ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

44.9M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
10.Bölüm: KABULLENİŞ
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT&BAHAR

15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR

560K 31.1K 85.5K
By cerennmelek


Ghost - Cirice

15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR

Öğrenilen her yeni bilgi, insana fark ettirmeden insanı değiştirir. Her bilginin bir bedeli vardır insan lügatinde. Öğrenilen her sırrın bir yükü vardır omuzlarda ve karşımdaki öyle bir sırdı ki şimdiden kambur olduğumu hissediyordum.

Çok sırrı yüklemişti omuzlarım; kurbanların çığlıklarını, sessiz cinayetleri ve günahkarların kanlarını. Ama bu sır hepsinden farklıydı, benim değildi.

Bazen bir cinayetin ortasındayken Aşkın sorgulardı, V kim derdi. Biz şuan ne yapıyoruz derdi. İşte bu an onlardan biriydi ama şuan V suçsuzdu.

Karşımdaki görüntü, işittiklerim, hepsi akıl dışı şeylerdi. Ancak tüm duyu organlarımla hissettiğim gerçek yadsınamazdı. V ne kadar gerçekse bu sırda o kadar gerçekti.

Bakışlarım iki Alanguva üstünde mekik dokuyordu. Biri gerçek, diğeri gerçekten daha gerçekti. Zeki geçindiğim zihnimin kıvrımlarında boğuluyordum. Sahiden gerçek neydi?

Karşımdaki görüntü gerçek olamayacak kadar imkansız görünüyordu ama değildi işte. Ateş yerinden kalktı, tam karşımda durdu. Gözlerime kibirle baktı, üstünlüğünü kanıtlıyordu belki de ve bundan zevk alıyordu.

"Seksi katilimizin dili tutuldu anlaşılan." Dedi Ateş, kibirle. Haklıydı, dilim tutulmuştu. Karşımdaki görüntü bir tepki vermeyeceğim kadar beklenmedikti.

"Bu çok saçma." Diyebildim dudaklarımı aralayabildiğim ilk an.

"Zekama hakaret sayarım." Dedi Ateş Alanguva ve sevgi dolu gözlerle abisine baktı.

Alanguva'lar dünyada bahsi olmayan bir şeyi yapmamışlardı. Aksine son zamanlarda bilim insanlarının teknolojiyle sınırları zorladığı büyük bir gerçekti. Beyni, bilgisayara aktarmak onların başının altından çıkan bir şey değildi, yıllardır üstünde çalışılan ama bir o kadar fantastik görünen bir yenilikti.

"Nasıl?" İki Alanguva birbirine baktı. "Beyni kopyalamak bir yere kadar ama bilinç?" Alanguva'lar gerçekten de ölümsüzlüğü bulmuştu.

"İyi görünmüyor." Dedi Baybora Alanguva. Az önce Ateş'in kalktığı koltuğa oturdum. Karşımdaki görüntüyü idrak etmeye çalıştım. Başımda şiddetli bir ağrı başlıyordu.

Ateş köşede duran masanın üstünden, bir kadehe viski doldurdu. Yavaş adımlarla karşımda durdu ve bana uzattı. Kadehi aldım, bir ona bir de ekrana görüntüsü düşen Baybora'ya baktım. Kadehin yarısını tek dikişte içtim.

"Ağır ol, gece uzun." Dedi Ateş, göz kırparak.

"Sikeyim çok saçma! Sen onu kurtardığını mı sanıyorsun? Beyninin bilgisayara kopyalaman onun öldüğünü değiştirmiyor. Hisleri yok, olamaz!"

"Ben senin kadar gerçeğim." Dedi Baybora. Uyuzluk Alanguva'lar da genetikti sanırım.

"Bu tartışmalı bir konu ama işte karşında. Sana hissiz gibi mi geldi? Karşında bilgisayarın yönettiği bir beyin yok. Karşında beynin yönettiği bir bilgisayar var." Dedi Ateş.

"Ben bu gizemin neresindeyim Alanguva? Neden buradayım?"

"Sen V'sin, sen bu gizemin yapı taşlarından birisin." Dedi Baybora Alanguva. "Aşkın'a biraz zaman tanıyalım, öğrendiklerini sindirmesi zaman alacak."

Baybora Alanguva'nın görüntüsü ekrandan kayboldu. Ateş'le baş başa kaldık.

"Bana neden güvendin? Bana neden bu lanet şeyi gösterdin?" Karşımda durdu.

"Ben kimseye güvenmem Aşkın."

Konuşamıyordum, düşünemiyordum, çok uçlarda bir yerlerde kaybolmuştum. Hatta öyle ki ne ara o beyin gücünü zorlayan odadan çıkmıştık bilmiyordum.

ATV'ye ne ara binip eve geri dönmüştün onu da bilmiyordum. Zamanın dışında, karanlık bir sırrın boşluğunda sürükleniyordum.

Gece okyanusun üstüne çökmüş, adanın loş ışığı sonu bucağı olmayan geceyi aydınlatıyordu. Evin salonu Pusat'ın ve izlediği ekranın gürültülü sesi dolduruyordu. Büyük bir hararetle futbol maçı izliyordu.

Sigaramı alıp, evin bahçesine çıktım. Çimlerin üstüne bağdaş kurdum ve ayın okyanusa düşen gölgesini seyrettim. Yaşanılanlar beynimde tekrarlanıp duruyordu, o sahneden çıkmıyordum. Sigaramı yakıp derin bir nefes çektim.

Ateş Alanguva, çizgilerin çok ötesinde bir adamdı. Normal bir adam olmadığını biliyordum zaten ama bu kadar mükemmele yakın olduğunu bilmiyordum. Ateş Alanguva çimlerin üstünde yürüdü ve çok geçmeden yanıma oturdu.

O da konuşmuyor, benimle birlikte manzarayı seyrediyordu. Bir sigara yaktı. "Seni bu kadar ürküten ne?"

Omuzlarımı dikleştirdim ve ona yandan bir bakış attım. O da bana baktı ve gülümsedi. "Ürktüğümü sana düşündüren ne?"

