NIGHT CHANGES ~TaeJin~

By LilaEzri

163K 11.7K 33.9K

Taehyung'un oda arkadaşı olan Jin, Taehyung'un geceleri sık sık yurttan ayrılması yüzünden bir gün onu takip... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
1 Nisan'a Özel Final Bölümü
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45 - FİNAL -
Teşekkürler

Bölüm 34

3.2K 150 896
By LilaEzri

Aynı gökyüzü altında farklı duygularla otururken ikisi de yoruldukları için bir anlığına dinlenmek adına birbirlerine yaslanmışlardı. Jin'in daha önce ölümü tattığı bir durumu olmamıştı fakat birinci elden biliyordu, kanından birisinin kendisi için ölü olmasını. Ailesinden birisini hep yalancı ve aldatan birisi olarak hatırlayıp içinin daha hızlı soğuması mı daha iyiydi, yoksa sıcaklığı ile sürekli yokluğunu arattıran birisi mi? İkisinde de mutlaka, insanlar bir yolunu bulup hayatına devam ediyorlardı aynı nefes almak gibi.

Bugün aldığı nefes yaşadığı kasveti hatırlatınca, zihnine eski anılar tekrar akın etmişti. Taehyung'a ailesini anlattığında durumunu tekrardan dile getirmek, duygularını da bununla beraber gün yüzüne çıkarmıştı. Zor zamanlarıydı, fakat üstesinden geldiğinde hiç olmadığı kadar benliğini elinde tuttuğunu hissetmişti. Ne yapacağını, nereye gideceğini ve motivasyonunun kaynağını bulmuştu. Kalbinin bir yanı elbet boşalmıştı fakat hayatın bir tokadını yemiş gibi iki bacaklarının üstesinde nasıl duracağını öğrenmişti.

Ailesinin boşanması, mahkeme kararının yaptığı bir dakikalık konuşmasıyla tamamlanmış, ardından bir ömrünü etkileyecek kudreti eline geçirmişti. Erkekseniz kolaydı, sadece boşanmış ve şansınız olduysa nafaka ödeyen birisiydiniz fakat kadınsanız durum daha da kötüydü. Karşı tarafın yaptığı yanlışlar daha derin olsa bile, o kadar özgürce hareket edemezdiniz ve etseniz bile çevreden kötü kadın muamelesi görürdünüz. Bütün bunların hepsi Jin'in gözü önünde yaşanırken annesi için yapabileceği en iyi şeyi, iyi bir evlat olup onu gururlandırmayı istemişti.

Başarmıştı da bunu, sıkı çalışmalarının karşılık alıp üniversiteye yerleştiğinde. Buna rağmen insanların üzerindeki bakışlarının etkisini değiştireceğini sanmıştı, ne kadar yanıldığını bilmeden. Annesinin boşanmış olmasına rağmen Seokjin'in üniversiteye yerleştiğini duydunuz mu, zavallı çocuk. Çevresinden bu tip sözleri duyarken, ''rağmen'' kelimesinden nefret etmeye başlamıştı. Durumunu oldukça normalleştirmeye çalışıp, hayatına devam etmeye çalışırken, insanların bir şeye acıma ihtiyacını karşılıyor olmaktan nefret ediyordu. Bir noktadan sonra insanların bunu iyi niyetle söyleyip söylemediği arasındaki farkı anlamış ve kulak asmamaya çalışmıştı.

Taehyung'a karşı en çok bu konuda hayranlık duyuyordu, insanların dediklerini önemsemeyip sadece kendi yolunda yürüyordu. Dünya sanki bir dans pisti ve çevresi bir melodi gibi özgürce dans edişini seviyordu. Her özgürlük çoğunlukla diğer insanlardan farklı olmak ve yalnız olmayı beraberinde getirse de, bu yolda onunla beraber yürüyüp Taehyung'u yalnız bırakmayışını, aslında daha da çok seviyordu. Kalpleri beraberken gözlerindeki kıvılcım, daha da körüklenmiş gibi dev bir yıldızın canlılığını taşıyorlardı.

İkisi el ele tutuşup karanlığın içerisinde kaybolurlarken Jin, özgürlüğün tadından almıştı ki bu tat, daha da fazlasını istemesine yol açmıştı. Bunca zamandır derslerine yoğunlaşmış ve hatta diğer kişilere karşı kayıtsız kalmışken bile, aldığı tadın peşinden gitmesini sağlayan kişi Taehyung olmuştu. Dersleri elbette önemliydi hala, fakat hayatta yakalaması gereken ''o'' anlar da vardı. Bir daha tekrar etmesi mümkün olmayan, anında yaşaması gereken ve akışına bırakması gereken o anlar.

Bu yüzden bugün Taehyung'un yanında kalıp, derslerine girmemiş ve oturduğu bankta karşısındaki gökyüzüne bakarak düşünceleri arasında yolculuğa çıkmıştı. Yaptığı şey belki meditasyon değildi, fakat hiçbir şey yapmadan oturarak beklemek, düşüncelerinin karmaşıklığını söndürüp dinginleştirmişti kendisini. Yorucu bir işe rağmen iş sonunda hissettiği tatlı bir yorgunluk vardı üzerinde, çünkü uğruna beklediği kişi Taehyung'du.

Bankta otururken onun avuçladığı elinden bile anlayabiliyordu ne kadar minnettar hissettiğini. Taehyung cenazede ailesi dışında görebileceği tek tanıdık yüzün kendisine ait olduğunu düşünmüştü. Fakat Jin onun yanılmasını sağlamıştı, birden çok kişiyi görmesini sağlamasıyla. Cenaze için kendi arkadaş çevresini topladıktan sonra, haber verilmesi gerektiğini düşündüğü kişiler arasında annesi de yer almıştı. Taehyung'un o gün yemek yerken hissettiği duyguların kırılganlığını bildiğinden, annesinin de mutlaka gelmesi gerektiğini düşünmüştü.

Annesi her gün balık tutmaya çıkıp şehirdeki pazar yerlerine balık satışı gerçekleştirse de, bugün cenazeye gelmesi pek güç olmamıştı. Yaptığı işi hemen bırakıp cenazeye yetişmeye çalışmıştı fakat, işi hala devam ettiği ve işinin başında olması gerektiği için geri dönmek zorundaydı. Taehyung'la görüştüğü vakit oldukça kısa olsa da annesi, kendisine ''Ona benim için bol bol göz kulak ol.'' diyerek tembih ettikten sonra ayrılmıştı cenazeden. Oysaki Jin'in artık bir rutin haline getirdiği bir alışkanlığını sadece dile getirmişti annesi.

Alışkanlıkları bir anda kazanmak zordu, fakat bir kere kazandıktan sonra elden bırakmak daha da zordu. Kimi alışkanlığını Taehyung'a karşı kendiliğinden kazanmış, kimisini ise onun sayesinde kazanmıştı. Birisini kalbinde yaşatmanın getirdiği ekstralardan birisi de buydu, kendini şaşırtıcı eylemleri yaparken bulmak ve bunları yaparken hayatının en eğlenceli işini yapıyormuşsun gibi hissetmek.

Fakat şu anda bulunduğu yer ve hissiyatlar yüzünden yaptığı iş eğlenceden ziyade, daha dingin bir hale dönüşmüştü. Taehyung'la bankta oturduğu süre boyunca, ikisi de tek bir kelime kurmadan temas ettikleri bedenlerle hissetmişti birbirlerini. Bir süreliğine sadece, Namjoon'un arabasının yokuş yukarısına doğru çıkan görüntüsü, onların sessizliğini kesintiye uğratsa da sorun olmamıştı. Taehyung'un cenazede kalması için daha fazla sebebi yoktu fakat birazdan uyuyacakmış gibi hissederek sadece hareket etmek istememişti. Hareket edip buradan ayrılırlarsa, başını Jin'in omzuna koyamayacaktı çünkü. Yastık kadar yumuşak olmayabilirlerdi fakat açık havada uyumak için yeterince rahat ve ferah hissettiriyorlardı.

