YÖNÜM SANA

By mihrininbahcesi

503K 38.5K 17K

Işığını kaybetmiş yönünü arayan bir adam. Ona yönünü gösteren ışığı tutan bir kadın. Rüyalarında çehresini gö... More

*Prolog*
#Alıntı I
Tanıtım Videsou
0.1
0.2
Kitap Kapağı Nasıl Yapılır
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
10
COVİD-19
11
12
13
14
15
16
CAST
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27 P/1
27 P/2
28
💚FİNAL💚
MÜRDÜM ELÇİLERİ

17

10.9K 1K 837
By mihrininbahcesi

🎶 Sasa; Denize Yakılan Türkü

********

"Bir depremlik, bir virüslük, bir nükleer savaşlık hayatlarımız var. Nasıl da duyarsızca yaşıyor ve nasıl hiç ölmeyecekmiş gibi hesaplar içine giriyoruz. Ne çok gönül yıkılıyor, ne çok iyi hakkına giriliyor, ne çok zulmediyor ve ne çok kibirden kuleler inşa ediyoruz."

Geçmiş olsun İzmir! Geçmiş olsun Azerbeycan!

💚💚💚💚💚

Eğer seni rahatsız eden şey buysa, taşınabiliriz."

"Ne?"

"Gidebiliriz diyorum Suhandan, başka bir eve taşınabiliriz."

💚💚💚💚💚

Suhandan, Akif'in sarf ettiği bu cümlenin üzerine kısa bir an ne diyeceğini bilemedi. Kendisi böyle bir şeyi elbette ki istemezdi ama Akif, nasıl böyle kolay bir şekilde gidebileceklerini söyleyebiliyordu, anlamıyordu.

Netice de burası onun yaşadığı yerdi, ailesini bırakmak başka bir yere taşınmak... Neden kendisi için yaşam tarzından vazgeçiyordu ki?

"Öyle bir şey istemedim, sadece zor olacağını söylüyorum."

"Ne istediğini bildiğine emin misin Suhandan?"

Suhandan, Akif'ten böyle bir çıkış beklemediği için fazlasıyla şaşkındı. Neden böyle bir şey söylediğini anlayamıyordu evet aklı fazla karışıktı ama ne istediğinden de emindi. Mesela özgürlük istiyordu, kendi gibi yaşayabileceği bir hayat! Zaten ondan değil miydi bu çabası, ondan değil miydi evinden, sevdiklerinden uzaklaşması? Suhandan, ne istediğini biliyordu ve istedikleri için savaşmaktan kaçmayacaktı.

"Her neyse, bugün ikimizde fazlasıyla yorulduk biraz dinlenelim."

Suhandan, sessizliğe sığındığı esnada genç adamın söylediklerini sadece onayladı. En iyisi biraz dinlenmekti, her şeyin zamanı vardı. Tıpkı onun gibi oturduğu koltuktan kalkıp salonun ortasında dikilirken, Akif'in hangi odada kalacağını bilmediğini düşündü Suhandan.

"Koridorun sonunda ki oda bana ait, olurda bir sıkıntı olursa çekinmeden bana gelebilirsin."

"Tamam. Hayırlı geceler."

Suhandan, Akif'in cevap vermesini beklemeden kaldığı odaya gidecekken arkasından söyledikleri ile hızla arkasını dönüp, heyecanla ona yaklaştı.

"Bu arada, sabah evden erken çıkacağım önemli br toplantım var."

"Peki ya ben, ben ne zaman işe başlayacağım?"

"Bunun için acele etme Suhandan, bir kaç gün dinlen, eve alış. Sonrası için oldukça yoğun bir tempon olacak zaten."

"Ama-"

"Uyumak istiyorum Suhandan, yarın konuşalım."

