MİHEN (Tamamlandı)

By WritersBreath

8.4K 815 2.6K

~Tamamlandı~ Bekleyişler durağında yılları geçen bir kadındı Neva. Rüzgar'a kapılmış yaprak misali kendisini... More

🍂2🍂
🍂3🍂
🍂4🍂
~Neva'nın Dilinden~1.Bölüm~
🍃2🍃
🍃3🍃
🍃4🍃
🍃5🍃
🍃6🍃
🍃7🍃
🍃8🍃
🍃9🍃
🍃10🍃
🖤Final #Part 1🖤
🖤Final #Part 2🖤
🖤Final #Part 3🖤

🍂1🍂

1.2K 71 142
By WritersBreath

~Bismillahirrahmanirrahiym~

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

~Yayımlama tarihi 11 Aralık 2020 ~

••••••••••••

Bu kitabı desteğiyle ve bana olan inancıyla her zaman yanımda olan kızkardeşime ithaf ediyorum. Dün gelip ısrarla bu kitabı çıkarmamı o kadar çok istedi ki. Bir gece de bu bölümü oturup yazdım onun ısrarlarıyla. Biraz düzenlemeden sonra hemen yayımladım.
Her zaman bana inandığın için müteşekkirim canım kardeşim. İYİ Kİ VARSIN❤️
İYİ Kİ BENİM KARDEŞİMSİN.

Bu kitabı sana armağan ediyorum❤️

••••••••••••••••

Telefon acı acı çalarken nerden bilebilirdim ki birkaç saniye sonra dünyanın başıma yıkılacağını.

Evden arıyorlardı.
Telefonu açıp kulağıma dayadım.
Kızkardeşimdi telefondaki.
Kelimeler düğüm olmuş sanki boğazında, konuşamıyor. "Abi!" diyor gerisi yok.

"Ne oldu?" diyorum.

Susuyor birkaç saniye. Anlaşılan konuşmak için kendisini toparlıyor.

"Abi!.. Yengem!.."

"Ne olmuş Neva'ya?"

"Abi yengem..." diyor susuyor.

Yüreğimde küçük bir sıkışma. Sakinleştiriyorum hemen onu.

"Hopp ne oluyor bir sakin."

Oldum olası zaten telaşlı bir insanım. En küçük şeyi abartır büyütürüm. Ben demiyorum da işte bizimkiler öyle diyor. Şu an haklı olduklarına kanaat getiriyorum. Çünkü kızkardeşim daha bir şey dememişken hemen kötüye yormuştum bile söyleyeceklerini. Ki bu defa yanılmamıştım. Gerçekten de söyleyecekleri  şu an içimde bir anda var olan sızının şahidi olacaktı. Sinek misali kafama üşüşen kötü olasılıkları kovuyorum birer birer.

Telefonun ucunda ağlamaklı olan durmadan burnunu çeken kızkardeşim bırakmıyor ki onları kovayım. Aksine daha beter çullanıyorlar.

"Kızım ağlamayı bıraksanda konuşsan. Ne oldu Neva'ya?"

Ağlayarak cevap veriyor. Söyledikleri kulağımda uğulduveriyor bir anda. Telefon elimden düşüyor.

Başım mı dönüyor yoksa üstünde durduğum zemin mi kayıyor anlamıyorum. Kararıyor gözlerim. Önümü göremiyorum. Gördüğüm sadece sabah işe giderken; Neva'nın kapıda beni uğurlarken ki silüeti. Gülerek mi bakıyor yoksa üzgün mü seçemiyorum
Bakışlarına odaklanmaya çalışıyor, yüz ifadesinden emin olmak istiyorum ama olmuyor. Bulanıklaşıyor yüzü. Artıyor suçluluk hissim. Tam karşımda silüeti ama yüz ifadesi yok. Ne olacak ki yüz ifadesini seçebilsem. Ama olmuyor. Eee doğru dürüst yüzüne bakmazsam eşimin olacağı bu. Hızla hazırlanıp çıkmıştım çünkü.

