ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

44M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM

20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI

494K 29.4K 46.8K
By cerennmelek

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ateş parçalarım!

Alcest - Oiseaux de Proie

I Monster - Daydream In Blue


20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI


Bir ilkbahar akşamı tanışmıştık, doğuştan hasta kalbi yüzünden ağlarken gözyaşlarını silmiştim parmak uçlarımla. Küçük bir çocuktu, zayıf ve hastalıklı, her an ölmek üzere olan dünya güzeli bir kız çocuğu. Görmeyen gözleriyle denizi seyrediyor ve ağlıyordu o ılık bahar akşamında. Ona bakmak, ablama bakmak gibiydi, ona bakmak içimde ölmemek için çırpınan insan yanıma bakmak gibiydi. Bahar gibiydi, ılık ve temiz. Bahar gibiydi, yağmurlu ve kasvetli.

Hep yaşamak istemişti, hep yaşamak için bir sebep bulmuştu. Kalbi acırken yüzü gülmüştü. Bazen ölümün kıyısında gezmiş ama düşmekten de korkmamıştı. O sadece daha çok yaşamak istemişti, o yaşamayı herkesten çok hak etmişti.

Bir ilkbahar günü kazanmıştım onu, bir sonbahar günü kaybetmeyecektim.

Uçaktan inmiştik, on saati geçmiş Bahar'ın ameliyatının başlamasının üstünden ancak hala bitmemişti. Hayatımın en uzun on saatlerinden biriydi. Ateş Alanguva çıldırmış gibiydi, oradan orya koşturuyor kardeşini bulmaya çalışıyordu. Kim kaçırdıysa çok ustaca yapılmıştı. Hiçbir korumaya sezdirmeden, tereyağından kıl çeker gibi kaçırmışlardı kızı. Kamera görüntüleri en usta şekilde yok edilmişti.

Öyle ki Ateş Alanguva bile bulamıyordu. Gelen geçene bağırıyor, onun korunmasından kim sorumluysa öldürmekten beter ediyordu. Ateş Alanguva kardeşini çok seviyordu ve korkuyordu.

Sinirlerini atamıyor ve birilerini dövüp duruyordu. "Seni uyarmıştım Beril! Kardeşimin kılına zarar gelirse hiçbirinizi yaşatamam demiştim." Beril yutkunarak karşındaki Ateş'i seyrediyordu.

Beril atletik bir kadındı, neredeyse Pusat kadar yetkisi vardı koruma alanında anladığım kadarıyla. Fiziği neredeyse benimki kadar düzgün ve kaslıydı. Ama dövüşsek alacağıma da emindim.

"Şahin'in işi olmalı. Yakın korumalar, uzaktan izleyenler... Hiçbirinin ruhu duymamış. Ferda'nın her zaman gittiği alışveriş merkezinde, özel tasarımcısının mağazasında ki bende mağazanın dışında bekliyordum. Kabine giriyor ve bir daha yok! Hiçbir kamerada yok, büyük ihtimalle kesilmiş görüntüler ve mağazanın içinden farklı bir yerden çıkartılmış."

"Sana güvendim ve kardeşimi emanet ettim. Aldığın eğitim nerede Beril?" Kükrüyordu resmen, bağırışlarını dinlemek can sıkıcı olmaya başlamıştı.

Odanın koca ekranına bilmem kaçınıcı kez dönüyordu mağazanın görüntüsü. Bu zamana kadar binlerce kez kayıtlarla oynamıştım. Genelde kesip, başka bir günün kesintisi koyardım yerine ancak bu görüntü kusursuzdu. Hiçbir şekilde kesme biçme yoktu.

Ateş sinirle sigara yaktı ve ekrana döndü. Derin bir nefes çekerek, ekrandaki her kareyi dikkatle inceledi.

"Yangın merdivenine çıkan bir kapı var, kamera görmüyor. Büyük ihtimalle oradan kaçırdılar." Dedi Pusat gergince.

Ateş ekrana yakınlaştı, mağazaya giren ve kıyafetleri eline alan kardeşini izledi. Acı çekiyordu, kardeşi onun için her şeyden önemliydi ve Ferda'yı kaçıranlar bunu çok iyi biliyordu.

"Onların gelmişini geçmişini sikeceğim! Hepsinin soyunu kurutacağım." Alanguva bu sefer de farklı bir yönüyle tanıtıyordu kendisini. Boş naralar atmıyordu aksine öyle gerçekçi konuşuyordu ki şimdiden onları öldürdüğünü hissettiriyordu.

Ayağa kalktım, kollarımı açarak gerindim esnerken. Odanın kapısına doğru adımlanırken, tüm bakışlar üstüme toplanmıştı.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu Alanguva, kararmış sesiyle hesap sorarcasına. Durdum, ona döndüm. Ekranı arkasına almış, ilgisini bana yöneltmişti. Onu da ilgisini de sikerdim.

"Hesap mı sordun sen bana?"

"Zaten başımda bir bela var, otur oturduğun yerde."

"Yavşağa bak amına koyayım ya! Beni niye sürükledin o zaman peşinden?" Duyduğu ilk küfürden itibaren kavrulan sarılarına biraz daha öfke ekildi. Odada Pusat ve Beril'den başka çalışanı yoktu. Beril'in kaşları patronuna hakaret etmemden dolayı çatılmış, gözleri cüretime karşı şaşkınlıkla kısılmıştı.

"Sözlerine dikkat et!" Beni uyarıyordu ama kendisinin bağırmaktan kıçı yırtılacaktı da haberi yoktu.

Ona birkaç adıma attım, aramızda üç adım kala durdum. "Alanguva." Dedim sakin bir sesle. "Etmiyorum, etmeyeceğim. Nesin sen? Sen kendini ne bok sanıyorsun?" Yüzü gerildi biraz daha sanki mümkünmüş gibi. "Ne yapacaksın etmezsem?" Bakışlarım Pusat'a kaydı. "Bahar'ın ameliyatını durdurup, onu öldürmekle mi tehdit edeceksin yine?" Pusat duyduğu sözlerle kafasını yavaşça Alanguva'ya çevirdi. Alanguva ona bakmadı, öylece gözlerimi seyrediyordu.

"Ateş sen böyle bir şey yapmadın değil mi?" Diye sordu Pusat, umutla. Öyle inanıyordu ki bu piçe, yapmadım desem anında inanacaktı.

"Kes sesini Pusat, sırası değil." Dedi bir an olsun bakışlarını benden ayırmazken. Sırıttım kafamı iki yana sallarken.

