YER ALTINDA BEŞ METRE

By YamurYilmazlar

475K 49.6K 94.5K

Herkesin bir hikayesi var. Okunacak kadar güzel, anlatılacak kadar değerli. O hikayeleri herkes gibi hep okud... More

1.BÖLÜM- "Lacuna: İçimdeki Boşluk"
2.BÖLÜM-"Onism: Keşfedemediğimiz Küçük Dünya"
3.BÖLÜM- "Dudene: Cam Kırıklarına Saplı Krallık"
4.BÖLÜM-"Burgeon: Kabuslarda Boğulan Minik Ruh"
5.BÖLÜM-"Tacenda: Çok Uyuyan Az Rüya Gören Çocuk"
6.BÖLÜM-"Gaia: Tene Batan Kirli Düşünceler"
7.BÖLÜM-"Basorexia: 5 Metrenin Altında Isınan Kalp "
8.BÖLÜM-"Morosis: Aptalların Korkak Kraliçesi"
9.BÖLÜM- "Sweven: Kürkçü Dükkanına Dönen Tilki"
11.BÖLÜM- "Laconic: İlkler ve İlki Yaşatanlar"
12.BÖLÜM- "Insouciant: Zihin ve Onun Hapishanesi"
13.BÖLÜM-"Novaturient: Mazide Saklı Hayalet"
14.BÖLÜM- "Woolgathering: Tene Batan Korkular mı Küçük Çocuk?"
15.BÖLÜM- "Typhlobasia: Acıyan Kanatlar, Ölmüş Kelebekler"
16.BÖLÜM-"Nefelibata: Yabancı ve Canavar"
17.BÖLÜM-"Pretichor: Kabuslardan Uyanan Gaia"
18.BÖLÜM- "Reverie: Ateşten Korkular, Susmayan Sesler"
19.BÖLÜM- "Thalassic: Kayan Yıldızlar, Kaybolan Anılar"
20.BÖLÜM- "Elysian: Toprağa Gömülmüş Küçük Umut"
21.BÖLÜM- "Ephemeral: Pili Tükenmiş Oyuncak"
22.BÖLÜM:""Acatalepsy: Kaybolan Yapboz Parçaları"
23.BÖLÜM- "Numinous: Gelecekteki Geçmiş"
24. BÖLÜM-"Noctuary: Savaşı Kaybetmiş Hayalet"
25. BÖLÜM-"Noetic: Kül Olan Film Makaraları."

10.BÖLÜM- "Querencia: Geçmiş ve Geçmiştekiler"

17K 2K 3.1K
By YamurYilmazlar

Merhaba!

Nasılsınız?

Bu bölümde yorumlarınız ve oylarınızla yanımda olursanız, beni çok mutlu edersiniz^^

son olarak hikaye ile ilgili bana ulaşabileceğiniz yerler ;

instagram: aurora_mensis

instagram: yeraltindabesmetre

twitter: auroramensiss

#yeraltindabesmetre hashtagi ile twitter'da düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

İyi okumalar!

Önceki Bölümden...

Gözlerim taze yaşlarla dolarken kafamı hayır anlamında salladım.

Hazır değildim, konuşmak istemiyordum.

Yine de Asil bana doğru titrek bir adım attı.

Ben ise bir adım geriye doğru gittim.

Gece ise yavaşça Asil'e doğru ilerledi. Hiçbir şey söylemeden en sert bakışı ile tam onun karşısına gelmişti. Kendini sıktığı belliydi, burada olmalarını en az benim kadar istemiyordu. O anda ise dudaklarımdan acı bir hıçkırık kaçıverdi. Sesi duyduğu anda ise Gece bakışlarını hızla geriye çevirdi, yanaklarımdan akan gözyaşlarında bir anlığına duraksadı. Daha sonra ise kendini tutamadı.

Yumruğunu, Asil'in yüzüne hızla indirdi.

Dudaklarından çıkan kelimeler ise buz gibiydi.

"O gözyaşlarını akıtmayacaktın Aker."

   10.BÖLÜM- Querencia: Geçmiş ve Geçmiştekiler 

"Sevgili Gaia, 

Diğerlerinin aksine sana dokunmak benim en büyük hediyemdi..."

Gaho- Stay Here

EXO- Cosmic Railway

Halsey- Without Me

Red- If I Break

Zaman yavaşlamıştı.

Hatta karşımda olan biteni izlerken her şey duracak kadar yavaştı. 

