MARDİN'İN GÜNEŞİ (Devam Ediyo...

By snmkzlkn

5.1M 203K 29K

Su gibiydi iki genç kız da. Öyle narin öyle güzellerdi. Birinin adı Zeynep'ti. Bakanlar gözlerini alamazlardı... More

KÜÇÜK Bölüm 1
ÜÇ HÜKÜM Bölüm 2
İLK BAKIŞ Bölüm 3
GEÇEN YILLAR Bölüm 4
SENİ BENDEN ALAN KADER Bölüm 5
İTİRAZIM VAR Bölüm 6
MELEK GİBİ Bölüm 7
GELİN Bölüm 8
KARDEŞ OLMAK Bölüm 9
İLK ÖPÜCÜK Bölüm 10
SÖZ Bölüm 11
DÜĞÜN Bölüm 12
YAKINLAŞMA Bölüm 13
YÜZLEŞME Bölüm 14
BEDEL Bölüm 15
ÖZÜR Bölüm 16
HEDİYE Bölüm 17
YEMEK Bölüm 18
KARAR Bölüm 19
İMKANSIZ Bölüm 20
YALANCI Bölüm 21
HESAPLAŞMA Bölüm 22
BENİMSİN Bölüm 23
UMUT Bölüm 24
VEDA Bölüm 25
BUZ KESMEK Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Duyuru ve Tanışma
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
AÇIKLAMA
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
DUYURU
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Fotoğraflar
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 79
BİR SORU
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84

Bölüm 78

43.4K 1.9K 549
By snmkzlkn

Tıpkı Berzan gibiyim, biraz geçe kalsam da sözlerimi hep tutuyorum:))

Hepinize iyi okumalar...



Hayat İstanbul'da Japonya'dakinin aksine hızlı geçiyordu. Paşalar çiftinin dönüşü İstanbul sosyetesinde büyük yankı uyandırmıştı.

Mardin de bile günlerce konuşulmasına neden olmuştu. Çünkü Japon basınına da yansıyan Türk-Japon otel ortaklığı Türk basınının da oldukça dikkatini çekmişti.

Hele de Akanlar gibi sosyetenin en önde gelen ailelerinden biri Cem Akan'ın eşi Nilgün Paşalar olunca zaten sosyetenin odağında olan Berzan Paşalar daha da merak edilmeye başlanmıştı.

Ama esas merak edilen bu genç, yakışıklı ve zeki adamın herkesten bunca zamandır sakladığı genç eşiydi.

Berzan Paşaların evlendiği bile daha belli belirsiz bilinirken ikiz bebeklerinin haberi bütün sosyeteyi sallamıştı.

Bunca merakın sebebi, Japon basınının da otel açılışıyla ilgili yapılan haberler de etkili olmuştu. Özellikle de, "The Japan Times" gazetisinin yaptığı haberin Türk basınına düşmesi.

Türk basınında bu haber dikkat çekmiş ve ertesi gün gazetelere düşmüştü. Dilan'la Berzan'ın açılıştaki resmi küçük, hemen yanında Dilan'ın tek resmi büyük basılmıştı ve altına büyük harflerle, "Gizemli Paşalar sonunda kendini gösterdi" yazıyordu.

Berzan ve Dilan bu haberlerden ancak İstanbul'a geldiklerinden birkaç gün sonra Nilgün sayesinde haberdar olmuştu.

Berzan hiç oralı olmamışken, Dilan gizli gizli fotoğraflarını gazeteden kesmiş, haberleriyle birlikte saklamıştı. Zeynep'le telefonda saatlerce gazete haberlerini okuyup, kıkır kıkır gülmüşlerdi.

Dilan için hayat çok hızlı akıyordu. Geldiklerinde Nilgün ve eşi Cem'in ikizlere hazırladığı odaya girince gözyaşlarını tutamamıştı. Nilgün Paşalar en ince ayrıntısına kadar düşünmüş, hazırlamıştı odalarını.

Ev için iki yardımcı tutulmuştu. Yağmur ve Nuran kadın Dilan'a bebekler konusunda yardımcı oluyordu. Zaten inanılmaz uslu olan bebekler Dilan'ı hiç yormuyordu. Her gün Fabrizio'yla canlı ders yapıyorlardı. Dilan İngilizceyi öğrendikçe sevmeye başlıyor, sevdikçe, yapabileceğine inandıkça daha da hevesle öğrenmeye gayret ediyordu. Geçen aylar boyunca İngilizce aksanı, okuması ve anlaması gittikçe gelişmiş kendini ifade edebileceği düzeye ulaşmıştı.

Günleri İngilizce dersleri, ikizler ve akşam Berzan'la birlikte geçiyordu. Ta ki İstanbul'a geleli bir ay doluncaya kadar.

Bir ayın sonunda Dilan İngilizce dersinden çıkıp, ikizleri yedirdikten, banyolarını yaptırdıktan sonra ikizlerin uyumasını fırsat bilip, yaklaşık üç aydır ara ara yaptığı gibi yine ipadinin içine gömülmüştü ki Berzan aradı.

Bir saate Dilan'ı almaya geleceğini söyleyince genç kız kalkıp hızla hazırlanmaya başladı.

Nereye gideceklerini bilmiyordu, geldiklerinden beri Berzan işe gömülmüştü. Üzülerek kocasının tam bir işkolik olduğunu kabul etti. Ama Dilan'dan ve ikizlerden de ayrı kalamıyordu. Bazen toplantıya girdiğinde bile ikizleri kamerada görmek istiyor Dilan toplantı boyunca kendini Berzan'ın yanında hissediyor ara ara yalnızca Berzan'ın gördüğünü bilerek kameradan Berzan'a el sallayıp gülümsüyor Berzan'ın olduğu yerde gülmemek için kendini tutmasını zevkle izliyordu.

Siyah kışlık, üstten bedenini saran belden sonra hafif volanlı gelen diz kapağının hemen üzerinde bir elbise giymiş, siyah ince çorabının üstüne diz kapağına kadar gelen siyah çizmelerini giymişti.

Üstüne elbisenin boyunda krem rengi kabanı almış belini sıkı sıkı bağlayıp ikizlerin odasına girmişti.

Yataklarında huzurla uyuyan iki minik kuzusunu ellerinden öpüp aşağıya indi. Annesi salonun beyaz koltuğunda oturmuş ikizlere yelek örüyordu, Yağmur'sa yanında bebek telsizi elindeki telefona bakıyordu.

Dilan dikkatle baktığını görünce, "Hayırdır, neye bakıyorsun öyle?" diye sordu merakla.

Yağmur başını telefonundan kaldırıp hayranlıkla baktı Dilan'a. Dilan'ı gördüğü gibi yerinde hafifçe dikleşip, "Japonya'yla ilgili değişik bir yazıya rastladım." Dedi. Sonra da gülümseyip, "Daha önceden dikkatimi hiç çekmezdi ama şimdi insan gidip görmüş olunca tuhaf hissediyor. Aklıma bile gelmezdi." Deyip telefonunu bırakarak ayağa kalktı.

"Siz çıkıyor muydunuz Dilan hanım?"

Dilan başını sallayarak annesinin yanına oturdu.

"Evet. Berzan aradı gelip alacakmış beni." Dedi merakla annesinin örüp bitirdiği örgü yığınına bakıyordu.

"Anne Allah aşkına bunları hangi ara ördün ya. Benim ördüğüm patikler bir şeye benzememişti." Dedi dudaklarını büküp.

Nuran kadın başını sallayıp elindeki örgüden gözlerini ayırmayıp, "Havalar soğuk, bakma sen bu evin yerinden bile sıcak çıktığına. Sabilerin kemikleri üşümez bunlarla." Dedi.

Nuran kadın da tıpkı Dilan gibi yerden ısıtma sistemini şaşkınlıkla karşılamıştı. Dilan annesine gülümseyerek başını salladığında kapı çaldı.

