KALP KIRICI: FEVT

By Nemesisheart

3.6K 376 107

Görüyor musunuz? Savaş başlıyor... Kapılar açılıyor, savaş artık benim için başlıyor... *** "Ailen güç için... More

"ᴛᴀɴɪᴛɪᴍ"
1.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅᴏʟᴜ ɢᴇʀçᴇᴋʟᴇʀ"
2.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴏʀᴋᴜ ᴅüğüᴍü"
4.ʙöʟüᴍ:"ᴇɴᴅɪşᴇ ᴛᴏʜᴜᴍʟᴀʀı"
5.ʙöʟüᴍ:"öʟüᴍ sᴇssɪᴢʟɪğɪ"
6.ʙöʟüᴍ:"ʜᴀʏᴀʟ ᴋıʀıᴋʟığı"
7.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʀᴀʀ"
8.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴsᴀɴüsᴛü ɢüçʟᴇʀ"
9.ʙöʟüᴍ:"sᴀᴠᴜɴᴍᴀsıᴢ ʙᴇᴅᴇɴʟᴇʀ"
10.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʏʙᴏʟᴜşᴜɴ sᴀɴᴄısı"
11.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟʙɪɴ ʜᴀʏᴋıʀışʟᴀʀı"
12.ʙöʟüᴍ:"ᴄᴇsᴀʀᴇᴛ ғısıʟᴛıʟᴀʀı"
13.ʙöʟüᴍ:"ʙᴀş ᴋᴀʟᴅıʀış"
14.ʙöʟüᴍ:"ɢᴇʀçᴇᴋʟɪğɪɴ çᴀğʀısı"
15.ʙöʟüᴍ:"ᴋᴀʟᴘsɪᴢ"
16.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ɴᴛɪᴋᴀᴍ ᴀᴛᴇşɪ"
17.ʙöʟüᴍ:"ᴀʏ ᴛᴜᴛᴜʟᴍᴀsı"
18.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ ʀᴜʜʟᴀʀıɴ sᴀɴᴄısı"
19.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴋʏüᴢüɴ ᴠᴇ ᴅᴇɴɪᴢɪɴ sᴇsɪ"
20.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀʙᴀɴᴄıɴıɴ ɴᴇғᴇsɪ"
21.ʙöʟüᴍ:"ᴋıʀıᴋ sᴀᴠᴀşçı"
22.ʙöʟüᴍ:" ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ çᴜᴋᴜʀᴜ"
23.ʙöʟüᴍ:"ᴅᴜʏɢᴜ ʜıʀsıᴢı"
24.ʙöʟüᴍ:"ʏɪᴛɪʀɪʟᴍɪş ᴅüşʟᴇʀ"
25.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇ʟᴋ ɪ̇ᴢ"
26.ʙöʟüᴍ:"ʏᴀsᴀᴋ ᴋöᴘʀü"
27.ʙöʟüᴍ:"ɪ̇sɪᴍsɪᴢ ʙᴇɴʟɪğɪᴍ"
28.ʙöʟüᴍ:"öʟüʟᴇʀ ᴠᴇ sıʀʟᴀʀ"
29.ʙöʟüᴍ:"ᴋöᴛüʟüğüɴ ᴍᴀsᴜᴍɪʏᴇᴛɪ"
30.ʙöʟüᴍ "ᴘᴇʀᴅᴇ ᴀʀᴋᴀsıɴᴅᴀᴋɪ ᴏʏᴜɴʟᴀʀ"
31.ʙöʟüᴍ:" ᴠᴀᴢɢᴇçɪʟᴇᴍᴇʏᴇɴ ɢüɴᴀʜ"
32.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴʟᴀʀıɴ ʙᴀʀışı"
33.ʙöʟüᴍ:"öᴢɢüʀʟüğᴇ ᴠᴇᴅᴀ"
34.ʙöʟüᴍ:"şᴇʏᴛᴀɴıɴ ɪ̇ᴘʟᴇʀɪ"
35.ʙöʟüᴍ:"ʟᴀʟ"
36.ʙöʟüᴍ:"ᴠᴀᴠᴇʏʟᴀ"
37.ʙöʟüᴍ:"ᴍᴀʏıɴ"
38.ʙöʟüᴍ:"ᴢᴀʏıғ ɪşıᴋ"
39.ʙöʟüᴍ:"ᴅɪᴋᴇɴʟɪ ᴀᴠᴜçʟᴀʀ"
40.ʙöʟüᴍ:"ɢöᴢʟᴇʀɪɴ ᴋᴀʟʙɪ"
41.ʙöʟüᴍ:"ᴀᴛᴇşɪɴ ɪçɪɴᴅᴇᴋɪ ᴜꜰᴀᴋ ᴋıᴢ"

3.ʙöʟüᴍ:"ᴀçıᴋʟᴀɴᴀɴ sıʀʟᴀʀ "

136 25 3
By Nemesisheart

Keyifli okumalar 💔

Elya'nın evinde mor bir kanepeye oturmuştum gayet ferah bir evi vardı. Ailesiyle kalmayalı baya uzun zaman oluyordu onun için. Elya ile birbirimizin zıt hâli gibiydik, ben ailemle kalmak için dünyanın bir ucuna giderdim o ise ailesiyle yaşamamak için dünyanın bir ucuna kaçabilirdi.

Kollarımı dizlerime sarıp koltukta daha fazla küçüldüm. Gözlerim etrafı incelerken Elya'nın getirdiği kahve aklıma geldi ve gözlerimi sehpaya çevirdim. Yan tarafımda duran kahve soğumak üzereydi ama asla içmek gibi bir niyetim yoktu.

Boğazımdan geçecek her şey şuan midemi boşaltmamı tetikliyordu. İğrenti ile yüzümü buruşturdum. Elya on dakika önce duş almak için yanımdan ayrılmıştı, bana da giymem için kıyafetler vermişti ve üzerimi değiştirmem gerektiğinide en net bir biçimde ifade etmişti.

Farkındaydım, berbat kelimesinin beden bulmuş hâli gibiydim ama kolumu kaldıracak kuvvetim yoktu. O anda verdiği rahat giysilere kısa bir bakış attım, isteksiz bir edayla gözlerimi bayıp geri çekmiştim göz bebeklerimi. Koridordaki adım sesleri ağırca kulağımı tırmaladığında bende bir halıya bir de kıyafetlere bakıp durmayı kestim o anda Elya kapıda görünmüştü bile. Görünür görünmez de uslanmaz bir bakış atmayı es geçmedi. Dudaklarını kısa bir süre bana bakıp ısırdığında çemkireceğini az çok anladım, lakin bunu durdurmak için tek bir harekette bile bulunmadım.

Elya'nın dudaklarını aralayıp konuşmasını rahat bir tavırla karşılamıştım." Ne dedim ben sana... Giysene şunları kızım!" deyince kızgın çıkarmaya çalıştığı sesine omuzlarımı kaldırıp indirdim hatta bilerek göründüğümden daha farklı bir rol çizdim.

O da tekrar konuşmayı sürdürdü. "Alvina... Olan olmuş artık bizim elimizden bir şey gelmez niye anlamıyorsun?" dediğinde bu sefer ilk hamlemi gerçekleştirdim ve ellerimi çözüp bacaklarımı serbest bıraktım o sırada da Elya karşı koltuğa oturmuştu.

Kısa bir an sadece boş gözlerle ona baktım ta ki boğazımdaki yumru kendini daha çok ağırlaştırıncaya kadar. Kesik kesik sızan nefeslerimi tutup cılız sesimle cevap verdim.

" Biliyorum sadece sen gelene kadar beklemek istedim telefon çalarsa diye." Elya bahanemi normal karşılarmış gibi bir yüz ifadesi sunmuştu, lakin ben yavaş hareketlerle elimi boğazıma götürdüm. Boğazımın tahriş olduğunu hissedebiliyordum, belki de şu sıralar fazla soğuk almış olmalıydım bunu da gayet normal karşılıyordum şuan başıma ne gelirse gelsin normal karşılayabilirdim.

