FİLE ARKASI

By mishelov

817K 80.1K 45.6K

☙ Dönem ödevi için aşk konulu çarpıcı bir köşe yazısı yazması gereken Deniz'e, bu yolculukta kendisine ilham... More

chapter 1: köşe yazısı
chapter 2: ünilig
chapter 3: rehber kız
chapter 4: iki ay
chapter 5: ilham
chapter 7: gelişme
chapter 8: film gecesi
chapter 9: his karmaşası
chapter 10: arkadaş
chapter 11: parti
chapter 12: yeniden
chapter 13: batı han egeli
chapter 14: bilinmezlik
chapter 15: çaba
chapter 16: batı ve deniz sözü
chapter 17: kabulleniş
chapter 18: deplasman
chapter 19: çift kişilik hayaller
chapter 20: file arkası goller

chapter 6: karşılıklı

37.9K 3.8K 1.5K
By mishelov

sosyal medya hesaplarım:
ig: @/deneyselhisler
tw: @/deneyselhisler

Gripin, Aşk Nerden Nereye

❝Aşka Doğru 6 Adım.

AŞKA DOĞRU 6 ADIM

Sağlıklı bir ilişki için üç şeye ihtiyaç vardır: İyi bir bağa, iyi bir partnere ve iyi bir hikâyeye.

Çoğu ilişkide zaman zaman sorgulanan bazı kritik noktalar olur. Bazen en önemsiz sandığımız ayrıntılar bile beklemediğimiz bir anda çığ gibi büyüyerek, karşımızda engel hâlini alan en büyük sorun hâline gelebilir.

Böyle durumlarda çiftler, partnerleri ile aralarındaki bağın eski hâlini alabilmesi için çift terapistlerinin en ideal çözüm yolu olduklarını sanır fakat sorunu içselleştirmektense bazı durumlarda tolerans göstermek, ilişkiyi herhangi bir terapiye ihtiyaç duymadan çok daha sağlıklı bir hâle getirecektir.

Gelin sizinle bir ilişkiyi güçlendiren ve partnerimizle aramızdaki bağı kuvvetlendiren bazı ufak ayrıntılardan bahsedelim.

1. Karşılıklı İletişim ve Birbirini Anlamak.

Maddeyi yazdığım gibi önümdeki laptopun ekranını sertçe kapattığımda, derin bir soluk verdim ve başımı sandalyede geri atarak saçlarımı yüzümden çektim.

Her madde için ufak bir açıklama kısmı da eklemeyi planlıyordum ancak henüz bunun için dikkatimi yeterli bir şekilde önümdeki ekrana verdiğimi sanmıyordum.

Tekerlekleri olan sandalyemi bir o yana bir bu yana sallayarak tavanı izlemeye başladığımda, "Karşılıklı iletişim en büyük artıdır." diye mırıldandım dosyaya yazacağım şeyleri sesli bir şekilde dile getirerek. O noktada bileğimdeki siyah beyaz örgü bilekliğin varlığını sezdim ve başım hâlâ tavana doğru bakarken, kollarımı kaldırarak onu izlemeye başladım.

Aynı zamanda, "Bu noktada önemli olan detaylardan biri de uyuz ve sinir bozucu olmayan, sizi her şekilde anlayan ve alttan alan bir partnere sahip olmaktır." diye mırıldanmaya devam ediyordum. Bilekliğe bakarken gözlerim kısıldı. "Hor görmeyen, alay etmeyen ve uyuşuk olmayan kusursuz bir partnere... Aslında bu engellenebilir. Uyuz olması da pek büyük bir sorun değil, her sabah onun için bir fincan yeşil çay..."

Öylece duraksayıverdim.

Ne saçmalıyordum ben?

"Hayır tabii ki." diye homurdandım hızla yayıldığım yerden doğrulduğumda. "İyice saçmaladın, Deniz. Bu ne berbat bir çözüm teorisi?"

Kendi kendime kızarken, dakikalardır soğumaya yüz tutmuş şekilde masanın üzerinde duran ve üzerinde, "With great power comes great responsibility." yazan kırmızı kupama yöneldim. Spider-Man serisinde geçen ünlü bir alıntıydı ve bu güzel kupayı bana geçen seneki yaş günümde Ata hediye etmişti.