"Dut yemiş bülbüle döndün." Oturduğu yerde yayıldı, bacaklarını uzattı ve yarı uzanır pozisyona geçti. Onu dik tutan, çimlere dayadığı dirseğiydi.

"Şaşkınım sadece." Dedim dürüstçe.

"Afallamış vaziyettesin, anlıyorum seni." Sarı gözleri, gözlerimde gereğinden fazla oyalandı. "Sen zekaya aşık bir kadınsın ve karşında gördüğün şey seni ürküttü. Hem ürktün hem hayranlık duydun, bakışların bile değişti." Keyif alıyordu.

"Abinin zekasını çalıyorsun."

"Hayır, ben hiç çok zekiyim diye gezinmedim etrafta. Hep eksik hissettim, bu yüzden hep en iyisiyim."

"Onunla konuşmak için o odaya gitmene gerek olduğunu sanmıyorum. Özellikle neden oraya götürdün beni?"

"Başlangıcın ruhunu hissetmeni istedim. Evet, abimle istediğim ekranda sohbet edebiliyorum."

"Telefon ekranında bile?"

"Yok, üst düzey ekranlarda şu anlık."

"Yani İstanbul'da da konuşabiliyorsun onunla. Baybora Alanguva senin olduğun her yerde." Durakladım. "Nasıl?" Sayıkladım. "Nasıl mümkün olabilir?"

"Beyin bilgisayara benzer. İkisi de çok karmaşıktır, kullanmayı bilmediğin sürece. İkisi birbirine ne kadar benzese de bir o kadar da farklıdır. Bilgisayarda iki kod vardır sıfır ve bir, her ikisinin arasında bir durum olması mümkün değildir. Beyinse birbirine bağlı doksan milyar elementten oluşur, aslında bu beyni bilgisayara aktarmayı neredeyse imkansız kılar. Neredeyse." Sigarasını söndürdü. Sarı bakışları, karanlık gökle buluştu. "Yapay zeka geliştirmek, iyi bir teknolojiyle zor bir iş değil ama marifet bu değil."

"Robotların bizim soğuk ve cansız efendilerimiz haline gelmelerini sağlamak yerine, neden biz insanlar olarak kısmen robotumsu hale gelmiyoruz?" Dedim sözünü, ünlü nörobilimci Randal Koene'nin sözüyle keserek.

Sarıları yine bana döndü, kafasını aşağı yukarı ağır ağır salladı.

"Sadece beyni kopyalamak değil bu. Tecrübe, anılar bunlar beyinde gerçekleşen işleme mekanizması. Bu mekanizmayı olduğu gibi kopyalayabilirsen, bilinci olduğu gibi aktarmışsındır."

"Görmek istiyorum, nasıl başardığınızı."

"Haddin olmayan gerçekleri gördün zaten." Burnuma fiske attı. Küfür ederek eline sertçe vurdum. Elini gülerek geri çekti. İçeriden Pusat'ın bağırma sesleri geliyordu.

"Gol." Diye kendini yırtmıştı. Bahçeye, yanımıza doğru yürürken Galatasaray marşını söylüyordu.

"Maçın tekrarını izledin Pusat, nasıl bu kadar heyecanlanabiliyorsun?" Diye sordu Ateş, kınarcasına.

"Sonucunu biliyordum sadece, o heyecanı yaşamak çok başka!" Yüzünde güller açıyordu. Geldi, yere karşımıza oturdu. Artık bir okyanus manzaramız yok, Shrek manzaramız vardı. "Siz ne yaptınız?"

"Aşkın'ın aklını aldım biraz, geldik."

"Gördü mü Baybora'yı?" Yüzünü buruşturdu. "Yani bu kıza neden gösterdiğimizi de anlamış değilim. Satar oğlum bu bizi."

"Hiçbir şey yapamaz." Dedi Ateş, rahat bir tavırla.

"Senin beynin yetti mi Alanguva'nın ne yaptığını anlamaya? Çok şaşırdım şuan." Pusat yapmacık ve itici bir şekilde gülümsedi.

"Burada mı kalacaksın?" Bu sorunun muhatabı ben olmadığım açıktı.

"Kalmayayım mı?" Diye sordu Pusat.

"Sen bilirsin, ses çıkarma yeter. Bir maç daha izleyemezsin."

"He ses çıkarırım diye soruyorsun yani." Dedi Pusat imayla.

"Ne diye sorucam Pusat?" Dedi Ateş, sertçe.

Pusat bana baktı. "Bilemeyeceğim artık, siz zıvanadan çıktınız iyice."

"Hiç girmedim ki çıkayım Pusat." Dedim yerimden kalkarken. Vücudumu esnettim ve yanlarından ayrıldım.

Evin içine girdiğimde vücudumun ne kadar üşüdüğünü hissetmiştim ama beni üşüten hava mıydı yoksa öğrendiklerim miydi emin değildim. Eşyalarımın olduğu odaya girdim, üstümdekileri çıkardım. Siyah saten, gecelik takımımı giyinip yatağa girdim uyuyamayacağımı bildiğim halde.

Zaten uyuz Alanugva'yla uyuduğum saatler, beni bir ay yatırmayacak derecede uzundu. Yine de yumdum gözlerimi ve Alanguva'ların akıl almaz gerçeklerini beynimde binlerce kez döndürdüm.





***

Bir saat uyuyabilmiştim. Güneş doğalı beş saat, içeriden lezzetli kokular gelmeye başlaması da bir saat kadar oluyordu.

Güneş doğduktan sonra Alanguva'nın adasında küçük bir yürüyüşe çıkmıştım. Sabah sporumu koşarak tamamlanmış ve geri dönmüştüm. Aldığım duşun ardından saçlarım hala nemliydi.

Üstümü özensizce giyinip, bahçeyle bitişik olan geniş mutfağa geçtim. Pusat ve Ateş masada oturuyorlardı ama pek kahvaltı yaptıkları söylenemezdi. Ateş kahve içiyor ve tabletine dünyadaki en önemli işi yapıyormuş gibi bakıyordu. Pusat'sa tek kulağında kulaklıkla sırıtarak telefonunun ekranına bakıyordu.

