kuriokaji

hepsini affettim. 
          	şimdi yürürken hepsi geride kalıyor. aylar boyu yalnızlık, asla aydınlanmayan karanlıkta. vanilya kokan odada yalnız ay.  
          	hepsini affettim. sorun değil. kara çıplak ayak basmak sanki her daim parçası olduğun toprağa olan bağını kavramak gibi. ancak yalnızken,
          	böyle yalnız yalın ayak basarken henüz çamura bulaşmamış kara. düşünmek için tek bir saniye duraksasan üzeri yavaş yavaş örtülecek bu ayağın. her şey bizle ilgili değil. ama bu an benle ilgili. öyle olmalı. biraz daha duraksarsam yığılacak hepsi üzerime. silkelenip devam etmeli.
          	benle birlikte seni de aldım ve bu karlı gecede, aydınlığa kavuşmayan patikada, yavaşça ilerliyor ve gidiyor ve gidiyor ve gidiyoruz. şimdi bir şimşek çaksa tam olurdu işte. şemsiyeyi açamam. belki de hala çok erken bunlardan bahsetmek için ama biliyorum ki, benim verdiğim kadarını kimse veremezdi. yine yığılmadan yürü.
          	yaşlandığını ve kaybettiğini görmek ilk çocuğunu ilk kaybediştir. ilk çocuğumu çoktan kaybettiğim için karın boşluğum ve omuzlarımda bir yük olmadan, çarpık adımlarla ve herkesin çoktan tattığı o kullanılmış ve gözyaşı akıttıkça iyice, ezildikçe içini iyice, iyice ezen o hüzünden yoksun patikada yürüdün. tiğ. ben gerçeği biliyorum. olacakları da biliyor ve kendime söylüyorum. kendime doğruyu ancak ben söyleyebiliyorum. ilk çocuğumu bir çaydanlıkta servis etmemiş miydim zaten. o günleri, nasıl olduklarını bilmeden, hatırlayamadan -insanın söylemeye utandığı yaşta bunadığı kadar unutkandım,-- özlüyorum. şimdi bir problem çıkacak. ayak tırnaklarım çiçek gibi açmış morarmış. kolay üşümezdiler halbuki. çicek gibi tek açan da onlar değildir. bir problemin çıkması için çıktım yola. hüzün değil yeşeren.
          	aldığım nefes soğuk yudum gibi ağzımdan girip mideme oturuyor. patika bir yokuş çünkü artık. yer yer düzlüğe varan, bir anda dikleşip topukların üzerinden geriye iten- soğuk bir rüzgarla, yudumladığın- çirkin bir yokuş artık bu. eğer böylesine yaşlanmamış olsaydım şimdi,

kuriokaji

hepsini affedemeyecek kadar kibirliyim, affedemem. itilmeyi kabul edemem. göz ardı ediyorum sadece, böylesi daha kolay. zaten hemen sonra unuturum hepsini
Reply

kuriokaji

nereye baktığımı ne gördüğümü bile bilmiyorum artık.
          	  midemde bir sızı var ama hala. karnımı nefes nefese kalmışken açtığım ağzıma dolan- geri kapatacak kadar soluklanana kadar çoktan donmuş ve kitlenmiş çenem, inanması güç geliyor ama ben genelde şaşırmaktan kaçınıyorum istemeden- karla doyurmuştum ve susuzluğumu da gidermiştim ilk on saniyede eriyip boğazıma akanıyla. sızının sebebi açlıktan değildir. sebebini hiç anlayamıyorum. parmaklarımı birbirlerinden ayırabilsem kendimi tokatlardım. güneş doğmadan varmalıyım ölüme. buzdan heykelim haşlanmış ıslak ezilmiş ete dönecek yoksa. güzel de ölmek gerekiyor. çirkin olacağımı bilerek gidemem, gitmenin bir anlamı kalmaz. acınası olma. az kaldı, birkaç adım sonra soğuk algınlığından ölebilirim. doktorum öyle söylemişti. atkımı evde unuttum.
Reply