" Tamam bak ben geldim, hadi git üzerini değiştir bende o sıra sana bitki çayı yaparım iyi gelir," deyince başımı sallayarak ayağa kaktım hiç reddedecek ve tersleşecek durumda değildim, büyük bir ihtimal Elya bunu lehine kullanıyordu. Paytak adımlarla yanıma bıraktığı kıyafetleri kucağıma alıp kapıya adımladım çıkmadan önce ise yanağına ufak bir öpücük kondurmayı unutmamıştım, ne olursa olsun bu iyi niyetini es geçemezdim.

Koridorun sonundaki banyonun kapısını açıp içeri geçtim. İçerisi Elya sayesinde böğürtlen kokuyordu artık bu kokuya bende alışmıştım. Aynanın karşısında duran kirli sepetini açıp üzerimdekilerini çıkarıp içine koydum.

Lavabonun üstünde olan Elya'nın kıyafetlerini hızlıca üzerime geçirip rahatlamaya çalıştım. Lastikli bir eşofman ve çizgili siyah beyaz bir kazaktan oluşuyordu. Hızlıca işimi halledip aynanın önüne geçtim.

Ellerimi suyun altına tutup yüzümü güzelce temizlemekle uğraşmıştım. Bir kaç dakika aynı işlemi tekrarlayınca yüzümün aydınlandığını ama yine de bitkin durduğunu fark ettim. Hemen yan tarafımda duran beyaz tarağıda son kez elime alıp kâküllümü üstünkörü düzeltiğimde daha iyi görünmüş oldum.

Banyodan çıkıp salonun kapısından duraksamadan içeri girdim. Elya ikili koltuğa oturmuş ortasında duran atıştırmalıkları ve çayları düzeltiyordu, o anda geldiğimi anlamış gibi keyifli ses tonuyla bana seslendi. "Hadi gel bir şey girsin midemize artık," diyerek koltukta toparlandı. Ondan gözlerimi ayırmadan tepsinin diğer tarafınada ben oturduğumda kolumu koltuğa yaslayıp bakışlarımı direkt ona döndürdüm.

Keyifsiz ve huzursuz bir ses tonuyla," Canım istemiyor," dedim o da kaşlarını çatıp koluma sertçe vurdu. Elinin birden ağır gelmesi kıkırdamama neden olmuştu o yüzden, "Elya!" diyerek tepkimi belli ettim.

"Sen yemezsen bende yemem açlıktan ölürsemde sen suçlusun," dediğinde acındırıcı bir edayla dudaklarını büzmüştü, ona alayla bakıp gözlerimi baydım. " Tamam hadi başla bende atıştırırım, "dedim ve beni ikna ettiği için ellerini kurabiyelere attı bende kıkırdayarak elime bitki çayımı aldım.

Mis gibi kokuyordu.

Bir süre durmaksızın yemeğe odaklanması zamanın biraz geçmesini sağladı. Normalde sessizlikle aram iyiydi ancak bu sıralar bu oldukça güç oluyordu. Ses istiyordum, şuan biri kalkıp kulağımın dibinde avazı çıktığı kadar bağırsa çıtım çıkmazdı o ruh hâlindeydim. Bu aptal hislerin gidişi elbet beni toparlayacaktı bunu içten içe biliyordum ancak o zamana kadar bu hislerle baş etmek beni daha kötü yapabilirdi bu ihtimal beni sıkıştırıp duruyordu.

"Alvina sana bir soru soracağım?" diye sesini duyuran arkadaşımın sorusunu dikkatle dinlemek için odağımı bozmamaya gayret ettim. Kafamın dalgın olması veya olmaması benim elimde olan bir şeydi. Ona cevap vermeden önce bardağımdan uzun bir yudum alıp yutkundum ve hemen sonra başımı hafifçe onay manasında salladım.

" Neden onu seçtin? Yani tabii ki bir itirazım yok ama sonuçta direkt her şeyi öğrenebilirdin," diye fikrini sununca haklı olduğunu içten içe biliyordum ve bunu içtenlikle söylediğininde farkındaydım. Ağabeyimi seçmemin nedeni kesinlikle onu özlememden dolayıydı, ayrıca ondan başka birini aramak sonradan işleri çıkmaza sokabilirdi.

O yüzden onu bekletmeden konuşmaya başladım. "Ağabeyim belki her şeyin çözümü olmayabilir ancak benim şuan evime gitmem gerekiyor, bunun içinde ağabeyimin bana vereceği güvene ihtiyacım var. Hem ayrıca Alkan'dan bir haber gelmeden yüzsüzlük edip onu aramak istemiyorum sonuçta ilk seferinde olmaz demiştim," diyerek uzunca bir açıklamada bulunduğumda geri cevabı almam çok hızlı gelişti.

Ağzına attığı kurabiyeyi yuttuktan sonra konuyu devam ettirdi. " Yani onları reddetmeyeceksin, böylece her iki taraftanda mı yardım alacaksın?" diye sorduğu anda başımı salladım.

" Olursa yani kabul ederlerse öyle yapacağım ayrıca taraf filan yok, ağabeyimi koşulsuz seçeceğim belliydi. Sadece bilmem gereken sorular da var onlarıda öylece kenara itemem," diye tekrar açıklamamı yineledim.

Eline aldığı bardağı havaya kaldırıp," Senin şu zekana kadeh kaldırmak istiyorum, "diyerek hiç beklemediğim anda böyle bir tepkide bulunması şaşırmama neden olmuştu ama yine de gülüşüne hitaben bende bardağımı kaldırıp onun bardağına vurdum. Onun haylaz tavırları ve benim mutluymuş gibi rol oynamam iyi bir görüntü değildi lakin daha fazlasını yapamazdım.

" Yarın sende benimle mi geleceksin?" Sorumla birlikte sonunda gülüşünü kesip sadece dudaklarını kıvırdı.

" Tabii ki geleceğim hep birlikte Öktem ağabeyi karşılayacağız," deyip tepsiyi kenara çekip kolunu koluma dolayarak başını omzuma yasladı.

" Ama ağabeyim gelmeden Alkan'ın evine de uğramak istiyorum çünkü cevaplarını almam gerekiyor," dedim ve Elya'nın kızıl saçlarına başımı yasladım onunla rahat bir şekil aldığımızda, " Neden aramıyorsun sana numarasını verdi sonuçta?" diye sordu sesindeki merak kıvılcımları ciddi bir hâl almıştı.

Meriç'le fakülteden çıktığımız gibi hemen soluğu merkezde almıştık. Onun sayesinde telefonum yapılmış ve hatta ekisinden bile daha iyi çalışmaya başlamıştı. Gerçi beni tanıdık diye geçiştirip ücret bile almamıştı ya hadi neyse.

"Olmaz, gidip davranışlarını da gözlemlemem gerekiyor. Alkan yüzünden yardım etmeyi kabul etmişlerse baştan hiç bulaşmam. Beni kabul edip yardım etmeyi istiyorlarsa herşeyi anlatırım." Sözlerimi üstüne basarak tamamlayınca evde Elya'nın telefonun melodisi duyuldu.

Anında ayağa fırlayıp hızla konuşmaya kaldığı yerden devam etti. "Odada olmalı gelince oraya koymuştum." Açıklamasını işitirken odayı acele adımlarla terk edişini de gözlerimle takip etmiştim. Elya'nın gidişinin ardından bende bardağımda kalan son yudumuda içtim, böylelikle boğazımın daha çok rahatladığını hissetmiştim. Elya'nın biten tabağına bakarken kaldırmanın daha uygun olacağını düşünüp ellerimle tepsinin kenarından tutup mutfağa yürüdüm. Ağır adımlarla koridora çıktığımda Elya'nın serzeniş dolu sesini ister istemez duyumsamıştım.

" Meriç sen ne saçmalıyorsun, ne psikoloğu?!" Sözlerine kulak verirken yaşadığım şok vücuduma ağır geldi ve hız kesmeden yönümü değiştirip birkaç adım atarak koridorun ortasında kaldım.

" Babası kafayı yemiş tamam mı? Alvina'nın hiçbir şeyi yok!" diye bağırınca yerimden sıçradım. Hız kesmeden hâlâ bir şeyleri savunmaya çalışarak hiddetle konuşup durunca onun bu canhıraş bağrışları beni gittikçe korkutmuştu.