Suhandan, yanından adeta kaçarcasına giden adamın arkasından şaşkın gözlerle baka kalırken geçiştirildiğine inanamıyordu. O da yol yorgunuydu, o da uykusuzdu ama konuşmak için inatla kendisini beklemişti peki ya onun bu yaptığına şimdi ne denirdi?

Hem eve alışmasına, dinlenmesine hiç gerek yoktu. Hemen yarın sevdiği işine başlayabilirdi, yarın sabah erken kalkmalı ve Akif'i işe gitmeden yakalamalıydı Suhandan. Ne kadar erken o kadar iyiydi. İşe başlamak, belli bir sorumluluk almak üzerinde ki ölü toprağı atacaktı. Öyle ki Suhandan, kafasını işle dağıtarak yeni hayatına daha kolay uyum sağlayacağına inanıyordu.

💚💚💚

Suhandan, içeriden gelen gürültülerle gözlerini yeni güne aralarken eli baş ucunda ki telefonuna gitti. Hala uykusunu alamamış olduğundan olsa gerek bir türlü ekranı göremeyince yataktan kalkıp tek eliyle gözünü ovaladı.

Şimdi daha iyiydi.

Gözünde ki perde tamamen olmasada ekranı görecek kadar netleştiğinde gördüğü ekranla uykusu bir anda açıldı. Saat çoktan 10:00 olmuştu! Suhandan, dün gece erken kalkacağını kendine defalarca tekrarlayıp alarm kurup uyumuştu ama gelin görün ki alarma uyanamamış ve Akif'i kaçırmıştı! İşe gidemeyeceği için keyifsiz bir şekilde yatağından kalkarken, duyduğu kırılma sesiyle yerinde zıplayıp, hızlıca sabahlığına sarıldı.

Akif gitmemiş olabilir miydi?


Odadan çıkmadan önce eline aldığı tülbenti başına geçiren Suhandan, temkinli adımlarla salona çıktı.

"Akif?"

Bir kez seslenip daha sonrasında evde ki sessizliği dinleyen Suhandan, cevap alamayınca tedirgin bir şekilde yeniden seslendi.

"Akif!"

"Buradayım!"

Mutfaktan gelen gür sesle rahatlayan Suhandan, sırtını dikleştirerek emin adımlarla içeriye geçti. Akif'i hiçte ummadığı bir şekilde yakalamanın verdiği şaşkınlıkla mutfak masasına yaslanırken ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.

"Günaydın."

"Hayırlı sabahlar."

Akif'in, elindeki omlet tavasıyla mutfağın içerisinde oradan oraya koşuşturmasını izleyen Suhandan, üzerinde ki takım elbisesine bulaşan sosu da görmezden gelemedi.

Allah aşkına bu adam ne yapıyordu böyle?

"Senin toplantın yok muydu?"

Suhandan, genç adamdan bir cevap beklerken onun tavayı bırakıp domatesleri doğramasını izledi. Hiç de ne yaptığını biliyor gibi görünmüyordu.

"Ertelendi."

"Ne yaptığını bildiğine emin misin, Akif?"

"Maledizione!"

Akif'in, bir sinirle elinden attığı bıçağı sakince geri alan Suhandan, tezgahın başına geçti. Akif'in, az evvel doğramaktan ziyan ettiği domatesleri yenilecek bir kıvama getirirken söylenmeyide ihmal etmedi.

"Domateslere daha nazik davranmalısın, ben yiyeceğimiz bir şeyler hazırlarken sende neden üzerini değişmiyorsun, pek iyi görünmüyorsun da!"

Akif'in kendisini ikiletmeden içeriye gitmesiyle tebessüm ederken vakit kaybetmeden de kahvaltıyı hazırlamaya başladı. Pratik bir kahvaltı hazırlayan Suhandan, son olarak da çay bardaklarını masaya koyarken Akif, temizlenmiş ve yeni bir takımla içeriye girmişti. Suhandan, halasının marifeti olduğunu bildiği kendi topraklarından gelen çayları doldururken Akif'in teşekkür niteliğinde tebessümünü almış ve az evvel söylediği kelimenin anlamını sormuştu.