Burada bir şey yapmamı istemiyordu, adada kalmamı istememişti çünkü adayı karıştıracağımı biliyordu. Adada görmemi istemediği şeyler vardı. Tahminlerim bu yöndeydi.

Farkına vardığımı anladı mı çözemedim sarılarında ancak şu vakitten sonra uslu durmayacağımın da gayet farkındaydı. Arkamı döndüm, geniş salondan çıktım.

Alanguva'nın geniş arazisindeki malikânesindeydik. Koca yapıdan dışarı çıktım, yanımda arabam yoktu mecbur Alanguva'nınkilerden çalacaktım. Büyük garaja girdim, çeşit çeşit son model araba vardı ve duvarda anahtarları asılıydı.

Gözüme kestirdiğim metalik gri Bentley'nin yanından geçtim,  asılı anahtarını aldım. Bu markayı çok görmüştüm ama almak nasip olmamıştı.

Arabanın direksiyonunu okşadım. "Seninle bugün çok eğleneceğiz bebeğim." Araba zeminin üstünde yağ gibi kayarken, verdiği hissiyat paha biçilemezdi. Garajdan çıktım, Alanguva'nın arazisinden çıkarken de kimse önümü kesmemişti.  Zaten aklı olan buna yeltenmezdi.

Yola çıktığımda arabanın verdiği zevk artarken, müzik açtım dokunmatik ekranda. Hızla akan yola Bon Jovi'nin sesi eşlik etmeye başladı. Tek elimle direksiyonu tutarken yanımdaki camı açtım. Cebimdeki sigarayı çıkarıp tek elimle yaktım.

Rüzgar saçlarımı sertçe savururken hızımı arttırdım. "I am covboy! On a steel horse I ride." Sigaradan derin bir nefes alırken nakarata bağırarak eşlik ettim. "I'm wanted, wanted, dead or alive." Direksiyondaki elim ritim tutturmuştu.

Hızım biraz daha arttı. Şehrin kalabalıklığına gelene kadar da aynı hızda devam ettim. Şehrin göbeğindeki, pahalı markaların bulunduğu alışveriş merkezinin otoparkına park ettim altımdaki güzel bebeği.

İçeri girdim ve saatlerdir görüntülerde dönüp duran mağazaya girdim. Ünlü bir tasarımcının, gözde bir mağazasındaydı. Bir müşteri gibi girdim mağazaya, abiye elbiselerde gözüm gezindi.

"Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?" Dedi yirmilerinin sonundaki genç kadın.

"Mezuniyet için elbise bakacaktım." Kadının bakışları üstümde gezindi. Taytım ve siyah sweatimle buraya paramın yetmeyeceğini düşünüyor gibiydi. Uçaktan indiğim gibiydim, üstümü bile değiştirmemiştim. Botlarımın tabanı Alanguva'nın arazisinde çamura batmıştı ve saçlarım da birbirine girmiş haldeydi.

"Nasıl bir şey arıyordunuz?"

"İddialı, şık." Alanguva yavşağı yüzünden mezun da olmayacaktım bu yıl. Bu fikir yine beni deli ederken, onun belasını sikmemek için zor duruyordum. Alanguva yüzünden bölüm birinciliğimi kaptırmak bir yana dursun, mezun olmayacaktım!

Parlament mavisi, uzun, yırtmacı olan göz alıcı elbisesinin önünde durdum. "Bunu denemek istiyorum."

"Bu elbise çok özeldir, maalesef denenmesi mümkün değil." Denenmesi mümkündü de, zengin durmadığın için bu pahalı elbiseyi denemek üstüne ne vazife demek istemişti. Kadına boş gözlerle bakarken, devam etti. "Randevulu müşteri değilseniz maalesef sizi dışarı almak zorundayım."

Saçma sapan şeylere takılmazdım, insanları umursamazdım ancak o kabine girmem gerekiyordu. Bu uyuz kadının derdiyse benden kısa sürede kurtulmaktı.

"Alıyorum o zaman." Dedim rahat bir tavırla. Şaşkınlığını gizleyemedi, beni bir kez daha inceledi.

"Alıyor musunuz?"

"Evet kasadan geçirin, ödemeden sonra deneyeceğim." Kasaya yöneldiğimizde, kartımı çıkarıp ödeme yapmak için uzattım. Kadın karttaki ismi kontrol edip bana bakmıştı, çalıntı olduğunu sanmıştı bariz ki. Karttaki para benimdi ancak üstündeki isim değildi.

Bir elbise için fazla bol sıfırlı olan ödemeyi yaptım. "Kabin için hazırlayalım elbiseyi, başka bir isteğiniz var mıydı?"

"Gerek yok." Elbiseyi kalın kılıfıyla birlikte aldım, kabine yürürken peşimden geliyordu. Yaka kartında Ezgi yazıyordu.

İstediğim kabinin önünde durduğumda, Ezgi'ye döndüm. "O kadar dar korse kullanıyorsun ki gergin olmaman elde değil ama dikkat et organlarını bu kadar sıkmak çok zararlı Ezgi." Sözlerimle şoka girerken, konuşmaya çalıştı ancak müsaade etmedim. "Müşterileri küçümsemeden önce de nereden geldiğini düşün." Dedim gözlerim ellerine giderken. Narin bir kadın için fazla nasırlı ve yıpranmış elleri vardı. Önceden ağır işlerde çalıştığı belliydi.  Genç kadın konuşamadı bile, öylece tutuldu.

Elbiseyi askıya astım ve kabinin kapsını kapattım. Gözlerim anında küçük kabini taradı, Alanguva'nın çalışanları illa ki kontrol etmişlerdi burayı ama gözden kaçırdıkları bir şey olmalıydı.

Kabindeki ayna, duvara monteliydi. Duvara yakınlaştım, kulağımı yasladım beyaz zemine ve küçük yumruklar attım. Arkası boştu, tam da tahmin ettiğim gibi. Botuma sakladığım çakıyı çıkardım, dışındaki deri sayesinde güvenlik cihazlarından geçerken belli olmuyordu. Duvarın en köşesine bıçağı geçirdim ve tam da tahmin ettiğim gibi bir kapı boşluğu gibi açıldı geriye doğru.

Bunu kim planladıysa, uzun vadede üstünde çalışarak yapmıştı. Zeki bir hasımdı. Telefonun feneri açıp karanlığa ışık tuttum. İçine girdim, arkamdan kapattım çakma kapıyı. Boşluktan başka bir şey değildi, alt kata inen merdivenler vardı.