Masaya oturduğumda ikisi de kafasını kaldırma gereği duymadı. Diğer günlere göre oldukça yağlı bir kahvaltıydı. Sigara böreği, menemen ve patates kızartması...

"Yemeklerini de sihirli robotun mu yapıyor?"

"Tabi, uçuyor da." Dedi Ateş, alayla. Şuan buna bile inanacak psikolojideyim Alanguva. Lezzetli kahvaltılıkları tabağıma doldururken Ateş tabletinden kaldırdı başını.

Pusat, telefondan kafasını kaldırmadan ve yüzünde ki o sırıtışı bozmadan yanımızdan ayrıldı. "Sevgili yaptı sanırım, iyi Bahar'ı salar."

"Belki de Bahar'la konuşuyordur." Dedi Ateş. Çok mantıklıydı, yoksa neden kulaklık taksındı ki? Bahar ona ses atmış olabilirdi, o zilliden her şeyi bekliyordum artık.

"O devi, benim kızımdan uzak tut." Dedim bıçağı ona doğrultarak.

"Pusat ona zarar vermez."

"Umurumda değil, bir katili sevmesini istemiyorum." Güldü Ateş, büyük ihtimalle benim ne olduğumu sorguluyordu.

"Sen bir meleksin sanırım."

"Beni sevmesini hiç istemedim, hiç kendimi sevdirmeye çalışmadım kimseye. Onun hasta ama kocaman bir kalbi var. O kadar saf ki, gerçek dünya hakkında hiçbir fikri yok. Bir peri masalının içinde yaşıyor, mutsuz sonla biteceğini bile bile. Pusat ondan uzak duracak, onun yaralı kalbi yorucu bir aşkı kaldıramaz. Ve eminim Bahar ona çok kolay aşık olur." Belki olmuştu bile!

"Pusat bir katil olabilir ama bu onu kötü bir adam yapmaz. Ben seni de kötü görmüyorum Aşkın." Nedenini bilmiyordum ama asıl kötü o gibi hissediyordum. Emindim, Ateş Alanguva sadece çıkarlarını düşünen ve eli pislikten çıkmayan bir harabeden başka bir şey değildi. Lider gibi geçinen ama sahte oyunlarının ardına saklanan bir zavallıydı.

"Bu kadar ön yargılı olma, bırak hayatlarını yaşasınlar. En azından onların yaşayabileceği bir hayatları var." Ateş'ten beklenmeyen bir konuşmaydı doğrusu. "Bahar'ın ameliyatı kolay olmayacak."

"Daha önce yaptınız mı?"

"Bir kez, elli yaşında bir adamdı ve üç yıldır sıkıntısız şekilde yaşıyor. Tabi kalp hastalıkları, hasta ne kadar gençse o kadar tehlikeli olabiliyor. Onu yaşatmak için elimden gelen her şeyi yapacağım ama garanti veremem. Riskli bir ameliyat, benim yapabileceğim tek şey o riskleri en aza indirmek." Bunlar bildiğim şeylerdi, ameliyatı olmazsa da çok ömrü kalmamıştı. Bu konuda Alanguva'ya güveniyordum, Bahar ölürse beni kaybederdi ve bunu iyi biliyordu. Nedenini bilmediğim bir şekilde de beni yanında istiyordu.

"Çok acı çekecek." Dedim yutkunarak.

"Şuan da çekiyor zaten." Belki de kalbi her çarptığında çekiyordu, ölüm korkusu çekiyordu. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da biliyordum. "Çok sancılı bir süreç olacak, bir ay adada kalması en iyisi. Alabileceği en ufak mikrop dahi ona ciddi zarar verebilir, yeniden ameliyat yapmak zorunda kalabiliriz. İki ay kadar çok dikkatli olması lazım. Ona en iyi burada bakılır." Buna da inanıyordum, o gördüğüm teknolojinin ardından.

"Baybora da olacak mı ameliyatta?" Ölü bir adamdan bu şekilde bahsetmek, benim için bile çok tuhaftı.

"Evet, izleyecek ve yönetecek."

"Ama az kişi biliyor onun beynini kullanabildiğini?"

"Ameliyatta zaten az ve güvenilir kişiler olacak. Tehlikeli bir ameliyat ve en güvenebileceğim kişi abim." Durakladı. "Bahar tek gelmek istemezse, istediği kişiler ameliyata gelebilir. Tabi bunun gerçek bir kalp olmadığını kimse bilmeyecek. Bahar'a istersen söylersin." Kahve doldurdum kendime ve geri masaya oturdum.

"Şu sevgilin."

"Hangi sevgilim?" Dedim kahvemden koca bir yudum alırken.

"Kaç tane sevgilin var?" Ters bir tavırla, tabletini masanın üstüne bıraktı.

"Haremim var benim." Öne doğru eğildim, yüzüme o yaramaz ifade yerleşmişti çoktan. "Baş cariyem olabilirsin." Göz kırptım. Gülmedi, yüzünde en ufak bir hat bile oynamadı. Sanırım cariyem olmak istemiyordu, olsundu.

"Şu Güray denen, benim için çalışan."

"Sevgilim değil, arada yattığım biri o kadar. Casus olduğundan şüpheleniyorsan, V olduğumu dahi bilmiyor. İşiyle oynama, çok zeki bir adam. Onu kaybetmek istemezsin." İfadesiz yüzü daha da sertleşti. Adımı bir erkekle duyunca hep bu ifade beliriyordu yüzünde. Bilmesem kıskanıyor diyecektim!

"Onu öldüreceğim." Dedi arkasına yaslanarak.

"Dedim ya! Casus değil, benim için falan çalışmıyor."

Omuz silkti. "İnanmıyorum, bu kadar tesadüf fazla."

"Kimsenin benim yüzümden boş yere zarar görmesini istemiyorum. Madem ortağız, ikimizin dedikleri olacak. Ona ya da benim istemediğim kimseye dokunmayacaksın Alanguva."