Dilan oturduğu yerden hızla doğrulup, "Berzan'dır. İkizleri yeni yedirdim, uyanmazlar birkaç saate, o zamana kadar gelmiş olurum." Dedi heyecanla kapıya ilerlerken.

Annesi kızının arkasından iç çekerek bakarken Yağmur Dilan'ı baştan aşağıya hayranlıkla süzmüştü.

Dilan gün geçtikçe daha da güzelleşiyordu sanki, oysa ona ışık veren Berzan'ın kendisine her fırsatta göstermeye başladığı değer, sevgi ve kıymetti.

------------

Berzan bir yandan arabayı sürüp diğer yandan göz ucuyla Dilan'ın oturdukça daha da kısalıp bacaklarını ortaya seren elbiseye bakıyordu.

Daha önce hiç kız arkadaşı olmamıştı ama bulunduğu ortamlar gereği çok kadın olmuştu etrafında. Ayrıca Nilgün de vardı yanında ama hiçbir kadının ya da kardeşlerinin giydiği kıyafetlerle derdi olmamıştı.

O modern bir adamdı, yanındaki kadın da bulunduğu ortama göre istediğini giyebilmeliydi ona göre. Kısıtlamak, karışmak, müdahale etmek ona göre değildi.

Üstelik söz konusu hele de Dilan'sa istediği gibi hareket etmesini istiyordu Berzan. Ama şuan itiraf etmeliydi ki Dilan ikizlerin annesi olmayı bırak evli olduğuna bile inanılması çok güç gencecik bir kadındı.

Direksiyonu tutan elleri istemsizce kasılırken Dilan yan şekilde ona döndü.

"Nereye gideceğimizi söylemedin hala."

Berzan eliyle boynuna uzatıp giydiği siyah takım elbisenin kravatını biraz bollaştırıp çıkardı, kravatını arka koltuğu gelişigüzel bırakıp beyaz gömleğinin iki düğmesini açtı.

Yan yan kendisi pür dikkat izleyen Dilan'a bakıp hafifçe gülümsedi. Dilan'ın gözlerini kırpıştırıp önüne dönmesiyle de hafifçe başını sallayıp yola bakmaya devam etti.

Dilan o kadar masum ve saftı ki Berzan'ın en küçük bir dokunuşundan, sözünden bile etkileniyordu. Berzan bunun farkındaydı, o yüzden de geldiklerinden beri Dilan'ı bir oyunun içine sürüklemişti.

Dilan derin bir nefes alıp, "Eee söylemeyecek misin nereye gittiğimizi." Dedi tekrar.

Berzan gülümseyip, "Biraz daha sabret." Dedi yalnızca.

Gittikleri yere varana kadar da bir daha hiç konuşmadılar. Dilan lüks bir otomobil galerisinin önüne geldiklerinde önce şaşkınca Berzan'a baktı.

Ardından da kocasının kendisine uzattığı elini tuttu. İstanbul'a ilk geldikleri hafta Berzan Dilan'ın ehliyet işini halletmişti. Dilan zaten kullanmayı iyi biliyordu. Birkaç özel ders, birkaç direksiyon dersi Dilan'ın ehliyet sınavında başarılı olmasına yetmişti.

Şimdi bu ultra lüks galeriye girerken Dilan Berzan'ın niyetini az çok anlamıştı. İtiraf etmesi gerekirdi ki Zeynep'in yaldır yaldır parlayan kırmızı mini cooperini kameradan gördükten sonra Dilan'da araba kullanmaya heves ediyordu ama Berzan bu konuda bir şey yapmadan Dilan söylemeye çekiniyordu.

Berzan galeriye girerken Dilan'ın giydiği çizmelerle daha da dikkat çekici hale gelmiş olan fiziğine ters ters bakıp Dilan'ın elini daha da sıkı kavradı.

Genç kızsa sanki büyülü bir dünyaya giriyor gibi heyecandan ölmek üzereydi. Galeri sahibi Berzan'ı gördüğü gibi yanlarına gelmişti. Dilan'ın anladığı kadarıyla Berzan önceden arayıp geleceklerini haber vermiş olmalıydı.

Önce oturup kahve içmişler ardından sohbet arabaya gelmişti. Orta yaşlı, uzun boylu oldukça karizmatik görünen galeri sahibi Berzan'a bakıp, "Nasıl bir şey istiyorsun. Senin her zaman ki makinelerindense arka tarafa bakalım direk." Dedi.

Berzan oturdukları süre boyunca elini Dilan'ın bacağının üstüne koyduğu için Dilan zor nefes alsa da heyecanla kocasının gözlerinin içine baktı.

Berzan galericiye kafasını sallayıp, "Daha güvenilir, kasası sağlam model bu kez. Eşim için alacağım."

Dilan tahmin etmişti ama Berzan'dan duyunca içi sıcacık oldu. Galerici başını sallayıp, "Otomobil model mi olsun yoksa..." cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden Berzan, ""Jeep olacak." Dedi.

Dilan şaşkınlıkla dönüp kocaman olmuş gözleriyle Berzan'a baktı. O sırada galerici ayağa kalkıp, "Öyleyse ön tarafa gideceğiz." Dedi.

Galerici önde onlar arkada ilerlerken Dilan'ın dudakları büzülmüştü. Berzan elini sımsıkı tuttuğu karısına bakıp aniden durdu. Dilan aniden duran kocasına şaşkınca baktı.

"Söyle." Dedi Berzan sımsıcak sesiyle. Dilan gözlerini kırpıştırırken Berzan başını salladı.

"Gözlerinden belli bir şey var. Kaç kere söyledim sana ben anlarım diye. Bir kerede ben sormadan söylesen."

Dilan gözlerini kaçırınca Berzan Dilan'ın elini bırakıp kolunu Dilan'ın omzuna dolayıp genç kızı kendine çekerek yavaşça yürütmeye başladı.

"Söylemezsen seni ilerideki duvara yaslayıp öperim."

Berzan bunu öyle sakince ama kesin bir dille söylemişti ki Dilan gerçekten yapacağına inanıp ürpererek durdu.

"Delirdin mi yine?" dedi huysuzlanarak.

Berzan çapkınca gülüp, "Dene istersen?" dediği anda Dilan pes etti. Geçen akşam Nilgün Paşaların evinde de Berzan Dilan'a hangi filmi izlemek istediğini sormuş Dilan geçiştirince de odanın ortasında Dilan'ı öpmeye başlamıştı.

Nilgün'le Cem Akan çifti şaşkınca onlara bakakalmıştı. Dilan o anı hatırlayıp kızarmaya başlayınca Berzan kulağına eğilip, "Anladığını varsayıyorum." Dedi.

Berzan'ın ateş gibi nefesi Dilan'ın kulağından girip bütün bedenine ve benliğine alev gibi yayılmaya başlayınca Dilan sırtını kendisini saran Berzan'a yasladı.

Dudaklarını ısırıp, gözlerini kaçırararak, "Jeep çok büyük." Dedi mırıltıyla.

Berzan küçük bir kahkaha atıp Dilan'ın yürümesi için omzuna baskı yaptı. Nihayet ön tarafa geldiklerinde ilerleyip jeepleri incelemeye başladı.

Dilan kocası kendisine cevap vermediğinden o da belli belirsiz önündeki arabalara bakmaya başladı. Çok, çok büyüktüler.

"Allah aşkına kamyon gibi araba." Diye mırıldandı Dilan önündeki siyah, son model üstten açılan penceresi olan arabaya bakarken.

O anda Berzan arkasında belirdi.

"Hadi gel bu taraftakiler 4x4." Dedi.

Dilan arabaları az çok bilirdi ama jeeplerden hiç anlamazdı. Şaşkın şaşkın Berzan'ı takip etti.

