ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

45M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

16.Bölüm: KURT MU KUZU MU

582K 30.5K 74.2K
By cerennmelek




Cellar Darling - Avalanche

I Monster - Who Is She?


16.Bölüm: KURT MU KUZU MU


Sıcak nefesim, bir sigara dumanı gibi ayrılıyordu dudaklarımdan. Havanın soğukluğu vücuduma pek işlemiyor ama varlığını hissettiriyordu.

Neden buradaydım? Hani bırakacaktın Aşkın? Hani emekliye ayrılacaktın? Hani V ölecekti?

Hepsi palavra, atamazsın içinden V'yi.

Bu üst düzey koruma çemberine sahip, malikaneye girmek benim için çokta zor olmamıştı. Korumaların arabasından birine gizlice sıvışmış ve uzun saatler boyunca gecenin çökmesini beklemiştim. Bu kadar uğraştığıma değecek bir cinayet olması gerekiyordu.

İçinde köpek balıklarının olduğu havuzun yanından, saklanmadan geçtim. Saçımdaki siyah, deri bere kafamı kaşındırıyordu. Karşıma çıkan korumaya, bacağımdaki kemerde duran susturucu taktığım tabancayla ateş ettim. Kafesin ardında duran iki aslana baktım, aç gözüküyorlardı.

Genelde korumaları öldürmezdim, kurban dışında kimseye zarar vermeden çıkardım işin içinden ama bu sefer farklıydı. Kazım Tarlacı bir şeytandı ve tüm korumaları da birer iblisti. Yurt dışında yaşıyor, buraya yılın belli zamanlarında geliyordu.

Diğer silahı da sol elime aldım. Önüme çıkan herkesi sinsice öldürüyor ve sessizce uzaklaşıyordum. Taş merdivenleri hızla çıktım ve evin içine girdim.

Kazım hem uyuşturucu hem de organ mafyasıydı. En büyük fantezisi ise sevmediklerini hayvanlarına yedirmekti. Aslanları, kaplanları, timsahları ve hatta piranaları olan bir manyaktı.

Kazım'ın odasına kadar çıkıp, silahlarındaki mermileri boşalttım. Sessizce , vakit kaybetmeden aşağı geri indim. Karşıma çıkabilecek tüm korumaları öldürüp, arazinin üstünde avım dışında kimseyi bırakmadım, Kazım'ın baş danışanı dışında.

Karşıma son çıkan o olmuştu. Bana ateş ettiğinde, hızla evin kolunun arkasına saklandım. Hakkını yemek olmazdı, en uzun o dayanmıştı ve bu tam olarak bir dakika on saniye sürmüştü. On birinci saniyede kurşunumun hedefi olmuş ve kafası delinmiş şekilde yere düşmüştü.

Bu sesler Kazım Tarlacı'yı uyandırmak için yeterli olmuştu. Üst kattan sesler geliyordu, aşağı iniyordu. Arka bahçeye çıktım, köşede duran altın işlemeli koltuğa oturdum. Bacak bacak üstüne attım ve arkama yaslandım.

Altmış yaşında ki, göbekli ve kel Kazım titreyen elleriyle silah tutuyordu. Beni görmüyor ama bağırıyordu. "Kime bulaştığınızı bilmiyorsunuz! Buradan cesediniz bile çıkmayacak." Sesindeki korku gizlenmeyecek kadar yüksekti. Karanlıkta kaldığım için beni görmüyor, dehşet saçan gözleriyle etrafı izliyordu. Köpek balıklarının olduğu havuzun tam kıyısında duruyordu.

"Bir rivayet var." Dedim yüksek sesimle. Ve beni fark etti, silahını bana doğrulttu. Anında ateş etti ancak nafileydi, silahlarının içi boştu. Korkudan ağladı ağlayacaktı. İçi boş iki silahı yere düştü. "Ünlü, milyarder iş adamı Kazım Tarlacı aslında pis bir mafya. Her türlü pislik ellerinde ve iğrenç fantezileri var." Yerimden yavaşça kalktım.

"Lütfen, lütfen..." Sayıklıyordu ağlamaklı yüzüyle. "Çok para veririm." Etrafına bakınıp duruyordu. "Sen V'sin." Dedi şok içinde. Beni gören ölmüş demekti ve bu onu biliyordu. Hatta onun için geleceğimi de bilmesi lazımdı.

"Bu rivayete göre en sevdiği şey, insanları vahşi hayvanlara yedirmekmiş" Bacağına ateş ettim, çığlıkları başımı ağrıtırken diğer bacağına da ateş ettim. "Diğer tarafta görüşelim, nasıl bir his merak ediyorum." Dengesini kaybetti ancak düşmemek içi büyük bir çaba gösterdi. Arkaya düşmemek için öne attı kendini ve dizlerinin üstüne acı bir haykırışla düştü.

Kan kokusunu üç kilometre uzaktan alabilecek kabiliyete sahip köpek balıkları, Kazım pisliğini bulmak için bir saliselik süre dahi harcamazdılar. O yalvarmaya devam ederken silahımı aslanların olduğu kafese doğrulttum. Kafesin kilidine ateş ettim, kapı anında gevşedi. Bunu fırsat bilen iki aslan, kapıya yakınlaştılar. Rüzgar kapıyı açtığında ise kurtulacaklarına inanarak kapıdan çıktılar. Onlar da kokuyu aldılar, Kazım'ı vahşi gözlerine kestirdiler.

Kazım onları gördüğünde daha yüksek seste bağırdı. Biraz geri çekildim, aslanlardan biri kükredi. Kazım'a koştular ve saniyeler içinde onu paramparça ettiler. Aslanların koca ağızları, kemiğin kırılma sesini yüksek desibelde dinletiyordu. Bazı kemikleri havuza sıçramış ve köpek balıklarının da ilgisini çekmişti.

Havuz saniyeler içinde kırmızıya kaplanırken, sırada imzamı bırakmak vardı. Öldürdüğüm bedenleri, ön bahçeye topladım. Aslanların imzamı yemesini istemezdim. Adamları tek tek dizerek koca bir V harfi oluşturdum cesetlerden.

İşim bittiğindeyse koca malikaneden sessizce uzaklaşıp, soğuk geceye karıştım.





***

İhtiyar, V'yi terk etmeme izin vermemişti. V'nin iştahını kabartacak bir av bulup, önüne atmıştı. V uzun zamandır kana açtı ve işlediği cinayet, bu sabah tüm ülkenin konusu olmuştu. Alışıldığın dışında bir cinayetti bu, katliamdı.

Tüm ülke bununla çalkalanırken, V sempatizanları bunda da haklı buluyorlardı onu. O yaptıysa sebebi vardır. Tabi sebebi de cinayetten bir saat sonra tüm çıplaklığıyla yayılmıştı medyaya. Tarlacı'nın tüm pislikleri kanıtlarıyla ortaya dökülmüştü.

Uzun zamandır cinayet işlemeyen V, yine insanların bir kısmını coşturmuş bir kısmını ise kızdırmıştı.

Geldiğim gece tek amacım ablama kavuşmakken, Kaptan beynimi yine bulandırmıştı. Gece ablamı bir süre uzaktan izleyip, ardından cinayeti planlamaya gitmiştim. Şimdi yine buradaydım, yine yalanlarla kandıracaktım onu. Yine hiç olmadığım bir yüzle çıkacaktım karşısına.

"Naz bu sabah erken gitti işe." Ablamın sesiydi, kahvaltı hazırlıyor ve Tarık'la konuşuyordu. Bahar'da masada oturuyordu.

İçeri doğru bir adım attım. Beni ilk fark eden Aylin'im oldu. Gözleri parlarken, yüzündeki hüzün canımı yaktı.

Onu hak etmiyorsun.

Ellerindekileri bıraktı, benden on santim kısa boyuyla yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Sarılışına, tüm sevgimle karşılık verdim. Ne kadar pisliğe batarsam batayım sanki bu kollarda hala çocuktum, hala temizdim. Ne kandırmaca ama... Sen çocukken de saf değildin ki.

Onda bir koku vardı, benim üstümdeki kan kokusunu bastıran. Yüzümü avuçları arasına aldı. "Sonunda geldin." Gülümsedim.

"Geldim." Yanaklarımı kocaman öptü. Yumuşak saçlarını okşadım, yıllar ablamı değiştiremiyordu. O hep çok güzeldi.

