MODEL-2

By reredrumm

10.7K 1.3K 3.2K

Bazen bir bütünü görebilmek için onu parçalara ayırmak gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni d... More

1.BÖLÜM: ÖLÜM BİZİ BAĞLAR
2.BÖLÜM: ANGELINA
3.BÖLÜM: HIRÇIN
4.BÖLÜM: BABA
5.BÖLÜM: ÇARK OYUNU
6.BÖLÜM: PARS
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-1
7.BÖLÜM: KİTAPLAR-2
ÖZEL BÖLÜM-1: EMRE
8.BÖLÜM: TANIDIK HİSLER
9.BÖLÜM: ORCA
10.BÖLÜM: REHİNE
ÖZEL BÖLÜM-2: AZRA
MODEL-2 TANITIM VİDEOSU
12.BÖLÜM: BUZ PATENİ
13.BÖLÜM: YİĞİT
14.BÖLÜM: DEĞİŞİM
15.BÖLÜM: BİR UYANIK BİRKAÇ ÖLÜ
MÜZİK KUTUSU-1

11.BÖLÜM: ÖLENİN İNTİKAMI

414 50 199
By reredrumm

Merhaba, nasılsın? Seni çok özledim.

Uzun zamandır bu kadar uzun bir bölüm yazmamıştım. Haliyle düşüncelerini merak ediyorum. Heyecanlı bir halde okurken durup yorum yapmak bazen zor oluyor biliyorum ama lütfen satır aralarına düşüncelerini yazmayı unutma. Seni daha fazla tutmayacağım ama söz veriyorum sana bölüm içinde bir yerlerde sana yetişeceğim. İyi okumalar!

(Bölüm Şarkısı/1: Gaye Su Akyol- Bittim Ama Tamamlanamadım)

Hayatta geldiğim noktayı anlamıyorum. Bunca yıl geçmişken yaşadıklarımı, yaşıyor olduklarımı ve muhtemel olan yaşayacaklarımı hazmedemiyorum. Bu noktaya nasıl geldiğimi anlayamıyorum. Bu beni günden güne delirtiyor.

Yaktığım sigaradan derin bir nefes alıp camdan dışarı üfledim. Yatağımda iç çamaşırlarıyla uyuyan kadına bakma isteğine karşı koyamamıştım. Anka'nın göğsü bir yukarı bir aşağı iniyordu. Huzurlu değildi, zerre kadar huzur yoktu zihninde ama uyuduğunda huzurlu görünüyordu.

Tam olarak iki gün önce o barakadan ağlamaktan kendinden geçmiş kadını kucağımda çıkarmış ve evime getirmiştim. İki gündür evden dışarı çıkmamış, kimseyle de konuşmamıştık. Azra'nın söylediği her şey Anka'nın kabuk bağlayan tüm yaralarını gözle görülecek bir şekilde açmıştı. Anka'nın bu denli yara aldığı gerçeğinin yüzüme vurulmasıysa beni dehşete düşürmüştü. Kucağımda ağlamaktan baygın hale düşmesi, gece boyu sayıklaması, sürekli uykusundan kabuslar görerek kalkması beni dehşete düşürmüştü. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ona yardımcı olamıyor gibi hissediyordum ama öte yandan yanında olmamı istediğini görebiliyordum. Onun yanında olmak bana da iyi geliyordu.

Yeniden sigaramdan bir nefes alıp camdan dışarı üfledim ve gözlerimi aya diktim. Bugün dolunay vardı.

Olanları düşünmediğim tek zamanlar Anka'yla sohbet ettiğimiz zamanlardı. O uyuduğunda içimi yiyip bitiren düşünceler beni yatağımdan ediyordu. İki gecedir Anka uykuya dalar dalmaz kendimi camın karşısında sigara içerken buluyordum. Anlam veremediğim şeyler vardı, Azra'nın anlattıkları kafamda yer etmişti etmesine ama hala yerine uyduramadığım yapboz parçalarıyla ne yapacağımı bilemiyordum. Azra elimde hali hazırda parçaları olan bir yapbozu nasıl yapacağımı göstermişti. Tek sorun bir elimde tamamlanmış bir yapbozla diğer elimdeyse kalan fazla parçalarla ortada kalmış olmamdı.

Selin bana kandırıyordu, bir intikam planını gerçekleştirebilmek için bizlere ihtiyacı vardı. Dinçer'in eski eşi Selin'in kardeşiydi ve doktorların yasal olmayan bir ilacı üzerinde denemesiyle de ölmüştü. Selin bunu kanıtlayacak bir kanıtı bizim yardımımızla edinip ortadan kaybolacaktı. Bize yardım etme gibi bir amacı yoktu, büyük ihtimalle umrunda bile değildik. Beni yanına içimizde bir hain olduğunu söyleyerek çekmişti. Bu akıllıca bir hamleydi çünkü sadece kendi içlerinde hain diye suçladığı Cemal'in hain olduğunu kanıtlamak için ona yardım etmezdim. Öte yandan bunları ironik kılan diğer gerçekse içimizde gerçekten bir hainin olmasıydı.

Günlerce o çarkı kimin çevirdiğini bulursam ne yapacağımı düşünmüştüm. Tıpkı Ahmet'i öldüreni bulduğumda ne yapacağımı düşündüğüm gibi. Çarkı Bora'nın çevirdiğini ve ona bunu söyleyeninse Azra olduğunu öğrenmiştim. Hiç bir şey yapamazdım, tıpkı Seçkin'in Ahmet'i öldürdüğünü öğrendiğimde hiçbir şey yapmadığım gibi.

Seçkin'in Ahmet'in katili olmadığını anlıyordum. Selin poligondan Anka'yla ayrıldığımdan beri saat başı mesaj atıyor ve Seçkin'in kendini anlatması için ona bir şans vermemi istiyordu. Selin'in benim Seçkin'le konuşmamı istediğini biliyordum. Seçkin, Selin'in kendi yaptığı kitaptaki deney odasını tanıyacak ve bizi oraya götürecek olmalıydı. Emre çoktan Seçkin'in çalıştığı hastanenin amblemini kitaptaki doktor önlüğünden seçmişti. Seçkin'in Selin'in büyük planındaki rolü bu olmalıydı.

Haluk bu gece Selin'e haber vererek Seçkin'le konuşmaya gitmemi istiyordu. Seçkin'le aramı düzeltip ona kitaptan bahsederek Selin'in bulmamı istediği ipuçlarını alacaktım.

Azra ve Haluk, Anka ve beni onlarca bilgiyle bırakıp gitmişlerdi. Anka'nın bunca bilgiyle başa çıkamadığını açıkça herkes görmüştü ama işin aslı ben Anka'dan daha çok zorlanıyordum. Dışarı hiçbir şey yansıtmıyor olmam yüzünden herkes aksini düşünse bile günlerdir kendimde değildim.

Ara ara bütün bu karmaşaya girmeden önceki hayatımı düşünüyordum. Ahmet'le olan düzenimi birkaç yıldır oturtmuştum ve işin aslı hayatım yolunda gidiyordu. Kalbimde Anka'nın bıraktığı boşluğun her zerresini Ahmet'le dolduruyordum. Belki de artık Anka'nın dönmeyeceğini kabullenmiştim, bilmiyorum. Şimdiyse sanki geçirdiğim on iki yıl bir hayalmişçesine geri dönmüş ve kendimi yeniden bir kabusun içinde bulmuştum. Buraya geldiğim ilk gün Ahmet öldürülmüştü ve ben bu yeni hayata bir sıfır yenik başlamıştım. Bedenim sadece nefes alıp veriyordu, kalbim parçalanmıştı, zihnim bulanıktı. Selin için açık bir hedeftim ve on ikiden vurulmuştum.

Selin'e neden bu kadar güvendiğimi düşünüp duruyordum. Ben kimseye güvenmezdim, özellikle de daha birkaç haftadır tanıdığım birine güvenmez ve onunla iş yapmazdım. Haluk'a güvenmemiştim ama Selin'le iş yapmak konusunda bu kadar net bir karar vermemiş ve en sonunda Haluk'a da güvenmiştim. Herkese beni tanıdıklarını düşündükleri için öfkeleniyordum çünkü on iki yıl önce Kaya bunların hiçbirini yapmazdı. Selin'e kendini kullandırtmazdı, Seçkin'i orada bırakıp uzaklaşmazdı, Dinçer'in Anka'nın hayatında bu kadar önemli olmasını kabullenmezdi. Kaya'yı ben bile tanımıyordum. Kaya'yı kimse tanımıyordu artık.

Bütün bunları kimin için yapıyordum? Onlar için mi? Ahmet'in intikamı için mi? Anka'nın hayatını korkmadan doyasıya yaşamaya başlaması için mi? Kendim için mi? Angelina'nın ölümünü görmemek için mi? Toprak ve Dünya'ya bizimkilerden farklı, güvende yaşayabilecekleri bir gelecek bırakmak için mi? Ne içindi bunca telaş, kim için?

Sigarayı camın kenarına bıraktığım küllükte söndürdükten sonra ellerimi yüzüme kapatıp derin bir nefes aldım. Gitmem gerekiyordu, içimden gelmiyordu ama gitmek zorundaydım. Ellerimi yüzümden çekip küllüğün yanındaki telefonumu aldım. Selin her zamanki gibi bir sürü mesaj bırakmıştı. Mesajlarını okumadan ona bir mesaj yazdım.

GÖNDERİLEN: SELİN(HALUK)

Seçkin'le bu gece konuşacağım, haber vermek istedim.

Mesajı gönderdikten sonra birkaç saniye telefon ekranına baktım. Mesajımı anında okumuştu. Telefonu cam kenarına bırakıp camı kapattım, Anka'ya bir not bırakıp evden çıkacaktım. Uyuyan kadını kısa bir süre izlemek için yatağa doğru ilerlemiştim ki Anka'nın gözlerinden akan yaşları gördüm. Adımlarımı hızlandırıp yatağın boşta kalan kısmına uzandım ve kendimi Anka'nın yanına doğru çektim.

Uyuyordu ama ağlıyordu, kabus görüyor olmalıydı. Dün gece güzelce uyumuştu ama bu gece rahatsızlanmıştı. Dudakları sürekli açılıp kapanıyordu. Biriyle konuşuyor olmalıydı. Kaşları çatılıyordu, ellerini sımsıkı yumruk yapmıştı.

"Özür dilerim..."diye mırıldandı. Bedenine uzanıp onu hafifçe kendime çektim ve ellerimi ellerine kaydırdım. Yumruklarını o kadar sıkmıştı ki! Ellerimi ellerine geçirip sıkıca tuttum. Elleri artık yumruk değildi ama ellerimi sıkıyordu. Zorlanıyordu. Acı çekiyordu. Ne görüyordu böyle? Kimden özür diliyordu?

"Anka...kabus görüyorsun..."diye fısıldadım kulağına. Anka'nın sırtı yay gibi gerilmişti. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Ellerini bırakmadan kollarımı etrafına doladım.

"Anka, uyan...gördüklerin gerçek değil..."dedim yeniden. Anka, titremeye başlamıştı. Ayaklarını hareket ettirmeye başladı. Sanki sıkıca bağlandığı iplerden kurtulmaya çalışır gibi kollarımdan kurtulmaya çalışıyordu.

"Lara!"diye bağırdı dehşete düşmüş bir halde. Tüylerim diken diken olmuştu. Rüyasında Lara'yı görüyordu, ondan özür diliyordu. Onu kurtaramadığı için, onu öldürmek zorunda kaldığı için özür diliyordu.

"Anka!"diye bağırdım onu sıkıca tutmaya devam ederek.

"Lara! Hayır!"diye bağırdı yeniden.

"Hey!"diye bağırdım Anka'yı sarsarak. Anka'nın gözleri aralandığında onu kendime çevirip başını göğsüme yasladım.

"Kabus gördün..."diye fısıldadım saçlarını okşarken. Anka sessizce ağlamaya devam etti.

"Geçti...bitti buradasın. Benimlesin. Yanımdasın, geçti basit kuş..."diye fısıldadım saçlarını öperken. Anka başını boynuma gömdü. Elleri hala ellerimdeydi, baş parmağımla hafifçe ellerinin üstünü okşadım. Bir süre birbirimize sımsıkı sarılarak öylece yattık. Anka artık ağlamıyordu, nefesi yavaşlamıştı. Başını boynumdan çıkardı ve yüzüme baktı. Terlemişti, saçları alnına yapışmıştı. Gözleri kızarmıştı, bir ölüden farksız görünüyordu.

"Lara'yı görüyordun değil mi?"diye sorduğumda gözleri doldu. Uzanıp saçlarını alnından çektim ve yanağını okşadım.

"Gemideyim, bana onu öldürmemem için yalvarıyor. Değişebileceğini söylüyor. Ben...ben yine de onu öldürüyorum. Vurmak istemiyorum, ona bir şans vermek istiyorum ama sanki elim beni dinlemiyor ve tetiğe basıyor. Oracıkta düşüyor, her yer...her yer kan oluyor Kaya." dedi sözcükleri boğazını düğümleyene kadar. Başımı ona yaklaştırıp alnımı alnına yasladım.

"Sonra...yerden kalkıyor. Bana kızıyor. Üzerime geliyor...bana bir şans bile vermedin diyor. O...haklı Kaya. Onun bir şansı bile olmadı, onu ben öldürdüm..."dedi Anka güçlükle.

"Sen onu öldürmedin, onu öldürmek zorunda kaldın...bu kabullenmesi çok zor bir ayrım basit kuş."dedim şefkatle.

"Sence...sence o gün ölmeseydi...düzelebilir miydi? İyileşir miydi?"diye sordu Anka bir çocuk umuduyla. Yutkundum. Ona yalan söyleyemezdim. Bunu bilemezdi, Lara iyileşebilirdi elbette ama iyileşmeyedebilirdi. Bunu bilemezdik ve sürekli bunu düşünüp durmak Anka'ya zarar verirdi.

"Bunu bilemeyiz. Bunu asla öğrenemeyiz. Düşünüp durmak sadece sana zarar verir, kendine bunu yapma." dedim kollarımı yeniden etrafına sarıp onu kendime çekerken. Hiçbir şey dememişti. Söylediklerimi o da farkındaydı ama bazen söylemek yapmaktan daha kolay oluyordu ve bu işin kolay kısmı da bana düşmüştü.

Kapı zili çaldığında yarı uyur haldeydim. Anka'ya sarılıp gözlerimi kapatmıştım ve bir süre öyle kalmak tüm vücudumu dinlendirmiş ve neredeyse beni uyutmuştu. Yerimde kıpırdandığımda Anka çekildi. O uyumamıştı. Yatakta doğrulup oturdu ve bacaklarını karnına çekti.

"Bu saatte kim gelmiş olabilir?"diye sorduğunda bilmediğimi belli etmek için dudak büzdüm.

"Kapıya sen bakabilir misin? Ben duşa gireceğim." dediğinde başımla onayladım. Ayaklarımı sürüyerek odadan çıktım ve merdivenlerden yavaşça inerken gözlerimi ovuşturdum. Kapıyı açmadan önce delikten baktım. Gelen Dinçer'di.

"Anka, Dinçer gelmiş!"diye seslendim. Cevap gelmemişti. Yeniden seslenecektim ki borulardan akan su sesinin tiz gıcırtısını duydum. Anka çoktan duşa girmişti. Huzursuz bir iç çekip kapıyı açtım. Dinçer beni gördüğüne şaşırmamış gibiydi. Onu çoğu zaman üniformayla görmüştüm ama bu sefer siyah bir kot ve beyaz bir tişört giyiyordu. Üzerinde oldukça kalın bir örgü hırka vardı.

"Merhaba, Kaya." dedi. Kapıyı daha geniş aralayıp bir elimi kapıya diğerini duvara yasladım.

"Merhaba." dediğimde Dinçer duraksadı. Ne diyeceğini düşünüyor gibiydi.

"Ben...Haluk bana Anka'nın burada olduğunu söyledi de. Ben ona bakmaya geldim."dedi. İlk tanıştığımızdaki kendinden emin halinden eser yoktu.

"Anka duşa girdi, beklemek istersen içeri gel."dediğimde Dinçer başıyla onayladı. Kapıdan çekilip mutfağa doğru yürüdüm. Genç adam kapıyı arkasından kapatıp beni takip etmişti.

"Burası senin evin öyle mi?"diye sorduğunda başımla onayladım.

"Anka...iyi mi?"diye sorduğunda kanepeye oturup Dinçer'e döndüm. O da mutfaktaki sandalyelerden birine oturmuştu.

"İyi."dediğimde Dinçer kendini bilmiş bir gülümsemeyle başını yere eğdi. Ardından yeniden bana döndüğünde yüzündeki tanıdık ifadeyi görmek beni rahatlatmıştı. Beni sevmiyordu, bundan hoşlanmıyordu.

"Demek istediğim...o kabus görür. Uyuyabilmek için ilaç kullanıyor. İlacını yanında taşımıyor o yüzden...uyuyabiliyor mu diye merak ettim. Bir de bilirsin...bir insanın hayatında birkaç günde çoğu zaman önemli bir şey olmazken sizlerin hayatında birkaç günde her şey değişebiliyor. Bilirsin ya...ben işe gitmeseydim bu konuşmayı benim evimde yapardık ama şimdi ben sana geliyorum hem de Anka'yı görmek için..."dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ne demek istiyorsun?"dediğimde Dinçer yeniden sinir bozucu bir yüz ifadesiyle gülümsedi.

"Anka diyorum...kabus gördü mü? İyi mi, nasıl? Onunla konuşamadım, telefonlarımı açmıyor."dedi yeniden.

"Dün gece görmemişti ama bugün gördü. İyi olmaya çalışıyor, telefonunun şarjı bitti sadece sana özel bir muamele değil yani."dediğimde Dinçer'in yüzü düşmüştü.

"Ben onu hiç ilaç almadan uyurken görmemiştim..."dediğinde duraksadım. Anka'nın uyumakta bu kadar zorlandığını hiç fark etmemiştim. Geceleri başımı göğsüne yaslıyordum ve uykuya dalıyordu.

"Birazdan çıkar, eminim seni gördüğüne sevinecektir. Seni merak ediyordu."dediğimde Dinçer gülümsedi.

"Bu tuhaf değil mi..."diye sorduğunda yeniden kaşlarım çatıldı.

"Sen ve ben...oturup konuşuyoruz hem de Anka hakkında."dedi. Oturduğum yerde doğruldum.

"Bunun nesi tuhaf? Anka'ya karşı ne hissediyorsun, nasıl bir umut besliyorsun bilmiyorum ama o benimle. O her zaman benimleydi. Yanlış bir düşünceye kapılma."dediğimde Dinçer'in yüzü kısa bir süreliğine donmuştu. Hemen kendini toparladı.

"Tabii, biliyorum. Beni yanlış anladın ben öyle demek istemedim..."dediğinde ayaklandım.

"Ben bir Anka'ya bakayım, geldiğini haber vereyim."dedim Dinçer'in yanından ayrılırken. Merdivenleri çıkarken memnuniyetsizlikle iç çekiyordum. Bu adamın derdi neydi böyle? Anka'yla bir ilişkileri olduğunu mu düşünüyordu? Kendini onun ağabeyi gibi mi görüyordu? En iyisi bunu Anka'ya sormaktı.

(Bölüm Şarkısı/2: Elley Duhe- In The Middle Of The Night)

Odaya girip banyonun kapısını tıklattım.

"Anka, Dinçer geldi. Aşağıda seni bekliyor."dediğimde ses gelmemişti.

"Anka?"diye seslendim yeniden kapıya tıklatarak. Yeniden ses gelmediğinde kapıyı açıp içeri girdim. Banyo buharlanmıştı.

"Benim, Kaya. İyi misin? Ses vermedin de merak ettim."dedim koyu yeşil banyo perdesine doğru yaklaşıp.

"İyiyim, duymamışım. Havluyu uzatır mısın?"dediğinde lavabonun köşesine bıraktığı havluyu alıp perdeden içeri uzatacaktım ki Anka'nın uzatmamı beklemeden dışarı çıktığını gördüm.

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı, yutkunup Anka'yı aşağıdan yukarı süzdüğümde genç kadının yüzündeki sırıtışla birlikte dudaklarımı birbirine bastırdım. Anka hızla elimdeki havluyu alıp üstüne sardı.

"Ne bakıyorsun öyle?"dedi, üzerime doğru eğilmiş ve hemen yanımdan sıyrılıp havlunun yanındaki saç havlusunu almıştı. Havluyu saçına sardığı sırada hala şaşkınlıkla ona bakıyordum. Nefes almayı unutmuş gibiydim, derin bir nefes alıp öksürerek boğazımı temizledim.

"Üzerindeki benim havlum...ben ona bakmıştım."dediğimde Anka gülümsedi.

"Seninse gelip almalısın."dediğinde kaşlarım havaya kalktı.

"Ben...sana şey demeye gelmiştim..."dediğimde Anka aramızdaki mesafeyi kapattı ve beni kendine çekti

"Ne demeye..."dedi ellerini yavaşça üzerimde gezdirirken.

"Ben şey..."dedim güçlükle yutkunarak. Anka kahkaha attığında gözlerinin içi gülmüştü.

Gözlerine doğru çekildiğimi hissediyordum. Anka'yı uzunca bir süre kaybetmek beni etkilediği kadar onu da etkilemişti. Kayıp görünüyordu, gözleri bir başkasına baktığında kayıp görünüyordu. Onu bulan bendim. Beni bulan ondan başkası değildi. Gözlerinin en dibine çekiliyordum ve bu ayaklarımı yerden kesiyordu. Bir ruhum olduğunu hissediyordum. Onun ruhuna eşlik etmek için yaratılmış bir ruhum olduğunu.

Parmak ucunda yükselip beni öptüğünde ona karşılık verdim. Geriye doğru ilerleyip sırtını mermere yaslamıştı. Kendi geri giderken beni de kendiyle birlikte çekmişti. Ellerimi tutup vücudunda gezdirdiğinde buz gibi bir rüzgar içimde dolanmıştı. Bir elimi güçlükle ellerinden kurtarıp duvara koydum ve kendimi geri ittim.

"Anka...dur."dedim güçlükle.

"Hey, ne oldu?"diye sordu Anka hayal kırıklığı ve endişeyle.

"Dinçer seni görmeye gelmiş, aşağıda seni bekliyor demek için gelmiştim."dedim. İster istemez sesim sinirli çıkmıştı. İşin aslı sinirliydim. Dinçer'in varlığı sinir bozucu değilmiş gibi artık bir de engel oluyordu.

"Pekala...pekala..."dedi Anka geri çekilirken. Üzerinden kayıp yere düşen havluyu alıp yeniden üzerine sardı ve yüzündeki gülümsemeyle banyodan çıktı.

"Dinçer...seni varya..."dedim dişlerimin arasından. Derin bir nefes aldım, aklım başımdan gitmişti.Üzerimi düzeltip banyodan çıktım.

"Neredeyse unutuyordum. Haluk bana bugün Seçkin'le konuşmamı söylemişti. Seçkin'e gideceğim. Seni sonra evde görür müyüm?"dediğimde Anka iç çamaşırlarını giymişti.

"Ben de eve geçeyim o halde. Sen git, Dinçer beni bırakır. Haluk yarın bizimle konuşmak istediğini söylemişti zaten. Bugünden geçerim. Bana kalsa seninle burada kimseyi görmeden yıllarca yaşayabilirim ama iş beklemez."dedi Anka göz kırparak.

"Orada görüşürüz."dediğinde bende gülümsüyordum.

"Dikkatli ol."dedim. Kapıya doğru ilerliyordum ki adımla duraksadım.

"Kaya?"

"Efendim basit kuş?"dedim. Anka'nın yüzündeki şefkat kalbimi sızlatmıştı.

"Seni seviyorum."dediğinde gülümsedim. Tam kapıdan çıkacağım sırada Anka yeniden seslendi.

"Hey!"Duraksayıp ona döndüm.

"Seni özlemişim. Tenini özlemişim. Seni öptüğümde hissettiklerimle nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Sevginle başa çıkamıyorum."dedi Anka. Aralık kalan ağzımı yavaşça kapatıp alt dudağımı hafifçe dişledim. Yutkunduktan sonra sırıttım.

"Pekala, böyle şeyler demeye devam edersen Dinçer'i kovacağım ve Seçkin'e de gitmeyeceğim ve iş bekleyecek. İş baya bir bekleyecek."dediğimde Anka güldü.

"Seni çok seviyorum."dediğim hemen ardından. Kapıdan çıkıp merdivenlerden neredeyse koşarak indim. İçim içime sığmıyordu. Tam dış kapıya uzanmıştım ki mutfaktan bana doğru bakan bir çift gözle duraksadım.

"Anka geliyor, benim bir işim var. Görüşürüz."dediğimde Dinçer beni eliyle selamladı. Kapının ardına astığım montumu alıp anahtarlarımı ve telefonumu aldığımdan emin olduktan sonra evden çıktım. Yüzümdeki gülümsemeyle son bir kez dönüp eve baktım ve ardından arabaya binip Seçkin'in evine doğru yola koyuldum.

***

(*)Pilli Bebek-Kızıl Gerdan

Anka'nın evine giden uzun tenha yola sapmıştım. Düşüncelere dalmak istemediğim için radyoda çalan şarkıyı (*)dinliyordum. Yan yana duran iki evi de görebiliyordum. Burası gerçekten de ev satın almak için oldukça ters bir yerdi. Şehir merkezine uzaktı, tenhaydı. Gözlerden ırak olması bizi meraklı insanlardan ve magazincilerden koruyordu elbette ama Uğur'un Angelina ve benim için kiraladığı evde şehrin içinde olmasına rağmen bu görevi oldukça iyi yerine getiriyordu. Burası dışarıdan bakılınca Anka'nın Denkel'lerle yaşadığı o koca eve benziyordu. Soğuk görünüyordu, her bir odasını dolduracak kadar insan olsa da boş hissiyatı veriyordu. Anka'nın biz bu eve yerleşmeden önce burada tek başına yaşıyor olduğu gerçeği tuhafıma gidiyordu. Burası gerçekten de bir korku filminin çekilebileceği kadar ıssız ve korkutucuydu.

Arabayı yavaşlatıp Anka'nın evinin önünde durdum. İçeri girmemiştim ama yine de en dışta çitlerin yanında durup evi koruyan Haluk'un ekibinden iki adam beni fark etmişlerdi. Arabamı tanıdıklarında başıyla selam verdi korumalardan biri. Diğeriyse onun aksine öylece arabaya bakıyordu. Dikkatlice baktığımda bunun Bora olduğunu gördüm. Bir elinde sigara vardı. Arabadan inip yanlarına doğru yürüdüm.Gerilmiştim, başımdaki siyah bereyi düzelttim ve soğuk havayı ciğerlerime doldurdum. Poligondan beri kimseyle konuşmamıştım. Bora her şeyi bildiğimin farkında olmalıydı. Çarkı onun çevirdiğini bildiğimi biliyordu.

"İyi akşamlar."dedim yanlarına geldiğimde.

"İyi akşamlar Kaya Bey."dedi Bora'nın yanındaki koruma.