Eğer tahmin ettiğim ihtimalse her şey için çok geç kalmışım demekti. Hayır bu olamazdı, böyle bir şey yapmış olmaları imkansızdı. Bu ihtimali bir şekilde reddetmeye ve yok etmeye çalıştım lakin olasılıklar buna izin vermiyordu.

Hem babamın veya annemim bundan haberi yoktu ki diyerek düşüncelerimi haklı çıkarmaya çalıştım, sırf ihtimallerim çürüsün diye.

"Alvina'nın yerini söyleme sakın, bunu açıklayamayız ona ne diyeceğiz babanlar senin artık kafayı yediğini mi düşünüyor diyeceğiz. Bunu asla yapmam," derken hiddet doluydu. O anda ellerimden kayan tepsi yerde yerle bir olurken gözleriminde cayır cayır yandığını hissedebiliyordum.

Hayır, ağlamamalıydım hem babamlar bu kadarını düşünüyor olamazdı ki.

Elya koşarak kapının önünde görününce daha fazla dayanamadım. Gözlerimden akan yaşlarla yere çöküverdim ve yerdeki cam parçalarını gram düşünmedim, hatta ilk defa bu kadar çok canım yansın istiyordum. Camların dizlerimi kesmesini gerekirse paramparça etsinler istiyordum çünkü ailem yapmadan onların yapması canımı daha az yakardı.

" Bana bunu nasıl yaparlar?" Fısıltım dudaklarımdan firar edip kendi kendine yok olunca Elya'nın şaşkınlık nidası evde yankı yapmıştı. Bir hışımla yerinden fırlayıp yanıma kadar gelince telefonu kapatmadan yanıma diz çöktü.

"Alvina... Çok üzgünüm," diyerek beni kendine çekip sıkıca sarıldığında sanki bu acımı alabilirmiş gibi davranıyordu, ama ona aksini de kanıtlayamadım sadece boynumu büküp daha fazla ağlamamak için büyük bir çaba sarf ettim.

Telefonundan gelen bağırma sesleriyle Meriç'in ona seslenmeye çalıştığını anlayabiliyordum. O da kendine gelip beni kendinden ayırmadan telefonu tekrar kulağına götürdü. "Meriç durdur onları gelmesinler sakın, ben bir yolunu bulacağım. Alvina iyi değil." dedi ve telefonu bırakıp bana odaklanmaya çalıştı.

Ben ailemden umut ederken adeta karşıma kocaman bir duvar dikmişlerdi.

Şimdi onlardan nasıl umutlarımı geri alabilirdim ki.

Annemin tekrar bana eskisi gibi bakmayacağını bilmek boğazımı düğümlüyordu, zaten yeterince tükenmişken böyle düşünmelerini sindiremiyordum. Herkesin bana sırtını dönmüş olması her şeyi bitiriyordu, sanki geri dönülemez bir yola giriyordum.

Peki, bunu başarabilecek kadar dayanıklı mıydım?

Elya'nın eli sırtımı sıvazlarken bir yandan da konuşmayı sürdürmeye devam ediyordu. " Her şey düzelecek... Düzelteceğiz sana söz veriyorum, ama ne yapacaklarını bilmeden seni onların yanına gönderemem," derken sesi oldukça hüzünlü çıkmıştı, gerçekten benim için üzülüyor olabilir miydi sorusu zihnimde kol geziyordu.

Benimde ağlamam artık sesli hıçkırıklara dönünce daha rahat nefes aldığımı hissettim.

Elya'ya detayları sormam gerekiyordu. Nasıl haberleri olmuştu mesela, ben sadece ağabeyime söylemiştim olaylar nasıl buralara kadar gelmişti anlamıyordum aradan sadece iki saat geçmişti. O kadar kısa sürede nelere sebep vermiş olabilirdim ki.

" Ağabeyim..." Burnumu çekip susmak zorunda kaldım. Konuşamıyordum sesim kesiliyor nefes almakta zorlanıyordum. Cevapsız kalmış sorularımı sormak istedim ancak başaramadım ama Elya bir kısmını anlamış gibi konuşmaya girişmişti.

" Ağabeyin endişelenmiş ve telefonda annene anlatırken baban duymuş ikiside büyük ihtimal kafasında büyütmüş olayı, yani sonra da bu hale kadar gelmiş her şey." diye açıklama sunduğunda bile her saniye kafayı yiyecek gibi oluyordum.

Bana deli diyecek hale geldiklerine inanamıyordum, hele ki annem. O beni kendimden bile iyi tanırdı nasıl engel olamamıştı.

Panikle ve sarsak adımlarla ayağa kalkmaya çalışınca kolumdan tutup yardımda bulundu.

Aniden, " Sakın burada olduğumu söylemeyin!" Yüksek çıkan sesim tahriş olan boğazımı daha çok acıtmıştı, hemen ellerimle boğazıma baskı yaptım. Bıkkınlıkla derin bir iç geçirdim sadece, bir an nefes alabildiğimi ve hâlâ kontrolde olduğumu kendime ispatlamak istemiştim ama bu ne kadar mümkün olabildiyse tabii.

Elya'nın kararlı bir sesle," Merak etme Meriç izin vermez. Söyledim ben ona şimdilik onları oyalayacak, anca yarın akşamüstü gibi burada olurlar o zamana kadar çaresine bakacağız," deyişini dikkatle dinlemeye çalıştım ve aldığım cevap birazda olsa beni tatmin etmişti.

Bu iyiydi, yarına kadar zamanımın olması en azından endişemi ve korkumu hafifletmişti. Elya sakinleştiğimi görünce zayıf elleriyle gözyaşlarımı silmeye koyuldu, ince ve uzun parmaklarını göz altlarımda hissedebiliyordum. Keşke onun merhametinden bizimkilerde de olsaydı. Belki o zaman beni anlarlardı diye düşünmeden edemedim, hatta bir ihtimal çözümün her zaman doktorlarda veya hastanelerde olmadığını görürlerdi.

Elya kollarını belime dolayıp beni odasına yönlendirdiğinde bile gözyaşlarım yüzünden önümü puslu görüyordum, yani hâlâ kendimde olmadığımın ama bir şekilde düzeleceğimin farkındaydım. 

" Şimdi sen güzelce dinleniyorsun sabah kalkınca her şeyi baştan tekrar planlıyoruz tamam mı?" Elya bir anne edasıyla beni yatağa yatırıp üstümü iyice örttü. Elya zaten çoğunlukla böyle bir kızdı, annemle aramızda ne kadar mesafe varsa da o annemin eksikliğini hep en aza indirmeyi biliyordu. En azından çabalayıp bunun eksikliğini yaşatmıyordu.

" Her şeyi durmadan bozup tekrar mı düşüneceğiz? Her seferinde planlarımızı bozacak mıyız?" Kötü hâlde olduğumu belli eden ses tonumla onu daha çok endişelendiriyordum ancak serzeniş etmeden de duramamıştım.

Üzerimdeki çarşafı tek hamlede bırakıp dizlerinin üzerine çöktü.

" Alvina sen ne zaman planlarımızın doğru gittiğini gördün ki her seferinde karşımıza engeller veya sorunlar çıkmıyor muydu? Bizim artık bunlara alışmamız gerekiyor. Şaşırmamız bile tuhaf artık," dediğinde derin bir iç çektim.

O kadar haklıydı ki bunun farkındalığıyla dizlerimi kendime çekip cenin pozisyonuna geldim, ellerimi de dizlerimin arasına yerleştirip gözlerimi sımsıkı kapattım çünkü diyecek hiçbir şeyim yoktu. O da bunu fark edince gece lambasını açıp saçlarıma öpücük kondurup odadan çıktı.

İşte sonunda yalnız kalmıştım, artık loş odada sadece düşüncelerim ve ben vardık. Kendimi düşüncelerime kilitlerken bazı şeyleri tekrar usanmadan zihnimden geçirdim ve o düşünen yanım bazı şeyleri bana tekrar göstermişti.

