dibinde baygın halde bulduk. Başına ne geldiyse bizden önce gelmiş olmalı." Planım kusursuz işlemişti. Hiçbir noktasında problem çıkmamıştı. Çıkmaması gerekiyordu. Her şey kusursuz gittiyse neden hiç tanımadığım insanların yanındaydım?

"Gidip bakalım doğru kişiyi mi getirmişsiniz." Adım sesleri yaklaşıyordu. Aniden yüzüme gelen suyla ayılmam bir oldu. Dizimdeki felaket ağrı en son hatırladığıma göre daha da kötüleşmişti. Etrafta pis bir rutubet kokusu vardı. Duvarda kanlar ve en kötüsü de sağımda ölü bir adam vardı. Demir bir sandalyeye ellerimi ve ayaklarımı sıkı bir şekilde bağlamışlardı.

Ağzımda da bir bez parçası, bez parçasının üstünde de bir bant vardı. Anlaşılan sesimi gerçekten duymak istemiyorlardı. Bana su fırlatan adamın yanında siyah takım elbiseli başka bir adam daha vardı. Siyah saçlarını özenle jölelemiş, ayakkabılarını özenle parlatmış bakımlı biriydi.

Sağ gözünün tam altından boynuna kadar uzanan bir yara izi vardı. Görüntüsünden ve yanındaki adamın ona bakışından patron olduğunu anladığım adam yavaş hareketlerle bana yaklaşmaya başladı.

Her bir adımı odada yankı yapıyordu. Tam önemde durdu. Yine aynı yavaşlıkla eğildi, saçlarımı sert bir şekilde tutup geriye doğru çekti. Vücudum bu ani hareketle gerilirken dizimin daha çok ağrımasına neden oldu. Ağzımdan küçük bir inilti çıktı ama adam bunu umursamadan; "Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız küçük adam, ben birazdan ağzını açacağım ve sana sorular soracağım. Sende beni hiç yormadan cevap vereceksin. Diyelim ki sorduğum soruya cevap vermedin..." diğer eliyle belinden bir silah çıkardı ve nefes boşluğuma dayadı.

"Bu silahı topuklarından başlayarak ateşleyeceğim." Yüzünde aşağılayıcı bir sırıtma vardı. "Benim çıkarım istediğim bilgileri edinmek olacak, seninki ise acı çekmemek ve ölmemek olacak. Bence iki taraf için de güzel anlaşma." dedikten sonra başımı geriye doğru itekledi, ardından önce ağzımdaki bandı söktü, ardından ağzımın içinde olan bezi çıkardı. "Anlaşmamızı da yaptığımıza göre sorularıma başlıyorum."

PLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin