ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

44.3M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ

561K 29.6K 78.2K
By cerennmelek

Beğenmeyi ve bol bol yorum atmayı unutmayın lütfen!

Theatre of Tragedy - Venus

Erkin Koray - Yağmur


18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ

Güven insan gibiydi, her an değişebilecek pamuk ipliğinde bir duygu. V kimseye güvenmezdi, her şeyden şüphelenirdi. Ama Aşkın öyle değildi, Aşkın ablasına her şeyden çok güvenirdi. Buna rağmen gerçekleri öğrendiğinde gitmeyeceğinin garantisini veremezdi. V kimseye güvenmiyordu çünkü kimsenin onu çıkarsız sevmeyeceğini biliyordu. Aşkın'sa sevdiği herkese güvendiğini sanıyordu ama zaten Aşkın sadece Aşkın değildi ki. Aşkın V demekti, V demek kana bulanmış yalnızlık demekti.

Kimseye güvenmeyen kişi Alanguva değildi, bendim. Abisinin gözlerinde yanıt ararken korkmuyordu, abisine güveniyordu. Yeri geldiğinde artistlik yapmayı da biliyordu! Kimseye güvenmezmiş!

Abisinin onu boş yere namlunun ucuna atmayacağını bilecek kadar güveniyordu.

Sert yağmur damlaları, ekranla kaplı koca cama çarpıyordu. Baybora Alanguva kendinden emin bir şekilde kardeşine bakıyordu.

Ateş gerildi, son cümlenin arından gelen uzun sessizlikle. Evde olduğunu umursamadan bir sigara yaktı ve abisini seyretti.

"Neden?" Diye sordu Ateş sakince. "Neden Aşkın'la çalışmamı bu kadar çok istedin? Ya da beni öldüremeyeceğine nasıl bu kadar güvendin?" Biten sigaramı söndürdüm.

"Sen bir kurşunla öldürüleyemeyecek kadar güçlüsün Ateş, karşında çok zeki sinsi bir katil olabilirdi ama sen ondan daha az zeki değilsin. V'yi yakalayacak tek kişi vardı, o da sendin. Eğer peşinde olmasaydı, asla onu yakalayamazdın." Büyük Alanguva tadımı kaçırmaya başlıyordu.

"Asıl kimliğimi biliyor muydun?" Diye sorarken buldum kendimi.

"Hayır, sadece V'yi istedim. Tüm dünyanın istediği gibi..." Ama neden? Buna asla cevap vermiyordu.

"Onu öldürebilirdim, bunu defalarca kez yapma şansım vardı. Kardeşinin hayatıyla kumar oynadın sen." Sonucu ne olursa olsun, ablamı bir katilin insafına bırakmazdım.

"Ateş için seni zaten tutacaklardı, sadece ben onlardan önce davrandım. Ben hiçbir kumarda kaybetmem Aşkın." Ateş abisini tepkisiz gözlerle izliyordu.

"Hadi diyelim Aşkın'ın hamlelerini tahmin ettin, peki bu nasıl oldu? Tanımadığın birinin ifadesini nasıl bu kadar iyi okuyabileceğini sandın?"

"Bunu yapmak zorundaydım." Dedi sadece.

Yerimden kalktım. "Başlayacağım sana da abine de! Sıkıntılısınız siz, ne sikim yapacaksınız benimle?" Çok bile sakin kalmıştım. Tüm hayatım boyunca ipleri elimde tutmuşken şuan bu iki tehlikeli adamın kuklası olamazdım, olmazdım.

"Düzgün konuş benimle!" Kükrercesine bağırdı Ateş. Sinirden damarları belirginleşmiş, sarıları koyulaşmıştı. Tüm öfkesi aslında, bilgisayar olan abisineydi.

"Düzgün konuş düzgün konuş! Önce sen sana sorulan sorulara nasıl cevap vereceğini öğren narsist puşt." Öfkeliydi, işaret parmağını bana doğrulttu. Birkaç adım attı, bende durur muyum? Hayır tabi. Bende ona birkaç adım attım.

"Sınırlarımı zorluyorsun Aşkın." Dedi kısılan sarılarıyla.

Güldüm alayla. "Öyle mi? Çok korktum şuan." Burun delikleri aldığı derin ve öfkeli nefesle irileşiyordu. Her an birbirimizi parçalayacak gibiydik. Ateş, abisine olan öfkesini benden çıkartıyordu. Yediremiyordu, abisinin onun canını tehlikeye atmış olduğunu.

Baybora Alanguva bir bana bir de kardeşine bakıyordu. En sonunda dayanamamış gibi araya girdi.

"Konuşmamızı daha sonra devam ettiririz, siz biraz sakinleşin bence." Dedi ve bir şarkı doldurdu salonu. Hemen ardından Baybora'nın görüntüsü kayboldu. Şarkıyı Baybora bize açmıştı! Tanıdık melodi Erkin Koray'ın bir şarkısına aitti.

Kaybolan ekran görüntüsünü cama bıraktı, iyice hızlanan yağmur okyanusa ve cama vuruyordu.

"Yağmurun sesine bak. Aşka davet ediyor." Şarkının sözleriyle tüm öfkem uçtu ve kendimi tutamayarak kahkaha attım. "Cama vuran her damla, beni harap ediyor."

Ateş'in de sinirli bakışları hızla eridi, gülmemek için yanağının içini ısırdı ve az önce abisinin olduğu, şuan şarkı çalan ekrana baktı. Hemen ardından da gülümseyen dudaklarıma.

"Bu yağmur seni benden alıp götüren yağmur. Aşkımızı sel gibi silip süpüren yağmur." Koca gamzesi belli olurken, küçük bir çocuğa benziyordu.

"Abine bayılıyorum." Dedim keyifle, ondan uzaklaştım ve camın karşısına geçtim.

"Her damlada ah ettim. Hayatıma kahrettim. O kadar üzgünüm ki seni nasıl kaybettim? Seni nasıl kaybettim?" İkimiz de şarkının çalmasından şikayetçi değildik, aksine keyifle dinliyorduk. Ateş yanıma geldi, yağmurla taçlanmış manzarayı seyretmeme eşlik etti.