Yorgun olduğundan değildi, neredeyse bir günün daha sonuna gelmişlerdi ve havanın nasıl karardığını başını yasladığı omuz hizasından izlemek istemişti. Normal vakitte bankta oturup gökyüzünü seyretmeyi istese de aynı tadı alamayacağını biliyordu. Ya araba sesi, ya evlerin sesi, ya da nereden geldiğini anlayamadığı kuru gürültü onu rahatsız hissettirecek ve dikkatini dağıtacaktı. Geceyi sevme sebeplerinden birisi de buydu, çoğu insan uyuduğu için doğanın sesini daha iyi duyabiliyordu. Karanlıkta bulutların beyazı hareket ederken, uyuyan insanların aksine yaşayan bir şeylerin olduğunu hatırlatıyordu kendisine.

Bir zamanlar tamamen böyleydi, ilk ve uzun süreli düşüncesi. Hala gecenin ıssızlığında saklı olan güzellik itiraz edilemeyecek kadar değerliydi kendisi için. Fakat gündüz vaktini de sevmeye başlamıştı, hiç ummadığı bir şekilde. Yeni şeylere her zaman açıktı, yeni yerleri gezmeyi severdi fakat Jimin haricinde beraber gezdiği ve uzun soluklu bir yolculuğa çıktığı bir vakit olmamıştı. Jin, kendisi için neler yapılabileceğini gösteren ve açığa çıkaran ilk kişiydi. Sabahın erken vakitlerinde yatakta oyalanarak vücudunu ona dolamayı, uykulu yüzünü öperek uyandırabilme ihtimalini ve insanların arasında ona yaklaştığında hissettiği adrenali seviyordu. Bütün bunları gece de yapabilirdi fakat sabahken, yabancı topraklara ayak basmış bir asker gibiydi. Kendi güvenli alanından çıkıp ilerlerken Jin'e açılan yollarda dolaşmak, yeni keşfettiği fakat konaklamaya karar verdiği bir topraktı.

Düşünceleri kendisini gülümsetip, gözlerine gün ışığının son demleri parlarken tuttuğu parmakları okşamaya başladı. Bu hareketi sayesinde Jin'in bakışlarının kendisine hafifçe kaydığını hissetse de, devam etti. Parmakları, onun parmaklarında dolanırken kendi gece ve gündüzleri de birbirlerine böyle karışmıştı. Dışarıdan bakıldığında dolaşan ipler kadar karmaşık bir görüntüleri vardı, fakat yeterince karmaşık değildi. Düzenliliği sevmiyordu, daha da karıştırmak istedi o anda. Geceleyin yaptıklarını gündüz vakti yapmak isteyen bir istek içinde zaten yükselirken, bunu en sonunda dile getirdi. ''Yavaştan kalkalım mı artık? Hala vakit geçirebileceğimiz saatlerimiz var ve bugünü boşa harcamak istemiyorum.''

Jin'in ellerini hala tutarken oturduğu banktan ayaklanarak ayağa kalkmıştı Taehyung. Elini tuttuğu beden hala yerinde oturup kendisine bakarken, bankta oturmaya oldukça alışmış görünüyordu. Enerjisi hafiften tükenmiş ve orada yatak olsa mutlaka uyuyacak olan bakışları, Taehyung'un onu bir kere daha elinden çekmesine sebep oldu. ''Çoktan nereye gideceğimize karar vermiş gibisin. Pekala, öyleyse bugün beni nereye götürürsen oraya geleceğim.''

Ayağa kalktıktan sonra Taehyung'un içten gülümsemesiyle beraber arabaya doğru giderlerken Jin, bir şeyin tercihini Taehyung'a bırakmak konusunda endişeleri olduğunu itiraf etmeden geçemeyecekti. Restoran fikrini ona bırakır bırakmaz riskli bir durumla karşılaştığı için onun böyle şeyleri sevdiğini, hatta bayıldığını artık biliyordu. Fakat bugün büyükannesini uğurlamıştı ve buruk bakışları, şu anda böylesine canlanırken ona hayır, diyemezdi. Aslında sadece şu an değil, diğer zamanlarda da hayır diyemezdi.

Fakat merakına da hayır, diyemezdi. Arabanın kapısının önüne durup, Taehyung diğer tarafa doğru gittiğinde kendi boyundan kısa kalan kamyonete bir kolunu koydu. Bakışları, arabaya binmek üzere olan heyecanlı şahsiyetin üzerindeyken hafifçe kamyonete vurdu, ses çıkarması için. Bazen onun dans hareketine karşılık verirken, fazlaca onun tarafına sürükleniyordu bu yüzden bunu dengelemesi için hızını kesmesi gerekiyordu. ''Nereye gideceğimizi bilmeden araba süremem, biliyorsun.''

Taehyung buna karşılık omzunu silktikten sonra bakışları hala Jin'in üzerindeyken arabanın kapısını açtı ve içeriye geçti. Konuşurken kendisini dinlemek için duraksamıştı fakat arabaya binmeden ağzını açmayacağını da sessiz bir şekilde belirtmişti. Yapılan küçük blöfü fark edecek kadar dinç olduğundan, arabanın içerisine geçmekle yapılan bu hamleyi geri püskürtmüştü. Bu yüzden Jin'in kapıyı açıp içeriye geçmekten başka şansı da kalmamıştı. ''Yurt adresimiz kadar iyi biliyorsun gideceğimiz yeri. Şimdiden gergin hissetmeye başladıysan, arabadan indiğimizde ne hissedeceğini tahmin edemiyorum bile.''

Anahtarı çevirip motoru çalıştırdığında kaşlarının çatılmasına engel olamadı Jin. Büyükannesini daha yeni uğurladığı için, hala tamamen iyi hissettiğini biliyordu fakat lafı dolandırarak konuşması onu yeterince şüphelendirmeye yetmişti. İki eli direksiyonu tutarken gözlerini yanında rahat bir şekilde oturan bedene çevirdiğinde, Taehyung çoktan Nyks'in adresini telefonuna yazmış ve yine radyonun üzerine yerleştirmişti.

Havanın tam olarak hala kararmamış olması ve Taehyung'un bugün bu yere gitmek istemesi kafasını yeterince karıştırdığında onun yüzünü incelemeye başladı. Ne istediğini anlayamadı o anda, fakat yorgun göründüğü günlerde bile oraya gittiğinde yüzünün nasıl bir tazelikle kaplandığını biliyordu. Endişesi, onun bugün Nyks'e gitmeyi kaldırıp kaldıramayacağıydı. ''Bugün oraya gitmek belki de iyi bir fikir olmayabilir Taehyung. Cenazenin yoğun geçtiğini biliyorum senin için, daha sakin bir yerde dinlenebiliriz.''

Bunu söylediğinde Taehyung'un kendisini hemen kabul etmeyeceğini biliyordu. Kafasında daha önce kurduğu bir planı gerçekleştirme konusunda oldukça inatçıydı. Bir kere aldığı kararı, sonradan değiştirmesi oldukça güç olduğundan fazla umut da beslemiyordu. İçinde bulunan cesareti, onun gözlerine baktığında hissettiği küçük buruk kırıntılardan ileri gelmişti. ''Nyks benim için yorulduğum bir yer değil, aksine gittiğimde daha da canlandığım bir yer. Diğer yerlerde daha çok rahatsız hissedeceğimden oraya gidelim.''

Beklediğinin aksine Taehyung'un sesi oldukça sakin ve derin sesini daha da hissettirecek kadar yavaş çıkmıştı. Jin'in gözleri hala onun yüzünü incelerken Taehyung, elini uzatarak direksiyonu tutan ellere uzandı. Bu hareketle beraber devam etmesi için Jin'e gülümseyen dudakları ve gözleriyle bakarken elindeki sıcaklık hissedilebiliyordu. Buruktu ama hala içinde sımsıcak ve yaşayan parlak duyguların varlığı vardı.

