In India | Larry ✔

By missingsound

36.7K 4.3K 13.9K

Fotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine... More

Holi Fest
Phew...
Rainy Night
In Taxi
Tac Mahal
Embarrassed
Message
Sorry, sir!
Planet Motorcycle
Peach Prince
Drunk
Ganges River
Hi, my dear family!
I don't deserve you.
News
Tickets
I love someone.
Gulab Jamun
Final

Hi, are you busy?

1.6K 221 747
By missingsound

AA BEN BÖYLE DE TEZCANLIYIM ARKADAŞLAR.

- -

Louis, örtünün üzerinden çekildiğini, başında tepinen çocukların sesiyle beyninin uğuldadığını fark etti. Suratı buruşurken, omuzlarındaki örtüyü burnuna kadar çekip sol tarafına döndü. Fakat nâfileydi; çocuklar onun rahatsız olmasından sadistçe zevk alıp, pamuk yatağın basabildikleri boş yerlerine ve arada bir Louis'nin bacaklarına basmayı umursamayıp üzerinde zıplıyorlardı.

"Louis daayı! Louis daayı!"

Üç yeğeni de melodiyle bağırıp işlerine devam ederken, Louis huysuzca yastığına gömüldü. Bugün izin günüydü ve ne zaman geç saatlerde uyanmak istese sabahın sekizinde ayağa kalkan yeğenleri onu sabote etmeyi başarıyordu.

"Disha! Janbi! Raj! Biraz susun, başım ağrıdı!" Teyzesi Ramin salondan torunlarına bağırırken Louis kapalı gözlerini devirip nefesini üfledi. Büyük anneleri susunca çocuklar yeniden bağırmaya başlamıştı. Ne güzel ya!

Zaten dün akşam işten çıkmış eve dönerken Dwijen ile karşılaşmıştı. Sürekli "Evlenelim Louis," diyerek Louis'ye sinir krizi geçirtmiş, eve gelince de teyzesi "Bu böyle olmayacak, onunla evlen ki dibimizden ayrılsın," demişti. Bu olay yetmiyormuş gibi tüm gece boyunca Harry'yi düşünmüştü. Onu düşünmekten başı ağrımıştı ve ne zaman onu atlatacağını bilemeden saatlerce tavanı izlemişti. Sanıyordu ki Harry'yi atlatması en az bir ayını alacaktı.

Çocukların bağırışları eşliğinde, dağınık saçları ve çökmüş gözleriyle üst bedenini doğrultup boş boş duvara baktı. Bu kez yeğenleri kıkırdayarak onun başına vuruyor, şarkılarını söylüyorlardı. Louis ifadesizce duvara bakmaya devam ederken derin bir nefes alıp, esneyerek bedenini germeye çalıştı.

"Louis daayı! Louis daayı!"

Örtüyü üzerinden atıp, poposuna, sırtına, bacaklarına ve kollarına çarpan minik ama ağır darbeleri olan elleri umursamadan odadan ayrıldı. Peşine takılan çocukları Ramin fark edince, çığlık çığlığa peşlerinden koşmaya başladı.

"Anneleriniz babalarınız bırakıp gidiyor diye başıma çıktınız be!" diye bağırdı ama torunları kıkırdayarak kaçmaya devam etti. Janbi ise yanlış anlamış, bir köşeye geçerek "Annem beni bıyakmaaz!" diyerek ağlamaya başlamıştı.

Louis elini yüzünü yıkayıp havluyla kurulandı. İçeriye geçerken teyzesinin hem söylendiğini hem de kahvaltı hazırladığını gördü. Odasına geçince üzerini değiştirdi.

Bugün Zayn'le buluşmak istiyordu, ikisinin de izinli olduğu gün bugündü ve bu konuda kendini şanslı hissediyordu. Telefonu çalınca ekrana bakmayıp, aynada saçlarını düzenlerken kulağına götürdü. Onu Zayn'den başka kimse aramazdı bugün.

"Zaynie! Nasılsın dostum?"

