FISILTI

By koheku0

7.5K 3.4K 2.9K

UYARI: fantastik kurgudur!!! --------------------------------------------------- 700 yıldır yaşayan ölümsüz b... More

Intro
|1| - 753
|3| - Urban legend?
|4|- Cat
|5| - Shin ju kang, enter
|6| - Drawing...
|7| - Table
|8| - Thank you
|9| - Apocalypse
|10| - I promise
|11| - Phone
|12| - Umbrella
|13| - remembrance and divination
|14| - Park Woo Shik
|15| - No exit
|16| - Shamrock
|17|- Ring
|18|-wordless melodies
|19|-flawless killer
|20|-Mabel
|21|-The Lord of the Rings
|22|-Flowers Afraid Of Death
|23|- Deja Vu
|24|- Miracle
|25|- Broken Hearts Can't Fight
|26|- Well Done Brother
|27|- We Would Even Say Goodbye
|28|- Oppa?
|29|- Just Be By My Side
|30|- Meaning Of Colors
|31|- Farewell
|32|- Whisper of the Wind
|33|- Monster
|34|- Last Happy Day
|35|- I Will Wave From The Stars
|36|- Phoenix
|37| - Fake K-drama Guy
|38|- Life Killer
|39|- Whisper and Scream
|final|- Love Story

|2| - Sterliçya

428 188 79
By koheku0

Kumsal kumları gibi parıldayan, kumral kısa saçları boynunun altında bitiyor ve alnındaki küçük kakül beyaz yüzünün bir kısmını kapatıyordu. Görenleri güzelliğiyle büyüleyen genç kız daha lise son sınıftaydı.

Sterliçya, bu gece evinde tekti. Aslında bakarsanız tek sayılmazdı, Sterliçya'nın peşinden ayrılmayan tatlı, küçük, beyaz bir köpeği vardı. Bam bam...

Kucağında uyuduğunu hissettiği köpeğini rahatsız etmemek için kıpırdamamaya çalışsa da, sese karşı duyarlı olan köpeği Sterliçya'nın kısık hapşuruğuna uyanmıştı.
Köpeğinin uyandığını gören sterliçya, tekrar uyuması için ellinin altındaki yumuşak tüyleri hafif hafif okşamaya başlamıştı. Küçük köpek dakikalar içinde tekrar uykuya daldığında, Sterliçya büyük bir mücadele vererek köpeğini uyandırmadan kucağından indirmiş ve duş almak için banyoya doğru ilerlemişti.

Kendisini duşa kabinin içine atar atmaz suyu açmış ve suyun kısa kumral saçlarının ıslatmasına izin vermişti. Başından aşağı akan su tüm bedenindeki ağırlığı alıp götürdüğünde, hissettiği rahatlığın tarifi edilemezdi. Yorgun bir insanın tek çaresi su diye düşündü bir anda sebepsiz yere.

Duş sırasında herşey normal bir şekilde ilerlerken içeriden duyduğu tıkırtıyla suyu kapatmış ve havlusunu kendisine sararak banyodan çıkmıştı. Islak ayaklarının kaygan zeminde kaymamasına özen göstererek yavaş adımlarla yürüyordu sesin geldiği tarafa doğru.

"Anne sen misin?" Odaya doğru seslendiğinde hiç bir cevap gelmemişti.
"Baba!" Ve tekrar hiç bir cevap gelmemişti seslendiği taraftan.
"Bam bam!" Yine yoktu. Boş odanın kapısında bir kaç dakika oyalandıktan sonra omuz silkerek arkasına döndü.

Ve tam o an, o saniye bir şey hissetti...

Yanından geçen sıcak bir rüzgar.

Yanından geçen sıcak rüzgarla olduğu yerde buz kesildi.

Etrafında kimse yoktu, hava soğuktu, klima açık değildi. Nereden gelmişti şimdi bu sıcak rüzgar?

