In India | Larry ✔

By missingsound

36.6K 4.3K 13.9K

Fotoğraf çekimi için Hindistan'a giden Harry, fotoğraf çekerken birinin hırsızlık yaptığına tanık olup peşine... More

Holi Fest
Phew...
In Taxi
Tac Mahal
Embarrassed
Hi, are you busy?
Message
Sorry, sir!
Planet Motorcycle
Peach Prince
Drunk
Ganges River
Hi, my dear family!
I don't deserve you.
News
Tickets
I love someone.
Gulab Jamun
Final

Rainy Night

1.7K 226 761
By missingsound

Doğum günüm olduğu için hemen bölümü salmak istedim 😗❤

- -

Harry, gün boyunca Hindistan'ın Agra şehrinin sokaklarını gezmiş, değişik ortamları öğrenmeye çalışmıştı. Çeşitli barları, kafe ve mağazaları keşfetmişti. Birkaç güzel fotoğraf da çekmeyi ihmal etmemişti tabi. Arabası olmadığı için taksi ve küçük motorlu araçlarla gezmek zorunda kalmıştı, eh, bu da onu epey yormuştu. Aklının bir köşesine araba kiralamayı not etti.

Harry bir belgesel dergisinde, farklı ülke ve şehirleri gezerek fotoğraflarını çekmek ve gittiği yerler, tanıdığı insanlar hakkında bilgi vermekle yükümlü bir gezgindi. Ülkede gezilmesi gereken çok fazla şehir ve mekân vardı. Uçak biletleri ve otel parası dergi yönetimi tarafından karşılandığı için her şeyin hakkını vererek yapmak istiyordu. Kişisel masraflarını ise kendisi hallediyordu.

Taksiyle otele doğru ilerlerken on beş dakikadır yağan ilkbahar yağmurunu huzursuzca seyretti. Aklında bir şey var gibiydi ama hatırlayamıyordu da. Derken, kafasının içinde koca bir dank sesi yankılandı. Louis adındaki adamla yemek yiyeceğini tamamen unutmuştu.

Telefonun ekranını açıp saatine baktığında saatin çoktan dokuza geldiğini fark etti. Sekizde yemek yemeleri gerekiyordu, bir saat gecikmişti. İç çekip telefonu cebine yerleştirdi. Biraz bekleyip gelmediğini anlayınca gitmiş olmalıydı. Bu yağmurda kim, kimi beklerdi ki? Yine de kendini suçlu hissetmekten alamadı, durumu olmadığı için öyle bir yerde yemek yemek istemişti belki de.

Otelin önüne gelince parayı ödeyip yağmur altında koştura koştura karşı kaldırıma geçti. Tam girişten geçecekken duraksadı, ilerde, restoranın karşı kaldırımında sırılsıklam bekleyen genç adamı gördü. Bunun Louis olduğunu fark ettiğinde gördüklerine inanamamıştı.

Geldiği kaldırıma tekrar koşup hızlı adımlarla yanına ilerlerken Harry de ıslanmayı umursamadı. Yanına varır varmaz onu omuzlarından tutup kendine çevirdi. Louis ilk başta korksa da, gözleri Harry'yi bulunca rahatladı.

"Louis? Bu havada ne yapıyorsun sen, delirdin mi!"

"Bana geleceğini s-söylemiştin." Soğuktan dişleri birbirine çarparken, çenesini sıkıca kenetleyip yutkundu. "Ama erken gelmedin, d-dondum senin yüzünden."

Harry elleri altında titreyen bedene dayanamayıp, üzerindeki daha az ıslanmış hırkayı çıkararak onun başı üzerine tuttu. "Hadi, gel benimle. Odama geçelim."

Louis morarmaya yakın dudaklarına rağmen sinirle kaşlarını çattı. "B-ben tahmin e-ettiğin erkeklere benzemem!"