"Faruk sen bir içerdeki durumları kontrol eder misin?"diye sordu Bora yanımızdaki adama açıkça onu burada istemediğini belirterek. Adam anlayışla başını salladı ve ardından bana yeniden selam verip içeri girdi. Artık çitlerin dışında sadece ben ve Bora kalmıştık.

"Bana kızgın mısın?"diye sorduğunda gülümsedim. Kızgındım.

"Bunun ne önemi var? Olan olmuş." dediğimde Bora'da gülümseyip başını iki yana salladı. Sigarasından bir nefes daha aldıktan sonra bana uzattı. İkiletmeden sigarayı elinden aldım. Son zamanlarda sigarayı her şeyden bir kaçış olarak kullanıyordum.

"Bana kızgınsın. Neden riske attığımı anlamıyorsun."dediğinde başımı geriye yatırıp dumanı geceye üfledim ve hemen ardından başımla onu onayladım.

"Bu riske değmezdi. O kitapta Selin'in bana verdiği gibi yanlış bir kitap olsaydı bugün Angelina aramızda olmazdı...ve ben...ben Ahmet'i kaybettim Bora. Angelina'yı da kaybedemem. Bunu en iyi senin anlıyor olman lazımdı."dediğimde Bora'nın gözlerinde oldukça kısa bir süreliğine pişmanlık kalıntıları görmüştüm.

"Bu almaya değer bir riskti Kaya...Bizden herhangi birindense denemek için Angelina'yı ortaya atmayı yeğlerim. Benimle o gazeteci kız Hülya arasında kalsan sen de beni seçmez miydin onun gibi düşün..."dediğinde sigarayı yere attım.

"Angelina demek ben demek. O gazeteci kız demek Uğur demek. Önce bunu o göt beynine sok..."dedim işaret parmağımı ona doğrultarak. Bora tepki vermiyordu.

"Ya Angelina ölseydi o gün? Ya çözemeseydi ipleri? Yüzüme nasıl bakacaktın Bora? Sen benim kardeşimsin. Bunu bana yapamazsın. "dedim suçlayarak.

"Kardeşin olduğum yeni mi aklına geldi? Bana seni tanımadığımı söyledin, bana eski Kaya'yla yeni Kaya'yı birbirine karıştırmamam gerektiğini söyledin. Bunu çok düşündüm ve biliyor musun, haklıydın. Hayatına onca kişiyi alarak kendini daha da savunmasız hale getiriyorsun. Mantıklı bir şey yaptığımı bile görmüyorsun."dedi Bora sinirle. Daha fazla kendimi tutamamıştım.

"Azra'yla evlisin! Çocukların bile var, bunu söylemek için en yanlış insan sensin. Sen de en az benim kadar savunmasızsın."dediğimde Bora'nın gözlerinin dolduğunu görünce duraksadım. Bora ensesini kaşırken ona doğru yaklaştım.

"Ben...öyle demek istemedim. Endişelenme onlara bir şey olmayacak..."dedim. Kendimi bok gibi hissediyordum. Bora'ya sıkıca sarıldığımda o da bana sarıldı ve avuçlarını hafifçe omzuma vurdu.

"Bunu yapma Bora. Sen şu dünyada ne kadar değişirsem değişeyim beni anlayan tek insansın. Beni anlamıyormuş gibi davranma."dedim geri çekilmeden önce.

"Özür dilerim, yapmamalıydım..."dedi Bora burnunu çekerek.

"Selin burada mı?"diye sordum konuyu kapatmak için.

"Evet, arka taraftaydı ama Faruk'un içeri gittiğini görünce damlar buraya şimdi."dediğinde başımla onayladım.

"O halde ben oyalanmadan gideyim. Seçkin'le konuşacağım. Nöbeti falan yoksa tabii."dedim hemen soldaki evi süzerek.

"Yok, yaklaşık iki saat önce falan döndü. Erim ağabey arabasını görmüş."dedi Bora bir yandan etrafımızda birinin olup olmadığına bakınarak.

"Sen içeri geç ben de birazdan geliyorum." dedim Bora'nın yanından ayrılıp hızlı adımlarla Seçkin'in evine doğru yürürken. Hava soğumuştu. Ellerimi montumun cebine soktum ve cebimdeki bereyi çıkarıp başıma geçirdim.

(Bölüm Şarkısı/3: Can Güngör-Kendime Öğütler)

Seçkin'in evinin önüne geldiğimde beni evin kapısının önünde beklediğini gördüm. Etrafıma bakındıktan sonra çiti itip içeri girdim ve Seçkin'e doğru yürümeye başladım. Başında bir şapka vardı, gecenin yarısında şapka taktığında  insan göze batacağı yerde görünmez oluyordu. Beni gördüğünde bir şeyler mırıldandı.

"Gelmene çok sevindim...Selin geleceğini söyledi." dedi Seçkin. Hemen birkaç adım önünde durmuştum. Ellerimi ceplerime soktum ve ay ışığının aydınlattığı yüzüne baktım. Yüzünde hala morluklar vardı.

"Sargını çıkarmışsın. Aslında bir haftası daha vardı..."dedi Seçkin.

"Evet, iyi hissediyorum. Çok zorlamıyorum zaten. Seni dinliyorum." dedim kestirip atarak. Onun suçlu olmadığını biliyordum ama yine de kendime engel olamıyordum.

"Pekala...öncelikle bunun tam tersini söylediğimin farkındayım ama Ahmet'i ben öldürmedim. Gülpınar'da gönüllü doktorluk yapıyorum. Seni gördüğümde sana saldırdım çünkü seni tanımadım. Beni daha önce başka mahallenin gençleri Gülpınar'da dövdüler, zor kurtuldum. Sana Ahmet'i öldürdüğümü söyledim çünkü..."Seçkin duraksadı. İlk defa yüzüme bakmıştı, gördüğü ifade hoşuna gitmemiş olsa gerek bir küfür savurdu.

"Siktir, bana inanmıyorsun. Bana inanmayacaksın. Onu ben öldürmedim Kaya!"dedi çaresizce.

"Devam et."dedim sadece. Seçkin kendini toparladı.

"Hepinizin dosyasını incelemiştim. Senin dosyanı okumak uzun sürmüştü. Hakkında o kadar çok şey okudum ki. Raporlarda senin bipolar bir sinir hastası olduğun yazıyor. Şizofreni başlangıcı göstermişsin ve birkaç ay ilaç tedavisi almışsın. Öylesine korkunç şeyler yazıyordu ki! Yanlış olduklarını bilmem gerekirdi! Tanrı aşkına Kaya, anneni öldürdüğün yazıyordu. Yanlış olduğunu nasıl anlamadım bilmiyorum..."dedi Seçkin. Kendine kızarcasına başına vurmuştu.

"İçlerinden sadece biri yanlış değil, annemi öldürdüm. Küçüktüm. Elime bir silah verdi namluyu kendine dayadı. Onu mutlu etmek, kurtarmak istiyorsam tetiğe basmam gerektiğini söyledi. Ben de yaptım..."dediğimde genç adamın bakışları donmuştu.

"Ben...ne diyeceğimi bilmiyorum."dedi genç adam. Şaşırmıştı. Korkmamıştı, sadece üzülmüştü.

"Sorun değil, otuz altı yıldır yaşıyorum Seçkin. Bununla yüzleşeli çok oldu."dediğimde Seçkin dudaklarını birbirine bastırdı.

"Bir psikolog arkadaşımın şizofreni hastası vardı. Hep anlatırdı. Ona karşı yaklaşımını değiştirdiğinde ona daha rahat ulaşabildiğini söylemişti. İnkar etmektense ne derse desin kabul ettiğinde ilerleme kaydetmişlerdi. Ben sandım ki eğer ben de senin dediklerini kabul edersem...Ahmet'i öldürdüğümü söylersem...ah, boşversene bir boka yaramıyormuş yöntemi!" diye söylendi Seçkin.

"Kayıtları biri değiştirmiş olmalı." dediğimde Seçkin başıyla onayladı.

"O gece gidip dosyana yeniden baktım. Her şey gitmişti. Kim bir insanın sağlık bilgilerine kolayca ulaşıp değiştirebilir bilmiyorum ama her şey gitmişti!" dedi Seçkin hayretle.

"Sana inanıyorum. Onu öldürmediğini biliyorum."dediğimde Seçkin duraksadı.

"Ben...bunu beklemiyordum. Seni kandırdığımı söyleyip kanıt isteyeceksin...ne bileyim bağırıp çağıracak ve belki de ağzımı burnumu kıracaksın sanmıştım."dediğinde elimde olmadan güldüm. Seçkin'de gülümsemişti. Gülümsemem solduğunda Seçkin'de duraksadı.

"O gün seni öldürmemi istedin. Neden ölmek istiyorsun?"diye sorduğumda Seçkin güçlükle yutkundu.

"Ben...pişmanım."dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Yaptıklarım için pişmanım. Yaşamayı hak etmiyorum Kaya. Ama benimle oyun oynayıp beni ortadan kaldırmaya çalışıyorlarsa demek ki bilmeni istemedikleri bir şeyi biliyorum ve işine yarayabilirim."dedi Seçkin. Konuyu öylesine güzel kapatmıştı ki! Ona kitaptan bahsetmeliydim.

"Aslında sana göstermek istediğim bir şey var."dediğimde Seçkin merakla gözlerime baktı. Ağzımı araladım ama bir türlü konuşamıyordum. Dilim kurumuştu. Seçkin'i bu işe karıştırmak istemiyordum.

"Çok önemli bir şey değil, sonra göstersem de olur. İyi geceler doktor Seçkin."dedim hızlıca. Arkamı dönüp hızlı adımlarla çitlere doğru yürüyordum ki üzerime doğru koşar adım gelen kadınla birlikte adımlarım duraksadı. Bu Selin'di.

"Aranızdakileri çözdünüz mü?"diye sorduğunda arkamı dönüp hala kapının eşiğinde duran Seçkin'e baktım.

"Evet, sorun yok. Haklıydın, teşekkür ederim."dediğimde genç kadın memnuniyetle gülümsedi.

"Hey, Seçkin! Sana göstermek istediğim bir şey var!"dedi Selin yanımdan geçip Seçkin'e doğru ilerlemişti. Elinde kitap vardı. Seçkin'e gösterecekti çünkü daha fazla kaybedecek zamanı yoktu. Artık Seçkin için çok geçti. Artık boğazına kadar bu bataklığa saplıydı.

"Bu kitapta birkaç sayfa var, orada senin çalıştığın hastanenin amblemi var. Belki bir şeyler biliyorsundur ya da hatırlıyorsundur...bir baksana."dedi kitaptan önceden belirlediği sayfaları açıp genç doktorun eline tutuştururken. Seçkin kitabı inceledikçe kızarmıştı.

"Ne oldu? Burası neresi biliyor musun?"diye sordu Selin. Seçkin korku dolu gözlerle bir bana bir Selin'e bakıyordu.

"Burası bir ilaç firmasının bodrum katı..."dediğinde Selin kaşlarını çattı.

"Adresini biliyor musun?"dediğinde Seçkin hafifçe başını salladı.

"Güzel, adresi bana mesaj olarak atar mısın?"dediğinde Seçkin yeniden onayladı. Selin heyecanla bana doğru koştu.

"Hadi gidelim, artık bir ipucumuz var!"dedi beni kolumdan çekiştirerek.

"Ben gelemem. Seçkin büyük ihtimalle bizi saçma bir ipucuna yönlendiriyor. Önce Haluk'la konuş, bir aslı varsa o zaman konuşalım."dediğimde Selin dudak büzdü.

"Pekala, ben önden bir araştırayım. Merkeze geçeceğim."dedikten sonra kitaba sıkıca sarılıp koşarak yanımızdan uzaklaştı. Koşar adım Seçkin'in yanına gidip onu yakasından kavradım. Genç adam sarsılmıştı, onu kendime doğru yaklaştırdım ve gözlerinin en içine baktım.

"Neden ölmek istiyorsun?"diye sordum yeniden.

"Çünkü o kadının gösterdiği resimdeki doktor benim..."dediğinde ellerim gevşedi. Seçkin ruhsuz görünüyordu. Yalnız olduğumuzdan emin olmak için etrafıma bakındım.

"Ne dedin sen?"

"O depoda insanlara deney yapıyorlar. Üzerlerinde ilaç deniyorlar. Orada denenen bir ilacın üretimine yardım etmiştim ama denendiğinden haberim yoktu, bana söylemediler. Sonrasında...ilaçtan ölenlerin otopsisini ben yaptım. İlaç bir zehirdi ve amacı aşılananların zehirlenerek öldükleri otopside çıkmamasıydı. İlaç başarılıydı çünkü ben bana gelen onlarca cesedin zehirlendiğini anlamadım. Sonra...sonra bu deneylerin yapıldığını öğrendiğimde karşı çıkmaya çalıştım. Onları durdurmaya çalıştım...kanıtım yoktu. Hiçbir şey yapamadım...onlarca insan benim yüzümden öldü. Ben bir katilim!"dedi Seçkin en sonunda bağırarak. Hızlıca bir elimi ağzına bastırdım ve yeniden etrafıma bakındım. Kimse yoktu.

"Bunu kimseye söylemeyeceksin. Duydun mu beni? Kimseye söylemeyeceksin. Özellikle az önce gördüğün kadın bunu bilmeyecek."dedim sertçe. Seçkin ağlamaya başlamıştı.

"Mutlu musun? Ne kadar boktan biri olduğumu artık biliyorsun. Söylesene ölmeyi ben hak etmeyeyim de kim etsin?"diye sordu Seçkin. Bakışlarındaki ruhsuzluk içime işlemişti. Onu bu işin dışında bırakamayacağım kesindi ama belki de onu bu işin en dibine kadar batırırsam kendini arındırabilirdi.