Karşı taraftan ufak bir tebessüm sesi duyuldu. "Dostunu kıskandım şimdi, her aradığında böyle neşeli bir karşılama mı alıyor?"

Louis duraksayıp birden arkasını döndü. Saçma bir tepkiydi ama refleks olarak olmuştu. Heyecandan kalbi hızlanmış, şaşkınlıktan gözleri açılmıştı. "Harry?"

"Selam, müsait misin?"

"Ben- evet, yani- evet. Müsaitim. Bir sorun yoktur umarım, her şey yolunda mı?"

"Evet evet, merak etme her şey yolunda. Bu arada günaydın, nasılsın?"

Harry'nin sesi neşeli geldiği için biraz daha rahatlamıştı. "Günaydın sana da. Ben iyiyim, ya sen?"

"Ben de iyiyim, yeni uyandım sayılır. Kahvaltı ediyordum."

"Varanasi'ye gittin mi?"

"Hayır. Hâlâ Agra'dayım."

"Ne?"

Harry onun şaşkın bakışlarını neredeyse görür gibi gülümsedi. "Yağmur gecesinde kıyafetlerini burada unutmuşsun, ben de bileti iptal ettireyim dedim."

"NE? BUNUN İÇİN Mİ?!"

"Yoksa senin için kalmamı mı isterdin?"

Harry'nin neşeli gelen sesine birkaç saniye sonunda istemeden güldü. Oyununa katılmak için kalçasını ranzanın merdivenlerine yasladı. "Yoksa benim için kaldığının üzerini bu numarayla mı örtmeye çalışıyorsun?"

"Tam nokta atışı yaptın." Sırıttı. "Biliyor musun, kameramı getirdiğin gece de nokta atışı yapmıştın."

Louis dudaklarını daha çok sırıtmamak için birbirine bastırıp "Hmm..." dedi. "Nasıl?"

"Bana 'Beni görmek için mi geldin?' demiştin ya?"

"Ve sen de hemen inkâr etmiştin."

İkisi de güldü. "Artık inkâr etmemin anlamı yok Louis. Oraya, çok farklı biri olduğunu düşünüp seni görmek için gelmiştim."

"Şimdi?" dedi merakla. Harry'den "Kıyafetlerin için." diye karşılık aldı ama bu bile Louis'yi gülümsetti.

"Gerçekten merak ediyorum, neden buradasın?"

Harry ona gerçekten onun için kalmak istediğini ve uçak biletini yarın için kendisi almak istediği yalanını Joe'ya söylediğini itiraf etmek için henüz bunun erken olduğunu düşündü. Sonra söylemek için aklının bir köşesine not etti.

"İşim uzadı. Bugün müsaitsen sana kıyafetlerini getireyim mi? Geçen akşamdan bende kalmışlardı. Kendi kıyafetlerimle birlikte yıkattım ve kuruttum."

"Biliyor musun, ben onları tamamen unutmuşum... Seninkiler de ben de. Müsaitim ama senin getirmene gerek yok ki. Ben alabilirim."

"Şey... Yok ya, benim işim var o taraflarda. İşimi hallettikten sonra getiririm kıyafetlerini. Olsun mu?"

Eli, kulağı üzerindeki saç tutamına gidip onu kıvırmaya başlarken dudağının kenarları da istemeden kıvrıldı. "Tabii ki olur. Evin yolunu hatırlıyor musun?"

"Hatırlıyorum." Durdu. "Ben... O zaman çıkarım bir iki saate."

"Çık o zaman."

"Tamam, çıkayım."

Louis ve Harry bir süre sessiz durunca, "Şey," dedi Louis. "Afiyet olsun."

"Teşekkür ederim. Sana da? Yani-" Kendi kendine gülünce Louis de gülümsedi. "Henüz kahvaltı etmediysen tabii."

"Edeceğim birazdan."

"Tanrım, çok aptalca davranıyorum."

"Sorun değil." İkisi yine sessizliğe gömülünce, "Görüşürüz." dedi Louis.

"Görüşürüz." Harry bir an durup "Elbette," dedi. "Görüşürüz."

"Tamam."