"Ya Aşkın!" Diye şakıdı Bahar. "Beni de öpün. Kim kimi öpüyor?" Ablam gülerken, Tarık gözlerinde sevinçle bakıyordu. Sanki bir daha beni tek parça görmeyi beklemiyormuş gibiydi. Bahar'ın yanına ulaştım ve yanağını öptüm

"Bana da sarılmak yok mu?" Dedi Tarık muzip bir ifadeyle.

Kaşlarımı kaldırdım. "Bugünkü sevgi kotamı doldurdum." Masaya oturdum. Ablamın doldurduğu çayı aldım. Bir şey yemek istemiyordum, midem bulanıyordu.

Deniz yorgun bir şekilde mutfağa girdi. "Aşkın, hoş geldin." Belinde silah, gözlerinde uyku vardı. Benim yüzümden gece uykusunun kesildiği belliydi. Eve yeni gelmişti.

Kafamı sallayarak selam verdim ona. "Gecenin üçünde aradıklarına göre önemli bir işin vardı sanırım." Dedi Tarık, ekmeğine bal sürerken.

"İş öyle ortalık yerde konuşulmaz." Dedi nefesini sıkıntıyla vererek. Tarık güldü.

"Oğlum bilmeyen mi var? V dehşet bir dönüş yapmış, yine sana haram geceler Deniz." Dedi Tarık keyifle. Ne zamandır V'yi bu kadar destekliyordu?

"Siz ablama iş mi yaptırıyorsunuz?" Dedim ciddi bir tavırla.

"Ne işi Aşkın?" Dedi ablam kızarcasına. "O kadar evlerini açtılar bana, iki yemek hazırladım diye iş mi yapmış oluyorum?" İki şeker attığı çayını karıştırdı. Çayı kaç şekerli içtiğini yeni öğreniyordum.

"Sen misafirsin burada."

"Naz evdeyken bana hiçbir şey yaptırmıyor."

"Kaç yaşında herifler iki tabak yıkayamıyorlar! Naz'a da kızıyorum ben. Alıştırmış bu avanakları." Tarık'la konuşmak bir duvara laf anlatmakla eş değerdi, Deniz zaten aramızda değil gibiydi şu an. Gözleri masaya dalıp gitmişti.

"Çalışıyoruz biz Aşkın." Dedi Tarık en saçma savunmayı yaparak.

"Naz çalışmıyor mu?" Dedim sinirle.

"Bahar'ın ameliyatı benim aklıma yatmıyor, çok ani oldu her şey." Dedi Deniz. "Alanguva çok cömert bir patron sanırım." Deniz şüpheleniyordu.

"Bir şey yapmadı sadece yurt dışında Bahar için kalp buldu. Ben iyi bir mühendisim, onu bu zamana kadar milyonluk zararlardan kurtardım. Şuan yaptığı bir kahramanlık değil, zekamın karşılığı." Biraz yalan olabilirdi ama Deniz'de şüphe bırakmam gerekiyordu. Tabi Bahar'a kalbi zaten hayrına vermiyordu, karşılığını ödetiyordu kimsenin yapamayacağını yapıp V'nin özgürlüğünü kısıtlayarak.

Kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı uzunca. "Bana biraz tuhaf geliyor. Henüz mezun dahi olmamış birini yanına alıp bu kadar sahiplenmesi."

"Ne demek istiyorsun? Açık açık söyle."

"Aranızda bir şey mi var?" Çekinmeden sormuştu haddi olmayan bu soruyu.

"He diyorsun ki yükselmek için patronunla mı yatıyorsun?" Sözlerim masadaki tüm sesleri bıçak gibi kesmişti.

"Alanguva çok tehlikeli bir adam ve pislikleri ortaya çıktığında onunla yanmanı istemem. Sen benim için önemlisin."

Alay dolu bir gülüş belirdi yüzümde. Onun için önemli değildim, onun için önemli tek şey işiydi. Alanguva'ya yakın olduğum için bunu kullanmak istiyordu. Ah Deniz bilmiyorsun ki asıl aradığın benim.

Ablamın karşısında bir tartışmaya girmek istemiyordum. Masadan kalktım ve evin önüne çıkıp bir sigara yaktım.

"Aşkın?" Elimdeki sigaraya hayretle bakan ablam yanıma geldi. "Sen sigara mı içiyorsun?" Gözlerinde hayal kırıklığı vardı.

Sigara içtiğim için hayal kırıklığına uğramıştı. Aslında kim olduğumu öğrense yüzüme tükürürdü. Ama öğrenmeyecekti.

Yanıma oturdu, ileride duran tekneleri ve denizi seyretti bir süre sessizce. "Ne zamandır içiyorsun?"

"Bir süredir." Uzun bir süredir.

"Neden bana söylemedin?" Omzu silktim. Onun karşısında olduğum kişiden utanıyordum.

Saçlarımı okşadı. "Kendini öldürüyorsun." Ona baktım, gözleri dolmuştu.

"Biliyorum çıktığında böyle olacağını hayal etmemiştin, üzgünüm. Böyle olmaması gerekiyordu, sadece seninle olmam gerekiyordu."

"Güzel bir işin var, bu beni sadece mutlu eder kuzum." Bana hep kuzum derdi, küçüklüğümden beri. Onun kuzusuydum ama aslında kurttum.

"Bende böyle hayal etmemiştim." Dedim dürüstçe. "Sen çıkar çıkmaz, gezmeye başlayacaktık. Önce ülkeyi, sonra belki dünyayı." Boşa sönen yıllarının acısını çıkaracaktık sözde ama o acı asla çıkmayacaktı.

"Bunun için para gerekli." Dedi gülerek. Hesap edemeyeceği kadar büyük bir servetim vardı, kan kokan bir servet. Kazandığım paraları hak ettiğimi düşünürdüm, sonuçta birini öldürmek kolay iş değildi ve harcamak bana rahatsız edici gelmezdi. Ama o parayı ablama harcama düşüncesi rahatsız ediciydi.

"Bahar ameliyat olacağı zaman ona eşlik etmek ister misin?"

"İsterim ama sen olmayacak mısın?"

"Olacağım ama ameliyattan sonra bir süre ülkeye dönemez Bahar. Bende işi bırakamam, Ateş Bey'in yanında olacağım. Bende tam bilmiyorum."

"Vize çıkarmam gerek bunun için ve emin ol benim için pek kolay olmaz." Ada bir ülkeye bağlı değildi ama yine de, özel uçak dışında yolculuk yapılırsa aktarma olduğunda vize gerekliydi.

"Halledeceğim."

Ablam uzun uzun inceledi beni. "Sigara içmen beni çok üzdü." Dedi sıkıntıyla.

"Ama beni hala seviyorsun değil mi?" Dedim bir çocuk gibi. Güldü, iki yanağında ki güzel gamzeleriyle.

"Sen ne yapmış olursan ol seni seveceğim Aşkın." Ne yapmış olursam olayım mı? Bir katil olsam bile mi?

"Bana hiç kızdın mı ordayken?" Bu tarz sorular sormazdım ona, bugüne kadar hiç sormamıştım. Kötü bir cevap alamayacağımı bildiğim halde korkmuştum o cevaptan yıllarca.

"Hayır." Durdu, derin bir nefes aldı. "Çok küçüktün Aşkın ama hep kocaman yüreğin vardı. Minicik boyunla beni kötülüklerden korumak istedin. Senin suçun değildi, benim suçum değildi, tek bir suçlu var ve o mezarda."

"Hiç pişman oldun mu?"

"Asla." Güzel gözlerinden birkaç damla yaş aktı. "Asla Aşkın." Öptü yanağımı. "Değdi, buna değdi. Bak kocaman güzel, güçlü bir kadın oldun. Büyüdün, okudun ve şuan kendi ayaklarının üstünde duran mükemmel bir kadınsın." Biten sigaram, güçsüzleşen parmaklarımdan düştü.

Beni kendine çekip sarıldığında, gözyaşları saçlarımı ıslatıyordu. Benimse ağlayacak yüzüm bile yoktu. Onun kolları arasında, huzur veren kokusuyla öylece ufukta beliren gemileri seyrettim.