"Az önce ne söyledin?"

Akif, soruyu anlamadığı için şaşkın bakışları ile karşısına oturan kadına bakakaldı.

"Ma-maledizione?"

"Lanet, etmek."

Suhandan, Akif ile hem ingilizce hemde türkçe iletişim kurduğu için zorlansa da bunu şuan için sorun etmiyordu ama bir durumu haksızlık olarak görüyordu o da Akif'in her dile hakim olması. Kendisi italyanca bilmezken, Akif onu türkçe konuşunca dahi anlıyordu ama zorlandığı çok fazla kelime olduğu için genel olarak ikisi de ingilizce konuşuyordu.

"Yanlış bir kelime!"

"Ne demek istiyorsun?"

"Lanet okumak, bizim için pekte uygun bir kelime değil. Evet arada nefsime yenik düşüp bende kullanıyorum ama kullanmamak daha hayırlı."

Akif, kahvaltısına devam ederken duyduklarıyla merak içinde karşısında ki kadını dinlemeye başladı. Öğrenecek çok şeyi vardı ve bunlara bir yenisi daha eklenmişti.

"Bunu açmak ister misin?"

"İşe gitmeyecek misin?"

"Toplantı öğlenden sonraya atıldı, yarım saat geç gitmek sorun olmaz."

"Tamam o zaman, şöyle anlayayım. Peygamber efendimiz der ki; Kim çokça lanet okursa kıyamet günü onun için şefaât etmem, o dur ki şehit dahi olamaz."

Akif, öğrendiği bu yüzeysel bilgiyi daha detaylı öğrenmeyi kafasına not ederken masada ki peçeteyi alıp dudaklarını temizledi. Genç kıza başka bir şey söylemeden kalkarken onunda kendisiyle ayaklamasının nedenini merak etti.

"İşe mi?"

"Evet."

"Peki ya be-"

"Sen evde kalıp dinleniyorsun Suhandan, ikiletme!"

Suhandan, Akif'in ani çıkışıyla gerisin geriye yerine otururken suratını astı. Allah'tan alarmı duymamıştı, erken kalksaydı dahi bu despot adam kendisini yinede işe götürmezdi. Bir de ona kahvaltı hazırlamıştı. Büyük bir hayal kırıklığıyla bardağına uzanacağı sıra Akif, ani bir hareketle üzerine doğru eğilmiş ve tek elini oturduğu sandalyenin arkasına koyarak kendisini kıskacı altına almıştı.

Suhandan, şaşkınlıktan büyüyen gözlerle başını yukarıya doğru kaldırırken adamın sıcak bakışlarıyla söyleyeceklerini unuttu.

"Sabırlı olmayı bilmelisin la mia luce!"

Suhandan, Akif'in yakınlığından oluşan şaşkınlığı henüz üzerinden atamamıştı ki genç adam, üzerinden çekilip havalı olduğunu düşündüğü bir şekilde kravatını düzeltip kendisine göz kırparak mutfaktan ayrılmıştı. Suhandan, onun yaydığı auradan kurtulur kurtulmaz kendisini peşinden kapıya koşarken bulmuştu. Akif, tam ev kapısını kapatacaktı ki Suhandan elini araya koyarak buna izin vermedi.

"O, son söylediğin kelimenin anlamı nedir?"

Akif, genç kızın nefes nefese kalmış halini seyre dalmışken söyledikleriyle kendine geldi.

"En kısa sürede İtalyanca öğrenmelisin la mia luce."

Suhandan, başka bir şey söylemeden giden adamın arkasından ölü balık bakışlarını atarken kapısına dayanan kadınla çığlık atarak geriledi.

"Korkuttum mu?"

"Biraz, içeriye gelsene."

Carmen'in içeriye geçmesiyle arkasından kapıyı kapatan Suhandan, kafa karışıklıklarıyla içeriye geçti.