Jin de gülümseyerek onu başıyla onayladığında ''Pekala o zaman rotamız Nyks.'' dedi ve bir elini direksiyondan çekerek motoru çalıştırdı. Taehyung'un gülümsemesi daha da genişlediğinde, nefesini vererek yavaşça Jin'den ayrıldı ve başını koltuğun arkasına yasladı. Henüz park yerlerinden çıkmamalarına rağmen arabayla rüzgarı hissedebilmek için camını indirmeye koyuldu keyifle.

Dünle bugünün gün batımı ve gökyüzünün rengi neredeyse aynı olmasına rağmen hissettiği duygular birbirine hiç benzemiyordu. Tek bir günde insan dünyanın en şanssız kişisiymiş gibi bütün karamsar duygularının bataklığına saplanabilirdi. Diğer gün ise şansının geri döndüğüne inanacak kadar içi saf bir şekilde umutla kaplanabilirdi. Yapılan seçimler, iz kalan hatıralar, beklenmedik kişiler, bütün bunlar Taehyung'un dün ve bugününü oluşturmuştu. Belki eksikti ya da belki fazlaydı ama başını arkasına yasladığında şu anda hissettikleri onun en değerlisiydi.

Yoldaki küçük taş çıkıntıları, onların yerinden hafifçe kalkıp aşağı inmesine sebebiyet verecek derecedeyken, serin esintiyle cenaze yerinden ayrılmışlardı. Yol üzerinde neredeyse hiç araba kalmamıştı ve bina içerisinden çıkan personel de oldukça az görünüyordu. Taehyung, anne ve babasının ne yaptığını bilmiyordu fakat bugün onları yeterince görmek zorunda kalmıştı. Sadece büyükannesi için dayanmıştı, onlara bu yüzden ne yaptıklarını merak da etmiyordu pek.

Hafif mide kasılmasını, gergin ağzını, istemsizce sertleşen yüz hatlarını diğer günlerin aksine bugün hissetmemişti onların yanındayken. Kolunu pencerenin bir köşesine dayamış ve elini yumru yapıp çenesine yaslamışken, boştaki bir elini karnına doğru getirdi. Hiçbir şey hissetmiyordu, küçük kabarcıkların zerresi bile yoktu. Zihninde ailesinin hala iyi bir hatırası olmamasına rağmen, bu değişim kendisine iyi gelmişti. Geçmişiyle barışık değildi fakat hala gelecek günleri vardı ve onlarla barışık olabilirdi.

Kalbini okşayan düşünceleri birdenbire karnında hissettiği hareketlilik ile bölününce şaşırarak çenesindeki eli yanağından çekti ve yerinde doğruldu. Karnına fazla odaklandığından, ne kadar acıktığını ancak yeni fark edebilmişti kısık gurultu sesiyle. Genellikle böyle bir durum yaşamadığından, ister istemez yutkundu ve Jin'e döndü, sesin duyulup duyulmadığını öğrenmek için. Başı, dikkat edilesi bir yavaşlıkla sola döndüğünde çoktan fark edildiğini Jin'in kıvrılmış dudaklarından anlaşılıyordu. Gözlerini kısa bir anlığına sımsıkı kapattıktan sonra parmaklarını alnında gezdirmeye başladı. ''Yol üzerinden yiyecek bir şey alsak iyi olacak, sabah kahvaltısıyla duruyorum sadece. Sen de acıkmışsındır muhtemelen.''

Taehyung'un son cümlesi, aslında bir cümleden ziyade Jin'in ''evet'' demesini gerektiren bir istekti. İki kolunu karnının üzerinde birleştirip, gelebilecek herhangi bir sesin engellenmesini sağlarken iyice huzursuzlanmaya başlamıştı. Jin araba kullansa da onun neler yaptığını gördüğü için gülümsemesini suratından indirememişti. Halbuki bu yaptığı, Taehyung'un yerinde daha da kıpraşmasına sebep olurken Jin'i tekrardan tetikliyordu. ''Bizimkiler cenazeye gelince kısa bir süreliğine onlarla oturup bir şeyler atıştırmıştım. Yine de yol üzerinde bir pizzacı dükkanı var istersen pizza alabiliriz?''

Yapılan öneriyi sessizce başını sallayarak onaylayan Taehyung, konuyu değiştirmek için çocukların ve annesinin cenazeden sonra ne yaptığını sordu Jin'e. Onları görebildiği vakit kısıtlıydı ve konuşabileceği bir aralık da yaratamamıştı. Müsait olduğunda ise tanıdığı yüzler haricinde diğer insanlar bile yoktu. Tam olarak dile getiremese de, oraya ayak bastıkları için bile her birine minnettardı.

Jin'in neler yaptığını dinleyerek geçirdiğinde acıktığını çoğunlukla unutmuştu, hala az bir kısmında hissetse bile. Duyduklarına göre arkadaşları, büyükannesine iyi dileklerini sunduktan sonra Jin'le tekrar buluşmuşlardı ve civardaki kafelerden birisine geçmişlerdi. Erken vakitte aceleyle geldikleri için çoğunluğunun gözünden uyku aktığı, bayağı anlaşılıyordu. Fakat Jungkook ve Hoseok erken vakitlerde dans pratiği yaptıkları için çoktan uyanıklardı, Yoongi ve Jimin'in aksine. Uykulu ikili uyku mahmurluğunu üzerinden atmak için aldıkları soğuk içeceği yudumlarken diğer ikisi de enerjilerinin bir kısmına takviye yapmak için yudumlamıştı. Bu dörtlünün ne halde olduğunu gören Jin ise, dördünün zaten yeterince yardımcı olduğunu düşündüğü için onları tekrardan eve veya yurda göndermişti. Aralarından Jimin, kalmak için diğerlerinin aksine itiraz edecek gibi olduysa da bunda fazla başarılı olamamıştı. Zira dün çalıştığı kafede, gece vardiyasına kaldığı için masada her an uyuyabilecekmiş gibi duruyordu. Yoongi bu konuda Jin'e yardımcı olarak Jimin'e biraz dinlenmesi gerektiğini söyleyip Taehyung'un yanında en azından birisinin olacağını anlatınca, Jimin sessizce kabul etmişti. Ona bu haliyle yardımcı olmaktan ziyade ancak yük olacağını düşünmesi, bu fikirden kendisini alıkoymuştu.

Onları bu şekilde gönderdikten sonra ise Jin sıradaki misafiri, annesini beklemeye koyulmuştu. Bu sırada Taehyung'un aile tanıdıkları da çoğaldığı için, yabancı bir yüz olmasından mütevellit birkaç göz Jin'e dönmüştü. Ne dedikleri anlaşılmayan fısıltıların ana konusunun kendisine ait olmasını bilmesine rağmen, fark etmemiş gibi davranmaya devam etmişti. Kendisi hakkında yapılan gizli konuşmaların iyi niyetli olmadığını hissedebiliyordu. Ortamda görülen yeni bir yüzün heyecan vermesinden değil, yabancı birisinin aile mekanlarında bulunmasından ileri gelen bir fısıltılardı bunlar.

Bu tip fısıltılar aslında, altlarında barındırdıkları kötü bir niyetle fark edilmeyi isterlerdi. Konuşan ağızların sahipleri kısık sesle konuşsa bile, gözleri direkt baktığı için istemsizce duyulmayı beklerlerdi. Onlara yapılacak en büyük ödül, bakışlarınızın çevrilmesi ve cevap vermek için aralanan ağzınızdı. Karşılık vermek elbette rahatlatıcı, güzel ve olması gerekendi fakat onların üzerinizdeki etkisini böylelikle kanıtlamış olurdunuz. Her zaman değil fakat bazen bu gibi anlarda görmezden gelmek en iyi seçenekti.

