In India | Larry ✔

By missingsound

36.9K 4.3K 13.9K

Fotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine... More

Holi Fest
Phew...
Rainy Night
In Taxi
Tac Mahal
Embarrassed
Hi, are you busy?
Message
Sorry, sir!
Planet Motorcycle
Drunk
Ganges River
Hi, my dear family!
I don't deserve you.
News
Tickets
I love someone.
Gulab Jamun
Final

Peach Prince

1.7K 228 632
By missingsound

Harry ve Louis tuttukları 1+1 apart dairesine girdiğinde odanın Hindistan'ı sembolize etmiş şekilde döşenmiş olması ikisini de büyülemişti. Louis elbette yıllardır Hindistan motifli yerlerde yaşamıştı ama bu kadar lüks bir dairede hiç bulunmamıştı.

Salonla birleşmiş olan bir mutfak ve oda vardı. Salonda ahşap kenarları olan, kadife kumaşlı bir koltuk, önünde de orta sehba vardı. Koltuğun hemen karşısına ise televizyon monte edilmişti. Odada turuncu örtülerle kapanmış iki ahşap yatak ve bir ahşap dolap duruyordu. Perdeler bordo, sarı ve lacivert renkli desenlerle asılmış, kenarlara doğru bağlanmıştı. Tavandan oval, pembe ve mavi renkte lambalar sarkıyordu.

"Beğendin mi?"

Harry'ye dönüp inanamaz bir şekilde güldü. "Beğenmek mi? Bayıldım ya!" Yataklardan birine sırt üstü atlayıp kardan melek yapar gibi kollarını ve bacaklarını hareket ettirdi. Harry de sırıtarak onun baş ucuna oturdu.

"İnanılmaz bir şey! Sert, pamuklu yatağım yok. Ramin Teyzenin gürültülü sabah kuşağı programı yok. Çocukların izlediği Power Rangers'ın sesi yok. Dwijen'ın mahalleyi ayağa kaldıran o iğrenç sesi de yok!" Yana doğru uzanıp başucunda oturan Harry'nin gülümseyen yüzüne baktı. "Her şey istediğim gibi Harry."

Harry'nin parmakları perçemlerinde gezinince gün boyu hissettiği yorgunluğu yine hissetti ama bakışlarını ondan hiç ayırmadı. Harry de onun iri mavilerini ve uzun kirpiklerini doyumsuzca seyrediyordu. "Mutlu olduğunu görünce ben de çok mutlu oluyorum. Tüm bu şeylerden uzaklaşmak senin hakkındı."

Louis yerinde doğrulup sıkıca Harry'nin boynuna sarıldı. Harry ilk başta şaşırsa da vakit kaybetmeden hemen ona karşılık verip bedenini kendine yasladı. "Çok teşekkür ederim. Bana bu cesareti sen verdin."

Harry, saçlarını okşayan parmaklarla gözlerini yumup burnunu onun saçları arasına yasladı. "Çünkü artık mutlu olmalıydın. Çünkü artık ben senden uzak kalmak istemiyordum. Ve çünkü, senden deli gibi hoşlanıyorum."

Louis'nin gülüşünü duyunca o da gülümsedi. Louis geriye çekilip onu yanaklarından tuttu ve hafifçe okşadı. "Çok tatlısın biliyor musun? Gulab Jamun'dan bile!"

Bu tatlı Harry'nin Louis'ye açıldığı gece yedikleri, daha doğrusu Louis'nin onların hepsini ağzına tıktığı tatlıydı. Harry o anları hatırlayınca Louis'yle gülmeye başladı. "O tatlıya yanaklarını şişirdiği için bayılıyorum, nasıl da sevimliydin bir görseydin keşke."

"Iyy, ben hiç sevmiyorum. Senden utanınca hepsini ağzıma sıkıştırdım diye diş minelerim parenda attı!" Harry onun şımarıkça söylediğine gülüp saçlarını karıştırdı.

"Rahatlamana yardım edecekse duş alabilirsin istersen," deyince, Louis ona sinsice bakıp kaşlarını aşağı yukarı oynatmaya başladı. Bu hali Harry'nin püskürerek gülmesine neden olunca o da gülmeye başladı. "Nedeeen? Yoksa benimle mi geleceksin?"

"Bilmem," diye sırıttı onun bileğini alıp, avucunu öperek. "İstersen olur." Louis avucunun öpülmesinden huylanarak kıkırdadı ve Harry bu sesi telefonunun zil sesi yapmayı ciddi anlamda düşündü.