Harry onun inadı üzerine hafifçe gülümsedi. "Senin iyi olduğundan ve ısındığından emin olduğumda istediğin yere gidersin, söz veriyorum, dokunmayacağım sana."

Louis ona şüpheyle bakarken bir yanı kararsızdı. Fakat deli gibi titriyordu ve bir saattir burada beklemek onu fazlasıyla yormuştu. İş yerinden çıkıp buraya geldiği için mesafesi az sürmüştü ama otelden kendi evine olan mesafe daha fazlaydı.

Harry'ye aşırı güvenmese de sessizce başını salladı. Yirmi yedi yaşında olması insanlara güç uygulayabilecek kadar ona güven vermiyordu tabi. "Olur ama bir y-yanlışın olursa tekmemi yersin."

"Tamam, yerim, hadi."

Birlikte karşı kaldırıma geçip otele girdiler. Harry resepsiyondaki görevli çocuk Rishi'yle konuşurken, Rishi'nin gözleri şaşkınlıkla açılmış, Louis'yi izliyordu. Louis de parmaklarıyla oynuyor, keten pantolonundan ve saçlarından sular damlarken merakla otelin işlemelerini seyrediyordu. Böyle bir yere bir yıl çalışsa bile girme fırsatı bulamazdı.

"Bay Styles, dün bana fotoğraf makinenizi veren kişi değil mi o?"

"Evet öyle, Rishi. Sen dediklerimi unutma, tamam mı?"

Rishi hemen başını salladı. "Tabii ki efendim, şimdi hazırlıklara başlanmasını sağlayacağım."

Harry ve Louis otel odasına geçtiklerinde Harry kartı ışık bölmesine sokup ışıkları yaktı. Louis bu tertemiz odayı kirletmekten korktuğunu fark edip kapı eşiğinde dikilince, eşyalarını masaya koyan Harry bunu fark ederek gülümsedi. "Gel lütfen, çekinme. Senin için sıcak suyu ve kuru kıyafetleri ayarlayayım."

Louis boynuna astığı kahverengi çantayı çıkarmaya çalıştı ama eklemleri öyle donmuştu ki zar zor çıkarıp duvarın köşesine koydu. "B-buna gerek yok, ısınırsam g-geçer."

"Olmaz öyle şey."

Harry net bir ses tonuyla söyleyip banyoya girdi. Su sesi gelmeye başladı ve tekrar çıkıp kendi bavulundan kırmızı penye, siyah eşofman ve siyah çoraplar çıkardı. Yeni aldığı baksırı da üste koyup ona uzatınca Louis şaşkınlıkla Harry'ye bakakaldı.

Harry bunu fark edince keyifle Louis'nin sağ elini alıp eşyaları üzerine bıraktı ve diğer elini de kaldırıp eşyaların üzerine yerleştirdi.

"Islak kıyafetlerinle durmaya devam edersen ısınamazsın. Beni dinle sen. Kapıyı kilitlemen için kapı kilidinde anahtar var. Ayrıca havlu ve duş jeli de var, rahatlamana yardımcı olacaksa onları da kullanabilirsin. Hadi."

Louis öylece, şaşkın bir hâlde ona bakmayı kesip bir şey diyemeden banyoya girdi. Kapıyı kapatıp bir kez kilitledi, güvenliğinden emin olamayınca bir kez daha kitledi ve bu durum Harry'nin gülmesine neden oldu.

Islak kıyafetlerinden kurtulup hemen sıcak suyun altına girdi. Kenarda duran duş jelini inceledi. Bedenine sürerken kendini rahatlamış hissediyordu. Sanki eklemleri çözülmüş gibiydi.

Yaklaşık on dakika boyunca sıcak suyun altında kaldı. Sıcaklık mayışmasına neden olmuştu ama çıkması gerektiği için istemeden duştan ayrıldı. Kapının arkasındaki havluyla kendini kurutup kıyafetleri giydi. Büyük gelmesi üzerine kollarını kaldırıp parmaklarından sarkan penyeye acı içinde baktı. Herif bayağı uzundu, ne yapabilirdi? Mecburen kollarını dirseklerine kadar sıvayıp banyodan çıktı.