Annesini bu şekilde bekledikten sonra, işleri fazla karmaşık bir hale sokmadan önce onun da burada fazla kalmaması gerektiğini düşünmüştü. Kendisi oradaki insanlara dayanabilirdi, annesinin de dayanabileceğini biliyordu fakat göze almak istememişti. Üstelik, balık nakliyat işlemleri onu beklediği için Taehyung'u fazla göremeyecekti de. Seçeneklerinin kısıtlı olduğunu bilen annesi bu yüzden cenazeden sonra Taehyung'u başka bir zamanda rahatça görmenin daha iyi olacağını düşünerek oradan ayrılmıştı.

Taehyung'a bütün bunları, düşüncelerinin tamamını kapsamayacak şekilde aktardığında çoktan konumdaki pizzacıya gelmişlerdi. Pizzacının yeri fazla işlek bir caddede olmadığı için, yol üzerinde boş bir sokağa girdikten sonra arabayı park etmiş ve motoru kısa bir süreliğine kapatmışlardı. Tanınmadık sokak içerisinden pizzacıya doğru gittiklerinde, içeride neredeyse hiç müşteri yoktu. Fakat çalışan kişilere bakıldığında daha çok telefondan siparişler gelip, onlara teslimat yapılıyordu.

İkisinin adımları, oradaki tek müşteri olmanın getirdiği sesle yankılanırken birlikte sipariş verip boş koltuklarda beklemeye başladılar. Fakat beklemeleri fazla sürmedi, personellerin önceliği oraya gelen müşteriler olduğu için ilgi daha çok kendilerine yöneldi. Paket şeklinde istedikleri siparişleri hazır olunca, parasını ödedikten sonra tekrar arabalarına doğru gittiler ve Nyks'e doğru yeniden rotalarını çevirdiler.

Arabanın direksiyonu Jin'in elindeyken zihninde o anda dile getirmediği bir sürü sorusu bulunuyordu. Hava hala tamamen karanlık değildi ve bir gece kulübünün açılması için çok erkendi. Nyks'in sabahları farklı bir işletmeye dönen bir havası ya da mekanizması varmış gibi de görünmüyordu. İçinde yükselen bilinmeyeni çözme isteğiyle direksiyonuna daha da asıldı. Gözleri hafiften Taehyung'a döndüğünde onun bir parmağını dudağına yaslayıp, diğer elleriyle de bacağının üzerinde tempo tuttuğunu gördü. Keyiflenmeye başladığı zaman her zaman böyle yapardı.

Onun keyiflenmiş yüzünü görmek, Jin için daha da keyiflendiriciydi. Nyks'le arasında daha derin bir bağı vardı ve orası onun için sadece sıradan bir gece kulübü değildi. Sığındığı ve kendisini bulduğu özel bir alandı. Çoğu kişi halsiz ya da kötü bir ruh halinde olduğunda bile yerinden kıpırdamak istemese bile, Taehyung oraya sırf bunlara sahip olduğu için gidiyordu. Duyguları derya deniz misali olsa bile, dalgaların kumsala vurması gibi kendisini dışarı vuruyordu. Nyks'in kapıları arasında dolaşırken aslında Taehyung, kalbine açılan kapılardan da dolaşıyordu.

Gün batımı o anda turuncu rengini bir filtre yapıp rengini pembemsi bir mora döndürüp arasına hafif mavi renkleri doldururken, Nyks'in önüne geldikleri için Jin arabayı yol üzerinde boş bir yere park etti ve durdurdu. Geceleyin parlayan ve insanların gözünü büyüleyiciliğiyle içeri çağıran bu mekan, şu anda sıradan bir binadan farksızdı. Tabelası yanmıyordu, bütün her yeri kapalıydı ve bulunduğu sokakta rüzgardan başka hiçbir canlı varlığın belirtisi yoktu.

Taehyung sabırsızlıkla kapısını açıp arabadan çıktığında, Jin paket yaptırdıkları pizza poşetini aldı ve zaman kaybetmeden kendisi de arabadan çıktı. Adımlarını hızlandırarak Taehyung'a yetiştiğinde, arabayı kilitlemeye çalıştı uzaktan. Telaş edilecek bir durumu olmamasına rağmen, adımlarını dışarıya atar atmaz kalp atışlarının hızlanmasına engel olamamıştı. Nihayetinde en derin, sadece Taehyung'la paylaştığı özel anılarını burada saklıyordu ve bugün kendisine daha da özel hissettiriyordu.

Bina girişine geldiklerinde, her gece duran dağ gibi korumalardan eser yoktu fakat içeriye rahatça giremiyorlardı yine. Kapı kilitli olduğu için Taehyung'un, çantasını karıştırıp bir halkaya geçirilen çokça anahtarı çıkartması gerekmişti. Pekala, bugünlük Nyks'in ilk müşterileri kendileriydi. Jin, Taehyung'un kapıyı açışını izlerken şu anda yaptıklarının pek doğru olup olmadığını kestirmeye çalışıyordu. Taehyung buranın her ne kadar gözdesi olsa da, çalışma saatinden önce Nyks'i açabileceğinden pek emin değildi. Kendisi buna emin olmasa da, Taehyung aksine sıradan bir iş yapıyormuş gibiydi.

Küçük bir klik sesinden sonra kapı tamamen açıldığında, Taehyung sevinçle karışık bir ses bıraktı. Heyecanı her zaman gözlerine yansırdı ve arkasına dönüp Jin'e baktığında da gözleri parlıyordu. Elini uzatıp arkasındaki tereddütlü bedeni tuttuğunda kendisine doğru çekti ve arkasında kalan karanlığa işaret etti başıyla. ''Yasa dışı bir şey yapıyormuşuz gibi bakma bana. Buradan para kazanmayabilirim ama gündüz vakti girebilme gibi iznim de var.''

Taehyung'a tekrardan bir şey demesine fırsat kalmayarak, arkasındaki gün ışığı tamamen kaybederek içeriye doğru sendeledi Jin. Tamamen siyahlığa doğru giderken, ışıklandırmayla bile oldukça karanlık görünen koridora doğru adım atmışlardı. Etraf zar zor seçiliyorken Taehyung, kapıyı kapatmak ve yabancıların içeriye girmesini engellemek için içeriden Nyks'i kilitledi. Ardından hemen sağ tarafa doğru dönüp, sadece orada çalışanların bilebileceği bir şekilde, binayı aydınlatmak için kontrol odasına gittiğinde artık dünyaları tamamen siyah değildi.

Aynı gece gelmişler gibi çevreleri, loş ışıklarla aydınlanırken bulundukları yer ve zaman farklı hissettiriyordu. Taehyung kontrol odasından çıkıp yanına geldiğinde, Jin'in gözleri hala derinden gelen mor ışığa kilitlenmişti. Kuru gürültü yoktu, baş ağrıtan müzik yoktu, yoğun içkinin sinmiş kokusu yoktu. Kendi dünyalarına sokulmuş Jin ve Taehyung vardı sadece.

Bu sefer Taehyung, ilk baştaki aceleci tavrına rağmen Jin'in ortamı sindirmesi için hemen yanında beklemeye koyulmuştu. Sessizce, buranın saf halini göstermek istiyordu daha önce Nyks'i böyle görmemiş olan Jin'e. İçeride gereksiz kalabalık yokken bu sessizliğin nasıl hissettirdiğini, karanlığın içerisinde beliren kesikli parlakların gözlerini nasıl karıştırdığını görmesini. Saf ve sade bir şekilde sadece hissetmesini.

Jin'in adımları kendiliğinden, içeriye doğru giderken koridorun ötesini de görmek istedi. İnsan kalabalığına alışkın olduğu için, kimsesiz ve çıplakken buranın nasıl göründüğünü merak ediyordu. Geniş ve kilitli bir mekanda olmasına rağmen kanında korkunun hiçbir zerresini barındırmıyordu. Aksine, sürekli uzaktan bakmaya alışmış olduğu bir yıldıza yakından bakıyor gibiydi. Daha da merakını körükleyecek ve ilgisini bütün herkesten kesecek şekilde.