"Kendini çok belli etmiş ki buraya gelmesi için sözleşme hazırlamış Amerika'da ki ofis müdürü. Belki de ona yardım eden sensindir, nereden bileceğim?"

"Onu öldürmeyeceksin, hatta işten bile çıkartmayacaksın."

"Bana emir verme!" Bağırdı sertçe. Artık sinirlerim bozuluyordu. Bu kadar kahvaltı yeterdi, Alanguva iştahımı kesiyordu. Peçeteyle ağzımı sildim. Elimde ki kahvaltı bıçağını bırakmadan kalktım yerimden.

Bıçağı, eline indirdim hızlıca. Bıçak sertçe, baş parmağı ve işaret parmağı arasındaki küçücük boşluğa saplanmıştı.

Alanguva'nın şaşırdığı gözlerinden belli oluyordu ama sesi çıkmıyordu. Artık bana şaşırmamayı öğrenmeliydi. Oradan uzaklaşacaktım ama Ateş buna müsaade etmedi. Sağ bileğimden sıkıca tuttu ve hızlıca kendine çekti. Dengemi kaybetmezdim, reflekslerim güçlüydü ama bir eli karnıma sarıldı ve sertçe kendine çekti. Kucağına düşmüştüm.

Vücudum vücuduna çarparken, Alanguva sarı gözlerinde ki öfkeyle bakıyordu. Ona karşı gelmemi sevmiyordu ama yapacak bir şey yoktu.

Eli sıkıca belime sarılmış, kaçmayacağıma emin oluyordu. Diğer eli masaya sapladığım bıçağı çıkardı.

Fazlasıyla yakınımda duran sarı gözlerini, gözlerimden ayırmadan konuştu. "Karşında kim olduğunu unutuyorsun."

Yüzümü yüzüne yaklaştırdım, gülümsedim oyunbazca. "Hatırlatsana."

Bıçağın ucu yanağıma varla yok arası dokundu, korkmuyordum. Beni kendi canımla korkutması için kırk fırın ekmek yemesi gerekirdi. Çenemin altından yavaşça boynuma doğru indirdi tenime ucunu hafifçe değdirerek. Asla yaralamıyor, sadece bıçağın soğuğunu hissetmeme neden oluyordu.

Siyah tişörtümün yakasına geçirdi bıçağı ve yavaşça indirdi. Bıçak tişörtü yırtmış ve tenimi açığa çıkarmıştı. Gözlerini gözlerimden ayırmasa dahi, bıçağı asla yanlış kullanmıyordu.

Altımda sütyen yoktu ve az önce göğsüm ona çarptığında bunu hissettiğine emindim. Kucağından kalkmaya çalışmıyordum, aksine merakla ne yapacağını izliyordum. Zaten kalkmak istesem çoktan kalkardım.

Bıçağı biraz daha indirdi. Tişörtün yakası biraz daha yırtıldığında artık hatrı sayılır bir göğüs dekoltesi veriyordum. Bakışları çok kısa bir an göğüslerime indi, derin bir nefes aldı. Birazcık daha inse göğüs uçlarım gözükecekti.

Ne yapacağımı bilmiyordu ancak bir bacağımı diğer tarafına atıp, kucağına biraz daha yayılacağımı kestiremediği kesindi.

O afallarken gevşeyen eli arasından sertçe aldım bıçağı. Kendimi kasıklarına bastırdığımda, bıçağı pekte umursamadığını hissettim. Tek elimle, döndürdüm bıçağı ve o bu hareketi fazla seksi bulmuş gibiydi.

Bıçağı aynı onun yaptığı gibi hafifçe, koyu mavi tişörtünün açıkta bıraktığı yakada gezdirdim. Dudaklarımı yaladım ve bıçağı hafifçe etine bastırdım. Bir elim saçlarına geçtiğinde, öpüştüğümüz anın görüntüleri gözümden hızla geçti.

Saçını çekerek boynunu biraz daha açığa çıkardım. Yüzümü yüzüne doğru eğdim. "Eğer kan akıtmayacaksan, bıçağı eline alma Alanguva." Göğsü şişti ve sadece tişörtün kapattığı göğüs uçlarıma çarptı. Belimdeki eli sıklaştı, kendine biraz daha çekti.

Başını eğdi, hala köprücük kemiğinin hemen üstünde duran bıçağa baktı. Sıcak nefesi elime çarptı. İnce yaradan hafifçe kan akıyordu, bir kağıt kesiği kadar inceydi.

"Ne bu seri katil raconu mu?"

"Tabi, adabı vardır insan deşmenin." Güldü, bıçağı ondan uzaklaştırdım. Akan kana baktı ve kafasını iki yana salladı.

"Asla duramıyorsun."

"Ben sadece karşılık veriyorum Alanguva. Sen beni çekiştiremezsin! Sen bana bağıramazsın! Sen beni sindirmezsin." Sert sözlerim umurunda değil gibiydi, öyle ki belimdeki eli biraz aşağı kaydı.

Derin bir nefes aldığımda, şişen göğüslerime kaydı gözleri bir kez daha. Çenesini tuttum ve kaldırdım. Bıçağı tutan elim ensesine gitti ve bıçağı bıraktım. Mermer mutfak zeminin üstüne düşerken ses çıkarmıştı bıçak.

"Bu kadar hırçın olmak zorunda değilsin." Söyleniyordu ama kucağındaki yerimi sağlamlaştırıyordu aynı anda.

Gülümsedim sahtekarca, ensesindeki elim saçlarına gitti yine. Koyu kahve, yumuşacık telleri parmaklarım arasında hissettim. Bu hareket onu mayıştırmış gibi gözleri kısıldı.

Ona doğru eğildim, göğsüm göğsünü ezerken az önce bir anlık mayışan gözleri açıldı ve biçimli dudakları aralandı. Alt dudağımı ısırdım, ona yukardan bakarken. "Siktir." Dedi ve dudaklarıma atıldı.

Nefesini dudaklarımda hissedeceğim kadar yakına geldi ama öpemedi.