Kahveden koca bir yudum alıp, kısık gözlerle öylece laptopumun üzerindeki ısırılmış elma logosunu incelerken üzerimdeki pijamanın içine attığım ve sessize aldığım telefonumdan mesaj titreşiminin yükseldiğini hissettim.

Cebimden çıkarıp elime aldığımda ise yanılmadığımı fark etmiştim. Çünkü Batı Han Egeli'den yeni mesajlar vardı.

Bünyeme dolan yoğun bir heyecan çarpıntısı, o saniyelerde fazlasıyla tuhaf bir şekilde oturduğum yerde toparlanmama ve dizlerimi kırarak karnıma doğru çekmeme neden olmuştu.

Beklemeden mesajını açtım.

Batı Han Egeli: Bugünkü antrenman iptal. (12.19)

Batı Han Egeli: Haberin olsun. (12.19)

Şaşırmamıştım. Haftanın ilk günü hareketli başlamıştı çünkü sabahtan beri duyurulan fırtına uyarılarından ötürü okullara da bir günlüğüne ara verilmişti. Dışarıda kuvvetli bir lodos vardı.

Deniz: Tamamdır. (12.20)

Sohbetten çıkmak için ufak bir hamlede bulunuyordum ki, o sıra isminin alt kısmında beliren yazıyor... imgesi ile usulca duraksamak zorunda kaldım.

Saniyeler sonra ekranım yeni bir mesajla aydınlandı.

Batı: Şu projen için buluşabiliriz istersen. (12.20)

Telefonun ekranına öylece bakakaldığımda, bir anlığına bu teklifin gözüme bu denli cazip gelmesinin nedenini asla anlayamadım.

Deniz: Ödev zımbırtısı demedin? (12.20)

Batı: Demeli miydim? (12.21)

Deniz: Bunu söyleyen sen olunca cümle bir tık tamamlanmamış geldi. (12.21)

Batı: Bu cevap vermekten kaçmanın başka bir yolu mu? (12.21)

Deniz: Ne alakası var? (12.21)

Batı: O hâlde? (12.22)

Deniz: Aslında çok iyi olurdu. (12.22)

Deniz: Ama lodos uyarısını yapıldı biliyorsun. (12.22)

Batı: Doğru. (12.22)

Deniz: Dışarıdaysan git evine yani. (12.23)

Batı: Gitmem. (12.23)

Deniz: Niye? (12.23)

Batı: Tesiste kalıyorum çünkü. (12.23)

Deniz: Ha öyle. (12.23)

Deniz: İyi o zaman kaçtım ben. (12.24)

Deniz: Havalar düzelirse yarın buluşacağız zaten, unutmadın değil mi? (12.24)

Deniz: Görüşürüz. (12.24)

Deniz, çevrimdışı.

Batı, çevrimiçi.

Batı, yazıyor...

Batı: Buradan da halledebiliriz, biliyorsun. (12.24)

Deniz, çevrimiçi.

Deniz, yazıyor...

Deniz: Üzgünüm. Yüz yüze olması gerek. (12.24)

Batı: Niye böyle tuhaf kuralların var? (12.24)

Deniz: Tuhaf kurallar değil de, (12.25)

Cümlemi tamamlamak için parmaklarımı klavyenin üzerinde gezdiriyordum ki, o noktada aklıma düşen cazip bir fikirle hafifçe oturduğum yerde dikleştim.

Ellerimi yeni bir mesaj yazmak için hızla klavyenin üzerinde gezdirdim.

Deniz: Bekle. (12.25)

Deniz: Görüntülü konuşabiliriz. (12.25)

Deniz: Sana uygun mu? (12.26)

Oturduğum yerde ayaklandıktan sonra kısacık kestiğim tırnaklarımın kenarlarını yemeye başladım ve vereceği cevap için gözlerimi bile kırpmadan ekrana kilitlendim.

Batı: Uygun. (12.26)

Kalbim o noktada gümbür gümbür atmaya başladı. Hayır. Neydi bu tuhaf baskı? Alt tarafı ödevim için, iki aylık ortağım ile kısa süreli bir telefon görüşmesi yapacaktım fakat üzerime öyle yoğun bir ağırlık hücum ediyordu ki resmen yerimde duramaz olmuştum.

Sandalyeden kalkıp koşarak yatağıma gittiğimde ve ters bir şekilde üzerine atladığımda, aynı zamanda oyalanmayı bir kenara iterek el çabukluğuyla başka mesajlar daha yazmaya koyulmuştum.