Derin bir nefes alarak dudaklarını aralayıp kendisini sakinleştirmeye çalıştı.
"Bir şey yok... sadece... fazla yalnızlıktan bunaldığım için öyle hissetmişimdir." Doğru olup olmadığını kendisi bile emin olamadığı cümleyi bitirip üzerindeki havluya daha sıkı sarılarak odasına doğru ürkekce adımlar attı.

Karanlık odasına titreyen bacaklarıyla adımını attığında , yaptığı ilk şey hızlı bir şekilde ışığı açmak oldu. Işığı açtığında her zamanki manzarayla karşılaşmıştı neyse ki; yatağının üzerinde uyuyan minik bam bam...

Rahatlayarak Gülümseyip dolabına doğru yürüyüp içinden pijamalarını çıkarttı sessizce.
Aynı sessizlikle pijamalarını giydiğinde odasının kapısından bir tıklanma sesi duyuldu.
Gözleri korkuyla sonuna kadar açıldığında titremesi geçen bacakları tekrar titremeye başlamıştı. Evet, bundan sonra kesinlikle korku filmi izlemeyecekti.

"Hayal görüyorum." Kendi kendine sesizce fısıldayarak odasının ışığını söndürdü ve yatağına yerleşti. Korkusunu unutmak için içinden bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı ki köpeğinin havlama sesleri ulaştmıştı kulaklarına.
Yatağından doğrulup köpeğine baktığında, köpeğinin kapalı kapıya doğru öylece havladığını ve arada tıslamalar çıkardığını gördü.
"Bam bam... gel buraya." Köpeğine sesleniş sesi karanlık odada yok olup giderken köpeği susmuyor ve gözlerinin odaklandığı yere durmadan havlamaya devam ediyordu.

Minik köpeğin siyah irisleri yavaş yavaş yana doğru kayıp odanın ortasını bulduğunda, köpek karanlık içinde gözlerine bakan bir çift göz gördü, oysa ki orada kimse yoktu.
Minik köpek, gördüğü siyah gözlerin yeşile dönüştüğünü görünce havlamayı birden kesti ve cılız mırıltılarla odanın bir köşesine çekilmişti.

Köpeğinin garip davranışlarını izleyen Sterliçya içinde hapsettiği korkuyu dışa atmamak için dişlerini sıkarken, şuan uyuduğunu ve bir kâbusta olduğundan emin olmuştu. Peki ya bu yaşananlar bir kâbus değilse?

Kokuyka ayağa kalkıp karanlık odasında telefonunu aramaya başladı. Eğer birisi gelmese kafayı yiyecekti çünkü.

Odanın ortasında durunca nefesini kesen bir ses duydu. Adım sesleri... odasının içinde.

Duyduğu adım sesleri sırasıyla, yanından, önünden, arkasından geliyordu. Adım sesleri Sterliçya'nın etrafında daire çiziyordu resmen.

Başını kolları arasına aldığında delirmek üzereymiş gibi hissediyordu.
"Kafayı yiyiyorum... delireceğim!" Nefes nefese dudakları arasından bir kaç kelime bıraktığında zangır zangır titriyordu lâkin adım sesleri durmuyor ve dakikalarca kızın etrafında daire çizmeye devam ediyordu.

"Kimsin?" Demişti titreyen sesiyle, hiç bir şey düşünemez haldeyken.
"Ne istiyorsun benden?"

Ve tekrar öyle bir şey olmuştu ki, Sterliçya Tanrı nın azraili gönderdiğini ve onun canını alacağına kadar düşünmüştü.

"Eğer bu ölümse..." demişti kalın bir erkek sesi kulaklarının dibinde. Ölüm kelimesini duyunca daha fazla kasılmıştı. Kesinlikle kâbusta olmalıydı.
"Ölümden korkmamalı..." diye devam etmişti ama bu sefer ses öteki kulağına doğru söylenmişti.
"Onun güzel yüzünde..." yüzünde sıcak bir hava hissetti. Sıcak hava kaküllerini yana atarken yüzüne üflendiğini anlamıştı.
"Ölüm bile güzeldi..." sonra bir soğukluk hissetti yanağında. Bir insanın bedenindeki soğukluğu hissettmişti yüzünde. Onun yanağını görünmeyen bir el okşuyordu.

