NEYRAN

By hazelnoya

707K 64.8K 98.9K

Lise öğrencisi İpek bir partide öldürülür ancak katil cinayete intihar süsü vererek bundan sıyrılmayı başarır... More

x
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
DUYURU
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört [sezon finali]
elli beş
elli altı

kırk altı

8.5K 830 3.2K
By hazelnoya



gerçek NEYRAN şimdi başlıyor. çok dikkatli okuyun lütfen. hiçbir şey anlamıyorum diye düşünmeyin, birkaç bölüme her şey ama her şey anlam kazacak.

Dans eden bedenlerin arasına kaynarken, akıp giden müziğin ritmine göre hareket eden Bade'ye uyum sağlamaya başlamıştım.

Klasik. Haftalardır yaptığımız şeyi yapıyorduk. Başka bir şey yaptığımız yoktu. İçiyor, boş muhabbet döndürüyor, dans ediyor, sarhoş oluyor ve bu lanet döngüyü tekrar etmeye devam ediyorduk.

Sanırım Bade sarhoş olmuştu. Neyseki bu gece ben ağzıma tek bir bira sürmüştüm, üstelik dahasını içmeyi de düşünmüyordum. Özgürlerin evindeydik, yine. Kafam yerinde olsa da, bu görüşümün bulanıklaşmaması anlamına gelmiyordu. Etrafı göremiyordum ve bunun nedeni, Bade ile hiç durmadan dans etmemizdi.

Ilım yanımızda değildi. Onu en son gördüğümüzde, yani partinin başında, Kayrahan ile beraber, bahçenin en uzak köşesinde oturuyorlardı.

Evet. Barışmışlardı. Hem de bir telefon aramasıyla.

Belki de bu akıllanmalarını sağlardı. Bu kadar saçma bir nedenden kavga etmeleri, sadece tatilin başlarını kendilerine zehir etmelerine neden olmuştu. Başka bir şey değildi bu, sadece saçmalıktı.

Tabi, kavga etmeleri için bir neden bile yoktu ki. Sadece yanlış anlaşılmadan ibaretti. Sadece birbirlerini yanlış anlamışlardı.

Akıllandıklarını umut ediyordum.

Üstelik, Kayrahan, Barlaslar gibi büyük boklar da yemiyordu.

Mesela, bir gece yarısı, Instagramda popüler olan üç kızla dil çıkararak poz vermiyordu.

Bunu sadece Barlas Lanet Çevik yapardı.

Fotoğrafı gördüğümde, beklenildiği gibi Bade göstermişti, tam anlamıyla deliye dönmüştüm. Deliye. Bütün gün delirmiştim ancak ondan hesap da soramıyordum, beyefendinin telefonu yoktu çünkü şerefsiz Özgür nasıl bir sarhoşluğun pençesine düştüyse onun telefonunu havuza atmıştı.

Ertesi gece, ben uyurken Kılıç'ın telefonundan beni aramıştı. Bu beklenmedikti ve her ne kadar bu yüzden kendime küfür etsem de, tek bir araması uzun zamandır hissetmediğim kadar iyi hissettirmişti.

Sonunda nefes alabildiğimi düşünmüştüm.

Açıklaması aynıydı. Hatırlamıyordu. Kafamı iki yana salladım. Barlas şu aralar, ne yaptığını ne zaman hatırlıyordu ki zaten? Kendinde değildi. Kesinlikle değildi. Elindeki alkol şişelerine tutunacak son dalıymış gibi sarıldığı sürece de kendine gelemeyecekti.

Eski Barlas'a dönüşmeye başlıyordu ancak bu sadece davranış olaraktı, düşünce olarak o Barlas'a oldukça uzaktı. Hatta ona o kadar uzaktı ki, hiç kimse ona kendisine olduğu kadar uzak değildi.

"Eğleniyor muyuz?" diye sordu Bade bağırarak.

Ya, tabi. Ne eğlenme ama.

Barlas'a söyleyecek bir şey bulamamıştım. Teknik olarak ayrılmıştık, istediği kişi ile istediğini yapabilirdi ve bana açıklama yapmak zorunda değildi. Yine de açıklama yapmıştı, bunu sarhoşken yapmış olsa da sonuçta yapmıştı. Ben ise ona hiçbir şey dememiştim.

Bana bir gece biz tamamen bittik, diyordu ancak birkaç gece sonra gece sarhoş bir şekilde arıyordu.

Derin bir nefes aldım. Biz ne ara bu hale gelmiştik?

Bahçede çınlayan müzik değiştiğinde Bade kendini bana daha fazla çekti. Gözlerimi devirerek ondan birkaç adım uzaklaşmaya çalıştım, dans etmesine rağmen dengesi yerinde değildi. Bu yüzden durmadan sallanıyor ve tökezleyerek bana tutunuyordu.

Bir kere daha tökezlediğinde onu tutmak amacı ile geriledim. Tam o sırada, arkamdaki dans eden bedene sertçe çarpmıştım. Bir kolum düşmemesi için Bade'yi sıkıca kavrarken çarptığım bedenin sahibine doğru hızla döndüm, bu sırada dudaklarım özür dilemek amacıyla aralanmıştı.

Ama bedenin sahibini gördüğümde kelimelerimi yutarak acele ve keskin bir emirle geldikleri yere geri yolladım.

Çünkü çarptığım beden Sima'ya aitti.