Ailemden tabii ki kaçmayacaktım ama onlarla olan görüşmemi erteleyebildiğim kadar erteleyecektim, o zamana kadar ise planladığım yerleri gözden geçirip öyle hareket edecektim. Sonuçta yalnız değildim arkadaşlarımın varlığını hissediyordum bu bile yeterdi.

Kendimi bir şekilde motive etmeye çalıştım, belki de asıl tuhaf olan buydu çünkü hem beni düşüren ama gerekirse ayağa kaldıran bir zihne sahiptim.

Ve bunun yanı sıra hâlâ Alkan'dan umutlanıyordum. Her şeyi bir çırpıda bitiremezdim kendimi böylesine inandırdım.

Ayaklarımın bastığı taşlı topraklı yolların canımı yaktığını hissedebiliyordum ama durmaya niyetimde yoktu. Bakışlarım bedenimde kısa bir an gezindiği sıra ellerimi kumaşa dokundurdum, üzerimde simsiyah uzun bir elbise vardı ve uzun geldiği için ayak bileğime dolanıyordu. Bunu görmezden gelip yürümeye kaldığım yerden devam ettim.

Sonunda topraklı yollardan ayrıldığımda artık yemyeşil çimlere basıyordum, bu beni gerçekten rahatlamıştı. Derin bir nefes verip karşımda duran büyük çiftliği inceledim, neden böyle bir yere geldiğime kafa yormadığımı anlayamıyordum ama bir şekilde kendimi burada bulmuştum ve aklım buna hiç karşı çıkmıyormuş gibi hayran hayran etrafı incelememi sağlamıştı.

Etrafı kolaçan ettiğim sıra bakışlarım ileride duran beyaz atları seçmişti ve birdenbire yürümeye kaldığım yerden devam ettim. O kadar hızlı adımlara sahiptim ki atlarla aramda artık hiç denecek kadar mesafe kalmıştı. Atların evden daha çok dikkatimi çektiği söylenebilirdi.

Yanlarına yaklaştığım atlardan biri bana uzanmaya çalışınca kıkırdamama mani olamadım. Burası hayallerimin de üstünde bir yerdi ve bakışlarımın her an daha çok beğeni dolu bakmasına bir türlü engel olamıyordum.

Ellerim atın yelesine doğru gidince hoşuna gitmiş gibi beyaz at göğsüme daha çok sokuldu. Atın yelesini okşamaya başladığımda diğer atları izlemeyi de ihmal etmiyordum, lakin kulağıma dolan gürültülü konuşmalar beni oldukça rahatsız hissettirdi. Benim gibi huzursuz olan beyaz at bile hafifçe benden uzaklaşmıştı. Bakışlarımı atın üzerinden çekip ileride koşan kadına bakarken fark ettiğim detay sadece o olmamıştı.

Atın yanından iyice uzaklaşıp kadının gittiği yere doğru adımlamaya başladım ama kadının hemen arkasından korumalar dolanınca panikle kendimi bulduğum bir köşeye çektim. En iyisi köşede neler olduğunu izlemekti, belki beni hoş karşılamayabilirlerdi. Görünmediğime emin olduktan sonra başımı hafif bir şekilde dışarıya uzattım.

İleride duran üstü başı pislenmiş adam bir erkek çocuğunun boynundan tutmuştu, hatta o kadar sıkı kavramıştı ki çocuğun bembeyaz kesilen yüz hatlarını seçebiliyordum. Çocuğun acısı buradan bile belli oluyordu çünkü çocuk da hiç durmaksızın ağlayarak çırpınıyordu.

Neler konuşulduğunu duyamıyordum ama kadın korumaların yanında bir süre sessiz kaldı, bu beni oldukça şaşırtmış ve hayretler içinde bırakmıştı. Büyük bir ihtimal annesiydi ancak o kadar sessiz kalmıştı ki bir an hiçbir şey yapmayacağını düşündüm.

Korumalar kadının hizasına geçip adamla hararetli bir konuşmaya giriştiklerinde kadın resmen buz tutmuş gibi hareket etmiyordu. Bu yüzden gözlerim durmadan kadına kilitlenip durdu.

Adamı korumalar ikna edemeyince bu sefer iki eliyle birlikte küçük bedenin boğazına sarıldı. Dehşet içinde ileriye atılmaya çalıştım ama bir şey sanki beni olduğum yere bağlamıştı, kıpırdayamıyordum. Sanki ellerim ve ayaklarım görünmez bir iple bağlanmıştı. Bu beni oldukça kızdırırken öfkemi sinirle inleyerek çıkardım. O sırada aniden çocuğunda annesine karşı haykırışlarını işittim.

" Anne!" diye bağırdığı an yüreğim burkulmuştu.

" Anne yardım et!" Çocuğun çığlıklarıyla insafsız adam bu seferde ağzını kapattı ve o anda benim bile istemsiz bir korkuyla elerim dudaklarıma gitti. Sanki çocuğun yaşadığı anı yaşamışım gibi içimde büyük bir korku oluşmuştu ve bu korku tohumları her seferinde büyüyüp beni harap ediyordu.

Şiddetle ve inatla ayaklarımı daha çok zorlayınca bu sefer dizlerimin üstüne düştüm. Yeniden bir başka çığlık daha araya karışınca gözlerimi kanayan dizlerimden çekip olay yerine baktım. Artık yaşadığım andan dolayı göğsüm sıkışmaya başlamıştı.

Adam çocuğu bırakmış yerde acıyla kıvranıyordu, bu görüntü birden garibime giderken ardı arkası kesilmeyen tuhaf olaylara yetişmeye çalıştım.

Adam sanki... Can çekişiyor gibiydi ve kalp krizi geçiriyor gibi elleri kalbinde bir şekilde yüksek sesle nefes verip gözlerini kapattı. Ardından aniden yere kapaklanan boş bedene şaşkınlıkla bakakaldım.

Korumalar beklemeden dağıldıklarında karşımda sadece annesine sarılmış küçük bir beden kalmıştı ve bir de yerde boylu boyunca yatan bir adam.

Hayır, emin değildim belki de çoktan ölmüştü ama hiçbir kanayan yarasına rastlamamıştım halbuki gözlerimle didik didik adamı tarıyordum.

Bu çok garipti.

" Anne boğazım çok acıyor," diye sızlanan ufaklığın sesi ağlamaklıydı ancak annesinin gözleri yerde boylu boyunca yatan bedendeydi. Sanki o da bazı şeyleri sindirememiş gibi boş bakışlarını çekemiyordu. Aslında içimdeki merak deliler gibi kadının ne yaptığını sorguluyordu çünkü bir anda ortadan kaybolan korumalar ve diğer yandan yerde kıpırtısız yatan adam birçok şeyi anlamsız kılıyordu.

O sırada kadın ruhsuz gözlerini çocuğa döndürdü." Geçecek bebeğim eğer sen anneni dinler ve arkanı dönmezsen her şeyi halledeceğim, hem benim üzülmemi istemezsin değil mi?" dediğinde annesi endişeli bir şekilde çocuğun yüzünü avuçlamıştı. Çocuğun tombul yanakları böylece ortaya çıkınca sevimli hâline tebessümde bulunmadan edemedim. Küçük çocuk uslu bir tavırla annesine başını salladığı an anneside huzur dolu gözlerini ortaya çıkarmıştı.

O an anlamıştım, çocuğun korkmaması şuan o kadın için daha önemliydi.

Karşımdaki görüntü görüp görebileceğim en şefkatli anne ve oğul sarılması olabilirdi. Ayrıca kim ne derse desin aile olmayınca hiçbir şey olmuyordu çünkü mutluluğa giden ilk adım aile denen mucizeden geçiyordu.

Kadın çocuğunun saçlarını koklayıp büyük bir öpücük kondurunca dudaklarım kırık bir gülümsemeye mani olamadı.

Kadının kahverengi lüle saçları omuzundan aşağı sallanıyordu hatta çocuğun ufak elleri annesinin saçlarına tutunmuştu. Gülümseyerek bu sefer bakışlarımı kadının yüzüne çevirdim ama ben daha ne olduğunu anlayamadan sert bir yumru boğazıma kuvvetlice oturdu.

Nefesim ilmek ilmek boğazımda düğümlenmişti çünkü az önceki sevgiyle bakan gözler şuan bomboştu ve o anlamsız gözler benim gözlerime kilitlenmişti.