"Ne zaman kapım çalsa sen geldin sanıyorum. Korkarım ki aşkımı boş yere arıyorum." Baybora Alanguva'nın ince mizah anlayışı beni bir kez daha güldürdü.

"Sanırım bu abinin savaşmayın sevişin deme şekli." Çapkın tavrıma üstten baktı.

"Büyükleri dinlemek lazım." Dedi göz kırparak. Ben senden daha çapkınım demeye getiriyordu ama olamazdı.

Ona yakınlaştım, camla arasına geçtim ve sırtımı cama yasladım. Geri çekilmek istedi, bunu hissettim ama çekilmedi. Onun yerine derin bir nefes alıp dışarıyı seyretti.

"Sevgiline sadık kalmaya mı çalışıyorsun?" Dedim sinir bozucu şekilde dudaklarımı büzerek, Didem'in taklidiydi. Elini kafamın hemen yanına, cama yasladı, üzerime doğru eğildi.

"Hayır, senin oyunlarına gelmiyorum."

"Artık." Diyerek cümlesini düzelttim. Son yakınlaşmamızda gerçekten aşağılanmış hissetmiş olmalıydı ve bu Alanguva gibi bir adam için onur kırıcıydı.

Bir elim göğsüne gitti, tişörtünün kumaşına dokundum. Sarı gözlerine derince bakarak, göğsümü şişiren bir nefes aldım.

Beni öpmek istedi ama yapmadı, o da derin bir nefes aldı ve benden uzaklaşmasına neden olacak bir adım attı geriye doğru.

"Abine çok kızgınsın ama içinde yaşıyorsun." Bende ona bir adım attım. "Söyleyin artık, benimle işiniz ne?"

"Çok zekisin, kurnazsın ve katilsin. Dahasına gerek var mı?"

"Bu yüzden sorguluyorum."

Geri çekildi iyice, benden kaçtığına artık emindim. Yakınlaştığında kendine hakim olamıyordu ve benim karşımda güçsüz durmak istemiyordu.

Aklını alacağım Alanguva, sen hala kiminle dans ettiğini farkında değilsin.

Odadan çıkacaktı ancak çalan telefonuyla durdu, aramayı cevapladı. "Emin misin?" Diye sordu karşısındaki kişiye, bakışları bana dönü. "Görüntüleri atın, Suat'ın icabına bak." Beni zehirleyen kişiyi öğrenmişti.

Salonun ortasına geri yürüdü, tabletine gelen görüntüyü açtı. O koltuğa otururken bende yanına oturdum, merakla ekrana baktım. Haklı çıktığımda yüzünün ifadesini yakından görmek istiyordum.

Gecenin görüntüleri doldu ekrana, barın arka tarafında Didem Suat'la konuşuyordu. Tabi sadece konuşması, yeterli bir kanıt değildi ta ki Suat'ın eline kamerada görünmeyen bir şey tutuşturana kadar. Ateş şaşırmadı ama benim karşımda haksız çıktığı için bir öfke krizine daha sürüklendi.

Tableti kapatıp, bana baktığında ona ukalaca bakıyordum. "Ben demiştim demeyi sevmem ama bunu sana söylemek çok zevkliymiş." Nefesini verdi, düşünüyordu.

"Yatağına aldığın herkese bu kadar güvenmemelisin." Dedim bir dost gibi omzuna vurarak.

"Bunun hesabını ödeyecek." Dedi beni tatmin etmek istiyormuş gibi. Eski sevgilisinin bana zarar vermek istemesi ona ağır gelmişti anlaşılan. Ona bir şeylerin kontrolünden çıkması ağır gelmişti. Sıkıntıyla bana baktı, kaslı göğsü şişti. Öfkeliyken çok seksi oluyordu. Didem'e hesap ödeterek değil ama farklı yollardan tatmin edebilirdi beni.

"Ona hesabı ben daha güzel ödetirim ama o kadar önemli bir insan değil. Didem gözü kara ama aptal. Yani kendi çapında korkulacak bir insan, kıskançlık yüzünden yapacaklarının sınırı yok. Dikkatli ol, başına daha çok bela açacak."

"Onu uyardım!" Dedi dişleri arasında. "Daha önce yayınlanmasını engellediğim magazin fotoğraflarını gidip sahte bir hesaptan paylaşıp gündeme soktu. Amacı da sözde ikimizin arasını açmaktı! Bunu bir yere kadar anlayabilirim ama sana yaptığı? İyice kafayı yedi. Babası bile kurtaramayacak onu bu sefer." Demek bilerek gündemde beni geçmek için yapmamıştı bunu.

"Ya bende görünce kıskançlıktan kudurmuştum." Dedim göz kırparak. Biraz değil baya kıskanmıştım. Ben katliam yapmıştım adam bir öpüşmeyle önüme geçmişti! Demek seks videosu çıksa bir yıl gündemde kalacaktı puşt.

"Bence baya kıskandın." Dedi kendinden emin bir şekilde. "O kadar kıskandın ki, canımı nasıl yakacağını şaşırdın. Önce sana olan yakınlığımdan vurdun, sonra abimden."

Haklıydı, itiraz edemedim ama kabul de etmedim. Hep yaptığım gibi dalgaya aldım. Konuşacaktım ki devam etti.

"Belki o piçi de beni kıskandırmak için getirdin." Güldüm alayla. Alanguva gerçekten kendini bulunmaz Hint kumaşı sanıyordu.

"Amına koyayım iki dakikada klişe aşk romanı yazdın, Didem hayal gücünü senden aldıysa demek ki." Küfürümle sinirlendi.

"Şu kelimelerine dikkat et!" Bana bağırmıştı! "Küfür etmeden konuşmayı bilmiyor musun sen? Benimle konuşurken her kelimeni tartacaksın."

"Emrin olur paşam." Asla anlaşamıyorduk asla. İki dakika normal konuşsak üçüncü dakikada saç baş kavga etmediğimiz kalıyordu.

