there is a superhero in our s...

By zdtrbl

19.6K 3.6K 3.7K

onun en büyük ikinci hatası, insanlar için kendini tehlikeye atsa dahi asla bir "süper" kahraman olamayacağın... More

giriş⁰
bölüm bir¹
bölüm iki²
bölüm üç³
bölüm dört⁴
bölüm altı⁶
bölüm yedi⁷
bölüm sekiz⁸
bölüm dokuz⁹
bölüm on¹⁰
bölüm on bir¹¹
bölüm on iki¹²
bölüm on üç¹³
bölüm on dört¹⁴
bölüm on beş¹⁵
bölüm on altı¹⁶
bölüm on yedi¹⁷
bölüm on sekiz¹⁸
bölüm on dokuz¹⁹
bölüm yirmi²⁰
bölüm yirmi bir²¹
bölüm yirmi iki²²
bölüm yirmi üç²³
bölüm yirmi dört²⁴
bölüm yirmi beş²⁵
bölüm yirmi altı²⁶
bölüm yirmi yedi²⁷
bölüm yirmi sekiz²⁸

bölüm beş⁵

572 126 118
By zdtrbl

"Tanrım, bu kızın aklı
yerinde mi?"

Chenle, büyük yudumlarla bitirdiği suyu hızla masaya koyduğunda tiz bir ses kulaklarımı doldurmuştu, gözlerimi başka taraflara doğru çevirerek derin bir nefes aldım.

Basketbol takımının kutlama partisinin yapıldığı yerdeydik. Koç Kim'in de içinde bulunduğu birkaç spor hocası tarafından düzenlenen bu kutlama, oldukça büyük ve iki katlı olan bir kafede yapılıyordu. Okulumuz pek büyük sayılmazdı ancak ne olur ne olmaz diye masa sayıları arttırılmış, üstüne kafenin terası ve arka bahçesi de oturulmak üzere açılmıştı. Işık çok fazlaydı, içerinin beyaz dekorasyonu göz alıyordu ve bir sürü insan vardı.

"Bırakın kız istediğini yapsın.
Zaten nasıl biri olduğunu anlar
en kısa zamanda."

Jaemin, yanında oturan kız arkadaşı Minji'nin bitmiş sodasını yenilerken konuşmuş; işi bittiğinde ise kaşları çatık bir şekilde Jinu ve Jihoon'u izleyen Chenle'ye bakmıştı.

"Chenle, sana diyorum." Gülerek
söyledi Jaemin.

Alt dudağımı dişlerken göz ucuyla Chenle'ye doğru bakmıştım. Jihoon'un benden rica ettiği o teklifi Jinu'ya söylediğimde Jinu bunun fena bir fikir olmadığından bahsetmişti, emin değildim; o anda hemen kararı değişebilirmiş gibi görünmüştü ancak demek ki kabul etmişti. Chenle ise geldiğimizden beri birkaç ilerimizdeki masaya oturmuş gülüşerek sohbet eden onları izliyordu, daha çok kızgın gibiydi ki sebebi Jinu değil; Jihoon'du.

Şu an oturduğum masada onu seven tek bir kişi bile yoktu.

"Senin bu durumla bir alakan
var mı Yifei?"

Karşımda, hemen Jaemin'in yanında oturan Donghyuck konuştuğunda sorunun bana yöneltildiğini anlamış bir şekilde kafamı kaldırmıştım. Önüme düşen siyah tutamlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmış ve cevaptan kaçmanın mantıksız olduğunu düşünerek başımı sallamıştım.

Chenle, Renjun, Jaemin ve Donghyuck aynı anda bana döndüğünde dudaklarımı araladım.

"Evet," ,demiştim yüzlerine bakarken.
"Jihoon bana Jinu'yu kutlamaya
davet etmek istediğini söyledi."

Chenle elini anlına vurduğunda Donghyuck sabır dilenir gibi derin bir nefes almış, Jaemin sıkıntıyla geriye yaslanmıştı. Renjun ise gergince ensesini kaşımıştı. Onların gözlerinde en yakın kız arkadaşlarını en nefret ettikleri insanla bir araya getiren ahmak arkadaş gibi gözüktüğümü biliyordum, gerçi, ben onların arkadaşı bile sayılmazdım.

"Yifei..." Donghyuck sakin kalmaya
çalışır gibi nefeslendi.
"O herifi direk reddetmeli ve bu
durumdan bizi haberdar etmeliydin."

Kollarımı önümde birleştirirken her daim sessizliğini koruyan Jeno'nun bile bu kez bu tartışmayı dinlediğini fark ettim, daha çok kişinin gözleri üzerimde kınar gibi gezindiğinde omuzlarımı indirip kaldırdım.

"Buna siz karışamazsınız,"

Normalde pek açıksözlü birisi değildim ancak Jinu'nun iyiliğini ya da başka şeyleri akıl edememişim gibi konuşmaları garipti.

"Ben de karışamam. Onu herhangi bir şeye yönlendirmedim, bu Jinu'nun bilebileceği
bir şeydi ve o da istediğini yaptı.
O kabul ettikten sonra kimseyi
ilgilendireceğini zannetmiyorum."

Uzun süredir onların yanında takılan biri olmama rağmen genelde pek konuşmazdım, bu yüzdendir belki de; az önce kurduğum cümlelerden sonra verecek bir cevapları olmamalıydı ki dördü de yüzüme bakmakla yetinmişti.

"Yifei haklı," Jisung, çikolata kaplı şekerlerden
ağzına atarken kafasını salladı.
"Ona yüklenmeyin, birinde hata arayacaksanız
bu Jinu olmalı."