"Ne yapıyorsun ya?" diye sordu. Sarhoş değildi ancak kırmızı ruja boyalı dudaklarından dökülen kelimeler savrula savrula çarpıyordu diğer insanların kulaklarına.

Gözlerimi kıstım. Kaşlarını kaldırarak bana baktığında, kim olduğumu yeni algılamış gibi kaşları havalandı. Ona ters bir şekilde baktığımda, aramızdaki bakış savaşını da başlatmıştım.

"Sen ne yapıyorsun?" diye sordum soğuk ve sakin bir sesle.

O sırada Bade çalan şarkıya eşlik etmeye başlamıştı. Elinde bir bira şişesi ile Sima'nın yanında dönüp duran kız Dolunay'dan başkası değildi.

"Çarpan sensin," dedi Sima gözlerini devirerek. Gözlerini oymak istiyordum. Bunu gerçekten istiyordum. "Ben bir şey yapmıyorum." Gözleri kısıldı. "Adımlarına dikkat et."

Ancak bu bahsettiği şey, her nasılsa ona çarpmamı sağlayan adımlarımmış gibi hissettirmemişti.

Taki Taki şarkısı çalmaya başladığında Dolunay bağırmaya başladı. Sarhoştu. Deli gibi sarhoştu. Sanırım Özgür'e benziyordu, ikisi de eğlence işinde abartıya kaçıyor gibi görünüyorlardı çünkü Dolunay'ı hiç ayık kafayla görmemiştim.

Bade kayıp kardeşini bulmuş gibi Dolunay'a sarıldığında, bizden çok ayrı bir kafaya girmiş olduklarını belli ederek beraber dans etmeye başladılar.

"Def ol git be," diye tısladım.

Normalde birine çarpmış olsaydım ve bana bu tepkiye verse özür diler geçerdim ancak söz konusu Sima ise hiçbir şekilde normal tepki vermem beklenemezdi benden.

"Bence," dedi yapmacık bir şekilde gülümseyerek. "Bana bulaşma sen."

Alayla güldüğüm sırada, "O benim bileceğim iş," dedim omzumu silkerek. Kaşları havalanırken yüzündeki sinir olmuş ifade daha da büyümüştü.

Dolunay, Sima'nın üzerine atladığında aramızdaki gergin bakışma da sonlanmıştı. Sima'nın üstüne atlamasına rağmen hala Bade'yi bırakmamıştı, bir eli sımsıkı bir şekilde Bade'nin kolunu kavramıştı.

"Ne!" diye bağırdı yüksek bir sesle. O kadar sarhoştu ki tepkileri gibi sesini de kontrol edemiyordu. "Iyy! Aptal Gül, sen kendini ne bok sanıyorsun da benim ağabeyimin yanına oturuyorsun?"

Ona şaşkın bir şekilde baktım. Ciddi miydi?

"Dolunay, ben sadece yan yana oturmakla kalacaklarını sanmıyorum," dedi Bade salak salak ona bakarken. "Hani senin ağabeyin Özgür ya. Ufak bir hatırlatma sadece. Belki unutmuşsundur." Kafasını iki yana salladı. "Bu piçin nesinden hoşlanıyorlar kızlar?"

Bir am ağzımı açarak sen Kılıç'ın nesinden hoşlanıyorsan, ondan, diyeceğimi sandım ancak başkalarının yanında arkadaşımı iğnelemezdim.

Sima, garip bir şekilde Bade'ye baktı ve hemen sonrasında Dolunay'ın baktığı yere, yani Özgür'ün oturduğu yere doğru döndü. Gözlerinde hala garip bir ifade vardı, yanağınının içini dişlediğini fark ettiğimde kaşlarım havalandı.

Siktir. Sinirlenmiş miydi o? Neye sinirlenmişti? Özgür'e mi?

"Aaa!" diye bağırdı Dolunay, tam düşeceği sırada.

Bade onun çekiştirmesi yüzünden az kalsın düşecekken, Sima erken davranarak ikisini de refleksle kavradı. Bade Dolunay'dan bir adım uzaklaştığında Sima hala sımsıkı bir şekilde en yakın arkadaşının kolunu tutuyordu.

Dolunay gülmeye başladı ancak Sima'nın elini bırakmadı. Sima da onu tutmayı bırakmamıştı.

"Ya bebeğim benim," dedi Dolunay bağırarak. "Nasıl da kurtarıyor beni?" Bakışları onu sımsıkı kavramış olan bileğe düştü. "Aaa! Oha!"

"Ne?" diye sordu Sima şaşkınlıkla. "Ne oldu be?"

Neden onlarla hala aynı ortamda bulunduğumu bilmiyordum ancak bunu umursamadan devam ettim. Bade yanımda dans etmeye başlamıştı tekrardan, hiç duracak gibi değildi.

"Bilekliğin!" diye bağırdığında gözlerim Sima'nın bileğindeki deri bilekliğe düştü. Erkek bilekliği. "Özgür'ün değil mi ya o?"

Hassiktir. İşte şimdi az önceki bakışları anlam kazanmıştı.

Gergin bir şekilde Dolunay'a baktığında ne diyeceğini bilemiyormuş gibi birkaç saniye duraksadı. Bu beni eğlendirdi, şu an bir şeyleri çaktığımı farkında değilmiş gibi görünüyordu.

Durumu toplamak çok daha önemliydi.

