In India | Larry ✔

Por missingsound

36.6K 4.3K 13.9K

Fotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine... Más

Holi Fest
Phew...
Rainy Night
In Taxi
Tac Mahal
Embarrassed
Hi, are you busy?
Message
Sorry, sir!
Peach Prince
Drunk
Ganges River
Hi, my dear family!
I don't deserve you.
News
Tickets
I love someone.
Gulab Jamun
Final

Planet Motorcycle

1.5K 243 527
Por missingsound

Louis akşam vakti omzunda çantasıyla dalgınca yürüyerek eve dönerken, Harry'nin uçağının iki - iki buçuk saat sonra kalkacak olması moralini iyice bozuyordu.

Ona henüz bir cevap vermemişti. Daha doğrusu verememişti çünkü aklı sürekli evin durumunda ve işinden atılma korkusundaydı. Bay Sobti'yi seviyordu ama adam bir kez bile izin konusunu açmadığı için gün boyunca bu konuda ona hiçbir şey soramamıştı. Harry'nin sandığı kadar kolay değildi. Louis buraya döndüğünde kendi yerinde çalışan başka biriyle karşılaşmaktan korkuyordu.

"Louis!"

Duyduğu sesle irkildi. Dwijen elindeki boş bira şişesini yere atıp sarsak adımlarla Louis'ye doğru geliyordu. Louis'nin kaşları çatılırken öfkeden dişlerini birbirine kenetlemişti.

"Tanrı aşkına ya, yine mi sen?" Akşam vakti olduğundan çok ses çıkarmamak için sessizce bağırdı. "Defol git buradan!"

"Gitmem." Elinin tersiyle dudağının kenarını sildi. Louis'nin yanına gelip taşıyamadığı bedenini duvara yaslayınca, Louis tedirgince etrafa bakıyordu. "Sana hesap soracağım!"

Burnuna ilişen alkol kokusuyla suratını ekşitti. "Iyy... Leş gibi kokuyorsun ya, bir bitiremedin her gün içmeyi!"

Adam hıçkırıp bayık gözlerle sırıttı. "Evlenirsek bırakacağım, söz."

Louis öfkesine hâkim olmaya çalışarak, yumruklarını sıkıp nefesini verdi. Burada kalmış, onu dinleyerek vakit harcıyordu. Son iki ayda olduğu gibi tacizlerine katlanmak can sıkıcıydı.

Arkasını dönüp gitmek üzereyken adamın iri parmakları kavradı kolunu. Şaşkın gözlerle Dwijen'a döndüğünde, kocaman bedeni öfkeli ve heybetli vaziyette karşısında duruyordu. Gözleri sarhoş olduğunu belli etse de, sanki az önce ayakta duramayan o değilmiş gibiydi.

"Bana sakın arkanı dönme."

Sertçe kolunu çekmek istese de mengene gibi kıstırmıştı. "Bıraksana kolumu!"

"Seni o herifle gördüm! Dün de balkondaydı. Ne işin olur senin onunla?!"

"Sana ne ulan, kimsin sen alo!"

Dwijen hırıltıyla ona eğilip Louis'nin kolunu sertçe salladı. "Senin peşini öyle bir bırakmayacağım ki, bana kendi ayaklarınla geleceksin, yalvaracaksın, benim olmak için her şeyi yapacaksın; çünkü yalnızca beni hak ettiğini anlamış olacaksın!"

"Hadi be oradan! Laflara bak. Sana bakan senin gibi olsun!"

"Bırak sen beni, asıl sana benden başkası bakar mı sanıyorsun, ha?"

"Bakmasın! Kimse bakmasın bana. Giderim bakire olarak ölürüm ama yine de seninle olmam gerizekalı!"

Gözlerinden vahşi bir parıltı geçerken, "Yazık olur sana," dedi. Louis'nin suratı hemen buruşmuştu. "İğrenç ve kokuşmuş lamaları andırıyorsun bana, çek elini üzerimden!"

Dwijen hakarete maruz kaldıkça çıldırıyor, bir boğa gibi hırlıyordu. "Ne kadar seviyorum seni, göremiyor musun? Kim verecek benim sevgimin yarısını sana?"

"Bu sevgi değil oğlum, takıntılısın sen sadece! Gram umrumda değilsin!"