"Şu an yapmak istemiyorum. O kadar yorgunum ki..."

"Haklısın aslında." Louis'nin uykulu gözlerinin kenarlarını okşayıp onların masum masum kırpılmasını keyifle seyretti. "Bugün erken kalkıp çalıştın. Üstüne iki saattir de yoldayız, saat epey geç oldu. En iyisi uyu sen."

"Sen ne yapacaksın peki?"

"Arkadaşımla konuşacağım. Geldiğimin haberini vereyim ve şehri biraz araştırsam iyi olur."

"Tamam." Bir süre Harry'yi izleyip, ona doğru uzanarak yanağını öptü. Harry şaşkınca ona bakarken Louis istemeden gülümsedi. "Ne hissettiğimi senin gibi kelimelere çok iyi bir şekilde dökebilen biri değilim. Elimden ancak temas ederek anlatmak geliyor. Kızmazsın bana değil mi?"

"Kızmak mı?" dedi afallayarak. Gözlerinin kenarlarını ve kirpiklerini okşamaya devam edip onun iyice kendi avuçlarına yaslanmasına neden oldu. Sıcaklığı seven kediler gibiydi. "Her gün bana sevgini böyle göster diye sana yalvarabilirim."

"Tamam, listeye ekledim." Harry'nin yanağına dokunup keyifle okşadı onu, diğer eli de göğsüne inmişti. Harry bundan hiç şikayetçi görünmüyor, tebessümle Louis'yi izliyordu. "Harry... Hâlâ seninle olduğuma inanamıyorum ben ya."

"Yine tokat atmamı isteme benden, başka bi'şi iste de gerçek olduğunu hemen kanıtlayayım." Louis de onunla gülüp alnını onun diğer yanağına yasladı. Baş parmağı hâlâ Harry'nin yanağında, tam gamzesi üzerindeydi. Ona dokunmayı çok seviyordu.

"Sarılınca gerçek olduğumuzu daha iyi anlıyorum. Hiç bu kadar şey hissetmemiştim kendimi..." Gözlerini yumdu. "Özgür."

Harry'nin kolları beline ve sırtına dolandı. "Tam zamanında bulmuşuz birbirimizi desene. Benim de birini sarmaya ihtiyacım varmış."

Gülümsedi. Geriye çekilip onun yanağını sımsıcak dudaklarıyla öpünce Harry kalpten gideceğini tam o an anladı. Acaba Louis'ye bunu yasaklamalı mıydı? Kalbi neredeyse yerinden çıkmak üzereydi!

"Hadi artık, gidip işlerini hallet. Yarın fotoğrafları çekmek için uzun bir gün olacak. Aa... Bu arada hangi yatakta uyumak istersin? Biri duvar kenarında, diğeri pencere."

"Fark etmez bana. Sen istediğine uzanabilirsin. Unutma, bu tatili hak ettin." diyerek Louis'nin burnunu dürttü.

"Teşekkür ederim. İyi geceler Hazz."

"Sana da iyi geceler Lou."

Yataktan kalkıp istemeyerek onun yanından ayrıldı. Louis kapıyı kapatınca Harry bilgisayarını koltuğun önündeki orta masaya koyup açma tuşuna bastı. Bilgisayar açılırken telefondan Hindistan ve İngiltere arasındaki saat farkına baktığında yedi sekiz saatlik bir fark görünüyordu. Orada çoktan sabah olmuştu, yine de Joe'nun uyuyup uyumadığını umursamadan aradı.

Joe'ya uzun uzun Louis'yi anlattığında arkadaşı şaşırmış ve genelde kahkahalara gömülmüştü. Tanıştıkları günü Louis'yle arasında geçen özeli ayrıntı vermeden biraz anlattı. Ondan ne kadar hoşlandığını, günlerce birbirlerine bu son günmüş gibi nasıl da sıkı tutunduklarını ve tüm bunların aralarındaki bağı güçlendirdiğinden bahsetti. Ve ona en büyük hayalinin Louis'yle olmak istediğini de söyledi.

Ama bilirsiniz, bu ihtimal deve kuşu üzerinde yolculuk etmekten daha uçuk olarak görülebiliyordu. Joe da "Sen İngiltere'de, o Hindistan'da bir köşede kalacak. İyice bağlanmadan acı vermeyecek şekilde bitirmek daha iyi değil mi?" diye bir öneride bulundu.