"Ne alaka canım?" diye sordu kafasını iki yana sallayarak. "Bende ne işi var onun bilekliğinin?"

"E ama Özgür onu özel yaptırmıştı," dedi Dolunay düşünceli bir şekilde. Bir gözünü kapatıp diğerini kısarak kafasından bir matematik hesabı yapıyormuş gibi Sima'ya baktı. Çok komik görünüyordu. "Bayağı benziyor. Nereden buldun? Ben de istiyordum bundan ama bana vermedi bir türlü ya."

"Söylerim ben sana sonra," dedi Sima kafasını sallarken. "Hatırlamıyorum şimdi."

İnandırıcı, diye geçirdi içimdeki Arya, kahkahalarla gülerken.

Ben durumu anlamıştım. O şerefsizle arasında ne vardı bilmiyordum ancak bir şeyler vardı, buna emin olmuştum.

Fakat Dolunay benim gibi düşünmedi. Belki sarhoş olmasa düşünürdü, belki o zaman bile düşünmezdi. Onu tanımıyordum, bu yüzden bundan çok da emin değildim.

"Ay!" diye bağırdı Dolunay, Sima'yı çekiştirirken. "Oder çok yakışıklı olmamış mı..."

Burada tam olarak ne oluyordu?

"Gidip konuş sen de artık şununla," dedi Sima umursamaz bir sesle. "Ne bekliyorsun anlamıyorum. Telepati yoluyla mı anlayacak çocuk hoşlandığını?"

"Hoşlanmıyorum, bu bir," dedi Dolunay eliyle bir işareti yaparken. "Sadece beğeniyorum. Onunla konuşursam, benimle sadece yatmak ister, bu iki. Özgür bunu duyarsa onu öldürür, bu üç."

"Neden?" diye sordu Sima ona alık alık bakarken. Bade ile benden biraz uzaklaşmışlardı, onları dikkatle dinlediğimi farkında değillerdi.

"Neden mi?" diye sordu Dolunay bu olaydan nefret ediyormuş gibi bir sesle. "Kavga edip duruyorlar. Sence neden olacak?"

"Özgür hala..." Sima bir an duraksadı. "Nasıl desem. Unutamadı mı?"

"Unuttu," dedi Dolunay gülerek. "Özgür kendi adını bile hatırlamıyor artık." Kafasını salladı. "Sadece, araları o zamandan beri düzelmedi işte."

"Özgür," dedi Sima inanamıyormuş gibi. "O geceyi hatırlamıyor mu?"

"Sima," dedi Dolunay ellerini sallarken. "Özgür. Hiçbir. Şeyi. Hatırlamıyor."

Neden bahsediyorlardı?

Sima ağzını açtı, tam bir şey söyleyeceği sırada Dolunay elinin tersini ağzına kapattı. Kusacaktı. Anında evin içine koşmaya başladığında Sima olduğu yerde donakaldı. Bir şeyler düşünüyordu ve her ne düşünüyorsa, bu onu hiç ama hiç mutlu etmiyordu. Gergin bir şekilde kaşlarını çattığında birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım ve kafamı eğerek ona baktım.

"E senin hedefin farklıymış ya," dedim alaycı bir sesle.

"Ne diyorsun ya sen?" diye sordu. Şu an bana tahammül edemeyecekmiş gibi sert bir şekilde söylemişti bunu.

"Dolunay'a diyorum," dedim alaycı bir sesle, kucağında duran bir kızla oturan Özgür'ü işaret ederken. "En kısa zamanda söyle. Tavsiye sadece."

Bir şey demesine izin vermeden gülümseyerek yanından geçtiğimde olduğu yerde donakalmıştı. Bakışlarım hala Özgür'deydi. Elide bir bira şişesi vardı. Sarışın bir kız kucağında oturuyordu. Bu açıdan tam olarak göremesem de sanırım öpüşüyorlardı.

Yanında Oder oturuyordu. Onun yanında da bir kız vardı ve ortamdan tamamen kopuk görünüyordu. Kılıç ortalıkta yoktu.

Solda ise Barlas vardı. Üzerinde siyah bir tişört ve tenini sarmış bir pantolon vardı. Yere uzanmış ve tek kolunu başının altına yerleştirmişti. Bakışları yıldızlarla dolu olan karanlık gökyüzündeydi ancak ancak orayı görmediğine emindim. Yanında bir votka şişesi vardı ancak şu an içmiyordu. Dudakları arasında sallanan bir sigara vardı. Siyah saçları çoğu zaman olduğundan daha dağınıktı, bir elini saçlarına daldırarak onları biraz daha karıştırdığında parmakları arasına aldığı sigarasından derin bir nefes çekti.

Ona baktığımı hissetmiş gibi bakışları bana döndüğünde yakalanmanın getirisi ile ne yapacağımı bilemedim. Yüzünü çevirmesini, sert bakmasını ya da görmezden gelmesini bekledim ama o hiç beklemediğim bir şey yaptı.

Gülümsedi.

Bir an donakaldım. Gülümsemiş miydi o? Dudaklarım benden izinsiz yana doğru kıvrılırken, onun o zayıf gülümsemesi çoktan dudaklarından silinmişti ancak benimki henüz yeni büyüyordu.

Ona sinirlenmem gerekiyordu. Bir öyle bir böyle yaptığı, benimle oynadığı için delirmem gerekiyordu ancak yapamıyordum işte.

Gülümsediğinde, her şey silinip gidiyordu çünkü.