kuriokaji

işin eğlencesi kalmamıştı çünkü artık. adını da ağzıma almaz olmuştum. odadaki belli belirsiz karanlık ve klavyenin sessiz tıkırtısı ve müzik- kesiliyordu zaman zaman. beni de kesmiyordu artık. gitmeliydim ve gidiyorum. yokuş bitti çoktan. kulağımdaki cızırtı geçmeyen.
          	  dinlediklerime bak. söylemeye utandığın yaştayım. yokuş bitti ama hastalık hala öldüremedi beni. soğuk bir zehir gibi işlemeliydi vücuduma ve derimi soymalıydı şimdiye kadar. yolun sonu yok ki-görmeden yürüyorum artık. yola çıkmadan bir aynaya bir de ellerime bakmıştım son kez. bir süre sonra göremeyeceğimi, kirpiklerimi kar kaplar, gözlerim bebekleriyle donar ve gömülür çukuruna- tahmin etmiştim hepsini. hepsini öyle iyi biliyorum ki ben bile unutuyorum bazen neyi bildiğimi. derime işliyor gerçek. şimdi de o deriyi bu soğuk zehri söker atar diye bekliyorum. beklerken uykuya dalmıyorum, yürümeye devam ediyorum. yine de hala vakit var demek ki. önce vücudumdaki tüm tüyler donmalı ve dökülmeli. o zaman bile tamamen çıplak kalamam. meme uçlarım donup düştüler mi kara. üstlerine bastım mı çoktan. kimin üstüne basıp geçtim ve haberim yok. kim bilebilir? etrafta kimse yok ki.
Reply

kuriokaji

hepsini affettim. 
          şimdi yürürken hepsi geride kalıyor. aylar boyu yalnızlık, asla aydınlanmayan karanlıkta. vanilya kokan odada yalnız ay.  
          hepsini affettim. sorun değil. kara çıplak ayak basmak sanki her daim parçası olduğun toprağa olan bağını kavramak gibi. ancak yalnızken,
          böyle yalnız yalın ayak basarken henüz çamura bulaşmamış kara. düşünmek için tek bir saniye duraksasan üzeri yavaş yavaş örtülecek bu ayağın. her şey bizle ilgili değil. ama bu an benle ilgili. öyle olmalı. biraz daha duraksarsam yığılacak hepsi üzerime. silkelenip devam etmeli.
          benle birlikte seni de aldım ve bu karlı gecede, aydınlığa kavuşmayan patikada, yavaşça ilerliyor ve gidiyor ve gidiyor ve gidiyoruz. şimdi bir şimşek çaksa tam olurdu işte. şemsiyeyi açamam. belki de hala çok erken bunlardan bahsetmek için ama biliyorum ki, benim verdiğim kadarını kimse veremezdi. yine yığılmadan yürü.
          yaşlandığını ve kaybettiğini görmek ilk çocuğunu ilk kaybediştir. ilk çocuğumu çoktan kaybettiğim için karın boşluğum ve omuzlarımda bir yük olmadan, çarpık adımlarla ve herkesin çoktan tattığı o kullanılmış ve gözyaşı akıttıkça iyice, ezildikçe içini iyice, iyice ezen o hüzünden yoksun patikada yürüdün. tiğ. ben gerçeği biliyorum. olacakları da biliyor ve kendime söylüyorum. kendime doğruyu ancak ben söyleyebiliyorum. ilk çocuğumu bir çaydanlıkta servis etmemiş miydim zaten. o günleri, nasıl olduklarını bilmeden, hatırlayamadan -insanın söylemeye utandığı yaşta bunadığı kadar unutkandım,-- özlüyorum. şimdi bir problem çıkacak. ayak tırnaklarım çiçek gibi açmış morarmış. kolay üşümezdiler halbuki. çicek gibi tek açan da onlar değildir. bir problemin çıkması için çıktım yola. hüzün değil yeşeren.
          aldığım nefes soğuk yudum gibi ağzımdan girip mideme oturuyor. patika bir yokuş çünkü artık. yer yer düzlüğe varan, bir anda dikleşip topukların üzerinden geriye iten- soğuk bir rüzgarla, yudumladığın- çirkin bir yokuş artık bu. eğer böylesine yaşlanmamış olsaydım şimdi,

kuriokaji

hepsini affedemeyecek kadar kibirliyim, affedemem. itilmeyi kabul edemem. göz ardı ediyorum sadece, böylesi daha kolay. zaten hemen sonra unuturum hepsini
Reply

