SIFIRINCI SOKAK, 8’den Alıntı.
Adımlarımız eşitlendiğinde artık yan yana, senkronize bir şekilde yürüyorduk ve parmaklarım boğazına saplanırcasına kolunu tutuyordu hâlâ. "İlişkimizin teması da birbirimizi öldürmek istemek mi?"
"Hayır," diye mırıldandı Pars, bir kez daha ayıp ulan dercesine. "O konusu."
"Teması?"
Sol elini, tutmadığım kolunun elini, siyah pantolonunun cebine yerleştirdi. “İnkârsız sevgi. Bol sevgi. Baya sevgi. Öyle ki sevmekten öleceğiz herhâlde,” dedi imalı bir tonla, çekincesizcesine. Ebharlarını enharlarımdan ayırmazken çapkın bir tavırla koyu mavilerinden birini hızla kırptı, dudaklarındaki sırıtış ile birlikte. “Delirtir bu sevgi.”
Başımı omzuma doğru yatırdığımda, kurşun misalî ağır hava aramızdan yine kurşun misaliymişçesine akıp geçti. Normal bir kurşun bile saatte yüz altmış kilometre hız ile hareket ederdi. Ancak ikimizin arasından akıp geçen o kurşun, o kahrolası kurşun, zamanın akışını bile ikiye bölmüş, bizi kırık parçalı vadilerinden birisine sıkıştırmıştı. “Delirtirim seni Korduman,” dedim ona sanki tehditler savururcasına fakat gayet normal bir dille. “Manidar bir temamız olur böylelikle.”
“Güzel,” dedi başını eyvallah dercesine eğerek. Koyu mavilerinin parlaklığı kademe kademe artmış gibiydi sanki. “Yine birbirimizden farklı durmayız o hâlde.”
️