Belki de zihnim neler olduğunu anlamayı deniyordu. Çözmek için uğraşıyordu. Bu yüzden mi her şey yavaştı sorusu ise aklımda canlanıyordu. Gece'nin Asil'e doğru bir adım attığını görmüştüm, Dudaklarımdan çıkan hıçkırık ile gece mavisi gözler ise bana dönüvermişti. Gözümden akan yaşları ben bile farketmemişken o farketmişti. O anda ise gece mavileri koyulaşmıştı, öfke var olmuştu bakışlarında. Hem de büyük bir öfke. Ağladığımı görmekten hiç hoşlanmadığını ise o kısacık saniyede anlayıvermiştim. Asil'in ise tüm bunların farkında olmadığını anlamıştım. Gözümden akan yaşlar onu üzse de onun yüzünden ağladığımı bilmek onu kahretmişti. Bu yavaş anda sadece Lodos, Gece'yi izliyordu, onu tanıyormuşçasına hamlelerini kolluyordu.

Ben ise zamanın yavaşlığında kaybolmuştum işte.

Gece'nin yumruğu Asil'in yanağına doğru patladığında ise olduğum yerde kalıvermiştim. Adımlarımı bir türlü ileriye doğru atamamıştım. Asil'in kafası hızla sağa doğru dönmüştü. Bedeni ise beklenmedik hareketle yere doğru inmişti. Lodos'u ise ona yardım etmek için anında harekete geçmiş ve tüm bunların ortasında öfkeden deliye dönen Gece'ye şahit olmuştum.

Neler oluyordu peki?

Ne zaman bu hale gelmiştik?

Canımdan bile çok sevdiğim kardeşim nasıl kalbimi bu kadar kırmıştı? Tanımadığım bir yabancı bir damla akan gözyaşım için nasıl insanlara saldırmıştı? 

Bilmiyordum. Bu sorulara hiçbir cevabım yoktu, tek bildiğim yere düşen Asil'e yardım etmem gerektiğiydi. Lodos, Gece'yi zapt etmek için uğraşırken zamanın yavaşlığı geçmeye başlamış, önümdeki sis bulutu kalkıvermişti. Hızlı adımlarla Asil'in düştüğü yere doğru eğilmiştim. Ona dokunamayacağımı bilmek bu anda canımı daha da yaksa da girebileceğim kadar yakınına geldim.

"Asil?"

Her nasıl olduysa dudağı patlamış, yanağında ise büyük bir kızarıklık oluşmuştu. Sersemlemiş olduğunu ise yeni yeni farketmiştim, hiç beklemediği anda yüzüne inen yumruk ile sadece yanağını tutup yere doğru bakıyordu.

"Asil?"

Sesimi bu sefer duymuştu, bakışları ise yavaşça beni bulmuştu.

Yeşil hareler benim yeşil harelerime odaklandığı anda ise ona olan kızgınlığım ise uçuvermişti.

Canının acıması bile kendimi suçlamak için bir nedendi artık. Biliyorum, söylediği kelimeler içimdeki kanayan yaraya isabet etmiş olsa da o da haklıydı. O da kardeşinin hastalıksız normal olmasını istiyordu. Sırtına binen bir yük olmamdan çıkmak istiyordu belki de.

"İyi misin?"

"Asıl sen iyi misin?" dedi bakışları yüzümde dolaşırken.

Bir gündür görüşmediğimizi ise yeni yeni fark ediyordum. Ona ne kadar iyi olduğumu söylemek istesem de iyi değildim. Söylediği her bir kelime ile vücudum dayanamamış ve atak geçirip bayılmıştım. Yine de bunları öğrenmesini istemedim, onun gözünde daha fazla güçsüz olmak istemiyordum.

"İ-yiyim." Bakışlarımı bakışlarından kaçırdım.

"Asal." Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.

"Gözlerimin içine bakar mısın?" Titrek bir nefes aldı. "Lütfen."

Yeşil gözler tekrar odağıma girdi, benden izinsiz bir damla yaş daha yanağımdan döküldü.

"Biraz rahatsızlandım." dedim mırıldanarak.

"Ne?"

O anda Lodos'un arkada tuttuğu Gece'nin sesi kulaklarımıza doldu.

"Panik atak geçirdi, sahilde baygın bir şekilde onu buldum ve hasteneye götürdüm."

Her bir kelime sanki Asil'in kalbine isabet etmiş gibiydi. Hiçbir şey söyleyemeden öylece bana doğru bakıyordu.

"Ben-im yü-zümden mi?"

Onu daha fazla üzmek istemedim. Dudaklarımdan yalan kelimeler hızla döküldü.

"Senin yüzünden değil."

Yine de kelimelerime inanmadı.

"Ben çok kötü bir kardeşim."

Bunu dediği anda gözleri dolmuştu, normalde onun ağladığını hiçbir zaman görmemiştim. Duygularını benden her zaman gizlerdi Asil, belki de ondan etkilenmemden korkardı, belki de zayıf gözükmekten ama asla gözyaşlarını görmemiştim.