"Öyle mi? Kimseye bırakmam seni Louis! Mahvederim ikinizi de! Sana âşık olan benim, uzun zamandır senin için uğraşan benim! Sonradan gelmiş seni almaya çalışıyor, yedirmem!"

Louis iyice öfkeleniyordu. O kimdi de Louis'yi sahiplenilmiş bir mal olarak görebiliyordu? İki ayın tacizi, zorbalığı ve bugünün stresi birleşince dayanamadı.

Hırlamayı umursamadan, "SEN KENDİNİ NE SANIYORSUN!" diye gürleyip, sıktığı yumruğunu hızla adamın burnuna geçirdi. Dwijen acı içinde burnunu tutup geriye doğru sendelerken, Louis birden ayak bileğini onun kasıklarına gömdü. Bu kez dizleri birbirine değen adam, tiz inlemesiyle dizleri üzerine çöküp yaşlı gözleriyle Louis'ye baktı. Louis acımadan, o tiksindirici gözlere bakmaya dayanamayıp tokadını hızla yanağına çarptı. Dwijen boylu boyunca yerde uzanıyordu...

"Bir daha SAKIN! Ama sakın bana yaklaşma!"

Adam bir iki saniye sonra horlamaya başlayınca gözlerini devirdi, eve çıktı. Teyzesi çocukların curcunası yüzünden bağırıp çağırıyor, televizyon sesi Louis'nin beynini uyuşturuyordu.

"Raj! Babana söyleyeceğim seni, in oradan!"

Raj bileğini duvara gösterip "Fiçuvv!" diye bağırdı. Çıktığı sandalyeden yere atlayıp, henüz bez eğitimi alamadığından paytak adımlarla koşup yüzüstü duvara yapıştı. "Ben ÖBÜMCEK ADAMIM!"

Louis deri çantasını çıkarıp vestiyere astı. Az önceki olay yüzünden hâlâ elleri titriyordu. "Kuzenler nerede?" diye seslendi teyzesine.

"Gezmeye gittiler!" dedi sinirle. "Louis ve sen varsın dediler, yine bıraktılar çocukları!"

"Zaten onlar yerine ben doğurdum çocukları." Louis öfkeyle soludu. "Şuraya bak, Raj dört yaşına geliyor ama hâlâ bezini çıkarmadı! Geçen sene bunun çoktan halledilmiş olması gerekiyordu, of..."

Ramin biraz utanmış ve alınmıştı. "Ben nasıl eğitim vereyim oğlum, anca bakıyorum dördüne zaten."

"Sana kızmıyorum ki teyze. Kuzenlerimin ve eşlerinin çocuklarına vakit ayırmamalarına kızıyorum! Eğer sen televizyon izlemesen oyun oynamayı bile unutacak çocuklar! Ya televizyona bakıyorlar ya da anne babalarının telefonuna çünkü. Raj bez takıyor diye anaokuluna alınmadı, neden bunu umursamadılar? Evde olunca telefona daldıkları ve çocuklarıyla ilgilenmedikleri için olabilir mi?"

"Söylüyorum ama dinlemiyorlar. Louis ve sen iyi bakıyorsun deyip gidiyorlar. Cinnet geçireceğim ben de!"

"Ben olmasam bırakmazlar, biliyorum! İki tane bakıcı tutmuşlar ne de olsa, başka kime, neye ihtiyaçları var ki?" Burnundan soluyup odaya geçtiğinde, yeğenleri peşinden gelip bağırmaya başladılar.

"Louis daaayı! Louis daaayı!"

Çocuklar her zamanki oyunlarını devam ettirirken Louis ağlamak üzereydi. Bıkmıştı. Her şeyden.

Doğru düzgün bir tatili yoktu ve işi gerçekten yorucuydu. İki aydır peşine takılmış, yüzüne bakmaktan iğrendiği bir adamla uğraşıyordu. İşi olmadığı dönemlerde bile zamanı iş aramakla veya çocuklara bakmakla geçmişti.

Yeğenlerini seviyordu ama anne ve babalarının sözünü dinlemeyen çocukları koordine etmekte güçlük çekiyordu. Çünkü bir durum olduğunda kuzenlerine söylese "Gerek yok, düzelirler." diyerek Louis'yi geri çeviriyorlardı. Böyle olunca ailenin dediğiyle Louis'nin yaptırmak istedikleri çakışıyor, çocuklar da bir otorite benimsemediği için söz dinlemiyor ve bu durum ister istemez hem Louis'yi, hem de Ramin Teyzeyi yoruyordu.