"Mis gibi olmuşsun." Harry keyifle onu saçından sevince Louis ne kadar heyecanlandığını hissetti. Harry ne kadar da kibar ve tatlıydı... "Hmm, penye büyük mü geldi?" Louis'nin kollarına bakınca Louis başını sallamakla yetindi.

Harry bir adım daha ona yaklaştı. Louis'nin bir elini nazikçe kaldırdı ve penyenin kolunu indirip birkaç kez kıvırdı. Louis, bu kadar güzel davranışları olması üzerine hayranlıkla Harry'ye bakakaldı. Bu devirde kim kasıklarına tekmeyi yediren kişiye nazik davranırdı ki?

Harry de kendisine hayranlık ve merakla bakan adama gülümsüyordu. "Böyle yaparsak daha rahat edersin."

Aynı işlemi diğer koluna da yapınca Louis öylece ona bakmaya devam etti. Sonra salak gibi göründüğünü anlayıp adamın suratından gözlerini zorlukla çekti.

Harry gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Demek özür dilemeyi bilmediği gibi teşekkür etmeyi de bilmiyordu. Eh, tamam, acelesi yoktu. "Saçların ıslak kalmasın, kurutma makinesi kullanabilirsin istersen."

"Havluyla da yapabilirim."

"Havluyla geç kurur."

"Gerek yok."

Harry üstelemedi. "Bizim için yemek ayarladım, umarım sevdiğin şeyler vardır."

Louis masadaki yemekleri görünce karnı guruldamış, Harry'yi güldürmüştü. Ona aldırmadan, birkaç adım sonra zıplayarak sandalyeye oturdu. "Çok güzel kokuyorlar yeşil!"

Louis hemen tabağına yiyeceklerden koymaya başlayınca Harry de tabağına yemek koymaya başladı. Birlikte yemek yerken ortam sessizdi, Harry ise onu izliyordu. "Adımı hâlâ bilmiyor musun? Harry. Harry Styles."

Lokmasını çiğneyip ona baktı. "Marka adı gibi."

Harry istemeden gülümsedi ama hemen sonra aklına takılı kalmış meseleyi hatırlayıp gülüşünü düşürmek zorunda kaldı. "Beni gerçekten neden bekledin? Bir saattir yoktum, yağmur da yağıyordu üstelik."

Louis ona ters bir bakış attı. O zamanları hatırlamak hoşuna gitmemişti. "Beş dakika daha, beş dakika daha diyerek bir saat bekledim işte! Geleceğinden emindim." Homurtuyla bir parça köri soslu et aldı. "Ayrıca restoran sahibinden dayak yedim, hak etmemiştim bile!"

Harry şaşkınca doğrulup Louis'yi inceledi. Yanağındaki kızarıklığı fark edince eğmiş olduğu yüzünü, çenesine parmaklarını koyup hafifçe kaldırdı. Şaşkınlık sırası Louis'ye geçerken, Harry'nin yüzünde öfke dolu bir bakış belirdi. "Nasıl yapabilir bunu? Neden izin verdin? Kimdi? Hatırlıyor musun yüzünü?"

Louis kalbinin hızlandığını hissetti. Bu hızlanmaya anlam veremese de yıllardır ilgi görememiş kalbi yabancı birinden ilgiye maruz kalınca dayanamamıştı. Belli ki böyle zamanlarda yerinde durmanın nasıl bir şey olduğunu öğrenmemişti.

"Ben iyiyim. Önemli değil."

"Nasıl bunu geçiştirebilirsin ki?"

"Benim de hatam vardı aslında ya... Dakikalarca restoran kapısında dikilince adam bana sinirlendi tabi. Uyarıda bulundu ama çekilmedim."

Harry arkasına yaslandı. "Ne yani? Sana vurmasına göz mü yumacaksın?"