Mekanın büyük ve karanlık olmasına rağmen yalnız hissettiren bir havası yoktu. Geceleyin yol gösteren yıldızlar gibi parlayan dekoratif ışıklandırmalar insanı kucaklayan türdendi. Bir çocuğun ailesiyle tartıştıktan sonra rahatlamak için sığındığı bir arkadaş gibiydi. Derdi olduğunda sessizce dinleyecek ve bütün sırlarını hiçbir şekilde söylemeyecek olan bir arkadaş. Gündüz gözüyle farklı bir cazibesi vardı Nyks'in.

Merdiven başına gelip demirliklerden tutuğunda Taehyung da yanına geldi. Serçe parmakları birbirlerine değerken, bomboşluğunu sadece ışıklarla dolduran alana bakmaya devam ettiler. Geceleri bir sürü insan geldiği için Nyks'in ne kadar büyük olduğunu gözden kaçırmış gibiydi Jin. Bakışları yavaşça direklerin bulunduğu sahneye doğru kaydığında, Taehyung'un o kadar kalabalık arasında dönüşünü daha dün gibi hatırlıyordu. Heyecan vericiydi, insanların kendini kaybedeceği bu yerde tam tersine kendisini bulması.

Serçe parmağını ilerleterek parmaklarını Taehyung'a doladığında bu sefer ona baktı. Kesikli ışıklar yüzüne düşüp onu aydınlatsa da, çehresinde sahip olduğu başka bir parlaklık vardı. Dudaklarının gizemli bir kıvrılışla genişlediğini ve gözleri sevinçle gülümsediğini görmek, kendisini de gülümsetmişti. ''Eskiden gündüz vakti sık sık buraya gelirdim, pratik yapmak için. Sahnenin ortasında oturup müzik eşliğinde ışıkları takip etmek beni hep rahatlatırdı.''

Taehyung sözünü bitirdikten sonra aşağı inmek için Jin'in ellerini tuttu ve acele olmayan fakat yeterince hızlı adımlarıyla basamaklardan inmeye başladı. İkisi birbirlerinin sıcaklığı ile harmanlanıp, baş başa kalmanın verdiği özel hissiyatla kutsanırken Taehyung'un o zamanlar nasıl hissettiğini merak ediyordu Jin. ''Hep tek başına mı pratik yapıyordun burada?''

Merdivenden aşağı inmelerinin ardından burunlarına pizzanın erimiş kaşar kokusu aksettiğinde, daha rahat yiyebilmeleri için Taehyung kendilerini barın oraya doğru götürüyordu. Aklında hala Jin'in sorusu varken, aslında başından beri neredeyse her şeyi tek başına yaptığını düşündü. İnsanları eğlendirirken tekti, direkte dönerken tekti, alkışları alırken tekti. ''Buraya gelenlerin çoğu deneyimli ve profesyonel oldukları için pratiğe ihtiyaç duyan sadece bendim. Bu yüzden tek pratik yapan da bendim.''

Taehyung kendisini deneyimsiz olarak nitelendirse de, Jin'le beraber bara geldiklerinde bile uzun süredir buradaymış gibi ne yapacağını biliyordu. İşe alımlarda, bu striptizde olsa bile, insanlar çoğunlukla tecrübeli kişileri alırlardı fakat buna rağmen Taehyung gibi genç birisini almışlardı. Muhakkak, gözlerindeki ateşi ve içindeki potansiyeli görmüşlerdi. Onun için kim olduğunu kaybeden kalabalığı hatırladığında, bunda kesinlikle haksız olmadıkları belliydi. ''Sahneye çıktığın zaman senin için yükselen insanların sesleri, pratiğinin ne kadar iyi olduğunun bir sonucu sanırım.''

Pizza kutusunu poşetinden kurtardıktan sonra barın üzerine koydu Jin. Taehyung da o sırada barın iç kısmına geçip masum bir içkiyi çıkarıp iki bardağın üzerine dolduruyordu. Jin'in en son sözünden sonra hafif bir tebessüm ederek işini yapmaya devam etti. Dediğinde haklıydı, en tecrübesizleri olabilirdi ama şu anda kimse kendisinin eline su dökemezdi. Fakat son zamanlarda herkes tarafından değil, sadece tek bir kişinin kendisini izlemesine ihtiyacı varmış gibi hissediyordu. ''Striptiz yaparken bana baktığında ya sen ne düşünüyorsun? Acilen yatağa atılması gereken birisi miyim, yoksa bu işi yaptığı için zavallı gözüyle bakılan birisi miyim?''

Sorusunun ardından içkilerini doldurmayı bitirdikten sonra gözlerini dikkatli bir şekilde kısarak Jin'e baktı. İkisinin gözleri birbirine kenetlenmişken, sadece arada sırada gelen mor loş ışık bir maske gibi ikisinin yüzüne düşüyordu. Taehyung'un o anda, sadece kalbine almakla kalmayıp aynı zamanda sırrını paylaştığı kişinin düşüncelerine ihtiyacı vardı. ''Özgürleşen birisine benziyorsun. Hissettiğin özgürlük yüzüne yansıyınca, insanların kalbinin yerinden hoplamasına sebep olan bir gülümsemen oluyor.''

Jin'in kırpılmayan gözlerini üzerinde hissedince gülümsemekten kendisini alamamıştı Taehyung. Dudağının bir kenarı kıvrılırken bakışlarını ondan kaçırdı istemsizce, bakışları yanağını yakıyordu çünkü. Sorduğu soruyu düşünmek için fazla beklememişti bile, uzun bir süredir böyle düşündüğü belli oluyordu. Jin, kendisini izleyen ilk müşterisi değildi belki ama kendisini anlayan ilk kişiydi. ''İnsanların kalbini daha çok alkol doldururken çoğunun böyle düşünmediğinin farkındayım. Bu yüzden bana bu gözle bakman beni daha da ileriye götürüyor.''

Kaçırdığı gözlerini Jin'e tekrar döndürdüğünde yanan yanaklarına rağmen ona bakmaya devam etti. Meydan okumak istiyordu ona karşı fakat bakışlarında içinin erimesini sağlayan bir keskinlik vardı. Konuşurken kelimelerini seçmeden, içinden geldiği gibi söylüyordu ona bakarken. Kelimelerin bu denli dile getirildiğinde sahip olduğu güç muazzamdı. ''Öyleyse beraber gidelim daha da ileriye.''

Jin, Taehyung'un masa üzerinde içkisini tutan parmaklarına yaklaştığında, kendi parmak ucunu onun yüzük parmağına değdirdi. Yanlışlıkla değecek kadar sakinlikle yapmıştı, fakat o anda yalnızca ikisi bulunduğu için hiç de tesadüfen görünmüyordu. Taehyung hissettiği bu ufak temasla bakışlarını parmağına çevirip tekrardan Jin'e döndürdüğünde, iki bardağın çarpışma sesini duydu. ''Pizza daha da soğumadan önce yiyelim hadi.''

Jin söylediğinin ardından diğer eliyle bardağını, Taehyung'un bardağına tokuşturduktan sonra kafasına dikmiş ve yüzü hissettiği acıyla ekşitmişti. Taehyung'un bilmece çözüyormuş gibi duran suratının yarattığı gülme hissini bastırmak için içiyordu içkisini. Gülerse, yaptığı hareketin ciddiyetini bozabileceğini hissettiğinden bunu içkisiyle beraber içine gömmüştü. ''Sen, gerçekten... neyse fazla soğumadan önce yiyelim o zaman.''

Barın içinden uzun sandalyelerden birisini yanına çekip oturduktan sonra Jin'in önceden açmış olduğu pizza kutusuna yöneldi. Fakat öncelikle yapması gereken bir şey varmış gibi çantasından telefonunu çıkarıp birkaç ayarı yaptıktan sonra ortam için müzik seçti. Nyks'in gelişmiş ses sistemi sayesinde telefonundaki uygulama aracılığıyla mekanın hoparlörüne erişebiliyordu. Bir tık yaptıktan sonra bütün sesler, emrine amadeydi.