Kadın beni fark etmişti.

Aniden gözlerimden akan yaşlarla birlikte yataktan kalktığımda birdenbire uçup giden uykum başımı ağrıtmış ve gözlerimin bulanık görmesine yol açmıştı. Çıplak ayaklarım parkenin üzerine inince yavaş hareketlerle kendime gelmeye çalıştım ancak gözlerimden akan yaşlarım beni duygu seline tuttuyordu. Burnumu sertçe çekip yüzümü sıvazladım. Bu nedensiz duygu karmaşasından sıyrılıp başımı kendime gelmek ister gibi hızlıca sağa sola salladım.

Yataktan kalkıp güçsüz bacaklarımın üstünde durmaya gayret ettim, lakin onları hareket ettirmek fazlasıyla güçtü. Kapıya doğru ilerlerken adımlarımı sağlam atmaya dikkat ediyordum. Kapıyı açıp gözlerimi etrafta gezdirirken birkaç daha adım atıp koridorda duraksadım. Karşımdaki salonu bir süre kolaçan ederken koltukta mışıl mışıl uyuyan Elya'ya denk gelmiştim onun bu hali yüzümde kırık bir tebessüm oluşturmuştu.

Hızlıca geri kapıyı kapatıp derin bir iç çekiverdim, fazla oyalanmamak içinde hemen adımlarımı geri harekete geçirmiştim. Elya'nın dolabına doğru giderken beklemeden kapaklarını açıp kıyafetlerde gözlerimi gezdirdim. Gereksiz karar verme anımdan hemen sonra uygun olacağını düşünüp deri ceket ve pantolonu elime aldım neyse ki alırken tereddütte kalıp kendime işkence etmemiştim.

Deri ceketi ve siyah pantolonu sıkıcı kavradıktan hemen sonra bana ait olan beyaz kazağıda alıp üstümdeki kıyafetleri çıkardım.

Aldığım kıyafetleri ağır bir edayla üzerime giyip boy aynasından kendimi kontrol ettim. Giydiklerimle rahat olduğuma karar verirken bir yandan da saçlarımı açtım ve bu sefer gevşek bir örgü yapıp kâküllümü düzelttim.

Çantamıda alıp omzuma astığımda artık hazır hissediyordum o yüzden direkt kapıyı açmıştım. Paytak adımlarla dış kapının önüne gelirken sessiz olmaya özen gösteriyordum. Ayakkabılarımı giyip aynı sessizlikte evi terk ettim.

Kapıyı ardımdan dikkatlice kapatmış ve ses yapmadığımdan emin olmuştum, yoksa Elya'nın uyanıp sorular sormasına hiç müsamaha gösteremezdim. O sırada apartmanda çıkan tek ses benim hızlı hızlı indiğim adımlarımın sesiydi. Bu saatte dışarı çıkmaya alışık bir tip değildim ama bazen koşullar asla yapmayacağın şeyler yaptırıyordu.

Çıktığım binadan boş sokağa göz attım. Sokakta bir insan dahi göremiyordum, o kadar ıssız görünüyordu ki bu yüzden eve geri girmeyi düşleyen yanım baskın çıkmaya çalışıyordu ama ne olursa olsun kararımı değiştirmeden en yakın caddeye doğru yürümeye başladım.

Nereye gittiğimin bilincindeydim çünkü artık kararımı vermiştim, evime tek gidip kimseyi tehlikeye atmak istemiyordum bunu kendim yapmalıydım en azından cesur olduğumu kendime bir şekilde kanıtlayıp göstermeliydim. Başkasına ihtiyacım yoktu açıkçası bunu içten içe hissediyordum ve bunun içinde çaba göstermeye ısrarcıydım zaten ailemi de bu durumda evime götüremeyeceğim için bu iş bana kalmıştı gidip her şeyle yüzleşmeliydim.

Bu cesaretim belki de rüyamdan kaynaklıydı çünkü gözümden silinmeyen kadının bakışları bana hiç tatmayacağım bir cesaret sunmuştu.

İki sokak aşağıda kalan caddeye geldiğimde otobüs durağına ilerlemeye devam ettim, zaten sabahın bu saatinde çok kişinin olmayacağını biliyordum. Telefonumdan saate göz attığımda daha sabahın altısı olduğunu fark etmiş oldum.

Durağa yaklaşıp uygun bir yere oturduğumda bacaklarımın titrediğini fark ettim. Hemen ellerimi dizlerime bastırıp bunu fark etmemiş gibi etrafıma bakmaya devam ettim. Rahatsız oturuşumu da bir yandan düzeltirken düzenli nefesler almaya çalıştım.

Kaybolduğum kafamın içi beni sorularla sarmıştı, şu an telefonumu açıp annemi aramamak için çok zor duruyordum. Ondan uzak durma ihtimalim bile yoktu, belki de o da bazı şeyleri çok yanlış anlamıştı hatta bir ihtimal pişman olmuş bile olabilirdi bu düşünceyle kendimi avutmaya çalıştım ancak o anda kafama sert darbeler geçiren babamın sözleri beni rahat bırakmıyordu.

Babamın sözleri beni gerçekten yaralamıştı hatta bu yara yaşadığım korkuyu bile geçiyordu ve bunları üst üste yaşamak dengemi alt üst etmişti.

Babam gibi birçok insan dertlerimizin ve sorunlarımızın çözümünü hep başkasında arıyordu. Oysa istese doktorlardan daha fazla bana yardımı dokunurdu ama bunu anlatmak maalesef ki çok zordu.

Yerde boşluğa bakan bakışlarım otobüsün sesiyle yola döndü. Oturduğum yerden hemen kalktım ve hızlıca otobüse bindim. Çantamdan çıkardığım cüzdanımla paraya ödeyip en arka cam kenarına oturdum. Otobüste sadece yaşlı bir amca vardı, zaten o da dalgın dalgın yolu izliyordu yani aslında yine yalnızdım.

Elimi kaldırıp ağır bir edayla camı açtım ve hafif aralık bırakarak başımı koltuğa yasladım. Aldığım derin nefesler dışarıdaki temiz havayı soluyordu, bu bir nebze iyi gelmişti. Ardından telefonumu elime alıp cevapsız çağrılara bakındım. Ağabeyim ve babamın numaraları gözümün önündeyken annemin numarası yoktu.

Kafamda anneme bağıran küçük çocuğu susturup evimin olduğu sokağa yaklaştığımı göz ucuyla gördüm. Hemen gelmemin verdiği sevinçle yerimden kalkıp çantamın askısını sıkıca kavradım. Neyse ki Elya ile evlerimizin arasında çok mesafe yoktu çünkü ikimizde üniversiteye yakın bir yerde oturmayı seçmiştik diğer türlüsü bizi çok sıkıntıya sokardı. Şoför birkaç dakika sonra otobüsü durdurunca durakta inip karşıda kalan apartmanıma doğru yürümeye başladım.

Bir hışımla apartmanımın kapısına yüklenip kendimi içeriye atıvermiştim. Apartmanın kapısı birinin omuzuna baskı yaptığını fark edince birkaç adım geriledim ve kapıyı arkamdan aceleyle kapattım.

Karşımda apartmanımızın işlerini yapan görevliye bakakalmıştım.

Ben daha şokun verdiği sarsıntıyı atlatamadan kulağıma nazik bir ses doldu." Alvina hanım bir an hiç gelmeyeceğinizi sandım, aileniz bile aradı." Mesut Bey'in direkt konuya girmesi beni daha fazla endişelendirmişti ve bunu açıkça suretime yansıttım.

Endişe içinde olan sesimi düzeltemeden aniden çıkıştım." Onlara ne söylediniz?" diye sorarken bembeyaz kesilen ellerimin soğukluğunu iliklerime kadar hissediyordum onları hemen yumruk yapıp arkama aldım. Mesut Bey benim aksime gayet sakin olmaya devam etti ancak benim telaşımı ters bulmuş gibi anlamsızca kaşlarını çatmıştı.