"Kahvaltı yaptın mı?"

Suhandan, eliyle hala toplanmamış kahvaltı masasını gösterirken Carmen, bu teklifi kibarca reddetti.

"Kahvaltı yaptım ama bir kahve alırım."

"Hemen geliyor."

Carmen, mutfağa geçen kızı incelemeyi bırakıp hala salonda duran bavullara bakındı. Suhandan'ın, bu evde bunları nereye koyacağını düşündü. Kendiside zamanında aynı sorunları yaşamıştı, belki onun bu kadar çok eşyası yoktu ama kendilerine tahsil edilen evde en az burası kadar küçüktü. Tabi zaman içerisinde kendisi buna bir çözüm bulmuştu ve şimdi de aynı şekilde Suhandan'a yardım edecekti.

"Bavullarını hala yerleştirmemişsin?"

Suhandan, içeriden kendisine seslenen kadına o göremesede tebessüm ederek kahveler ile birlikte salona geçti. Kupalardan birini Carmen'e uzatan Suhandan, bir diğerinide kendisine alarak yanına oturdu.

"Henüz vaktim olmadı gerçi yerimde yok, ne yapacağımı bilmiyorum."

"Seni anlıyorum, zamanında aynı sorunları bende yaşadım. Tabi, benimkiler bu kadar fazla değildi. Seninle yarışamam tatlım."

"Biraz fazla olduklarının farkındayım ama emin ol hepsi gerekli."

"Beni dert etme, takılıyordum ama sorununun cevabı bende bil isterim."

"Nasıl?"

"Hangi oda da kalıyorsun?"

Suhandan, sorusuna soruyla karşılık veren hayat dolu bu kadından bir şey saklayamayacağını biliyordu çünkü Akif ile evliliklerinin arkasında ki gerçeği bilen bir kaç kişiden biri de Carmen'di. O yüzden çekinmeden kaldığı odayı söyledi.

"Koridorun başında ki küçük oda."

Carmen, kendi eviyle aynı plana sahip olan evi kafasında canladırınca işi kolayca halletmiş oldu.

"Tam isabet olmuş. Şimdi kahvelerimizi içip hazırlanıyoruz ve çıkıyoruz."

"Nereye gidiyoruz?"

"Şirkete tatlım!"

"Neden?"

"Sen hep bu kadar fazla mı soru sorarsın acaba?"

"Hayır ama bu- Carmen!"

Suhandan, bir anlık şaşkınlıkla kendisini açıklayacaktı ki burada asıl haklı olan kişinin kendisi olduğunu anımsadı. Onu şirkete götürmek isteyen oydu hemde konu kıyafetleriyken, elbette ne olduğunu merak edip soracaktı.

"Vakit kaybetmemek adına yolda anlatırım, şimdi sen hazırlan bende Enzo'yu, Nesli'ye teslim edip geleyim."

Suhandan, kendisine fırsat vermeden evden ayrılan kadının arkasından öylece bakarken pes dedi. Burada bile Gizem, gibi birini bulmuştu kendisine. Hayır anlamıyordu alnında yönetilebilir yazıyordu da o mu bilmiyordu? Neden her önüne gelen kendisine böyle davranıyordu, acaba sorun onlarda değilde kendisinde olabilir miydi? Fazla mı yumuşak başlıydı?

Elinde ki kupalarla salonun ortasında dikilmekten sıkılan Suhandan, boşları mutfak evyesinin içine bırakıp yeniden salona döndü. Bir müddet bavulları ile bakışırken bu kalabalık görüntüden kurtulmak için Carmen'in peşine takılmayı kabullendi ve kırmızı bir bavulu aldığı gibi odasının yolunu tuttu. Bir düzen delisi olduğu için kıyafetlerini bavullara yerleştirmeden önce düzene sokmuş ve nerede neyin olduğunu ezberlemişti. Kırmızı renkte ki bavullarına ise tek parça elbiselerini doldurmuştu.