"Beni çıldırtıyorsun, sakin sakin konuşuyoruz ama sen öyle bir laf ediyorsun ki tüm şarterleri attırıyorsun." Masumca bakıp, omuz silktim.

Yerinden sinirle kalktı, bana son kez öfkeyle baktı ve salondan ayrıldı. Bende bir sigara daha yaktım, cama vuran yağmurları seyrettim.











***

Sabaha karşı ablamın yanından kıvrılmış ve uyanmasını beklemiştim. Baygınken geçirdiğim süre günlerce uyumamı engelleyecek kadar uzundu.

Duştan çıkıp, üstümü giyindim. Ablamda o sırada uyanmaya başlamıştı, ayakta olduğumu gördüğünde yerinden doğruldu. Yatağa, yanına oturdum.

"Aşkın, çok korkuttun beni." Dedi endişeyle. Gözlerinde korkuya sebep olmak berbat bir duyguydu.

"İyiyim." Saçlarımı okşadı.

"Dedim sana çok içtin diye, alkol zehirlenmesi yaşamışsın." Demek Alanguva beynini kullanarak ablama gerçeği söylememeyi akıl etmişti. "İyi misin şimdi?"

"İyiyim."

"Lütfen artık daha dikkatli ol kuzum."

"Olurum." Saçından gelen şampuan kokusu, yatmadan önce duş aldığını gösteriyordu. Sırtını yatak başlığına yasladı, kendine geliyordu.

"Patronun çok iyi bir adam." Dedi altında yatan imayı sezdirerek. "Sen bayıldığında hemen kucaklayıp doktorun yanına getirdi. Eğer Bahar'ın doktoru gerek olduğunu söyleseydi uçağı farklı bir ülkeye indirecekti. Hatta baya indiriyordu, doktor değerlerinin normal olduğunu söyleyince zar zor vazgeçti." Oğlunu öven anneler gibi bakmaya başlamıştı.

"Sağ olsun iyi biri." Dedim yarım ağız.

"He o kadar yani?" Dedi inanamaz gibi. "Güray da iyi çocuk ama sanki ondan pek haz etmiyorsun. Ateş'e bakışlarınsa çok daha anlamlı, kaçamak kaçamak bakışmalar gözlerini kaçırmalar. Aynı şekilde Ateş'te sana çok güzel bakıyor, emin misin sen aranızda bir şey olmadığına?" Ben gözlerimi falan kaçırmıyordum o puşttan.

"Sana öyle gelmiş, aramızda bir şey yok." Bana inanmadı, sadece güldü ve yanağımı öptü. "Bahar'a bakayım ben, sonra kahvaltı yaparız." Ayağa kalktığımda hala arkamdan imalı imalı bakıyordu.

"Abla!" Kahkaha attı. Söylenerek odadan çıktım. Üst katta olmadığında emindim odasının, birkaç oda gezdim. En son birinden sesler geliyordu, kapı hafif aralıktı.

"Ya çok lezzetli bu. Çok tatlı hoşuma gitti." Bahar'ın sesiydi.

"Senden tatlı olmasın." Bu da Pusat'tı!  Resmen uzak duramıyordu kızdan.

"Ya sen çok tatlısın ama Pusat."

"Yaa..." Pusat, bir miyavlamadığın kalmıştı koçum.

"Yanımda otursana, kokun çok hoşuma gidiyor." Bahar!

"Y-yanına mı?" Dedi Pusat hayretle. "Yatağa yanına?" Bahar'ın yanına oturmayı çok istedi, belki de son zamanlarda istediği her şeyden çok ama oturmadı. Onun için ondan uzak kalıyordu. Kısa sürede Bahar'a nasıl bu kadar tutulduğuna anlam veremesem de, ona içi gittiği halde uzak durmasını takdir ediyordum içten içe.

"Ne olacak ki? Zaten göremiyorum bari hissedeyim seni." Pusat zorlukla derin bir nefes almıştı.

Sinirlendim, Pusat'ın bu odaya bile gelmemesi gerekirdi. Bahar'ı ürkütmemek için kapıyı tıklattım. Hemen ardından da sabırsızca kapıyı biraz daha açtım.

Bahar pembe pijamalarıyla yatağında yatıyordu, saçlarında da dünkü örgü duruyordu. Küçük sevimli bir çocuk gibi duruyordu. Pusat'sa ona süt getirmiş, başında duruyordu. Pusat beni gördüğünde söylenerek yüzünü buruşturdu. Nasıl oluyormuş Pusat Bey?

"Bahar nasıl oldun güzelim?"

"Ben iyiyim de dün çok korktum asıl sen nasılsın?"

"Ben iyiyim de Pusat'ın sabahın köründe bu odada işi ne?" Bahar gülümsedi yanakları kızarırken. Koca gülümsemesi çıkık elmacık kemiklerini ortaya çıkardı.

"Ya bana ballı süt getirmiş, kızma ona." Dedi şirince.

Shrek bir kez daha iç çekti Bahar'ı izlerken.

"Getirdiğine göre gidebilir artık." Bahar'a sevgiyle bakan gözleri bana döndüğünde yok oldu ve gözlerini kısarak kötü kötü baktı.

"Neden ya biz sohbet edecektik daha." Dedi Bahar mızmızlanarak. Evet gelmeseydim şirine Shrek'i yatağa atacaktı!

"Yok sohbet falan, üstünü giyin kahvaltı yapalım. Bugün çok işimiz var. Sende dışarı!" Pusat'a elimle kapıyı işaret ettim. 

"Kahvaltıda görüşürüz o zaman." Dedi Shrek.

"Görüşürüz tabi." Dedi Bahar cilveyle. Sabırla nefesimi verdim, Bahar sütünü kafaya dikti. Dudağının üstünde kalan sütü de diliyle yaladı.

"Ay Aşkın ben burayı çok sevdim." Yataktan kalktı heyecanla.

"Daha gece geldin neresini sevdin?"

"Ya Ateş abi burayı benim için hazırlamış. Bak şimdi." Demek abisi de olmuştu!