"Haber veremedik san-" Pusat konuşarak mutfağa girmişti ama tek değildi. Yanında esmer genç bir kadın vardı. "Yeter ya sikeceğim sizi de libidonuzu da!"

Ateş durdu, korkutucu bir sakinlikle geri çekildi. Bakışları Pusat'a dönerken, o bakışların hedefi olmak istemediğime emindim. Kimse olmak istemezdi.

"Pusat ben seni sikeceğim!" Kükredi Alanguva'cık.

Ateş'in kucağından kalktım ancak Ateş'in kaşları daha da çatıldı.

Pusat'ın ve yanındaki kadının bakışları üzerimizde gezindi. Pusat tişörtümdeki yırtığı fark edince hemen utançla bakışlarını kaçırmıştı. Tabi Ateş'in yarasını ve yerdeki kanlı bıçağı da fark etmişti.

"Fanteziye bak amına koyayım." Diye söylenmeyi de ihmal etmiyordu.

"Pusat, çık şuradan elimde kalacaksın." Pusat onu ikiletmedi bu sefer, yanındaki kadınla birlikte mutfaktan çıktılar.

Kalçamı arkamdaki masaya yasladım. Ateş'in göğsü sinirle inip kalkıyordu. "Pusat yüzünden hiç sevişemeyeceğiz." Dedim yapmacık bir üzgünlükle.

Kapıya dönük kafası yavaşça bana döndü. Ve sarı gözlerinde daha önce hiç böyle bir parlama görmediğime emindim. "Pusat gelemese sevişecektik yani?" Omuz silktim. Parlama yavaşça yerini öfkeye bıraktım.

Önüne döndü ve evi inletecek şekilde bağırarak mutfaktan çıktı. "Pusat öldün oğlum! Senin yedi ceddini sıraya dizeceğim."

Gülecektim ama zihnim buna müsaade etmedi. Az önce onu çok küçükte olsa yaralamıştım ve o buna değil, sevişememize sinirleniyordu. Bir oyunun peşinde olabilirdi ama bunu gerektiren hiçbir şey yoktu. Ve gözlerindeki arzu sahte olamayacak kadar gerçekti. Onunla eğleniyordum ama sadece bu kadardı.

Aramızda daha önce hiç tatmadığım bir ten uyumu vardı, bunu inkar edemezdim. Belki bir kez yatsak biterdi, zaten onunla birden fazla kez yatmaya da lüzum yoktu. Hatta bir kez yatmaya da lüzum yoktu! Hem neden yatıyorduk ki?

Salona uğramdan direk odaya geçtim ve üstümdeki yırtık tişörtü çıkarıp başka beyaz bir tişört giyindim. Bu sefer sütyen giyinmiştim.

Salona geçtiğimde Ateş, az önceki esmer kadınla konuşuyordu.

"Henüz bir saat önce öğrendim geldiğinizi. Bilseydim hazırlık yapardım." Dedi esmer güzeli. Ateş'in yanına oturduğumda bana kısa bir bakış attı ve bu sevgi dolu değildi. Beni görmezden geldi. Onun aksine Ateş, bakışlarını bana kilitlemişti yine.

"Evime gelirken izin mi alacağım Beril?" Beril, sportif bir fiziğe sahipti. Vücudundaki kaslar, dik duruşu ve bakışları öylesine biri olmadığını kanıtlıyordu. "Köstebekler ne alemde?"

"Her şey planladığımız gibi gidiyor."

"Pusat'la burada olacağız sık sık bu ay. Sen Türkiye'ye dön, ekibinden birkaç kişi de peşinden gelsin." Beril bir asker edasıyla salladı başını.

"Yine de burada güvenliği elden bırakmamakta fayda var." Dedi kendinden emin bir tavırla.

"Bu akşam dönüyoruz sende bizimle gelirsin, Ferda'nın yanında dur. Kuş uçurtma yanında." İki gün kalacağımızı söylemişti.

Beril kafasını aşağı yukarı salladı. Çenesinin altında biten siyah saçları ve yüzünün sertliğine yakışan koyu gözleri vardı kadının.

Sıkıcılardı.

Bacaklarımı orta sehpaya uzatıp telefonumu çıkardım. "Neden bugün dönüyoruz?" Dedim telefondan başımı kaldırmadan. Bahar'a mesaj atacağım sırada çevrimiçi olduğunu gördüm ve Pusat ortalarda yoktu. Onunla konuştuğuna o kadar emindim ki.

"Acil işlerim çıktı." Kalmak istiyordum. Kalıp buradaki akıl almaz teknolojileri keşfetmek istiyordum.

"Bunu bana yolda mı anlatacaktın?" Beril gizleyemediği şaşkınlığıyla bize bakıyordu. Ateş hazretlerine fazla karşı gelen yoktu anlaşılan.

"Gidebilirsin Beril, hazırlan." Beril yerinden kalktı ve hızla evden çıktı.

"Bana cevap ver Alanguva."

"Sancak Türkiye'de düzenleyeceğim sevkiyata pusu kurmuş. Gemilerimi patlatmış. Nelere sebep olduğunun farkında bile değilsin."

"Siktir oradan! Ben mi dedim adamı döv diye?" Laf anlatmaya çalışmadı, kendine sigara yaktı. Bir nefes çekti ve dudaklarından çaldım sigarayı. Artık benim sigaramdı.

Kendine yeni bir tane yaktı. "Ne vardı ki gemide? Uyuşturucu? Kaçak silah?"

"Senin sandığın türden bir mafya değilim." Durakladı. "Ben mafya değilim."

Ona saçmalama der gibi baktım. "Sen mafyasın."

Tabletini eline aldı, birkaç tuşa bastı. Ekranı göremiyordum. Görmeye de çalışmayıp önüme döndüm, okyanus manzarasını seyretmek istiyordum ama seyredemedim.

Duvarı boydan boya kaplayan cam kararmıştı. Kalınlığından ve koyuluğundan anlamam gerekirdi, bu sadece cam değil aynı zamanda ekrandı da.