"Sana bu deneylerden sorumlu olanları yakalayacağımızı söylesem ne derdin?"diye sorduğumda genç adam duraksadı.

"Bu imkansız..."dediğinde onu böldüm.

"Bir planım var. Bok gibi işler yapmışsın evet ama ölmeyi hak etmiyorsun Seçkin. Orası için çalışan doktorları yakalayabilirsek, ifşalayabilirsek sen de rahat etmez misin?"dediğimde Seçkin'in bakışları parlamıştı.

"Bu nasıl olacak?"dediğinde Selin'in evden uzaklaşan arabasına bakıp Seçkin'i çekiştirdim.

"Gel benimle."dedim. Birlikte Anka'nın evine doğru yürüyorduk. Seçkin'in kafası karışmıştı. Bense ne yaptığımı bilmiyordum ama içimde iyi bir his vardı ve şimdilik bu hisle yetinecektim.

"Sana Ahmet'i benim öldürdüğümü düşündüren neydi?" diye sordu Seçkin. Küçük bir çocuk gibi yerde belirlediği bir taşa vurarak onu da bizimle birlikte ilerletiyordu.

"Kitapta logosu olan hastanede çalışan bir doktor, hem de yan evimizde oturuyor...öte yandan seni kurtardığımız gece kavga ettiğin adamlar oyuncuymuş. Ben bizi kendine yakınlaştırmak için böyle bir oyun oynadın sandım. Ah! Birde ev ne zaman boş demelerin!"diye sıralamıştım ki Seçkin gülümsedi.

"O herifler oyuncuydu evet, ondan dolayı ahkam kesiyorlardı ya zaten. Ev ne zaman boş diye sormamda kötü bir niyet yoktu, ne zaman size gelip gelemeyeceğimi anlamaya çalışıyordum. Şimdi bir düşününce gerçekten de suçlu görünüyorum."dedi Seçkin.

"Öz eleştiri yapabilmen güzel."diye dalga geçtim. Seçkin kendi evinin önünden Anka'nın evinin önüne kadar tekmelediği taşa sertçe vurup yolun karşısına gönderdi.

"Duyacakların için hazır mısın?"diye sorduğumda Seçkin'in gözleri merakla parladı. Birlikte kapıda bekleyen iki adama selam verip içeri girdik. Kapıya doğru yürüyorduk ki bir korna sesiyle duraksadık. Bu Aslı'nın arabasıydı. Aslı arabasını hemen arkamıza park edip arabadan indi. Yan koltukta biri daha vardı, Anka.

(Bölüm Şarkısı/4: Ozbi-Bana Yol Söyle)

"Hey, bir sorun mu var?"diye sordum Aslı'ya. Aslı endişeli gözlerle kemerini çözen Anka'ya baktığımı görmüş olsa gerek başını iki yana salladı.

"Ben de anlamadım. Sizin taraftan geçiyordum, Anka'yı da alayım dedim. Yüzü düşmüş. "dedi omuz silkerek. Hızlıca yanımıza gelmişti.

"Naber doktor?"dedi Seçkin'e göz kırpıp. Adamın cevabını beklemeden yeniden bana dönmüştü.

"Anka'yla aranı düzeltmişsin."dedi sırıtarak. Kaşlarım havalanmıştı, Aslı bugün kıpır kıpırdı.

"Evet...sen de düzeltmişsin."dediğimde Aslı omuz silkti.

"Anka'ya kızmak çok kolay ama ona kızgın kalmak zor."dediğinde güldüm. Haklıydı. Anka'nın yüzü gerçekten de sirke satıyordu. Derin bir nefes alıp kapıyı araladı ve arabadan indi.

"Basit kuş, sen...iyi misin?"diye sordum Aslı ve Seçkin'i geride bırakıp Anka'nın yanına yürürken. Anka beni gördüğünde daldığı düşüncelerden sıyrılmış gibiydi.

"Ben...Dinçer'le biraz tartıştık. Ama iyiyim..."dedi gülümsemeye çalışarak.

"Anlatmak ister misin?"diye sorduğumda Anka başını iki yana salladı. Gözünün önüne düşen bir tutam saçı eliyle geri çekerken kolundaki kurumuş kan lekesine gözüm takıldı. Kolunu tutup lekeye yakından baktım.

"Bu ne böyle?"diye sorduğumda Anka hızla kolunu geri çekti.

"Bir şey değil. Bir vazo kırıldı, kırıkları toplarken elimden düşen parça kanatmış olmalı."dedi omuz silkerek.

"Vazoyu Dinçer mi kırdı?"diye sordum oldukça ciddi bir ifadeyle.

"Bunun bir önemi yok, hava soğuk Kaya. İçeri geçelim."dedi Anka sadece. Yanımdan ayrılıp Aslı ve Seçkin'le birlikte evin kapısına doğru ilerlediğinde bir süre arkasından bakakaldım.

"Pekala..."diye mırıldandım peşlerinden eve doğru yürürken.

Herkes salona doğru yürüdüğünde ben de peşlerinden salona girdim. Herkes buradaydı. Azra, Erim ve Bora neşeyle birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Uğur ve Hülya bir köşede sohbet ediyordu. Angelina'ysa Azra'nın hemen yanında uyuyakalmıştı.

İçeri giren dört kişi herkesin dikkatini çekmişti. Kısa bir sessizliği ilk bölen Bora oldu.

"Ooo, Seçkin doktor! Azra bak bu komşumuz doktor Seçkin."dedi Bora ayaklanıp. Bora'nın Seçkin'i her gördüğünde kendini suçlu hissedip böyle kibar davranması Uğur'u güldürüyordu.

"Memnun oldum doktor Seçkin."dedi Azra.

"Ben de memnun oldum. Hiç ayaklanmayın, rahatsız olmayın. Herkese merhaba, Kaya'yla biraz konuştuk beni davet etti. Konuşacaklarınıza dahil olmamı istedi. Bilirsiniz ya...belki bir yararım dokunur diye..."dedi Seçkin. Böylesine tuhaf konuşması Aslı'nın yüzünü buruşturmuştu.

"Daha fazla girişte duracak mısın yoksa izin verirsen içeri girecek üç kişi var."dedi Aslı. Seçkin özür dilercesine kenara çekildiğinde Aslı, Anka ve ben içeri girdik. Aslı tekli koltuğa otururken Anka Uğur ve Hülya'nın yanına geçmişti. Ben de Angelina'ya doğru ilerleyip genç kadının yanına oturdum.

"Angel...uyan."diye fısıldadım omzunu okşayarak. Genç kadın gözlerini araladı ve birkaç saniye boş bakışlarla beni süzdükten sonra gülümsedi.

"Merhaba Kaya Sözeri."dedi kanepede doğrulup gerinerek. O doğrulunca bana da yer açılmıştı. Yanına oturup kapı girişinde öylece kalan Seçkin'e baktım. Genç adam çekinerek Aslı'nın yanına gidip koltuğuna yaslandı ve ayakta durdu. Aslı Seçkin'in dibine girmesinden hiç hoşlanmamıştı.

"Selin, Cemal'i de alıp Haluk'un yanına merkeze gitti. Haluk demin mesaj attı, yanındalarmış."dedi Erim keyifle.

"Galiba ona bir ipucu verdim. Bir araştırsın, işinize yararsa çok sevinirim. Belki de size bu kötülüğü yapanlar...o ilaç deposundan birileridir."dedi Seçkin.

"Hiçbir şey bilmiyor değil mi?" diye sordu Hülya Seçkin'e bakarak. Uğur başını iki yana sallayarak onu onaylamıştı. Seçkin Hülya'nın o orada değilmiş gibi konuşmasından hiç hoşlanmamıştı.

"Sen de birkaç gün önce hiçbir şey bilmiyordun."dedi Aslı aniden Hülya'ya meydan okuyarak. Seçkin hafifçe gülümsemişti.

"Doğru...içimizde en başından beri olan biten her şeyi bilen kişilerden biri de sendin. Biz birkaç gün önce öğrendik kusura bakmazsın artık."dedi Hülya bakışlarını Aslı'ya dikerek.

"Kızıl terminatöre karşı çıkmak mı? Gelin de şimdi bana bu kadınla evlenme deyin. Sen bu dünyada teksin Hülya. İnanılmaz..."dedi Uğur hayretle. Hülya sırıtıp Uğur'a göz kırptığında Uğur kalbini tutarak kanepede geri yaslandı.

"Emre nerde?"diye sordum. Bir tek o yoktu. Azra yaptığı planı anlatacaksa Emre'nin burada olmaması oldukça doğaldı çünkü bu plandan Emre'nin haberinin olmayacağını söylemişti. Öte yandan gece vakti Emre nereye gitmiş olabilirdi? Aslı sorunun cevabını biliyor olsa gerek atıldı.

"Biri holdinge saldırmış. Taş atıp tüm camları indirmiş, acilen çağırdılar. Ne olduğunu biz de anlamadık. Yeni projelerini protesto eden birileri vardı onlar olabilir diye düşünüyoruz. Öte yandan olayı gören biri bir eşgal de vermiş. Kızıl saçlı, bir altmış boylarında bir kadınmış. Üzerinde de siyah bir deri ceket kafasında siyah bir bere varmış..."dedi Aslı kafasındaki siyah bereyi ve ardından üzerindeki deri montu çıkarırken.

"Yapmış olamazsın..."dedi Anka şaşkınlık içinde.

"Eğlenceliydi."dedi Aslı sırıtarak. Şimdi neden bu kadar neşeli olduğunu anlamıştım. Emre'yle uğraşmayı çok seviyordu ve bu işi bir fırsat olarak görmüştü.

"Emre'de en az bir saat kadar dönmez. Haluk bir plan yaptığınızı söylemişti. Anlat bakalım kızım."dedi Erim Azra'ya. Herkes Azra'yı izlerken ben Seçkin'i izliyordum. Duyduklarına nasıl tepki vereceğini merak etmiştim.

"Biraz daha geriden alayım, Seçkin'de anlayabilsin. Selin hepimize yalan söylüyor. O kitabı kendi çizmiş, senden deponun yerini öğrendiğine göre

"İyi de o depoda Selin ne arıyor?"diye sordu Seçkin atılıp. Cevabından hiç ama hiç hoşlanmayacaktı.

"O depoda yasal olmayan ilaçlar hastalar üzerinde deneniyor. Selin'in kız kardeşi de o depoda verilen bir ilaç yüzünden öldü. Zehirlendi ama otopsi raporunda yabancı bir maddeye rastlanmadığı için Selin bu ölümün bir cinayet olduğunu kanıtlayamadı. O depoya ulaşarak kanıtlar toplayacak."dedi Azra.

"Bu direk cinayet değil mi? O kadın hastaydı, ilaç onu zehirleyecekse neden verdiler ki? Onu neden öldürmek istediler?"diye sordu Anka.

"Hayır, orada üretilen çoğu ilaç onaylanmadığı için hastalar üzerinde hiç denenemeyen ilaçlar. Eminim ki kullanılan ilaçta ona yardım edilmek için verildi ama kadının vücudu ilaca tepki verdi. Kendi kanıyla kendini zehirledi."dedi Bora. Hala Seçkin'e bakıyordum. Hayal kırıklığıyla bana bakıyordu. Onu neden buraya getirdiğimi anlamıştı. Bana kızgın mıydı? Ona bir intikam şansı vermiştim ama bunu nasıl yapacağımı söylememiştim. Yaptığı kötülükler planın hiçbir yerinde karşısına gelmeden sonuca ulaşacağını mı düşünüyordu? Gözlerimi Seçkin'den alıp Azra'ya çevirdim. Seçkin'in hala bana baktığını hissediyordum.

"Firmanın yarın öğleden sonra bir basın toplantısı var. Selin Hülya ve Aslı'ya bir davetiye ayarlayacak. Hülya zaten bir gazeteci, Aslı'da yıllar boyu firmalarda satış koordinatörlüğü yaptı. İçimizden içeri girebilecek tek kişiler onlar. Onlardan bir görevlinin kartını çalmalarını isteyecek. Herhangi bir görevlinin değil. Tek bir kadının, Figen Dervin. Firmanın kurucu ortağı. Ertesi gün Aslı bu kartla içeri girecek. Selin ondan verilerin depolandığı odaya girmesini isteyecek. Oradaki bilgisayara Aslı'nın takacağı bellek sayesinde Selin firmanın veri tabanına erişebilecek. Bize bu veri tabanından bulacağı ismin Ahmet'in ölümünün arkasındaki insan olabileceğini söyleyecek ama aslında kardeşine aşıyı yapan doktorun adını ve kayıtlarını bulacak. Sonrasındaysa biz göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolacak. İşte küçük Selin'in mükemmel planı bu."dedi Azra küçümseme dolu bir ifadeyle.

"Pekala...Selin'in elimizden kaçmasına asla izin veremeyiz. Bizim planımız ne?"diye sordu Erim. Çenesini yumruk yaptığı eline dayamıştı.

"Aslı kartı aldıktan sonra yani yarından sonraki gün içeri gireceğiz. Her şey dışardan Selin'in istediği gibi olacak. Selin ilaç firmasının olduğu binanın hemen bir sokak arkasındaki yolda bir karavanda olanları kontrol etmek için kurduğu düzenlemeyi yönetecek. Haluk, Selin'in yanında Anka ve Kaya'yı da isteyeceğini düşünüyor. Haluk'da Bora'nın da karavanda onlara eşlik etmesini önerecek. Eğer buraya kadar her şey iyi giderse siz üçünüz karavanda Selin'le birlikte olacaksınız." dedi Azra sırasıyla Bora, Anka ve bana bakarak. Azra'yı kafamla onayladıktan sonra göz ucuyla Anka'ya baktım. Endişeli görünmüyordu.