İki kat aşağı indim, yangın merdiveniyle değil de mağazaların ürünlerinin geldiği büyük kapıya çıkıyordu. Bir firma kamyonuna bindirerek kaçırılmıştı. Gözlerim etraftaki kameralarda gezindi, içeride olmasa bile dışarı bir dolu vardı. Yanlış yere baktıkları için bulamamışlardı. Ateş Alanguva orada burada ahkam keseceğine gelip benim gibi küçük bir araştırma yapsa, kardeşine biraz daha yaklaşacaktı.

Onun sorunu buydu, küçük detayları çalışanlarına bırakıyordu. Detaylar olmadan gerçeğe ulaşılmazdı, o bunu anlayamıyordu.

Alışveriş merkezinin içine geri döndüm ve otoparka indim. Alanguva'nın arabasına binip hızla uzaklaştım. Bahar'ın ameliyatı on dördüncü saatindeydi ancak hala bir haber yoktu.

Uzun zamandır gidemediğim evime sürdüm, şuan her dakikanın önemi vardı hepimiz için. Trafiğe takıldığım sırada telefonumu çıkardım, Ateş'ten ses seda yoktu. Arabasını çaldığımın farkındaydı ancak şuan beni takip etmekten daha önemli işleri vardı.

Ablamı aradım, telefon uzun uzun çaldı. "Kuzum." Dedi rahatlatıcı sesi.

"Nasılsın? Ameliyat hala sürüyor mu?"

"Evet sürüyor." Dedi yorgun sesiyle. "Normalmiş bu kadar sürmesi ama bir sıkıntı yokmuş. Şuana kadar iyi gitmiş ameliyat, aklın kalmasın burada." Benim bile bilmediğim ameliyatın sıkıntısız geçtiği bilgisi ablama nasıl ulaşmıştı biraz meçhuldü.

"Öyle mi doktorları mı söyledi?"

Öksürdü. "Şey Baybora Bey söyledi." Diğerlerini öldürdük diyelim, bu adamı nasıl öldürecektim? Adam zaten ölüydü. "Yani ben tüm gün buradaydım, Ateş'te sağ olsun kendi odasını hazırlatmış dinlenmem için tesiste. Öyle birden ekranda beliriverdi yine, konuşmamı istememiştim ama ne yapsaydım ki cevap vermeseydim ayıp olurdu." Nefesimi sıkıntıyla verdim.

"Ameliyatta değil miymiş bu herif? Seninle ne ara konuştu?"

"Bilmem ki." Sessizlik oluştu.

"E ne dedi Bahar için?"

"İşte iyi gitse bile kritik saatlermiş, yine de siz endişelenmeyin ben Bahar'ı bırakmayacağım dedi." Ablama daha ne kadar yürüdüğünü hayal bile edemiyordum. Ablamın sesinden de belliydi ki aralarında uzun ve etkileyici bir konuşma geçmişti. "Yani ne yalan söyleyeyim onunla konuşunca rahatladım biraz, yani onunla konuştuğum için değil. Bahar'a iyi bakacağı için." Daha ne kadar belli edebilirsin ki Aylin'im?

"Peki, sen yine de onunla sohbet kurmamaya çalış." Dedim amaçsız bir çabayla. "Kapatıyorum şimdi bir gelişme olursa haberdar et."

"Tamam kuzum, kendine iyi bak." Telefonu kapattım. Ablam Bahar ameliyattayken Türkiye'ye dönmeme fazlasıyla şaşırmıştı ancak kritik bir iş olduğunu söyleyerek kendi rızamla geldiğimi hissettirmiştim. 





***

Evimdeki sistemi ve çoğu malzemeyi imha ettiğim için aradıklarımı bulmam zaman almıştı. Ancak aradığıma ulaşmıştım.

Ferda'nın kaybolduğu saatten itibaren alışveriş merkezinin deposundan çıkan tüm kamyonları gittikleri yere kadar kamerada takip etmiştim. Tek bir şüpheli kamyon vardı, onda da bir yerden sonra iz sürmek imkansız hale geliyordu. Ferda'yı başka bir araca alıp şehir dışına çıkarmışlardı.

Alanguva sessizliğini koruyordu, Bahar'ın ameliyatı on altıncı saatine gelmişti.

Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım, kaküllerimi elimle düzelttim. Siyah taytımın üstüne siyah dar boğazlı kazağımı giyinmiştim. Karanlıkla bütünleşmem gereken bir geceydi. Arkasında uzun bıçaklar olan botlarımı giyindim. Paten gibilerdi ancak demiri altında değil de arkasındaydı ve fazlasıyla keskindi. Kemerime bir silah daha yerleştirdim. Keskin çakılardan birini atkuyruğuma sıkıştırdım. Deri eldivenleri parmaklarım arasından geçirdim. 

Uzun ve kanlı bir gece olacaktı.

Siyah motoruma bindim, kanlı gecelerime eşlik eden yakışıklı yol arkadaşım. Motoru çalıştıracaktım ki telefonum çalmaya başladı. Arayan Ateş Alanguva'ydı, aramasını meşgule atacaktım ki Bahar'la ilgili bir durum olabileceği için vazgeçtim bundan. Aramayı cevapladım.

"Ne işler karıştırdığını bilmiyorum ama benimle İstanbul'a geldiğin biliniyor, peşine düşen birileri olacaktır." Sesi kötüydü, kardeşini bulamamak onu öldürüyordu. Biri ablamı kaçırsaydı, kafayı yerdim, taş üstünde taş bırakmazdım.

"Git ve kardeşini bulmakla uğraş beceriksiz, ben başımın çaresine bakarım."

"Aşkın, onu bulamıyorum. Daha fazla sorun istemiyorum, asi tavırlarını bir yana bırak. Ortak olduğumuzu unutma."

"Biz ortak değiliz Alanguva, birbirimizi çıkarları için kullanan iki caniyiz sadece." Telefonu kapattım, çok bile dayanmıştım.

Motoru çalıştırdım ve bin bir zorlukla bulduğum adrese sürmeye başladım. Elimdeki adres sağlam değildi, sadece tahminlerime ve zehirli içgüdüme güvenerek gidiyordum. Ama biliyordum ki benim bu zehirli içgüdüm beni kolay kolay yanıltmazdı. 

Son hızla sürdüğüm motora rağmen, adrese ulaşmam iki saate yakın sürmüştü. Döküntü binanın etrafındaki gereksiz adam sayısı, doğru adrese geldiğimi kanıtlıyordu. Eski, kullanılmayan binanın dışında tam beş araba ve bir minibüs vardı.