Ve uzun zamandır gülümsemelerinin sebebi olmak yerine, onu silen sebeptim ben.

En çok üzülmeme neden olan şeydi bu.

Tamam, barışmadığımız ve bir aydır onsuz olduğum için beni yiyip bitiren bencilce bir üzüntü de vardı içimde, bu ona deli gibi öfkelenmeme neden oluyordu ancak çoğu zaman, sağlıklı düşündüğümde o bu hale geldiği için daha fazla üzülüyordum.

Yanında olmam lazımdı. Ona destek olmam lazımdı.

Ama olamıyordum.

"Yine kara kara düşüncelere dalmış bu ya," dedi Bade beni çekiştirerek Ozanların olduğu yere sürüklerken.

Barlas ile aramızda büyüyen bakışmayı bir bıçak misali kestiğinde gözlerimi zor da olsa onun simsiyah gözlerinden almayı başararak önüme dönebilmiştim.

"Eğlenmek istiyorum, diyorum," diye bağırdı Bade. "Kılıç'ın ağzına sıçmak istiyorum, diyorum ya. Nerede o?"

O sırada Ozanların yanına gelmiştik. Ozan, Kaan, Baran, Barış ve adını bilmediğim kızlar buradaydı. Ayrı bir köşedelerdi, yine oturuyorlardı. Zaten başka bir şey yaptığımız yoktu.

"Of, gerçekten," dedi Kaan gözlerini devirerek. "Hala mı Kılıç? Sıkılmadın mı ya? Kılıç gibi biri için değer mi?"

"Sen kendini ondan daha üstün görüyorsun sanırım," dedi Bade gözlerini devirerek, sesindeki tın sen de aynı boksun diyordu adeta.

"Güzelim, onun aynısından iki tane var," dedi alaycı bir şekilde Oder'i işaret ederken. "Ama benim eşim benzerim yok."

Sinirlerim bozulduğu için gülmeye başladığımda Ozan, Kaan'ın ensesine vurarak kahkaha atmıştı. Bade sadece gözlerini devirerek önüne döndüğünde Baran bir kızla gülerek bir şey konuşuyordu. Barış ise yine sessizdi.

"Bu parti ölmüş, millet," dedi Ozan aradan geçen birkaç dakikadan sonra. Haklıydı. Artık kimsenin keyfi yoktu.

Özgür ve Oder bile sessizce yanlarındaki kızlarla ilgileniyorlardı. Bağırarak şarkı söylemek yoktu, şov yapmak yoktu, havuza atlamalar yoktu. Gerçi Özgür'ün kucağındaki kızın hareketleri yine aşırıya kaçıyordu ancak konu Özgür şerefsizi olduğundan kimse bunu umursamıyor, doğal karşılıyordu.

Kız elini Özgür'ün açıkta kalan göğsüne koyduğunda Özgür piç bir şekilde gülümseyerek siyah kotunun cebinden şeffaf bir paket çıkardı. Paketin içindeki renkli hapları sayılarına bakmadan üçer beşer ağzına doldurduğunda kafasına diktiği votka ile tüm o uyuşturucuyu tek seferde vücuduna kabul etti.

Barlas kafasını kaldırdığında paketi işaret ederek bir şeyler söyledi ve Özgür kafasını hayır anlamında salladı.

"Canlan abicim, canlan!" diye bağırdı Baran.

"Kaan, sen shotları hazırlasana," dedi Ozan, durduğu yerde doğrulurken. Birden modları değişmişti, party animal dedikleri mod bu olmalıydı sanırım. "Baran, şarkıyı değiştir. Bok gibi."

"Hayda," dedi Bade eğlenen bir şekilde. Hoşuna gidiyordu çünkü yapmak istediği tam olarak, Kılıç'ın karşısında deliler gibi partilemekti.

"Ne açayım?" diye sordu Baran, ayaklanırken.

"Tyga'dan, Molly," dedi Barış. "Ortama iyi gider, anlarsın ya."

Baran hızlı adımlarla bir çocuğun yanına ilerledi. Şarkıları başkası ayarlıyordu ancak çocuk onun varlığını birazcık bile umursamadan bilgisayara doğru ilerledi.

O sırada Kaan shotları hazırladığı için dans eden sarhoş kalabalığın etkisi buraya kaymıştı. Kızlar buraya doğru ilerlerken Özgürlerin üzerindeki ilgi azaldı, bu gülmeye başlamama neden oldu.

Ozanlar resmen Barlasların partisini çalıyordu.

"Bok gibi dört saat için çok özür dileriz, millet," dedi Barış alaycı bir sesle, Baran şarkıyı açmış ve koşarak bize doğru gelmeye başlamıştı. "Şimdi gerçekten başlayabiliriz işte."

"Hi, I'm looking for Molly," diye bağırdı ortamıza doğru atlayan Baran. O şarkıyı söylemeye başladığında, Ozanlar bağırdı. O sırada bir shot daha attım. "I've been searching everywhere."

"And I can't seem to find," diye devam ettirdi onu Barış, ellerini iki yana açıp kafasını arkaya doğru attığında. "Molly. Molly. Molly."

Kaan ayağa kalktığında, az önce havuzun orada dans eden kızlar şimdi bu tarafa gelmişti. Bade'nin kaşlarının çatıldığını gördüm, Kılıçların olduğu tarafa bakıyordu. Kafamı iki yana sallayarak Kaan'ın hazırladığı shotlardan bir tanesini kafama diktim. Görüşüm arada bulanıklaşıyor, sonra tekrardan kendisine geliyordu.