Lütfen, Harry için Louis fena bir erkekti ve böyle birini bulmuşken nasıl bırakabilirdi?

Ertesi gün saat öğleden sonra on iki buçuğa geliyordu. Louis, duvara asılan televizyonun hemen altındaki puf yastıklardan birine oturmuş, dizlerini kendine çekmiş halde koltukta yüz üstü uyuyan adamı inceliyordu. Beyaz dar bir atlet giymiş, rahat bir eşofman şortu geçirmişti altına. Bacakları koltuktan taşıyordu ve huzursuzca uyuduğu belliydi. Önündeki dağılmış masadan anlamıştı sabahladığını.

Mavi gözleri Harry'nin açık sırtında gezindi. Sırtından omuzlarına doğru çıkan kahverengi çiller belli oluyordu. Aralık dolgun dudakları, çattığı kaşları altında parlayan kirpikleri, kıvırcık saçları, kolundaki dövmeler... Heyecanla atan kalbini fark edince alt dudağını ısırıp gözlerini kaçırdı.

Harry gözlerini ovalamaya başlayınca sessizce onu bekledi. Kolları üzerinde yükselerek, yastığı üzerindeki salyaya bakıp surat buruşturdu. Yüz üstü bir şekilde yüksek yastıkta uzandığı için beli de ağrımıştı.

"Günaydın."

Sesin geldiği yöne dönünce birkaç saniye uykulu gözlerle durumu algılamak için uğraştı. Ardından hemen toparlanmaya çalıştı. Aman ne güzel, rezil olmuştu.

"Günaydın." Karşısındaki adam merakla yüzünü incelerken istemeden gülümsedi. "Neden bana öyle bakıyorsun?"

"Uyanmanı bekliyordum. Neden burada uyudun ki?"

"Gezilecek görülecek yerleri araştırdım. Ayrıca diğer şehirlere de bakıp aradan çıkarmak istedim. Uykuya dalmışım." Masanın üzerindeki telefonu açıp yüzünü ekşitti. "Tüh ya... Günün yarısı gitmiş."

"Şimdi gezmeye çıkarsan sorun olmaz. Kahvaltı da edersin hem."

"Sen ettin mi?"

"Hayır. Birlikte yaparız diye düşündüm ama evde malzeme yok. Sanırım alışveriş yapmalıyız."

"Kaçta uyandın?" dedi tereddütle.

Louis omuz silkip, "Sekizde," dediğinde Harry korkuyla gözlerini açtı. "Ne? Of ya, keşke beni uyandırsaydın! O saatten bu yana aç mısın sahiden?"

"Seninle kahvaltı etmek istiyordum." Harry'nin bakışlarının yumuşadığını fark edince sevimli bir tebessüm takındı. "Ayrıca dün gece çok çalıştığın belliydi, uyandırmak istemedim."

"Nasıl bir şeysin sen ya..." Gözleri hayranlıkla parladı ve birden ayaklanınca Louis de şaşkınca ayağa kalktı. "Hadi, gidiyoruz."

Harry kapüşonunu üzerine geçirirken Louis anlamamış ve paniklemişti. "Nereye?"

"Kahvaltı için bir yere gidelim. Sonra ev için alışveriş yapar, gezeriz." Louis ona şaşkınca bakmaya devam ederken, "E hadi!" diye güldü. Louis de kendine gelip üzerine hırkasını geçirdi.

Birlikte şık, caddeye bakan lüks bir yere kahvaltı için gelmişlerdi. Louis yanına aldığı paranın burası için yetersiz olduğunu hissettiğinde menüdeki en ucuz yiyeceği almak istedi. Ama Harry onun davranışını anlayarak yanlarına gelen garsondan şefin önerdiği kahvaltı menüsünden istetti.

"Harry!" diye bağırdı sessizce. Harry de ona gülümseyip "Hm?" dedi.

"Onları iptal ettir. Benim param tüm bu olan şeylere yetmez, anlamıyor musun?"

"Bu yüzden yanında ben varım."

"Off..." arkaya yaslayıp kollarını birbirine doladı. "Kendimi metresin gibi hissediyorum. Her şeyimi karşılamaya çalışman çok- çok gereksiz!"