Bavulunu zar zor yatağının üzerine koyan Suhandan, bir çırpıda açarak en üstlerde duran elbiseyi kolaylıkla çıkardı. Şallarının olduğu bavulu almayı unutan Suhandan tekrar salona dönerek bu seferde mor bavulunu aldı. İçinden kıyafetlerine uygun bir şalıda çıkarınca tamam olmuştu. Bavulları odanın bir köşesine yerleştirdikten sonra hızlı bir şekilde giyinmeye başladı. Biraz daha oyalanırsa, Carmen kapıda bitecekti.

İtalya'nın sıcak havasına aldanan Suhandan, üzerine mavi tonların çoğunlukta olduğu karışık desenli bir elbise giyindi. Elbisenin şifon kumaşı üzerinden adeta kayarcasına beline oturmuştu, yatağın üzerinde duran kırık beyaz şalınıda alıp vakit kaybetmeden minik makyaj masasına oturdu. Cildi oldukça cansız olduğu için önce cildini nemlendiren Suhandan ardından ten tonuna eşit bir fondöten ile yüzünün daha canlı durmasını sağladı ve son olarakta birazda rimel kullanarak şalını başına geçirdi.

Aslında Suhandan makyaja ihtiyacı olan bir kız değildi ama gideceği yere göre hazırlanması gerekiyordu ve biraz bakımlı olmaktan hiç bir şey çıkmazdı. Odadan çıkmadan önce boyunu kaldırması adına hafif topuklu bir terliğe uzandı, hava o kadar güzeldi ki spor ayakkabı giyerek kendine haksızlık etmek istemiyordu. Evden çıkmadan önce çanta almayı unuttuğunu hatırlayan Suhandan geri dönerek yeniden bavulları arasında kayboldu. Biran önce bu sorunu halletmesi gerekiyordu yoksa evden her çıktığında cinnet geçirecekti.

Bavullardan birinin içinde kıyafetinin içinde ki desenlere uyan renkte hasır bir çantayı alan Suhandan, içine cüzdanını, cep telefonunu ve ev anahatarını atarak nihayet evden çıkabildi. Bahçenin taşlı yollarında bata çıka yürürken, Carmen'in yine bir anda önüne çıkmasıyla korkan Suhandan, sitemkar bir şekilde söylendi.

"Artık buna bir son vermen lazım."

"Çok korkaksın Suhandan, benim bir şuçum yok."

"Eminim öyledir."

"Her neyse çok fazla çene çaldık, toplantı bitmeden şirkete gitmeliyiz."

"O nede-"

"Şişşşt! Daha fazla soru yok yürü bakalım."

Suhandan, koluna girip kendisini sürükleyen kadına hiç bir şey söyleyemedi nedense buna alışmıştı. İkili evden çıkıp bahçede ki arabalardan birine binerken, Carmen planlarını anlatmaya başlamış ve Suhandan'ı daha fazla merakta bırakmamıştı.

💚💚💚💚💚💚

Suhandan, arabadan inerken artık tüm olan bitene hakimdi. Carmen, kaldığı odanın yanında ki misafir odasını tıpkı kendi evinde de yaptığı gibi yıkıp olduğu odayla birleştirmek istyordu ve bunun içinde ilk durakları şirket olmuştu, buradan onun değişiyle bir ekip ki Suhandan'a göre bir kaç usta ile konuşup onları eve yönlendirecekti ardından birlikte alışverişe çıkıp yeniden dizayn edilecek olan kıyafet odasına bir kaç parça esya alacaklardı. Tabi bunların hepsini Akif ve Antonio toplantıdan çıkmadan önce yapmaları gerekiyordu ve Suhandan bu kısmı hiç ama hiç anlamamıştı. Neden onlardan gizli olmak zorundaydı ki?