En son beni kaybettiği zaman ağlamıştı, tamamen değişerek geri döndüğüm zamandan beri onu böyle görmemiştim. Göğüs kafesim ile bu görüntüyle sıkışıvermişti.

"Ben iğrenç biriyim."

Bunu dediği anda hızla ayağa kalktı, sanki nefes alamıyormuş gibi, tıpkı benim atak geçirdiğim zamanlar gibi. Adımlarını zar zor atarak hızla yattan limana doğru hızla indi. Ben ise düşünmeden onu takip etmeye başladım. Gece ile Lodos'un arkada kaldığını biliyordum, aramızda çözmemiz gereken şeyler olduğunu biliyorlardı.

"Asil!"

Beni duymamayı tercih ediyordu bedeni, sarsak ve bir o kadar hızlı adımlarla ilerliyordu. Çıplak ayaklarım onu takip ederken yeniden kirlenmişti ve Asil durmamıştı. Sahilden, müstakil evlerin olduğu yerleri geçmiştik. En sonunda ise ağaçların başladığı yere gelivermiştik. Adımları ise geldiğimiz yer ile afallamıştı çünkü oraya geri dönmüştük.

Nefesim bir anda duraklamış, bedeninin neden buraya gelmek istediğini farketmiştim.

Kaybolduğum yerdeydik.

Asil, çimenlerin ortasına bedenini bırakıvermişti. Bende zor da olsa attığım adımlarla yanına oturmuştum.

"Burası." dedi yavaşça burnunu çekerken.

"Burası." dedim gözlerimden yaşlar akarken.

Yıllar Önce Burası...

Palamutbükü'nü çok ama çok seviyordum.

Neredeyse her yaz buraya gelmeyi iple çekiyordum. Burada anneannem ve dedem istediğimiz her şeye izin veriyordu, anaokulundaki gibi bir sürü kural yoktu. Öğle araları uyumak zorunda da değildim hem. Kuralsız bir şekilde istediğim kadar vanilyalı dondurma yiyip Asal ile tüm gün yüzebiliyordum.

Ayrıca burada birçok arkadaşım vardı. Mesela en yakın arkadaşım salak Lodos, Erva ve her dakika beni takip eden yardım etmek istediğim o üzgün kız. Burada hepsiyle çok ama çok mutluydum. Tekrar şehre döneceğimizi düşündükçe hep burada kalmak istiyordum.

Günler birbirine benzese de burada çok eğleniyordum.

Yine sabahın köründe heyecanla uyanmış, akşamüstüne kadar Asal ve Lodos ile denizde yüzmüştük. Su savaşları ve birkaç vanilyalı dondurma derken de gün yine sona ulaşmıştı. Ben ise az zamanımız kaldığı için daha da dışarı kalmak istiyordum, eve gidip uyumak istemiyordum. Ne de olsa iki güne eve dönecektik.

Bak yine çok üzülmüştüm.

Eve gitmeyi düşündükçe ise dudaklarımı bükmeye başlamış, ıslak ayaklarımı kumun içine gömmüştüm.

Belki de kumun içine yapışır kalırdım değil mi? 

Aşırı akıllısın Asil ya. Aferin sana.

"Ne oldu Asil?"

Asal her zamanki gibi duygularımın değişimini yakalamıştı. İkiz olduğumuz için mi böyleydik bilmiyordum ama birbirimizle ilgili hemen hemen her şeyi hissediyorduk. Üzgünsem Asal üzüntümü anlıyor, mutluysam benimle birlikte mutlu oluyordu. Ona karşı olan sevgim ise bu yüzden herkesten daha farklıydı.

Farklı bedenler aynı ruhu taşıyorduk içimizde, bunu ise anneannem bize söylemişti. Yoksa aklımın ucunda bile böyle cümleler geçemezdi.

Yani altı yaşında bir çocuğum sonuçta değil mi?

Aklım yine düşünceleriminle karışırken Asal yanıma oturdu ve omzuyla omzumu dürttü. Bu hareket ona her şeyi anlatmam gerektiğini söylüyordu, yoksa birazdan kafamı kuma gömebilirdi. Kafamın kuma gömülmesini istemiyordum.

"Buradan gitmek istemiyorum."

Asal da aynı şeyi hissediyormuş gibi kafasını salladı. Benim aksime koyu ıslak saçları yanaklarına yapışmış kedilere benzeyen yeşil gözlerini denize doğru çevirmişti.

"Bende gitmek istemiyorum Asil."

"Acaba annemlere burada yaşamak istediğimizi mi söylesek?" dedim sanki çok akıllı bir fikir bulmuşçasına.

"Saçmalama, burada kalmamıza izin vermezler."

"Niye izin vermesinler?"

"Burada gidebileceğimiz özel bir okul yok. Annemler eğitimimiz konusunda ne kadar katı biliyorsun."