O ekranı Baybora Alanguva'nın görüntüsü doldurdu. Sigaradan derin bir nefes çekerken bu sefer onu daha dikkatli inceledim. Belki de Alanguva zeki beynimi oynatmam için benimle oynuyordu.

"Ateş, Sancak'a ne yaptın?" Baybora Alanguva hissedebiliyordu, buna artık emindim. Bir bilgisayar bu kadar öfkelenemezdi çünkü.

Ateş suçlu bir çocuk gibi omuz silkti. "Dövdüm."

"Neden?"

Ateş cevap vermedi, onun yerine ben parmak kaldırdım. Baybora'nın bakışları bana çevrildi. Beni görebiliyordu ve ben buna hala inanamıyordum.

"Sancak'la sevişmeyeyim diye dövdü." Dedim ispiyoncu bir çocuk gibi.

Baybora hayretle Ateş'e baktı. "Ateş bunu neden yaptın?" Ateş sıkıntıyla verdi nefesini ama sessiz kalmaya devam etti. Konuşmadan sigarasını içiyordu. "Onunla iyi anlaşmalısın! Hepsiyle. Sense sürekli meydan okuyorsun. Elini göstermemen gerek."

"O şerefsizlerin arasında yeterince sakin kalıyorum! O senin katilin olacak sikik bile karşıma geçip benimle alay ediyor ve ben öldürmüyorum. Neden? Sen diyorsun diye. Sabır da sabır, olamıyorum sabırlı falan." Öfkeyle yerinden kalktı ve salondan çıktı. Onu ilk defa bu kadar çıplak görüyordum, abisinin karşısında oynamıyor ya da kendini tutmuyordu. Bu hiç görmediğim bir yüzüydü.

Artık Baybora'yla yalnız kalmıştık. Ayağa kalktım ve karşında durdum, yüzüne biraz daha yakından baktım. Karizma Alanguva'lar da genetikti, buna emindim.

"Sen ölüsün."

"Bu biraz kırıcı olmadı mı?" Her cevabında hayrete düşmemem gerekiyordu. Espri bile yapıyordu kendi çapında.

"Nasıl? Nasıl hissediyorsun?"

"Fiziksel hiçbir şey hissetmiyorum. Sadece beynim."

"Hayatımda gördüğüm en tuhaf şeysin Baybora." Gülümsedi ve bu gülümseme bile yeterince gerçekçiydi. "Seni neden görmemi istedin?"

"Çok zeki ve kuşkucusun, gerçeği söylesem bile inanmayacaksın."Alanguva'lar yine bildiğimiz gibi. "Ateş'e dikkat et, damarına basma. Sevdiklerini korumak için yapmayacağı şey yoktur."

"Pardon ama kardeşin psikopatın teki." Dedim dedikodu yapar gibi.

"Biraz öyle ama sen daha iyi bilirsin. Zeka insanı delirtir." Göz kırptı. Ve ekran kapandı, tekrar cam oldu. Ama benim daha konuşacaklarım vardı! 

Bahçeye çıktım, Pusat köşede masalara oturmuş görüntülü konuşuyordu. Sessizce arkasından yakınlaştım.

"Türkiye saatiyle yarın akşam oradayım."

"Yanıma gelir misin?" Bu Bahar'ın sesiydi!

Pusat güldü. "Gelim mi?"

"Gel."

"Ekranı birazcık sağa kaydırır mısın? Evet böyle." İç çekti Pusat. Bahar'ın ekranda sadece sol kulağı ve elmacık kemiği gözüküyordu.

"Aşkın söylemedi bana geleceğinizi."

"Daha yeni belli oldu. Bende birden aradım ama rahatsızlık vermedim değil mi?" Shrek bu kadar kibar mıydı?

"Yok yok, zaten sıkılıyordum çok iyi oldu."

"Sağlığın nasıl?"

"Bazen canım acıyor ama iyiyim. Çok muyluyum ondan da olabilir, sürekli heyecanlıyım. Bu biraz kalbimi acıtıyor." Pusat'ın yüzünde düşünceli bir ifade belirdi.

"Benimle konuştuğunda canın yanıyor mu?"

"Hayır!" Bunun yalan olduğunu biliyordum. Bahar'ın odasından birinin daha sesi duyuldu, ablamdı. Bahar'ın telefonla konuştuğunu fark etti ve ekranı onun için düzeltti. Artık Bahar'ın güzel yüzü görünüyordu. Ve Pusat yerinde dikleşmiş heyecanla kameraya bakıyordu. Hatta o kadar dikkati dağılmıştı ki dakikalardır benim varlığımı dahi fark edemiyordu.

"Saçım biraz dağınık sanırım, ya keşke görüntülü aramasaydın!"

Pusat güldü. "Çok güzelsin." Dedi nefesini tutarak.

Bahar kıkırdadı. "Gerçekten mi?"

"Vallahi."

"Aşkın seninle konuşmama çok kızar." Dedi Bahar.

"Kaç yaşında kadınsın, ondan izin mi alacaksın?" Pusat, seni öldürmem gereken konular var.

"Ay ihtiyar çağırıyor, gitmem lazım." Dedi Bahar huysuzca. Anlaşılan gitmek istemiyordu.

"İhtiyar kim?" O ihtiyar telefonlarıma dönmüyordu. İstanbul'a döner dönmez ne sakladığını, neler çevirdiğini öğrenmem gerekiyordu.

"Dedem sayılır, gidim ben şimdi. Olur mu? Öptüm."

"Yaa öptün mü?" Bahar güldü ve ekrana doğru öpücük attı. Belki de Bahar değil de Pusat kalp krizi geçirecekti heyecandan.

Telefonu kapattı, dalgınca ve yüzündeki şapşal mest olmuş ifadeyle. Kafasını kaldırdığı an beni fark etti.

"Ne yapıyorsun burada?" Yalan düşündü bir süre.

"Ateş'ten kaçıyorum, bu sefer gerçekten sikecek beni."

"Bahar'ı neden aradın? Kaç yaşında kadınmış! Daha on dokuz yaşında o. Yaşından başından utan Pusat."