" Sizi görmediğimi söyledim ama merak etmeyin evinizde olan seslerden bahsetmedim," dediğinde sonunda rahatça bir soluk alabilmiştim. İşte bu bir yükten kurtulmama neden oldu derin bir soluk verip gülümseyerek Mesut Bey'e baktım.

" Çok teşekkür ederim Mesut Bey, ben bu durumu halledeceğim. Siz sadece ailem buraya gelirse beni görmediğinizi söylerseniz yeterli ve evden lütfen bahsetmeyin aramızda kalsın," dediğimde Mesut Bey gülümsememe karşılık verip omzuma elini koydu.

" Endişeleneceğimiz bir şey yok değil mi küçük Hanım? Bakın sesler biraz korkutucu geliyordu eğer-" dediği anda hızlıca sözünü kesip konuşmaya başladım çünkü sözünün devamını duymak gerçekten istemiyordum yoksa evime gitmekte çok zor anlar yaşardım.

" Hayır... Hayır, her şey yolunda gerçekten hem yakın zamanda zaten ailemle görüşeceğim," diyerek küçük bir açıklama ile onu geçiştirmiş oldum.

Aslında ailemin evde olduğuyla ilgili yalan söylememe takılmaması beni bir hayli mutlu etmişti. Belki de unutmuş bile olabilirdi.

Mesut Bey çok beklemeden anlayışla karşılayıp bana veda ederek apartmanı terk ettiğinde kısa bir süre olduğum yerde kalıp yaşadıklarımı sindirmekle uğraştım ama bir yandan da yukarı çıkmak için zamanda kolluyordum. Yani hiçbir şekilde yaşadıklarımı adlandıramıyordum, bu hislerim beni karmaşık bir yola soktu. Oyalanmadan adımlarımı merdivenlere yönlendirip yavaş yavaş katları çıkmaya başladım.

Evimin kapısına gelince duraksadım. Bir süre ses çıkarmayıp evimi dinlemeye çalıştım ancak hiçbir ses yoktu yani ne yaparsam yapayım bir ses işitemiyordum. İçeride ne olduğu ve kimlerin beni beklediğini bilmememek de beni germiyor değildi. İşte bütün cesaretim belki de buraya kadardı bundan sonrası belki de en büyük cesaret göstergesiydi.

Kararsızlık eşiğinde kalıp kapının önünden çekildim ve yan tarafta kalan merdivenlere çömelip oturdum. Sadece kendime az da olsa zaman tanımak istemiştim ama o anda kendime uyduracağım bahane telefonumdan gelmişti. Cebimde duran telefonum aniden titreyince kaşlarımı çatıp hiç duraksama yaşamadan ellerimi cebime götürdüm.

Ne olursa olsun aramasını beklediğim biri vardı ve hâlâ onlardan gelecek bir aramayı dört gözle bekliyordum ama mesaj atan annem filan değildi Kerem'den gelmişti.

Telefonu elimde tutup mesajı görmek için gelen bildirime tıkladım ve hemen gözlerimin önüne uzun bir yazı düştü.

Gönderen: Kerem

Bugün yaptığım eşeklik için özür dilerim belki de seni yalnız bırakmayıp neler olduğunu sormalıydım, ayrıca sana öyle mesafeli yaklaşmak da çok yanlıştı. Seni kırdığım düşüncesi bile gözlerimi kapatmama izin vermiyor. Okuldan çok kötü bir halde çıktın, seni merak ediyorum lütfen en kısa zamanda bana yaz veya aramaya çalış çünkü acilen sesini duymaya ihtiyacım var.

Biliyorum seni sıkboğaz ediyorum ama elimde değil, en azından aramızda kırgınlık kalmadığını düşünüp uyuyacağım. İyi uykular savaşçı prensesim...

06:30

Dudaklarımdan dökülen kıkırtıya engel olamamıştım. Onunla aramda kırgınlık filan yoktu en azından şuan böyle hissediyordum. Bu yüzden daha fazla uykusuz kalmasına izin vermeyip iyi uykular yazıp yolladım.

Dudaklarımda varlığını koruyan gülümsememe nedense şaşırmıştım.

Nedensizce Kerem'in mesajının sonuna gözlerim takılı kaldı. Savaşçı prenses yazısını gözlerim seçtiğinde bir süre orada takılı kalmıştım. Bu nedenle derin bir nefes vermeden edemedim. Aslında şaşırmamıştım sadece artık kendimin farkına varmaya başlamıştım. Kerem ismimin anlamını biliyordu ama bu yazdığı yazının bana ne kadar iyi geldiğinden haberi yoktu, bu yüzden hemen telefonumu kilitleyip cebime koydum.

Hızlıca yerimden kalkıp kapıya koşar adım yaklaştım ve tereddüte düşmeden anahtarımla kapımı açtım. Yavaş adımlarla içeriye girip kapıyı aralık bırakırken sızlayan iliklerimden bihaberdim. Gözlerim etrafı kolaçan ederken koridorda hiçbir sorun olmadığını kendimce teyit ettim.

Ağır adımlarla odaları tek tek gezip hepsini kontrol etmekle uğraşmıştım ve hepsini gezerken bilerek geriye sadece salonu bırakmıştım o yüzden yönümü hemen salona yönlendirip içeri girdim ama girmemle geriye kaçmam bir oldu. Kıpırdamayan bedenim kapı eşiğinde dururken yaşadığım anı sindiremedim.

Sanki şu sahne evimi daha çok kasvete boğmuştu. Dehşetle bakan gözlerim her defasında daha da büyüyordu, anlamsızca tekrar küçük salonuma göz gezdirdim.

Kitaplarımın hepsi yere dökülmüştü ve kitaplığımda yere düşmek üzere ters bir biçimde duruyordu. Kanepelerimin üstü ise tamamen toprak  ve kir olmuştu ayrıca yerler ise sırf çamurluydu. En sonda bakışlarım duvarımda yazan kelimelere gidince gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Büyük harflerle yazan kalp kırıcı yazısı artık sinirlenmeme neden oluyordu, hatta artık içimde öyle büyük bir kin duygusu dolaşıyordu ki onun bağırıp haykırmasına bundan sonra ben bile sesimi çıkarmazdım.

İstemsizce göz pınarıma düşen bir yaşı hışımla tek hamlede silerken çantam kolumdan düşüp yeri boyladı, artık gözyaşlarımı ben bile görmeye tahammül edemiyordum. Bir şekilde ağlamamam gerektiğinide biliyordum ama vücudumun tepkilerine engel olamıyordum.

En sonunda artık dayanamayıp ipleri bu sefer kendi ellerimle çözdüm. Ardından kapıya sırtımı verip yere kayıp oturdum. Otururken kendime çektiğim dizlerimi kendimi korumak istiyormuşum gibi bedenime bastırmıştım. O anda cebimden düşmek üzere olan telefonu havada yakalamıştım, tek bir an düşünmeyip arayabileceğim tek numarayı tuşlamakla vaktimi harcarken artık dizleriminde titremesine mani olamıyordum.

Uzun süren çalan aramama bir cevap yoktu ve bende ısrarla kapatmamayı sürdürdüm. Aslında istemsizce kapatamıyordum, yani bu kendiliğinden oluyordu ama ellerimin titremesiyle telefonumu indirecekken boğuk bir ses işittim.

" Alo?" Alkan'ın uykudan kalkmış olan sesini duyduğum anda ne tepki vereceğimi bilememiştim galiba birden arama onaylandığı için bozguna uğramış da olabilirdim.

Kısa bir süre aval aval karşımdaki duvara bakmayı sürdürünce dudaklarımı kemirmeden edemedim. Belki bu aptallığım Alkan'ın aramayı sonlandırmasına neden olabilirdi bu ihtimal beni daha çok korkuttuğu için kırık ses tonumla konuşmaya karar verdim ve fazlasıyla da çaba sarf ettim.

"Haklıydın... Bana sizden başka kimse yardım edemezmiş," derken hüzünlü sesime engel olamamıştım. O sırada arkadan gelen kısık sesleri duyumsayabiliyordum ama o seslerin ne olduğunu adlandıramadım ta ki Alkan'ın çarptığı kapı sesine kadar.

Onu gerçekten endişelendirmiş olabilir miydim?