Deniz: Tamam o zaman. (12.26)

Deniz: Ne zaman boşsun? (12.27)

Batı: Şu an. (12.27)

Gözlerimi kırpıştırarak ekrana baktım.

Deniz: Gerçekten mi? (12.27)

Batı: Evet. (12.28)

Deniz: Tamamdır. (12.28)

O noktada gözüme, çalışma masamın üzerinde duran laptopum takıldı.

Deniz: Web'ten konuşalım. (12.28)

Deniz: Biraz bekler misin? (12.28)

Batı: Tamam. (12.30)

Mesajına görüldü attıktan sonra yattığım yerden aynı hızla doğruldum ve dakikalar önce hafif bir şekilde ekranını indirdiğim laptopumu oradan alarak, yeniden yatağa oturdum.

Aynı zamanda deri ajandam ve tükenmez kalemimi de yanıma almıştım.

Dakikalar sonra attığı bağlantıdan ona bir görüntülü arama daveti yolladığımda, yatakta yüzüstü bir pozisyon alarak kabul etmesini bekledim. Yumuşak dokuya sabitlediğim dirseklerimden güç alarak çenemi avuçlarım arasına aldığım sıra aynı zamanda heyecandan pizza desenli çoraplarımın olduğu ayaklarımı da havada sallamaya başlamıştım.

Birkaç saniye sonra laptop kısa bir süreliğine dondu. Ardından ekranda onun siması belirdi.

Bilgisayarı masanın üzerinde olmalıydı çünkü kadraj sabitti. Fakat o hareketliydi. Islak saçları, beyaz tişörtü ve gri eşofmanı ile bir noktadan ne olduğunu anlayamadığım bir şey aldıktan sonra doğrulduğunu görünce, "Selam." diye bir girişimde bulundum belli belirsiz.

Odağı doğrudan ekran olduğunda ve arama kısmından beni fark ettiğinde, hâlâ ellerimi çeneme yaslamış bir şekilde kameraya baktığımı çok daha sonradan fark edebilmiştim.

Siktir.

Birkaç koca adımda masasının önüne gelip oturdu ve elinde tuttuğu şeyi, telefonu olduğunu yeni fark ediyordum, önüne koyduktan sonra parmaklarını saçındaki ıslak tutamların arasından geçirdi. "Selam."

O noktaya kadar tuhaf bir gerginlikle sarmalandığımı hissediyordum ancak kolunu kaldırdığında ve böylece bileğindeki örgü bileklik gözler önüne serildiğinde, hafifçe ağzımı aralayarak, "O ne?" diye sordum heyecanlı bir sesle.

Kaşları çatıldı. "Ne?"

"Bileğindeki." derken aynı zamanda işaret parmağımla kendi bileğimdeki bilekliği işaret ediyordum. "Benim verdiğim değil mi o?"

"Evet?"

"Niye takıyorsun?"

Kısa bir an duraksadı. Tuhaf tuhaf ekrana bakarken, "Niye takmayayım?" diye mırıldandı.

"O bizim ilişkimizin simgesi." diye karşılık verdim her iki elimi de kaldırarak işaret ve orta parmaklarımla tırnak işareti vurgusu yaparken. "Buluşmalarımızda takman için vermiştim."

"Sevdim. Aldım. Taktım." diye homurdandı bu söylediklerim hiç umurunda değilmiş gibi.

Gözlerimi devirerek bakışlarımı ajandama çevirdim ancak haklılık payı olabilirdi, kabul ediyordum. Sonuçta Beşiktaş'ta oynayan yetenekli bir genç yıldızdı ve uğruna yarıştığı sebebi hatırlatan bir şeyleri vücudunda taşıması son derece normaldi.

Ve güzel.

"Her neyse," diye geçiştirdim onu, ajandamda bir şeyler karaladığım sayfayı açarken. "Şimdi telefonumdan ses kaydı alacağım. Bir nevi röportaj gibi düşün. Sorduğum sorulara yanıt vereceksin. Her soru için on beş saniyen var, pas geçme hakkın ise kesinlikle yok."

"Çapraz sorguda mıyım?"