***

Tüm günümü ablam ve Bahar'la geçirmiştim. Birlikte küçük bir İstanbul turu yapmıştık. Şimdiyse bir alışveriş merkezinde kıyafet alıyorduk.

Ablam bana yük olmamak için almak istemiyordu, bense zorla eline kıyafet sıkıştırıyordum. Aldığım son marka pahalı telefon ona fazla gelmiş, almamak için bir ton söylenmişti.

Pembe, karpuz kol mini elbiseyi elime aldım. Tam Bahar'ın seveceği tarzda bir elbiseydi. Elbiseyi üstüne tuttum. Bahar'ın eli hemen elbisenin kumaşına gitti.

"Ne renk?"

"Pembe."

"Kumaşı yumuşacık! Alalım mı bunu da?" Ablam ne kadar bana masraf çıkarmak istemese de bu cadı da tam tersiydi. Gördüğü her şeyi almak istiyordu.

O sırada ablam kabinden çıktı. Siyah, dizlerinin biraz üstünde biten sade bir elbiseydi. "Çok güzel oldu." Dedim yanına ilerlerken. Aynanın karşısında durdu, o da beğenmişti.

"Güzel de şimdi böyle bir elbiseye hiç gerek yok. Boşu boşuna masraf yapmayalım, hem nerede giyeceğim ki?"

"Ay Aylin abla sen endişelenme. İhtiyar dedi ki Aşkın'da para bol istediğini aldır." Dedi Bahar, elinde duran poşetleri kaldırarak. Ablam güldü, yüzü daha da güzelleşirken.

"Haklı, iyi maaş alıyorum. Lütfen çekinme artık istediğini al." Ablam kabine geri dönerken Bahar'da telefonuyla uğraşıyordu. Ses atıyordu, hatta o telefon bugün elinden hiç düşmemişti.

"Evet evet pembe ciciler aldı bana Aşkın." Telefon ekranına yaklaştım. Pusat'a ses atıyordu!

"Bahar, Pusat'la bu kadar konuşacak samimiyet nereden geliyor?" Yanakları kızardı, suçlu bir çocuk gibi alt dudağını büktü.

"Kızma lütfen onunla konuşmayı çok seviyorum, çok eğleniyorum." Kıyamıyordum da...

"Bu doğru değil, ya kalbini kırarsa? Ya seni çok heyecanlandırırsa?" Cevap vermedi, üzgünce kafasını büktü.





Alışverişin ardından güzel bir yerde yemek yemiş, Bahar yorulduğu için de çok geç olmadan eve dönmüştük.

"Kıyafetlerini direkt valize koy, uğraşma sonra." Dedim üstümü çıkartırken.

"Aşkın, bana neden yalan söylüyorsun?" Durdum ablamın sözleriyle. "Burada yaşamadığın belli, ne bir eşyan var ne odan. Nerede kalıyordun? Bana doğruyu söyle, sevgilinle mi?"

"Evet."

"Hem yeni olduğunu söylüyorsun hem de onunla eve çıkmışsın!" Tayt giyinip, üstüme siyah sweatshirt geçirdim.

"Çok ani gelişti." Daha fazla yalan söylemek istemeyerek odadan çıktım. Alt katan inip dışarı çıktım sigara yakmak için. Biraz ileride Deniz ve Naz vardı, konuşuyorlardı. Aralarında az bir mesafe vardı, Deniz'in yüzü Naz'a eğilmişti. Birazcık Pusatcılık yapabilirdim!

"Ne yapıyorsunuz?" Dedim aniden, yüksek sesle. İkisi de irkilerek hızla uzaklaştılar.

"Konuşuyorduk öyle." Dedi aceleyle Naz. "Hem sen ne ara geldin?"

"Bugün, sabah geldim."

"Aslında Aşkın'ı iki gece önce gördüm, ihtiyarın yanında ama nedense herkese yeni geldiğini söylemiş." Dedi Deniz kuşkuyla.

"Ben üstümü değiştireyim, sonra konuşuruz." Naz yanımızdan uzaklaştı aceleyle, utanmıştı. Sigara yaktım bir tane.

"Sabah biraz saçma konuştum." Dedi, batan güneşin artık yok olan aydınlığını seyrederken. Kafamı ağırca salladım. Cevap verme gereği duymadım. "Senlik bir şey değil, bu aralar iş beni yoruyor. Herkese karşı, patlayacak gibiyim."

"Sadece bir polissin, kendini bu kadar yıpratmana gerek yok. Yakalamak istediğin kişinin peşinde özel ajanlar, askerler, hatta tüm dünya koşuyor. Sense sadece bir polissin ve onu bulamadığın için kendini tüketiyorsun. Bu biraz saçma değil mi Deniz? Neden bu kadar takıntı haline getirdin ki bu katili?" Beni bulmaya çalışıyor ve bulamadıkça daha büyük bir öfke duyuyordu.

Cevap vermedi, sigara yaktı o da. "Naz'la aranız nasıl?"

"Aynı, neden?"

"Duygularını ne zaman anlatacaksın ona? Korkak olma."

"Beni abisi gibi görüyor." Dedi umutsuzca. En azından kendi kabullenmeye başlamıştı.

"Ama değilsin, hem onun da sana boş olduğunu düşünmüyorum." Etrafımda ne kadar fazla aşık insan vardı. Ne kadar sıkıcılardı! Aşık ol, itiraf et ya evlen ya unut ardından da çocuk yap.

Eğer V olmasaydım da normal bir insan olamazdım.

Sigaram bittiğinde içeri geri döndüm, Bahar'ın odasına çıktım. Bugün çok yorulmuş olacak ki, yatağına çoktan yatmış ve uyuyordu. Telefonuna bildirim geldi, Pusat'a aitti.

Telefonu açıp mesajlara girdim. Bir ton sesli konuşmaları vardı, ilk mesajı Pusat adaya ilk gittiğimiz akşam atmıştı. Bahar'a kısa bir bakış atıp, camın kenarındaki tekli koltuğa oturdum.

Pusat'ın attığı ilk ses kaydını açtım.

Aldım numaranı da bir ihtiyacın olursa mutlaka ulaş bana. Pusat ben bu arada.

Alttaki Bahar'ın ses kaydını açtım.

Ben senin sesini tanıyorum ki zaten Pusat. Sadece ihtiyacım olursa mı ulaşayım? Yoksa rahatsız mı olursun?

Bahar, tam bir zillisin güzelim. Yere bakan yürek yakan Bahar. Sesi cıvıl cıvıl çıkıyordu ve bu Pusat'ın neden etrafta sürekli sırıtarak gezdiğini açıklıyordu.

Yok yok istediğin zaman ulaş, ihtiyacın olmasa da ulaş yani... Sesini duymak bile güzel.

Yaa çok tatlısın Pusat.

Diğer bir ses kaydı Pusat'ın iç çekmesiyle başlıyordu.

Gerçekten mi? Tatlı mıyım?

Gerçektenn.

Heyecanlı mısın? Sağlığın nasıl?

Heyecanlıyım, hep böyle yakışıklı biriyle konuşmuyorum.

Uyuyan Bahar'a hayretle baktım. Benden bile çapkındı! Diğer ses kaydı Pusat'ın gülmesiyle başlıyordu.

Ben ameliyat için sormuştum ama olsun. Hem yakışıklı olduğumu kim söyledi? Aşkın mı?

Bu sefer gülen ben oldum.

Ay yok onun dediğine göre kel, kırk yaşında ve evliymişsin.

Yalan söylüyor! İnanmadın değil mi?

Diğer kayıtta sadece Bahar'ın gülüş sesi vardı. Bazı kayıtları dinlemeden alta indim, başka bir günün konuşmasıydı.

Kalın giyinseydin, hava soğuk.

Giyindim giyindim çıkıyoruz şimdi.

Bakayım mı?

Bahar fotoğraf atmıştı ancak kadraja sadece kulağını ve saçlarını alabilmişti.

Çok çok güzelsin ama sen.

Utanıyorum bak.

Demek utanmayı da biliyordu.Bu sesin altında Pusat'ın attığı koca bir kalp vardı, Bahar'ın asla göremeyeceği bir kalp. Biraz daha aşağı kaydırdım. Pusat'ın attığı son sesi açtım.

Bahar? Neden bakmıyorsun telefonuna? Şey... Merak ettim de ondan. O cadı telefonunu mu aldı yoksa?