"Geliyoruz," dediğinde bana sunduğu tek kelime boğazımdaki oluşacak yumruyu tekrar tetiklemişti ve bir an şaşkınlıkla telefonumu kulağımdan çekmek zorunda kaldım çünkü hemen ardından telefonu yüzüme kapatmıştı. Ayrıca bu çocuk nasıl geliyoruz demişti ki yerimi ya da evimi dahi bilmiyorlardı yani en azından söylediğimi hatırlamıyordum.

Telefonu tekrar cebime koyup yüzümü ellerimin arasına aldığımda gözlerimi kısa bir süreliğine kapattım. Sonuçta illa ki arardı diye düşünürken gerisi bir türlü gelmemişti çünkü zaman ne kadar geçtiyse uykunun derin bir kısmındayken bedenimi tamamen ele geçiren uykuya yenik düşmüştüm. Ne kadar öyle dalıp gittim bilmiyorum ama en sonunda biri bacağımı sertçe dürttü.

Korkunun verdiği şaşkınlıkla gözlerimi açarken daha kendime gelememiştim ki anında bedenimi geriye ittim ve irileştirdiğim gözlerimi yukarıya kaldırdım. Böylece tepemde dikilenlere şaşkınlıkla bakabilmiştim.

Sanki bu durum hafif bir uykudayken kabus görmüşüm gibi bir hâl almıştı, yani o kadar anlamsızdı.

Kutan'ın ayağını hemen dibimde görünce kaşlarımı olabildiğinde çattım ve aynı saniyede kızgın bir edayla çemkirdim. "Ne yapıyorsun be?" diye cırladığımda gözlerim dördünün üstünde de aynı anda dolanıyordu. Bunu yaparken fark ettiğim detay kızgınlıkla çemkirmemi durdurmuştu çünkü hepsinin uykulu gözleri mahcup olmama yol açmıştı.

"Hanımefendimizi mi uyandırdık? Kusura bakmayın, isterseniz siz kaldığınız yerden devam edin." Alay dolu sesine gözlerimi kırpıştırıp bakakaldım. Cevabıyla kanın yüzüme hücum ettiğini hissedebiliyordum. Eminim ki yüzüm kıpkırmızı kesilmişti ve bunun tek sebebi de karşımdaki adamın hiç çekinmeden konuşmasıydı. Resmen pervasızlığını karşısındakine açık açık belli ediyordu.

Benim sürmeye devam eden bakışlarıma sinir olmuşçasına bir anda dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı." Kızım ne bakıyorsun saf saf, kalksana ayağa," diyerek gözlerini kıstığında verdiği tepkiden dolayı kendimi aniden ayakta bulmuştum. Oysaki emirden uzak bir biçimde söylendiğine emindim o zaman neydi bu saçma davranışlarım çünkü bir türlü kendime normal bir açıklama yapamıyordum.

Bir ihtimal onun kontrolü davranışları beni bu hâle getiriyordu ya da ben korkudan ne yaptığımı kestiremiyordum ama yine de ayağa kalkarken sendelememe mani olamamıştım.

" Özür dilerim ben biraz dalmışım." Konuşurken kısık çıkan sesime lanet ettim oldukça güçsüz durduğuma emindim ama ne yapabilirdim ki vücudumdaki halsizlik hastalığımla da birleşiyor ve beni daha zayıf kılıyordu. Bir türlü boğazımdaki ağrıyı yok sayamıyordum, bu da hasta olduğumu buram buram herkese hissettiriyordu.

" Neyse hadi artık oturup bir konuşalım." Azra'nın bakışları konuşurken koltuklarıma kaydığında gözlerimi bilerek ondan çekmedim. " Veya vazgeçtim oturmasak daha iyi," deyince tek kelime etmeden sadece dudaklarımı ısırdım. Kendimi mahcup bir şekilde bakmaktan alıkoyamamıştım oysa benim suçum olmadığı belli olmalıydı.

Alkan'ın adımları yanımda bitince ellerini kolumda hissettim ama onun konuşmasına izin vermeden ben devreye girdim. En azından onların rahat etmesini sağlamalıydım. "Mutfakta oturabiliriz hem size kahvede yapmış olurum," dediğimde hiçbiri eski soğuk bakışlarını üzerimde tutmamıştı aksine ılımlı çıkan sesime hepsi usulca kafalarını sallamışlardı.

Benim elimle yönü tarif etmem Azra ve Bikem'in salonu terk etmesine yol açtı. Onların hemen ardından çantamıda yanıma alıp Alkan'la birlikte ben çıktığımda Kutan'ın bakışlarını salonumdaki yazıda görebilmiştim. Bu bakışları biraz da olsun beni umutlu hissettirti çünkü bir şeyleri çözmeye çalışıyormuş gibiydi.

Onlarla birlikte mutfağıma girince içime çekebildiğim kadar huzurlu nefesler çekmiştim. Gözlerim odağını kaybetmeden onlara döndüğünde üçü beklemeden masaya yerleşince çok geçmeden Kutan'da aralarına katıldı. Bende fazla bekletmeden su ısıtıcısını çalıştırmıştım.

" Kaç kere bu hâle geldi evin?" Azra'nın sesine arkamı dönmeden cevap vermeyi seçtim. En azından böylece kekelemeden cevap sunabilirdim.

"Daha önce sadece buzdolabıma yazıp gitmişlerdi, yani iki diyebiliriz." dediğimde bakışlarının keskin ağırlığını sırtımda hissetmiştim ve bu rahatsızca yerimde kıpırdanmama yol açmıştı ama bunu onlara belli etmemeye çalıştım.

Fark ettirmeden suratımıda buruştururken üzerimdeki baskı bir an önce gitsin istiyordum çünkü çok fazla soru sorulacaktı bunun farkındaydım ve açıkçası bu beni daha çok geriyordu. Sıkıntı içinde kavanozu açıp kupaları tezgaha yerleştirdim ardından ağır bir edayla kahveleri hazırlamaya başladım bir yandan da suyun ısınmasını bekliyordum.

" Bizim yanımıza geldiğin gün mü başladı bunlar?" diye sorulunca kafamı hızlıca iki yanıma salladım. Hemen ardından dudaklarımı açıp cevap vermeye koyuldum." Hayır o gün değil, Bikem-" Söyleyeceğim cümleyi idrak eder etmez sözümü panikle yarıda kestim ve sıkıntıyla arkamı döndüm. Bu Bikem'in rahatsız olabileceği bir konuydu bunu deşmek bana düşmezdi.

Bikem'in yüzü masadayken diğerlerinin bakışları Bikem'in üzerindeydi. Bu beni gerçekten utandırmıştı o yüzden sadece, "Özür dilerim," demeyi daha uygun buldum çünkü bunu gerçekten hatırlatmak istememiştim. Kısaca konuyu toparlamaya çalışıp suyu kupalara doldurdum.

" Neyse, sonra bir şey oldu mu?" diye sorduğunda aklıma rüyamdan başka bir şey gelmemişti.

Kısık sesli bir öksürükten sonra, " O gün ilk yazıyı yazdıklarında rüya gördüm. Detaylıca anlatmak istemiyorum ama birilerinin beni aradığını söyleyebilirim," dedim ve elimdeki tepsiyi masanın ortasına bırakıp karşılarına oturdum.

" Hepinize sade yaptım kendinize gelirsiniz. Uykunuzdan ettim sizide gerçekten kusura bakmayın," diyerek suratımı ifadesizliğe büründürdüm. Bu sefer Alkan'ın gülümseyerek yüzü bana döndü.

" Saçmalama, yardım teklifinde bulunan bendim. Araman gayet normal, ayrıca çok uyumayı seven insanlar değiliz zaten," deyince bunu sadece beni yatıştırmak için söylediğini anlamıştım. Yinede gülümseyerek başımı salladım en azından nezaketli davranmış olması mutlu etti.

" Bıraksalar bütün gün horul horul yatacaksın, yalana bak." Bikem'in muzip dolu mırıltısı kulağıma dolduğunda gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. Alkan da kaşlarını çatıp Bikem'in koluna uyarı niyetinde vurunca Bikem aksine hiç istifini bozmadı.