Bu dediğine hafifçe gülerek başımı salladığım sıra aynı zamanda kaydı başlatmak için telefonuma uzanmıştım ancak o noktada bir bildirim sesinin aramızdaki sessizliği doldurmasıyla birlikte hafifçe başımı kaldırıp, ekrana baktım.

Onun telefonundan gelmişti.

Masanın üzerine koyduğu telefonunun ekranı gelen bildirimle birlikte aydınlandığı sıra aynı zamanda benim üzerimde olan dikkati de tamamen dağılarak o noktaya çevrilmişti.

Birkaç saniye sonra ise okuduğu her ne ise telefonu eline alarak bir şeyler yazmaya başladı.

"Özel hayatına karışmak kesinlikle haddime değil," diye mırıldandım ses kaydını başlatmadan hemen önce. "Ama röportajımız bitene dek telefonunu sessize alır mısın? Çok uzun süreceğini zannetmiyorum zaten."

Ben bunu derken onun telefonundan başka bir bildirim sesi daha yükselmişti ve Batı, bakışlarını bana hiç değdirmeden yeniden telefonuna gömülerek yeni bir şeyler daha yazmaya başlamıştı.

"Üzgünüm," diye mırıldandı yeniden bana döndüğünde. "Ufak bir sorun var. Biraz bekleyebilir misin?"

Sanırım bekleyebilirdim. "Her şey yolunda mı?" diye sorma ihtiyacı duydum.

"Eh, pek öyle olduğu söylenemez." diye karşılık verirken aynı zamanda başka bir yeni mesajı okuyordu. "En yakın arkadaşımın öğrenim hayatı kritik bir noktada."

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye direttim. Hâlâ çenem avuç içlerime yaslıyken dikkatli bir şekilde ekrana kilitlenmiştim. İçimdeki merak duygusunun harlanması ise tamamen beklenmedik olmuştu.

Soruma, "Kendisine özel hoca arıyor." diye cevap vererek beni şaşırttı. Oysa cevapsız kalacağıma ve önümdeki koca iki dakikanın zehir gibi geçeceğine emindim.

Kendisine özel hoca arıyor.

O noktada zihnim, birkaç gün önce futbol takımıyla yaptığım ilk antrenman sonrası tribünde hararetli bir şekilde birisiyle tartışan o güzel sarışın kıza gitti sebepsizce.

Özel ders mi, diye sormuştu telefonda konuştuğu kişiye. Bir de sizin tuttuğunuz hocayla? Hayır. Kalsın.

Batı'nın bahsettiği en yakın arkadaşın o kız olma ihtimali yüzde kaçtı?

Birkaç saniye bunun şaşkınlığını yaşasam da, çok geçmeden bu tuhaf hissi üzerimden attım ve ekrana doğru biraz daha yanaşarak, "Geçen sene bana ders veren birkaç hocayla hâlâ iletişim hâlindeyim." diye mırıldandım. "Eğer işine yarayacaksa numaralarını atabilirim."

Bir elinde telefonu tutarken, ekrana doğru kısa bir bakış attı ve, "Hayır." diye karşılık verdi. "Tanımadığı birini istemiyor. Kötü tecrübeleri var."

Kötü tecrübeleri var.

O noktada sarışın kızın sesinin bir kez daha zihnimin içine oturmasını engelleyemedim. Hayır, mamá, diye itiraz etmişti net bir dille. Sizin üzerime salacağınız bir öğretmendense şu aptal okuldaki hocaların peşine kuyruk olurum daha iyi. Kötü tecrübelerim olduğunu biliyorsun.

Hatırladığım şeylerle birlikte sebepsizce kaşlarım havalandı. Bahsettiği kötü tecrübeler neydi hiçbir fikrim yoktu ancak hiçbir şekilde iç açıcı bir mevzu olmadığını hissediyordum.

"Fakat bu ihtimal biraz uçuk değil mi?" diye sordum temkinli bir sesle. "Sonuçta hocasıyla da ders için bir araya gelerek tanışacak. Tanımadığı birini istememesinin mantığı ne?"

"Aynısını az önce sordum," derken hâlâ telefonunun ekranına bakıyordu. Kısık sesle ofladı. "Fakültedeki hocalara soracakmış."

Boşta olan elimde çevirdiğim kalemi dalgın bir ifadeyle çeneme yasladığımda, bakışlarımı boşluğa dikerek düşünmeye başladım.