"Onun için yaşlı mıyım?" Diye sordu dehşet içinde.

"Yaşlısın tabi."

"Daha yirmi yedi yaşındayım." Dedi ve durdu, aralarındaki yaş farkını yeni görüyor gibiydi.

"Olsa olsa amcası, dedesi olursun sen onun." Dedim damarına biraz daha basarak. Koca, sert ve katil adam ağlayacakmış gibi duruyordu.

Ve bu sefer ben bile üzüldüm onun için.




***

Yine Alanguva'nın uçağındaydık ve Türkiye'ye dönüyorduk. Ancak bu sefer uçakta fazladan biri daha vardı. Beril denen kadın!

Ateş'in yanında oturmuş ve bir saati aşkındır sohbet ediyorlardı. Arada Pusat'ta onlara katılıyordu. Çok sıkıcılardı bir kere!

Ateş sık sık gülümsüyor, ilgiyle konuşuyordu yanındaki esmer güzeliyle. Beril hayranlık dolu bakışlarını gizleyemiyordu ve Ateş'e hisleri olduğuna emin olmuştum. Sert bir kadın olmasına rağmen Ateş'e bakarken gözlerinden kalpler çıkıyordu. Beni ise öldürmek istiyor gibiydi.

"Didem Hanım için de yeni koruma sistemine geçelim mi?" Diye sordu Beril.

"Gerek yok, onu artık babası korur."

"Ayrıldınız mı?" Kadının sesindeki sevinci fark eden yalnız ben olamazdım.

"Evet ama bu yüzden değil, babası istemediği için çemberden çıkarıyoruz." Utanmasa göbek atacaktı kadın.

"İlk defa bir uçuşta bu kadar uslusun, çok şaşkınım." Dedi Pusat hayretler içinde beniz izlerken. 

"Sen sus, elimde kalma. Bahar'ın yanına falan da gitmiyorsun varınca." Uçuşun başından beri ilk defa bu kadar uzun konuşmuştum.

"Taktı ya."

Elimdeki kadehten koca bir yudum aldım. Bu yedinci kadehti. Ateş uzandı ve elimdeki bardağı aldı. Ona ters ters bakarak şişeye uzandım ve şişeyi dudaklarıma götürdüm.

"Uçaktayız ve alkol komasına girersen seni hastaneye götüremeyiz." Omuz silktim. Uzanmak istiyordum, başımda ki şiddetli ağrı dinmiyordu. Ateş'le uyuduktan sonra sadece bir saat uyumuştum ve bu bana yetmiyordu artık. Ayağa kalktım, Ateş bileğimi tuttu.

"Nereye gidiyorsun?"

"Cehenneme."

"İyi görünmüyorsun." Dedi bileğimi hala bırakmadan.

"Ben her zaman iyi görünürüm Alanguva." Bileğimi elinden kurtardım ve Alanguva'nın odasına girdim.

Uykusuzluktan ve alkolden uyuşan bedenimi yatağın üstüne bıraktım. Uykusuzluktan acıyan gözlerimi yumdum ama uyuyamıyordum.

Yirmi sekiz dakika boyunca uyumak için çabaladım. Yirmi dokuzuncu dakikanın başında Alanguva odaya girdi ve yatağa oturdu.

"Yakın bir havaalanında durup, hastaneye gidebiliriz." Gözlerimi açtım ve ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. Sanki arabayla geçerken durmak kadar kolay gibi bahsediyordu.

"Ne kadar da düşüncelisin."

"Uykusuzluktan bu hale geliyorsun. Doktora gittin mi?"

"Git başımdan." Dedim gözlerimi tekrar kapatarak.

"Hem uyuyamıyor baş ağrısı çekiyorsun hem de oturup bir şişe viski bitiriyorsun. Amacın kendine zarar vermek mi?"

"Bu kadar ilgi fazla Alanguva, aşık mı oldun bana?" Güldü. Yanıma uzandı.

"Geçen sefer uyuyabilmiştin, belki yine güzel kokumla uyursun." Bu sefer ben güldüm. Gözlerimi açtım, koca bedeni yatağı kaplıyordu. Elini yastığımın altına koyduğunda şaşkınlıkla kafamı kaldırdım ama diğer eliyle kafamı ittirerek geri yastığa düşürdü kafamı.

"Hadi kapa gözlerini." Dedi kendi de gözlerini kapatarak.

"Seninle uyumayacağım." Cırladım ama o bunu pek takmadı. Yanında duran ışığı kapattı.

İtiraz etmeye hal bulamadım ya da bulmak istemedim. Geçen sefer sadece bir tesadüftü! Onun yanında uyumamla bir alakası yoktu. O gün demek odamda da uyusaydım saatlerce uyuyacaktım.

Bunu şimdi kanıtlayacaktım kendime.

Zaten ağır olan gözlerimi yumdum. Yine aynısı olacaktı işte, uykusuzluktan öldüğüm halde beynimi kapatamayacaktım.

Ama öyle olmadı.

Alanguva'nın sıcak teninden yayılan koku ve nefes alış sesleri, okyanusun dibinde yatmaktan daha sakinleştiriciydi.

Teninin sıcaklığı beni yavaşça kendine çekti ve kulağa rüya gibi gelen kesintisiz bir uykuya daha çekti beni. Yavaş ve yumuşak bir tınıyla... Tehlikeyi hissediyor ama karşı koyamıyordum. Kanla dolu vahşi hayatımda bir ilki yaşıyordum.



***

Hafif, yumuşacık hissediyordum. Başım hareketli bir yerdeydi, gözlerimi yavaşça araladım. Kafam sıcak bir tenin üstündeydi. Kalp atış seslerinin duyuyordum ve hızlı atan kalp bir uykuya ait olamayacak kadar düzensizdi.

Kafamı çıplak teninden ayırmadan, yukarı kaldırdım. Ateş Alanguva sarı gözlerini kısmış ve beni izliyordu. Çıplak teninden yayılan kokusuna bu kadar yakın olmak tuhaftı.