Sen görürsün cadıyı Shrek. Sesimi kaydettim.

Seni de aşkının ızdırabını da sikerim Pusat, şu kıza yazıp durma.

Sesim bir dakika içinde görüldü ve direkt oynatıldı. Bahar'ın tatlı sesini duymayı beklerken benim küfürüm onu hayal kırıklığına uğratmış olmalıydı.

Sen gidip adam öldürsene amına koyayım, sal bizi.

Ses atmamış, yazmıştı. Bende cevap yazdım.

Küfür etme amına koyayım.

Bahar görmesin diye konuşmalarımızı sildim ve telefonunu geri bıraktım. Aşağı salona indim. Naz ve ablam kahve içerek sohbet ediyorlardı.

Ablamın yanına oturdum. "Sana da kahve yapayım mı?" Ablamın sorusuna kafamı iki yana sallayarak cevap verdim.

"Ay Aylin abla ben seni çok sevdim, hiç Aşkın'a benzemiyorsun. Ne kadar tatlısın, keşke hep burada kalsan." Konuşmalarına muhalefet olmadım. Ablam gülümsedi, ancak o gülümsemenin ardında bir kırgınlık vardı.

Beni tanımaya başlıyordu ve tanıdığı kişi onu hayal kırıklığına uğratıyordu.

Telefonuma gelen bildirime baktım, seksi puşttan geliyordu. Bugün defalarca aramıştı ama açmamıştım. Şimdi de mesaj atmıştı.

Aşkın?

Ne var?

Bu telefona neden bakılmıyor? Nasıl anlaşmıştık?

Çok mu özledin? Kıyamam.

Biraz ciddiye al olayları asabımı bozma benim.

Bozulsun, kaç yazar?

Tüm gün seni aradım ama açmadın. Emin ol isteseydim o alışveriş merkezine gelir ve seni sürüye sürüye çıkarırdım. Emirlerim altında çalıştığını unutuyorsun.

Siktir git akşam akşam sinirlerimi oynatma. Kiminle konuştuğunu da unutma!

Senin seri katilliğin bana işlemez.

Telefonda böyle konuşamazdı! Her ne kadar onun telefonu ve konuştuğu tüm hatlar korunsa da güvenli değildi. Hem zaten Ateş'e güvendiğim de yoktu. Bir gün mesajları ve konuşmaları dahi aleyhime kullanabilirdi.

Mesaj kutusundan çıktım ve on saniye içinde Seksi Puşt aramaya başladı. Ablamların yanından ayrılıp telefonu açtım.

"Benimle nasıl konuşman gerektiğini öğreneceksin!" Dedi telefon açılır açılmaz öfkeyle.

"Bu ne sinir yavrum?" Dedim sakin kalmaya çalışarak ama kalamadım.

"Saygısızlıkların katlanılacak gibi değil." Dedi hala öfkeli sesi.

"İlk defa mı küfür duyuyorsun puşt? Neyin tribi bu, deli mi ne!"

"Aşkın! Sen benim için çalışıyorsun, ona göre davranacaksın. Sınırlarını bileceksin, ben aradığımda iki elin kanda dahi olsa açacaksın." Emrin olur göt.

"Açmasam ne olur? Ne yapacaksın?"

"Anlaşma iptal olur, kim olduğunu tüm dünyaya duyururum kanıtlarıyla. Sende abimi mi söyleyeceksin? Söyle! Bu beni bitirmez ama senin kim olduğun gerçeği seni bitirir. Yapma, zararlı çıkan sen olursun."

"Kıskandın değil mi beni? Ondan kuduruyorsun." Gelir gelmez tüm ülkenin ilgi odağı olmamı kıskanmıştı. Onun gelişini kimse umursamazken benim gelişim tüm ülkeyi ayağa kaldırmıştı.

"Cuma günü adaya dönüyoruz, o zamana kadar seni her aradığımda bu telefona bakacaksın. Aksi takdirde olacaklardan ben sorumlu değilim." Dedi ve telefonu yüzüme kapattı.

Telefonu yüzüme kapatmıştı!

Yavşak.

O kimdi ki benim yüzüme telefonu kapatabiliyordu? Bu sefer ben aradım ama açmadı. Üç kez aradım ve her aramamda meşgule attı. Beni hafife alıyordu ve bunu ödeyecekti.





***

Ablamla uyuyordum, daha doğrusu uyumaya çalışıyordum. En son puştun uçağında saatlerce uyumuştum!

Belki keramet yanımda birinin olmasındadır diyerek ablamla uyumaya çalışmıştım ancak olmamıştı. Üç saattir yatakta boş boş yatıyordum. Ablamın kolunun altından çıktım, sigaramı alıp çıplak ayakla aşağı indim.

Tarık kapının önünde ki masada oturuyor, telefonuyla uğraşıyordu büyük bir dikkatle. Yanına oturdum ve sigaramı yaktım. Elindeki telefonu masanın üstüne bıraktı.

"Şuan bir mucizeyi yaşıyorsun." Dedi Tarık beni uzun uzun incelerken. "Yakalandın ve hayattasın." İnanmıyormuş gibiydi. "Nasıl yakalandın? Aklım almıyor."

"Piç çok zeki." Dedim sigaramdan derin bir nefes çekerken. Güldü.

"Sana demiştim, bir gün toslayacaksın diye." Bayılıyorlardı ben demiştim demeye. "Yine de şuan mezarda veya hapiste değilsin. Alanguva sana zarar vermedi, üstüne üstelik yardım ediyor."

Bir esarete boyun eğdirmek, mezarda veya hapiste olmaktan daha beterdi. Alanguva merhametli değildi, bir kahraman hiç değildi. Ondan olsa olsa canavar olurdu ama sorun değildi. Bende zaten kuledeki prenses değildim. Benden olsa olsa kötü kraliçe olurdu.

"Ne yaptın kız? Adamı aşık mı ettin kendine?" Alaylı sorusunun altında ciddi bir merak yatıyordu.

"Aynen sırılsıklam aşık."

"Sana aşık olmamak çok zor Aşkın." Dedi yüzündeki alay kaybolurken. İşte bu saçmaydı, gerçek kimliğimi bilen kimse sevemezdi, ablam bile. Tarık kim olduğumu bildiği halde hayrandı bana çünkü salaktı. "Çok zekisin çok." Derin bir nefes aldı. "Ama zekan değil insanı sana çeken, oyunların. Senden nefret edenler bile içten içe hayran sana."

"Açılıyor musun bana?" Dedim ters ters, güldü.

"O zehirli zekana rağmen, boyundan büyük kibrinin arkasında sevilmeye aç bir çocuksun." Güldüm alayla.

"Siktir Tarık ya."

"Yalan olmadığını biliyorsun, biri seni sevsin istiyorsun. Biri seni, gerçek kimliğini bilmesine rağmen sevsin istiyorsun."

"Ben kimsenin sevgisine muhtaç değilim." Artık saçmalamayı kesmesi gerekiyordu.

"Tabi değilsin, sen mükemmel bir kadınsın. Ama muhtaç olmak değil bahsettiğim, istemek." Cevap vermemin gerektirmeyeceği kadar boş konuşuyordu. Sigaramı söndürdüm. "Gerçi adamın sevgilisi varmış."

"Ne?"

"Ateş Alanguva'nın taş gibi sarışın sevgilisini diyorum."

"Ayrıldılar onlar." Dedim neden böyle bir açıklama yaptığımı bile bilmeyerek.

"Yok birlikteler, fotoğrafları düşmüş her yere. Haberin yok mu? Gündemde ikinci sıraya düşmüşsün, Alanguva tacını almış." Telefonunu açıp bana uzattı.

Twitter gündeminde #AteşAlanguva birinci sıradaydı, geceden beri birinci sırada olan #V ikinci sıraya düşmüştü. Başlığa girdim, bir sürü magazin sayfasının haberi vardı.

Ünlü iş adamı Ateş Alanguva İstanbul gecelerinde güzel sevgilisi Didem Çınar'la samimi görüntüler verdi!

Haber başlığının altında Ateş ve Didem'in yanak yanağa, dudak dudağa fotoğrafları vardı. Uzaktan çekilmiş, kalitesi düşük fotoğraflardı.