Tamamen sarhoş olmak istiyordum, ihtiyacım olan şey buydu.

"Böyle mi yapıyorduk ya?" diye bağırdı Kaan yüksek sesle. Hemen ardından eline bir şişe votka alıp Barış'ın yüzüne içkiyi dökmeye başlamıştı. "Bands all in my dollars," diye şarkıyı devam ettirdi. Barış alayla gülerek ağzını açarak içkiyi içmeye başlamıştı. "I'm everywhere, wrist poppin'. Can't fall in love I got options." Gülmeye başladı. "Hassiktir, bu şarkıyı Oder Sönmezer mi yazmış lan yoksa?"

Oder kucağında oturan kızı ittirerek doğrulduğunda, gözlerini kısarak bu tarafa doğru döndü, ne olduğunu daha yeni algılıyormuş gibi yüzündeki uyuşuk ifadeyle Kaanlara döndü ancak onlar hiç oralı olmadı, Barış kahkaha atmaya başladığında Oder ayağa kalktı.

Onlarla alay ediyorlardı resmen. Ozan kahkaha attığında Bade de Kılıç'ın yüzünde her ne gördüyse gülmeye başlamıştı.

"Ne oluyor lan?" diye sordu Oder garip garip bu tarafı izlerken.

"Hiç, kanka," dedi Baran gevşek gevşek. "Sen devam et, kucak dansına. Hastalık kapmışsın, geçmiş olsun bu arada."

"Ne lan bu?" diye sordu Kılıç yüksek sesle, oradan. "Biz mi olmaya çalışıyorsunuz?"

"Eğleniyoruz kankaaa," dedi alayla Ozan. "Sen biraz gerildin sanki ya, gevşemek ister misin?"

"Göz zevkimi bozuyorsun, Hansoy," diye bağırdı Barlas, dudaklarına bir şişe götürdüğünde.

Yüzünde garip bir sırıtış vardı. Sırıtış mı? Kalbim sesiyle beraber hızla çarpmaya başladı ancak sesi normal değildi, boğuktu, kesinlikle kendinde değili ve dudaklarından çıkan kelimeler ne dediğini bilmeyen bir insanın ağzından çıkıyormuş gibiydi, ona ait değildi, yuvarlanıyordu.

Kimden bahsettiğini anlamadığım için ona daha dikkatli baktım. Bakışları boştu, siyahlarının içi terk edilmiş bir evi andırıyordu. Yanında duran Sima kahkaha atarak kafasını iki yana salladığında bir şeyler dedi, Oder de bir şeyler dediğinde Barlas'ın yüzündeki sırıtış büyüdü ancak ona ya da bana değil, yanımdaki Barış'a bakıyordu.

"Ne oldu?" diye sordu Barış keyifle, bakışları bana döndü. "Kıskandın mı yoksa?"

Ne? Neden burnunu bizim aramızdaki olaya sokmaya çalışıyordu ki? Ona öfkeli bir şekilde baktım ancak oralı olmamıştı bile. Hala Barlas'a bakıyordu. Bakışları bana döndü, özlediğim siyah gözler çehremi taradığında gözlerindeki boşluğa rağmen siyahlarının içindeki duvarların kırıldığını görmüştüm ancak Barış'a tekrar döndüğünde, o duvarlar birer kepenk gibi indi.

Barlas'ın nasıl bir tepki vermesini bekliyordum, gerçekten bilmiyordum.

Fakat kafasını geriye atarak ondan duyduğum en yüksek sesli kahkahayı atmasını beklemediğimden son derece emindim.

Kahkaha atmıştı. Nesi vardı böyle? Hiç iyi görünmüyordu. Tabi ki görünmüyordu. Deli gibi sarhoştu.

"Ben mi?" diye sordu gülmeye devam ederken. Sinirleri bozulmuş gibiydi. "Ben mi seni kıskanacağım? Oğlum, ben Barlas Çevik'im lan, sen kimsin?"

Kayrahan'n Barlas'a doğru bağırdı. "Kanka," dedi. "Adının konuyla ne alakası var?"

İşte bazı şeyler hiç değişmiyordu.

Birkaç saat sonra ortalık çok fazla karıştı.

Uyuşturucunun etkisinden miydi bilmiyordum ancak Özgür birden ayağa kalkmıştı, oldukça hareketliydi. Barlas'a bir şeyler dediğinde Barlas kafasını sallayarak gülmeye başladı.

Birkaç saniye sonra ise önlerinde dolu votka shot bardakları vardı.

"Kimse Oder'den çok shot atamaz," dedi ortama giren Kılıç gülerek. "İmkansız oğlum. Su içer gibi içiyor."

"Tokatlarım ben Oder'i lan," dedi Barlas saçlarını karıştırdığında.

Cidden shot yarışı yapacaklardı.

Oder alaycı bir şekilde gülerek yanındaki kızdan ayrıldı ve ortaya shot bardaklarının olduğu yere geldi. Ozanlar yine söylenmeye başlasa da onları umursamadım, ortaya çıkacak komik manzaraları kaçırmak istemiyordum.

"Onu göreceğiz," dedi Özgür alayla. "Kayrahan, Kılıç, var mısınız?"