Gülümsedi.

Gülümsemek bu adama yakışıyordu.

"On saat yirmi dakikadır uyuyorsun." Dedi yumuşak sesiyle. Hala uçaktaydık, inerken bile uyanmamış mıydım? Ama uçak hala hareket halindeydi. "Sana söylemiştim, kokum tüm problemlerini çözüyor." Bu adam neden bu kadar keyifliydi? Peki ben neden hala kalkamıyordum göğsünden?

Bir elim karın kaslarının üstündeydi, göründüğü kadar sertti. Elimi çekmeden önce çaktırmadan ellemiştim biraz. Kalktım uzandığım sıcak göğsünden. İçimde o göğse geri dönmek isteyen saçma bir arzu vardı.

"Neden hala inmedik?" Dedim kuruyan boğazımla yutkunarak. Komodinin üstünde duran suyu uzattı. Ayağa kalktı ve yerdeki tişörtünü aldı. Çıplak sırtı da göğsü kadar kaslı ve güzel duruyordu. Tişörtü giyerken, neredeyse üzülecektim. Odadan çıkacaktı ki durdurdum.

"İki saat önce inmemiz gerekiyordu?"

"Uykunu bölmek istemedim." Dedi yüzüme bakmadan ve odadan hızla çıktı.

Ben uyuyayım diye uçağa boş tur mu attırıyordu?

Yok canım! Daha neler.

Üstümü düzeltip, elimi yüzümü yıkadım ve koltuğuma geçip oturdum. Pusat ve Beril bana kötü kötü bakıyordu. Alanguva gerçekten uyumam için uçağı boşuna döndürmüştü!

Ateş pilot kabininden çıkıp karşıma oturdu. Hostesten iki kahve istedi. Gözlerini ise benden itinayla kaçırdı.

Uçak indiğinde Türkiye'de hava karanlıktı, gece yarısına geliyordu. Vücudumdaki rahatlama inkar edilemeyecek kadar hissediliyordu.

Ateş'le bir cümle bile kurmamıştık, arabaya binene kadar. Siyah minibüse Pusat ve Beril'de bizimle binmişti.

"Rıhtıma gideceğim."

"Biz bırakırız." Dedi Ateş.

"Gece gelmeyeceğim, hatta Bahar'ı götürene kadar gelmeyi düşünmüyorum."

"Gelmek zorundasın çağırdığımda ama bu gece kalabilirsin. Telefonun açık olsun." Yine emir veriyor, yine çıldırmama neden oluyordu ama nedense şuan pek çıldıramıyordum.

Bir saatin ardından rıhtımdaydık. Arabadan indim, minibüsün sürgülü kapısı kapanmadan hemen önce Ateş'in sarı gözlerinde kaldım. Silkelendim.

İhtiyarın evine doğru yürüdüm, ablamı görmek istiyordum ancak önce kaptanın bana hesap vermesi gerekiyordu. Evin ışıkları yanmıyordu ama biraz ileride duran teknenin renkli ışıkları yanıyordu. İhtiyar oradaydı.

Adımlarımı hızlandırdım, tekneye bindim ve kaptanın karşısında oturdum. Bir tepki vermedi.

"Kaptan!"

"Hala benimle konuşmayı öğrenemedin çocuk."

"Benden neden kaçtın?"

"Senden kaçmadım, kaçmam."

"Hiçbir gelişimde yoktun, telefonlarına bakmadın."

"Ortalardan kaybolmak sana mı mahsus?" Dedi kara gözlerini kısarak. Yüzümü inceledi uzun uzun, ihtiyar her zaman başkalarının göremediklerini görürdü. "Yakalandın, kendi kendinin sonunu getirdin."

"Yanılıyorsun, sonum gelmedi."

"Hala dinmemiş o kibrin. Yakalanırsan ölmekten beter olacağını söylemiştim, şuan o beter yerdesin de farkında değilsin. Neyin ortasına düştüğünün sen bile farkında değilsin." Dedi kaptan ağır ağır.

"Ateş Alanguva'yı öldürmemi kim istedi?"

"Her cevap, beraberinde yükler getirir. Bunu kabul ediyor musun?"

"Etmesem sormam ihtiyar!" Sesim sertleşmişti. İhtiyar başını ağırca salladı.

"Alanguva tuttu seni." Derin bir nefes aldı, yaşlı gözleri kısılırken. "Baybora Alanguva."




Merhabalar! Umarım zevk alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur. 

Bir önceki bölümde Baybora Alanguva hakkında bir gerçek öğrendik. Kulağa ne kadar uçuk gelse de kurgumda geçen konu imkansız değil hatta günümüzde çalışmaların yapıldığı bir konu. Teknoloji günden güne daha korkunç ve büyülü bir hal alırken, bir insanın beyninin bilinçle birlikte aktarmak sadece hayal olarak kalmayacak. Bu açıklamayı, olayı saçma bulanlar için yapıyor ve konuyla ilgili kabaca bir araştırma yapmaya davet ediyorum. 

Ateş ve Aşkın hakkında ki düşüncelerinizi merak ediyorum. 

Aynı şekilde Baybora sizce nasıl bir adam? 

Bol bol yorum ve beğeni yapmayı unutmazsanız çok mutlu olacağım. Unutmayın ki sizin varlığınız bana heves veriyor.

Seviliyorsunuz, sağlıcakla...


Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 107K 44
~Bu kitap tüm zorluklara inat aşkından vazgeçmeyip aşkı için savaşanlara ithaf edilmiştir.~ -------------------------- "Aşk mıdır beni,sana bu kadar...
1.3K 200 9
Ben seni hep gizlice sevdim ama sen beni farkedemedin artık sana açılma vaktim geldi Taehyung beni reddetsen bile senden kopamam artık... Yarı textin...
46.5K 307 1
Aşk ve Gurur, taşralı bir beyfendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır...
171 54 9
Ben sokaklardaki milyonlarca insanlardan biriydim kalabalıklar arasında savrulan , ama yolu rastlantı ile kesişip hayatı değişen birisi, onun varoluş...