Ekranı kapatıp, masanın üstüne koydum telefonunu.

"Sen git o kadar katliam yap, adamın teki sevgilisiyle iki öpüşsün senin önüne geçsin." Dedi kınar gibi.

Sanırım Alanguva beni hissetmekten (!) vazgeçip, sevgilisinin kollarına dönmüştü.

Saçmaydı. Alanguva bu haberleri yayılmadan yok edecek güce sahipti. Özel hayatına dair hiçbir şeyin bilinmemesini isteyen adam bunu çok rahat önlerdi. Bunun altında bir iş vardı.

"Hadi git ve bir ay gündemde kalacak bir cinayet işle." Dedi Tarık pis pis gülerek.

"Evet, neden senden başlamıyorum ki?" Dedim ciddi bir ifadeyle. Gülüşü soldu, öksürdü. Ardından telefonunu da aldı ve yavaşça toz oldu.

Bende bir sigara daha yaktım.





***

Hiç uyumamış, sabah Naz'a kahvaltı hazırlamasına yardım etmiştim. İhtiyar yine ortadan kaybolmuştu, denize açılmış olmalıydı.

Ablam kendi yemeden önce, Bahar'ın tabağını doldurdu. Yeni tanımasına rağmen evdeki herkesi sevmişti, o böyleydi. İçindeki sevgi ve şefkat boyundan büyüktü, etrafa saçması gerekiyordu.

Tarık arada ağzından çıkardığı zeytin kabuklarını Deniz'in kafasına fırlatıyordu. Deniz en son sinirle yerinden kalkacaktı ki Tarık özür dileyerek öpücük attı.

"Çok az kaldı gitmene." Dedi Naz, düşünceli bir şekilde.

Bahar gülümsedi. "Sağlıklı şekilde geri döneceğim!" Dedi inançla. Yarın akşam Alanguva'nın uçağı adaya kalkacaktı.

"Böyle sade sade olmaz, bir kutlama lazım." Dedi Deniz, bakışlarımı ona çevirdim. Bir derdi vardı, bir amacı.

"Doğru, rakılar benden." Dedim ancak Deniz kafasını iki yana salladı.

"Yok ya değişik bir şeyler olsun bu sefer."

"Nasıl bir şey?" Dedi Bahar heyecanla. "Kutlamaları çok severim, yapalım yapalım" Dedi el çırparak.

"Şöyle güzel bir mekana gidelim, dans edelim eğlenelim." Dedi Deniz. Gözlerime doğrudan bakmıyor, öylesine konuşuyormuş gibi davranıyordu.

"Güzel olur nereye gidelim?" Dedi Tarık.

Deniz'in ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Koyu bakışlarını bana çevirdi.

"Senin şu bir ara çalıştığın yer, Alanguva'nın mekanı... Çok güzel diyorlar. Madem iyi bir çalışanıysan, samimiyseniz, bizim için bir loca ayarlar sanırım." Ve dilini altındaki baklayı çıkarmıştı.

"Arkadaşı değil ya, sadece çalışanı zor duruma düşmesin." Dedi ablam araya girerek.

"Sorun değil, ayarlarım." Dedim gözlerimi Deniz'den ayırmadan. Ateş Alanguva'yla tanışmak istiyordu ve bunun için de beni kullanmak. Üzgünüm Deniz, kırk fırın ekmek yemen gerek bunun için.

"Ay iyi olur, bugün izim günüm." Dedi Naz. Halbuki en son yanıma geldiklerinde yaşadığı şeyi çok iyi biliyordu.

"İyi o zaman akşama hazırlanırsınız." Dedi Deniz yerinden kalktı. "Terfi ettim, bu akşam bendensiniz."

"Gerçekten mi?" Dedi Naz sevinçle. Ne için terfi almıştı?

Hepimiz onu tebrik ettiğimizde, teşekkür ederek mutfaktan çıkmıştı.

"Aşkın, sevgilini de çağırsana." Dedi ablam. Sevgilimi tanımak onun en büyük hakkıydı ne de olsa.

"Çağırırım."

Tarık alttan alttan sırıtıyordu.

"Aşkın?" Dedi Bahar hayretle. "Sevgilin mi var?"

"Tanışırsın akşam." Kahvemden bir yudum alıp arkama yaslandım. Güray'ı aramam gerekiyordu, kendi kaşınmıştı buraya gelerek.

Telefonumu çıkarıp, seksi puşta mesaj attım.

Akşam için Alanguva'da yer ayarla. Loca istiyorum.

Mesajıma bir süre bakmadı. Hatta o bakana kadar mutfağı toplayıp ablamla ikinci kahvemi içmeye koyulmuştum.

Kaç kişilik?

İşte yola geliyorsun Alanguva.

Yedi he biri polis, senin peşinde olanlardan. Ona göre davran.

Hadi yine iyisin Alanguva.

Tamam.

Başka bir isteğiniz var mı Aşkın Hanım?

Evet, ortalıklarda görünme.

Mesajım görüldü ve telefonumu kapattım.





***

Dudaklarımdaki nude rujun üstüne gloss sürdüm. Topuklularımın üstünde, kenarda duran ceketime yürüdüm.

"Çok güzelsin." Dedi ablam gülümseyerek. "Biraz açıkmış ama çok yakıştı."

Gülümsedim, o da yeni aldığımız siyah elbiseyi giyinmişti. Onu ilk defa bu kadar süslenmiş görüyordum. Saçlarını maşalayıp, makyajına bir saat süre ayırmıştım. Onu böyle görmeye alışık değildim, güzelliği beni mutlu etmişti.

"Ay kırmızı ruj abartılı oldu sanki." Dedi aynaya bakarken. Kollarımı arkadan, minyon vücuduna sardım.

"Hiçte abartı değil, çok güzelsin." Eli, boynuna sarılı koluma gitti. Başını başıma yasladı.

Hem çok benziyor hem de çok farklıydık. Güzelim gözleri sevgiyle parıldadı.

"Ay Aşkın bana baksana güzel oldum mu?" Dedi odaya giren Bahar. Tozpembe mini bir elbise giyinmiş, sarı saçlarına pembe bir kurdele takmıştı. Elbisesi diğer elbiseleri gibi çocuksu değildi, aksine üstüne tamamen yapmışmış ve artık çocuk olmadığını bağırıyordu adeta. Yüzünde duruluğunu kapatamayacak bir makyaj vardı. Naz yine onu uzun uzun süslemişti.

"Çok güzel olmuşsun." Dedi ablam.

Bahar heyecanla yerinde döndü. Eteği uçuşurken kıkırdadı, pembe farla çevrili mavi gözlerini kırpıştırdı. Zillinin neden bu kadar mutlu olduğunu biliyordum ben.

Umarım Pusat, Bahar'ı gördüğünde kalp krizi geçirmezdi.

Aşağı indiğimizde bir süre Naz'ı bekledik. Deniz onu görür görmez, söylenmeye başladı.

"Kızım ne bu halin?" Naz kumaş bir pantolon giyinmiş, üstüne de biraz iç gösteren beyaz bir gömlek giyinmişti. Yüzünde de fazlasıyla sade bir makyaj vardı.

"Ne varmış halinde?" Dedim.

"İç çamaşırını görüyorum!" Dedi Deniz hayretler içinde.

Erkeklere kim veriyordu kadınların kıyafetlerine karışabilecek hakkı? Kimse vermiyordu.

"Ne olacak? Benimde biraz eğilsem kıçım gözükecek. Neden sadece Naz'a laf ediyorsun? Anlamadım." Gerçi bana laf etmek yemezdi. Naz utanmıştı. Deniz'de sinirle bana bakıyordu. "Eğlenmeye gidiyoruz, asabımı bozma benim."

Dışarı çıktığımızda üç araba vardı. Biri Denizin diğer Tarık'ındı, en sondaki pahalı Maybach ise bana aitti. Arabalarım Tarık'ta kalıyordu, nadir kullanabiliyordum.

"Bu araba kimin?" Dedi Deniz hayretler içinde.

"Kiraladım." Dedi Tarık. Deniz hayretle arabaya yakınlaştı.

"Oğlum bu arabalar kiralanmaz, deli misin?" Dedi heyecanla.

"Bir müşterimin arabasıydı, bir günlüğüne istedim. Sonuçta fiyakalı mekana gidiyoruz." Dedi Tarık, toparlamaya çalışarak.