Bugün üzülmek, üzücü parçalar dinlemek, gözyaşı dökmek, karamsar bir ruh halinde olmak yoktu. Büyükannesi, yüzünde gülümseme bırakarak kendisini nasıl uğurladıysa onun bu gülümseyişini taşıyacaktı. Mutlu olarak yaşadığını kanıtlayacak ve kendisine daima dediği gibi mücadele etmeye devam edecekti. Hatırası hala içini burksa da, acı verse de yaşamına tutunmalıydı. Kendisini Kim Taehyung yapan özelliklerden birisi eksilmişti, fakat hala daha nice özellikleri vardı tutunmak için.

Telefonundan yavaş fakat vuruşları oldukça derin olan bir parça seçtiğinde şarkının sesi yeterince alçaktı. Yerlerinde hafifçe kıpırdamalarını fısıldar bir şekilde şarkıları devam ederken, ikisi de pizzalarını yemeye devam ettiler. Jin'in iştahı her zamanki rutinliğini korurken, Taehyung o anda ağzına attığı dilimlerde daha da yiyesi gelmişti. Yemek yemediği için acıkmıştı fakat sırf canı istemiyor diye uzun saatler yemek yemediği de oluyordu. Şu ana ait iştahı, kesinlikle pizzanın lezzetli oluşundan kaynaklanmıyordu.

Bu yaşına kadar iki ayaklarının üzerinde dursa bile, hayatında normal sayılabilecek şeylerin neler olduğunu hala deneyimlemeye devam ediyordu. Filmlerde veya kitaplarda görüp bilmesiyle farklıydı yaşadığı durum. Uzun süre su altında kalıp dışarıdaki sesleri sadece bulanık duymaktan öte, artık su yüzeyine çıkıp gerçekliği duyuyormuş gibiydi. Tat duyusu uzun süreden sonra yeni gelmişti ve yorgunluk sonrası yenen yemeğin nasıl canlandırıcı olabileceğini kendisine göstermişti.

Birkaç dilim yedikten sonra yeterince doyduğuna emin olup, bardağındaki son taneciği de boğazına yolladıktan sonra oturduğu yerden kalktı. Jin'le beraber yemek yemek oldukça keyif vericiydi fakat sahneye çıkmadan önce kendisini tamamen doyurmamaya özen gösterirdi. Gömleğinin bileklerini ve boğazını yavaşça açmaya başlayarak sahneye doğru gittiğinde, Jin ağzındaki lokmaları çiğneyerek kendisinin ne yaptığına merakla bakıyordu.

Öyle ki, çiğnemesi neredeyse durup sırtını bara doğru verdiğinde tamamen sahneye doğru döndü. Taehyung kendisini sıkan düğmelerden kurtulup ceketini yere attığında, Jin için artık son nokta olmuştu. Kaşları gerginlikle sınanırken yemek yemeyi bıraktı ve yerinden kalkarak boş masaların ardından sahnenin önüne doğru yürümeye başladı. ''Taehyung ne yapıyorsun sen?''

Cevabını açık açık bildiği halde bunu sormaktan alıkoyamadı kendisini. Etrafta kimse yokken olası tek izleyici olarak, kalbi hızlanmaya başlamış ve kan akışını değiştiren görüntüyü karşısına almıştı. Taehyung sahneye çıkıp yukarıdan kendisine bakarken, bir dirseğini direğe yasladı ve parmaklarını yanağına dayadı. Her an her şeyi yapabilecek kadar tehlikeli bir pozisyonu vardı ve her ikisi de bunun farkındaydı. ''Nyks'e gelsem bile uzun zamandır sahneye çıkmıyordum, özlemişim burayı. Biraz özlem gidermenin de sakıncası olmadığını düşünüyorum, ne bu telaş?''

Taehyung'un dudaklarında gülümsemeye her an hazır olacak kıvrım, yerini belli ederken Jin ona karşı cevap vermedi. Etrafta kimse olmadığı için telaş etmemesi gerekiyordu fakat sanki arkasını dönse bir sürü insanın onu izleyecek olduğunu hissediyordu. Sakıncalı düşünceleri yüzüne yansıdığında, Taehyung onun düşüncelerini okuyormuş gibi açıklama yaptı. ''Bil diye söylüyorum, kontrol odasındayken bütün kameraları kapattım. Bu saat aralığına bakmaya çalışan kişiler siyah ekrandan başka bir şey göremeyecekler.''

Bakışları hala Jin'in üzerindeyken eliyle soğuk direğin yüzeyini baştan aşağı okşamaya başladı. Eli pamuk gibi temasında kayarken, ısınmak için her zaman böyle yapardı. Soğuk olduğu zaman çıplak teniyle teması, elektrik şoku etkisi yaratırken hareket etmek zorlaşırdı. Fakat başlamadan önce ısınırken, içinde arzu barındırarak birisine baktığı olmuyordu, Jin hariç. ''Her şeyi çoktan planlamışa benziyorsun. Bu planın içinde nerede olduğumu merak ediyorum açıkçası.''

Elleri direği okşamayı bırakıp boşa düştüğünde, Taehyung'un adımları sahnede tok bir ses bırakarak Jin'in yanına yöneldi. Sahneden aşağı indiğinde suratında gülümsemeye dönüşebilecek olan kıvrım bu sefer yerini ciddi bir keskinliğe bırakmıştı. Kendisine yöneltilen sözlerden bıkmamıştı fakat açığa kavuşturulması gereken bir şey vardı. Adımları ses çıkarmayı bırakıp, hemen Jin'in önünde durduğunda onun iki omzundan tuttu ve hızını önemsemeden kadife koltuklara doğru attı. ''Planımın tam ortasında olduğunu biliyorsun, bu yüzden gevşe, arkana yaslan ve beni izle.''

Jin'in oturuşu, Taehyung'un dediğinin aksine oldukça dağınık dururken koltuğa doğru fırlatılmanın şaşkınlığını yaşıyordu hala. Saçları dağılırken ağzı hafifçe aralanmıştı ve gözleri bu ani hareketin varlığını sorguluyordu. Buna sorgulamak denirse tabii, daha çok Taehyung'un kendisini yönlendirmesine kapılmıştı. Yerinden hareket etmeden, tekrardan tok ses çıkaran adımların kendisine yaklaşmasını izledi gözünü kırpmadan.

Taehyung onun dibine gelip, yüzünün hizasına kadar eğildiğinde önü açık olan gömleğinin içinden bedenini rahatlıkla görebiliyordu Jin. Yansıyan ışık göründüğünden daha fazlasının olduğuna işaret ederken, yüzünde hissettiği elle bakışlarını Taehyung'a çevirdi. Kulakları yanmaya başlamışken hissettiği bu elle tüm vücudu alarm çalışıyormuş kadar gerilmişti. En çok da, dirayetini kesmeyen gözleri kendisini yakıyordu. ''Seni izlerken gevşememi söylersen, bunu asla yapamam.''

Sıcak nefesi yanağını okşarken, güldüğü için daha da hissetti Taehyung'un nefesini. Üzerindeki etkisinin ne olduğunu bilmesine rağmen, sanki film izliyormuş gibi davranmasını bekleyemezdi kendisinden. Hiçbir film kendisini bu denli heyecanlandıramaz, tutkusunu sürekli kılamaz ya da her noktasına sevgi kondurmak istemesine yol açamazdı. Karşısında böyle duruyorken elini kolu öylece duramazdı, nihayetinde kendisi de bir insandı, hem de sevdiği kişiyi izleyen bir insan.

Üzerine eğilen beden cevap olarak elini daha da geriye götürerek kendisi daha da yüzüne doğru yaklaştırdı. Taehyung'un elleri Jin'in artık kulağına kadar uzandığında onu neredeyse öpecek kadar yakınına gelmişti. Aralanan iki kalın bacağın arasına kendisini soksa da oturacak gibi değildi, vermesi gereken bir şey varmış da onu verdikten sonra gidecekmiş gibiydi. ''Bu kadar aceleci olma, bazen sabretmemiz gerekir. Sahnedeyken bana dokunmadan ne kadar süre dayanabileceğini görmek istiyorum.''