Bu defa uyandıktan sonra taa evden çıkana kadar ki o onbeş-yirmi dakikalık zaman dilimini saniyesi saniyesine hatırlamak için gayret ediyorum. Her saniyesi film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. İzliyorum gözümü kırpmadan.

Tıraş oluyorum.
O mutfakta kahvaltı hazırlamaya koyuluyor.

"Hazırlama erken çıkacağım." diye sesleniyorum banyodan.

Sert mi söylemiştim yoksa yumuşak mı? Bunu özellikle hatırlamaya gayret ediyorum. Onu kırmış üzmüş olabilirim çünkü. Kesin kırmışımdır. Kesin bir şey yapmışımdır ona. Şu an neden bunu sorguladığıma da anlam veremiyorum. Her zaman umursamadığım kadını şimdi kırıp kırmadığımı hatırlamaya çalışıyorum.
Kendimi çok zorlayınca yumuşak sakin söylediğimden emin oluyorum. O zaman rahat bir nefes alıyor ve devamını izliyorum film şeridinin.

Tıraşım bitince yatak odasına geçiyorum. Kıyafetlerimi hazırlamış yatağa koymuş. Alıp giyiyorum. Aynanın önüne geçip saçlarımı düzeltiyorum, alnıma düşen perçemleri geri itiyorum. Beni uzaktan izleyen silüeti hafifçe çarpıyor gözlerime. Sahi aynada yansıyan bana bakıyordu değil mi? Saçlarımı düzeltişimi izliyordu. Bir keresinde sevdiğini söylemişti hafif uzun ve dalgalı saçlarımı. Ne zaman söylemişti bilmiyorum. Bana çok yakıştığını da eklemişti. Pek umursamamış hatta duymazlıktan gelmiştim. Peki şimdi? Şimdi neden anımsıyorum bu söylediği cümleyi. Hiç aklıma gelmeyen bir çok söyledikleri şu an birer birer kulağıma çalınıyor. Yumuşak bir ses tonuyla hem de. Evet yumuşak bir sesi vardı. Narin. Tebessüm ederdi çoğu kez. Ne zaman eve gitsem güler yüzle karşılardı. Ne günün sıkıntılarını yansıtırdı bana ne de söylerdi. Hoş bende günün nasıldı neler yaptın diye sormaz merak etmezdim ki. Büyük ihtimal kitap okumuştur gün boyunca. Çocuklarla ilgilenmiştir. Hatta oynamıştır. Ah ne zaman büyüyecek de bir kadın gibi davranacak. O günün asla gelmeyeceğini bildiğimden olsa gerek beklemeye koyulmadım . Yahu koskoca kadın saklambaç oynuyor. Kucağında küçücük bebekle gidip bir yerlere saklanıyor. Bizim büyük oğlanda onları arıyor. Büyük dediysem öyle koskoca bir adam sanmayın. Daha 4 yaşında. İşte en büyük çocuğumuz. Evde türlü oyunlar oynarlardı. Bir türlü büyüyemeyen bir anne ve oynamaya can atan iki çocuk. Siz düşünün artık. Ben mi ne yapardım?

Hiç. Evet kocaman bir hiç. Elimde telefon, arkadaşlarımla mesajlaşırdım. Hani hep vakit ayırdığım arkadaşlarım. Peki ya eşim ve çocuklarım? Onlara ne kadar vakit ayırırdım?

Maalesef cevap olumsuz. Şuan belki de en çok bundan dolayı sancılıyordu yüreğim.

Nadiren yüzünü asık görürdüm Neva'nın. Nadiren mi dedim? Tabi ya kesin sabah evden çıkarken de tebessüm ederek yolcu etmiştir beni. Öyle anlattığıma bakmayın. Bunları evde geçirdiğim o kısacık anlara binaen anlatıyorum. Zaten pek evde vakit geçirdiğim söylenemezdi. Babamın deyimiyle otele gelir gibi gelirdim eve. Ne kadar haklıymış şimdi daha çok hak veriyorum ona. Baksanıza yedi yıldır evli olduğum eşimin sabah evden çıkarken ki yüz ifadesini bile anımsamıyorum.