kuriokaji

nereye baktığımı ne gördüğümü bile bilmiyorum artık.
            midemde bir sızı var ama hala. karnımı nefes nefese kalmışken açtığım ağzıma dolan- geri kapatacak kadar soluklanana kadar çoktan donmuş ve kitlenmiş çenem, inanması güç geliyor ama ben genelde şaşırmaktan kaçınıyorum istemeden- karla doyurmuştum ve susuzluğumu da gidermiştim ilk on saniyede eriyip boğazıma akanıyla. sızının sebebi açlıktan değildir. sebebini hiç anlayamıyorum. parmaklarımı birbirlerinden ayırabilsem kendimi tokatlardım. güneş doğmadan varmalıyım ölüme. buzdan heykelim haşlanmış ıslak ezilmiş ete dönecek yoksa. güzel de ölmek gerekiyor. çirkin olacağımı bilerek gidemem, gitmenin bir anlamı kalmaz. acınası olma. az kaldı, birkaç adım sonra soğuk algınlığından ölebilirim. doktorum öyle söylemişti. atkımı evde unuttum.
Reply

kuriokaji

işin eğlencesi kalmamıştı çünkü artık. adını da ağzıma almaz olmuştum. odadaki belli belirsiz karanlık ve klavyenin sessiz tıkırtısı ve müzik- kesiliyordu zaman zaman. beni de kesmiyordu artık. gitmeliydim ve gidiyorum. yokuş bitti çoktan. kulağımdaki cızırtı geçmeyen.
            dinlediklerime bak. söylemeye utandığın yaştayım. yokuş bitti ama hastalık hala öldüremedi beni. soğuk bir zehir gibi işlemeliydi vücuduma ve derimi soymalıydı şimdiye kadar. yolun sonu yok ki-görmeden yürüyorum artık. yola çıkmadan bir aynaya bir de ellerime bakmıştım son kez. bir süre sonra göremeyeceğimi, kirpiklerimi kar kaplar, gözlerim bebekleriyle donar ve gömülür çukuruna- tahmin etmiştim hepsini. hepsini öyle iyi biliyorum ki ben bile unutuyorum bazen neyi bildiğimi. derime işliyor gerçek. şimdi de o deriyi bu soğuk zehri söker atar diye bekliyorum. beklerken uykuya dalmıyorum, yürümeye devam ediyorum. yine de hala vakit var demek ki. önce vücudumdaki tüm tüyler donmalı ve dökülmeli. o zaman bile tamamen çıplak kalamam. meme uçlarım donup düştüler mi kara. üstlerine bastım mı çoktan. kimin üstüne basıp geçtim ve haberim yok. kim bilebilir? etrafta kimse yok ki.
Reply

kuriokaji

soğuk boğazımdan göğsüme göğsümden omuzlarıma. omuzlarımdan dirseklerime. parmak uçlarım ve elimin yüzüne doldu. arabanın kapısı açıldı, biri bindi arabaya ve içeri bir koku doldu (girdi. o da girer.). kokunun hafızası içimi dolduruyor adını anlayamadığım koyamadığım tüm kötü hislerimi besleyen birine. içimde isimsiz bir his var. öfkeliyim bu hisse. birine benziyorum. görünür bir hayalete benziyorum. huzursuz ediyor beni. bugün yüzümün beyazı bir farklı. bende bir farklılık var. hayale dönüyorum. hayalet olmakta iyileşiyorum. ben iyileşemiyorum. ben eksilmeme rağmen büyüyorum. odanın kapısı çalındı. ben hiç ilerlemeden gidiyorum. gittiğim her yeri zaten biliyorum. ben taksiciyi tanıyorum. keşke şaşırabilsem. bugün ilk kez dişlerim takırdadı. ben aşık olduğuma inanma ihtiyacı duymuyormuşum. üstüne düşünmeme gerek yok ki. gözlerin çok güzel. üçüncü kişi olamazsın. yol hep aynı kirli düzensiz renksiz ruhsuz sessiz. gündüz karanlık. gündüz karanlıktayım. şimdi karanlıktayım. ben gölgede rahatım. ama ben kirli düzensiz renksiz ruhsuz sessiz. karanlıktayım. olan. yazlığa gitsem bir öykü yazardım. beni her şeye dahil ediyorsun. beni her yere koyuyorsun. şimdi uyumam lazım. ellerimin üstü kırmızı keçe. yüzümde acımın pembe izleri var. yanaklarımdalar. ben bana eklendikçe küçülüyorum. farkımda olmadan büzülüyorum. hep isteğim. bakıp da tanıyamadığın kişinin yavaş yavaş büzülüp küçülüp ezilip ve silinip (beyazlayarak ve hayaletleşerek, gittikçe konuşmadan eksilir sesi. artık önemi olduğunu hissettiği hiçbir şeyi söylemez. kim bu. herkes hayaletleri göremez. ) gitmesini izlemek her yansımada. istediğim de buydu zaten. gözaltı çukurumun dolması. iyice yorgunum artık. hiçbir mutluluk hiçbir tutku