Deniz vay be dercesine arabayı okşadı. "Ben sürebilir miyim?" Tarık bana baktı, kafamı salladığımda Deniz'e döndü.

"Sür sür."

"Oğlum deli misin ya? Kim kime verir bu arabayı?" Heyecanla sürücü koltuğuna geçti. Bu arabayı getirmesini bilerek istemiştim. Çünkü bu araba Alanguva'nın bugüne kadar ki gördüğüm arabalardan daha pahalıydı. Hep o mu hava atacaktı hem!

Tarık ablam için kapıyı açtı. Ablam ön koltuğa yerleşirken dördümüzde arkaya rahatça sığmıştık.

Deniz yol boyunca arabayı övüp durdu. Naz'a olan aşkını bu kadar dile getirseydi çoktan evlenmişlerdi.

Oturdum koltukta ablamı seyrettim, hüzünlü yüzünü. O hüznü hiç silemiyordum. Emindim ki bugünde eğlenmek için çıkmamıştı, sadece yanımda olmak ve insancıl bir şeyler yapmak için buradaydı.

Onun suçu değildi. Uzun süre esir kalırsan, özgürlüğü unutursun.

O mutlu değildi ve ben hiçbir şey yapamıyordum.








Trafikle dolu kırk dakikanın ardından varmıştık. Arabadan iner inmez, girişin önünde arabasının yanında bekleyen Güray'ı gördüm. Pusat'ta kapıda duruyordu, geldiğimizi görür görmez kulağına takılı cihaza bastı ve konuştu. Geldiğimizi haber veriyordu yaver.

Güray yanımıza geldi, heyecanlı olduğunu saklayamadığı adımlarla. Ensesinin altından asla kısalmayan saçlarını, üç numara yapmıştı. Dudağı ve kaşındaki piercingleri çıkarmış, hatta sakalı çıkmıştı. Sürekli rahat olan tarzı, kaliteli lacivert bir gömlek ve kumaş pantolonla kesilmişti. Bu ciddi tarz değişikliğinin sebebi neydi?

Herkesle el sıkışıp, elini belime attı. Sevgilicilik oynayacaktık! Yanağıma bir öpücük bıraktığına gülümsedim. Hayatı boyunca bu anı beklemişti anlaşılan.

"Nasılsın güzelim?" Dedi samimice, bu gece elimde kalmasa iyiydi.

"İyiyim Güray, dışarısı soğuk geçelim içeri."

Pusat'ın bakışları hala üstümüzdeydi, kapıya ilerledik.

"Görüşmeyeli nasılsın Pusat?" Sesimdeki alayı bir tek o anlayabilirdi.

Zoraki gülümsedi, bakışları sürekli Bahar'a kayıyordu. "İyiyim Aşkın sen nasılsın? Yeriniz hazır, geçireyim." Pusat asla misafirleri kapıda karşılamazdı, Ateş büyük ihtimalle beni kontrol altında tutmak istiyordu.

Bahar ablamın koluna girmişti, Pusat ismini duyar duymaz ise kolundan çıkıp kafasını heyecanla sola çevirmişti ama Pusat sağında kalıyordu.

Pusat kendini tutamayarak Bahar'a bir adım attı, eli Bahar'ın koluna gitti ürkekçe. Bahar'a varlığını hissettirmek istemişti. "Merhaba." Dedi Shrek, ondan asla beklenmeyecek yumuşaklıkla, sesi titremişti.

"Pusat?" Dedi Bahar sevinçle. Hatta onun da eli Pusat'ın koluna çok hafifçe değen elinin üstüne gitmişti.

"Siz nereden tanışıyorsunuz?" Dedi Tarık, rahatsız olduğunu gizlemeden.

"Daha önce gelmişti kızlar yanıma, o zaman tanışmışlardı." Dedim irdelememesini bakışlarımla belli ederek. Deniz'de aynı şekilde rahatsız olmuştu. Anlaşılan hiçbirimiz Bahar'ın bir aşk hayatının olmasına hazırlıklı değildik.

Pusat ve Bahar'sa sanki bizi duymuyormuş gibiydiler. "Ne kadar güzel kokuyorsun." Demişti Bahar, görmediği için Pusat'a ne kadar yakınlaştığının farkında değildi.

"T-teeşkkür ederim." Bu Shrek cidden aptala dönüyordu, küçücük kızın karşısında. "Seni görmek çok güzel."

Tarık artık dayanamamış gibi araya atıldı. "İçeri geçelim biz birader." Dedi Bahar'ın elini Pusat'ın kolundan çekerek. Bahar'ın omzuna kolunu attı ve Pusat'a kötü kötü baktı. Pusat'ın iyi bir katil olduğunu bilmiyordu tabi.

İçeri geçtik, bizim için en iyi loca ayrılmıştı. Koltuklara yerleşirken, ceketi çıkardım. Güray uzun uzun beni süzdü beğeniyle, konuşmak istiyordu ama hiç tahammülüm yoktu.

İşletmenin müdürü Selim etrafta, gıcık gıcık dolaşıyordu. Locanın dolduğunu fark ettiğinde, bakışları beni buldu. Şaşırdığı barizdi, beni köşeye çekip azarladığını da unutmamıştım. Onu da mı öldürseydim?

Selim, locaya çıktı ve gevşekçe sırıttı. "Aşkın, hoş geldiniz." Dedi saygıyla. "Ateş Bey bugün burayı özel olarak ayırttı, demek sizin içindi." Büyük ihtimalle Ateş'le yattığımı düşünüyordu. Yoksa bir kadın nasıl yükselsin değil mi!

Eğer bir seri katil olmasam da girdiğim her işte yükselecek potansiyele sahiptim, her kadın buna sahipti. Ancak işlerinde yükseldiklerinde akla gelen ilk şey patronuyla yatıyordur oluyordu. Erkek yükseldiğindeyse, koca koca tebrikler ve başarı!

"Şişe açalım." Dedi Deniz, Naz'ın yanına yayılırken.

"Bir maaşını buraya ayırdın sanırım." Dedim. Normal bir terfi değildi bu, burası normal bir mekan değildi ki harcadığı para makul olsun. Ya da Ateş Alanguva'nın inine sızacağını sandığı için devlet ona özel bütçe ayırmıştı.

"Bir şişe şampanya bir şişe votka, ne dersiniz?" Dedi Güray. Siparişleri verdik, Bahar için alkolsüz kokteyl söylemiştim.

"Selim." Dedim kırk yıllık arkadaşımmış gibi. "Bu gece buraya sen bak, sonuçta tanıdıksın." Zoraki gülümsedi.

"Tabi Aşkın." Ateş onu tembihlemişti anlaşılan.

"Aşkın değil, Aşkın Hanım." Selim rengi değişmiş bir şekilde yanımızdan ayrıldı.

"Neden öyle davrandın?" Ablam şaşkındı.

"Tanıyorum çünkü sinir bozucu bir adam." Sözlerim onu tatmin etmedi.

Enerji yüksekti, etraf kalabalıktı. Suat'ı barda gördüm, o beni fark etmemişti. Pusat'ta onun yanında, kadehini yudumlayarak Bahar'ı seyrediyordu.

İçkiler geldiğinde, ablamın bardağına votkayı az koyup, çoğuna enerji içeceği doldurdum. Daha önce hiç alkol almadığını biliyordum.

"Rahatsız etmesin?"

"Az koydum, rahatsız ederse başka içmezsin." Dedim, saçını düzelterek. Bir yudum aldı ve yüzünü buruşturdu, beğenmemişti.

Arkama yaslandım, Güray diğer tarafımda bana oldukça yakın oturuyordu. Kolunu da arkama atmıştı ve geri yaslandığımda saçlarım koluna yaslanmıştı.

"Çok özlemişim seni." Dedi kulağıma doğru.

Güldüm alayla, kulağına yakınlaştırdım dudaklarımı.

"Sevgilicilik oyununa kendini fazla kaptırdın sanırım."

"Oynadığım en güzel oyun." Dedi tatlı olmaya çalışarak.

"Bu tarz değişikliğini neye borçluyuz?"

"Artık eğlenmelik erkek olmak istemiyorum." Dedi ciddice, benimle gerçekten sevgili olacağını mı sanıyordu?