"Işık açıl!" Işıklar açıldı. "Işık kapan!" Işıklar kapandı. Sanki göreme engelli birinin ışığa ihtiyacı varmış gibi!  Heyecanla birkaç adım attı odanın içinde. "Dolap nerede kalıyor?" Dedi yüksek seste.

"Hemen solda, dört adım ilerinizde." Dedi mekanik ses. Tamam bu biraz şaşırtıcıydı.

"Banyonun kapısını açar mısın?" Banyonun kapısı açıldı. Bahar banyoya girerken peşinden gidiyordum. "Suyu açar mısın? Ilık olsun." Musluk açıldı.

Tamamen görme engelli biri için hazırlanmış, ses konutuyla hareket eden bir odaydı.

"Çok güzel değil mi ya? Ben çok sevdim burayı. Pusat'la burada yaşasak ne olur ki sanki?"Dedi yüzünü yıkarken. "Ateş abiyi de çok sevdim ben ya." Adamda şeytan tüyü vardı.

Gözlerimi devirdim, odaya geçip daha boşalmamış valizini açtım. Peşimden geldi çıplak ayaklarıyla.

"Hava güzele benziyor, elbise giyineyim bence." Dedi örgüsünü açarken. Dün yağmur yağmıştı ancak şuan güneşliydi, berrak ve temiz bir hava vardı. Üstüne ceketle giyinebilirdi.

"Hangi renk olsun?"

Elini çenesine koyarak düşündü bir süre. "Mavi olsun, mini askılı olan." Valizden mavi, beyaz çiçekli elbiseyi çıkardım.

"Üstüne de beyaz hırkanı giyin." Hevesle salladı başını. Üstünü giyinmesine yardım ettim.

"Ya saçlarıma da kurdele takar mısın? Mavi beyaz çiçekli vardı." Tarif ettiği kurdeleyi bulup çıkardım. Saçları tüm gece örülü olduğu için dalga dalga olmuştu. Sarı dalgalı saçlarının arasına mavi bir kurdele yaptım.

"Güzel oldum mu?" Diye sordu hevesle.

"Çok, çok güzel oldun." İnanılmaz şirin duruyordu, gerçekten bir şirine olmuştu.

"Pusat beni beğenir mi?"

"Bahar!" Kıkırdadı.

"Tamam şaka şaka ama beğenir bence. Zaten az önce geldi, ne kadar paspaldım! Yeni uyanmışım bir de ne kadar çirkinimdir. Bari şimdi güzel görsün beni." Dedi saçlarını eliyle düzeltirken.

"Dayak istiyorsun sen dayak."

"Ay Aşkın parlatıcı da sürer misin bana? Dudaklarım güzel olsun." Dudaklarına da parlatıcı sürdüm.

Hazırlanma faslı bittiğinde koluma girdi ve nihayet odadan çıkabildik. Salonu geçip yemek odasıyla birleşik mutfağa girdik. Ateş, ablamla sohbet ediyordu. Yüzünde geniş bir gülümseme, ablamı ilgiyle dinliyordu. Pusat'sa oturmuş, ifadesiz bir yüzle camdan dışarı izliyordu. Bahar'ı görür görmez gülümsedi. Gülümsemek bir yana, uzun uzun içi gidiyormuş gibi baktı. Shrek'in hali hal değildi, kendine gelmeliydi.

"Günaydın." Diye şakıdı Bahar. Bahar için bir sandalye çektim, oturttum ve yanına yerleştim.

"Günaydın." Dedim ablamın karşısında tuhaf görünmemek adına.

"Özel bir isteğiniz var mı Bay Alanguva?"Aksanından İtalyan olduğunu anladığım bir adam masayı dizerken, arkama yaslandım.

"Ayrıca bir isteğiniz var mı hanımlar?" Diye soru Ateş, ilgiyle. Tanımasam beyefendi sanacaktım.

"Yok teşekkürler." Dedim kısaca. "Geçen menemeni yapan da İtalyan aşçı mıydı?"

"Yusuf gelişimizi Fernando'ya haber vermeyi unutmuş, kendi hazırlamıştı o gün kahvaltıyı." Dedi hemen karşımda oturan Ateş. Demek o yüzden menemenin içinden yumurta kabuğu çıkmıştı.

Bahar'ın hoşuna gidecek şeyleri tabağına doldururken Ateş hala dikkatle beni izliyordu.

"Ateş abi, ben çok teşekkür ederim oda için. O kadar güzel ki ama ne gerek vardı ki sonuçta çok kalamayacağım burada." Dedi Bahar neşeyle. Ateş bakışlarını benden ayırdı, Bahar'a çevirdi bakışlarını.

Pusat, Bahar'ın Ateş'e abi demesine bozulmuştu. Yine yaşlılık komplekslerine girerdi kesin.

"Beğenmene sevindim, senin odan orası artık. İstediğin zaman gelip kullanabilirsin." Bahar biraz daha sevindi.

"Ya teşekkür ederim." El çırparak kıkırdadı.

Ablam Bahar'a sevgiyle baktı. Benim dışımda birine ilk defa böyle baktığına şahit oluyordum.

"Ateş'e abi diyorsan Pusat'a da demelisin." Dedim sinsi sinsi Shrek'e bakarken.

Lokması boğazında kaldı, öksürmeye başladı Pusat. Rengi atmıştı, artık tam anlamıyla Shrek'ti. Bahar endişeyle Pusat'ın sesine döndü.

"Ay iyi misin Pusat'cım?" Dedi endişeyle. Önündeki bardaktaki suyu içti Pusat, içi yanıyormuşçasına gibi iştahla.

"İyiyim iyiyim." Pusat benden nefret ettiğini bakışlarıyla fazlasıyla hissettiriyordu.

"Siz ne zaman tanıştınız? Bu kadar samimi olduğunuza göre." Diye sordu ablam keyifle.