Kocasının önünde durduğu araba, çok pardon buna araba demek haksızlık olurdu çünkü muhtemelen bir tırdan evrilmiş devasa bir araçtı, son model olduğu her halinden belli, parıl parıl parlayan beyaz, üstten açılan camı siyah olan, içindeki deri koltukları son moda bej renk ultra otomatik bir arabaydı.

Dilan'ın jeepe bakarken dili tutulmuştu, inanılmazdı, muhteşemdi, ihtişamın gözle görülür hale gelmesi gibiydi.

Berzan galericiye baktığında galerici memnuniyetle başını sallayıp, "Jeep de en iyi model. Daha üstü henüz üretilmedi." Dedi.

Dilan heyecandan nefes alamıyordu. Berzan'ın zengin olduğunu biliyordu ama ne kadar zengin olduğu hakkında bir fikri yoktu. Sahiden bu arabayı alıp fakirleşmeyecek kadar zengin miydi bu adam?

Bu arabayı satsa Mardin'in tamamını alırdı gibi geliyordu genç kıza. O bunları düşünürken Berzan'ın yanına gelip seslendiğini duyamadı bile.

Şaşkın gözlerle kocasına bakarken Berzan bir kez daha elindeki araba anahtarı uzatarak tekrarladı.

"Al bakalım deneme sürüşüne çıkalım. Bir de öyle görelim arabayı."

Dilan başını yavaşça sallayıp, "Sen sürsen." Dedi sessizce.

Berzan hafifçe kaşlarını çatıp, gözleriyle anahtarı işaret edince Dilan daha fazla itiraz etmek istemeyerek titreyen eliyle anahtara uzandı.

Elleri heyecandan titrerken zorlukla arabaya binip aracı çalıştırdı. Berzan'la birlikte galerinin arkasındaki deneme pistine doğru ilerlemeye başladı. Berzan kemerini takıp, "Sakin ol. Benim arabamdan farkı yok, yapabilirsin." Dedi.

Dilan kocasına gözlerini devirip piste girdiği an hızlandı.

"Farkı yok mu Allah aşkına baksana şuna fil gibi." Dedi sitemle.

Berzan kahkahalara boğuldu. "Fil ama seksi bir fil." Dedi Dilan'a göz kırparak.

Dilan alışmıştı Berzan'ın bir aydır kendisiyle oyun oynayan bu haline. Gaza bastı, hızı 100 km'ydi. Berzan Dilan'a bakıp sırıttı.

"Dikkat et bebeğim, altındaki jaguara benzemez." Dedi imayla.

Dilan kocasına hiçbir şey söylemeden hızı arttırdı, 120 km'ydi. Berzan daha da sırıttı.

"Neden bu fil gibi arabayı alıyoruz hiç anlayamadım." Dedi Dilan hafif bağırarak. Hızdan sesi duyulmayabilirdi çünkü şuan hızı 150 km'ydi. Berzan elini kapı kolunun üstüne koydu. Hafif bir tedirginlik hissediyordu ama Dilan'a güveniyordu da.

"Bebeğim yavaşla." Dedi sakince.

Bu kez Dilan sırıttı.

"Hızı seviyorum." Dedi direksiyonu daha da kavrarken. Bunu öyle bir tınıda söylemişti ki Berzan yutkundu. Hızı 180 km'ydi.

Gitmiyorlardı, resmen uçuyorlardı pistte. Berzan yan gözle Dilan'ın tek kaşı kalmış hafif gülen haline bakıp hafifçe başını salladı. Dilan tanıdığı hiçbir karşı cinse benzemiyordu. Dilan'a hayat veren şey içgüdüleriyle iç içe geçmiş gizli, sır gibi sakladığı tutkularıydı sanki. Dilan kesinlikle Mardin için doğmamıştı.

Berzan bir kez daha kendi kendine başını sallayıp, "İleride viraj var." Dedi arabanın hızı 200 km'ydi.

Dilan virajı görmüştü arabanın hızını düşürmüştü ama viraj için yeterli bir düşürme değildi. Jeep pisti sallayarak, zemini öttürerek virajı almıştı. Ama almıştı, savrulmamıştı, zeminde kaymamıştı ve sarsmamıştı.

Virajı aldıkları anda Dilan başını Berzan'a çevirip sırıttı. Berzan'sa eli hala kapının kolunda Dilan'a bakıp gözlerini kıstı. "Doğanda vahşilik var değil mi?" diye sordu genç kıza hala kısık gözlerle bakmaya devam ederken.

Dilan omuzlarını silkip gülmeye devam ederek hızını daha da düşürdü. Galerinin önüne yaklaştıkları anda Berzan'a bakıp imayla, "Senin yok mu?" diye sordu.

Berzan o dakika bir kez daha emin olarak başını oturduğu koltuğa yasladı. Dilan'la çok işi vardı.

Galeriye geldikleri anda hiçbir şey olmamış gibi araçtan indiler. Berzan Dilan'ın gözlerinin içine bakıp, "Neden bu araba dediğimi anlamışsındır artık. Sağlam ve güvenilir. Ayrıca ikizlerin içine rahat rahat sığabileceği kadar geniş. Senin ve ikizlerin güvenliği ve rahatlığı benim için her şeyden daha önemli." Dedi.

Dilan arabaya bakıp başını salladı. Berzan haklıydı, onların ikiz bebekleri vardı. Şimdilik miniciktiler ama büyüyeceklerdi dışarı çıkmaya hazır olduklarında onlara büyük bir araba gerekli olacaktı. Bu arabanın da maşallahı vardı, değil ikiz dördüz bile sığardı bu arabaya.

Dilan başını salladığı anda Berzan kararlılıkla arkasını dönüp az önceki süratten dolayı kendilerine dehşetle bakan galericiye, "Alıyoruz." Demişti.

-------------------

Dilan'ın arabası eve geldikleri anda olay olmuştu. Zafer'le Yağmur arabayı öve öve bitirememişler, Yağmur Zafer'i nihayet içeri sürüklemese genç adam arabaya şiir bile yazacak durma gelmişti.

Nilgün'le Cem'se arabaya hayranlıkla bakmış sitede hep birlikte birkaç tur atmışlardı. Tabi Dilan 50 km hızı geçmeyeceğini söz verdiğinde.

Ardından eve geldiklerinde Dilan dayanamamış Zafer'le Yağmur'a bakarak anahtarı Zafer'e uzatarak, "Hadi izinlisiniz bu akşam gidin gezin." Demişti.

Dilan onları çalışan olarak görmüyordu. Bunca yaşanan olaylardan sonra aralarında görünmeyen bir bağ oluşmuştu. Dilan için onlar ailedendi. Zafer'in Mardin'de Dilan için yaptıkları, Yağmur'un Japonya'da ona yol arkadaşı olması Dilan'ın unutabileceği şeyler değildi.

Üstelik Yağmur şimdi daha da yakınıydı. İkizlerin dadısıydı. Dilan yetişemediği her an onun yardımına koşuyor, bebek gelişimi konusunda bilmediği her şeyi ona Yağmur anlatıyordu.

Bu arada Dilan'ın gözünden Yağmur'la Zafer'in yakınlaşmaya başladığı da kaçmıyordu.

-----------------

Ertesi gün Dilan, ikizlere banyo yaptırırken Nilgün gelmişti. Evleri yan yana olduğundan her an birbirlerinin yardımına koşabiliyorlardı.

Nilgün de hevesle yıkamaya katılmış ikizlerin bu minicik hali genç kadının aklını başından almıştı.

İkizlerin isimleri Japonya'da verilmişti. Kimlikleri orada çıkmıştı. Onlar hem Türk hem de dünya vatandaşıydı.