Kapının önünde altı adam görmüştüm. İkisi yolun kenarında, bir arabanın yanında durmuş gelen araçları kontrol ediyorlardı. Motorumu onların yanında durdurdum, kafamdaki kaskı çıkardım. Adamlar önce birbirlerine baktılar, ardından bana.

"Beyler bir adres soracaktım da, siz daha iyi bilirsiniz şimdi." Motordan inmedim ancak yerimden doğruldum. Kaskımı çıkardım, bana birkaç adım atmışlardı.

"Neresi?" Daha uzun olan sormuştu.

Onların anlayamayacağı kadar hızlı şekilde, onların henüz fark etmediği iki susturmalı silahı çıkardım. Aynı anda ikisine de ateş ettiğimde, silahlarına davranma fırsatları dahi olmamıştı. İkisi de kafalarına yedikleri kurşunlarla yere düştüler.

"Zincirlikuyu Mezarlığı."

Motordan inip, ikisini de arabaya yerleştirdim hızlı bir şekilde. Kafalarını dik tutturdum başlığa yaslayarak. Arkadan baktıklarında diğerleri onların ölmüş olduğunu anlamayacaklardı.

Motoruma geri bindim, binanın önüne kadar sürdüm. Burada da dört kişilerdi. Beni fark eder etmez, gerilerek silahlarına gitti elleri. Buradan geçen öylesine biri olabilirdim ancak onlar için bu önemli değildi. Buradan yanlışlıkla geçen bir çocuk bile olsa öldürürlerdi bu yüzden öleceklerdi.

Motordan inmeden, iki tanesine iki silahla ateş ettim. Ancak hareket eden motorun üstünde istediğim kadar öldürücü olamamıştım. Motorun frenine sertçe basmam, toprak zeminde tekerin bağırarak yan dönmesine neden oldu. Kayarak duran motordan hızla indim. Ateş ettiklerimden biri, göğsünden yaralanıp etkisiz hale gelmişti ancak diğerinin omzundan sekmişti.

Üstüme ateş açmaya başladıklarında, bina duvarının arkasına geçtim. Birazdan içerdekilerde dışarı çıkardı. Mermilerden biri arkasında durduğum duvarı delerken derin bir nefes aldım.

Başlıyorduk. Duvarın arkasından çıktım, biri bana fazlasıyla yakınlaşmıştı, kolunu yaraladığım adamdı. Uzakta olan ikisine ateş ettim. Yaklaşanın koluna tekme attım, elindeki silahı düşürürken karnına susturucunun ucunu bastırdım. Binadan üç kişi sıra sıra çıkarken, önümdeki bedeni kendime siper olarak kullandım. Onlara da daha çok yakınlaşırken elimdeki silahların mermileri bitmek üzereydi.

Son çıkanların da işini bitirdiğimde, elimdeki silahları yere attım ve üst bacağıma taktığım kemerdeki iki silahı çıkardım.

Kısa basamaklı merdiveni çıktım, mermer zeminde sessiz adımlar atarak binanın içine girdim. Köhne binanın içinde sesler geliyordu, buraya geliyorlardı. İlk yapacakları şey dışarı çıkmak olacaktı, oda gibi duran açık kapılardan birine girdim. Duvarın arkasına sindim ve art arda geçen sekiz adam saydım.

Düşündüğümden fazlalardı, geldikleri yöne doğru yürüdüm. O sırada alt kattan gelen bir adam beni fark etti, silahına davrandı ancak fazla yakındık. Bacağımın tersini, botumdaki bıçağın boynuna saplanmasını sağlayacak şekilde kaldırdım. Bıçak boğazını keserken, sırtı duvara yapışmıştı ve boynundan oluk oluk kan akıyordu. Botun bıçağını etinden çıkardım yavaşça, boş koridorda yankılanan cıvık ses mide bulandırıcıydı.

Aşağıdan bağırış sesleri geliyordu. "Gidin bakın yukarı! Çıkan dönemiyor bir daha. Alanguva buldu mu?" Kaba bir erkek sesiydi, sesinde korku vardı.

Alanguva'dan daha korkunç birisi gelmişti.

Acelesiz adımlarla merdivenlerden indim. Görüş açıma giren, karşısına silah doğrultan biriydi. "Seni sike sike öldürmek isterdim ancak bu kadarmış güzellik. Abine güle güle de."

Birine direkt ateş ederken, içeride üç kişi kalmışlardı. Bir sandalyenin üstünde, korkuda titreyen kadın en küçük Alanguva'ydı. Dudağında patlak, elmacık kemiğinin üstünde morluk vardı ve kızın üstünde sadece iç çamaşırları vardı. Bacağından bir noktadan kanlar dökülüyordu, rengi kan kaybetmekten beyazlamıştı. Karşısında bir kamera ve o kameranın yanında bir şerefsiz vardı.

Hissettiğim öfke daha da hiddetlenirken, bana silah doğrultana ateş ettim. Ferda'nın karşısındaki adam beni fark ettiğine silahını hızla çevirerek ateş etti ancak eğilerek merdivenlerden birkaç adım düştüğümde mermisi boşa gitti. Koluna ve hemen ardından bacağına ateş ettim.

Bağırarak diz çökerken, hızla ulaştım. Silahlarımı geri yerlerine taktım. Az önce Ferda'ya silah tutan elini, saçımdan çıkardığım bıçakla yerdeki zemine çakıdım.

"Gücünüz küçücük kadına mı yetiyor orospular?" Acıyla inerken diğer eliyle silahı almaya çalıştı, yüzüne sert bir tekme attığımda bir kez daha inledi. "Seni var ya burada öldürene kadar deşerim." Diğer bacağımla, kasıklarına sert bir tekme attım. Tekmenin ardından ayağımı çekmedim, aksine daha çok bastırdım.

"Söyle! Kim tuttu sizi?" Acıyla bağırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Eğildim, kısa saçlarını tuttum, tırnaklarımı kafa dersine geçirirken. "Cevap ver göt lalesi!" Cevap vermeyecekti. "Kim istedi bunu?"

"Söylemeyeceğim, öldür hadi kaltak!" Söylemeyecekti, söylerse olacaklardan daha çok korkuyordu. Sahibinden, ölesiye korkuyordu ve ne işkencesi yapılırsa yapılsın konuşmayacaktı.

Ferda Alanguva yorgun ve acılı gözlerle beni izliyordu.