O sırada Kutan'ın sert bakışları bana döndüğünde konuşmayıda es geçmedi. "Nasıl insanlar vardı, yüzlerini hatırlıyor musun?" diye sorunca rüyamdan bahsettiğini fark etmiştim o yüzden yine başımı salladım ama bu sefer başımı sallarken konuşmayıda unutmamıştım.

" Bir tane adam ve pelerinli birileri daha vardı. Açıkçası pek insana benzemiyorlardı ama adamın arkası dönüktü o yüzden onun yüzünü göremedim." Sözlerimle birlikte hepsinin gözleri tekrardan bana dönünce kendimi nedense yine rahatsız hissetmiştim ama dışa vurduğum soğukkanlılığımı bozmadım.

" Senin kabul etmeyeceğini düşünmüştüm, ne oldu da kabul ettin? Ailenle konuşacağını söylemiştin sanki." Alkan'ın konuyu tamamen başka yere çekmesi dikkatimi elbette çekmişti ama görmezden gelmeyi daha uygun buldum. O anda da sorusunu düşünmeye çalışıyordum kaşlarımı kaldırıp detaylıca düşündüm ama bir türlü ona bunu söylediğimi hatırlayamadım.

" Vazgeçtim, sizi aramak daha mantıklı geldi," dediğimde yalanıma içten içe göz devirmek istedim. Alkan'a olan soru işaretli düşüncelerime rağmen bir yalan uydurabilmiştim bunun için kendimi tebrik bile edebilirdim. O sırada ben daha düşüncelerimden sıyrılamadan Kutan'ın güler gibi çıkan sesine garip garip bakakaldım.

" İnanmadılar sana," derken sözünü o kadar keskin bir şekilde söyleyip sustu ki evin içinde büyük bir sessizlik oluştu ve haklılığı gözlerimi kırpıştırmama yol açtı çünkü bunu yapmasaydım gözlerimin dolduğunu fark ettirebilirdim. Ortalıkta kaçış yeri arayan gözlerimi bir türlü durduramadım. Hemen dişlerimi dudaklarıma geçirip bakışlarımı masaya diktim.

" Bunu üzül diye yüzüne vurmadım. Bazı şeylerin farkına varmalısın, kimse savaştığın şeyi bilmeden sana yardım etmez. Gittiğin yolda çok fazla kafa karıştırmışsın, aklınca kolay bir şekilde çözeyim derken işler birbirine girmiş," diyerek sözlerini açıkça yenilediğinde düşünmeme gerek bile kalmamıştı çünkü haklı olduğunu bas bas bağırıyordu. Hem de sonuna kadar haklıydı ama benim üzüldüğüm nokta o değildi ki. Yinede bunu açıklamak yerine gözlerimden akan yaşları silmeye çalıştım ve o anda bir el iki elimide yüzümden kuvvetlice çekti.

" Ağlamak istiyorsan durdurma yaşlarını günü gelince daha çok seni zorlayacaklar," deyişi beni etkilemedi ancak Kutan'ın buz gibi teni beni gerçekten afallatmıştı gözyaşlarıma rağmen donuk bir biçimde kalakalmıştım.

Gerçekten teni çok ama çok soğuktu.

O da tepkimi fark edince kendini hemen geriye çekti. Bunu yaparken ellerini biraz sert çekmişti ama bunun farkında olduğunu sanmıyordum.

Onlara olan sorularım bununla birlikte dağ olup aştığında artık sessiz kalamayacağımı anladım çünkü onlar ne kadar benim meselemi merak ediyorsa bende onların kim olduklarını merak ediyordum. Tanıdığım ve gördüğüm insanlardan daha farklı duruşları vardı bu da merakımı gittikçe körüklüyordu. O yüzden yüzümü kendim silip dudaklarımı aralamak için kendimi hazırladım.

" Ben sorularınızın cevabını verdim. Şimdi sıra sizde çünkü size gerçekten güvenmem gerekiyor. Sizinde farklı olduğunuzu içten içe hissedebiliyorum. Bikem'i o gün gördüm, ne kadar hoşnutsuz olsanızda bunu saklayamazsınız ayrıca Alkan'ın bana tuhaf gelen davranışlarıda var bunların cevabını bilmek istiyorum." Boğuk ve kısık çıkan sesim ne kadar hoşuma gitmesede amacımı anladıklarını düşündüm. Kahvemi elime alıp bir yudum aldığımda Azra'nın kahvesinde dolanan gözü altan altan Kutan'a dönmüştü.

O esnada kulağıma ince bir ses doldu.

" Biz sana böyle bir şey hakkında söz vermedik, sana sadece yardım edeceğiz dedik ama güvenmek istemiyorsan sen bilirsin." Bikem'in keskin çıkan sesiyle ellerimi kupaya dolayıp sıkıca sıktım. Aşınan ellerim yanıyordu ama gram yüzüme yansıtmadım.

" Bende böyle bir durumdayken size yalan söylemem çünkü hayatımda ilk defa olağanüstü bir şeyle karşı karşıya kalıyorum. En azından neyin içinde olduğumu bilmeliyim," diye açıklama sunarken tok sesim biraz beni zorlamıştı. Bunun farkındalığıyla alnımı belli belirsiz kırıştırdım.

Sözlerimle birlikte bakışlarımda tekrar onların üzerinde gezindiğinde Alkan'ın kahveye giden eli dondu kaldı. Azra ise belli bir şekilde elindeki kahve bardağını sıkıyordu bunu isteyerek yapıp yapmadığını maalesef ki çözememiştim.

Bikem'le Alkan aynı anda öksürünce birbirlerine uzunca baktılar, eğer normal bir anda olsaydık bu yaptıklarına gülebilirdim çünkü ikiside böyle bir hamle beklemiyor gibiydi.

" Biz farklı değiliz, bizler sadece özeliz Alvina." Azra'nın o sırada bir anne şefkatinde olan sesi kulağıma dolunca neredeyse tebessüm etmeme neden olacaktı. Altına giydiği kot pantolon ince belini ortaya çıkarmıştı. Üstüne ise öylesine bir kazak geçirdiği çok belliydi ama şuan ki haliyle bile aşırı güzel duruyordu.

Ben Azra'ya odaklanmışken kulağıma başka bir ses doldu. "Biz kimseye kolay kolay güvenmeyiz-" Kutan'ın buz gibi olan sesini işitirken buna engel olan Bikem'in yüksek sesi oldukça baskın ve katı çıkmıştı.

" Uf yeter tamam, doğru söylüyor neyi saklıyoruz ki bal gibi de her şeyi gördü. Onu da salak yerine koyamayız, baksanıza beni gördüğü hâlde kimseyi konuşturmadı," dediğinde artık çığırından çıktığı apaçık belliydi çünkü Bikem'in gür sesi onu bile şaşırtığı belli oluyordu. Sözlerini sarf ederken bir yandan da kazağını avuçlamış sımsıkı tutuyordu sanki bunu yapmak onu gerçekten zorluyor gibiydi.

Ayağa kalkıp düzenli adımlarla yanımdaki sandalyeye geçip anında konuşmaya başladı. "Ben normal bir kız değilim yani sandığın gibi biri değilim, belki bu seni gerçekten korkutacak ama...Ağzımdan bir sis çıkıyor ve o sisle onları boğup öldürebiliyorum. O gün gördüğün şey de buydu." Bikem'in tek seferde dişlerini sıkarak söylediği sözlerle neredeyse sandalyeden düşüyordum ki iki kolumdan da aynı anda tutulmuştum.

Anın şokunu atlatamadan göz ucuyla beni tutan kişilere baktım. Birini Bikem diğerini ise Kutan tutmuştu ve ikisi de buz gibi bakışlarla bana bakıyorlardı.

Bölüm Sonu

Bölümü beğendiyseniz oy ve yorumlarınızı bekliyorum...🖤

Sevgiler.

Continue Reading

You'll Also Like

11.5M 184K 17
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...
196K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
3.8M 155K 52
© Tüm hakları saklıdır Kitap şarkısı: CAN KAZAZ - Sürsün Bahar Az sözle çok şey anlatacaksın. Sadece, Seni seviyorum diyeceksin ama öyle her zaman...
903K 20.6K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...