"Kanka ben sanmıyorum sizinle baş edebileceğimi," dedi Kılıç kafasını iki yana sallayarak. "İsmail YK söylemeye başlıyorum ben sonra."

Kayrahan birkaç adım ötede Ilım ile oturduğundan sadece kafasını sallayarak hayır işareti yaptı.

Elleri Ilım'ın yüzündeydi, yüzlerini birbirine eşitlemiş ve parmakları ile yanaklarını okşarken ona bir şeyler anlatıyordu. Ilım da uslu küçük bir kız gibi onu dinliyor, kafasını sallıyordu. Bir şey dediğinde tekrardan kafasını salladı ve Kayrahan bu sefer Ilım'ın saçlarını öperek çenesini onun saçlarına dayadı. Sarılıyorlardı.

Eh, en azından artık birimiz bu tatili güzel geçirebilecekti.

"Hepsi yamulacak bunların, hepsi," diye bağırdı Kayrahan, birkaç saniye sonra. Ne kadar romantik bir an yaşasa da Kayrahan, Kayrahan'dı işte. Asla olaydan geri kalmazdı.

"İddia başlatıyorum!" diye bağırdı Kılıç işi ticarete dökerek. Gülmeye başladım. "Bahisler açılsın. Barlas kazanır diyenler?"

"Aga ben kazanamam," dedi Barlas umursamaz bir şekilde. "İki. şişe içtim ben burda. Adamlar sabahtan beri ağzına alkol sürmedi. Aygır gibi içecekler."

"Lan sussana, bahis açıyorum burada," dedi Kılıç onu dürterek. "Sen hiç jokeyin çıkıp da bu at bok gibi koşuyor dediğini duydun mu? Sus. Barlas çok aç şu an içkiye! Susamış arkadaşlar, susamış!"

"Ne diyorsun Kılıç?" diye sordu Barlas. "At mıyım ben?"

"Sence ben jokey miyim gerizekalı?" diye sordu Kılıç. "Ben bisiklete bile binemem, 1.85 boyla ata nasıl bineceğim?"

"Atın olayım bin bana," diye bağırdı Kayrahan. "Aiiii, dıgıdık dıgıdık, brüşşş, vırtooo."

"Ne diyorsun?" diye sordu Barlas dehşet içinde.

"At sesi kanka," dedi Kayrahan bu çok doğal bir şeymiş gibi. "Cahil misiniz siz?"

"Bence Oder alır," diye bağırdı kalabalıktan biri. Para çıkardığını gördüm. Hemen ardından yanındaki çocuk da cüzdanından bir yüzlük çıkardı. Siktir. Cidden iddia oynuyorlardı.

"Lan, oha," diye bağırdı Kayrahan gülerken. "Kılıç, kurban olayım senin ticari zekana yavrum benim."

Kılıç ona öpücük attı.

"Oder alır," dedi bizim yanımızdaki kızlardan biri de.

Ozan kafasını sallayarak onu onayladı. "Koy önüne, kolonya bile içer bu piç."

Bir süre daha herkes Oder'in ismini söylemeye devam etti. Özgür diyen tek tük insan vardı. Barlas zaten açık açık kazanamayacağını söylemişti.

"Bence Özgür alır," dedi Sima bağırarak, Özgürlerin yanında oturuyordu. Kılıç'a iki yüz liralık iki banknot uzattı. "Al, Kılıçcığım. Paramın ikiye katlanmasını bekliyorum."

"Kızım mal mısın?" diye sordu Kılıç. "Oder ağzını Özgür'e dayayıp onun içtiği içkiyi bile içmeye çalışır."

"Hadi be!" diye bağırdı Kayrahan. "Barlas Evran şipledim olmadı. Barlas Ares şipledim olmadı. Şimdi Özgür Oder şipliyorum. Tut yapış dudaklarına Oder! Hadi be! Bu olsun bari!"

"Kayrahan sikeceğim ama seni," dedi Barlas.

Kayrahan bağırdı: "Olur! Ne zaman?"

"Bir sus amına koyduğum," dedi Oder huysuz bir şekilde ancak ikisi de kahkaha atıyordu.

"Ne içeceksiniz?" diye sordu Kılıç. "Tekila shot mu votka shot mu?"

"Tekila," dedi Özgür net bir sesle. "En sevdiğim tekiladır, biliyorsunuz."

Oder fark etmez dercesine omzunu silkti.

Bardaklara tekila doldurmaya başladılar. Birkaç bardak dolduktan sonra Kılıç kendini maç hakemi sanarak başlama komutu verdi.

"Kaç tane içerler sizce?" diye sordu bir kız.

"En fazla on," dedi Barış. "Sek bu. Yamulur bu salaklar. Şov yapıyorlar bir de."

O sırada üçü de ilk shotlarını yuvarlamışlardı. "Bir!" diye bağırdı Kılıç. Hemen ardından ikinciyi,
üçüncüyü, dördüncüyü, beşinciyi attılar. "Beş!"

Özgür ve Oder tamamen konsantre olmuş durumdaydı. Barlas suratını buruşturdu.

"Sik gibi tadı!" diye bağırdı altıncı shotu atarken. Gülmeye başladım. Bu hallerini çok özlemiştim. Yedinciyi de yuvarladı. "İnsan kendine bunu yapar mı?"

Sekizi attılar. Dokuzu. Onu. On biri.

Kaşlarımı çatarak Barış'a döndüm ve ona alayla baktım. Bakışları bana düşse de tepki vermedi.