Dilan utana sıkıla oğlunun adının Umut olmasını istediğini söylemişti Berzan'a. Tabi Berzan Dilan'ın ağzından laf alana kadar karısını sabah akşam öpmekle tehdit ettikten sonra. Berzan hiç itiraz etmemişti. Kızının ismini de o koymak istemişti, çünkü Berzan kızını kucağına aldığı ilk an ona aşık olmuştu.

Evladın erkeği kızı elbette olmazdı ama belki Dilan'ın yaşadığı acılardan belki doğdukları toprakların sunduğu hayatın zorluklarından kız çocuklarının daha nazlanarak büyütülmesi taraftarıydı genç adam. Berzan kızının o minicik yüzüne bakar bakmaz Dilan'ı görmüştü. Şimdi çok küçük olduğundan belli olmasa da büyüyünce gözlerinin tıpkı annesi gibi okyanus mavisi olacağından emindi. En derinine kadar görünen, berrak, masum bir mavi. Tıpkı Dilan gibi, genç adam işte o yüzden kızının adını Duru koydu.

Umut ve Duru Paşalar bebekleri onlara yepyeni bir hayat vermişti.

--------------

Nilgün Paşalar şimdi bu iki miniğin giymesine yardımcı olurken içinde bambaşka duygular canlanmıştı. O bugüne kadar anne olmayı hiç düşünmese de şimdi bu bebeklere bakıp bu duyguya kayıtsız kalamıyordu. Cem de çok belli etmese de Berzan ve Dilan İstanbul'a geldiklerinden beri her gün onlara gitmek istiyordu.

Nilgün emindi Cem de baba olmak istiyordu. Ama o kendini hazır hissedip hissetmediğinden hala emin değildi. Sevgisiz geçen yılların sonunda nihayet hakikati öğrenmiş yaşadığı büyük travmanın izleri hafızasından yeni yeni silinirken karar vermesi zorlaşmıştı. Miniklere dalmış bakarken Dilan uzanıp elini tuttu.

"İyi misin Nilgün abla?"

Nilgün tebessüm edip Dilan'ın elinin üstüne elini koydu. Kısa zamanda Dilan onun için Berzan'dan farksız olmuştu.

"İyiyim. Sadece..." gözlerini renkli tulumlarının içinde yüzlerini buruşturan meleklere çevirdi. "Sadece onlar çok güzel Dilan. İnsan onların yanında kendini onlar kadar masum hissediyor. Mucize gibiler ."

Dilan da iç çekerek baktı ikizlerine. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle, "Çok şanslılar." Diye mırıldandı. "Onları her şeyden çok seven bir babaları var."

Nilgün başını salladı. "Yalnızca babaları değil onları çok seven kocaman bir aileleri var."

Dilan hüzünle başını salladı. Genç kız uzun zamandır biliyordu. Paşalar kardeşler de en az kendisi kadar yaralı büyümüştü. Ama Nilgün Paşalar hüzne boğulmalarına izin vermedi.

Hemen toparlandı. "Az daha söylemeyi unutuyordum Dilan. Yarın akşam Cem'in ailesinin evinde bir davet olacak. Bizdeyken tanışmıştın zaten ama yarınki davet daha kalabalık olacak. Seni de tanıştıracağım insanlar var."

Dilan belli belirsiz başını salladı. Geleli bir ay olmuştu, bu bir ay içinde birkaç davete katılmışlardı Berzan'la ama anlaşılan bu daha elit bir davet olacaktı.

Akan ailesinin sosyetenin önde gelen ailelerinden olduğunu Dilan çok yakın zamanda anlamıştı.

Nilgün gittikte sonra Dilan ikizlerin de uyumasını fırsat bilerek hemen ipadini eline alarak günlerdir yapamadığı şeyi yapmaya koyuldu. İşi bitince de kalkıp dolabını karıştırdı.

Yarınki davet önemliydi geri kalan zamanını da kıyafet seçmek için kullandı. Hemen kuaförünü arayarak randevusunu aldı evde hazırlanmak istemişti. Sonra da planlamasını yapıp ikizlerin yanına kıvrıldı.

Akşam Berzan geldiğinde Dilan'ı aşağıda göremeyince hemen yukarı çıkıp bebek odasına girdi. Tahmin ettiği gibi karısı buradaydı ama düşündüğü şekilde değildi. Dilan ikizlerin odasındaki koltuğa kıvrılmış uyuyordu, bebekler ise beşiklerinde yarı açık gözleriyle uykuyla uyanıklık arasında dudaklarını büzüştürüyorlardı.

Berzan bu iki küçük minyatürü mümkün olabilseydi içine koyabilmek isterdi. Onları içinde saklayıp büyütmek, her türlü kötülükten korumak. Bebeklerinin elini öpüp karısına yaklaştı.

Öyle derin uyuyordu ki onu uyandırmaya kıyamadı. Ipadi de hemen yanı başındaydı. Muhtemelen Nilgün yarınki davetten ona bahsetmiş, vahşi kedisi de hemen kendisini delirtecek hazırlıklara başlamıştı anlaşılan.

Başını sallayıp gülümsedi, eğilip Dilan'ı kucağına aldı. Dilan uyanır gibi olsada Berzan, "Ssst uyu bebeğim, odamıza gidiyoruz." Deyip onu sakinleştirdi.

Dilan'ı yatağa bırakıp üzerini değiştirdi o da Dilan'ın yanında uzandı. Uzandığı gibi de kollarını Dilan'ın beline doladı. İçeride iki minik melek, kollarında Dilan Berzan başını Dilan'ın saçlarına gömüp derin bir nefes alarak uykuya dalmadan hemen önce mırıldandı.

"Onları bana bağışladığın için sana çok şükür Yarabbim."

---------

Ertesi gün hareketli başladı. Dilan bebeklerinin mamalarını verip onlara önce klasik müzik dinletti sonra da masallar okudu. Öğleden sonra Fabrizio'yla olan İngilizce dersine katılıp ardından verdiği ödevleri hızlıca yaptı. Sonra Berzan'a kamerayla bebeklerini gösterdi.

Akşama doğruysa kuaförün gelmesiyle hazırlıklarına başladı. Yalnızca mavi gözlerini ön plana çıkaran natürel bir makyajın ardından saçlarına düz fön çektirmişti. Giydiği bal rengi tonlarındaki elbise bronz tenine büyülü bir ışıltı vermişti sanki. Askılı ve göğüs dekolteli saten elbise balık modeliyle genç kızın tüm bedenini sarmış etekleri yere dökülmüştü. Kuaför ve yardımcıları Dilan'ın son halini gördüklerinde memnuniyetle birbirlerine bakıp evden ayrılmışlardı.

Dilan da önce ışıltı verdirdiği saçlarını sol omzundan aşağı verip birkaç zarif takıyla aynadaki görüntüsüne baktı. Sonra da derin bir nefes alıp ellerini birbirine sürttü. Nedensizce bu akşam için heyecanlıydı.

Bebeklerin odasına gidip onları yediren Yağmur'a baktı. "Bende şimdi onları beslemeye gelmiştim."

Yağmur kucağındaki Duru bebekle gözleri kocaman olmuş şekilde baktı Dilan'a. "Çok çok zarif olmuşsunuz Dilan hanım." Dedi utanarak.

Dilan gülümseyip, "Çok heyecanlıyım sence bu gece için uygun olmuş muyum?" dedi.

Yağmur hızla başını sallayıp yutkundu. "Dilan hanım magazin gazetesi yine sizi yazacak adım gibi eminim." Dedi kıkırdayarak. Sonra da ayağa kalkıp yedirdiği bebeğin hafifçe sırtına vurup onu yerine yatırdı.

"Uyanmazlar birkaç saat Dilan hanım." Dedi sevecenlikle. Dilan başını sallayıp Yağmur'la birlikte odadan çıktı.

Nuran kadın kızı evden çıkarken bin bir dua okudu arkasından. Dilan'ının yüzü mutluluktan ışıl ışıldı. Dilan giydiği elbisenin üzerine yine aynı tonda bedenini saran kuşaklı bir kaban giymişti.