Bahar heyecanla atıldı."Biz bir keresinde Naz'la birlikte Aşkın'ın yanına gitmiştik Ateş abinin geçen ki gittiğimiz yerine. Ben orada fenalaştım biraz, Pusat'çım beni kucağına alıp hastaneye götürmüş. Tabi ben kendimde değilim o zaman, yoksa o anı hiç kaçırır mıyım? İşte uyandığımda Pusat'ın sesini duydum, içim bir hoş oldu. Öyle tanıştık." Diye anlattı hızlı hızlı.

Ablam kahkaha attı, Ateş bile bir an gülecek gibi oldu. Pusat'sa az önce az daha boğulan o değilmiş gibi elini çenesine dayamış Bahar'ı izliyordu yüzündeki sırıtışla.

Kahvaltı boyunca Bahar, Pusat'a yürüdü. Pusat'sa onu yememek için kendini zor tuttu. Arada benim yerime Bahar'ın tabağını doldurup, bir bebekmiş gibi de ilgilenmişti onunla.

"Birazdan doktorlarınla konuşmak için tesise gideriz, sen biraz dinlen istersen." Dedi Ateş.

"Ya aslında çok güzel çiçek kokuları geliyor burnuma, bahçeyi gezebilir miyim?"

"Birlikte gezelim mi?" Dedi Pusat hevesle.

"Yaa tabi." Hızla yerinden kalktı Bahar. Pusat'ta vakit kaybetmeden kalktı. Bahar, onun koluna girdi ve açık cam kapıdan dışarı çıktılar.

"Onların ilişkisine karşı bu kadar sert olmamalısın." Dedi ablam kısa bir an koluma dokunarak.

"Onların bir ilişkisi yok!" Ateş bizi izliyordu, yenilenen kahvesini yudumlarken. Spor giyinmişti bugün, üstünde beyaz kısa kollu bir tişört, altında da ilk defa kumaş olmayan bir pantolon.

"Böyle yapma, o kadar güzel ki aralarındaki ilişki insan izlemeye doyamıyor." Dedi ablam hülyalı hülyalı.

"Bahar hasta, onu böylesine heyecanlandıran biriyle aynı ortamda dahi bulunmamalı. Buraya iyileşmek için geldi ama Pusat böyle yapmaya devam ederse o ameliyata kadar yaşaması mümkün değil."

Masanın üstündeki elimi tuttu ablam. "Sevgi insanı öldürmez, güçlendirir." Her duygunun fazlası insanı öldürür Aylin'im.

"Yalnız Pusat'ın bir şey yaptığı yok, senin kızın yürüyor benim arkadaşıma." Dedi Ateş araya girerek, oldukça ciddi bir şekilde.

Ablam gülerek, ona hak verdi.

"Pusat ona zarar vermez. Pusat'la büyüdüm ben, onu hayatımda ilk defa böyle görüyorum. Aşık oldu Bahar'ı görür görmez. Kalp hastalığını öğrendiğinde, ilk o ikna etti beni bir kalp bulabilmemiz için." Demek bir kalp yapmasını ilk Pusat istemişti. Ancak Pusat akıl etmese bile o Bahar'ı yine de benim için kullanmayı akıl ederdi.

Bu sırada dışarıdan Bahar'ın şen kahkahaları geldi.

Biçimli dudaklarını peçeteyle sildi ve yerinden kalktı. "Benim biraz işlerim var, yarım saat sonra tesiste görüşürüz." Odadan çıktı.

Ablam arkasından beğeniyle bakıyordu. "Adam çok olgun düşünüyor, oturup kalkmasını biliyor. Bence Güray onun yanında halt etmiş." Ablam Alanguva'nın sahte yüzüne ve şaşalı hayatına kanmıştı anlaşılan. Ablam beni patronuma ayartmaya çalışıyordu! Alçak Alanguva ablamı da kendine hayran bırakmıştı.

"Çok beğendiysen senin olsun!" Dedim aksi bir şekilde. Tepkime yüksek seste güldü. Onun gülüşü gülümsememe sebep oldu.








***

Tesise gelmiştik, Bahar için tüm gerekli testler yapılıyordu. Ablam halsiz hissettiği için evde kalmıştı. Hala jetlag olsa gerekti, sürekli uyuyordu. Kahvaltıdan sonra ağrı kesici içip uyumaya devam etmişti.

Bahar iki doktor eşliğinde bir odaya alınmıştı, beni içeri almamışlardı. Bende Ateş'in tesisteki odasını bulup, ona dadanmaya karar vermiştim. Tabi öncesinde tesisi kısa bir taramadan geçirmiş, kilitli odalara girmeye çalışmıştım.

Ancak koruma sistemi o kadar iyiydi ki, iznim olmayan bir odaya şifreyle girmeye çalıştığım an sistem parmak izimin kayıtlı olmadığını görüyor ve güvenliği çağırıyordu. İri, siyahi koruma yarım saatte benden fazlasıyla bıkmıştı.

En sonunda sıkılıp yine Ateş'in  odasına girmiştim ancak bu sefer yalnız değildi. Taş gibi bir adamla, odanın ortasındaki koca ekranı inceliyordu. Varlığım Ateş'in dikkatini dağıtmadı, İngilizce konuşmaya devam etti.

"Şahin, bunu biliyor ve güçlü bir düzenek kuruyor. Böylesine bir kodlamayı taklit etmesine imkan yok, biri muhbir. Yeni sisteme herkese erişimi kesmemiz gerek." İngilizce konuşmak yakışıyordu.

"Evet ama kessek bile, eninde sonunda açmamız gerekecek. Muhbiri bulamadığımız takdirde hep aynı sorun olacak." Dedi adam yoğun Rus aksanıyla.

"Onun için de bir planlama yaparız." Yanlarına vardığımda, adamın yakından daha taş olduğunu fark etmiştim.

Tam bir sarışın güzeliydi. "Hay maşallah." İkisi de şaşkınlıkla bana döndü. "Sen çalışanları cennetten mi topluyorsun?" Dedim Türkçe, daha da iğrençleşerek.

Yabancı adam ne dediğimi anlamazken, bana şaşkınlıkla bakıyordu. Gözlüklerini düzeltti. Çapkın bir bakış atıp, göz kırptım.