"On iki!" diye bağırdı Kılıç gülerek.

Barlas iğreniyormuş gibi kafasını iki yana salladı. Bakışları Oder ve Özgür'e düşmüştü.

"Aga ne yapıyorsunuz lan siz?" diye sordu dehşet içinde. On üçüncü shotı yuvarlarken konuşuyordu. "Aloo? Lan, ben Özgür'ü hiç bu kadar azimli görmemiştim."

Özgür ona cevap vermedi. Barlas'ın aksine onlar yarışı kazanma peşindeydi, bu yüzden konuşmuyorlardı. On üçten sonra Barlas bardağı basket atarmış gibi Oder'in kafasına attı. Bırakmıştı.

Kusacak gibi duruyordu.

"En zayıf halka Barlas Çevik çıktı," dedi Kayrahan bağırarak. "Devamke."

"En zeki Barlas Çevik çıktı," diye düzeltti onu Barlas. "Şu malların ikisi de hastanelik olacak gecenin sonunda."

"On dört!" diye bağırdı Kılıç şaşkın bir şekilde. Yalnız değildi, ben de en fazla on beşi göreceklerini düşünüyordum.

Ama devam ediyorlardı.

On beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz.

"Siktir, yirmi?" dedi şaşkın şaşkın. "Oğlum bırakın, manyak mısınız? Komaya gireceksiniz."

Özgür suratını buruşturdu. Kusacak gibi görünüyordu, kendinde olmadığı da çok netti ancak bırakmıyordu.

Onun aksine Oder hala çok rahattı.

Tepsiden aldıkları yirmi birinci shotı attıklarında, Özgür çok kısa bir an duraksadı ancak Oder sanki su içiyormuş gibi yirmi ikinciye geçti. Şok içinde onları izliyordum. Ne yapıyordu bunlar tam olarak?

"Tamam, Özgür bitti," dedi birisi, Özgür tam bırakacağı sırada. "En fazla, bir kez daha atar."

Özgür bırakmadı.

"Yirmi dört!" diye bağırdı sadece Kılıç değildi bağıran, yirmiden beri tüm kalabalık bağırmaya başlamıştı.

Çok garipti. Sanki basit, eğlenmek için bir yarış yapmıyorlardı. Sanki birbirleri ile savaşıyorlardı.

"Yirmi beş!" diye bağırdılar.

Sonra, kimsenin beklemediği bir şey oldu.

Özgür yirmi altıncı bardağı shot atarken, Oder arkasını dönerek çimlere kustu.

"Oha," diye bağırdı Bade. "Yuh! Yirmi beş shot? Özgür? Oder? Kusmak?"

Oder öğürmeye devam ederken Sima keyifle kahkaha attı. Kılıç'a doğru eğilirken keyifli bir şekilde elindeki paralara uzandı.

"Ay, sanırım bunların hepsi benim," dedi parayı Kılıç'tan çekerken. Kılıç hala şaşkındı, herkes gibi.

Özgür kendisini yere attığında hızla inip kalkan göğsünü kontrol altına almak istermiş gibi nefes alıp veriyordu. Gözleri kapandı.

"Öldü mü lan?" diye sordu Kayra. "Geleyim mi?"

Zahmet olacak ya.

"İyiyim," dedi Özgür yerde yuvarlanırken. "Bak ya Oder, insanları uyuşturduğun kadar kendini uyuşturmakta iyi değilsin sanırım."

Oder kafasını kaldırdı. O sırada Barlas az sonra patlayacak olan gerginliği fark etmiş gibi ikisinin ortasına geçti.

Barlas Çevik, ezilmek pahasına arkadaşlarına bariyer oldu.

Bu ilk olmadığı gibi son da olmayacaktı.

"Düzgün konuş lan benle!" diye bağırdı Oder, ayağa kalktığında yürüyemiyordu bile ancak Özgür'e ilerlemeyi ihmal etmemişti. "Yeter lan!"

Aralarında bir gerginlik olduğunu biliyordum işte. İkisi de sarhoştu, ikisi de ne dediğini bilmiyordu, bu yüzden ikisi de büyük bir tehlike arz ediyordu.

Ve tabi ki Barlas bunu da farkındaydı. Her şey gibi bunu da hesaba katmıştı işte.

"Susun lan," diye bağırdı. Oder'i ittirdi. Özgür'ü koruyordu. Neden? "Yürü geç içeri Oder, delirtmeyin beni. Ağzınızı sikerim ikinizin de."

"Abi yeter ya," dedi Oder sarhoş ağzıyla. "Çok mu temiz bu amcık? Ne diye bana sallıyor lan habire? Senden ne farkım var benim?"

Özgür ayağa kalktı. Öfkeyle. O kadar öfkeliydi ki bu bir an şaşırmama neden oldu. Barlas'ı ittirmeye çalıştı ancak zil zurna sarhoştu, bu yüzden bunu yapamadı.

Herkes onları izliyordu. Videoya çekenler bile vardı.

"Kapatın lan kameraları!" diye bağırdı Barlas öfkeyle. Kılıç küfür ederek saçlarını çekiştirdiğinde Oder'i oradan uzaklaştırmaya çalıştı.

Hepsi yaklaşan felaketi farkındaydı.

"Ne mi yaptın?" diye bağırdı Özgür histerik bir şekilde güldüğünde. "Neden bahsediyorsun sen?"