"Hah. Okumak çok önemli bir şey sanki." dedim yaptığımız kumdan kalelerin daha eğlenceli olduğunu düşünürken. Asal ise cümleme sinirlenmiş gibi kafamın arkasına doğru bir tane geçirdi. Canım acımıştı.

"Yah, ne yapıyorsun?"

"Okumak çok önemli şapşal. Okuyup dünyaya bir şeyler katacağız."

"Babamdan öğrendiğin cümleleri bana tekrar etmesene sen."

"Ben bari babamın dediklerini hatırlayabiliyorum." dedi burnunu havaya dikerken.

Gerçekten Asal bazen yaşından fazla büyük davranıyordu. Benim istediğim tek şey vanilyalı dondurma iken o okuma yazma öğrenmeye başlamıştı bile. Onun böyle akıllı olması aslında hoşuma gidiyordu, evde yaptığım yaramazlıklarımından hep bir şekilde kurtulmamı sağlıyordu.

"Birkaç gün daha kalmak istesek izin vermezler mi ya?" dedim tekrar konumuzu buradan gitmemeye getirirken. İki gün çok az bir süreydi, üç ay nasıl geçmişti hala anlamıyordum.

"Zaten bu sefer tatili çok uzattık, izin vermezler."

"Hoff."

"Cidden hoff."

O anda ise Lodos denizden çıkıp yanımıza geldi, o da tıpkı benim gibi ayaklarına kuma sokarken aklıma bir fikir geldi. Son kez birlikte eğlenebilirdik. 

"Asal?"

"Hı?"

"Lodos?"

"Hı?"

"Diyorum ki, son kez saklambaç oynayalım mı?"

Anneannemlerin evinin yukarısında kalan ormanlık alanda her hafta saklambaç oynuyorduk. Kimse oralara gelmediği içinde saklanacak yüzlerce alan vardı ve her seferinde çok eğleniyorduk. 

"Evet, oynayalım!" Lodos hemen kabul etmişti, canım yakın arkadaşım benim.

"Ama akşam olmasına az kaldı Asil." dedi Asal.

Bu aralar anlayamadığım bir şekilde endişeliydi, Palamutbükü'ndeki normal rahatlığı yoktu sanki ama sorduğum zaman bir şey olmadığını onlarca kez söylemişti. Asal bana yalan söylemezdi bu yüzden dedemin anneanneme dediği şekilde kuruntu yapıyordum kesin.

Yeşil gözlerimi aynısı olan gözlere çevirdim. Küçük yavru köpek bakışlarımı gördüğü anda ise Asal kaybetmişti, başımı yavaşça salladı. Bende heyecanla ayağa kalkıp ikisini sürüklemeye başladım. Bize su almaya gitmiş Erva'yı yolda görüp peşimize takmıştık. Anneannemlerin evinden geçerken ise hemen geleceğimizi söyleyerek yukarı çıkmaya devam ettik. Tepeye çıkıp ormanlık alana geldiğimizde ise her zaman durduğum ağaç kavuğuna yaslandım.

"O zaman son kez saklambaça hazır mıyız?"

Üçü de başını salladı.

"Bir, iki, üç, dört, beş..."

Lodos'u bulmak her zamanki gibi kolay olmuştu. Yine hangi yere saklanacağım diye düşünmekle uğraşırken en saçma yere saklanıvermişti. 

Onu bulduktan sonra ise geriye Erva ve Asal'ı bulmak kalmıştı. Erva çoğunlukla benim saklandığım yerlere saklanıyordu, ve Lodos'tan sonra onu buluvermiştim. Şimdi ise tek kardeşim kalmıştı. Bu ise daha zordu çünkü Asal zekiydi. Hiç aklıma gelmeyecek yerlere saklanırdı, son seferimizin olduğu içinde kesin zor bir yere saklanmıştı.

Yaklaşık kırk beş dakika arayıştan sonra onu hala bulamamıştım ve hava kararmaya başlamıştı. Lodos ve Erva da etrafa bakmaya başlamış ve ister istemez içime bir tedirginlik dolmuştu. 

Neredeydi Asal?

"Asal!"

Burada da yoktu.

"Asal!"

"Asal, hadi çık artık."

Erva tırnaklarını yemeye başlamış, kocaman gözleri endişeyle bana bakıyordu. "Asil anneannenlere haber vermeliyiz."

Lodos da onu onaylayan bir şekilde kafasını salladı. "Bu kadar uzun süre kaybolmazdı."

"Bize şaka yapıyordur, merak etmeyin."

Bu kelimeler dudaklarımdan dökülse de artık korku yanıbaşımdaydı. Aklıma gelebilecek her yere bakmıştım ama yoktu. Asal hiç bu kadar uzun süre saklanmazdı ama yine de biraz daha aramaya karar vermiştim. Anneannemlere söylersem bana çok kızacaklardı ve kızmadan kurtulabilme olasılığım hala vardı. 