Kendi ailesi ise yoktu, onları gerçekten özlüyor ve ihtiyaç duyuyordu.

"Louis daaayı! Louis daaayı!"

Yaşlı gözlerini yumup, başını hafifçe kaldırarak derin bir nefes aldı. Ciğerleri tıkalı gibiydi. Daralıyordu. Saçındaki üç beş beyaz telin nasıl sızladığını hissetti. Yakında otuz, sonra kırk olacaktı. Umuyordu. En son ne zaman kendine gerçekten vakit ayırabilmişti? Biraz olsun nefes almak istiyordu. Yıllardır yaptığı tek şey nefesini tutmaktı çünkü.

Gözlerini açıp taşan yaşlarını sildi. Hemen cebindeki telefonu çıkarıp, bir numarayı tuşlayarak kulağına götürdü. Öyle ki telefon ikinci çalışında açılmış, karşısındaki kişi heyecandan nefes nefese kalmıştı. "LOUIS?!"

"Harry-"

"LÜTFEN BENİMLE GEL! Hoşlanmam senden, sana bakmam bile! Ama iyi hissetmen için çabalayacağım!"

"Ha-"

"Paranı ödeyeceğim! Bu benim için sorun değil, gerçekten! Benim önemsediğim tek şey benimle olman ve- dur, tamam, bunu dememişim gibi yapabilir misin, LÜTFEN!"

"Harry bir dur!" Louis gülmeye başladığında Harry nefes nefeseydi. "Geleceğim seninle. Eğer vakit geç değilse bilet alıp geleceğim. Buradan uzaklaşmak istiyorum. Biraz olsun huzura ihtiyacım var."

Harry rahat bir nefes verirken şaşkındı da. Bunca saat haber vermeyince gelmek istemediğini düşünmüş ve onu zor durumda bırakmaktan çekinerek -ve çokça da üzülerek- aramamıştı. Ama şimdi öyle mutluydu ki... "Ben internetten biletini alabilirim. Bana gerekli bilgilerini atsan yeter. Sen hemen hazırlan otele gel, olur mu?"

"Olur. Hemen geliyorum."

Telefondan bilet için gerekli olan bilgileri gönderdi, yatağın üzerine atıp büyük siyah sırt çantasını aldı. İçine iki kalın kazak, iki tişört, bir kapüşonlu, bir de pantolon koydu. Çorapları, iç çamaşırları, bakım malzemelerini ve eşofmanlarını da içine sıkıştırdı. Ayrıca hızlıca duş almayı ve temiz kıyafetler giymeyi de unutmadı. Köşede biriktirmiş olduğu bir miktar parayı eline aldığında bir müddet onları izledi.

Bu evden ayrılmak için biriktirdiği paraydı. Çok fazla değildi ama sonuçta ufak da olsa bir birikimdi. Eve tekrar döndüğünde birikim yapması gerekecekti ve böylece anlamıştı ki bu para biriktirme meselesi ciddi bir sonsuz döngü içindeydi.

Çalış, kazan, yarısını teyzene ver, bir kısmını kenara ayır, bir kısmınla kendine harcama yap(mayadabilirsin), lazım olursa zulayı harca, çalış, kazan...

Elindeki desteyi baş parmağı yardımıyla okşayıp derin bir nedes aldı ve onu çantanın derin bir cebine atıp hızla odadan çıktı. Bu süreçte yeğenleri şaşkınca onu izliyordu. Louis ise heyecandan ölmek üzereydi, eli ayağı titriyordu. Gözü önünde sürekli Harry vardı. Onun tatlı gülüşü ve kibar hareketleri...

"Louis! Bu da nereden çıktı böyle? Nereye gidiyorsun?"

"Nefes almaya." Ayakkabılarını giymeye çalışırken kendisine şaşkınca bakan teyzesine döndü, ona kısaca sarılıp geriye çekildi. "Arkadaşım. Harry. Onunla şehir dışına çıkıyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var teyze."

"Ne? Kiminle?"

"Harry var ya hani, şu dün akşam gelen çocuk. Senin, arkasından sürekli uzun boylu dediğin... onunla işte."

"Dur bir, orayı anladım," dedi olayları kavramak için alnına dokunup. "Louis, öylece gidemezsin ki! İşin ne olacak?"