O noktada aklıma düşen bir gerçeği hatırlayarak, "Alkan Hoca." diye yükseldim. Bakışları, aramızdaki ekrana rağmen doğrudan benimkileri bulduğunda, "Çağın Alkan Dinçer. Tanıyor musun? Geçen dönem sınıfımdan bir kıza ders veriyordu." diye devam etmiştim.

Batı Han Egeli, bu ismi duyduğu gibi dudaklarından alaycı bir homurtu çıkardı. "Hayatta olmaz."

Kaşlarım usulca çatıldığında, çeneme yasladığım elimi o noktadan çektim. "Neden?"

"Bilmiyorsun. O..." diye karşılık verdiği sıra bir an duraksamak zorunda kaldı. "Sorunlu biri. Kesinlikle aynı hamurdan değiller."

Çatılan kaşlarım varlığını korurken, "Sorunlu olduğunu sanmıyorum." diye mırıldandım kendi fikrimi belirterek. "Herif Doçent. Kendisini yakından tanımıyorum ancak birkaç yıla Profesör olacak, biliyorsun değil mi? Sadece mesafesini koruyan biri."

Alnına düşen tutamlarda gezinen bakışlarım, "Ondan bahsetmiyorum." demesiyle yeniden suratına düşmüştü. "İklim'den bahsediyorum."

Gözlerim kısıldı. "İklim?"

"Arkadaşım." diye devam ederken derin bir nefes verdi ve İklim dediği kıza son bir şeyler daha yazdıktan sonra telefonu kapattı. "Her neyse. Hadi başlayalım."

Aramıza giren yeni bir sessizlikte ilk birkaç saniye onu süzsem de, sonrasında uzatmayı bıraktım ve usulca omuz silkerek ses kaydını başlattım.

"Bana biraz kendinden bahseder misin?" diye sorduğum sırada aynı zaman dudaklarımı oynatarak kameraya doğru kaydı başlattım demiş ve elimle sessizce kendi telefonumu işaret etmiştim.

Göz kırparak tamam dercesine beni onayladı ve, "İsmim Batı Han Egeli." diye mırıldandı. "23 yaşındayım. Besyo son sınıf öğrencisiyim ve aynı zamanda Beşiktaş Spor Kulübü Profesyonel Oyuncusuyum."

Hafifçe alt dudağımı ısırarak gözlerimle onu onayladığımda, "Köşe yazımın konusunun aşk ve ilişkiler olduğunu biliyorsundur." diye devam ettim aynı resmi tonda çıkan sesimle birlikte.

"Tabii ki." Sesi, kayıtta olduğumu bildiği için en az benimki kadar resmi çıksa da ekrandan sessiz sessiz bakıştığımız sürece ikimiz de gülmemizi zor tutuyor gibi görünüyorduk.

Kendimi güçlükle sıktım ve, "Şu an herhangi bir ilişki içinde misin?" diye sordum.

Beni basit bir şekilde, "Hayır." diyerek yanıtladı.

"Güzel. Öncesinde ciddi bir ilişki yaşadığın ve âşık olduğun birisi hiç oldu mu?"

"Hayır."

Cevapları üzerine, "Öyleyse Batı Han Egeli," diye devam ettiğimde, aynı zamanda elime kalemimi almış ve ajandamı önüme çekmiştim. "Sence aşkın tanımı nedir?"

Bir süre sessiz kaldı. Ona her soru için on beş saniye vermemden ötürü bu sessizliği garipsemedim ve beklentiyle gözlerinin içine bakarken içimden yavaş yavaş geri saymaya başladım.

Fakat o saniyelerde, bakışlarını ekrandaki yansımamdan çekmeden cevabını düşünmeye devam etmesi, beni tuhaf bir şekilde o kısacık on beş saniyenin içine sığdıramamıştı.

"Mutluluğu yakalamak." diye bir cevap verdi. Saniyeler sonra ondan aldığım yanıtla birlikte söylediklerini ajandama geçirmek için hareketlenmek istemiştim ancak elimde olmayan bir sebepten ötürü ben de kendimi duraksayarak onun yansımasına bakarken buldum.

Devam etmek için dudaklarını araladığında, "O kişiye baktığında, cevabını uzun bir süredir aradığın sorularının bir yanıta kavuştuğunu anlamak?" diye mırıldandı sorarcasına. "Bilmiyorum. Henüz bunu bana tattırabilecek birini tanımadım."