Berzan da anlaşılan yine şirkette hazırlanmıştı. Sabah giydiği takım elbise lacivertken şimdi üzerinde jilet gibi siyah bir takım elbise vardı. Dilan arabaya bindiğinde karısını göz ucuyla inceleyip gaza bastı.

Davete gitmek yerine sıcak bir duşun ardından ikizlerin odasında, Dilan'ı kolları arasına aldığı huzurlu bir geceyi tercih ederdi.

Ama davet reddedilemeyecek yerden Akanlardan gelmişti. Zaten artık Dilan'ı çevrelerine de takdim etmenin zamanı gelmişti. Bunun içinde kimsenin kaçırmak istemeyeceği Akanlar daveti biçilmiş kaftandı.

Geldikleri yeri görünce Dilan'ın gözleri büyüdü, dili tutuldu. Aman Allah'ım inanılmazdı, muhteşemdi. Dilan hayatında ilk kez yalı görüyordu.

Tarihi olduğu akşamın bu saatinde bile belli olan, üç katlı iki ek binadan oluşan şahane bir yalıydı.

"Burası, burası büyüleyici." Dedi zorlukla konuşup.

Berzan Dilan'ın şaşkın bakışlarına gülümseyip, karısının elini sımsıkı tutarak bir sürü ışıklarla aydınlatılmış girişe doğru ilerledi. Devasa hole girdiklerinde onları karşılayan evin şık giyimli personelleri kabanlarını aldı.

Berzan Dilan'ın elbisesini gördüğü anda olduğu yerde donakaldı. Allah aşkına bu kız ne giymişti üzerine ya da giymiş miydi?

Tamam Berzan modern bir adamdı, tamam karşısındaki kadının isteklerini hiçe sayıp kıyafetine karışmazdı ama Dilan sınırlarını zorluyordu. Elbisenin incecik askılarının açıkta bıraktığı kürek kemiklerinin engebeli hatları, bedenini saran elbisenin ortaya serdiği bel oyuntusu, önünü döndüğünde bronz teninde göğsünün üzerinde iki yandan belirgin şekilde ortaya serilen köprücük kemikleri, göğsünün hatları, belinin çıkıntısı...

Berzan kendine gelmeye çalışıp zorlukla yutkundu. Bunlar ona fazla mıydı, yoksa içinde bir türlü anlamlandıramadığı bu duygunun adı kıskançlık mıydı? Bilmiyordu, bildiği tek şey şuan Dilan'ın kolundan tutup doğruca eve yollanmaktı.

Ama esas Dilan'ın çarpıcı yüzünü görmesi onu sarstı. Işıl ışıl parlayan okyanus gözleri ve sağ yanağındaki gamzesi. Berzan başını sallayıp Dilan'ın elini tutarken derin bir nefes aldı ve adımlarını içeri yönlendirdi. İçeri girerken Paşalar çifti diye anons edilmişlerdi.

Dilan o an kocasıyla göz göze gelmiş, Berzan'ın gözlerinde gördüğü inanılmaz yoğunlukla genç kızın nefesi kesilmişti ki tam davet alanına adım attıkları an Berzan eğilip Dilan'ın kulağına, "Esas büyüleyici olan sensin." Demişti.

-----------

Davet alanına girdikleri anda bütün salonda sessizlik oluştu ve bütün gözler onlara döndü.

Dilan hafifçe gerildiğinden Berzan'ın elini farkında olmadan sıkmaya başladı. Genç adamın karısının gerildiğini anlayınca elini çekip hafifçe beline yerleştirerek, "Bildiğim kadarıyla insan yemiyorlar rahatla biraz." Dedi.

Dilan başka şartlar altında olsaydılar muhtemelen Berzan'a gözlerini devirirdi ama şuan karşılarındaki onlarca insan onlara bakarken bu pek mümkün görünmüyordu ki imdadına her zamanki güler yüzüyle Nilgün Paşalar yetişti.

Onları gördüğü an yanlarına gelen genç kadın Dilan'ı beğeniyle süzerek, "Geldiniz sonunda, Dilan muhteşem görünüyorsun, gel hadi seni tanıştırmak istediğim bir sürü insan var ama önce Cem'in ailesi." Dedi.

Nilgün Paşalar kardeşi ve Dilan'la birlikte kalabalığın içine ilerlediler. Cem Akan'ın ailesi Dilan'a okuduğu tarihi romantik kitaplardaki aristokrat aileleri anımsatmıştı. Aslında anımsatmamıştı Dilan Akan ailesinin o soydan olduğuna emindi. Hatta şuna da emindi ki aristokrat düzeninde yaşıyor olsaydılar Akan ailesi kesinlikle en yüksek mertebelerden biri olan Dük ve Düşes olurdu.

Genç kız düşündüklerine gülümseyip etrafa göz gezdirmeye başladı. Cem Akan'ın bu muhteşem tarihi yalıda büyüdüğüne inanamıyordu. Nilgün Paşalar Mardin'den bu eve gelin gelmişti demek ki. Genç kız inanılmaz bir şekilde Nilgün ve Cem'in hikayesini merak ettiğini düşündü.

Daldığı düşüncelerden, Berzan'ın beline doladığı eli sayesinde çıktı. Berzan ona hafifçe gülümseyip, "Buraya sahiden hayran olmuş gibisin." Dedi.

Dilan başını sallayıp, "Burada kendimi düşes gibi hissettim."

Berzan böylesine kalabalıkta ve etraftaki meraklı gözlerin bakışları altında olmasaydılar Dilan'ın bu söylediğine önce kahkahalarla güler sonra da karısını deli gibi öpmeye başlardı.

Ama şuan zaten üzerlerinde olan dikkatleri daha da çekmek istemiyordu o yüzden yalnızca tebessüm etmekle yetinip Dilan'ın elini tuttu. "Gel benimle hadi seni tanıştırmak istediğim biri var."

Dilan bir saat boyunca zaten yeterince insanla tanıştığını düşünüyordu. Cem Akan'ın ailesi, Nilgün ve Berzan'ın arkadaşları, önemli olduğunu anladığı iş insanları acaba bu sefer kiminle tanaşacaktı.

Kocası onu iki adam ve Nilgün'ün olduğu bir tarafa yönlendirdi. Dilan'ın tanımadığı iki adam Berzan'a gülerek hafif sataştılar.

"Nerdesin adamım bir git pir gittin." Dedi biri önce. Sonra diğeri, "Evlilik çoluk çocuk yaramış ama sana o sinir kalkmış üstünden." Diye gülerek söylendi.

Sonra ikisi de Dilan'a dönüp kendilerini tanıttılar. İkisi de Berzan yaşlarında, karizmatik insanlardı. Biri Türkiye'de dünyayı tanıtan gezi dergisinin sahibi Barış Bey'di. Diğeri ise Berzan'ın daha önce Dilan'a bahsettiği İstanbul'daki özel okullardan birinin sahibi olan Enes Bey'di.

Dilan'ın okul işi Berzan Enes olan adamla epey konuşmuştu. Dilan bu konuşmayı heyecanla dinlemiş en sonda da sorunu geçici fakat pratik bir yöntemle çözmüşlerdi.

Dilan ikinci dönem için okulda misafir öğrenci olarak başlayacak, sınavdan sonra da esas kaydı yapılacaktı. Böylece hem okula önceden alışmış olacak hem de seneye bu dönem aldığı dersleri almadan devam edecek okurken daha çok zamanı olacaktı.