"Aşkın!" Adam Ateş'in bağırmasıyla daha da şaşırdı. 

"Şu güzelliği korkutmamalısın." Baş ve işaret parmağını burun kemerine yasladı sıkıntıyla.

"Dışarı çık Ivan." Dedi Ateş sert sesiyle, bu adamla uğraşmayı seviyordum. Ivan'ı sadece yakışıklığını izlememi kesmek için değil, bana daha fazla kendi iş hayatıyla ilgili açık vermemek için çıkarıyordu. Yanlış yapıyordu, sonuçta biz ortaktık!

"Peki." Dedi Ivan ve masanın üstündeki tableti aldı.

"Bizi tanıştırmayacak mısın?" Dedim alt dudağımı sarkıtarak. Ofisin ortasında duran rahat koltuk takımındaki üçlü koltuğa oturdum.

Ivan başıyla selam verip, kapıya yöneldi. Yüzü kadar götü de güzeldi, Alanguva'nın ki kadar olmasa da. Ateş'in gözleri kısılırken, bana dikkatle bakıyordu. Ivan'ın götünü kestiğimi anlamıştı.

"Ivan!" Ateş'in bağırışıyla adam bize döndü. Ateş durduğu masanın yanından ayrıldı, yanıma birkaç adım attı. "Arkanı dönmeden çık." Kahkaha attım.

"Anlamadım?" Dedi Ivan oldukça masum bir şekilde.

Ateş'in sert bakışlarından korkarak zorlamadı ve dediğini yaptı. Bir kez olsun arkasına dönmeden kapıya geri geri yürüdü. Odadan çıktığında hala gülüyordum.

Ateş kendine bir kadeh doldurup tek dikişte içti ve ardından bir kadeh daha doldurup yanıma oturdu. "Çok mu komiksin sen?" Dedi ters ters.

Cıkladım kaşlarım havaya kalkarken. "Sen komiksin."

"Çalışanlarıma asılamazsın." O öfkeli öfkeli konuşurken elindeki kadehi aldım ve ağır viskiyi tek dikişte içip yere koydum bardağı. Bu adamda hiç adap yoktu, insan misafirine de ikram ederdi. Dudağımdan taşan kısmını elimin tersiye sildim, dik dik bana bakıyordu. "Çok eğleniyorsun değil mi?"

"Eğlenmek istiyorum ama sen buna izin vermiyorsun bir türlü." İç çektim.

Bakışlarını önüne çevirdi, derin bir nefes alarak. Onda başka bir şey vardı, benim gıcıklıklarım dışında kafasına taktığı bir şey.

"Hala abinin seni öldürmek istemesini mi hazmetmeye çalışıyorsun?"

"Abim beni öldürmeye çalışmadı." Dedi dişleri arasından. Küçük bir çocuk gibiydi aslında Ateş Alanguva, hırçın halinin yanı sıra abisinin sevgisine ve güvenine ihtiyaç duyan bir çocuk. "Görüşme çağrılarımı kabul etmiyor." Dedi sıkıntıyla.

"Yani o istemezse onu birden çağıramıyorsun?" Daha neler öğrenecektim acaba? "Utanıyordur belki de."

Bana yok daha neler der gibi baktı. "O yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymaz, geri adım atmaz."

"Hmm o da senin gibi narsist bir puş-" Sözümü sinirle kesti

"Aşkın! Yeter." Bu sefer gerçekten sınırlarını zorladığıma emin oldum ama tabi umurumda değildi. İsterse çatlasın o sınırlar, kaç yazardı bana? "Belasın sen, çekilmez bir şeysin." Dedi sitemle.

"Çekilmem, beni çekmek istemiyorsun ama katlanıyorsun." Benden bir şey isteyecekti, üstümden kumar oynayacaktı ama bu abisininki gibi sinsice olmayacaktı. Elimi omzuna koydum. "Biraz gevşe, erken yaşta kırışacaksın."

"Sana şaşırmamayı öğrenemiyorum, hep bir şekilde beni bozguna uğratıyorsun. Seni çözemiyorum, hamlelerini tahmin edemiyorum. Hep uçlardasın düşmüyorsun ama tutunamıyorsun da."

"Bence sen bazen karşında kim olduğunu unutuyorsun." Başını koltuğa yasladı, sarılarını gözlerime çevirdi.

"Konuşmadığında, yaramazlık yapmadığında, sadece sana baktığımda gerçekten unutuyorum kim olduğunu. Böylesine yaramaz, korkunç bir katili, böylesine güzel bir yüz altına hapsetmek tanrının bir cilvesi olsa gerek."

İltifat etmiyordu, ruhumun çirkinliğinin bu güzel yüze yakışmadığını söylüyordu ama yapacak bir şey yoktu. Sonuçta onun da güzel yüzünün altında bir melek yatmıyordu.

Doğruldum yerimden, bacağımı diğer tarafına atarak kucağına oturdum. Sarıları bu sefer şaşkınlıkla irileşmedi, aksine avını izleyen bir kurt gibi kısıldı. O kurtsa ben aslandım.

"Sana bir yükseldim şuan." Dedim bir kolumu omzuna atarak, diğeri elimde tişörtünün üstünden göğsünde gezindi. Tırnağımı hafifçe sürterek aşağı doğru indirdim elimi.

"Beni baştan çıkarıyorsun, sonra da alay ediyorsun." Kaşları havaya kalktı. "Yemiyorum artık." Gülümsedim oyunbazca, gözleri dudaklarıma kaydı. Gerçekten yemiyor musun Alanguva? Bir eli çoktan belime sarılmıştı gayri ihtiyari.

"Beni baştan çıkarmaya çalışıyorsun, başarıyorsun da ama bunu eğlencesine yapmıyorsun." Dedi kendinden emin bir şekilde. "Beni arzuluyorsun ama bana ilk adımı atıp sözlerini çiğnemekte istemiyorsun. Onun yerine beni kudurtup, o güzel aklınla alay ediyorsun. Karşında aptal bir adam olmadığını artık anlaman gerek." Belimden tutarak kaldırdı kucağından ve eski yerime oturttu beni. Tamam bunu gerçekten beklemiyordum.