Kemerimden çıkardım ince uçlu bıçağı. "Ben seni sike sike öldürürdüm de dua et şu kıza." Bıçağı alnının ortasına geçirdim. Kan yüzüme sıçrarken, alnına geçirdiğim bıçağı yavaşça aşağı indirdim ta ki burnuna kadar. Ferda acıyla inlediğinde durdum, çok kan kaybetmişti.

Adamın üstünden kalkıp iki adımda ulaştım yanına. Korku dolu gözlerle bana bakıyordu, vücudu buz gibiydi. Daha fazla kan kaybetmemeliydi, hızla üstümdeki boğazlı kazağı çıkardım ve bacağına sıkıca sardım. Üstümde sadece siyah sütyenimle kaldığımda keskin soğuğu daha net hissettim.

Yüzünü avuçlarım içine aldım, gözleri kayıyordu. "Geçti." Gözünden yaşlar akarken, zayıf bedenini kucağıma aldım. Güçsüz kolları boynuma dolandı. Bir kedi yavrusu gibi, tüm bedeni titriyordu. Vücudu buz tutmuştu. Kafasını boynumla göğsümün arasına gömmüştü. Sıcak yaşları, çıplak göğsüme değiyor ve yakarak iniyordu. 

Hıçkırdı ağlarken. "Geçti, bitti. Güvendesin." Sakinleştirici sesimle kafasını kaldırdı ve abisinin gözlerine benzer koyu bal gözleriyle bana baktı.

Bir adım atmıştım ki yukarıdan silah sesleri gelmeye başladı. Seslerle yine ürktü, daha çok sokuldu bana. Ağlarken dudağı büzülmüştü, küçücük bir bebek gibiydi. Korkudan sık alıp verdiği nefesler tenime çarpıyor, acısını bana hissettiriyordu. Hissettiği korkuyla, fark etmeden daha sıkı tutunmuştu vücuduma.

"Güzelim daha abin bu kadar ellemedi." Ne dediğimi pek algılayamadı. Üst kata çıktık, başka bir çıkış aradı gözlerim ama yoktu.

Gelenler Alanguva'lar olabilirdi, aksi halde yaralı bir kızla tekrar bir çatışmaya girmem gerekecekti. Ferda'yı kaçıran kişi arkada iz kalmasın diye kendi adamlarını da öldürüyor olabilirdi. Beynim bir çıkış yolu arayıp, her ihtimali düşünmeye başlamıştı.

Ve dışarıdan o sesi duydum. "Ateş bekle dalma hemen, içeriyi kontrol edelim." Pusat'ın sesiydi. Gelmişlerdi ama geç kalmışlardı. Eğer ben gelmemiş olsaydım Ferda'yı bu kadar yaşatmazlardı.

Ferda'nın bilinci kayboluyordu, adımlarımı hızlandırdım ve binadan çıktım. Dışarıda bir düzüne araba vardı, her taraf Alanguva'nın adamlarıyla doluydu. Ateş binaya hızla yürüyordu ki binadan çıkışımızı gördüğünde birden olduğu yere çakılmış gibi durdu.

Sadece Ateş değil, herkes durdu. Karanlık akşamda arabaların farları gözümü alıyordu. Birkaç adım daha attığımda Ateş'in önünde durmuştum.

Kardeşine bakarken, acıyla kasıldı yüzü. Sarılarında çok uçuk hisler geziyordu. Ateş Alanguva, Cebonayan'ın lideri bıraksak sarsıla sarsıla ağlayacak gibi duruyordu. Yutkundu, gözlerime baktı içinde ateş parçaları gezen sarılarıyla.

Kollarını uzattı kardeşini almak için, elleri titriyordu. Biraz daha yakınlaştım, sarılarını gözlerimden ayırmazken. Ferda'yı abisinin güvenli kollarına bıraktım. Ateş, kardeşini sarmaladı sıkıca. Burnunu kardeşinin saçlarına gömdüğünde sesini sadece ben duyuyordum.

"Özür dilerim abicim, affet beni." Ferda'nın bilinci kapalıydı. "Sana bunları yapanları öldürmekten beter edeceğim." Pusat koşar adımlarla yanımıza geldi ve ceketini çıkartıp Ferda'nın üstüne bıraktı.

Kollarım boş kalmıştı. Sert rüzgar, çıplak olduğumu hatırlattı. Taytımın üstünde sadece süytenle duruyordum, yüzüm ve vücudumda kan lekeleri vardı. Saçlarım çoktan açılmış, rüzgarın etkisiyle havalanıyordu.

Pusat çıplaklığımı fark ettiğinde hemen gözlerini kaçırdı ve arkasına döndü. "Yaralı mısın?" Diye sordu.

"Benim kanım değil." Dedim nefesimi verirken. Ateş Alanguva hala donuk halde bana bakıyordu, kardeşinin kokusunu solurken.

"Arkanıza dönün puştlar!" Diye bağırdı Pusat arkasındaki iki düzineye yakın adama. Birkaç adım ileride duran arabadan bir ceket daha çıkardı, bana uzattı. Uzattığı siyah ceketi giyindim, burnuma dolan tanıdık koku bu ceketin Alanguva'ya ait olduğunu bağırıyordu. "Arabaya geçelim, donacaksın. Ferda'da iyi görünmüyor." Pusat son cümleyi Ateş'e söyledi.

"Sen bana kardeşimi bağışladın, bende sana kardeşini bağışladım. Sana bir borcum kalmadı Alanguva." Dedim dik omuzlarımla, bir an olsun ayırmadığı sarılarına bakarken. Hem de ben onun gibi tehditle, onursuzca yapmamıştım bunu. Ateş Alanguva gibi alçakça masum bir canı tehdit etmemiştim. Alanguva bu yükün altında ezilmiş ve bunu gizleyememişti.

Arkamı döndüm, buradaki işim bitmişti. Motoruma gitmek için iki adım atmıştım ki Alanguva bağırdı arkamdan. "Bahar!" Durdum. Dönemiyordum, tepki veremiyordum. Duyacağım şeyden ölesiye korkuyordum. Az önce bir ton kan gören, adam öldüren ellerim şimdi sadece bir isimle titriyordu. Elerimi yumruk yaptım.

"Bahar başardı." Gözlerimi yumdum sıkıca. Bahar başardı.

Sonbaharın son günüydü ama son baharımız değildi.

"Teşekkürler." Diye fısıldadım, başımı gökyüzüne kaldırırken. Yumduğum gözlerimi açtım, motoruma bindim. Kaskımı başıma geçirdim ve Alanguva'nın yüzüne bakma gereği duymadan yanlarından hızla uzaklaştım.