"Neyim gibi hissediyormuşsuun?" Harry'nin eğlendiği belli olan suratına gözlerini devirip oflayınca, bu durum Harry'nin kahkaha atmasına neden oldu. "Tamam ya, önemli değil. Ben açım, sen de sabah sekizden beri hiçbir şey yememişsin. Gerçekten bir tane tost ve suyla seni bırakır mıyım sanıyorsun?"

Bakışlarını masaya indirip iç çekti ve gözlerini yine Harry'ye çevirdi. "Tamam ama alışveriş parasını ben ödeyeceğim."

"Ama-"

"Sakın itiraz edeyim deme!" İşaret parmağını ve gözlerini ona dikince, Harry dudaklarına görünmez bir fermuar çekip gülümsedi.

Yemekler gelince sessizce yemekler yendi. Harry, gözlerini ondan alamıyordu. Dudaklarını ıslatması, yemekleri dikkatlice incelemesi, alnına düşen perçemler... Faullerini süsleyen birkaç tel beyaz saç bile onun genç yanını kapatamıyordu.

Louis onun baktığını fark edince şaşırmış ve utanmıştı. Ağzı dolu olmasına rağmen, "Ne oldu?" diye sordu.

Harry gülüşüne engel olamıyordu. "Hep böyle mi yiyorsun sahiden?"

Louis endişeyle onu süzdü. Harry'nin karşısında rezil duruma düşmek isteyeceği son şey bile değildi. "Nasıl?"

Harry uzandı, baş parmağıyla onun dudağı kenarındaki ekmek kırıntısını sildi. "Böyle."

Louis peçetesini alırken gülüyordu. "Fark etmemişim."

Biri tarafından böyle ilgi görmemişti. Belki çok basit görünüyordu ikisi arasında olan şeyler ama Louis için o kadar yeni ve güzel bir histi ki Harry'nin yaptığı en ufak şey bile onu heyecanlandırmaya yetiyordu. Dwijen veya ondan öncekiler gibi kaba, umursamaz ve bencil olmaması Harry'yi çok daha özel ve değerli kılıyordu.

"Burada gezilecek yerler neresiymiş, baktın mı?"

Harry başını sallayıp çatalını yuvarlak dilimlenmiş salama batırdı. "Buldum, bir günde gezebiliriz doğrusu." Çatalını Louis'ye uzatınca ilk başta utansa da hemen bunu kabul etti. "Ama bugünden geçti, yarın gezer, ertesi gün de başka bir şehre gideriz."

Louis başını sallamakla yetindi. Kahvaltının ve tatilin tadını çıkarmaya çalışacaktı. Ayrıca Harry'le daha çok duracaktı, bu da onun için bağları güçlendirebilecek muhteşem bir fırsat demekti.

Louis de dilimlenmiş yumurta parçasına çatalını batırıp Harry'ye uzatınca hemen kabul etti. Louis uzun zamandır hiç bu kadar keyifli ve huzurlu hissetmemişti.

"Ne düşündüm biliyor musun?" diye sordu Harry. Louis de salam alıp Harry'ye uzattı ve lokmasını çiğnerken ilgiyle bekledi. "Çok fotojenik bir yüzün var. Eğer bunu doğru bir açıyla yakalarsak fotoğraflarını çekerim ve dergide seninle olan kısımları yazarken fotoğraflarını belirli köşelere koyabilirim."

Louis hevesle kıpırdadı. Daha önce de bu konuyu açmıştı ama o gün Harry'nin gideceğini bildiği için mutsuzdu, şimdi yanındaydı ve enerjik hissediyordu. "Ama sen bana bir ara söylemiştin, fotoğraflarım varmış sende. Gerçi sana ilk karşılaşmamızda dilimi çıkarıp kendimi çektiğim foroğraf dışında hiç poz verdiğimi hatırlamıyorum ama..."

Sırıttı. "Senin gibi muhteşem bir yüz bulup sadece o fotoğrafla sınırlı kalabileceğimi mi düşündün? Tac Mahal'de turistlere rehberlik edetken resmen kendinden geçmiştin, bu fırsatı kaçıramazdım."

"Gizlice çekip neyi planlıyordun?" diye kaşını kaldırıp bir gözünü kıstı.

"Buradan gittiğimde seni unutmamayı," diye itiraf etti. Louis bunu beklemeyerek birden gülümseyip, onun yanağına uzanarak gamzesini okşadı. Harry de onun bileğinin içini okşuyordu.