"Yakışmış, bir şeye benzemişsin."

"Ben zaten yakışıklıydım Aşkın, çirkin olsaydım benimle yatmazdın!" Beni biraz tanımıştı. "Ama bugün daha yakışıklıysam, bence kesin bana gelmelisin."

"Artık bana o kadar da zeki gelmiyorsun." Dedim burun bükerek. O bir şeyler söyledi ama dinlemedim. Bakışlarım Alanguva'nın odasının camına takıldı.

Dışarıdan içerisi görünmüyordu ama orada olup, burayı izlediğine emindim. Sırıtıp, göz kırptım.

"Güray'la nasıl tanıştınız?" Diye soru ablam, konu açmak istercesine. Yerimden doğruldum, ablamın kulağına eğildim.

"Çok sesli şimdi burası, sonra anlatırım."

Yirmi dakikanın ardından, dördüncü kadehime geçerken ablam bana şaşkınlıkla bakıyordu. Artık alkolü de sık tükettiğimi anlamıştı, tabi bir alkolik olduğumu da düşünmüyordu. Eğlenmiyordu, Bahar'la sohbet ediyor, o da meyve suyu içiyordu.

Pusat hala aynı yerinde oturuyor, çenesini eline yaslamış Bahar'ı seyrediyordu. Telefonuna baktı, bakışları etrafta gezindi ve yerinden kalktı. Buraya geliyordu.

Locaya çıktı. "Ateş Bey hoş geldin demek ve Aşkın'ın arkadaşlarıyla tanışmak için sizi odasında bekliyor. Sizi yormak istemezdi ama burasını çok gürültülü buldu." Dedi resmi bir tavırla. Beklediğim hamle gelmişti.

Deniz bu davetten oldukça memnun gözüküyordu, sonuçta peşinde olduğu adamla benim sayemde tanışacaktı.

Beni ayağına çağıramazdı o puşt. Ama tabi ablamın yanında bunu söyleyemedim, sonuçta patronumdu!

Ben kalktığımda diğerleri de benimle kalktı. İki asansöre binip, üst kata çıktık. Ateş Alanguva, tekli koltuğunda oturmuş, kadehini yudumluyordu.

Ayağa kalktı, ifadesiz yüzünde samimiyetsiz olduğunu bildiğim bir gülüş peyda oldu. "Hoş geldiniz." Dedi misafirperver bir şekilde. "Rahat edin lütfen." Dedi koltukları kibarca gösterirken. Kumaş pantolonunun üstüne siyah bir gömlek giyinmiş, kollarını dirseklerine kadar katlamıştı ve saçları onu son görüşümden bu yana biraz daha kısalmıştı.

"Hoş bulduk, ayrıca teşekkürler ilginiz için Ateş Bey." Dedim ismine dilimle baskı yaparak.

Bakışları bana takıldığında gülüşünü bozmadı, Güray'ın belimdeki eline baktı. Hemen ardından yine gözlerimi buldu. Nasıl oynadığını biliyorum der gibiydi sarı bakışları.

"Sizi bir yerden tanıyor gibiyim." Dedi ablam. Ateş ablama baktı, yerine geri oturdu.

"Sanırım, sizi daha önce rıhtımda görmüştüm? Yeni teknemi ziyarete gitmiştim." Yalanını yesinler yavşak. "Tesadüfe bakın." Dedi bakışları kısa bir an bana kayarken. Ablam da gülümsedi nazikçe.

"Ablam, Aylin." Dedim araya girerek. Sanki bilmiyormuş gibi.

"Aşkın henüz çok genç olmasına rağmen, çok başarılı bir mühendis. Bir buçuk ay kadar önce sistemime ciddi bir saldırı yapıldı, virüsü temizlemesi yarım saat sürmedi. Çok zeki bir kardeşiniz var, gurur duymalısınız. Eğlencenizi bölmek istemezdim, sadece tanışmak istedim." Üstümdeki şüpheleri yok etmeye çalışıyordu.

Ablamın gururlu bakışları bana çevrildi.

"Şu güvenlik şirketinize mi? Sıkı takipçinizim." Dedi Deniz, araya girerek. Ateş onun polis olduğunu biliyordu. Sıkı takipçinizim derken, mübalağa yapmadığına emindim. "Deniz Mertoğlu, emniyet amiriyim." Demek aldığı terfi buydu. İşte bu neden bu kadar işleri kurcaladığını daha iyi gösteriyordu.

"Tanıştığımıza memnun oldum Deniz Bey." Sarı bakışları meydan okuyordu gizlice.

"Bende Ateş Bey."

Pusat, asansörün yanındaki duvara yaslanmış ve ablamın yanında oturan Bahar'ı seyrediyordu. Güvenlik şefiymiş! Şurada patronunu öldürsem ruhu duymayacaktı.

"Bende sizinle çalışıyorum Alanguva güvenlik şirketinin New Jersey'de ki holdinginde." Dedi Güray kendini öne atarak. Yan yana oturmuştuk, bir eli çıplak bacağımın üstündeydi. Aptal Güray aklınca mesaj vermeye çalışıyordu.

Ateş'in bakışları bacağımdaki elinde gezindi, genzini temizledi ve karanlık çöken bakışları Güray'a kilitlendi.

"Bir teklif almıştım ama kabul etmeme rağmen geri dönüş olmadı." Ölmediğine dua et Güray. Teklifin açılımını bilmese bile bildiği kadarıyla bahsetmesi bile yasaktı.

"New Jersey şirketindeki elçimiz uygun görmemiştir. Her çalışanı bilecek halim yok, vardır bir sebepleri." Dedi katı sesiyle.

"Benim gibi başarılı mühendis zor bulursunuz." Dedi Güray ortamı yumuşatmak istercesine ama bence çok yersiz bir hareketti.

"Bulduk zaten." Gözleri kısa bir an bana çevrildi.

"Güray'da çok zekidir, kaçırmayın derim." Dedim araya girip, onu biraz daha çıldırtmak isteyerek.

"Sevgilini kayırmamı mı istiyorsun?" Cevap vermek yerine gülümsedim.

Bir on dakika daha Ateş, hayatımdaki neredeyse tüm insanlarla sohbet etti ve tanıştı. İyi hamleydi, hayatıma sızıyor ve üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışıyordu. Deniz arada, konuyu Ateş'in iş hayatına çekmeye çalışıyor ancak Ateş'in izin verdiği alandan ilerisine gidemiyordu.

Ayaklandılar, Güray elimden tutarak kaldırdı. "İyi eğlenceler dilerim, bir eksiğiniz olursa söyleyin." Dedi Ateş. "Aşkın sen kalır mısın? Son projeyle ilgili sorularım var."

Gülümsedim. "Tabi Ateş Bey." Güray şaşırıyordu, V olduğumu bilmese de ne kadar soğuk olduğumu biliyordu.

Ablam Ateş ve bana kısa bir an baktı. Zeki kadındı, ne de olsa benim ablamdı. Bir şeylerden şüphelenmişti ancak gerçekler aklının alamayacağı kadar fantastikti.

Güray elimi isteksizce bıraktı, Pusat'ta dahil olmak üzere hepsi çıktılar. Asansörler kapanınca yüzümdeki maskeyi çıkardım.

Topuklularım üstünde masasına yürüdüm ve dosyaların da olduğu masanın boş kısmına oturdum. Konuşmuyor, dikkatle izliyordu.

Bacaklarımı salladım, sarıları uzunca bacaklarımın inceledi. Kafamı sol omzuma doğru yatırdım, yavaş adımlarla oturduğum masaya yakınlaştı.

"Bunu neden yaptın?" Dedim bacaklarımı sallamayı keserek.

"Teşkilatın peşimde olduğunun farkındayım ve Deniz Çamlı, peşimdeki önemli isimlerden birisi."

"Sen mafya değilsin ya, neden korkuyorsun?"

"Mafya değilim ama bu masum olduğum anlamına da gelmiyor."

"Zenginsin, işletmenin bodrumunda adam öldürüyorsun. Mafyasın işte. Bak polis geleceğini de önceden haber verdim sana yine iyisin."

"Buraya her gün polis geliyor Aşkın. Deniz öylesine biri değil, eğer bakışlarımı bir an ondan çekseydim cebindeki dinleyiciyi odama yerleştirecekti."