Suratımı yeniden avuç içlerime yasladığımda, onun ekrandaki görüntüsüne bakarak sessiz bir iç çektim ve, "Sence dar açıdan bakılabilecek bir duygu mu yoksa bir histen daha fazlası mı?" diye sordum.

"Ne eksisi, ne fazlası. Tam ortası." diye cevap verdi beklemeden. Usulca başımı sallayarak bunu not etmeye yeltendiğimde, "Sence?" diyerek beni bir kez daha şaşırtmasını beklemiyordum.

Her ne kadar buna hazırlıksız yakalansam da, "Bence aşk, hissettiklerimizden ve gördüklerimizden çok daha fazlası." diye karşılık verdim, kısa bir düşünmenin ardından. Doğrudan onun gözlerinin içine baktım. "İki kişinin aynı hissi tatması kadar aynı kalbi de taşıması. Bilmiyorum. Böyle galiba."

"Kafanda bu profile uyan biri var mı?"

"Henüz yok." derken bir kez daha kameraya doğru eğildim ve derin bir iç çektim. "Sonrasında da olacağını pek sanmıyorum. Öyle biri varsa bile, benimle baş ettiği sürece kafası fazlasıyla ağrıyacağı için mesele büyümeden önce kendini geri çekeceğine eminim."

"Neden?"

"Beni gerçekten tanımak isteyen bir insanla hiç tanışmadım." diye karşılık verdim ancak o an bana sorduğu sorularla birlikte, Batı Han Egeli'nin an itibariyle beni tanımaya atıldığı gerçeğini tamamen görmezden geldim. "Bence âşık olduğum kişi benim en sevdiğim yemeği bilmeli, tuhaf belki de fakat sessizliğimde dinlenmeli. Konuştuğumda dinlemeli..." Bir an duraksasam da o noktada ekrana doğru sebepsizce gülümsedim. "Âşık olduğum kişi benimle Spider-Man bile izlemeli."

"Bu duyduğum en saçma istek."

"Ben de onu diyorum işte." Omuz silkerek karşılık verirken gülümsememi bozmadım çünkü tam olarak bu yanıtı bekliyordum. "Bunu yapacak insan henüz yok. Belki de hiç yok. Bu yüzden bunu düşünmesi gereken kişi ben değilim."

"O kişinin ben olduğumu düşündüğün için mi şu an karşındayım?"

"Belki de."

"Deniz," diye fısıldadı ismimi o an. Ekranda öne eğildi. "Niye böyle düşünüyorsun? Tanıdığım herkesten farklısın."

O noktada göğüs kafesimde yoğun bir sızı oluştu. Tanıdığım herkesten farklısın. Neden beni iyi hissettirme ihtiyacı duyuyordu ki? Farklı olduğumu ben de biliyordum. En az ucube, aykırı ve bir hiçten ibaret olduğumu bildiğim kadar. Tüm bunları söyleyerek bir iyilik yaptığını düşünürken, aslında içten içe bana benim kim olduğumu hatırlattığını bilmiyordu.

"Her neyse." diye mırıldandım geçiştirmeye çalışarak. Tanıdığım herkesten farklısın. O noktada ses kaydını bitirip aramayı sonlandırmayı düşündüm çünkü hevesimin söndüğünü hissediyordum. Fakat tam bunu yapmak için parmağımı telefonuma değdireceğim sırada, üstten ekranıma düşen yeni bir bildirimle istemsizce duraksamak zorunda kaldım.

Lodos uyarısı geçmişti.

O saniyelerde aynı bildirim ona da gelmiş olacak ki, başını gömdüğü telefonundan kaldırırken gözlerinde oluşan tuhaf parıltıları aramızdaki ekrana rağmen görebildim.

"Deniz," dedi belli belirsiz.

Ondan önce Batı demek için araladığım dudaklarımı usulca kapatırken, "Efendim?" diye karşılık verdim.

Telefonunu masanın üzerinden alarak eşofmanının cebine attı.

"Röportaja yüz yüze devam etmeye ne dersin?"

Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 84.4K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
21.9K 1.3K 8
Akayin sonusuz sevgisini okumak istersen senide buraya bekliyorum güzellik...
311K 11.4K 46
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.1M 80.4K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...