"Uğur ve ben sokağın giriş çıkışını kontrol edeceğiz. Erim ve Haluk'sa merkezde kalacak, herhangi bir çatışma olursa ihbarları yönetebilmek için." dedi Azra. Erim anında başıyla onaylamıştı. Azra Erim ağabeyi işaret etti.

"Bu Selin'in isteği. Ama siz de orada olacaksınız. Selin bunu bilmeyecek. Haluk bir keskin nişancı, tüm olanları bulduğunuz iyi bir konumdan takip edip herhangi bir terslikte müdahale edebilmenizi istiyorum." dedi Azra sertçe. İşte deminden beri ondan beklediğim lider ruhunu ortaya çıkarmıştı.

"Siz kızlar..."dedi Azra bu sefer Angelina ve Hülya'ya dönerek.

"Siz Selin'i kayda alacaksınız. Her nerede ne yapıyorsa gizlice çekeceksiniz."dedi Azra.

"İyi de Selin sürekli karavanda olmayacak mı, nesini çekeceğiz?"diye sordu Hülya.

"İstediklerini elde edince oradan uzaklaşmanın bir yolunu bulacak."diyerek kestirip attı Azra.

"Senin planda yerin yok doktorum kusura bakma."dedi Bora oldukça düşünceli görünen Seçkin'e.

"Ben de kızların yanında durayım. Belki bir işe yararım."dedi Seçkin. Kızlar derken Hülya ve Angelina'yı gösteriyordu. Azra Seçkin'i baştan aşağı süzdü. O planına dahil değildi ve şu aşamada dahil etmek plana zarar verir miydi bilmiyordu. Seçkin'den sonra bakışlarını bana çevirdi. Bunun anlamı belliydi. Seçkin'i buraya ben getirmiştim. Kararı bana bırakıyordu.

"İyi olur."dedim Azra'ya göz kırparak. Azra omuz silkti.

"Cemal? Ona ne olacak?"diye sordum.

"Haluk onu plan başladığında onu tutuklayacak."dedi Azra. Her şeyi planlamışlardı ama ben yine de bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılıyordum. Planı kendim yapmadığım için herkesin tamamen güvende olduğundan emin olamamıştım ve bu beni huzursuz ediyordu.

"İyi de Selin kardeşinin bir cinayete kurban gittiğini ispatlayınca ne olacak? Yani demek istediğim en başından bu planda neden varız? Selin'e planlarından haberimiz olduğunu ve bizi daha fazla parmağında oynatamayacağını söyleyelim. Bitsin gitsin, bu deney işini de Haluk zaten araştırır."dedi Anka. Koltuğun kenarına sıkıca tutunmuş, ileri doğru uzanmıştı. Tamamen konuşmanın içindeydi, kendini adamış görünüyordu.

"Selin bizim için tehlikeli Anka. Onu yolumuzdan çekmeliyiz, bunu yapmak zorundayız."dedi Azra. Anka'nın yüzü kireç kesilmişti. Azra'nın söylediği cümlede söylemediği her şeyi O duymuştu, onun yüzündense ben okumuştum. Azra'da kitap vardı. Selin'in planına uymazsak, Anka'nın dediği gibi onu uzaklaştırırsak istemediğimiz bir şey olacaktı. Belki de biri ölecekti!

Seçkin yaslandığı koltuktan çekildi. Önce herkese sonrasında Aslı'ya bakmıştı.

"Ben...benim eve gitmem gerekiyor. Dün gece biraz geç yatmıştım, sabah malumunuz iş var. Yarın için bol şans, dikkatli ol..."dedi Aslı'ya.

"Sağ ol ben de dikkat ederim." dedi Hülya. Bu Uğur'u güldürmüştü. Seçkin isteksizce gülümsedi. Dağılmış görünüyordu. Öylesine dağılmıştı ki Aslı'nın ona tepki vermemesini bile umursamamıştı.

"Yarın haberleşiriz. İyi geceler herkese."dedi Seçkin. Arkasını dönüp yavaş adımlarla kapıya doğru ilerlerken oturduğum yerden kalktım ve koşar adım peşinden gittim. Onu giriş kapısının önünde yakalayabilmiştim. Önce bizi takip eden bir başkasının olmadığından emin oldu ve ardından kapıyı açıp dışarı çıktı. Onu takip ettim. Cebimden sigara paketimi çıkarıp Seçkin'e uzattım. Başını iki yana salladığında içinden bir tane alıp geri koydum.

"Umduğun gibi geçmedi galiba. Üzgünüm, yaptıklarını aşmak istiyorsan önce kabullenmen gerek. Pembe dünyandan çık artık. Bu deneyleri onaylamaman en başından o ilacı üretmediğin ya da hala devam ettiğini bile bile göz yummadığın anlamına gelmez doktor Seçkin." dedim sigaramdan bir nefes almadan önce. Seçkin sinirden yumruklarını sıkıyordu.

Bir intikam alacaktı evet. Onu dinlemeden bu işe devam eden herkesi ifşa etme fırsatını ayaklarına getirmiştim. Seçkin'in haberinin olmadığı kısım Selin'in kardeşinin ölüm nedeninin kendi ürettiği ilaç olmasıydı. Kimse ona bunun kolay olacağını söylememişti ama o bunu bilerek ve ona haber vermeden bununla yüzleştirdiğim için sinirliydi. Bu umrumda bile değildi. Belki de Seçkin'e hala sinirliydim. Gülpınar'da yaşadıklarımın cezasını ödetiyor olabilir miydim? Olabilirdim.

"Siktir git Kaya!"dedi ve bana omuz atıp hızlı adımlarla evine doğru yürürken. Gülümsedim, dişlerimin arasından dumanlar sızmıştı.

"Bir şey değil."dedim arkasından. Seçkin'i çitlerden çıkıp evine doğru yavaş adımlarla yürürken izledim. Sessizce sigaramı içiyordum. Azra'nın planında aklıma yatmayan çok şey vardı. Güvende hissetmiyordum ve bu ister istemez korumacı yanımı öne çıkarıyordu.

"Hey."diye seslendi bir kadın sesi. Hafifçe başımı çevirdiğimde Anka'nın kollarını göğsünde birleştirmiş yanıma doğru yürüdüğünü gördüm.

"Selin, Erim'i aradı, Haluk'la birlikte buraya geliyorlarmış. Herkese gerçekleri anlatacağını ve Haluk'la bir plan yaptıklarını söyledi."dedi Anka. Yanıma geldiğinde parmak uçlarında hafifçe yükselip boyumdan öptü ve bana yaslanıp derin bir nefes aldı.

"Sence neden Emre'yi bu plana dahil etmiyorlar?"dediğimde Anka dudak büzdü. Bilmiyordu ama bir tahmini olduğundan emindim.

"Kitapla ilgili değil mi? Birini korumaya çalışıyorlar. Azra, Bora, Haluk. Onlar birinin ölümünün önüne geçmeye çalışıyorlar. Bu kişi Emre olabilir mi?"diye sordum. Tüm düşündüklerimi açık açık Anka'yla paylaşmaktan çekiniyordum çünkü bu kitap konusunu günlerdir bilinçli olarak hiç açmamıştım.

"Ben...bilmiyorum. Olabilir Kaya."dedi Anka. Yüzü yeniden kireç kesilmişti. Öksürdü ve yeniden derin bir nefes aldı. Bir elini göğsüne koymuştu. Bunu düşünmek bile nefes almasını zorlaştırmıştı. Sigarayı diğer elime alıp sağ elimi Anka'nın elinin üstüne koydum.

"Selin'in her şeyi baştan anlatmasını dinleyebileceğimi sanmıyorum. Galiba gideceğim, nasıl olsa buradan çıkıp bana gelecek."dediğimde Anka hafifçe güldü. Elim parmaklarının arasından geçirip elinin dışını avcumun içine aldım.

"Sen de benimle gel basit kuş. Sana yemek yaparım, Erim ağabeyin ev hediyesi getirdiği şarabı açarız. Şarap içmekten yoruluruz. Çok sevdiğim bir şarkıyı sonunda telefonuma indirmeyi başardım. Belki biraz dans ederiz, sonra dans etmekten yoruluruz. Sonra bana anlatırsın. Sevdiğin, gücendiğin her şeyi. Seni dinlemeyi çok özlemişim. Günlerdir hiç durmadan birbirimize geçirdiğimiz yılları anlatıyoruz...bunun benim için ne ifade ettiğini hayal bile edemezsin. Sonra konuşmaktan yoruluruz. Angelina video çekmeyi çok sever. Ahmet'le birlikte bir sürü komik videom var. Onları izletirim sana, izlemekten yoruluruz. Sonra sana hayallerimi anlatırım, hayal etmekten yoruluruz. Sana seni ne kadar özlediğimi anlatırım. Düşüncelerini, yüzünü, bedenini, sesini, bana bakışını ne kadar özlediğimi anlatırım, dinlemekten yorulursun. Sonra belki sevişiriz, en sonunda sevişmekten yoruluruz. Ne dersin, yorulsana benimle?"dedim.

Anka donakalmıştı. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Yine aynısını yapıyordu. Yine bakışlarıyla beni seviyordu. Yine sadece bana bakarak ruhumun her bir köşesini okşuyordu. Elimdeki sigarayı dudaklarımın arasına tutturdum ve diğer elimle Anka'nın gülümseyen dudaklarını okşadım. Anka kısa bir süreliğine gözlerini kapadıktan sonra gözlerini açtı. Dudaklarının üzerindeki baş parmağımı öptüğünde gülümsedim. Gülümsememle birlikte ağzımdaki sigara dışarıdan düşecek gibi görünüyor olmalıydı.

"Bu birinin bana söylediği en güzel şeydi Kaya Sözeri." dedi Anka. Kollarını etrafıma doladı ve boynunu göğsüme gömdü. Bir kolumla onu sarmalarken diğeriyle ağzımdaki sigarayı alıp dumanı üfledim. Bana öylesine sarılıyordu ki, bana karışmış ve hatta bana saklanmıştı.

"Gelmeyeceksin değil mi?"dediğimde Anka hafifçe başını salladı. Aklında bir şeyler vardı, düşünceli olduğunu görebiliyordum. Bunu benimle paylaşmayacaktı ama benim çoktan bir tahminim vardı.

"Evde kalıp kitabı mı bulmaya çalışacaksın değil mi? Neden bilmek istiyorsun Anka? Seni korkutan ne?"dediğimde Anka cevap vermedi. Haklıydım. Burada kalıp kimseye belli etmeden kitabı arayacaktı.

"Bir şey olmayacak basit kuş. Kimseye bir şey olmadan Selin işini halledeceğiz. Yanında olacağım. Her zaman bir adım ötende olacağım..."dedim. Anka lafımı kesmişti.

"Azra'nın bize söylemediği bir şeyler olmalı Kaya. Sen merak etmiyor musun?"diye sordu en sonunda Anka.

"Kitabı bulmak istiyorsan ne dersem diyeyim seni durduramayacağımı biliyorum. Eğer yarına dair bir endişen varsa unutma ki planı kuran biz değiliz. Azra ve Haluk. Azra zeki bir kadın, Haluk'sa tecrübeli bir polis. Buna güvenmeliyiz basit kuş." dedim. Anka bir süre sustuktan sonra başını salladı.

"Selin gelmeden gitsen iyi olur."dedi Anka geri çekilirken. Ona doğru bir adım atıp yanağından öptüm.

"Dikkatli ol. Yarın görüşürüz."dedim ve ardından arabama doğru ilerledim.

Arabaya binip geriye baktığımda Anka'nın onu bıraktığım yerde durmuş kollarını göğsünde kavuşturup beni izlediğini gördüm. Derin bir iç çekip Anka'ya zıt yönde arabayı ilerlettim. Toprak yola çıktığımda telefonum çalmıştı. Arayan Selin'di.

"Ben gelmeden anlatmaya başlama sakın!"dedi Selin keyifle.

"Ben bizimkilerle değilim. Eve geçiyorum."dedim keyifsizce.

"Neden? Bir sorun mu var? Ben her şeyi birlikte anlatırız diye düşündüm. Sonuçta bu bulmacayı çözen yıldız sensin."dedi Selin sitemle.

"İyi hissetmiyorum Selin. Günlerdir uyuyamadım, başım çatlıyor."dedim ısrarla.

"Ah, bak şimdi senin için endişelendim...pekala o halde ben sizinkilerle konuştuktan sonra sana uğrarım. Uyumamış olursan biraz konuşuruz. Konuşmayalı uzun zaman oldu."dedi Selin. Sesinin bu kadar samimi gelmesi midemi bulandırmıştı. Selin'e çok alışmıştım. Belki de bu yüzden tüm bu olanlarla başa çıkmak zor geliyordu.

"İyi olur, seninle konuşmayı özledim."dedim hissiz bir şekilde.

"Tamamdır. Haluk'la yaptığımız plana bayılacaksın. Sadece iki gün kaldı Kaya. Sana bu işin arkasındaki ismi vereceğim. Biraz daha dayan, bitmek üzere."dedi Selin yeniden heyecanlanmıştı.

"Bitmek üzere evet." diye yineledim onu. Sadece iki gün sonra bitecek, biteceksin.

"Görüşürüz. Biraz uyumaya çalış, dinlen."dedi Selin.

"Görüşürüz."dedikten sonra aramayı sonlandırdım.

Radyoya uzanıp indirdiğim şarkıyı açtım(*) ve sesini hafifçe yükselttim.