Fısıltıyla konuştuğu için Taehyung'un derinden gelen sesinin her hareketini hissedebiliyordu Jin. Her ağız hareketi, her yumuşak ve sert sesten sonra ağzında oluşan o ıslak sesi yeterince belirgindi. Yerinden hafifçe hareket edip huylandığını belli etse ve içini gıcıklasa da bunu duymak için arzu duydu. Kalbi, Taehyung'la titrerken karşısındaki gözü pek beden gözlerini kendi dudaklarına çevirdiğinde, fazla beklemeden yolunu buldu.

İkisi de gözlerini kapatıp sadece dudaklarıyla buluşurlarken Taehyung, elini daha da geriye götürerek Jin'in saçlarını avuçladı. Parmaklarına ilaveten Jin'in dudaklarını, kendi dudağı arasına aldıktan sonra onu kendisine doğru çekmeye başlamıştı. Dilleri birbirine değip ıslaklıkla yuvarlanıyorken ayrılmadılar. Bir yandan dudakları ıslanırken Taehyung onun ensesine doğru giderek çıplak tenini hissetti kendi elinde. Jin baştan ayağı yanıyordu, teni o kadar sıcaktı ki, elinin değdiği her temasta eriyebilirdi.

Kendisini Jin'e daha da yaslayıp onun tam ortasına geldi. Bu kadar ileriye gitmeyi istemiyordu fakat bir kere tadını aldıktan sonra bırakması çok zordu. Öptükçe daha da sıcaklayan, daha da kızaran dudaklarının her tonunu görmek ve hissetmek istiyordu. Birbirlerinden ayrılmaları zorlaştığından, nefes almaları oldukça güçtü. Sürekli hırçın dalgalar gönderen bir denizde yüzmeye çalışan iki acemi kişi gibi soluklanmaya çalışıyorlardı sadece.

Jin sıktığı ellerini, kendisini baştan çıkaran bedene doğru götürdüğünde Taehyung'un belini tuttu ve kendisine doğru çekti. Sımsıkı iliklenen gömleğinin, üzerinden çıkması için elleriyle bir yol bulmaya çalıştı, fakat pantolonun içerisine iliştirilmiş olduğundan yapamadı. Elleri çıkış kapısı arar gibi onun bedeninde gezindiğinde, yaptığı hareketin inlemeye yol açacağını düşünmemişti. Taehyung, Jin'i öpmeyi bırakıp kendisini geri çektiğinde uzun süre nefesini tutuyormuş gibi soluklanmaya başladı. İki eli de onun boynuna asılıyken yanağını, onun yanağına yasladı ve ıslak dudaklarının hararetini hissetti.

Jin'in temasını hala üzerinde hissederken, bir oyun kuralı ihlal edilmiş gibi Taehyung kendisini geriye çekti ve karşısında bıraktığı gibi bulmadığı bir Jin gördü. Filizlenmiş gibi kızaran yüzüne rağmen demir kadar keskin bakışlarını kendisine kenetlemişti. Bilerek yapıp yapmadığını bilmiyordu fakat yutkunurken adem elması belirginleşince gözleri boğazına kaydı. Bir ter damlası boğazından aşağı doğru inerken, ortamın serin olmasına rağmen ikisi de dayanılmaz derecede sıcaklamışlardı.

Sıcaklığa ilk yenik düşen kişi olarak Jin gömleğinin üst düğmelerini yavaşça açmaya çalıştı. Taehyung'un o sırada hala sessiz kaldığını fark edince, hatıra bırakılan dudaklarının ıslaklığını yaladı. Öpüştükleri zaman alt dudağı hep olduğundan daha da şişer ve dolgunlaşırdı. Fakat Taehyung'un bakışlarının gömlek düğmelerine düştüğünü görünce, onu hafifçe suçlamak istedi. İlk başta dokunulmayı istemeyen oydu fakat bunu ilk bozan da yine oydu. ''Sabırlı olmam gerektiğini söyleyip böyle davranman, pek de etik değil.''

Sahici olmayan bir gülüş ortamı sardığında Taehyung ilk başta saçlarını arkaya atarak başka bir yöne bakmaya çalıştı. Başını döndürdüğü taraftan hızlıca geri çevirip Jin'e yönelttiğinde, kontrolü eline almaya çalışır gibi burnundan soludu. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra elleriyle gömleğinin bütün düğmelerini hızlıca açmaya çalıştığında, üzerinde bir kumaş bulunmasından sıkılmış gibiydi. ''Bazen ateşle oynamanın tahmin edilemez sonuçları olabiliyor.''

Bütün düğmelerini açıp gömleğini yere attığında üst gövdesi tamamen açıktaydı. Başını hafifçe sallayıp gözlerini müziği hissetmek istiyormuşçasına bir süre kapattıktan sonra geri sahneye doğru çıktı. Yarım kalan işini tamamlamak adına, adımları dans edermişçesine tempolu yankılanırken, bütün ışıkların olduğu platforma çoktan gelmişti. Kendisine uzun süredir ortaklık yapan tavana kadar uzanan cansız direğini tutarken Jin'e bir kere daha baktı.

Dağılmış saçı ve gösterisinin hiçbir saniyesini kaybetmek istemeyen dikkatli gözleriyle kendisine bakıyordu. Aralanmış ağzından nefes almaya çalışması, hala öpücüğünün izini taşıdığının bir göstergesiydi. Onu bıraktığı gibi iki bacağını ayırmış ve gömleğinin önlerini iliklememişti. Dağılmaya hazır fakat dağılana kadar oldukça düzenli duran bir duruşu vardı. Pekala, bunun sınırının ne zaman geçileceğini artık öğrenmenin vakti gelmişti.

Direğinin dibine gittiğinde bütün vücudunu soğukluğa yasladı. İlk başta tüylerini diken diken edip, refleks olarak geri çekilmek istese de dayandı. Birazdan tamamen ısınacağı için bu soğukluğu önemsememeye çalışıyordu. Vücudunu tamamen Jin'e dönük biçimde ayarlarken, iki elini direğin üst kısmına sabitledi. Kasıkları arasına aldığı direği ayaklarına doladı ve ondan ayrılmadığına emin oldu. Soğuklukla kapattığı gözlerini sabırlı bir şekilde açtıktan sonra direkt olarak Jin'e döndürdü.

Yukarıya uzanan elleri yavaşça aşağı inerken direğin üst kısmını öpmeye başlayarak aşağıya kadar geldi. Bacakları arasına sıkıştırdığı direkt, aletine baskı yaparken kendisini yavaşça aşağı yukarı hareketleriyle hareket ettirdi. Her öpüşünde gözlerini kapatıyor, kendisini her geri çektiğinde doğrudan Jin'e bakıyordu. Dudaklarının dolgunluğunun kaybolmasına izin vermeyerek nasıl derin öptüğünü belli ediyordu. Yavaşça kendi hizasına kadar geldiğinde, en son olarak buz kadar soğuk olan direği uzun diliyle yaladığında gözlerini kıstı.

Hiçbir tat alamamasına rağmen, dünyanın en lezzetli şeyiymiş gibi dilinde gezdirerek ıslattı. Tahrik olmuş gibi kıstığı bakışlarıyla Jin'e bakarken dilini geri çekti ve dudaklarının etrafında gezdirerek ıslaklığı bulaştırdı. Aleti hala metalle okşanırken, bir zevk dalgası gelmiş gibi başını geriye verdi ve ağzından bir inleme bıraktı. Elleri muhtaç bir şekilde direği okşarken, kendisine tekrar geldiğinde tekrardan direğe değdirdi dudaklarını.