İntikam alıyordu aklınca. Alayla gülecektim ama gülemedim, bu adam benim içimi görüyordu. Yere bıraktığım kadehi alıp ayağa kalktım. Viski şişesine ulaşıp kadehi yeniledim.

Bakışlarım Alanguva'nın odasını inceledi. Tesisin geri kalanı gibi, teknoloji dolu ve zevkli döşenmişti. Tüm orman manzarasını, hatta adayı ayaklar altına alan manzaraya yakınlaştım. Koca cam, tüm adayı görüyordu neredeyse. Viskiden koca bir yudum aldım. Alanguva beni izliyordu dikkatle.

Güneş batıyordu, odaya kızıl bir ışık yayılıyordu. Yerinden kalktı Ateş, yanıma geldi ağır adımlarla. Tam karşımda durdu ve bakışlarını üstüme eğdi. Bu sefer o aldı elimdeki kadehi, tek dikişte bitirdi sarılarını gözlerimden ayırmadan. Dudaklarını yaladı ve derin bir nefes aldı. Kafasını iki yana salladı kendine inanmıyormuş gibi.

"Sanırım senin karşında bazen aptal bir adamım." Elindeki kadeh yere düşüp parçalara ayrıldı, seri bir hareketle eğildi ve ıslak dudakları dudaklarıma kapandı.

Viski tadına bulanmış dudakları, hatırladığımdan daha lezzetliydi.

Dudakları dudaklarımda dans ederken, kokusu ciğerlerime doldu sinsice. Bir eli belimi bulurken diğeri de yüzüme gitmişti. Dudaklarımı aralayarak cezbeden dokunuşlarına karşılık verdim. Sırtımı cama yasladı sertçe.

Hissettiğim zevkle gözlerimi yumdum, bir elim yumuşak ve gür saçlarına gitti. Asla yumuşak olmayan öpüşü biraz daha sertleşti, dili alt dişlerimin etinde yavaşça gezindi. Tüm vücudumda hissettiğim ürperme, zevk vericiydi.

Elim saçlarını okşayarak ensesine indi, üst dudağını ısırdım. Dudakları arasından zevk dolu bir nefes dudaklarıma döküldü. Gözlerimi açıp, onu izledim. Belimdeki eli yavaşça kalçama indi, vücudunu kendime biraz daha çektim. Koca eli kalçamı avucunun içine alıp sertçe sıktı, bacaklarımı kaldırdım ve beline doladım.

Dili dilimle dans ederken, bir eli bacağımda yerimi sağlamlaştırıyordu. Kendimi ona bastırarak, yüzünü ellerim arasına aldım. Mayışmış gibi duran sarıları, arzuyla açıldı. Göğsü hızla inip kalkıyor ve göğsüme çarpıyordu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdı, öpüşmemizin şiddetiyle kızarmıştı dudakları. Dudaklarını parçalama isteğiyle doluyordum.

Ateş Alanguva'ya karşı vücudum daha önceye kimseye duymadığı bir arzu duyuyordu ve bu çok tehlikeliydi. Dediği gibi aramızda cinsel bir çekim vardı ve bu çekim bedenlerimize istediğini verene kadar asla bitmeyecekti.

"Sen" Dudağımı öptü. "Çok" Çenemi öptü. "Tehlikeli" Çenemin altını öptü. "Bir" Boynuma indi. "Kadınsın."

"Maalesef öyleyim, bu konuda ne yapmak istersin?" Dedim kısılmış sesimle. Kafasını kaldırdı yine, dudaklarımı bu sefer daha yumuşak öptü.

Bir eli belime destek oldu, sırtımı yavaşça camdan ayırdı. Kendi etrafında döndü ve birkaç adım attı beni öpmeyi bırakmadan. En yakında duran, geniş masaya bıraktı vücudumu sanki arzudan daha fazla yürüyemiyormuş gibi.

Öpmek yetmiyordu, daha fazlasını istiyordum, vahşileşmek istiyordum. Bir elim tişörtünün eteğine gitti, yavaşça yukarı çektim. Üstüme biraz daha yüklendiğinde sırtım masaya çarptı. Tişörtünü yukarı doğru çektiğimde dudaklarımdan sabırsızca ayrılıp, tişörtü üstünden çıkarmama izin verdi.

Çıplaklık bu adama yakışıyordu. Heybetli kasları ve pürüzsüz teniyle iştah kabartıcı duruyordu. Onun da eli benim siyah tişörtüme gitti ve tek bir harekette üstümden çekip attı. Üstümden doğruldu yavaşça ama sertliğini hissediyordum. Siyah sütyenimden taşan göğüslerime baktı bir süre. Uzun uzun seyretti, sarılarındaki tutku o kadar fazlaydı ki beni daha da yokuşa sürüyordu. Gözlerini yumdu derin bir nefes alarak, sanki gözleriyle az önceki sahnenin fotoğrafını kaydetmişti o zeki zihnine.

"Ne kadar çapkınlık yaparsan yap hepsini beni çıldırtmak için yapıyorsun. Kime bakarsan bak beni arzuluyorsun." Dedi nefes nefese kendinden emin bir şekilde.

Cevap verecektim ama anı bozmaya hiç gerek yoktu.

Çıplak kaslarında gezindi ellerim zevkle. Yine üstüme eğildi, dudaklarını dudaklarıma yasladı dayanamıyormuş gibi. Dudaklarımı ayırdım çok geçmeden, boynuna indirdim. Baştan çıkarıcı kokusu burada daha yoğundu.

Dayanamıyormuş gibi çenemden hafifçe tutarak kaldırdı, başparmağı çenemin altını usulca okşarken sarıları gözlerime daldı. Eğilip yine öptü dudaklarımı, bu yinelemeden ikimizde hiç sıkılmayacak gibiydik.

Kollarımı boynuna doladım. "Hadi Alanguva bana tüm hünerlerini göster." Güldü, kasıklarına dayalı vücudumu hareket ettirdim.