Carmen, otoparkta ki asansörü çağırırken Suhandan, çantasını omzuna sabitleyerek yol boyunca aklını kurcalayan o soruyu sordu.

"Carmen, biz neden toplantı bitmeden şirketten ayrılmak zorundayız?"

"Andrea yüzünden!"

"Akif mi, neden?"

"Buraya gelmeden önce Antonio'yu arayıp geleceğimizi haber verdim."

Gelen asansöre birlikte binerlerken Carmen, devam etti.

"Tabi senin müstakbel eşinde oradaydı ve buna kâtı suretle karşı çıktı, nedenini hala anlamış değilim ama ona görünmeden şirketten çıksak iyi olur."

"Neden karşı çıktı ki, bu sabah şirkete gelmek istediğimi söylediğimde de aynı şekilde gelmemi istememişti."

"Tatlım benden duymuş olma ama Antonio'ya, nikahtan sonra işe balşayacağını söylemiş."

"Ne? Ciddi olmazsın?"

Carmen, açılan kapıyla birlikte asansörden çıkarken arkasında şaşkın bir kadın bıraktığından habersizdi.

"Hadisene!"

Suhandan, üzerindeki şaşkınlığı atıp Carmen'i takip ederken sinirliydi. Nikahlarına daha bir hafta vardı ve Akif bu bir hafta içinde kendisini evde tutmayı düşünüyorsa çok yanılıyordu.

"İşte burası, aman dikkatli olalım. Bu kat Akif ve ekibine ait. Aslında, Antonio toplantı da olmasaydı mimari kata çıkar ondan yardım isterdik ama şansımıza küs!"

"Peki neden buradayız, kimin odası burası?"

"Luca!"

Suhandan, daha fazla açıklama yapmadan kapıyı açıp giren kadının arkasından içeriye geçti.

Aslında bir kapıya vursalardı daha iyi olurdu ama!

"Luca, merhaba tatlım!"

"Carmen, hoşgeldin."

Suhandan, ikilinin samimi selamlaşmasını izlerken kendisine dönen adama tebessüm etti.

"Sen, şu kızsın!"

Suhandan, adamın verdiği tuhaf tepkiyi gülerek izledi. Kendisini tanımış olmalıydı ama ismini unuttuğuna emindi.

"Merhaba, Suhandan ben!"

"S-su-ha-"

"Handan diyebilirsin, daha kolay olur."

Suhandan, adamın ismini teleffuz etmekte zorlandığını anlayınca çareyi kısalmakta buldu. Gerçi burada geçireceği zaman diliminde Handan ismine alışması gerekiyordu, sıkça duyacağı su götürülemez bir gerçekti!

"Ah! Bu daha kolay, hoşgeldin Handan."

"Hoşbuldum."

"Bizi ayakta mı bekletmeyi düşünüyorsun Luca."

"Tabiki de hayır, buyrun."

Suhandan ve Carmen, Luca'nın gösterdiği deri koltuklara otururken genç adamda kendi koltuğuna oturmuştu.

"Söyleyin bakalım genç bayanlar, sizi burada görmeyi neye borçluyum."

"Bize bir ekip lazım Luca, yardımcı olabilir misin?"

"Olurum, olmasına da merak ettiğim birşey var. Neden ben, yani Antonio ve Andrea varken."

"Bugün burada olduğumuzu bilmemeleri lazım, o yüzden sana geldik."

"Arayada bilirdiniz."

"Dışarıda işlerimiz vardı, hem bize hesap soracağına yardım edip edemeyeceğini söyleyebilirsin!"

"Sakin ol tatlım, emrinize amadeyim."

Carmen, aldığı cevaptan memnun bir şekilde sırtını oturdukları koltuğa yaslarken Suhandan'ın aklı Akif'teydi. Neden kendisinin buraya gelmemesini istemiş olabilirdi ki? Carmen ve Luca'nın sohbetine seyirci kalırken çalan telefonla ikilinin sohbetide yarım kalmıştı.