"Ben baktım işine."

"Nasıl?"

Louis omuz silkip, "Bir şeylerini kırdım." dediğinde, birkaç saniye düşündükten sonra Harry kahkahaya gömülmüş, Louis de ona katılmıştı. "Hem bir hırsıza fazla acımıyor musun?"

"Acımak mı? Acımıyorum, sadece şiddeti doğru bulmuyorum."

"Yani hırsızlık yapmam çok mu doğru?" Ağzına lokmasını sıkıştırırken kaşları merakla havalanmıştı.

Harry gülümsedi. "Onu sonra konuşuruz."

"Sonra mı? Hırsızı sofrana davet ediyorsun, farkında mısın yeşil?"

"Farkındayım." Ağzına lokmasını atıp gözlerini kısarken surat ifadesi keyifli görünüyordu. "Dediğim gibi, bunu sonra konuşacağız."

"Korkmam gerekiyor mu bundan?"

"Hayır."

"Ama merak ediyorum."

"Çok mu?"

"Çok."

Dudak büzdü. "Pekâlâ. Söylüyorum. Dün gece sildiğin fotoğrafları geri yükledim ve bir şey fark ettim." Louis'nin gözleri irileşirken Harry'nin tebessümü yüzünde belirdi. "Şeftaliyi aldığın elinden para atmışsın meyvelerin üzerine. Sen hırsız değilsin."

"Uhm- olmamı mı isterdin?"

"Hayır. Olmadığına sevindim." Gerçekten sevinmişti.

"O zaman?" diye diretti.

"Bunu yapmanın sebebini merak ediyorum."

Louis iç çekti ve tekrar yemeğine gömüldü. Harry üstelemedi ama bunu bilmek için yanıp tutuşuyordu.

Yemekleri yedikten sonra Harry, Louis için sıcak çay ve çikolatalı pasta getirtti. Louis keyifle çayını içip, koca parçalarla pastayı yerken, Harry beyaz polar örtüyü onun omuzlarına bıraktı. Louis'nin gözleri şaşkınca onu bulurken dudağının kenarı pasta kırıntısıyla süslüydü.

"Bu akşam çok üşüdün." Yanına kurulup bir kolunu onun sandalyesine attığında, Louis pasta yemeye devam etti. Harry'ye de tuhaf bakışlar atıyordu. "Herkese karşı böyle misin?"

"Nasılım?"

"Kibar işte."

"Bilmiyorum." Yüzü eğlendiğini belli ediyordu. "Kibar mıyım?"

Bir müddet düşünüp dudaklarını yavaşça ıslattı. "Biraz saf ve çokça kibar."

"Saf mı?"

"Şey- yani..." Kendisine bunca şeye rağmen kibar ve düşünceli davranan adamı kırmak istemediğini anlayıp yerinde huzursuzca kıpırdadı. "Demek istediğim... Ben canını çok yaktım. Ama karşına çıktığımda bana karşı çok iyiydin."

"Teşekkür ederim," diye gülümsedi. Yanağında beliren gamzesi, parlak yeşil gözleri ve ilgiyle dinliyor oluşu Louis'yi bir kez daha ona hayran bıraktı. Ve bu hayranlık hissi, onu bir daha göremeyeceği için yanlıştı. Olmaması gerekiyordu. "Sana kızmamı mı isterdin yoksa?"

"Hayır..."

"Beni yanlış anlama, ama hırsızlık yaptığına göre durumunun yeterince olmadığını ve buna karşılık saldırganlık gösterdiğini düşündüm. Eğer seni gördüğümde sana daha sert çıkışsaydım, eminim ki seninle uzlaşmak yerine kavga etmiş olurdum. Böyle bir durumla ilk kez karşılaştığım için de sana anlayış göstermeye çalıştım."

Louis şaşırmış ve yaptığından biraz utanmıştı. Ne demesi gerektiğini bilemiyordu, pastaya dönünce Harry, "Ben senden bir şey bekliyorum aslında." dedi.