Arayışların sonunda bir buçuk iki saat olmuştu ve artık hava iyice kararmıştı. Asal'ın artık şaka yapmayacağına emin olmuş, hızlı adımlarla eve doğru Lodos ve Erva'yla koşmuştum. Erva hıçkırıklarla ile ağlıyor, Lodos onu sakinleştirmeyi deniyordu. Bahçeyi sulayan dedemi gördüğüm anda ise altı yaşındaki küçük bir çocuğun yapabileceği tek şeyi yaptım, hızla ona sarılıp ağlamaya başladım.

"Asil! Ne oldu dedeciğim?"

"De-de, As-al y-yok."

"Ne demek yok?"

"S—aklamba-ç oynu-yorduk, son-ra onu b-ulamadık."

Kelimelerim hıçkırıklarımın arasında zar zor anlaşılırken dedem hemen anneanneme seslendi. Anneannemi gördüğüm anda ise dedem polisi aramasını istemişti. Palamutbükü'ndeki tüm halk böylelikle ayağa kalkmıştı. Arama ekipleri, köpekler derken her yerin altı üstüne getirilmişti. Zaman ise yavaşlamıştı sanki. Annem ve babam ilk uçakla gelmiş, Asal ise hala bulunamamıştı.

Hepsi benim suçumdu.

Kimse bunu ilan etmese de gerçeği biliyordum. Son kez saklambaç oynayıp burada kalmak istemiştim. Bencilliğim ise en büyük hatam olmuştu. Günler sadece ağlayıp Asal'ı bekleyerek geçerken ise komik bir şekilde istediğime kavuşmuştum. Yaklaşık on gün daha Palamutbükü'nde kalmıştık ama bu on gün hayatımın en kötü zamanıydı.

Ta ki o bulunana kadar.

Anneannem aldığı telefon ile ağlayarak beni yanında hastaneye götürmüştü. İlaç kokan beyaz odaya girdiğimiz anda ise onu görmüştüm. Beyaz örtülerin arasında dümdüz duvara bakıyordu, saçları ve bedeni çok kirliydi. Zayıflamıştı. İnce bileklerinde ise morluklar vardı, çok ama çok bitkin duruyordu. Yine de önemliydi, nefes alıyordu. Kardeşim yaşıyordu. 

Bu heyecanla düşünmeden hızla yatağa doğru koştum. Onu görmenin mutluluğu tarif edilemezdi benim için. Kollarımı ona doladığım anda hıçkırıklarım etrafta yankılanmaya başladı, o anda ise kulaklarıma çığlıklar doldu.

"Dokun-ma."

Ne?

Anlamadım.

"DOKUNMA BANA."

Asal ilk defa bana bağırmıştı.

Ve anlayamadığım bir güç ile bedenimi hızla yere doğru itmiş, sert mermerin üzerinde şaşkınlıkla ona doğru bakmaya başlamıştım. O ise durmadan çığlıklar atıyordu. Kendinden geçmiş gibiydi, durmadan ona dokunmamamız gerektiğini söylüyordu. Etrafı dağıtmaya başladığı anda ise odaya doktorlar girmişti, koluna bir iğne saplamışlardı. Odadaki herkes durmadan ağlarken ise oda sessizliğe bürünmüştü. Hareketleri yavaşlamaya başladığı anda ise yaşlar akan gözü bana kitlenmişti ve kurumuş dudaklarından kelimeler döküldü.

"Bir, iki, üç, dört, beş."

Neden saklambaçtaki gibi sayı sayıyordu?

"İnsanlar... İnsanlar, insanları kirletir."

Hayatımız tamamiyle değişmişti artık. 

Benim yüzümden.

—————

Anılar ikimiz içinde keskindi.

Ben hatırlayamadığım zaman içinde korkuyordum, Asil ise o anın içinde yaşıyordu. Kaybolduktan sonra neler olduğunu az da olsa biliyordum ama emin olduğum tek şey hepimizin değiştiğiydi.

"Tüm suç benimdi."

Asil'in gözlerinden akan yaşlara baktıkça aynı yaşlar benden süzülüyordu.

"B-böyle deme."

"Benim yüzümden saklambaç oynadık, benim yüzümden karanlıkta kayboldun. Benim yüzümden insanlara dokunamıyorsun. Benim yüzümden hayatın karardı."

Her bir kelimenin ardında bir acı vardı. Yıllardır o gün hakkında hiç konuşmamıştık, hem de hiç. Çünkü zordu, o gün hakkında konuşursak ne olabileceğini bilmiyorduk.

"Senin suçun değildi." dedim derin bir nefes alırken.