Dilan misafir öğrenci kaydı için yarın okula gidecekleri duyunca heyecandan ölmek üzereydi. Hayali hep moda tasarımı okumaktı, gerçi kendini bildi bileli farklı bir hobisi de vardı ama onu yıllardır kendine saklıyordu. Zeynep dahil kimseye bahsetmemişti ama bahsetmesine gerek de yoktu dikkat çekmeyen, önemsiz, kendi kendine eğlendiği bir hobiydi. Fakat artık şunu kabullenmeliydi ki bu hobisi şu son üç aydır o kadar da kendi kendine eğlendiği bir yer olmaktan artık çıkmıştı.

--------------

Dilan daha önce de birkaç kere Berzan'la böyle davetlere katılmıştı. O zamanda dikkatler üstlerindeydi ama bu daha kalabalık, insanların daha iç içe olduğu bir davetti. Berzan hep yanındaydı arada yanlarına çok insan geldiğinde Dilan sıkılıp Nilgün'ün yanına gidiyordu. Ama çok geçmeden Berzan'ı tekrar yanında buluyordu.

Ama Berzan yanına geldiği anda etraflarını yine kalabalık sarmaya başlıyordu. Bir an erkekler çok oluyor sıkıcı iş muhabbetlerinden konuşuyorlardı bir ansa Dilan'ın nereden çıktığını bilmediği kadınlar geliyordu yanlarına. Dilan'a göz ucuyla üstten küçümseyerek bakıyorlar beş dakika geçmeden Berzan'ın ağzının içine düşmeye çalışıyorlardı.

Dilan bir kez daha Nilgün'le Cem'in yanına ilerlediğinde onların hafif şakalaştığını duydu.

Cem Akan sırıtarak karısının omzunu öpüyordu. "İddiayı ben kazandım. Bu hafta sonu bütün gün evde playstation oynuyoruz."

Nilgün Paşalar kollarını göğsünde bağlamış, gözlerini kısıp uzağa bakıyordu. Dilan o tarafa bakınca Nilgün'ün kocasına baktığını fark etti.

"Bir şey mi oldu Nilgün abla?" diye sordu tedirginlikle.

Cem Akan kollarını Nilgün'e dolayıp Dilan'a muzipçe baktı sonrada sesine de yansıyan aynı muziplikle, "Sevgilimle bir iddiaya girmiştik, o kaybetti." Dedi.

Nilgün kocasına alttan alttan bakıp Dilan'a döndü. Dilan şaşırarak kaşlarını yukarı kaldırdı. "Berzan'la bir ilgisi mi var?" diye sordu.

Nilgün başını sallayarak kocasının kollarına iyice sokuldu, teslim olmuştu. "İddia sizinle ilgiliydi. Ben Berzan'ın sana aşık olduğunu itiraf etmesi için daha bir iki ay var demiştim ama Cem çoktan etti bile demişti. Senin de bildiğin gibi iddiayı Cem kazandı bunu kabul etmeliyim artık." Dedi.

Dilan'ın gözleri kocaman açılmıştı. Duyduklarını doğru mu anlamıştı emin değildi şaşkınlıkla karşısındaki çifte bakarken yanlarına Dilan'ın az önce tanıştığı ama şimdi adlarını asla hatırlamadığı iki hoş kadın gelince Dilan müsaade isteyip yanlarından ayrıldı.

Bacakları titrerken salondan yukarı doğru uzanan uzun merdivenleri zorlukla çıkıp üst kattaki geniş hole çıktı. Holün öne doğru uzanan açıklığından aşağıdaki davet salonu net bir şekilde görünüyordu fakat aşağıdan bakanlar üst kat loş ve biraz içerde kaldığı için üst kattakileri dikkatli bakmadan göremiyordu.

Dilan açıklıktaki tırabzanlara zorlukla tutundu. Yaşadıkları ona fazla geliyordu, hissettiği heyecanla hızla aşağıdaki kalabalığı tarayıp gözleri Berzan'ı bulunca yutkundu.

Ne kadar zor şeyler yaşamış olursa olsun Berzan'a aşıktı. Kocasının etrafı kadın ve erkekler tarafından yine sarılıydı. Hele şu kırmızı elbiseli kadın yok muydu resmen kocasının içine düşmek üzereydi ki Dilan arkasından bir ses duydu. Dönmesine fırsat kalmadan Cem Akan yanında belirdi.

Dilan onu nasıl bulduğuna başta şaşırsa da bu evin Cem Akan'ın büyüdüğü ev olduğunu hatırlayınca hafif tebessüm ederek baktı genç adama.

İkisi de başta hiçbir şey söylemeden aşağıdaki kalabalığı izlediler bir süre sonra dayanamayıp konuşan Dilan oldu.

"İddiayı siz kazanmadınız?" dedi kısık sesiyle.

Cem Akan bir kaşını hafifçe kaldırarak baktı Dilan'a. "Öyle mi?" diye sordu ima dolu bir sesle.

Dilan şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Japonya'dan döndüklerinden beri Nilgün ve Cem'le yakın olsalar da Dilan Cem Akan'la aralarındaki resmiyeti bozmaya hep çekinmişti.

Dilan çekinerek, "Evet." Dedi. "Berzan'la aramız eskisi gibi değil ama o bana bir şey itiraf etmiş değil. Biz sadece daha iyi anlaşıyoruz. Nilgün ablayla neden öyle söylediğinizi anlayamadım." Dedi yine kısık sesiyle.

Cem Akan Dilan'a bakıp hafifçe gülümsedi. Sonra da Dilan'a bir adım yaklaşıp, "Şimdi sakince aşağıya bak Dilan." Dedi. Dilan şaşırsa da genç adamın dediğini yaptı. Aşağıya direk kocasının olduğu yere baktı.

"Ne görüyorsun?" diye sordu Cem Akan.

Dilan önce derin bir nefes aldı, "Berzan'ın etrafını kadınlar sarmış." Dedi omuzlarını silkerek.

Cem Akan Dilan'a içtenlikle bakıp olumsuz anlamda başını salladı. "Görmüyorsun Dilan." Dedi sakince. "Etraftaki her şeyi, herkesi boşver yalnızca Berzan'a bak."

Dilan bir kez daha dikkatle kocasına bakarken Cem Akan'ın kısık sesini yanı başında duydu. "Ne gördüğünü söyle bana Dilan?"

Dilan gözlerini kocasından ayırmadan, "Sürekli etrafına bakıyor, sanki, sanki bir şey arıyor..." demesine kalmadan Cem Akan gülümseyerek Dilan'ın sözlerini tamamladı.

"Seni arıyor Dilan. Yanından ayrılıp buraya çıkalı beş dakikayı yeni geçti ama onun gözleri etrafta seni aramaya başladı bile."

Dilan tereddütle, "Ama.." dediği anda Cem Akan tekrar Berzan'ı gösterdi. "Bak şuan Nilgün'ü gördü."

Dilan. "Evet." Dedi. "Ama kızmış gibi."

Cem Akan başını tekrar olumsuz anlamda sallayıp gözlerini aşağıdaki Berzan'a dikti.

"Hayır Dilan kızgın değil." Dedi kendinden emin. "Kaşlarını çatmasının nedeni seni Nilgün'ün yanında görememesi."

Dilan başını çevirip Cem Akan'a şaşırarak baktı. "Ben anlayamıyorum siz nereden biliyorsunuz bunu?"

Cem Akan gülümseyip başıyla tekrar aşağıyı işaret etti. "Bak elini ensesine götürdü, sinirlenmeye başlıyor. İçkisini başına dikti, neden bu kadar hızlı içtiğini bilmek ister misin?"

Dilan başını sallayıp, "Neden?" diye sordu merakla.

Cem Akan Berzan'a bakıp, "Çünkü o sıkıcı kalabalıktan içki almaya gidiyorum bahanesiyle hızla ayrılıp seni arayacak."

Bu kez Dilan gülümsedi, Cem Akan Dilan'ın gülümseyişindeki imayı anlamıştı. "Bana inanmıyor musun?" diye sordu.