"Afedersiniz, buna cevap vermeliyim."

Luca, şirket telefonuna cevap verirken Carmen ve Suhandan kendi aralarında ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Taki, Luca'nın endişeli hallerine dek!

"Che cosa?" (Ne oldu?)

"Sta bene, dove sei?" (O iyi mi, nerede?)

"Vicino, sto arrivando!) (Kapat, yoldayım!"

Luca, endişeli bir şekilde telefonu kapatıp ayağa kalkarken Carmen önüne geçerek onu durdurmuştu.

"Neler oluyor Luca, herşey yolunda mı?"

Suhandan, ikilinin kendi dilleriyle konuşmasından hiç bir şey anlayamıyordu ama kötü bir şeyler olduğununda farkındaydı. Havada uçuşan kelimelerin arasında tek anladığı, ismi geçen Akif'ti.

"Andrea, iyi değil! Toplantı odasındalar."

Luca'nın beklemeden odadan çıkmasıyla hareketlenen Carmen'in önünü kesen Suhandan, ne olup bittiğini öğrenmek istiyordu.

"Neler oluyor?"

"Tatlım, şimdi söyleyeceklerimden sonra sakin olmalısın!"

"Carmen! Uzatma da şöyle artık. Birine birşey oldu değil mi?"

"Andrea, iyi değilmiş. Toplantı odasında şimdi."

Suhandan, daha fazla dinlemeden kendisini odadan dışarıya attı. Toplantı odasının nerede olduğu bilmiyordu ama yinede şirketin içinde koşuşturup duruyordu taki Carmen önünü kesip kendisini bir asansör kabinin içine sürükleyene kadar!

"Sakin ol tamam mı? Yanına gidiyoruz."

Suhandan, asansörün en üst kata çıkmasını sabırsızlıkla beklerken aklına gelen felaket senaryolarını birbiri ardına sıralıyordu.

Asansörün durmasıyla, Carmen kendisinin koluna girerek yürütmeye başladı. Suhandan'ın gözleri dolu dolu yürümeye devam ederken gördüğü kalabalık ile ayakları daha fazla ilerleyemedi.

"Suhandan, hadi tatlım."

"O-o iyidir değil mi?"

"Birlikte göreceğiz, hadi gidelim."

Carmen önde Suhandan arkada kalabalık grubun arasına girdiklerinde onları aşmak ikisi içinde zor olmuştu. Suhandan, içeriye girebilmek adına aceleci davranırken kapının girişinde gördüğü manzarayla adım atacak mecali kalmadı.

Akif'in, koca bedeni savunmasız bir şekilde öylece yerde yatıyordu. Abisi baş ucunda kardeşini korumak istercesine onu kavramıştı ama genç adamın hissiz bedeni adeta içi boş bir çuval gibi öylece yatıyordu. Suhandan'ın gözünden bir damla yaş süzülürken ağzından tek bir kelime çıkabildi, o da ortama bir çığ gibi düştü.

"AKİF!"

.....

Sizce Akif'e ne olmuş olabilir?

Yeşil, mod; on💚💚

Ufak bir açıklama!!!

Deniz Subayım ve Osmanlı Güneşi'ni de sayarsak şuanda güncel olarak 3 hikaye birden yazıyorum. O yüzden, benden sık sık bölüm isteyen okurlarımdan bir parça anlayış beklediğimi belirtmek istiyorum ve Allah'a emanetsiniz:)

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 152K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
46.1K 3.6K 23
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
Pekmez By N. Y.

Teen Fiction

58.8K 3.5K 16
Ben ve gözlerim her şey normalmiş havası yaratmaya çalışırken, kalbim içeride bildiğini okumaya devam ediyor. Takılmaması gereken yerde takılı kalıy...
25.7K 1.4K 25
"Bu bir çeşit peri masalıysa cadıyı yendiğim kısma gelebilir miyiz artık?"