Asil ise bakışlarını bana doğru çevirdi ve kabullenemediğini belli ederek kafasını sağa sola doğru çevirdi.

"Bencildim. Altı yaşındaki bir çocuk olsam da çok ama çok bencildim. Bir sene sonra geri geleceğimiz bu yerde kalmak için miydi tüm inadım?"

"Sevdiğin yerden gitmek istememen doğaldı." 

"Şımarık olmamalıydım, sırf birkaç tane daha vanilya dondurma yemek için senin hayatını karartmamalıydım."

O anda ise bir şey farkettim, Asil senelerdir dondurma yemememişti.

Her öğün yediği o vanilyalı dondurmaya bir daha dokunmamıştı. Kendine ceza veriyordu. Hem de saçma sapan bir şekilde. Buraya bir daha gelmek istememesi de bu yüzdendi? En sevdiği yere yıllardır adım atmamıştı, dedem ne kadar ısrar etse de...

"Bu yüzden mi hiç geri gelmek istemedin? Hiç vanilyalı dondurma yemiyorsun? Sen kendine ceza mı veriyorsun?"

Kafasını yavaşça salladı.

"Buraya gelmeyi haketmiyordum. O vanilyalı dondurmaları yemeyi de."

"Asil..."

"Dün sabah kimseyle buluşmaya gitmedim, sadece buraya geri dönmüştüm. Saatlerce burada oturdum, neyi yanlış yaptığımı, senin kaybolduğunu nasıl anlamadığımı çözmeyi denedim. Eğer benim yüzümden kaybolmasan nasıl biri olurdun onu düşündüm."

"Bunu düşünmemelisin. Kendini geçmişe hapsetmemelisin."

"Sen geçmişte değil misin peki? Her gün insanlardan kaçmıyor musun? Yanına yaklaşmalarından dolayı korku yaşamıyor musun?" Bir anlığına durdu. Sanki kelimeleri toparlamakta güçlük çekiyordu. "Geçmişten dolayı böyle yaşıyorsun Asal. Benim yüzümden."

"Asil..."

İleride duran çöpü gösterdi, çöpün içi en az altı tane bira şişesiyle doluydu.

"Dün öğleden sonra burada oturdukça içmeye başladım. Düşündüm, düşündüm. Yaptığım hatanın büyüklüğü altında ezildim belki de. O sırada ise sahilden bir çocuk geldi. Böcek'in kaybolduğunu, onu aradığınızı söyledi." Titrek bir nefes verdi.

"Geçmişten zaten çıkamamışken iyice içine girmiş oldum. Ben sorumluluk sahibi olamadığım için bir kardeşimin daha başına bir şey geldiğini düşündüm."

Ağlamamızı durduramıyorduk artık.

"Yemin ederim sana sarf ettiğim hiçbir cümle senin için değildi Asal. Kendimeydi. Altı yaşındaki Asil içindi o kelimeler."

"Asil..."

"Dün sizi yalnız bırakmamalıydım. Dışarı çıkmak istemesen bile seninle kalmalıydım. Seni korumalıydım, beş dakikayla olsa bile ben senin ağabeyinim. Seni ve Böcek'i korumak bu hayattaki asıl amacım."

"Amacın bu olmamalı Asil."

"Ama amacım bu. Seni bir kere hayal kırıklığına uğrattım, bir daha buna izin vermemeliydim."

"Buraya mutlu olmaya geldin, böyle hissetmek için değil." Kelimeler boğazımda tıkanmıştı.

"Buraya mutlu olmak için gelmedim, buraya yaptığım hatayı çözmeye geldim."

"Asil..."

"Burada bir şeyler oldu. Bunu çözmem gerek."

"Asil..."

"Biri sana zarar verdi, onu bulmam gerek."

Mantıklı düşünemiyordu, duyguları tarafından ele geçirilmişti ve iyi değildi. Söylediği her kelime ile kocaman bedeni daha da minik duruyordu gözlerimin önünde. Her şeyin ağırlığı ile eziliyordu sanki.

"Asil. Bana bak."

Kafasını hayır anlamında salladı. Ben ise onu bu karanlık döngüden çıkartmalıydım, ne yapabileceğimi düşünürken aklıma bir fikir geldi. Senelerdir hep düşündüğüm ama korkumdan yapamadığım bir şey. Gece'ye dokunduğumdan beri ise belki de yapabileceğime inandığım bir şey. Üstümdeki tişörtün bir kolunu yavaşça çıkarttım. Gece'nin kıyafeti olduğu için çok boldu ve kumaşın içinde elimi açtım, korku ve tedirginlikle Asil'e doğru eğildim.

Parmaklarım ise en sonunda kumaşın üzerinden yavaşça Asil'e dokundu.

Sıcak tenine dokunmamış olsam da onu hissediyordum, o anda ise çığlık atıp geriye doğru kaçacağıma inandım.