Elimden yere düşen telefonu hızla yerden alıp cebime koyuyorum ve dükkanı kapatıyorum. Otoparka doğru koşuyorum. Otopark bu kadar uzak mıydı dükkanıma?
Ne olurdu tam dükkanın dibinde olsaydı. Kızıyorum ilk defa buna.

Yolda bir kaç kişiye çarpıyorum. Herkes delirmişim gözüyle bakıyor bana. Umursamıyorum hiç bir bakışı.

Dükkanlardan birine mallar taşınıyor. Ellerinde kutular olan bir iki işçiyi teğet geçiyorum. İkisi de afallıyor ama neyse ki ellerinde ki kutular yere düşmüyor. Dükkanın kapısında biri sesleniyor. Vedat bu. Sahi bu dükkan Vedat'ın dükkanı. Hani sık sık takıldığım arkadaşım.

"Oğlum neyin var. Az sakin."

Şaşkın gözlerle bana bakıyor. Beni hiç böyle görmemiş. Aklım başımdan gitmiş çünkü. Sesim içime kaçmış. Cevap vermeden kaldırımları arşınlıyorum hızlı hızlı.

Yolun karşısına geçmem gerekiyor. Arabalar sanki önceden anlaşmışta  bu caddede  toplanmış. Geçip gidiyorlar durmadan. İzin yok adeta geçmeme.

"Yoksa onlarında mı benim gibi aceleleri var? Yoksa onlarında geç kalmışlıkları var benim gibi." diye düşünmeden edemiyorum.

Omuzlarım öne düşmüş. Yalvaran gözlerle onlara bakıyorum. İnliyorum hatta.

"Ama ben daha çok geç kaldım. Lütfen izin verinde geçeyim.
Öyle çok geç kaldığım şeyler var ki az durun da koşup yetişeyim. Az durun ne olur?" Sessizce çığlık atıyor her bir zerrem işte.

Çığlık çığlığa söylediklerimi kimseler duymuyor. Bir ben duyuyorum geç kalmışlığımı. Bir ben biliyorum acelem olduğunu. Bir ben duyuyorum yüreğimden kopup düşen taş parçalarını. Hepsi de kıyılarıma düşüyor birer birer. Her düşen taşla deniz yükseliyor. Deniz yükseldikçe boğuluyorum. Göğsüm sıkışıyor nefes almakta güçlük çekiyorum.
Taştı taşacak göz pınarlarım.

Deli gibi arabaların arasına dalıyorum. Geç kaldığım o kadar çok şey var ki... Yetişemediğim o kadar çok şey var ki...

Tüm gücümü bu ana saklıyor ve koşuyorum. Korna sesleri kulağıma çalınıyor.
Kimi küfürler savuruyor direksiyon başında. Kimi de ecelime susadığımı iddia ediyor.

"Ölmek mi istiyorsun be adam." diyerek biri sesleniyor.

"Ölmek değil yaşatmak istiyorum. Geç kaldığım ne varsa yetişmek istiyorum." diye cevap vermeye yelteniyorum ama cevap vermek için vakit yok ve dahi mecal yok.

"Yeterince geç kaldım zaten." diyerek arabaları birer ikişer geçiyorum. Biri son anda fren tutuyor. Nerdeyse çarpacak ama ben ön kısmına atıp yuvarlanarak geçiyorum üstünden. Adam hayretle bana bakıyor.

Bir şeyler söylüyor belli ama duymuyorum. Hızla gidiyorum çünkü. Nihayet otoparktayım. Arabamı bulmaya çalışıyorum. O kadar bulanık ki her şey arabamı seçemiyorum.

Ahhh başım çatlayacak gibi. Otoparkın sahibi arabamı aradığımı görüyor hemen koşup yardımcı oluyor. Arabaya atlıyorum. Anahtarı kontağa takıp çeviriyorum. Caddeye dalıyor arabam ve son sürat evin yolunu tutuyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

417K 22.3K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
556K 23.7K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
105K 10.9K 36
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
191K 17.2K 35
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...