Dila başını sallarken Cem Akan kendinden emin bir şekilde Dilan'a bakarak konuştu. "Peki, madem bana inanmıyorsun, öyleyse Berzan şu anda neden kalabalık gruptan ayrılıp içki bölümü yerine hızla Nilgün'ün yanına gidiyor?"

Dilan başını hızla aşağıya çevirdi. Daha demin kocası kalabalık grupla birlikteyken şimdi hızlı adımlarla Nilgün Paşaların yanına ilerliyordu.

Dilan şaşkınlıkla olduğu yerde kalıp bu kez de başını hızla Cem Akan'a çevirdi. "Siz, siz nasıl aşağıya bakmadan bunu bildiniz?" diye sordu yaşadığı büyük şaşkınlıkla.

Cem Akan Dilan'a gözlerindeki garip bir yoğunlukla bakıyordu. Dilan bu bakışların içindeki anlamı bilmiyordu ama yoğunluğundan ürpermişti. Cem Akan başını  yavaşça Dilan'a sallayıp derin bir nefes aldı.

"Duymayı bekleme Dilan." Dedi. Genç adamın gözlerindeki yoğunluk sanki bu kez de sesine yansımıştı.

Dilan olduğu yerde tüm bedeninin titrediğini hissetti. Cem Akan başını kalabalığa çevirip mırıldandı.

"Lavabo tarafına doğru gidiyor, muhtemelen Nilgün oraya bak demiştir." Dedi genç adam sonra da hüzünle gülümseyip Dilan'a döndü.

"Aslında sakin düşünebilse senin kalabalıktan bunaldığında ya balkona kaçtığını ya da sakin köşelere çekildiğini tahmin edip ilk buraya gelirdi. Ama sakin düşünemiyor Dilan. Seni göremediği her an endişe içinde büyüyorken sakin kalamıyor."

Dilan'ın içinden öyle çok duygu geçiyordu ki hiçbirine bir isim koyup adlandıracağı durumda hissetmiyordu kendini. İçindeki bin bir türlü duygu Dilan'ın içine sığmıyor, bedeninin ve benliğinin her tarafından dışarı sızıyordu, zorlukla mırıldandı genç kız, "Siz tüm bunları nasıl...?" başka bir şey söyleyemedi Dilan.

Cem Akan kalabalığa arkasını dönüp tırabzana yaslandı, kollarını göğsünde bağlayıp Dilan'a baktı.

"Paşalar kardeşler zordur Dilan. Onlardan hissettiklerini söylemelerini beklersen ömrün geçer. Duymayı bekleme, görmeyi dene."

Dilan şaşkınlıkla belli belirsiz başını salladığı esnada Cem Akan yaslandığı tırabzandan hafifçe doğrulup içini çekti.

"Birazdan buraya bakmak aklına gelir." Dedi sonrada hüzünle gülümseyip, "Geldiğinde senin burada olduğundan habersiz gibi davranır, yana yakıla seni aradığını belli etmez. Sonra ikizleri bahane edip seni eve götürmek ister. Ama sonra ne olur biliyor musun Dilan?" diye imayla sordu Dilan'a.

Dilan'ın gözleri dolmuştu. Bilmiyorum dercesine başını salladı. Cem Akan da ona anlayışla başını sallayıp sol taraftaki merdivenlere yöneldi. Berzan'ın muhtemelen bir dakika içinde sağ taraftaki merdivenlerden yukarı çıkacağına emin olarak son cümlelerini söyledi Dilan'a.

"Siz merdivenlerden aşağı inerken Berzan elini o kadar sıkı tutup sana öyle sahiplenici bakacak ki Dilan, aşağıdaki herkesin dikkatini çekeceksiniz. Berzan'ın yanında olan o kadınlardan bazıları bakışlarını kaçıracak, bazıları kıskanarak bakacak bazıları da görmezden gelmeye çalışacak."

Bunlar Dilan'ın Cem Akan'dan olduğu son sözler oldu. Cem Akan merdivenlerde karanlığa karıştığı anda Dilan daha kendini toparlayamadan duyduklarını hazmedemeden arkasında birinin varlığını hissetti.

Arkasını döndüğü anda Berzan'la göz göze geldi. Berzan eliyle ensesini sertçe sıvazlayıp, "Burada mıydın, bende biraz kalabalıktan uzaklaşmak istemiştim." Dedi Dilan'a yaklaşırken.

Dilan derin bir iç çekip baktı kocasının yemyeşil gözlerine. Berzan yanına geldiği anda uzanıp Dilan'ın elini sımsıkı tuttu. "Gitsek mi artık ilk kez bu kadar uzun dışarıda kaldık ikizler özlemiştir bizi."

Dilan ağlamamak için büyük çaba sarf ederek başını salladı. "Olur." Dedi yalnızca.

Merdivenlerin başına geldikleri esnada Berzan parmaklarını Dilan'ın parmaklarına geçirdiği esnada Dilan bir kez daha derin bir iç çekti.

Ama Berzan merdivenin tam orta kısmına geldiklerinde Dilan'a başını çevirip öyle yoğun bir şekilde baktı ki Dilan tıpkı Cem Akan'ın söylediği gibi o an herkesi, her şeyi boş verdi. Onlarca kişinin olduğu o salonda yalnız olduklarını hayal etti. Yalnızca Berzan ve o. Kocasının gözleri şuan yeşilin en koyu tonunda onun mavi gözlerini delip geçerken bu rüyadan uyanmak Dilan için artık imkansızdı.

Başını kocasının yakıcı gözlerinden zorlukla çevirip salona belli belirsiz bakabildiğinde önce kendilerine dönen onlarca gözü gördü. Sonra az önce Berzan'ın yanında gördüğü kadınlardan birinin saçlarını gergince savurup arkasını dönüşünü, bir başka kadının onları hiç fark etmemiş gibi tırnaklarını yemesini ve o kırmızılı kadınınsa Dilan'a nefret dolu gözlerle baktığını gördü.

Sonra da gözüne birbirlerine sarmaş dolaş sarılmış, kendilerine içtenlikle bakıp gülümseyen Nilgün ve Cem çiftini gördü. Nilgün Dilan'a başıyla selam verirken Cem karısının saçlarından öpüp elindeki kadehi Dilan'a doğu kaldırıp genç kızı öyle selamlamıştı.

Kalabalık bu sahneyi de görmüş, Akan çifti Cem ve Nilgün'ün, Dilan'ı sosyeteye kabul ettiklerinin ilanını bu gece vermişlerdi. Dilan bunu anlamıştı, minnetle baktı karşısındaki çifte. Bu kadar uzakta ona gerçek bir aile olmuşlardı.

Dilan'ın gözleri doldu, kocasının kendisine kenetlenen elini daha sıkı tutup başını dikebildiği kadar dikip salona baktı.

Artık o resmen değil kalben de Dilan Paşalardı...

-------------

Dilan'ın Akan davetiyle sosyeteye resmi takdimi ve kabulü bütün cemiyete hızla yayıldı. Yayılmakla da kalmadı gazetelerin magazin sayfalarında boy boy resimleri yayımlandı.

Berzan sinirden cinnet geçirse de Dilan'ın gizli gizli o gazeteleri sakladığını bildiğinden fazla ses etmemişti.

Dilan her geçen gün daha da değişiyor daha da göze çarpıyordu sanki. Berzan Dilan'ın değişimini fark ettikçe içinde dalga dalga büyüyen, adını koymakta zorlandığı hislerini kontrol etmekte zorlanıyordu.

Dilan kısa sürede herkesin ilgi odağı olmuştu. Yaşı genç olmasına rağmen gündüz ev, akşam salon davetlerine çağırılıyordu. Ama Dilan seçiciydi ve davetlere asla yalnız gitmiyordu. Ya gündüz Nilgün'le ya akşam Berzan'la gidiyor ikizleri uzun süre yalnız bırakmak istemediği için erken dönüyordu.