"Tamam."

"Kapatıyorum," dedi Louis saç tutamıyla oynamaya devam ettiğini anlamadan.

"Tamam, sen kapat."

Louis başını sallayıp, "Hı-hım," dedi. Sessiz geçen birkaç saniyenin sonunda dayanamayıp "Harry?" diye fısıldadı.

"Evet?"

Gülümsedi. "Seninle biraz daha vakit geçirecek olma düşüncesi beni çok- ama çok heyecanlandırıyor."

Harry'nin nefesini tuttuğunu fark edince telefonu kapatıp şaşkınca duvara baktı, bir iki saniye sonra gülümsedi. Ne onun biraz daha kalacağını, ne de ona bunu itiraf edeceğini düşünmüştü. Her şey o kadar ani olmuştu ki, dün geceden itibaren düşük olan enerjisini hemen toplamış gibi hissediyordu.

Kahvaltı için masaya oturduğunda sekiz yaşındaki kuzeni ve dört yaşlarındaki üç afacan yeğeni masaya dizilmiş yemek yiyorlardı. Louis bugün fazladan neşeliydi, sabahki uyandırılışı hemen unutmuştu.

Ramin teyzesi mutfağa geçince, Louis dört ekmek parçasına bal sürüp hepsine teker teker yedirdi. Her ne kadar afacanların şiddetine maruz kalsa da onlarla ilgilenmeyi seviyordu.

Yemek bitiminden sonra teyzesine yardım etmek için masayı topladı, bulaşıkları dizdi, etrafı topladı, evi süpürdü ve çamaşırları astı. İzinli olduğu zamanlarda ona elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyordu. Teyzesi de memnuniyetle uzanabiliyordu.

Ramin kötü veya gaddar bir teyze değildi. Fakat Louis'yle düşünmeden konuşur ve kaba davranırdı. Louis, teyzesiyle çok samimi olmasa da saygı göstermeye ve yük olmamak için onun yükünü hafifletmeye çalışıyordu. Kocasından kalan manavı iki oğluyla işletmeye çalışıyor, hafta sonları torunlarına bakıyor ve yoruluyordu. Zaten ticaret işleri de artık ondan geçmişti, oğulları ve gelinleri çalıştığı için torunlarına vakit ayırıyordu.

"Louiiiiis!" Ramin ona seslenirken, Louis terlediği için tişörtünü değiştirmekle meşguldü. Keten kumaşı hafif olduğu için seviyordu, yeşil renkli tişörtü giyip içeriye geçti.

Kapı eşiğinde gördüğü yüz gülümsemesine ve heyecanlanmasına sebep olduğunda, Harry de onun kadar heyecanlı görünüyordu. Fakat yüzünde çok büyük bir farklılık vardı. "Aman Tanrım," dedi Louis şaşkınca. "Bıyıklarını kesmişsin!"

"Öyle oldu biraz." Harry şimdi utanmış ve tedirgindi. Louis sürekli bıyıklarını bahane edince Harry yaşından büyük gözüktüğünü hissedip, onun yanında yaşlı bir bunak gibi göründüğünü düşünerek kesmek istemişti. Eh, yani her şey Louis'nin beğenisi içindi.

"Nasıl olmuş? Sen... Beğendin mi?"

Louis kapıya yaslanıp gülümsedi. "Çok tatlı olmuşsun. Zaten öyleydin, değişmemiş ki."

Zorlukla gülümseyebildi zira heyecanlanmışken aksi mümkün bile değildi. Louis'nin parlayan gözlerine ve ıslak, pembe dudaklarına daha fazla bakmaması gerektiğini anlayınca yutkundu. "Sana getirdim bunları."

Louis onun elindeki poşeti aldı ve elindeki ona ait kıyafetlerin bulunduğu poşeti Harry'ye uzattı. "Zahmet ettin. Çok teşekkür ederim."

"Önemli değil."

"Daireyi nasıl buldun?"

"Telefonunu açmadın, ben de herkesin kapısını çalmak zorunda kaldım..."