"Ne?" Ben bunu nasıl fark edemezdim? "Olsaydı fark ederdim." Dedim kendimden emin bir şekilde.

"Ceketinin sol iç cebindeydi, eli defalarca gitti ama ben ona baktığım an her seferinde toz silkeliyormuş gibi davrandı. O sırada sevgilin aklını dağıttığı için fark edemedin sanırım." Biraz daha yakınlaştı.

"Bana yanık olduğunu çok belli ettin." Dedim dudağımı büzerek. Bakışları dudaklarıma kaydı, biraz daha yakınlaştı.

"Son öldürdüğün adam kimdi Aşkın?"

"Şerefsizin tekiydi."

"Öyleydi, dünyadan bir pislik daha eksilttin. Peki ya sonuçları? Öldürdüğün adamın gücünün farkında mısın sen?"

"Aptala mı benziyorum Alanguva?"

"Peşine dünyayı yöneten bir uyuşturucu çetesi kattın da haberin yok." Vardı.

"İlk değil."

"Ama son olabilir, hırsın bitmezse."

Güldüm, kollarımı boynuna sardım. Bu hareketim bana biraz daha çekilmesine sebep oldu. Pantolonunun kumaşı çıplak bacaklarıma değiyordu.

"Beni mi düşünüyorsun? Ne kadar da tatlısın." Tırnaklarımı ensesine geçirdim, alaylı tavrımı geride bıraktım. "Beni yakalayabildin diye güçsüzüm sanıyorsun, ağırlığını göstermeye çalışıyor ve gücümü ezmeye çalışıyorsun." Biraz daha geçirdim etine ama acı çeker bir hali yoktu. "Yapma! Altımda kalırsın." Derin bir nefes aldı. "Ne yaptığını görüyorum ama sen benim neler yapabileceğimi hiç öngöremiyorsun."

Ensesindeki ellerimi çektim, iki tırnağımın içi kanlanmıştı. Alanguva geri çekilmedi.

"Ne yapıyormuşum? Anlatsana." Dedi kısılan sesiyle. Biraz daha yakınlaştı ve artık vücudu vücudumda değiyordu. Bakışları sık sık dudağıma kayıyordu, beni öpmek istiyordu. Nah öpersin Puşt.

"Ben sürekli oynadığımı sanırdım, sen benden de betersin." Bakışları sütyensiz giyindiğim elbiseden taşan göğüslerime kaydı. Vücudunu vücuduma yasladı. Kafasını biraz daha eğdi yüzüme. Şu kokudan uzak durmam gerekiyordu.

Dudakları hep bu kadar dolgun muydu? Onu hatırlamıyordum ama ne kadar yumuşak olduğunu hatırlıyordum.

Siktir!

Dudaklarını dudaklarıma eğdi, öpmek için. Nefesini dudaklarımda hissettim, dudaklarını da hissedeceğim sırada vücudumu hafifçe geriye attım oyunbazca. Sırıttı, gözlerime baktı. O da oyunlarımdan hoşlanıyordu bariz bir şekilde.

Tekrar yakınlaştı dudaklarıma. Vücudumu yine biraz daha geriye attım, yine geldi. Ve bir kez daha geriye attığında artık sırtımın masaya çarpmasına çok az kalmıştı.

Benim hareketlerimin yavaşlığına ayak uydurarak yavaşça eğildi yine dudaklarıma, sırıtışı silinmiyor ve gamzesini belli ediyordu. Dudağımı yaladım ve bir kez daha kendimi geriye doğru attığımda artık sırtım masaya yaslıydı.

Sert vücudunu vücuduma yasladı, bu sefer öpeceğini sanıyordu. Artık sabrı kalmamış gibi dudaklarımı öpeceği sırada boynumu gererek, dudaklarının çeneme çarpmasına neden oldum. Oyunu yine bozmadı, dudakları çenemden yavaşça aşağı indi.

Eli ne zamandır çıplak bacağımı okşuyordu?

Bu sefer derin nefes alan ben oldum. Şişen göğsüme dudağını yalayarak baktı, ardından sarılarını gözlerime çevirdi. Dudakları tenimi yakıyor, nefes düzenimi bozuyordu. Kasıklarıma yaslı sertliği tüm vücudumu uyarıyordu.

Dudakları boynumdan aşağı kaydı, göğüslerime kadar indi. Elbiseden taşan göğüslerimin üstünde gezindi önce dudakları, arından maharetli dili.

Konuşmuyorduk, birimiz konuştuğu an yine inatçılığımız ortaya çıkacaktı. Sarılarını gözlerime çevirdi ve dilini biraz daha aşağı indirdi.

Hissettiğim tutku, içimde büyüyen şehvet ilk defa aklımın önüne geçiyordu. Saçından tuttum, yukarı çektim ve vücuduna sürtünerek yattığım yerden doğruldum. İkimiz de doğrulmuştuk ancak vücudu hala vücuduma yaslıydı. Karışmış saçlarından indirdim parmaklarımı, göğsü olması gerektiğinden daha hızlı kalkıp iniyordu.

"Seninle eğlenmeyeceğim." Kafamı alayla iki yana salladım. Onun konuşma tarzını taklit ettim. "Beni hissedemeyeceksin." Konuşacaktı ancak müsaade etmedim. "Sen karşında kim olduğunu unutuyorsun. Beni sikemeyince sevgiline geri mi döndün? Aferin, orada kal. Olmayan sikimde bile değilsin Alanguva." Kızdığım düşülebilirdi, alay dolu eğlenen sesim olmasaydı.

Az önceki tüm tutku izleri yüzünden hızlıca uzaklaşırken, geriye öfkesi kalıyordu. Dudaklarını araladı konuşmak için ancak yine müsaade etmedim.

"Senin küçük Ateş'te, nefes alsam kalkıyor Alanguva." Dedim gözümle kasıklarını işaret ederek. Vücudu hala vücuduma yaslı olduğu için sertliğini hissediyordum.

Asansörün sesi duyuldu içeride, onu göğsünden ittirdim ve masanın üstünden kalktım. Kalçamın altında toplanan elbisemin eteğini düzelttim.

Asansörden inen kişi Ateş'in korumalarından Yusuf'tu, kim olduğumu bilen nadir kişilerden.

"Abi yenge geldi de yukarı çıkacağım diye tutturdu. Yasak dedim ama anlamadı, seni bekliyor aşağıda." Yusuf konuşuyordu ama Alanguva bana bakıyordu.

"Tamam çık, geliyorum." Yusuf asansöre geri bindi ve geri kapandı.

Yerimde doğruldum. "Hani dedin ya kimseye güvenmiyorum diye, çok iyi yapıyorsun." Dedim samimi bir şekilde. "Ancak bana kimse kısmı pek inandırıcı gelmedi. Bence abine ne olursa olsun çok güveniyorsun."

Güzel yüzündeki, kaşları çatıldı. "Ne ima ediyorsun?"

Asansöre ilerledim, tuşa bastım.

"Beni kimin tuttuğunu merak ediyordun ya, öğrendim. Söylesene, abine ne kadar güveniyorsun?" Yüzünden bin bir çeşit duygu geçti, asansörün kapısı açıldı. İçine girdim ve arkamda bıraktığım adamı biraz daha izlemek istedim.

Afallamıştı.

Sarılarında bilinmezlik kol geziyordu. Bana boş bakıyordu. Asansör yavaşça kapandı ve sarıları o odada kaldı.

Gece daha yeni başlıyordu.


Merhabalar yine bir bölümle birlikteyiz. Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

Beğenmeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen. Satır içi yorumlarınızı sıkılmadan tek tek okuyorum, sahnelerdeki tepkilerinizi görmeyi çok seviyorum.

Bu bölüm içinde kullandığım elbise görselini, İnstagram üstünden bir okuyucum atmıştı. Kendisine buradan da teşekkür ediyorum. Sizde benimle görsel paylaşmak, iletişim kurmak ve yakından takip etmek için cerenmelekhikayeleri hesabına göz atabilirsiniz.

Seviliyorsunuz, görüşmek üzere....

Continue Reading

You'll Also Like

82.2K 3.6K 24
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
356K 19.7K 56
"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parmağımı doğrulttum. "Sakın Yüzbaşı, sakın o...
244K 12.6K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.
276K 11.4K 35
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...