Lütfen.

Lütfen, bir şey olmasın.

O anda hastalıklı zihnim yavaşça konuştu.

Başardın Asal.

Aferin.

Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken Asil'in kolundan yukarı doğru gitti parmaklarım. Asil ise o anda olanları farketti. Gözyaşları yavaşça durdu ve dudakları aralandı. Şaşkınlıktan bir süre parmaklarıma baktı.

"Asal?"

Kafamı hevesle sallayarak tişörtün altında duran parmaklarımı hızla şişmiş yanağına getirdim. Bir annenin şefkatiyle belki de iki kardeşin özlemiyle yanağını yavaşça sevmeye başladım.

"Buradayım."

"Bana dokunuyorsun."

"Evet."

"Ama dokunuyorsun."

"Biliyorum şapşal."

Gözlerinden akan yaşlar hızlanırken bu seferde mutluluktan ağlıyorduk. Birbirimize sımsıkı sarılmak istesek de ona dokunabilmiş olmam bile bir mucizeydi. Hem de en özel mucize.

"Bu-bunu nasıl başardın?" dedi heyecanla yanağımdaki eline bakarken.

"Yıllardır bunu yapmak istiyordum ama her zaman korkuyordum. Bugün ise ilk defa korkmadım."

Aferin sana Asal.

Hem böyle güçlü ol.

Hastalıklı zihnim bile benim yanımdaydı bu anda. Gurur ise göğüs kafesimde filizlenen en kuvvetli özel duyguydu.

"İyi hissediyorsun değil mi? Bak kötü hissediyorsan elini çek. Bayılmanı istemiyorum, hele ki benim yüzümden bir daha bayılmanı asla."

"Bir şeyim yok. Tenin tenime değmedikçe kirlenmiş hissetmiyorum."

"O zaman bir süre böyle kalabilir miyiz?"

Başımı salladım. Keşke sonsuza kadar böyle kalabilseydik. 

Elimde olsa bunu başarmak isterdim ama şimdilik bu bile büyülü bir andı. Seneler sonra büyük bir başarıydı. Birbirinin aynası olan ıslak gözlerimiz dakikalarca kesişirken ise en sonunda elim uyuşmaya başladı. Asil de bunu hissetmiş gibi son kez gözlerini kapatıp bu hissi hafızasın kazadı.

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"İğrenç bir ağabeyi olsam bile bana dokunduğun için."

"İğrenç bir ağabey falan değilsin." Bunu dediğimde anda yanağını dürttüm, o anda ise yüzü acı çekerken bir şekilde buruştu.

"Galiba yüzünü düzeltememiz gerek."

"Haklısın böyle eve gidemem."

"Hadi, kalk o zaman. Gece bize yardımcı olur."

"Beş dakika daha böyle kalsak?"

Ona karşı çıkamazdım. Tam bu anda altı yaşındaki Asil karşımda duruyordu, dudaklarını büzüştürmüş tıpkı benden bir şey istediği zamanki gibi gözlerime bakıyordu.

"Asal?"

"Efendim?"

"Seni çok seviyorum."

"Ben seni daha çok." dedim yanağında uyuşan elime bakarken.

"Şşşhh, daha yeni barıştık. Kavga etmeyelim lütfen."

Bunu dedikten sonra en sonunda elimden yanağını yavaşça uzaklaştırdı, kopan bağ ile ikimizde bir anlığına üzülsek de Asil ağlamaktan şişmiş gözleriyle bana yavaşça gülümsedi.

"Teşekkür ederim."

"Neden?"

"Bana dokunduğun için. Belki de bir gün sımsıkı sarılırız bile ne dersin?"

Yüzündeki umudu gördüğüm anda ona bir gün bunu başarabileceğimi göstermek istemiştim. Bu yüzden sessizce başımı salladım. Şimdi ise dağılmış yüzünü düzeltmemiz için Gece'nin yanına gitmemiz gerekiyordu.

"Hadi artık kalk bakalım."

"Ne acelemiz var? Biraz daha otursaydık."

"Olmaz." dedim kafamı sallarken. Daha sonra aklıma gelen fikirle gülümseyerek konuşmaya devam ettim. "Sana vanilyalı dondurma alacağız."

Asil ilk başta dediğime şaşırdı, daha sonra ise dudakları heyecanla yukarı doğru kıvrıldı.

İhtiyacımız olan tek şey vanilyalı dondurmaydı.

En sonunda dondurmalarımızı almış, sessiz bir şekilde yiyerek limana doğru yürüyorduk. Asil senelerdir ilk defa bu kadar mutlu görünüyordu. Sütünü yudumlayan kediler gibi dondurmasını yalıyordu. Her gördüğü insana hatta tanımadıklarını bile selam verecek kadar sevinçliydi. İşin komiği yanından geçen yabancı güzel kızlara bile bakmıyordu.