Beni desteklediği için ona içten içe teşekkür etsem de yüzüme yansıyan ifadenin pek de memnun gözüktüğünü söyleyemezdim, aksine, aniden masadan kalkan Chenle sayesinde bu ifadem daha da bozulmuştu. Ardından onu takip eden Donghyuck ve Renjun tek kelime etmediklerinde masanın en ucunda oturan Jisung derin bir nefes almıştı.

"Çocuklar, yapmayın böyle!"

Jisung da yerinden kalkıp onların arkasından giderken çaprazladığım kollarımı ayırmış ve ellerimi kucağıma bırakırken parmaklarımla oynamaya başlamıştım. Doğru kelimeleri mi kullanmıştım, emin değildim ancak bilemiyordum; bana olmadığım biri gibi davranmalarını istememiştim.

Sadece birkaç saniye sonra Minji ile Jaemin de masadan kalktığında onlara bakmamıştım bile, gözlerim sadece ellerime bakıyordu. Belki de sadece çenemi tutmalı ve onların arkadaşlıklarına zarar verebilecek bir adım atmamalıydım. Ağzımdan çıkanları iki defa değil, birçok defa düşünmeliydim.

Ya da Donghyuck'un dediği gibi, en başında Jihoon'u reddetmeliydim.

Derin bir nefes aldım. Masada yalnızca Jeno kalmıştı. Onun da tıpkı diğerleri gibi birazdan kalkıp gideceğini düşündüğümde belki de kimseye bir şey demeden ortadan kaybolmamın ve daha fazla bu özel günü mahvetmememin en doğrusu olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Oturduğum sandalyeden kalkmak için sırtımı yaslandığım yerden ayırdığım sırada tam karşımda oturan Jeno'dan duyduğum hareketlilik üzerine onun da sinirini bozdum zannettim önce, ancak o, sadece iki tane kalmış çilekli kurabiye tabağını önüme doğru sürerek tam ortamızda durdurmuştu.

"Sevdiğini duydum."

Hava pek soğuk sayılmazdı ancak onun sesi bu havadan daha da soğuk hissettiriyordu, özellikle bu şekilde kullanıyor gibi de sayılmazdı. Üzerime çökmüş kara bulutlar yüzünden hafifçe çatılmış kaşlarım eski hâline geldiğinde bakışlarımı masanın ortasında duran tabağa dikmiştim. Haklıydı, çilekli kurabiyeler favorilerimdi ancak bunu nereden bildiğini irdeleme ihtiyacı hissetmedim.

Oturduğumuzdan beri konuşulan tek şey Jihoon ve Jinu olduğundan masada dokunduğum tek şey bir bardak limonataydı. Onun da sadece çeyreğini içmiştim.

"Teşekkürler ama
iştahım yok."

Hızlı bir şekilde cevapladım. Sanki çok insan dışı bir şey söylemiş gibi davranmayı kesmek istesem de bunu söyleyen Jeno olduğu için bakışlarımı ondan ayırmakta oldukça zorlanıyordum. Beyaz sandalyeye yaslanmış, hafifçe yan oturuyor ve arkamda kalan caddeyi izliyordu. Buraya geldiğimizden beri yaptığı tek şey de buydu ancak bu sefer farklı bir şekilde, o da bana çevirmişti bakışlarını. Yavaş, kayıtsız ve yorgundu. Sağ gözünün içi kızarmıştı, neredeyse hiç uyumuyor gibiydi. Yüz ifadesi bana baktığında da değişmezken ince dudaklarını aralamıştı.

"Merak etme, doğrusunu yaptın."

Duygusuzca tonluyordu ancak cümlesi tam tersini söylüyordu.

"Onların hiçbir şeyden haberi yok."

Benimle konuşmasına gerek olmamasına rağmen konuşmaya devam ediyor oluşu gözlerimin daha çok onda kalmasına sebep olduğunda benim aksime o, kolaylıkla bakışlarını yer yer arabaların geçtiği caddeye yeniden dikmişti ki aniden duraksadım.

"Ne gibi... şeyler?"

Bir anda ağzımdan çıkan soruyla birlikte Jeno bana dönmek üzereydi ki aniden sağ eli sertçe başına doğru gitti, gözleri kapanırken parmaklarıyla kavradığı başını sıkarak acıyla inildediğini işittim; bir anda tüm odağım o olmuştu. Şaşkınca mırıldandım.

"H-Hey-"

Jeno aniden sandalyeden kalkmış, muhtemelen uzaklaşmak isteyecekti ki yalpalayan adımlarıyla bir anda iki büklüm oluvermişti. Gözlerim irileşirken hızla masayı dolanarak ona ilerlemiş ve ne olduğunu sormak istediğimde ise sol elini yavaşça havaya kaldırdığını görmüştüm. Durmamı isteyen bu hareketi, dilimin ucuna kadar gelen tüm sözcüklerin çıkışını engellediğinde adımlarını yeniden ilerletmeye başlamış ve aramızdaki mesafeyi daha da arttırışına seyirci kalmakla yetinmiştim.

[Başkalarının acılarını yüklenmek
zorunda olmanın ne kadar
zor olduğunu biliyor musun?
Lütfen, Yifei. Bana yardım edebilecek
tek kişi sensin.]

oy verip yorum yaparsanız
yorumlarda birlikte çıldırabiliriz
arkadaslar
🍪: bunun çileklisini yapsınlar nolur

Continue Reading

You'll Also Like

TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

73.2K 2.6K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
19.9K 1.7K 18
Buket Ayaz, Kraliçe takma adıyla popüler olmuş bir yazardır. Türkiye'nin en başarılı yazarları arasında parmakla gösterilir. İşinde başarılı olmayı k...
4.4M 381K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...
4.6K 311 11
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...