"Sen yaptın onu," diye bağırdı Oder. Boğazı yırtılırcasına. "Hepsini sen yaptın lan!"

Özgür, Barlas'ı aştı. Bunu nasıl yaptı bilmiyordum ancak yaptı. Kılıç'ı aştı. Oder'in yakasını kavradı ve onu çok sert bir şekilde duvara çarptı.

"Senin ölünü sikerim," diye bağırdı Özgür. "Ben bir şey yapmadım. Her şeyi sen yaptın! Her şeyi, bir kez daha."

"Herkes siktirsin evine," diye bağırdı Barlas yüksek bir sesle. "Bir dakika veriyorum size. Boşaltın evi. Hemen."

Herkes bahçeden çıkmaya başladı. Herkes. Dolunay bile kendi evinden çıkıp gitmişti.

Evden çıkarken Özgür'ün hırsla Oder'i ittirdiğini gördüm. Barlas'ın yanından giderken Kılıç'a çok sert bir şekilde omuz attı.

"Onun yaptığı şeyi ben yaptığımda," diye bağırdı histerik bir şekilde gülerek. "Sabah kendi adımı unutarak uyanmıştım. Ama o Oder, değil mi? Büyü artık lan! Mahvolan bunca hayatın hatırına büyü!"

Adımlarını Sima'nın olduğu yere doğru çevirdi.

Evden hep beraber çıktık. Ozan, Baran, Kaan, Barış, Bade ve ben. Sahil yolunda elimizde biralarla turlarken diğerleri önden, Barış ile ben ise arkadan yürüyorduk.

"Sen ne tercihi yapacaksın, Arya?" diye sordu Ozan, üniversite mevzularından konuşmaya başladığımızda. "Karar verdin mi? Gerçi sen okul birincisiymişsin, her seçenek açık senin için."

"Tıp yazacağım ben," dedim ona dönerek. "Hep tıp istedim."

"Vay be," dedi Ozan. "Zeki arkadaşım var ilk defa lan."

Baran güldü. "Kalbişim kırıldı, aşko."

Herkes kahkaha attığında Barış rahatsız edici bir şekilde bana döndü. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Neden o gözlerle bana böyle itici bakıyordu? Benimle ne derdi vardı bu çocuğun?

Daha doğrusu, Barlas ile?

"Ne var?" diye sordum rahatsız edici bir sesle. "Neden öyle bakıyorsun?"

Kimdi bu çocuk?

Alayla gülümsedi. "Hiç. Sadece bir katilin sevgilisinin insanların hayatlarını kurtarmak için doktor olmak istemesi fikri biraz garip geldi bana."

Donakaldım.

Nereden biliyordu?

Neden bahsettiğini biliyor muydu? Bunu ben bile bilmiyordum. Biz duraksadığımızda Badeler yürümeye devam etti ancak ben hareket edemiyordum. Biliyor olamazdı ki. Olamazdı işte.

Olayı doğru bildiği de yoktu.

"Sen..." Donakaldım. "Ne? Sen kimsin lan?"

"Sevgilinin yüksek doz süsü vererek sadece on sekizinde öldürdüğü kız," dedi Barış bana doğru eğilerek. "Uyuşturucu kullanmazdı."

"Nereden bilebilirsin?" diye sordum onu küçük görür gibi ancak korkmuştum. Çok korkuyordum. "Kendi kafandan bir şeyler uydurmak ne kolay. Çekemediğin bir çocuğu da direkt suçlu yap. Tabi ya."

"Patlıyorsunuz," dedi neşeli bir şekilde. "Sizi çok uzun süre izledim. Çok. Siz farkında değilken bile. Önce Evran ile kavga ettiler. Bu onlara güç kaybettirdi. Sonra Oder ile. Tekrardan güç kaybı. Toparladılar sandım ama sikeyim, sizinkiler harbi salak. Herkesin önünde az önce tekrardan gördük ki, bu oyundaki en önemli piyonlardan biri olan Özgür Dolukan da kaybedildi."

"Özgür'ün bu işle hiçbir ilgisi yok."

"Sen safsın," dedi bana. "Özgür'ün babası, direkt bu işin kendisi."

"Özgür'ün babası mı?"

"Kılıç'ın babası, Kenan Sönmezer, uyuşturucu karteli. Ve gerçek hayatta Taylan Dolukan ile ortak. Bu işte de beraber olduklarına adım kadar eminim."

Kalbim deli gibi atıyordu. Nasıl? Nasıl biliyordu?

Neyin içine düşmüştük biz?

"Sen bunları nereden biliyorsun?" diye sordum titreyen sesimle.

"İpek benim kuzenimdi," dedi gülümseyerek. "Senden bile fazlasını biliyorum." Yüzünü yüzüme eğdi. "Arya Aydıner sana yemin ederim ki, ellerimin kopmasını bile göze alarak adaleti kendi ellerimle kazıyacağım ve siz katillerin hepsini teker teker hapise tıkacağım. Çok az kaldı. Tek bir açık." Ellerini iki yana açtı. "Ve sonra, bum."

-

GERÇEK NEYRAN'A HOŞGELDİNİZ.

AHA ŞU AN BAŞLADIK. KEMERLERİ BAĞLAYIN. FİYUUUUU.

Continue Reading

You'll Also Like

479K 36.1K 12
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
1M 63.7K 43
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
2.5M 82K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1.7M 54.8K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...