Vanilyalı dondurması ile aşk yaşıyor salağa bak.

Ayıp, böyle deme ona.

Baksana ama hayatı pahasına tutuyor dondurmasını.

Şşşt.

"Bilsem seneler önce sana dondurma alırdım." dedim hastalıklı zihnim ile olan konuşmayı sonlandırırken.

"Bu sadece dondurma değil."

"Neymiş o?"

"Bu VANİLYALI dondurma."

Yüzümü buruşturdum ve çikolatalı dondurmama geri gömüldüm. 

Vanilyalı dondurmayı seven insanları cidden anlamıyordum, çikolata varken niye vanilya ile uğraşacaktım ki?

"Dondurma zevkin bile zevksiz."

"Sensin zevksiz."

Dondurmasına iki elini de dolarken en sonunda limana gelmiştik. Tanıdık yatın oraya geldiğimizde ise ben çikolatalı dondurmamı hızla bitirdim. Asil ise hala bitirmemiş, yavaş yavaş tadını çıkartıyordu.

"Cidden yata dondurma ile mi çıkacaksın?"

"Onu geride bırakamam."

Sanki sevgilisinden bahsediyor hahahaha.

Şşşt, ayıp ama hastalıklı zihnim.

Asil'i artık umursamadan yatın merdivenlerinden hızla çıktım, kardeşim beni arkamdan takip ederken ise Gece'yi en sonunda görmüştüm. Mutfağı toplamış ve masada Lodos ile karşı karşıya oturmuş sessizce birbirlerine bakıyorlardı. 

Daha doğrusu sessizce birbirlerini öldürüyorlardı.

Bu nasıl bir nefretti?

Nefreti boşver, kızgınken nasıl güzel baksana.

O hep güzel ki.

Biliyorum, her an bundan konuşuyoruz.

Herkes kusacak bu güzellik takıntısından artık hastalıklı zihnim.

Beğenmeyen gitsin. Allah Allah.

Daha fazla zihnimdeki bu konuşmanın içinde kalmamak için başımı sağa sola salladım. Düşünceler sonunda yok olurken ise Gece beni fark etmişti. Bakışları yüzümde dolaşmış daha sonra asla söyleyeceğini beklemediğim bir şey söylemişti.

"Yatı ayaklarınla kirlettin."

Ha?

Sabah boynundan inmeyip bunu dile getirmiştim ve şimdi cidden yerleri kirletmiştim. Bunu düşündüğüm anda yanaklarım kıpkırmızı olmuş, Gece ise sırıtmaya başlamıştı. Bu utancım hoşuna gidiyordu. Hem de çok. O anda ise arkamdan giren Asil'i görmüştü. Dondurmasıyla aşk yaşayan kardeşim ile bakışları keskinleşirken ayağa kalkan bedeninin yanına doğru gittim.

"Gece."

"Efendim."

"Özür diledi."

"Umrumda değil."

"Lütfen."

Bakışlarımı ona doğru çevirdiğim anda ise çok yakın durduğumuzu farkettim. Öfkesinin ise hala geçmediğini bu yüzden yavaşça kemikli parmaklarını yavaşça tuttum. Dokunuşum ile bakışları yumuşamaya başlamış, bana doğru iyice eğilmişti.

"Bir daha böyle gitme."

"Ne?"

"Bir daha lütfen böyle gitme."

Ne demek istediğini anlayamamış olsam da başımı salladım, o anda ise arkamdan bir çığlık geldi. Ya da çığlığa benzeyen bir ses.

Asil vanilyalı dondurmasını düşürmüş, ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. Hayır, bana değil. 

Gece'nin elini tutan elime bakıyordu.

Ben ise ne diyeceğimi bilemiyordum, bu yüzden dudaklarımdan saçma kelimeler döküldü.

"Sürpriz!"

-BÖLÜM SONU-

1) Asil Aker'i artık affedebilir misiniz lütfen?

2) Bölümü nasıl buldunuz? 

Yanıtlarınızı okuyor olacağım^^

Son olarak satır içi yorumlarınızı ve oylarınızı heyecanla bekliyorum^^

Sizi seviyorum!

-Aurora from Mensis

Continue Reading

You'll Also Like

7K 1.5K 31
Bir cinayet düşüncemiz vardı, sorsalar şahit olduğumuz cinayetleri söylerdik ama asıl cinayetin sözlerle de işlenebildiğini unuturduk. Bu devirde cin...
897K 33K 46
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
430K 36.3K 54
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
1.2M 11.3K 6
Kahramanlığa giden yol bazen çok karanlık ve kanlıdır... Talek Shaknar Darak'ın ışık adına verdiği savaş cehennemin içinden geçmek gibi olacaktı. He...