(*)Billy Ocean-Love Really Hurts Without You

GÜNÜMÜZ...

Kapı ziliyle birlikte uyanmıştım. Gelen Selin'di. Oldukça gergin görünüyordu. Onu tam da plan günü görmek hoşuma gitmemişti. Yüzümü yıkarken o salonda beklemişti. Yanına döndüğümde Selin'in düşünceli olduğunu gördüm.

"Her şey yolunda gidecek. Rahatla biraz. Sona geldik."dediğimde Selin daldığı yerden çıktı. Koltuktan yanına oturdum ve geriye yaslanıp başımı yastığa doğru yatırdım. Selin cevap vermeyince kaşlarımı çattım. Hiç böyle susmazdı. Selin hep konuşurdu, şimdi onu susturan neydi?

"Ne düşünüyorsun?"diye sordum doğrulup. Selin gülümsemeye çalışıp başını iki yana salladı.

"Hiç, dalmışım öyle."dediğinde ben de başımı iki yana salladım.

"Bir şey olmuş belli. Söyle hadi canını sıkan ne?"dedim. Selin derin bir nefes aldı.

"Dün akşam bizim bara gittim. Geç döndüm, uyuyamadım falan derken güne aklım havada başladım. Ondan böyle durgunum. Hazırsan birlikte geçelim depoya diye geldim..."dedi Selin gözlerini ovuşturarak.

"Bir şeyler olmuş sana ama üstelemeyeceğim. Hazırlanayım çıkalım. Biraz beklesen olur mu?"dediğimde Selin başıyla onayladı. Kanepeden kalkıp odama gitmeden önce Selin'e uzun uzun baktım. Bugün onunla arkadaşlığımın son günüydü. Onunla vakit geçirmeyi sevmiştim, onun beni sadece bir piyon olarak görüp görmediğini merak ediyordum. Acaba beni hiç yakın arkadaşı olarak görmüş müydü?

"Ne bakıyorsun yüzümde bir şey mi var?"diye sordu Selin. Bir yandan da elindeki telefonun ekranından yüzüne bakıyordu. Gülümsedim.

"Yok, daldım öyle. Kafam plana gitti. Aslı'yı düşünüyordum. Umarım görevlerini karıştırmaz, her şey ona bağlı."dedim. Anında bir yalan uydurmuştum ama bunun yalan olup olmadığını ben bile ayırt edemiyordum.

"Aslı çok zeki bir kadın. Bir sıkıntı çıkacağını sanmıyorum. Dünkü basın toplantısından çaldıkları personel kartıyla binaya girip ona verdiğim çipi depodaki bilgisayara takacak. Oradan ben Cemal'in hain olduğunu kanıtlayacak bilgiyi alacağım. Sonrasında Aslı dördüncü kattaki arşivden yönetim kurulunun bilgilerini alacak ki Cemal'in kime çalıştığını yani size bütün bunları kimin yaptığını bulabilelim. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi çıkıp yanımıza gelecek. Hepsi bu."dedi Selin. Gerginliği plan yüzünden değildi. Dün gece her ne olduysa onu etkilemiş olmalıydı. Yıllar boyu bu gününü planını ve hayalini kurmuştu. Onu böylesine şaşırtacak ne yaşamış olabilirdi?

"Haklısın. Zaten hemen dışarda olacağız."dediğimde Selin onayladı.

"Sana sözümü tuttum Kaya Sözeri. Sana oğlunu öldürenin ismini vereceğim bugün."dediğinde hafifçe gülümsedim. Sana sözümü tuttum Selin. Sana ablanı öldürenin ismini vereceğim bugün.

Kalkıp hızlı adımlarla odama doğru ilerledim. Olacak olan her şeye hazırken olmuş olan her şeye hala hazır değildim.

***

(Bölüm Şarkısı/5: Owsey-Thousands of Summer Twilights)

Arabayı firmanın üç sokak arkasına bırakıp Selin'le yürümeye başladık. Selin her neyi düşünüyorsa kafasından çıkarmıştı. Yol boyunca havdan sudan bahsetmişti. Eski haline geri dönmüş gibiydi. Hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Yüzüne gülüp arkasından iş çevirdiğimin farkında bile değildi.

"İşte, oradalar. Herkes gelmiş baksana."dedi bir çocuk neşesiyle. İşaret ettiği yere baktım. İkizler dışında herkes buradaydı.

"Günaydın."dedim onlara yaklaştığımızda. Anka'yı içlerinden seçebilmiştim. Ona doğru ilerlerken onu baştan aşağı süzdüm. Üzerinde siyah bir atlet, altındaysa deri bir pantolon vardı.

"Üşümüyor musun basit kuş?"diye sordum kollarımı Anka'yı ısıtmaya çalışırcasına etrafında birleştirip.

"İyiyim."dedi dudağıma küçük bir öpücük kondurup bir adım geri atmadan hemen önce.

"Hazır mısınız?"diye sordu Selin. Planı kendi kurduğu için bu onu otomatik olarak bir lider konumuna getirmişti.

"Hazırız."dedim Selin'e göz kırparak.

"O halde biz karavana geçiyoruz. Siz de yerlerinizi aldığınızda Aslı'ya haber verelim içeri girsin. Bu gün bu iş bitecek."dedi Selin sırasıyla Azra ve Uğur'a bakarak. İkisi de başlarıyla onaylayıp sokağın iki farklı ucuna doğru ilerlemeye başladığında Bora, Selin, Anka ve ben binanın hemen arkasına park ettiğimiz beyaz karavana doğru ilerledik. Anka 'nın yanına yaklaşıp elini tuttum. Bana baktığında gülümsedim. Heyecanlanmıştı, o da benim kadar bir şeylerin ters gideceğinden korkuyor olmalıydı.

"Her şey yolunda."diye fısıldadım.

Karavana geldiğimizde Selin kapıyı açtı. En önden kendi girdikten sonra onu Bora takip etti. Anka'da bindiğinde son bir kez boş sokağa bakıp bindim. İçerisi neredeyse küçük, dikdörtgen bir oda gibiydi. Üç tane bilgisayarın ikisi binadaki kameraları görüyordu. Birindeyse boş bir ekran vardı. Selin bilgisayarların başına oturup birkaç kontrol yaparken Bora karavanda bulduğu bir silahı hazır hale getiriyordu. Anka'nın karavanın penceresinden dışarıya baktığını görünce yanına gidip neye baktığını görmeye çalıştım. Hemen ilaç firmasının karşısındaki binayı süzüyordu. Erim'i ya da Haluk'u görmek için bakıyor olmalıydı.

"Selin, bu bahsettiğin ana sistem kaçıncı kattaydı? Aslı hangi kata çıkacak?"diye sordum. Selin bilgisayardaki işini bölmeden beni cevapladı.

"Önce eksi ikideki ana bilgisayara verdiğim belleği takacak. Ardından dördüncü kattaki odadan şirket çalışanlarıyla ilgili olan belgeyi alacak. Birkaç saat önce beni yarı uyur halde dinlemeseydin unutmazdın."dediğinde gülümsedim. Aklımda sadece Azra'nın planı vardı ve bu plana göre Aslı depodaki bilgisayara eriştikten sonra Selin'i tuzağa düşürmek için ikinci kata gidecekti. Yeniden binayı süzdüm. Haluk'un kinci ve dördüncü katı tamamen görebilmesi gerekiyordu. Bunun için karşı binanın üçüncü katı uygundu, Anka üçüncü katta onları görmeye çalışıyordu ama orada olmadıklarını biliyordum. Görüş açılarında ilaç firması dışında Azra ve Uğur, bir de karavan vardı. Haluk çatıda olmalıydı. Çatıda gördüğüm minik bir siyah silah çıkıntısı beni onaylıyordu.

Anka'yla aramdaki boşluğu kapatıp Selin'in elimi göremeyeceğinden emin olduğumda Anka'ya çatıyı işaret ettim. Anka'da benim kadar o minik çıkıntıyı görmüştü.

"Kaya, Anka biraz dikkatinizi verin. Kaya, sen Aslı'nın kulaklığına ulaşır mısın? Anka sen de yanıma gel, kameraları izleyeceksin. Bora sen de Azra ve Uğur'un telsizlerine ulaş."dedi Selin sertçe.

"Tamam."dedikten sonra içerideki sabitlenmiş yarım masanın üzerindeki telsizi alıp Aslı'ya verdiğimiz telsizle elimdekinin frekanslarını eşitledim. Bora'da masanın diğer ucunda durmuş Azra ve Uğur'la konuşacağı telsizi inceliyordu.

"Aslı? Kaya konuşuyor. Beni duyuyor musun?"diye seslendim. Telsizden bir cızırtı geliyordu. Telsizin üstündeki düğmeyi hafifçe sağa çevirdim.

"Aslı?" Beni duyuyor musun?"diye yineledim kendimi.

"Ben...duy...cız..." Aslı'nın sesi geliyordu. Telsizi yeniden ayarladım.

"Kaya? Sen misin?"dedi Aslı. Sonunda sesi net geliyordu.

"Evet. Her şey yolunda mı? Başlıyoruz."dedim.

"Evet, firmaya yaklaştım. Birazdan arabayı ana girişin hemen yanına bırakacağım."dedi.

"Güzel, Aslı'nın arabasını buldum."dedi Selin. Ona doğru baktığımda ilk geldiğimizde boş olan haritada Aslı'nın arabasıın bir mavi nokta olarak göründüğünü gördüm. Bu haritada bir sürü nokta vardı.

"Burada herkesin arabası var. Sen bizi mi takip ediyorsun?"diye sordu Anka.

"Evet. Merkezde ne yaptığımızı sanıyordun? Güvende olup olmadığınızı nerden bilebiliriz?"dedi Selin huzursuzca. Yalan söylüyordu.

"Ben Aslı'nın da Uğur'un da Azra'nın da sesini net aldım.Bir sıkıntı var mı?"diye sordu Selin kulaklığını çıkarıp bize dönmüştü.

"Yok, sesler net. Görüntüde netse iyiyiz."dedi Bora. Selin hafifçe yana çekilip ekrandaki kamera görüntülerini gösterdi.

"Görüntüler temiz."dedikten sonra derin bir nefes aldı.

"O halde başlayalım. Aslı, içeri gir. Güvenlikte kartını fotoğrafını göstermeden okut ve soldaki yangın merdiveninden aşağı in."dedi Selin. Ekrandan Aslı'nın arabasını park etmesini izliyorduk. Bir takım giymişti. Elindeyse bir dosya büyüklüğünde iş çantası vardı. Sanki kendi çalıştığı iş yerine girdiği hissiyatına kapılmıştım. Onca sene çalışırken böyle giyinmiş olmalıydı. Oldukça profesyonel görünüyordu. Selin, huzursuzca kıpırdandı ve kamera açılarını değiştirip ekranları yeniledi. Aslı'nın onu duyup duyamadığından emin olamamıştı.

"Aslı, beni duyuyorsan ceketinin bir düğmesini aç."dedi Selin. Aslı önüne gelen uzun kızıl saçlarını savurdu ceketinin bir düğmesini açtı.

"Güzel, dikkatli ol."dedi Selin. Bora'yla birbirimize baktık. Başına taktığı kasketle yaşından oldukça büyük görünüyordu. Anka ve benim aksimize Bora oldukça rahat görünüyordu. Bir eliyle kasketini düzelttikten hemen sonra masanın altından telefonunu kontrol etti.

Aslı içeri girmişti. Güvenlikten geçtikten sonra kimseyle konuşmadı ve kendinden emin adımlarla koridorda yürümeye devam etti. Yangın çıkışı hemen koridorun sonunda solda kalıyordu. Aslı sadece bir kez başını arkaya çevirip etrafını süzdükten sonra yangın çıkışına girdi. Hızlı adımlarla merdivenlerden iniyordu. Telsizden sadece Aslı'nın nefes alış verişi ve yankılanan topuk sesleri geliyordu. Aslı iki kat aşağı indikten sonra kapının önünde durdu.

"Temiz mi?"diye fısıldadı kapıya yaslanıp. Selin önündeki ekranın görüntülerinden rahatlıkla odayı buldu. İçerisi boştu. Burası bir veri depolama yeri olmalıydı. İçeride bir sürü kasa vardı. Şirketin tüm bilgileri burada olmalıydı.

"Temiz, sen içeri gir. Ben geçtiğin her yeri gören kamera kayıtlarını başa sardırıyorum, binaya hiç girmemiş gibi ayrılacaksın ."dedi Selin. Aslı içeri girdi ve kapıyı kapattı.

"Bahsettiğin bilgisayar neye benziyor?"diye sordu Aslı. Selin ekrana doğru eğildi. Aleti tanımıştı.

"Saat altı yönünde, kırmızı ışığı var. Gördün mü?"diye sordu.

"Evet."dedikten sonra çantasından bir bellek çıkardı.

"Bir sürü girişi var, hangisine takacağım?"diye sordu.

"En alttaki sırada üçüncü girişe takmalısın."dediğinde Aslı eğildi.

"Taktım. Yükleniyor olmalı. Girebiliyor musun?"diye sordu Aslı. Selin'in üçüncü ekranında yazılar akmaya başlamıştı.

"Birkaç dakika sürecek."dedi Selin.

"Azra, Uğur? Gelen giden var mı?"diye sordu Selin.

"Temiz."dedi Azra. Hemen ardından Uğur'un sesi duyulmuştu.

"Temiz."

"Çok kolay oldu..."dedi Anka. Selin susması için elini kaldırmıştı. Ekranına akan yazıları kaydırdıkça Selin'in yüzünde bir endişe beliriyordu.

"Hayır...hayır. Burada değil. Burada olmalıydı."dedi Selin.