***

Sabahın ilk ışıkları henüz ortaya çıkmamıştı. Üstümdeki tüm kandan, pislikten arınmıştım evimde. O harabe binada bir iz bırakmayacaklardı. Alanguva temizlemese bile bu katliama neden olan o bilinmez kişi zaten temizleyecekti.

Aradaki saat farkından dolayı, saati umursamadan aradım ablamı.

"Kuzum, Bahar başardı." Dedi sevinçli sesiyle telefonu açar açmaz.

"Biliyorum, gördün mü onu?"

"Hayır, hala kendine gelmedi. Üstelik ağır bir ameliyat olduğu için iki hafta boyunca hastanede izole kalması gerekiyormuş." Alacağı en ufak mikrop, içini iltihapla doldurabilirdi. Bu tekrar ameliyata ve ölüme kadar sürüklerdi. "O kadar mutluyum ki, Bahar'ı yeni tanımama rağmen ona o kadar bağlandım ki." Bahar'a bağlanmamak çok zordu zaten.

"Minik durduğuna bakma, çok güçlü bir kız."

"Öyle, senin gibi koca bir savaşçı." Ben onurlu bir savaşçı değildim. "Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"

"İşlerle uğraşıyorum."

"Bu saatte mi?"

"Evet, Alanguva'lar işte." Dedim nefesimi verirken. "Kendine iyi bak, bir şey olursa ara mutlaka."

"Tamam Aşkın'ım, sende kendine iyi bak."Telefonu kapattım, deri ceketimi giyindim. Motoruma bindim ve kaptanın yanına sürdüm.

Saat fark etmiyordu onun için, eski teknesinde denizi seyrediyordu her zamanki gibi. Yanına yaklaştım, tekneye bindim. Sallanan teknenin üstünde birkaç adım attım. Plak çalıyor, cızırtılı ses karanlıkta yankılanıyordu. Cem Karaca'nın sesi ihtiyara eşlik ediyordu. 

Kafasını çevirip bana bakmadı, zaten kimin geldiğini biliyordu. Soğukta oturmuş, kara gözleriyle denizi seyrediyordu. Son zamanlarda daha da tutulmuştu. Yanına, teknenin soğuk yüzeyine oturdum.

Sert bir rüzgar esti, üstünde olduğumuz tekne sallandı hafifçe beşik misali. Şafak geceyi yararak sökmeye başlayacaktı birazdan. Karanlığın aydınlığı gidecek ve güneş parlayacaktı. Konuşmuyordu, benim konuşmamı bekliyordu.

"Tuhaf bir adamsın, basit görünüyorsun ama kurgudaki en zorlu denklem sensin." Kısıldı yaşlı gözleri, ufku seyretmeye devam etti. "Benden hep sakladın bir şeyler ama artık bu sakladıkların o kadar fazla ki görürüm diye gözlerime bakmaya çekiniyorsun." Sinsi sessizliğini korudu. "Bana her şeyi öğrettin de seni nasıl göreceğimi bir türlü öğretmedin."

"Beni nasıl göreceğini öğretirsem sana, sen sen olmazsın. Ben olursun. Birbirimizden ayrılmamız gereken bir çizgi var, o çizginin üstüne çıkmaya çalışıyorsun sen Aşkın." Yutkunduğunda kırışık boynundaki adem elması hareketlendi.

"Bahar başardı." Gülümsedi, bakışlarını bana çevirdi. Yarım asırdan fazlasını görmüş kara gözlerinde sessiz bir kutlama gelip geçti.

"İlk elimi tuttuğunda, küçücüktü. İkinci kez ellerim titremişti hayatımda. Güneş gibiydi, ışık saçıyordu ama yanıyordu. Sapsarı saçlı, dünyalar güzeli bir çocuktu. Doğuştan hasarlı kalbi için hep bu sene son senesi dediler. Ölmek değildi asıl olan ölümü beklemekti. Bahar ölümü bekleyecek kadar güçlü ama yaşamak isteyecek kadar da hayat doluydu. Gündüzleri gülümserdi, geceleri ağlardı gizli gizli yaşamak istiyorum diye. Yaratanın işi ya görüyorsun, on dokuz yaşına geldi ve yaşıyor. Senin sayende." Sustu. Bahar için hissettiklerini ilk defa dillendiriyordu.

"Alanguva sayesinde." Dedim zorlukla. Bu sırada plakta başka bir Cem Karaca şarkısı çalmaya başladı.

"Sen olmasaydın Alanguva ona bir kalp vermeyecekti. Belki her şey yaratanın bir oyunuydu, belki o yağmurlu günde bilerek çıkardı karşıma seni, belki katil olman bile yaratanın bir oyunuydu."

Konuşmazdı çok, hislerini de belli etmezdi yüzünde, o kadar donuk olurdu ki çoğu zaman kendimi ona benzetirdim. Konuşmazdı çokta konuştuğunda da tam konuşurdu. Gözlerine baktım uzun zaman sonra bu kadar uzun. "Benden sakladıkların koca bir dağ, eteğine bile yakınlaşamıyorum."

Gülümsemesi söndü yavaşça, kaşlarını çatmaktan buruş buruş olmuş alnını biraz daha buruşturdu. "Her şeyi biliyorsun aslında, ne olacağını çok önceden görüyorsun ama karışmıyorsun. Hep aynı şeyi yaşatıyorsun, bazen uyarıyorsun ama asla kesin bir tavır koymuyorsun. Zeki bir kurtsun kaptan, bombayı ortaya atıyor ve başımın çaresine baktırıyorsun. Bu daha ne kadar devam edecek? Daha ne kadar saklayacaksın?"

Derin bir nefes aldı. "Zekisin Aşkın ama daha o kadar gençsin ki, hep kazanacaksın sanıyorsun. Ben senden daha zeki değilim ama daha tecrübeliyim. Ben kurtlar sofrasının kenarında gezinen zeki bir kurdum ama sen kurtlar softasına oturmak istiyorsun."

"Çok büyük bir ağın ortasındayız, değil mi? Görmediğimiz, duymadığımız ama tam içinde olduğumuz bir ağ. Alanguva'lar, V, teknoloji saçmalıkları, bunlar sadece ağı ağ yapan ince ipler." Bu işi bırakacağım derken hep alayla bakmıştı gözleri bana, hep görmüştü.

"Güçlüsün, zekisin ama daha kurtlar sofrasında kimlerin olduğunu bile bilmiyorsun."