"Seni öyle bir sikeceğim ki kim olduğunu unutacaksın." Dedi kesik kesik nefesiyle dudaklarıma fısıldarcasına.

"Dikkat et kim olduğunu unutan sen olmayasın." Dedim dudaklarım dudaklarına çarparken. Alt dudağını ısırdım ve kendime doğru çektim.

"İkimiz de her şeyi unutabiliriz." Tırnaklarım çıplak sırtına battı, yine dudaklarıma atıldı hırlarcasına. Hemen ardından hızla göğsüme eğildi dudakları. Sütyenden taşan göğüslerimi öptü, ısırdı ve tüm vücudumun uyuşmasına neden oldu.

Doğruldum, elim pantolonun kemerine gitti. Kemeri hızla çözüp, elim düğmesine gitti. Ateş Alanguva nefesi kesilmiş gibi durmuş beni izliyordu. Alt dudağını ağzının içine yuvarladı, ipleri bana bırakmaya çoktan hazırdı.

Düğmeyi açtım ve aynı sırada kapı tıklatıldı.

Ama sikeyim ya.

Ateş tüm dünyası başına yıkılmış gibi gözlerini yumdu. "Gelme!"

Tüm vücudum yarım kalmış bir zevkin doruklarındayken, aklımı dağıtmam gerekiyordu. "Ivan'sa aramıza gelebilir hiç sıkıntı yok cidden."

Açtı gözlerini yavaşça, sarılarından Ateş çıkarken zorlukla verdi nefesini. Onu ittirdim, yerdeki tişörtü aldım ve üstüme geçirdim.

Kapı tekrar tıklatıldı. "Sikeceğim ama gelmeyin dedim amına koyayım!" Diye adeta kükredi. O da yerdeki tişörtünü aldı ve giyindi. Yüzünde küsmüş bir çocuğun ifadesi varken önce düğmesini kapattı ardındansa kemerini taktı.

Yanından geçecektim ki kolumu tuttu, ona bakmamı sağladı. "Ne var?" Dedim sert tutuşuyla kaşlarım aniden çatılırken. İki öpüştük, bir sevişeceğiz diye öyle istediği her boku yiyemezdi.

Durakladı, ne diyecekse yuttu ve elini geri çekti. "Yok bir şey." Vardı bir şey.

Konuşmak için dudaklarımı araladım ancak müsaade etmedi. "Gel!" Diye yüksek seste konuştu kapıya doğru.

"Pusat değilse beni burada siksinler."

"Düzgün konuş!" Dedi sinirle.

"Neden az önce sen si-" Açılan kapıdan Pusat ve Bahar girdi.

"İki saattir de müsait olamadınız!" Dedi Pusat imayla. "Biz Bahar'la biraz adayı gezeceğiz, Bahar onu haber vermek istedi."

"Hayır, işi bittiyse gidiyoruz." Dedim sertçe.

"Ya Aşkın lütfen, burayı çok sevdim." Dedi Bahar heyecanla. "Çok durmayız, söz." Nefesimi sıkıntıyla verdim. "Tamam mı?" Sessizliğimi bir kabulleniş olarak gördü Bahar Hanım ve Pusat'ın kolundan ayrılmadı.

"Bir saati geçmez, rahatsız hissettiği an döneriz." Diye beni ikna etmeye çalıştı Pusat. Ardından da cevap vermemi beklemeden Bahar'ı odadan dışarı sürükledi.

Hayır, izin vermemeliydim ancak şuan aklım o kadar Alanguva'nın dokunuşlarıyla doluydu ki zihnimi toparlayamıyordum.

Ablamı da çok yalnız bırakmıştım. Bende kapıya yöneldim. "Nereye?" Diye sordu Ateş haddi olmayarak.

"Ivan'ı bulmaya."

"Aşkın!" Deliydi bu adam.

Çok seksi bir deli.

***

ATV'yle eve geri dönmüştüm. Yol boyunca zihnimi toparlamaya çalışmıştım ancak olmuyordu. Araçtan inip eve geçtim. Hava kararmaya başlamış, Alanguva adası serinlemeye başlamıştı.

Ablamın odasına geçecektim ama salondan konuşma sesleri geliyordu, adımlarım oraya yöneldi. Ablam gülüyordu ama bir erkek sesi daha vardı.

"Demek Rusya'dasınız, bu benim ilk yurtdışına çıkışım oldu."

"Evet maalesef oraya gelemiyorum şuan, Ateş'in böyle güzel bir hanımefendiyi misafir ettiğini bilseydim asla kaçırmazdım." Salona dalarcasına girdim.

Bu görüntü asla tahmin edemeyeceğim, aklımla dalga geçen bir görüntüydü. Ablam, bilgisayar olan Baybora Alanguva'yla konuşuyordu.








Merhabalar! Bölüm saati biraz gecikti biliyorum fakat ancak yetiştirebildim. Bölümü kontrol etmek için vaktim olmadı maalesef, hatam olursa affola.

Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

Ateşpare'ye karşı ne hissettiğinizi bu paragrafta anlatır mısınız?

Aşkın ve Ateş alev almaya başladı, bilirsiniz bu sadece başlangıç :)

Gelecek hafta görüşme dileğiyle...

İnstagram: cerenmelekhikayeleri / cerennmelek

Continue Reading

You'll Also Like

3K 329 5
çocuk gibi inanıyorum kendi yalanlarıma. morgtaki'nin dönmeyeceğini bile bile bekliyorum... - 21.12.19 - 10.06.20 / 04:34
63.6K 5.6K 10
Laçin'i yatağına bırakırken gözlerini açmış babasının elini tutmuştu."Baba beraber uyuyalım mı? Hem kitapta okursun bana."dedi uykulu bir sesle.Kabus...
2.7M 154K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
79.1K 6.7K 19
Wattys2017 Kazananı Lacender Goldberg, yedi kişilik ailesinin ortanca çocuğudur. Cehennemin en kuytu köşelerinde can bulan ruhu ve ızdırap dolu çocuk...