"Selin? Bir sorun mu var?"diye seslendi Aslı.

"Aslı, girmek istediğimiz dosya burada değil. Görmediğim bir şey mi var? Odada başka bir kırmızı ışık görüyor musun?"diye sordu Selin. Aslı etrafa bakındı.

"Hayır."dediğinde Selin sinirle klavyesine vurdu.

"Kahretsin burada değil!"diye bağırdı.

"Bir sorun mu var?"dedi Azra telsizden.

"Neler oluyor çocuklar?"diye takip etti Uğur'un endişeli sesi.

"Dosya burada değil. Size bunları yapanın ismini dördüncü kattan bulabilir ama Cemal'in hain olduğunu kanıtlayacak bilgi burada olmalıydı."dedi Selin. Cümlesinin altındaki gerçekleri görebiliyordum. Kardeşinin dosyası burada değildi ve dosyayı almadan bize bunları yapanı bulmak için Aslı'yı dördüncü kata yollarsa kaçmaya vakti kalmayacaktı. Aslı'nın dördüncü kattaki odaya gitmesi sadece bir oyalamaydı.

"Dün bize binayı gezdirirlerken ikinci katta kilitli bir oda vardı. Hülya turdaki başka bir gazeteciden o odada bazı gizli dosyaların tutulduğu ve sadece üst düzey yöneticilerin erişiminin olduğunu öğrenmişti. Orada bulabilir miyiz?"diye sordu Aslı. Selin'in yüzü beyazlamıştı.

"Manuel olarak bulman gerekecek. Dosyaları okuyarak bulman gerekecek..."dedi Selin. Daha çok kendi kendine düşünüyor gibiydi.

"Evet, bunu yapabilirim. Size Cemal'i suçlayacak kanıtı vermeye söz verdik. Bunu yaparım."dedi Aslı yeniden.

"Dosyayı okuduğunda anlayacaksın...öğreneceksin..."dedi Selin yeniden. Terlemişti.

"İkinci kata bu yangın merdivenlerinden gidebilir miyim?"diye sordu Aslı odadan çıkıp. Selin donakalmıştı, Anka mikrofona uzandı.

"Evet, temiz."dediğinde Aslı merdivenlerden çıkmaya başladı.

"Hayır dur. Plan bu değildi. Sen dördüncü kata çık. Ben içeri gireceğim, ikinci kata ben gireceğim."dedi Selin. Hemen ardından kulaklığını çıkardı ve Bora'nın hazırlayıp masaya bırakmış olduğu silahı aldı. Karavanın kapısına uzanmıştı ki oturduğum yerden kalkıp onu yakaladım.

"Hayır, bu tehlikeli. Kartın bile yok Selin."dediğimde Selin ağlamaklı gözlerle bana döndü.

"Aslı'yı tehkileye atmış oluruz. O odaya girerken yakalanırsa bir şey yapamayız. Bunu ben yapmalıyım."dedi Selin.

"O halde bırak ben yapayım."dedim tuttuğu silaha doğru uzanıp. Selin silahı arkasına sakladı.

"Anlamıyorsun. O dosyayı okuyamazsınız."dediğinde sinirle ellerimi saçlarımın arasına daldırdım.

"Nasıl gireceksin içeriye? Selin bu delilik!"diye bağırdım. Selin cebinden bir kart çıkardı.

"Dün, ne olur ne olmaz diye kartı çoğaltmıştım. Aynı kartla iki kere giriş yapılıyor, sistemi ayarladım Kaya. Buna hazırım."dedi Selin.

"Başına bir şey gelecek. Tanrı aşkına Selin, bırak Aslı yapsın!"dedim bağırarak. Selin tuttuğum kolunu hızlıca çekti.

"Hey!"dedi Anka. Sesi sesimize karışmıştı.

"Olmaz Kaya, gitmeliyim!"diye bağırdı Selin.

"Hayır, ısrar etme bu tehlikeli!"diye bağırdım Selin'i neredeyse tehdit edercesine.

"Hey! Aslı telsizde!"dedi Anka yeniden.

"Çocuklar...çocuklar beni duyuyor musunuz?"diye seslendi Aslı.

"Evet."diye yanıtladı Bora mikrofona atılıp.

"Biri beni takip ediyor..."dedi Aslı. Nefes nefese kalmıştı.

"Kim? Nerdesin sen?"dedi Bora, kamera açılarını değiştirip binada Aslı'yı bulmaya çalışıyordu.

"Çocuklar, Aslı ikinci katta."dedi Anka ekranı göstererek. Selin bu boşluktan faydalanıp karavanı açtı ve koşarak binanın ön girişine doğru ilerledi.

Bora kapıyı arkasından kapadı ve Selin'in bağlantısını telsizlerden kopardı.

"Pekala, balık yemi yedi."dedi Bora sırıtarak.

"Afiyet olsun."dedi Uğur telsizden gülerek. Bense nefesimi tutmuştum. Anka'nın yanına gidip ekranlara baktım.

"Aslı'yı kim takip ediyor? Biri onu tanımış olmasın?"dedim endişeyle.

"Yok, Aslı Selin'e yem atmıştır."dedi Bora keyifle. Anka'da en az benim kadar huzursuz olmuştu.

"Aslı, Selin sana doğru geliyor."dedi Bora telsizden. Cevap gelmemişti.

"Aslı orda mısın?"diye seslendi yeniden.

"Aslı?"diye seslendim mikrofonu kendime çekip. Cızırtılı bir ses kulaklarımıza dolmuştu.

"Neler oluyor?"diye sordu Anka. Paniklemişti.

"Ben Aslı'ya bakmaya gidiyorum."dediğimde Bora beni durdurdu.

"Buna gerek yok. Her şey yolundadır."dedi. Sinirle yerime oturup görüntülerde Aslı'yı aradım.

"İşte! Şu o!"dedi Anka. Parmağını ekrandaki bir kareye bastırıyordu.

"Koşuyor. Neden koşuyor?"dedim.

"Selin'den önce odaya girmek istiyordur."dedi Bora. Telsizden tiz bir çığlık geldiğinde oturduğum sandalyeyi devirip ayaklandım ve kendimi karavandan dışarı attım. Bu Aslı'nın çığlığıydı. Binaya doğru koşarken Haluk'un ekibinin tam takım içeri girdiğini gördüm. Haluk ve Erim'de çatıda ayaklanmıştı. Belime koyduğum tabancayı çıkarıp kilidini açtım. Girişe geldiğimde cam kapıyı itip içeri girdim. Haluk'un ekibi bina güvenliğine silah doğrultmuştu. Herkesin elleri havadaydı. Bora hemen arkamdan koşuyordu. Merdivenlere doğru koşup ikişer ikişer çıktım. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi.

"Kaya dur!"diye bağırdı Bora.

"Aslı!"diye bağırdım ikinci kata geldiğimde. Geçtiğim her odanın kapısını açıyordum.

"Aslı!"diye bağırdım yeniden. Ses gelmiyordu. Bora hemen koridorun sonunda kalan kapısı açık odayı işaret etti. Odanın içini görebilmek için birkaç adım atıp durdum. Aslı buradaydı. Duvara yaslanmıştı. Gözleri korkuyla bakıyordu. Dudakları aralanmıştı. Etrafı kanla dolmuştu. Kendi kanının içinde oturuyordu. Göğsündeki baltadan kan sızmaya devam ediyordu.

Zamanın yavaşladığını hissettiğim çok fazla anım olmuştu. Sadece ben ve avuçlarımdan akıp bacaklarıma, ayaklarıma, yerlere sinsice yayılan, kök salan saniyeler.

Ringde zaman yavaşlardı. Öyle bir yavaşlardı ki bir süre sonra kısa bir anlığına bile olsa saniyeleri yönetebiliyor olmanın verdiği hazla başa çıkamazdım. Kalabalıktan çıkan uğultu, rastgele haykırışlar, anlamlı tezahüratlar, kaos, her şey durulurdu. Sadece ben ve saniyeler.

Anka'ya bakarken zaman yavaşlardı. Gözleri gözlerimi bulduğunda olanlar akmakta olan zamanı karıştırıyordu. Ona bakarken yaratılışı ve evreni yeniden anlıyordum. Milyarlarca yıl sürmüş olan bu keşfe saniyeler yetişemiyordu.

Talya uykudayken usulca yukarı aşağı inen göğüs kafesini izlemek zamanı yavaşlatırdı. Saçlarını örmeye çalıştığımda ve bana o kurnaz aklından geçenleri süzmeden anlattığında o an duraksardı.

Tehlikede zaman yavaşlardı. Ölebileceğim hissi tanıdıktı. Birinin öldürüleceği hissi tanıdıktı. Bunlar hep tanıdık hislerdi. Bu anlarda zaman yavaşlardı ve ben kurtulurdum, kurtarırdım. Bu bir süper kahramanlıktan öte bayat bir şanstan ibaretti.

Son birkaç aydır başıma gelenler bunların zıttıydı. Ölüme tanıdıktım. Ölüme alışıktım. Zaman hep yavaşladı ve ben kurtuldum. Hiç kurtaramadım. Ahmet'i kurtaramadım.

Zaman seçici değildi. Yavaşlardı ve bunu iyi anlarda ve kötü anlarda yapardı. Her ne kadar saniyeleri avuçlarımda tutabilecekmişcesine kontrol ettiğim hissi bana kısa süreli bir tanrılık iç güdüsü bahşetsede olanların benden daha büyük olduğunu biliyordum. Bir tanrı, bir melek, bir güç, bir çekim sanki bana sevdiğim tüm güzellikleri doyasıya yaşamam ve anda kalmam için bu hissi bahşediyordu. Bir tanrı, bir şeytan, bir güç, bir çekim sanki bana acıyı anlamam, acıyı doyasıya yaşamam ve acının karşısında boyun eğmem için bu yavaşlamayı bahşediyordu.

Ölüme tanıdıktım. Ölüme alışıktım. Zaman hep yavaşladı ve ben kurtuldum. Hiç kurtaramadım. Aslı'yı da kurtaramadım.

Kapısı açık kalmış odaya girdiğimden beri saniyeler akmayı bırakmıştı. Neredeyse beş dakikadır içerideydim. Nefes alışverişim odanın sessizliğinde kulaklarımı tırmalıyordu. Kalp atışlarımı duyabiliyordum. Damarlarımdaki kanın akışını duyabiliyordum.

Yere oturmuştum. Hayır, yere yığılmıştım. Hemen yanımda Bora vardı. Başımı yavaşça Bora'ya çevirdim. Kafam hareket ettikçe beynim akıyormuş gibi hissediyordum. Görüşümü bulanıklaştıran gözyaşları en sonunda yanaklarımdan süzüldüğünde onu daha net görebildim. Bora'nın yüzü bembeyazdı. Kanı çekilmişti.

Titreyen ellerim kulağımdaki telefonu tutmamı güçleştiriyordu. Telefonunu açmıyordu.

"Hayır...hayır...hayır...kahretsin!"dedim hıçkırıklarımın arasından. Gözyaşlarım gözlerimden neredeyse hiç aralıksız akıyordu.

Hemen önümde yere oturmuş kadının donmuş suratına yeniden baktım. Açık kalmış kapıya bakıyordu. Bakışlarımı yeniden yüzünden aşağıya doğru kaydırdım. Kalbine saplanmış baltadan sızan kan halı kaplamayı boydan boya boyamış ve bana kadar gelmişti. Hıçkırarak ağlıyordum ve boğazımı dalayan acı nefes almamı güçleştiriyordu.

Genç kadına doğru kendimi sürükledim. Dizlerimin üzerinde birkaç adım atmıştım ki hemen yanımdaki Bora omzuma dokunup beni durdurdu.

"Kaya, dur..."dedi buruk bir sesle. Elinden kurtulmak için sirkelendim, genç kadına ulaşmam gerekiyordu. Bora yeniden beni durduracaktı ki buna gerek kalmadan duraksadım. Kulağımda tuttuğum telefondan tanıdık bir ses odaya dolmuştu.

"Günaydın."dedi Emre. Yeni uyanmış olmalıydı. Dudaklarım titriyordu, ona bunu nasıl söylerdim?

"Kaya?"diye seslendi hattın ucundaki adam. Ağladığımı anlamıştı. Dudaklarımı son kez sıkıca birbirine bastırdıktan sonra güçlükle araladım.

"Emre..." Boğazım düğümlenmişti. Konuşamıyordum.

"Kaya ne oldu?"diye sordu Emre, oldukça endişelenmişti.

"Emre ben bilemedim. Böyle olacağını bilemedim..."dedim. Kendimi konuşmaya zorluyordum. Her kelime ağzımdan dökülmeden önce boğazımı kesiyordu.

"Kaya ne oldu söylesene!"diye bağırdı Emre.

"Aslı..."dedim güçlükle. Derin bir nefes aldım ve hemen önümde kanlar içinde kalmış kadının cansız bedenine baktım.

"Aslı öldü."

Telefondaki ses kesilmişti. Bora telefonu elimden çekti.

"Selin sizi gördü, arka kapıdan çıkacak! Kaçacak!"dedi Anka. Bora'nın elindeki telsizden sesi gelmişti.

"Hülya'lar orada."dedi Bora Anka'ya. Telsizi cebine attıktan sonra beni kollarımdan tutup kaldırdı.

"Gel..."dedi.Vücudum kaskatı kesilmişti. Gözlerimden yaşlar akıyordu.

"Bora...Aslı öldü!"dedim. Dudaklarım titriyordu, başım dönmeye başlamıştı.

"Hay sikeyim! Ölmedi Aslı, hadi gel!"diye bağırdı Bora. Kaşlarım çatıldı. Bora beni odadan sürükleyerek çıkardığı sırada hayal meyal Aslı'nın bana göz kırptığını görmüştüm.