"Doğru, bilmiyorum ama bu işin sonunda o sofranın başında oturacağımı biliyorum." Sözlerimle beni izleyen yaşlı gözleri gururla parıldadı. Ancak ince dudaklarında da gizli bir alay vardı. Hem dediklerimi yapacak kadar güçlü olduğuma inanıyor, hem de yapamazsam bile bunu beklediğini gösteriyordu.

Ve Cem Karaca arkadan eşlik etti sessizliğimize, hırçın dalga seslerine. "Denizin ortasında hey canım, rina nay rina rina nay, mum yanar sofrasında hey canım hey, benim de şu cihandan gidişim hey canım, rina nay rina rina nay..."








***

Ateş Alanguva saatlerdir beni arıyordu, ilk açtığımda yerimi sormuştu ancak cevap alamamıştı. Diğer hiçbir aramasını cevaplamamış, mesajlarına dönmemiştim. Beni istediği zaman göremeyeceğini bilmesi gerekiyordu. Beni ben istemediğim sürece bulamazdı.

Yine de arabasını geri bırakmak için gelmiştim malikanesine. Evin önünde durdurdum arabayı, anahtarı üstünde bırakarak indim. Arazisine giriş yapar yapmaz, geldiğimi öğrenmiş olmalıydı Alanguva.

Evin önünde hazır olda bekleyen Yusuf, hızlı adımlarla yanıma ulaştı. "Abim şuan evde değil, birazdan gelecek."

"Nerede?" Cevap verip vermemekte tereddüde düşmüştü. "Bak Yusuf zaten yorgunum, sinirimi senden çıkarmamı istemezsin değil mi? O yavşak patronun beni bekletemez."

"Yalnız hiç hoş sözler değil bunlar, ayıp oluyor abime." Hay sana da abine de... Ona boş gözlerle baktım, bakışlarıma dayanamayarak kaçırdı gözlerini. Kararsızca ormanın içindeki küçük kulübeye baktı, ben zaten cevabımı almıştım.

Arkamı döndüm, kulübeye hızlı adımlarla giderken peşimden geliyordu. Kulübenin içinden sesler geliyordu, bir adam acıyla inliyordu. Aralık kapıyı biraz daha açtım.

Ateş Alanguva elleri kanlar içinde, göğsü hızla inip kalkarken karşısındaki adama işkence yapıyordu. Adamın elleri bağlı, yarısı çıplaktı. Kandan teni görünmüyordu ve acıdan mayışmıştı. İçeri tamamen girdim, kapıyı kapattım arkamdan.

"Dışarı çık Pusat!" K9 köpeğimiz kan kokusundan, kokumu alamamıştı anlaşılan.

"Yok, daha güzeli." Sesimle kafasını bana çevirdi, şaşırmıştı ancak bu şaşkınlık uzun sürmedi.

Elleri kan içindeydi, yerdeki kanlı ve kesici aletler ne kadar hararetli bir konuşma yaptıklarını gösteriyordu. Yüzüne yer yer kan sıçramıştı, beyaz tişörtü mahvolmuştu.

"İşkence yapılırken beyaz tişört giyilmez! Bunları da ben mi öğreteceğim sana Alanguva?" Dudağının altındaki kanı elinin tersiyle sildi, önüne döndü.

Kanlar içindeki adam bize bakıyor ama konuştuklarımızı pek anlamıyor gibiydi. "Sen daha iyi anlarsın işkenceden V. Konuşmuyor, sıradaki aletimiz hangisi olsun?" Ateş Alanguva'nın sözlerinde geçen V kelimesini duyduğu an gözleri döndü yaralı adamın. Bana şok içinde bakıyor, daha da çırpınıyordu. Ağzında bant vardı, elleri de arkadan bağlanmıştı. Birkaç parmağı da yerdeydi.

"Adamın ebesini sikmişsin zaten Alanguva ama ben daha güzel sikerdim, keşke haber verseydin." Yandan ters bir bakış attı.

"Açsaydın aramalarımı haber verecektim."                                          

Üstünde bıçakların, zincirlerin bulunduğu masanın önünde durdum. "Benim işkence aletlerim daha güzel, bilseydim yanımda getirirdim ama sorun değil bunlarla da hallederiz."

Dişleri tırtıklı olan demiri elime aldım, Ateş'in yanına geçtim ve tam adamın karşısında durdum. "Madem konuşmuyor, ölene kadar işkence edelim. Daha önce hiç göz oymuş muydun?"

"Hayır, ölmez mi?" Diye tereddütle sordu Alanguva.

"Yok ben güzel oyarım, ölmez." Ateş kafasını ağır ağır salladı. Adama yakınlaştı ve bandı çıkardı hızla.

"Hastasınız siz! Deliler." Korkuyla inip kalkıyordu yaralı adamın göğsü. Kendisi Ferda'yı kaçıranlar arasında hayatta kalma şansızlığına yakalananlardan biri olmalıydı.

Kazağımın kollarını yukarı doğru çektim, adama doğru eğildim. Bir elimle kafasının arkasını tutup kaçmasını önlerken, diğer elimle de kesici aleti gözüne yakınlaştırdım.

"Dur! Dur konuşacağım." Diye can havliyle bağırdı. Doğruldum. "Sadettin Vaşak yaptırdı." Dedi nefes nefese.

Bu sözün üstüne Ateş kemerindeki silahı sakinlikle çıkardı, adamın alnının ortasına ateş etti. Sadettin Vaşak kimdi tanımıyordum, merakta etmiyordum. Ateş Alanguva gibi bir adamın düşmanı bol olurdu.

Masaya yakınlaştı, ıslak havluyu aldı ve yüzünü sildi. Üstündeki tişörtü yırtarcasına çıkarıp cesedin yanına fırlattı. Bana döndü yavaşça, dudaklarını yaladı.

"Nasıl? Nasıl onu benden önce bulabildin?" Beni hala küçümsüyordu.

Sırıttım alayla. "Senden daha zeki olduğum içindir." Kalçasını arkasındaki masaya yasladı, kaslı kollarını çıplak göğsünün altında birleştirdi.

"Eğer yerini bulduğunda direkt bana söyleseydin, daha erken çıkarabilirdik onu."

"Hayır, siz çok gürültü yapıyorsunuz. Tek kişi hep daha avantajlı olur. Benden daha erken çıkartamazdın onu." Dedim büyük bir özgüvenle.

