i'll make you my lover ♡ ¸. •...

By dushessamoon

133K 13.6K 14.8K

her şey okul dolabımda, üzerine ''lee minho'ya'' yazılmış ve dolabıma bırakılmış o beyaz zarfı bulmam ile baş... More

Episode 1
Episode 2
Episode 3
Episode 4
Episode 5
Episode 6
Episode 7
Episode 8
Episode 9
Episode 10
Episode 12
Episode 13
Episode 14
Episode 15
Episode 16
Episode 17
Episode 18
Episode 19
Episode 20
Episode 21 ama b me'li, basketbollu, hyunminli ve minsunglu
Episode 22
Episode 23
Episode 24
Episode 25
Episode 26
Episode 27
final 'bu gece genciz
final' umutlar ve yıldız tozları serpilmiş hikaye

Episode 11

4.7K 534 751
By dushessamoon


multi: Shy martin are you happy


*

Felaket kötü bir gün geçiriyordum.

Yemin ederim daha kötü olamazdı demeye bile cesaret edemediğim türden kötüydü hemde.

Üstelik yalnızca benim için kötü bir gün değildi. Seungmin öğle arası baya keyifsiz bir şekilde bizimle yemek yemiş ve ardından o haliyle derse girmek zorunda kalmıştı.

Jeongin de öğle arası bizimleydi. Yemekten sonra tek başına antremanlar için yanımızdan ayrılmıştı. Hyunjin'in bütün gün ona bozuk attığını söylemişti. Aralarında herhangi bir tartışma geçmediğini de eklemişti ancak yine de hyunjin bugün gelmemişti. Her öğle arası jeongin'i almak için yanımıza gelen çocuk bugün gelmemişti. Bu yüzden jeongin ne kadar bu duruma bozulsa da bize belli etmekten çekinerek kendini toparlamış ve tek başına gidebileceğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı.

Hyunjin şanslı günündeydi. Dua etsindi ki bugün çok hastaydım.

"Al bunu, kafanı koy ve dinlen biraz."

Chan hyungun çıkarıp bana uzattığı ceketine karşın tebessüm ettim ve dediğini yaparak aldım.

Ceketi yastık konumuna getirdikten sonra başımı üzerine koydum. Yumuşacıktı ve chan hyungun parfümünün kokusu bedenimin gevşemesini sağlamıştı. Kesinlikle ağır bir kokusu yoktu, yalnızca her zamanki chan hyung parfümünden daha rahatlatıcı gelmişti bu kez.

Öğleden sonraydı ve kantinde her zaman mesken edindiğimiz masadaydık. Yurda gidemeyip okula geri döndüğümde en azından revirde hemşireyi bulmayı planlamıştım. Ama demiştim ya berbat bir gündü, lanetlenmiş olma ihtimalimi belki de yüz defa falan zihnimde tartmıştım. Lanetlenmiş miydim bilmiyordum ancak revirde hemşire falan yoktu.

Chan hyung, hemşire olmadığı için ve benim bir yerlerde düşüp bayılma ihtimalim yüzünden dersini asmayı tercih ederek yanımda kalmıştı. O hep böyleydi, konu biz olduğumuzda hep daha hassas oluyordu.

Ben tam bunları düşünürken endişeli küçük gözlerini bugün milyonuncu kez suratımda gezdirmiş ve sinirle bir şeyler mırıldanmıştı. Sanırım bir türlü okula teşrif etmeyen hemşireye masum bir küfür hediye etmişti.

"Henüz ölmüyorum hyung." diye mırıldandığımda kaşlarının kalktığını gördüm.

Ceketine sarılmış ve mayışmış bir halde, belki de sesim kedi yavrusundan farksız çıkıyorken beni ne kadar ciddiye aldığını tahmin etmek zor değildi.

"Berbat espiri bu arada."

Onu rahatlatmak istemiştim ama görünüşe bakılırsa pek başarılı olamamıştım.

Yeniden sessizlik olduğunda biraz gözlerimi kapatmayı denedim. Tamam, düşünmem gereken birçok şey vardı. Seungmin'in neden keyifsiz olduğunu düşünüp ağrısı kesilmeyen beynime biraz daha eziyet edebilirdim. Ya da Jeongin'in yanımızdan beş karış suratla ayrılmasına neden olan hwang hyunjin'i yumrukladığım hayaller kurup biraz rahatlayabilirdim.

Ama ikisini de düşünemiyordum. Bana en uzak düşünce, jisung'un dolabıma bıraktığı ıslak not kağıdı ve ardından yurtta duyduğum konuşmalardı. Ve ben ne yapıyordum biliyor musunuz? Tam da bu ikisini düşünerek ne kadar kötü bir dost olduğumu kanıtlıyordum. Jeongin ve seungmin'i önemsemesi gereken bu aptal organım neden o çocuğu düşünüyordu, işte orası tam bir muammaydı. Belki de ona acımıştım?