Bir süre gülüştükten sonra uzun bir an boyunca birbirlerine bakakaldılar. Louis'nin dili damağı, hatta boğazı kuruyor, heyecandan kalbi âdeta göğüs kafesine yumruk atıyordu. Resmen karşısındaydı, yani onu fazladan görme şansım mı var?

"Burada ne dönüyor, biri anlatabilir mi?" Ramin şaşkınca ikisine bakarken Louis teyzesini unuttuğunu fark etti, ki bakılırsa onu unutan sadece kendisi değildi. Harry de silkelenip ona dönmek zorunda kaldı. Hint dizileri gibi beş dakika boyunca Louis'ye bakmaktan çok korktu ama asıl sorun, beş dakika onu incelemeye yetecek bir süre bile değildi ki!

"Teyze, bu arkadaşım Harry. Harry, bu da teyzem Ramin."

Harry Hindistan'a özgü selamlaşmayı yaparak, avuçlarını birbirine bastırıp saygıyla eğildi. Ramin'in İngilizce biliyor olması memnun etmişti onu. "Merhaba efendim. Rahatsızlık vermek istemedim. Nasılsınız?"

"İyiyim oğlum, ama seni tanıyamadım. Kimlerdensin bakayım?"

"Teyze, Harry benim... Benim eski bir arkadaşım. Buradan değil. İngiltere'den." Harry'ye bakınca Harry de hemen onu onayladı. "Buraya gelince beni görmek istemiş, geçen gece beni getiren de oydu, eski günleri yâd ettik."

Louis yalanının inandırıcı oluşuna rahatlarken, Ramin şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "E öyle desene Louis. Kapıda kalma oğlum, gel içeriye bakalım. Tam da kek yapıyordum, onur duyarım misafirim olduğun için."

"Teyze onu-" Louis tam itiraz edecekken Harry, "Olur," dedi birden. "Çok memnun olurum." Tıpkı Louis'yi tanımak istediği gibi Louis'nin kaldığı evi, çevresindeki yakın insanları ve dokunduğu eşyaları tanımak istiyordu.

Louis şaşkınca Harry'ye bakarken, o içeriye geçmeden önce sessizce Louis'ye gülümsedi, usulca salona geçti. Ardından kapıyı kapatırken Louis de gülüşüne engel olamadı. Bir tek deli olan kendisi değildi, bu iyi.

Louis'nin küçük yeğenleri ve küçük kuzeni utangaç bir hâlde üçlü koltuğa dizilmiş, yeni gelen bu misafiri tanımaya çalışıyorlardı. Harry onlarla göz göze gelince gülümsemeyi ve gözlerini kırpmayı ihmal etmedi. Çocuklar da utanıp, elleriyle dudaklarını kapatarak gülüşüyorlardı.

Ev gerçekten Hindistan'ı yansıtıyordu. Ahşap tekli iki koltuk pencerenin önüne konmuştu. Diğer iki tane üçlü koltuk karşılıklı konmuştu. Ortaya kırmızı, siyah ve sarı yaprak desenli bir halı serilmiş, üzerine orta sehpa yerleştirilmişti. Koltuklar bordo kadife kumaştandı. Altı kişilik bir masa vardı ve arkasındaki ahşap aynalı dresuarla takım gibiydi. Tüllerin üzerinde de fıstık yeşili perdeler asılıyordu. Çeşitli bitkiler bir duvar boyunca yan yana sıralanmıştı.

Ramin teyze elinde tepsiyle içeriye geldi. Geleneksel kırmızı ipek kumaşlı, sarı tüllü, çeşitli pul ve boncuklarla süslü elbise giyiyordu. Zayıf bir fiziği ve esmer teni vardı. Ela gözlerinin yapısı Louis'yi anımsatsa bile katıksız Hindistanlı olduğu belliydi. Topuz yaptığı grimsi saçlarına kırmızı tül örtmüştü, başının yarısı kapanıyordu.

"Zahmet ettiniz, Ramin teyze," dedi Harry, teyzenin uzattığı çay ve keki tepsiden alırken. Ramin, onun teyze demesini istediği için de böyle konuşuyordu.