"Böyle cevaplar verip kaçmaya çalışamazsın," diye dalga geçti. "Neyse, şimdilik affediyorum. Ve suratım hakkında dediklerin için teşekkür mü etmeliyim yoksa mütevazı mı davranmalıyım bilemedim," diye dil çıkarınca Harry hafifçe onun bileğini öptü.

"Hiçbir şey deme. Gerçekleri bil ve kendini gör. Ayrıca teklifimi gözden geçir," diye göz kırptı, Louis de geri çekildi. "Bir de National Geographic dergisi var tabii."

"Ne oldu ki?"

"Arkadaşım Joe, National Geographic dergisi İngiltere yayın yönetmeninin benim fotoğraflarımı çok beğendiğini söyledi. Numarasını bırakmıştı. Geçen gün aradım, ama telefonu açan kişi fotoğraflarına hayran olduğum Dan Westergren'di! İlk birkaç saniye olayı anlayamadım, kekeleyerek konuştum resmen adamla. Bana, benim fotoğraf çekim stilimi beğendiğini ve yayın yönetmeniyle bizzat kendisinin konuştuğunu, ona dönüt yapmam için numarasını dergi ekibinden birine bıraktırdığını söyledi. Müsait olduğum bir zaman benimle görüşmek istediğini de söyledi."

"Yaa! O çok ünlü bir dergi! Peki- Peki sen ne söyledin?"

"Ona görüşebileceğimizi söyledim."

"Ya iş teklifi gelirse? Kariyerin için harika olurdu."

"Öyle tabi. Ama öyle bir teklif gelseydi ne cevap verirdim bilmiyorum. Sonuçta şimdiki iş yerimi ve işimi de seviyorum." Louis'nin elini kavrayıp onu okşadı. "Bana seni kazandırdı."

Destekleyici bir gülümseme verdi. "Ne olursa olsun senin için en iyisi olacağından eminim. Fotoğraf çekiminde çok başarılısın!"

"Ve sen bunu nasıl anladın?" diye sırıtınca Louis de ona güldü. "Makineni çaldığımda içindeki fotoğraflara bakmıştım."

"Aynasızların korkulu rüyasısın, Şeftali Prens," diye dalga geçince, Louis'nin "Ha-Ha," diye homurdanmasına sebep oldu.

"Çıkalım mı bitirdiysen?" Louis başıyla onaylayıp yerinden kalkınca, "Sen ilerle, ben hemen geliyorum," dedi Harry. Louis itiraz edemeden kapıya ilerleyince Harry'nin parayı ödediğini anlamıştı ama bunu kesinlikle telafi edecekti.

Taksi beklemek yerine gelen otobüslerden birine binince bir zaman sonra içinin tıkış tıkış olması ikisini de bozguna uğrattı. Louis ve Harry sırt sırta vererek, Nisan ayının serinliğine rağmen sımsıcak olan içerisi yüzünden hemen terlemişlerdi. Harry başını hafifçe ona çevirip orada olup olmadığına baktı. Uzun kirpikleri arasından etrafı incelediğini fark edince bunu çok tatlı bularak gülümsedi.

"Sanırım otobüsü tercih ederek yanlış yaptık."

Louis başını kaldırıp uzun kirpikleri ardından, onu ne kadar heyecanlandırdığını bilmeden Harry'ye baktı. "Evet."

Harry yine önüne döndüğünde başını eğip ikisinin eline baktı. Elini hafifçe arkaya çevirip Louis'nin parmaklarını avucuna aldığında, Louis irkilerek elini çekti. "Benim," dedi Harry. Louis onun eline, sonra ona baktı. "Kaybolma diye."

Louis gülüşünü tutmaya çalışarak önüne döndü. Ellerini yeniden birleştirince Harry inene kadar, hatta indikten sonra bile onun elini hiç bırakmadı.

Continue Reading

You'll Also Like

22K 2.1K 7
|shot story| Harry'nin gerçekten çok huysuz bir müşterisi var. ××× Fic bana ait değildir. @iwanttobeurana adlı yazarın Customer adlı ficine aittir. B...
3.1K 321 13
İşinden ailesine zaman yaratamayan Harry Potter, bir seçim yaptırılması istenince neyi seçecek... İşini mi, aşkını mı?
149K 10.5K 27
"Ben, sonsuza kadar senin yanında olmak istiyorum. Her zorluğa beraber göğüs gerelim istiyorum." Yanlışlıkla ilk bölümü sildim bir ara düzeltmeye çal...
6.7K 407 14
Yarım kalmış tüm hikayelere....