Titreyen ellerini kaldırıp öne doğru uzattığında, bir bedene değdi. Ve, bunu idrak ettiği an yere yığıldığı andı. Kelimlere dökülmesi ne kadar utanç verici olsa da... korkudan bayılmıştı.

...

"Eğer bu ölümse, ölümden korkmamalı. Onun güzel yüzünde, ölüm bile güzeldi."

Prens, okuduğu kitabın içinde geçen cümlelere mest olurken masanın üzerindeki kupasından bir yudum sıcak kahveyi dudaklarının arasına bıraktıktan sonra tek eliyle havada tuttuğu kitabının sayfalarını çevirmek için elindeki kupayı bırakmış ve uzun parmaklarıyla kitabının sayfalarını çevirmişti. Sayfa minik bir hışırtı çıkarırken o minik hışırtı kitap okuyanın kulağına müzik gibi geliyordu, kitabın kokusu ise daha bir haz katıyordu kitap okumaya.

"Onun güzel yüzünde ölüm bile güzeldi." Diye tekrar ettiğinde gözlerini yumdu ve o gece kollarında can veren cariyeyi getirdi gözlerinin önüne. Bazı insanlar vardır öldükten sonra bile o güzel yüzleri sanki hâlâ yaşıyormuşcasına parıldar. Öyle parıldar ki ölüm yüzlerinde güzel bir hâle gelir, öyle güzel bir hâle gelirki insanlar ölüme olan korkusunu kaybeder.

Kitapta geçen cümlelerin arasına su sesi karışırken kaşlarını usulca çatmış ve elindeki kitabı masaya bırakmıştı. Kitaba odaklanmayı bıraktığında su sesini daha net duymaya başlamıştı. Su şırıltılarının arasına şarkı mırıldanmaları eklendiğinde oturduğu yerden ayağa kalkmıştı, ilk kes bu kadar masum sesler duyuyordu.

Ve işin asıl garip yanı bu mırıltıların sahibinin sesi ona tanıdık gelmişti.

Bu ses onun sesiydi,

O güzel kızın,

O güzel cariyenin.

Gözlerini bir daha yumdu prens Shin ju kang, sesin geldiği tarafa gitmek için. Yeşil bir ışık etrafını sardığında saniyeler içinde ortadan kaybolmuştu. Geriye sadece küçük ışık kırıntıları kaldığında odada kimse kalmamıştı.

Prens saniyeler içinde kendisini daha önce hiç görmediği bir evde bulduğunda sessizce kulaklarına doluşan sesi takip etmeye başlamıştı. Zihnindeki düşünce başını ağrıtırken yinede düşünmeden edemiyordu işte.

Ya ölmemişse? ya hâlâ hayattaysa?

Tabii, yedi yüz yıldır yaşıyor olamazdı ama prensin aklı Tanrının o cariyeyede ölümsüzlüğü vermiş olma ihtimalindeydi.

Bir kapının önünde durduğunda artık su sesleri daha net duyuluyordu. Elini kaldırıp kapının kulpuna yerleştirdi fakat kapıyı açmanın hoş olmayacağını düşünüp elini geri çekmişti. Evin içinde biraz daha oyalandıktan sonra yere düşürdüğü vazoyu almak için eğilmişti ki adım seslerinin yaklaştığını duyunca hemen kendisini gizlemişti.

Mırıltıların sahini prens in bulunduğu odanın kapısında durup içeriye doğru bakarak seslendiğinde prens kızon yüzünü görme fırsatını yakalamıştı.

Bu oydu... o cariye...

Yıllarca yüzünü, sesini, gözlerini unutamadığı cariye...

Yıllarca bileğinden çıkarmadığı o örgü bilekliğin sahibiydi...

Continue Reading

You'll Also Like

987K 54.7K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
4.9M 229K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
80.6K 11.5K 114
Ve mutluluk Rabb'ini andışında başlar
2.8M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.