"Ne zahmeti oğlum, çocuklar için yapıyordum, denk geldin." Tepsiyi kenara koyup karşısına oturdu. "Şansın varmış. Bak benim yemeklerim öyle oteldekiler gibi yapay olmaz, ye doyur karnını."

"Çok lezzetli olmuş zaten," dedi bir çatal alarak. "Elinize sağlık."

"Afiyet olsun canım. Annenin yemeklerini de özlemişsindir şimdi sen. Ah yavrum, keşke daha önce bilseydim seni. Öyle otel odalarında değil bizde kalmanı isterdim."

Louis abartıyla nefesini üfleyip ağzına koca bir kek parçası sıkıştırdı. Bir de ondan böyle ilgi görse ne olurdu sanki... Harry'yi kıskandığından değil ama teyzesinin kendisine karşı düşüncesizce davranması canını sıkıyor, böyle zamanlarda yabancı birini dinliyor gibi hissediyordu.

"Sorun değil Ramin teyze. Louis de bilmiyordu Hindistan'a geldiğimi zaten, kimseye söylemeden öyle çat kapı yapayım dedim." Louis, yalanını devam ettirdiği için Harry'ye gülmeden edemedi. Karşılaştıkları günden beri paçasını kurtarıyordu. Ne kadar da tatlıydı...

"Louis..." Disha adındaki üç yaşında olan kız, dayısının kucağına tırmanıp iri gözlerle Harry'yi izlemeye devam etti. Parmakları ağzında, tükürükle kaplanmıştı. Kulaklarında küçük, pembe elmas ve yuvarlak küpeler vardı.

"Efendim Dish?"

Louis'nin kulağına yaklaşıp, "Bu abi çok tatlı," diye fısıldadı. Tabii ki Harry bunu anlayamıyordu. Disha henüz İngilizce öğrenmemişti. Bu yüzden Louis gülümseyince ve Disha kendisine bakıp konuşunca Harry bir şeyler döndüğünü anlamıştı.

"Ne diyor?" dedi Harry merakla.

"Senin tatlı olduğunu düşünüyormuş. Aslında çok tatlı olduğunu..."

Harry istemeden gülümsedi. "Bence Disha daha tatlı." Louis bunu çevirince küçük kız minik dişlerini göstererek gülümsedi, koşarak ona sarıldı. Harry de onu bir kez zıplatıp kucağına oturttu. Diğerleri hâlâ Harry'den çekiniyordu. "Ne güzel küpelerin varmış senin..."

Louis bunu çevirince, Disha başını onun göğsüne yaslayıp gülmeye başladı. "Babam aldı," dedi, Louis yine bunu çevirdi. Harry de onun küçük burnunu işaret parmağıyla dürtüp gülmesine neden oldu ve Holi Festivalindeki yaşlı satıcıdan öğrendiği kelimeyi söyledi. "Mahaan!" deyince Disha dâhil herkes gülmeye başladı. Ona bunun harika olduğunu söylemek istemişti.

"Çocuk ne çok yakıştı eline!" Ramin'in dediğine Louis birden öksürük krizine gömüldü. Harry onun sırtına hafifçe vurmaya çalışırken teyzesine uyarıcı bakışlar atıyordu ama bilirsiniz, o çenesi düşük Ramin teyzeydi. "Var mı hayatında biri bakayım?"

Bu cevabı ister istemez Louis de merak etmiş, göz ucuyla ona bakıyordu. "Hayır, yok." diyerek Louis'nin derin bir nefes bırakmasına sebep olsa da hemen kendini toparladı.

Buradan gidecek, kapılma! kapılma! kapılma!-maya çalış...

"Kaç yaşındasın yahu, hâlâ yok mu biri?"

İşte yine düşünmeden konuşuyor ve Louis'nin kıpkırmızı kesilmesine neden oluyordu. Fakat Harry güler yüzüyle cevap vermeye devam etti. "Yirmi beş yaşındayım."