kuriokaji

hep dokunalım istiyorum. gittiğim yere kadar beni takip etti. arkamdaydı yüzünü göremedim ama elini hep bileğimin içinde hissettim. görecek bir şey yoktu yolda ben yine hep kendimi izledim. su birikintilerinde kendimi izledim. belki beni görür diye hep kendimi kollarım. hava iyice soğudu bu sıralar ve ben hep ellerimi ısıtmak için parmak uçlarımı göbeğimin açıkta kalan etine değdirdim yoldayken. bazen aralıksız uyumak istiyorum. uyurken kendimden nefret ediyorum. bunu ancak uyandığımda fark ediyorum tabii. şaşırmıyorum sürpriz yok. biraz yemek yesem ve biraz dinlensem, benim dinlenmem gerek. dinlenmeliyim. dinlenmeliyim. sigaranın dumanını öğürmekten boğazım aşındı ama yine böyle bahsetmek beni içmeye öğürmeye balgamı atmaya sonra çığlık atmaya. teşvik ediyor. kendime zarar vermeden. yeniden böyle hissetmek.

yeoliit

çok güzelsin

kuriokaji

@bukowski-b indirgemek? öyle hissettim öyle söyledim bilmiyorum günaydın
Reply

yeoliit

@kuriokaji ben öyle demek istedim sen niye bu kadar ildirgedin ki
Reply

kuriokaji

@bukowski-b sağ ol bu beni güzel yapmaz ama
Reply

kuriokaji

güneş suyun yüzüne değdiğinde sabah olur. benim odama ne ışık ne ses ne de güneşin çocuğu girer. kimsesiz sessiz ve soğuğum. bu sabah kendimi çok iyi hissediyorum. bu sabah diyorum ama ne gün ne güneş ne toprak doğmadı. henüz hiçbiri olmadı çünkü saat beş hala buz hem perdeler. perdeler kapalı. sırtımı da pencereye döndüm. kendimle bir süredir tanışıklığım var ama kendimi çok iyi tanımıyorum. mesela şimdi beni burada bu odada tutan nedir anlayamıyorum. halbuki tek bir istek varsa içimde gitmektir. yürümeyi de severim ayrıca yorulsam çömelirim sık sık yukarı bakarım. başım dönse hoşuma gider. bilmediğim bilemediğim boşluğa elin değer çünkü sarsılırım.  eğer bir monoloğa gireceksem o an hemen başlarım. şimdi başlayamam bu yüzden. ne uyudum ne uyandım. sapasağlamım. şimdi kalkıp aynaya baksam içimde bu adı konulmamış konuşulmamış hiçbir zaman hissi iyiden iyiye büyüyecek aynadaki yüzü de yabancılayacağım. yabancı olana sempati duymadığımdan değil. o yabancı olduğumu anlayacağım ama yine o yabancı olduğumdan hiç emin olamayacağım. tanışıklıktan öte olamayacağız. hep birbirimize yabancı. bazı şeyleri kendi ağzımızla konuşamadığımızı fark edince iyice soğuyacağız birbirmizden. konuşmadıkça düşünmedikçe silikleşiyor. iyice kayıp oluyor kaybının farkına varılmıyor ama. farkına ancak biz varıyoruz. biz iki farklı kişi miyiz de ben onu bizi birbirimizi biri birinden ayrı tutuyorum? bazı şeyler hiç anlaşılmamalı. içimdeki bu his nedir bilmiyorum ama seviyorum işte boşluğa dokunmayı da boşluğun hissini de fiziksel acı sıkışma itilme-ye kadar gelen hissini. yazmazsam silineceğim zannediyorum. hep böyle zannederim. zaten hep kendi yabancılığımda bir şekilde kayıp oluyorum. kayıp oluyorum adım unutuluyor. biri seslenince şaşırıyorum. unutuyorum. hayal ettiğim neyse hayatın beni ettiğinden öteye gidemediysem eğer hayali de unutuyorum. isteksizlikle varlıkla savaşıyorum durmadan. kendimi yoruyorum sonra da unutuyorum zaten ben hep unuturum. başkasını değil hep bu yabancı olan kişiyi

giions

kendimle bir süredir tanışıklığım var ama kendimi çok iyi tanımıyorum. kalemin emsalsiz
Reply

