Son sözcükleri okurken adamın gözünden firar eden tek damla yaş, her satırı veda kokan mektubun üzerine düştü. Alevler içinde kavrulan yüreğinin aksine buz gibi soğuk olan ellerinin arasındaki kağıt parçasıydı her zaman dimdik olan omuzlarının çökmesinin nedeni. Her bir harfi kocaman kayalar misali gelip çökmüştü yüreğinin tam ortasına. Her satırda biraz daha artıyordu kendine olan nefreti. Kafasını olumsuz anlamda salladı tüm bunları inkâr edercesine. Yaşananların bir kabustan ibaret olmasını diliyordu tüm kalbiyle. Bu kabustan uyanmak adına kapadı kahvenin en koyu tonuna sahip olan gözlerini. Ama nâfile...Zihninde beliren bir çift ela... Ona çocuksu bir aşkla bakan bir çift hâre... Onu hayata yeniden bağlayan, düştüğü dipsiz uçurumdan çekip çıkaran, sonsuz bir çöle dönmüş yüreğine yeniden baharı getiren kadın... Gitmişti... Sevdiği kadını durdurmak için yanıp tutuşsa da bunu yapmazdı. Artık bir araya gelemezlerdi. Kadın saf bir kar tanesiydi. Kendisi ise alev alev yanan koca bir cehennem... Bir araya gelmeleri kadını yok ederdi. Ona kıyamazdı adam. "Benim cezam da bu... Kana kana seyrettiğim, içimdeki yangını tek bakışı ile söndüren o elaları bir daha görememek. Ömür boyu cehenneme mahkumum artık..." Sadece bekledi adam. İçinde kopan müthiş fırtınanın aksine hareketsiz bir halde öylece bekledi... Fırtınanın dışarıya vuran tek etkisi ise sol gözünden süzülen ikinci damla olmuştu...