Bora beni güç bela dışarı çıkardığında bir süredir nefesimi tuttuğumu fark etmiştim. Aldığım her nefes ciğerlerimi yakıyordu. Ellerimi dizlerime koyup hafifçe eğildim.

"Selin'i durdurmuş olmalılar."dedi Bora. Sokakta bir ileri bir geri gidiyordu. Doğrulup iki büyük adımda Bora'nın yanına gittim ve onu ceketindan kavrayıp kendime çektim.

"Neler döndürüyorsunuz? Söyle!"diye bağırdım.

"Hey, sakin olsana sen..."dedi Bora.

"Kes sesini! Ne halt yiyorsunuz siz? Bu planın bir parçası değildi. Benim bundan haberim yok. Neler oluyor?"diye bağırdım yeniden sinirle. Bora beni hızla ittirmişti ki yakasına yapışıp yüzüne bir yumruk attım.

Bora çenesini tutarak yalpaladı. Şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

"Ben Selin değilim. Bana planı baştan sona anlatmadın. Anlattığında da anlatmamışsın, beni kandırıyorsun. Ne halt yiyorsunuz siz?"diye bağırdım. Öfkeden delirmiştim. Tam sorumu yineleyecekken Anka'nın sesini duydum. Sesi beni kendime getirmişti.

"Bunu yapmak zorunda değilsin, indir silahını..."

Bora'yla birbirimize bakıp ikimiz de aynı anda binanın arkasına doğru koştuk. İlk köşeyi dönen ben olmuştum. Sokağın ortasında Selin ve hemen karşısındaysa Seçkin vardı. Selin silahını Seçkin'e doğrultmuştu.

"Ne oluyor burada?"diye sordu Bora kısık bir sesle.

"Seçkin...Selin'in kardeşini öldüren ilacı bulan Seçkin. Bunu Selin'e söylemiş olmalı."dedim. İkimiz de sokağın başında durmuştuk. Etrafa bakındım. Sokağın diğer ucunda ne yapacağını bilmeyen Azra ve Uğur vardı. Angelina ve Hülya ise Anka'nın hemen birkaç adım gerisinde olan biteni izliyordu. Anka elindeki silahı Selin'e doğrultmuştu. Tüm bu olanları görmüş olmalıydı. Kafamı yukarı kaldırıp çaprazda kalan binanın tepesinden burayı izleyen Haluk'a ve Haluk gibi gizlenme ihtiyacı duymadan olan biteni ayakta izleyen Erim'e baktım. Selin'in omuz hizasında bir kırmızı nokta vardı. Haluk onu vuracaktı!

Yeniden dikkatimi olan bitene verdiğimde Selin'in tabancasının kilidini açtığını gördüm. Haluk Selin'i vuracaktı. Tabii ondan önce Selin Seçkin'i vurmazsa!

"Selin!"diye bağırdım yanlarına koşarken.

"Yaklaşma!"diye bağırdı Selin tabancayı doğrultmayı sürdürerek.

"Bunu yapma Selin. Seçkin buna değmez..."dediğimde Seçkin'in kaşları çatıldı.

"Hayır! Kaya'yı dinleme. Senin ablan benim yüzümden öldü! O siktiğimin ilacını ben yaptım. Ablanın ölüm nedenini ben gizledim. O depoda ilaçlanan her insanın kanı var üzerimde! Ben bir katilim Selin...onlarca insanı öldürdüm."dedi Seçkin. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Selin'in tabancayı tutan eli titriyordu. Bunu Seçkin'de görmüş olsa gerek Selin'e doğru ilerlemeye başladı. Ona kendini öldürtecekti!

Bunu nasıl anlamamıştım! Nasıl görememiştim! Seçkin ölmek istiyordu ve ben onu ellerimle ölümüne getirmiştim.

Adımlarımı hızlandırdım ve Seçkin göğsünü tabancaya yaslamadan hemen önce onu itip Selin'le arasına girdim. Selin'in gözleri dolmuştu.

"Bana bak...beni dinle...bunu yapmak zorunda değilsin."dediğimde Selin'in bakışları çözülür gibi olmuştu. Hemen kendini toparladı, içinde bir yerlerde biriktirdiği kini su yüzüne çıkmıştı.

"Kaya, çekil o adamın önünden!"dedi bağırarak.

"Çekilmeyeceğim. Hata yapıyorsun Selin, ölenin intikamı olmaz."dediğimde Selin kurnazca gülümsedi.

"O halde önce seni öldürürüm."dedikten hemen sonra bir silah sesi duyuldu. Şaşkınlıkla sesin sahibine döndüm. Anka silahını ateşlemişti. Hemen soluma baktığımda Selin'in kafasının hemen üzerine ateş ettiği için duvara saplanan kurşunu görmüştüm. Selin bunu beklemiyor olsa gerek afallamıştı.

"Silahını indirmezsen bir sonrakini ıskalamayacağım."dedi Anka tehditkar bir sesle. Selin bir Anka'ya bir bana baktı.

"Kaya, sana çekil diyorum!"diye bağırdı yalvarırcasına.

"Beni dinle...sen kötü biri değilsin. Neden bunları yaptığını biliyorum. Her şeyi biliyorum. Seçkin'i öldürmek sana kimseyi geri getirmeyecek Selin."dedim ellerimi Selin'in omuzlarına koyup. Tabancanın soğuk metali göğsüme değiyordu.

Bir araba sesi herkesin sesini bastırmıştı. Sokağın girişinden olduğumuz yere son hız gelen taksiye baktım. Bu gelen Emre'ydi.

"Aslı!"diye bağırdı arabadan inip. Ağlıyordu. Dehşete kapılmıştı. Yanımıza doğru gelecekti ki Bora onu tuttu.

"Aslı nerde?"diye sordu ve bir cevap alamayınca Bora'nın elinden kurtulup ilerlemeye devam etti.

"Emre, dur!"dedi Bora onu yeniden durdurarak.

"Bırak beni! İkizim nerde diyorum sana!" diye bağırdı Emre. Sesi tüm sokakta yankılanmıştı. Tüm bu olanlar Selin'in dikkatini dağıtmıştı. Tam elindeki silaha doğru hamle yapacakken bir ayak hemen burnumun yanından geçip hızla Selin'in eline indi. Bu Anka'ydı. Bedeni bedenime çarpmıştı. Düşmemesi için onu tuttum ve hemen ayağımın dibine düşen tabancayı ayağımla Angelina'ya doğru ittim. Angelina hızla tabancayı aldı ve Selin'e doğrulttu.

Selin karşı koymamıştı. Olduğu yere öylece oturup başını dizlerinin arasına aldı. Olduğumuz yere doğru koşan Haluk'un ekibini görebiliyordum. Anka'yı kenara çektim.

"Aslı ölmedi!"dedi Bora Emre'yi omuzlarından sarsarak.

"Ama...ama Kaya dedi ki..."dedi Emre. Cümlesini tamamlayamıyordu. Aklı bulanmıştı. Haklıydı da...

Binanın arka çıkışı gıcırtıyla açıldı ve içerden Aslı çıktı. Göğsündeki baltadan eser olmasa da üzerinde hala bolca kan lekesi vardı. Haluk'un ekibinden bir çocuk Selin'i kelepçelediği sırada Selin, Aslı'nın kanlar içinde kalmış elbisesine baktı. Öldü sandığı kadın kanlı canlı karşısında dikiliyordu.

Aslı gözlerini kısıp gülümsedikten sonra orta parmağını Selin'e doğru kaldırdı.

Anka koşarak yanıma geldiğinde ona sıkıca sarıldım. Herkes hareketlenmişti. Bora Angelina'nın elinden tabancayı alırken Uğur'da Seçkin'i neredeyse hırpalayarak yolun ortasından kenara çekti. Azra ağır adımlarla karavana doğru yürüyordu. Emre'yse hızla Aslı'nın yanına gelip onu inceledi ve ardından sıkıca sarıldı.

Haluk'un ekibinden birkaç kişi, Selin'i ekip arabasına doğru götürürken bize doğru koşan iki adamı süzdüm. Bunlar Erim ve Haluk'tu. Haluk Selin'in yanında duraksadığında Selin ona döndü.

"Ne zaman anladın?"diye sordu Selin.

"Üzgünüm, keşke böyle olmasaydı."dedi Haluk sadece. Bir elini Selin'in omzun koyup hafifçe vurduktan sonra bir daha ona bakmadı. Erim'in arkasından yanımıza doğru yürümeye devam etti.

"Herkes iyi mi?"diye sordu Erim birkaç adım ötemde durup.

"Neden bu kadar çok bekledin! Olan biteni izle diye seni nişancı olarak koymadım, bizi koru diye koydum. O kadın Kaya'yı vurabilirdi!"diye bağırdı Anka, Haluk'a.

"Hey, sorun yok basit kuş. Hepimiz iyiyiz."diye yatıştırdım onu. Haluk için zor bir gün olduğunu görebiliyordum. Anka, Haluk'a sinirli sinirli bakmaya devam ediyordu.

"İyi işti millet. İçerden bu deneylerle ilgili verileri alacağız. Selin'in de görüntüleri elimizde. Onun hakkında işlem yapacağız. Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim."dedi Haluk ortaya. Onu dinlemeyen iki kişi vardı. Biri duvara yaslanıp olduğu yere oturmuş olan Seçkin. Diğeri ise karavana girmiş kapıyı arkasından hafifçe kapatmış olan Azra'ydı. Uğur, Hülya ve Angelina yanımıza geldiğinde Anka'dan sessizce ayrıldım ve kimseye belli etmeden karavana doğru ilerlemeye başladım.

Karavana geldiğimde kapıyı tıklattım. Ses gelmeyince kapıyı hafifçe itmiştim ki masmavi iki göz gözlerimi buldu. Karavandan içeri girip kapıyı kapattım.

"Neden ağlıyorsun?"diye sordum. Azra şişmiş gözlerle bana bakıyordu. Sandalyeye oturup Azra'ya yaklaştım.

"Ben...Aslı'yı kurtardık. Bunu gerçekten yaptık. Ona sevindim."dedi Azra. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımla onayladım. Artık her şey daha netti.

"Selin yukarı çıktığında Aslı'yı öldürecekti değil mi? Kitapta Selin'in Aslı'yı öldürdüğünü gördün. Tüm bu planı Aslı'yı kurtarmak için yaptın...."dediğimde Azra'nın gözleri yeniden doldu.

"Neler oluyor burada?"dedi Bora. Kapıyı aralamış içeri başını uzatmıştı. Azra'nın ağladığını görünce kaşları çatıldı. Kimsenin buraya bakmadığından emin olduğunda karavandan içeri girdi ve kapıyı kapatıp Azra'nın yanına gitti. Kollarını genç kadına dolayıp burnunu omzuna sürttü.

"Sakin ol bebeğim..."diye mırıldandı. Azra kendini toparladığında gözlerini yeniden açtı.

"Koridorda duvarda duran antika baltayla Aslı'yı öldürecekti. Sonra da arka kapıdan kaçmaya çalışacak ve kaçarken ölecekti. Erim...onu vuracaktı."dedi Azra ağlayarak.

"Başardın. Kitabı değiştirdin."dediğimde Bora'nın da gözleri dolmuştu.

"Başardın sevgilim...kitabı değiştirdin. Onu değiştirebiliriz. Gördün mü? Değiştirebiliriz..."dedi Bora, Azra'nın omzunu minik dokunuşlarla defalarca öperken. Duraksamıştım.

"Sana kitabı kim verdi Azra? O kitabı öylece kapında bulmadığını biliyorum."dedim aniden. Bora sinirle bana döndü. Neden Azra'nın üzerine gittiğimi sorguluyordu.

"Kitapta başka ne gördün Azra?"diye sordum duraksamadan.

"Kes şunu, iyi değil görmüyor musun?"dedi Bora sinirle.

"Kitabı okudun. Öleceğini gördün...sen de öleceksin. Kitapta bir yerde sen de ölüyorsun. O yüzden kaçtın. Burada olmazsan bunu engelleyeceğini düşündün."dedim. Sesli bir şekilde düşünüyordum. Bunun bir tahmin değil de gerçeğin ta kendisi olduğunu Azra'nın gözlerindeki korkuda görebiliyordum.

"O kitabı sana kim verdi Azra?"diye sordum yeniden. Azra burnunu çekti. Derin bir nefes aldı. Cevap verecekti ki bir başka kadının sesi karavana doldu.

"Yiğit."dedi Anka. Karavanın aralık kalmış camından buraya bakıyordu. Konuştuklarımızı duymuş olmalıydı. Gözleri dolmuştu. Uzunca bir süre Azra'ya baktıktan sonra bana döndü. İçinde bir yerlerde öldüğünü gördüm. Tıpkı içimde bir yerlerde öldüğüm gibi.

"Kitabı ona Yiğit verdi."

Bölümde en sevdiğin sahne/sahneler hangileriydi?

Bundan sonraki bölümde bir özel bölüm yazmayı planlıyorum. Aklımda Azra var. Sen ne dersin? Kimi okumak istersin?

Sonraki bölümde görüşürüz. Kendine iyi davran, sen sevilmeyi hak ediyorsun. xx

Continue Reading

You'll Also Like

1M 35.2K 24
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
446K 14.9K 39
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
2.8M 216K 38
*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar uyarı geçsem, o yorumları silsem de ma...
12:30 SEANSI By damy

Mystery / Thriller

1.7M 103K 50
[WATTYS 2022 KAZANANI] Parmağı omzumun üzerindeki belli belirsiz benlere dokundu. Ardından köprücük kemiğime kaydığında dudaklarım, bir nefese muhtaç...