Sinirle kapattığım gözlerimi araladım. Küfür etmek veyahut sinirimi atacak herhangi bir şey yapmak istemiştim ancak kantinin girişinde yakaladığım beden buna engel olmuştu. Jeongin'di.

Jeongin'in bize bayılmadığı ve antremanlarının akşam geç saatlere kadar sürdüğünü düşünürsek ters giden bir şeyler vardı.

Daha ne olabilir tanrım, diye mırıldandım. Daha ne kadar boktan bir gün olabilirdi.

"Jeongin?"

Chan hyung da onu fark ettiğinde jeongin hızlı adımlar ile yanımıza ulaştı. Yanımıza geldiğinde kafamı kaldırıp ona baktım, nefes nefeseydi.

Pekala, kesinlikle ters giden bir şeyler vardı.

"Neyin var senin?"

Jeongin'in yutkunduğunu gördüm. Gözlerinde garip bir şeyler vardı.

"Jeongin, ne oldu?"

"Hyunjin her şeyi öğrenmiş."

Jeongin'in aniden dudakları arasında kayan cümleler biraz önce gevşemiş olan bedenimin yeniden kasılmasına neden olmuştu.

"Seungmin'in onu sevdiğini, benim antremanlardan ona gönderdiğim videoları. Her şeyi.."

"Ne?"

Chan hyungun sesi olması gerekenden biraz daha yüksek çıktığında, kantinde yankı yapıp ikinci defa bize dönmüştü. Neyse ki kantinde yalnızca biz vardık.

"Nasıl öğrenmiş, hyunjin nerede şuan?"

Öğlen arasında hyunjin'in yanımıza gelmemesi ve bütün gün jeongin'e şerefsizin teki gibi davranmasının sebebini şimdi daha net anlayabiliyordum.

"Bilmiyorum."

Jeongin stresle ellerini saçlarına attı. Fazla tedirgin görünüyordu. Ve gözlerindeki o ifadenin seungmin'in başını yaktım ifadesi olduğuna emindim.

"Antremanlardan erken çıkmış. Bende öğrenince okula geldim hemen."

"Seungmin'i bulmamız lazım." dediğimde bana döndüler.

Her şeyi bir kenara fırlatmıştım, seungmin'i bulmamız gerekiyordu. Eğer hyunjin'in antrenmanlardan çıkma amacı okula gelip seungmin'e ağzına geleni saymaksa, bizim hyunjinden önce seungmin'i bulmamız ve hyunjin'e tüm söyleceklerini yutturmamız gerekiyordu.

"Spor dersi vardı."

Chan hyung'a başımı salladım ve üçümüz hızla kantinden ayrıldık. Spor salonuna ilerlerken yalnızca geç kalmamış olma ihtimalimiz için dua ediyordum.

*

Seungmin-

Spor dersinden kesinlikle nefret ediyordum. Hatta o kadar nefret ediyordum ki her seferinde ders bitiminde bir priz ve bir bıçak bulup zirvesini yaşadığım hayatıma son verme isteği ile dolup taşıyordum.

2000'liler adına düzenlenecek etkinlikler gram ilgimi çekmiyordu. Sırf bu yüzden her spor dersinde sanki o yarışmalar bizim sonumuzmuş gibi bize baskı yapılmasına tahammül edemiyordum. Her şey okulun başarısı değildi, her şey bizim başarımız da değildi. Öğrencileri kendi aralarında başarılı olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayırmak da yapılabilecek en şerefsizce hareketti.

Yorgunlukla spor salonun bir kenarına çöktüm. Hemen karşı tarafta, diğer sınıfın arasında jisung ve felix vardı. Anlayacağınız tüm 2000'liler bu eziyetin içindeydi.

Telefonumu çıkarıp bizimkilere beni biran önce bu şeyden kurtarmaları adına bir mesaj çekebilirdim. İmdat diye de bağırabilirdim. İmdat amk, burada ağzıma sıçıyorlar.

İkisini de yapamadım çünkü spor salonun kapısı açıldı.
İçeri hyunjin ve peşinden de changbin hyung'un girdiğini gördüm.
Onlar içeri girer girmez tüm odaklar onlara çevrildi. Benimse sol tarafımda bulunan ve kan pompalamaya yarayan o organ hedefini şaşmış gibi çarpmaya başladı. Hyunjin'in üzerimdeki etkisinden nefret ediyordum, kalbimin deli gibi çarpmasından nefret ediyordum mesela. Herkese karşı çizdiğim farklı seungminler varken onun kafamın içinde yaşayan tüm seungminleri yok etmesinden nefret ediyordum. Bu yüzden bir nokta da bazen jisung'u anlıyordum. Onunla yakın olmasak bile sevgili dostum minho'nun da onda bu etkiyi yarattığını biliyordum.

Hyunjin'in yanıma geldiğini fark ettiğimde dudaklarımı saran aptal gülümsemeye engel olamadan ayağa kalktım. Şimdi herkesin odağının bizde olduğunu hissedebiliyordum. İleriden jisung ve felix bile bizi izliyorlardı.