"Oh, gençsin sen ama fazla bekleme, seneler çabuk geçiyor. Bul iyi birini evlen hemen. Çoluk çocuğa karış. Louis yirmi yedi yaşında, hâlâ veremedik onu. Aday var da alan kim!"

Harry iri gözlerle Louis'ye dönünce, Louis öfkeli bakışlarını teyzesinden çekip yumuşayan gözlerle ona döndü. "Bir aday mı var?"

"Önemsiz biri," diye geçiştirdi.

"Takık pi-" Torunlarını fark edince boğazını temizledi. "Louis'ye takık biri işte. Ama evlenseler gül gibi bakar Louis'ye, biliyorum. Teyzesini dinlese çok mutlu olacak ama anlamıyor ki!"

"Ya teyze!" diye çıkıştı. "Sevmiyorum onu, hâlâ bana diretmekten bıkmadın mı!"

Teyzesi kendi kendine söylenmeye başlayınca Louis burnundan soludu. Harry de kaşlarını çatmış, durumu anlamaya çalışıyordu. "Sana takık bir aday mı? Louis, bu ne demek?"

Louis tam konuşacakken birden sokakta bir bağırışma koptu. "Hah!" dedi Ramin tükürür gibi. "İti an çomağı hazırla!"

Louis öfkeyle kalkıp balkona geçtiğinde Harry de peşine takıldı. Aşağıya baktıkları anda iri yapılı bir adamın ayakta zor durduğunu ve elindeki bira şişesini fark ettiler. "Louis!" Harfler ağzından kayarken açtı kollarını. "Seni seviyoruuuum."

"Git be, manyak!" Louis sinirle bağırınca Harry balkonun demirlerini sıkıca tuttu. Dişlerini birbirine kenetlemiş, adama öfkeyle bakıyordu.

"Gidemeeem! Sen bana evet demeden olmass!" Elindeki kibrit kutusundan zorlukla bir kibrit çıkardı ve onu yakarak, yanında fark etmedikleri ıslak yüzeye attı. Yazılar birden alev alınca "Benimle evlenir misin?" cümlesi göründü.

"Haaydiii, evet deee!"

Louis surat buruşturup hızla içeriye girdi, gözden kayboldu. Harry hâlâ adama öfkeyle bakıyordu. Louis'yi hak etmediğini göremiyor muydu? Gerçi önünü bile zar zor gören bir adamın karşısındakini anlamasını bekleyemezdi.

Louis elindeki dolu kovayla balkona gelince Harry şaşkınca geri çekildi. Kovayı demirlerin üzerine koydu ve "Şş, Dwijen!" diye seslendi. "Aç kollarını!"

Adam yukarı bakıp yine kollarını açtı. "Güzel sevgiliiim!"

Louis kovanın başını aşağı doğru tutup buz gibi suyu onun üstüne dökerken, her yeri buz tutan adamın kafasına kovayı atmaya çalışıp onun aniden kaçmasına neden oldu. "Defol git şerefsiz!"

Sokaktan gelen kahkaha sesleriyle kırpkırmızı olmuş suratını önemsemeden, gözlerini hırsla Harry'ye çevirdi. "Şimdi öğrendin mi nasıl biri olduğunu?"

Harry onu ürkütmek istemeyerek hafifçe koluna dokundu. Bu olay ve belki de uzun zamandır süren tacizler yüzünden geceleri dışarı çıkmaktan korktuğunu, kendisine dokunandan kaçmaya çalıştığını tam o an anladı.

"Biraz hava almak ister misin? Yanında olacağım, hem de açılırsın."

Louis, öfkeyle derin nefesler almaya devam ederken kurumuş boğazını ıslattığında, Harry'le durursa kafasının dağılabileceğini anlayıp hafifçe başını salladı. "Olur."

Continue Reading

You'll Also Like

19.5K 1.7K 12
Alara canı sıkıldığını için bir numara sallar ve yazar ama bir sorun vardı. Salladığı numara seri katil olan barın kılıç atasoy'du...
650K 27.9K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...
732K 8.5K 34
"Bu saatten sonra yer mekan fark etmez yüzbaşım." Yetişkin içerik !