"Hallettim. Daha doğrusu o halletti! En son ne zaman gerçekten kendimle baş başa kaldım bilmiyorum. Senin adına endişem yok çünkü evde yalnız kalırsan oğulların seni çocuklarla burada tek başına bırakmaz. Birkaç haftaya dönerim."

Hızla evden ayrılırken teyzesi şaşkınca bakakalmıştı. Louis, yerde horlayan sarhoş adamı umursamadan bir taksiye bindi, trafik sorunu yüzünden dakikalar sonunda otelin önüne geldi. Harry'yi lobide heyecanla beklerken bulduğunda ikisi de duraksayıp bir müddet birbirine baktı. Dudakları gülümsemeleriyle kıvrılırken, birbirlerine koşup hızla sarıldılar.

Louis, sırtındaki kocaman çantaya rağmen Harry'nin onu rahatça sarabildiğini, kolları arasında kaybolduğunu hissetti. Kulağı altında hızlıca atan kalbin sesi gözlerini yummasına neden oldu. Sımsıcak bir hisle dolmuştu sanki. Bir insan ait olduğu evden daha da huzur verici olabilir miydi?

"Buna inanamıyorum." Geriye çekilip Louis'nin yanaklarını tuttu. Olayları kavramaya çalışır gibiydi. "Gerçekten buradasın."

"Burada olduğuma ben bile inanmıyorum. Lütfen bana tokat atar mısın?"

"Ne? Bunu neden yapayım? Sana zarar veremem."

Güldü. "Rüyada olup olmadığımı kontrol etmek istiyorum."

"Gittiğimiz yerleri gezerken anlayacaksın gerçeği. Biliyor musun, geleceğin konusunda hep bir umudum vardı."

Yanağını istemeden onun avucuna bastırıp yumdu gözlerini. Bir süre bunun tadını çıkardı, Harry de onu izlemenin. Gözlerini açtığında karşılaştığı şefkatli yemyeşil gözlere hızlanan kalbiyle gülümsedi. Ona ondan hoşlandığını söylemese de hareketlerine engel olamıyordu ki...

Birlikte otel kapısına geçip taksi beklediler ama yoktu. En sonunda Harry bir taksi durağını aradı, fakat boş taksi gönderen hiçbir yer bulamamışlardı.

"On beş dakikadır bekliyoruz." Harry telefon saatine bakıp kalkışa yarım saatin kaldığını gördü. Endişeyle soğuk terler döküyordu. "Kiraladığım arabayı da geri vermiştim. Geç kalacağız şimdi, öf!"

"Bay Styles!" Rishi adlı otel görevlisi yanlarına gelmiş, bavulu elinde olan Harry'ye şaşkınca bakıyordu. "Bir sıkıntı mı var?"

"Var, evet. Taksi yok hiçbir yerde. Yarım saatten az kaldı, uçağımız kalkacak."

Rishi bir süre düşünüp gülümsedi. "Aslında bir seçeneğimiz var."

Rishi'nin planet motosikleti vardı. Bu motosiklet yanındaki büyük yolcu sepetinden oluşuyordu, gri ve eskiydi. O motosikletini kullanırken arkasına Harry geçmişti. Yanına takılı olan büyük yolcu sepetinde de Louis Harry'nin bavulunu kucağına koymuş hâlde oturuyordu.

Rishi son sürat havaalanına gitmek için uğraşırken Harry ve Louis birbirine bakıp istemeden, heyecanın verdiği coşkuyla kahkaha atmaya başladılar. Durumları komik değildi ama o an eğlenceli geliyordu. Çünkü biliyorlardı, muhteşem bir tatil ikisini bekliyordu.

- -

Siz okuyup da sessiz sedasız ayrılınca ben üzülüyorum.

Seguir leyendo

También te gustarán

610K 26.6K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...
134K 2.2K 6
"Ateşle oynuyorsun Madie." "Yanalım o zaman Bay Styles." × × × × harry styles fanfic*
12.4K 907 36
Chanyeol yanlarına yeni taşınan komşusuna aşık olmuştu. #chanbaek #hunhan #kaisoo #sulay #taoris #chenmin #hunhan 1
8.9K 798 25
Baekhyun'a dokunan Chanyeol ve onun dokunuşlarına hemen tav olan Baekhyun.