"Bana haber vermeliydin." Değildim, hiçbir şeyin zorunda değildim. Ona boş gözlerle baktığımda nefesini sıkıntıyla verdi. "Tek kişi o kadar adamın arasına dalman, akıl karı değil. Ya gelen ben olmasaydım ya daha çok kişiyle karşı karşıya gelseydin? Kucağında yaralı bir kızla ne kadar dayanabilirdin?"

Cevap vermedim, sarılarına bakmaya devam ettim. "Canın neden bu kadar önemsiz senin? Gücünün farkındayım, nasıl bir eğitim aldın bilmiyorum ama bir ordunun içine bile girsen sağ çıkacak potansiyel var sende. Ama neden? Neden seni kardeşini hayatıyla tehdit eden bir adamın kardeşi için böylesine bir tehlikeyi göze aldın?"

"Sana borçlu kalmamak için." Biraz da ondan güçlü olduğumu kanıtlamak için.

"Sen başka bir kadın içinde aynısını yapardın, eminim Didem aynı duruma düşse ona da yardım edersin." O kadar da değil amına koyayım. "Kadınlara, çocuklara zaafın var. Gözün kararıyor, içinden bir kahraman çıkıyor."

"Sen bana bir teklif sundun, kabul ettim ve Bahar'ın hayatını kurtardın. Eyvallah ama bende senin kardeşini hayatını kurtardım." Yani başımdan defol Alanguva demekti bu ama onu hayatımdan defetmek istemiyordum. Alanguva gibi bir adamı kullanarak o kurtlar sofrasına ulaşabilirdim, Cebonayan bir yana gerçekten de o kurtlar sofrasını parmağımda oynatabilirdim.

"Ferda'yı kurtarman aramızdaki anlaşmayı bitirmiyor, hala benimlesin." Benimlesin derken kelime dudaklarından arasından benimsin gibi çıkmıştı.

Güldüm alayla. "Siktir oradan."

"Öyle Aşkın, anlaşmamız kaldığı yerden devam ediyor. Gidemezsin benden, yanımda kalmaya devam edeceksin."

"İstersem giderim, istersem seni bile bitiririm Alanguva. Bunu çok iyi biliyorsun, gücümden korkuyorsun ki korkmalısın da. Damarıma defalarca bastın zaten, biraz daha basarsan bırak beni kontrol etmeyi kim olduğunu bile unutacak hale gelirsin. Ben boş tehditler savurmam Alanguva, ayağını denk al ki götüne girmesin." Kaşları derince çatıldı, küfürlerimden gerçekten nefret ediyordu.

"Birbirlerimizin sırlarına sahibiz, ikimizde hiçbir yere gidemeyiz." Yaslandığı yerden ayrıldı, bana iki adım attı. "Biz hala ortağız." İtiraz etmedim, ben onun gibi dönek değildim.  "Bana kızgın olduğunda genelde Alanguva dediğini fark ettim."

"Aferin amına koyayım büyük başarı."

"Aşkın! Küfür etme." Dedi tane tane vurguyla.

"Sana karşı artık sabrım kalmadı, şansını zorlama. Daha başlangıçtayız Alanguva, yanında olmam sana uyacağım anlamına gelmiyor. Ben kinci bir insanım ve maalesef ki sen o kini kazandın." Kork benden Alanguva, aksi halde kaybetmeye mahkumsun.

Kapıya yönelmiştim ki konuştu. "Ferda uyandığından beri seni sayıklıyor, kara bir melek gelip beni kurtardı diye." Durdum, omzumun üstünden ona baktım. "Onu ziyaret eder misin? Evde." Ev dediği koca malikaneydi.

"Durumu nasıl?"

Hırıltılı bir nefes verdi, yerdeki cesede öfkeyle baktı. "Videoya çekmişler, izledim." Yutkundu. "Şiddet uygulamışlar, eğer sen yetişmeseydin benim küçük kardeşime..." Devam edemedi, bakışlarını bana kaldırdı. "Teşekkür ederim." Şaşırdım ama bunu ona belli etmedim.

"Ona bunu yaptıranları tanıyor musun?"

"Dünyada cehennemi yaşatacağım onlara." Dedi kararmış sesiyle, tanıyordu.

"Elini bulaştırmak istemezsen iş olarak V'ye paslayabilirsin, belki öpüşme indirimi uygularım sana." Sözlerimle yarım ağız güldü, sarıları kısıldı. 

Bir süre gözlerime takılı kaldı. "Bahar'ın canıyla seni tehdit etmemeliydim."

"Ama ettin, sakın özür dileme." Omuz silkti.

"Dilemeyeceğim, yine olsa yine aynısını yapmak zorundaydım."

"Zorundalıkların beni ilgilendirmez Alanguva. Oyun devam ediyor ama kartlar yeniden dağıtılacak, maalesef ikimizin de eli açık. Aynı tarafta olsak bile sadece birimiz kazanacak, diğeri yok olacak."

Önüme döndüm. "Yanılıyorsun." Dedi kalın, erkeksi sesiyle. "Birlikte kazanacak, birlikte kaybedeceğiz. Ortası olmayacak." Göreceğiz Alanguva.

Göreceğiz kim oturabilecek kurtlar sofrasına.

Göreceğiz uçlardan düşecek miyiz yoksa ortada mı kalacağız.

Göreceğiz hangimiz yanacağız.

Görsek bile yangınımdan taşan ateş parçalarının yağmuruna tutulacağız.





Göreceğiz bakalım neler olacak! Bu hafta da birlikteyiz ateş parçalarım, umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

Bölümde hissettiklerinizi emojilerle özetler misiniz?

Artık Aşkın'ı durdurabilene aşk olsun, Ateş'in işi çok zor ama ne diyelim kendi kaşındı. Ateşpare'nin kaç bölüm olacağını çok soruyorsunuz, şunu belirtmek istiyorum ki Ateşpare en uzun kurgum olacak. Derin ve çetrefilli bir konusu var yani çok uzun bir yolumuz var.

Birlikte büyüyoruz ve sizinle olduğum için çok mutluyum, iyi ki varsınız ateş parçaları! Gelecek bölümde görüşmek üzere.

İnstagram: cerenmelekhikayeleri / cerennmelek

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 152K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
229 58 4
🍃Küçüklüyünden bu yana yaranan yaraları sarmak için atdığı her adımda dahada yaralar yapan bir kızın hayatından bahsediyor.Sizden tek birşey istiyor...
1M 95.8K 40
"Aşk mıdır beni,sana bu kadar bağlayan?" Diye sorduğumda derin bir iç çekti. Soruma cevap vermesini beklerken beni yanıltmış o da bana soru sormuştu...
196K 10.6K 42
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.