Okula başlamıştı, İngilizcede inanılmaz hızlı ilerlemişti, ipadi ikici arkadaşı olmuştu –ki Berzan o ipadle ne yaptını hiç bilmiyordu- bir yandan da ikizler hep Dilan'ın yanındaydı.

Berzan Dilan'ın hızına yetişemiyordu. Dilan'ın enerjisi, yavaşça kendini belli eden tutkuları ama bunun yanında bebeklerine gösterdiği inanılmaz özen Berzan'ı etkiliyordu.

Etkilemekle de kalmıyor içinde büyüyen, genç adamı etkisi altına alan duygular, Berzan'ı Dilan'a inanılmaz bir hızla sürüklüyordu.

Ama Berzan'ın en önemli sorunu Dilan'ın güzelliği oluyordu. Hayır güzelliği değildi asıl mesele güzelden öte bir şeydi bu daha başka bir şey. Dilan'da insanı çeken bir şeyler vardı. Berzan gün geçtikçe bunu daha iyi anlıyordu. Her insanda olmayan bir çekime sahipti sanki Dilan. Yalnızca özel olan insanlarda olan değişik, güçlü ve karşı konulamaz bir çekim.

Yıldıza, güneşe pek inanmazdı genç adam ama enerjiye inanıyordu. Dilan'ın yıldızı yüksek denen şu nadir insanlardan biri olduğuna emindi.

Başka türlü adlandıramıyordu Berzan bunu. Dilan'ın her girdiği ortamda dikkatleri üstüne çekmesini ve kısa sürede ilgilerin odağı olmasının başka bir açıklaması olamazdı.

Şirkette aklı yine Dilan'dayken kapısı çaldı. Gel demesine fırsat kalmadan Nilgün içeriye girip masanın önündeki koltuklardan birine oturuverdi.

"Epey yoruldum ama son toplantıda tamamdır."dedi bitkin çıkan sesiyle. "Artık uzun bir Mardin seyahatine çıkmaya hazırız."

Berzan başını salladı o da yorgundu. Günlerdir İstanbul'daki işleri toparlamaya uğraşıyorlardı. Artık Mardin'e gitmeleri gerekiyordu. Babası bir yandan aşiret bir yandan bebekleri bekliyordu.

"Babam dört gözle bekliyor. Deli oldu hasretinden." Dedi Nilgün sevinçle.

Berzan başını sallayıp baktı Nilgün'e. "Öyle gitmişken bir süre kalırım ben."

Nilgün de başını salladı. "Haftaya yolcuyuz ben de özledim bizimkileri hele de küçük cadıyı." Dedi Nilgün gülerek.

Berzan hemen anladı, o da gülümsedi. "Aranız iyi."

Nilgün başını salladı. "Kardeşim değil de sanki çocuğum gibi oldu. Bana çok iyi geliyor Berzan. Tüm kardeşlerimin yerinde senin yerin benim için bambaşka, biz birlikte büyüdük. Ama o küçük kızı da çok seviyorum." Dedi hüzünle.

Berzan kardeşine anlayışla bakıp başını salladı. "Bunu duyduğuma sevindim. Senin iyi, mutlu olmanı istiyorum."

Nilgün derin bir nefes alıp, "Peki sen?" diye sordu kardeşine. "Sen de iyi ve mutlu musun?"

Berzan arkasına iyice yaslanıp, başını yukarı kaldırıp tavana baktı.

"Dilan tam bir baş belası." Diye mırıldandı.

Nilgün oturduğu yerde sırıtıp bacak bacak üstüne attı. "Sosyete ona bayıldı."

Berzan doğrulup alt dudağını ısırdı hafifçe. "Dua edelim de o sosyeteye bayılmasın."

Nilgün gözlerini kısıp baktı kardeşine. "Onu sakın kısıtlama, görmüyor musun Berzan Dilan bambaşka. İçinde resmen işlendikçe daha da ortaya çıkan, daha da değerlenen bir mücevher taşıyor."

Berzan sıkılganlıkla arkasına yaslanıp elleriyle şakaklarını ovarken, "Emin ol bunun inanılmaz farkındayım." Diye mırıldandı kardeşine.

Nilgün sorgular gibi tek kaşını kaldırıp, "Eee yani?" diye sordu Berzan'a.

Berzan ellerini masaya dayayıp gözlerini kısarak baktı kardeşine. "Yanisi şu Mardin'e gitmeden iki gün ikizlere bakman gerekecek."

Nilgün gözlerini kırpıştırırak baktı Berzan'a. "Sebep?" dedi merakla.

"Çünkü." Dedi Berzan derin bir nefes alarak, "Dilan'a iki günlük bir sürprizim var."

Nilgün kaşlarını havaya kaldırarak daha fazla şey duymak istediğini belirtti. Berzan da başını alayla sallayıp, "Dilan hanımın şu ülkeler listesini en az benim kadar iyi hatırladığına eminim." Dedi.

Bu iş gittikçe daha da ilginçleşmeye başlıyordu Nilgün için, "Eee?" diye sordu kardeşinin bilerek üstüne giderek.

Berzan arkasına iyice yaslandı. "Dilan'a sürpriz yapmak istiyorum. Yağmur ve Nuran hanıma güvenim tam ama ikizlerin yanında sen de olursan kendimi daha iyi hissedeceğim. Cem'le iki gün bizde kalırsınız."

Nilgün muzipçe başını salladı. "Peki bu iki gün için siz nereye?"

Berzan alayla gülüp başını tekrar tavana dikti.

"İzlandaya gitmek için biraz daha bekleyecek Dilan hanım, ikizlerle birlikte götüreceğim onu oraya. İkinci sırada Las Vegas vardı değil mi?" diye sordu Berzan gülerek.

Nilgün de gülüyordu. "Kesinlikle Las Vegas'tı." Dedi.

Berzan başını sallayıp gülmeye devam etti. "Las Vegas şu an ikizleri bırakıp oraya gitmek için çok uzak. Ama Dilan'la yalnız yapacağım ikinci tatil kesinlikle orası olacak."

Nilgün düşünceyle mırıldandı. "Üçüncü sırada Japonya vardı zaten."

Berzan başını salladı. "Yaklaştın." Dedi.

Nilgün hatırlamaya çalışıp kardeşine uzun uzun baktı. Sonra da gözleri ışıldayarak, "Hem yakın hem listedekilerden, üstelik yaklaştım. Yani dördüncü sıradaki öyle mi?"

Berzan gülümseyerek kardeşini onayladı. Dilan'ın henüz haberi yoktu, Mardin'e gittiklerinde uzun bir zaman dönemeyeceklerdi, gitmeden Dilan'a bir sürpriz yapmak istemişti. İkizleri uzun süre bırakamayacakları için şimdilik ikisine de iki günlük bir tatil yeterdi.

Hayır dedi Berzan içinden tatil değil. Bu Berzan'ın başından beri Dilan'a veremediklerinin bir başlangıcı olacaktı. Dilan'la her şeye en baştan başlayacağı bir yolculuk olacaktı.

İtalya, onların balayı olacaktı...





Devam edecek...

Bakalım İtalya'da Berzan mı Dilan'ın aklını başından alacak yoksa Dilan mı Berzan'ın aklını başından alacak:)

Yorum yapmayı unutmayın, sahiden merak ediyorum düşüncelerinizi, seviliyorsunuz...

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 42.9K 13
Hansa Kozcu &Fatih Haznedar 🌹 BERDEL/AŞİRET KURGUSUDUR YALNIZ BİLDİĞİNİZ BERDEL HİKAYELERİNDEN DEĞİLDİR. ŞİDDET VE ZORLAMA TARZI ŞEYLER YOK [Başlama...
45.3K 1.8K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
119K 6.6K 22
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
10.6M 377K 30
BÖLÜMLER GERİ YÜKLENİYOR Şakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma o...