"Ne?"

"Tekme ve tokadına maruz kaldığım için özür dilemeni bekliyorum hâlâ."

"O, beni yemeğe çıkarırsan olacaktı ve-" Duraksadı, önündeki pastayı süzdü. Eh, zaten yemeğe çıkarmış kadar olmuştu. Az önce ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu ama cevap oldukça basitti. "Özür dilerim," diye geveledi. "Bunca şeyi yapmamalıydım."

"Evet, yapmamalıydın. Acısını hâlâ hissediyorum."

"Abartma. O kadar da acımamıştır." Harry'ye bakıp emin olmaya çalışırken, Harry'nin kalkan kaşlarını fark edince dudak büzdü. "Hadi ya... E ama sanki sen de polis misin, peşimden koştun James Bond gibi!"

Harry birden gülmeye başladı. "Ne gibi ne gibi?"

"James Bond gibi. 007 olan."

"Duyarlı bir vatandaş olduğum için özür mü dileyeyim yani?"

"Ya aslına bakarsan onun için değil de, bir şey için senin de özür dilemen gerekiyor."

"Öyle mi? Niye?"

"Beni bir saat orada beklettiğin için tabii ki de!"

Harry itiraz edecek gibi olsa da anlayışla gülümsedi. Ona beklemeseydin o zaman diyemezdi. Hayal kırıklığı yaşatmıştı Louis'ye. "Özür dilerim. Sorumsuzca davrandım. Fotoğraf çekimine ve etrafı gezip öğrenmeye çalışırken zamanın nasıl geçtiğini fark edemedim bir türlü."

"Bir daha olmasın." Ayaklarını sallandırıp ağzına pastadan bir parça atarken Harry daha çok sırıttı. "Yani bu son görüşmemiz değil mi?" dedi keyifle.

Louis ona korkuyla baktı. "Son görüşmemiz olmasını mı isterdin?"

"Hayır. İstemezdim."

Louis kendini olumsuza o kadar hazırlamıştı ki, "Tamam, son olur o zaman!" diye söylendi. Tam pastaya dönmüştü ki aklında tıpkı Harry'de olduğu gibi bir dank sesi yankılandı, şaşkınca Harry'ye döndü. "Ne? Benimle bir daha mı görüşmek isterdin yani?"

"Evet, neden olmasın?"

Louis birkaç saniye şaşkınca ona baktıktan sonra hevesle sandalyede kıpırdadı. "Sana buraları gezdireceğim! Hiç görmediğin yerleri göstereceğim sana!"

"Bunu yapar mısın?"

"Tabii ki yaparım! Senin ücretsiz rehberin olurum, merak etme, ücret talep etmeyeceğime söz veriyorum. Tac Mahal'e gideriz, ne dersin?"

"Sahi mi? Bunu çok isterim, henüz gitmedim oraya."

"Ben orada serbest tercümanlık yapıyordum. Çok eğlenceli bir iş!"

"Serbest tercümanlık mı? Nasıl oluyor ki o, gönüllü bir iş falan mı?"

Louis pastalı dudaklarıyla kıkırdayıp, hafifçe ona uzanarak fısıldadı. "Görürsün."

Continue Reading

You'll Also Like

10.3K 1.1K 7
Kim Jongin biraz mutsuz biraz da sarhoştu. Yatağına kendini bıraktığında diğer bedenin sıcaklığından başka farkında değildi. Gün doğumunda huzuru kol...
420K 23.5K 46
Siz: Selamünaleyküm beyefendi Hayırlı Doktor Kısmet: Aleykümselam, kimsiniz? Siz: Teravihte annenizin numaranızı verip, doktor oğlum diye övdüğü kişi...
5.5M 166K 32
They had it all. The cars, money, girls, the houses. But the one thing money can't buy them, they can't get. Happiness. Here's the prestigious Gold...
559K 24.5K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...