"Selam min."

Hyunjin yanıma gelip bana en güzel gülümsemelerinden birini sunduğunda midede oluşan o kelebek klişesini yaşamakla meşguldum.

"Selam." diye mırıldanıp sesimi stabil tutmaya çalıştım. Ellerim arasında bizimkilere mesaj atmak adına kilidini açtığım telefonum vardı.

Hyunjin'in yanında bulunan changbin hyung ise burada olmaktan pek hoşnut durmuyordu. Changbin hyung hep böyleydi, biraz sert bir duruşu vardı.

"Antremanların yok muydu senin?"

"Vardı. Ama senin için iptal ettim."

Kaşlarımı çattım. Yanlış duymadığıma emindim ancak benim için antremanını iptal etme düşüncesi bir türlü mantıklı gelmiyordu.

"Hyunjin, yapma şunu."

Changbin hyung sıkıntıyla nefes aldığında hala ne olduğunu anlamamıştım.

"Bir şey yaptığım yok, müsade et.
Telefonunu verir misin seungmin?"

"Telefonum mu? Neden?"

Hyunjin'in dudaklarında yeşeren gülümsemenin silinişine ve suratını oldukça ciddi bir ifadenin ele geçirişini izledim.

"Sana telefonunu ver dedim."

Hyunjin sinirle söylediklerinden sonra aniden telefonumu elimden kaptığında durdum. Gürültülü bir şekilde çarpan kalbim tüm algılarımı kapatmış gibiydi. Saniyeler içinde yaşadığı duygu değişimi benimde kafamı karıştırmıştı.

"Ne yapıyorsun? Ver telefonumu."

Üzerimdeki şaşkınlıktan kurtulup telefonuma uzanmak istediğimde kolunu bedenin arkasına alarak bana engel oldu. Koyu renk gözlerinde iyi olmayan bir şeyler vardı. Korkutucu bakıyordu, her zamanki hyunjin gibi durmuyordu.

Nefesimin kesildiğini hissettim, ne olduğuna dair hiçbir halt bilmiyordum ancak bana böyle bakması bile içimde bir yerlede bir kopuşu harekete geçirmişti.

"Burada mı benim gizlice çekilmiş videolarım?"

Hyunjin'in kasılan çenesine baktım, sonra birbirine bastırdığı dudaklarına ve ardından harelerindeki saf kine. Öğrenmişti.

"Ne yapıyorsun, her gün telefonunda sakladığın videolarıma bakıp bir zavallı gibi ağlıyor musun?"

Dudaklarım aralandı. Nereden öğrendiğini düşünmeme bile fırsat tanımamıştı. Kurduğu cümleler çok ağırdı. Ama ben, ona aşık olan benim için çok daha ağırdı. Kemiklerimi kırıyor gibi hissettirmişti. Hiç kimsenin bu denli üzerimden geçemeyeceğini biliyordum, bu boğazımı düğümlemiş ve o an bana uğraması gereken tüm cümlelerin benden uzaklaşmasına neden olmuştu.

"Hyunjin kes şunu."

Dinlemedi. Ne changbin hyungu umursadı ne de karşısında neredeyse ağlamak üzere olan beni. Yalnızca kırıp dökmeye odaklanmıştı.

"Bakın millet, kim seungmin bana aşık ve benim gizlice çekilmiş videolarımla acınası bir aşk hayatı yaşıyor."

Hyunjin sesini yükseltip herkese telefonumu gösterdiğinde gözlerimi sımsıkı kapattım. Vücudumu ele geçiren titreme dalgası, boğazıma kadar gelen hıçkırıklar benim sonum olmaya çok yakınlardı.

Hyunjin ona olan duygularımı orada bulanan herkese acınası bir şeymiş gibi gösterirken yalnızca gözlerimi kapattım.

Ve yok olmak istedim. Tüm bakışlar üzerimdeyken ve hyunjin beni bir zavallı olarak görüyorken yok olmayı diledim.

~~

cok kalpler kırılıyor umarım sizinki de kırılmıyordur
neyse nasılsınız?
bne bu bicim hayatimda olanlari seyrediyorum

Continue Reading

You'll Also Like

26.7K 2.4K 14
Chan bana bas. Bang Christopher Chan+Kim Seung Min SemeChan+UkeSeung -1- #chanseung -1- #bangchristopherchan
12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
11.3K 952 20
Ailesi onu sevmiyor okulundaki herkes onu sevmiyor ,han jisung ; bu hayatta sevilmeyen nefret kusulan bir omegaydı.eski okulunda ona hayatı zindan ed...
2.5K 170 15
"jisung bana bak." "Ne var minho?" Ağlamaktan kızarmış gözlerimi sildim. "Onu boşversene, ben varım ve sevgilin olmak istiyorum." Minific / argo / s...