kuriokaji

şimdi yüzümü nasıl yıkayacağım. korkuyorum aynadan. olmayanı da alacak
Reply

kuriokaji

zaman içinde zamanla eskise belki olurdu evet, garip değildi bu tuhaf karşılamazdım. anında unutuyorum halbuki. dikkatim de çabuk dağılır zaten. ben de sık sık dağılırım. yetmez dağıtırım. kim beni ite ite sıkıştırdıysa ben de öyle bir patlarım öyle bir iterim işte. kim beni sıkıştırdıysa zaten. hepsi de aklımda. hepsi gözümün önünde. hafızam da iyidir gördüklerimi boşluğuma dokunan anları hep orada taşırım. anlayamadığımı taşıdığım kadar taşırım. bir o kadarımı. kendime hatırlatır kendimi yaralarım. kırılmak yaralanmak dağılmak. istiyorum. başka pek bir şey de bilmiyorum zaten. kuş nasıl tutulur bilmiyorum. mesela.
Reply

kuriokaji

devam edemedim hir türlü o yüzden buraya atıyorum
          dudakları yanakları kocaman garip yüzlü biri bu adam. simsiyah göz kalemi elmacık kemiklerine kadar akmış. bu ışıkta küçücük yüzüne düşen gölge mi veriyor gözlerine böyle acımasız hiçsiz dişleri bilenmiş bakışı. bilemiyorum. ellerini koca ceplerine sokmuş şimdi bana bakıyor. kıyafetler içinde boğuluyor gibi görünüyor. sokak lambalarının yetersiz aydınlığında bu adam, kimseye benzemiyor. küf küf yeşil bir su yosununu andırıyor. en son ne zaman gittiysem sahile, o zamandan hatırlamam gerekir yosunları. hafızam pek iyi değil gerçi, bak az önce elimde saydığım paranın üstünde kim vardı onu bile hatırlamıyorum. hangi ülkeden gelmişti bu para. bu kimdi ki zaten? ilk kez görüyorum hayatımda bir su yosunu.
          saçları tel tel havaya dikilmiş ıslak duruyor ve beyazlar, ne garip. genç duruyor hatta bir çocuk gibi cılız küçücük çelimsiz. omuzları içine göçmüş. çocuk gibi bilmeden anlamak ister gibi. deli bir heyecanla bakıyor. ürküyorum gözlerinden. saçlarının dibine bakıyorum iyice. beyaz. kaşlarına bakıyorum onlar da öyle. bu yetersiz güneşsiz saatte anlamıyorum gözlerini. belki kırmızı belki ben hayal görüyorum. tavşan gözlerine benziyor bu gözler. 
          "size yardımcı olabilir miyim?"
          
          aslında ben kimseye yardımcı olmam. işim bu olmadığından değil, işim ne ben de söyleyemiyorum. çoğu zaman birilerine bir şeyler emrediyorum bir şeyler için bir miktar para ödenmesini söylüyorum bir şeyler için üzülünüyor bazen. bunun emrini de ben veriyorum. jilet bir takımla her gün bu dükkanın bu vitrinin arkasında duruyorum ve ayakkabımın cilası öyle bir parlıyor, kol düğmelerimin zümrüt taşları öyle göz alıyor, güzelce yapılmış saçlarım öyle bir nizamla ayrılmış ki beni vitrinin diğer tarafından gören insanlar duraksıyor ve yollarından şaşıp bu saatçiye şöyle bir bakıyor. yine de kimse onun gibi bakmıyor. ne bana, ne saatlere. 
          
          "lüzum yok. saatleri izliyorum."

WANGSTK

@factottum Bu da çok güzel. Yazdığın tek 1 şey kötü değil, okudukça okuyasım geliyor. Ne büyüsü bu >:(
Reply

kuriokaji

sesi fısıltıdan yüksek değil. irkiliyorum iyice. benden çekiyor gözlerini, saatleri izlemeye devam ediyor.
            
            "insan böyle yerde tek kalmamalı. yalnızlık ürkütmüyor mu seni?"
            
            "yalnızlık değil beni ürküten."
            
            "nedir?"
            
            "tanıtmadım kendimi, affedin. ben jimin. ayaklarınız altında ezilen gölgenizim."
            
            besbelli alay ediyor benle, tam öfkelenecekken lafımı ağzıma tıkıyor.
            
            "karanlık bizi birbirimize bağlayan. canavarlar gün ışığında dolaşmaz nihayetinde. ben de pek canavar sayılmam gerçi," başını bana çevirmeden gözlerimin içine bakıyor "siz ne kadar canavarsanız, ben de o kadarım.
Reply