Kalçasını dışarıya vererek olabildiğince direği yalayarak, Jin'e gözünü kırpmadan bakmayı sürdürürken, onun yutkunduğunu gördü. Hoşnut olarak son kere öpücüğünü bıraktıktan sonra direğin önüne geçti ve ellerini yukarıya iyice sabitleyerek Jin'e arkasını döndü. Sımsıkı tuttuğu soğuk elleriyle yana dönüyormuş gibi yerinden hafifçe kalktığında, vücudunu direğin etrafında döndürmeye başladı.

Ayakları yerden kesilip, tamamen eliyle asılıp etrafında dönerken ilk başta serbest duran bacaklarının serbestçe salınmasına izin verdi. Ardından keskin bir şekilde dönmek için bir bacağını kendisine çekti ve diğer bacağını dümdüz ederek salınmaya başladı. Gözlerinin etrafını kesik ışıkların bulanık görüntüsü doldururken, arada sırada Jin'in oturan görüntüsü gözüne çarpıyordu. Fazla zaman kaybetmeden kendisini biraz daha yükseltti yerden, ellerini daha da yukarı uzatarak.

Yükselmesini etkisiyle karnına çektiği bacağı hızını kesince, onu ileriye doğru uzattı. Böylelikle bacaklarını tamamen iki yana açtığında, artık tam hızıyla dönmeye başlamıştı. Saçları kendi rüzgarında boyanıp için sarhoş duygularıyla kaplanırken, sıkı arkası tamamen ortadaydı. Pantolonu onun üzerine yeterince yapıştığı için bacaklarını iki yana açması, daha da belirgin ediyordu kalçasını. Öyle ki, kendisi bile uygun olmayan dar pantolonu yüzünden zorlanıyordu. Fakat hoştu, kendisi ne kadar içinde sıkışırsa dışarıdan bakanlar için de bir o kadar çıldırtıcı bir görüntüye sahip olurdu.

Dönüş hızını yavaşlatıp, yavaştan aşağıya doğru indiğinde pantolonundan kurtulmasının gerekli olduğunu biliyordu. Bir eli hala yukarıda iken diğerini olabildiğince en aşağıya indirdikten sonra bacaklarını yukarıya çıkararak kendi başını aşağı verdi. Artık elleriyle değil, sımsıkı doladığı bacaklarıyla dönüyor ve dağınık saçları yer çekimine karşı savruluyordu yerde.

Uzun bacaklarının direkle bütünleşmiş görüntüsü tarif edilemeyecek bir haz verirken ayaklarını zarif bir şekilde havaya uzatmıştı. Kısa boylular da striptiz yapabilirlerdi fakat tercihen daha çok uzun boylular tercih ediliyordu. Direk etrafında dönen bacaklar yeterince uzun olduğunda hareketleri daha berrak gösterdikleri için müşterilerin daha çok hoşuna giderdi. Kendilerini, uzun bacaklarının arasındaki boşlukta gidip gelirken ve çeşitli pozisyonlarda bunların her vuruşta nasıl uzunca sallandığını hayal ettikleri için daha da coştuklarını biliyordu.

Bacaklarına ilaveten boştaki iki elini boşa bırakıp sadece dönen havayı hissettiğinde, gülümsediğini fark etmemişti. Şu anki gösterisi, şu ana kadar yaptığı en özel olanıydı. İlk defa bu kadar amaçlı ve arzuyla hareket ediyordu. Tek bir hedefi, tek bir seyircisi ve tek bir sırdaşı vardı. Normalde bedeni kadar duygularının çıplaklığını göstermezdi fakat şu anda, her anlamda çıplak olmaya hazırdı.

Üst gövdesini yukarı kaldırmaya çalışarak yerinde doğrulmaya çalıştı. Bir elini direğin yukarısına uzattı ve direğin tepesinde bulunan bir bacağını çengel şeklinde direğe geçirdi. Çengel yaptığı bacağından aldığı yardımla boşta kalan diğer eliyle direğin aşağısını tuttu ve elleriyle dengesini sağladı. Hala baş aşağı iken bu sefer direği tutan bacakları, değil elleriydi.

Hızlı bir şekilde ilk yapanların oldukça canını acıtacak derecede bacaklarını serbest bırakarak iki yana açtı. Pozisyonun dışarıdan nasıl göründüğünü bilmiyordu, ama nasıl hissettirdiğini biliyordu. Kalçasının ayrımı pantolonundan bile belli olacak derecede dönmeye başladığında, aletlerini ayrıma yerleştirip boşalan bu kısmı doldurmak için ne kadar can atıldığını bilirdi müşterilerinden. Esnekliği sayesinde bir sürü kişinin fantezi dünyasını süslerdi bu hareketiyle. Fakat şu anda en çok kendisini izleyen tek bir kişinin dünyasını süslemek istiyordu.

Baş aşağı pozisyonunun sürekliliğini hala sürdürürken, hem yukarı hem aşağı kısmı tutan elleriyle yavaşça kendisini aşağı vermeye başladı. İki yana açılan bacakları yere değebilecek mesafeye gelince, onları aşağı doğru indirdi ve gövdesini yan döndürerek yerinde doğruldu. Artık dünyası normal bir görüş açısına girdiğinde, bir eli hala direğin üst kısmını tutuyordu. Aşağı inmişti, fakat kendisini daha da aşağı indirmek için iki bacağını ayırarak sahnenin üzerine oturdu.

Sırtı direğe yaslanmış ve yüzü Jin'e dönükken, iki yana ayırdığı bacaklarını önüne getirdikten sonra onları kırdı ve dizlerinin önüne çöktü. Etrafında döndüğü için Jin'i bir müddet görememişti ama şu anki yüzünü görmesi, ödülüydü. Birkaç gömlek düğmesini daha açmış ve iki elini önünde birleştirip rahat pozisyonunu bozmuştu. Zemine değen iki ayağı da tek bir kelimesiyle yanına varacağa benziyordu.

Dağılmış ve teri soğumamış saçlarıyla kendisini izlerken, bacaklarının arasını açarak ona hafifçe sırıttı. Parmakları nereye gitmelerini gerektiğini gayet iyi biliyorlarken, ona bakmaya devam etti. Jin'in birbirine kilitlenen elleri ve hızlı inip kalkan göğsünü daha da zora sokmaya yemin etmiş gibi kemerini çözmeye başladı. Fakat bunu yaparken hızlı davrandı, sanki dönerken erekte olmuş gibi davranıyordu.

Hızlı hareketiyle çözüp bir yana fırlattığı kemerinden kurtulduktan sonra pantolonunu bir arada tutan fermuarını çözmeye başladı. Pantolonu ona sıkıntı veriyormuş gibi diğer eli tam olarak aletinin üzerinde gezinmeye başlayınca gözlerini sımsıkı kapatarak dudaklarını yaladı. Kimse onu izlemiyormuş gibi kendini ellemeye başladığında ağzını aralayarak sahte olmayan inlemesini bıraktı odaya.

Çıplaklığa ihtiyacı varmış gibi bacaklarını düzelterek pantolonundan kurtulduğunda artık sadece iç çamaşırı giyiyordu. Vücudu kasılıyormuş gibi her iki elini kendi vücudunda gezdirerek saçına kadar getirmeye başladı. Karnından başlayarak göğüs uçlarına ardından boğazına kadar geldiğinde en sonunda parmaklarını emmeye kadar götürmüştü. Dokunulmaya ihtiyacı varmışçasına kendi bedenini hissetti. Bu noktadan sonra, birisinin bu muhtaç bedeni rahatlatması sadece centilmence bir davranış olurdu.

İkisinin bakışları aralarında yer alacak toz zerresini bile delecek kudrette kenetlenmişken bunu Taehyung yaptığı bir hareketle bozdu. Aletinin üzerinde gezdirdiği parmaklarından işaret parmağını Jin'e karşı tutarak onun yanına gelmesini işaret ettiğinde, bir ricaya benzeyecek kadar arkadaş canlısı durduğu söylenemezdi. Hızlıca ve acilen koşulması gereken bir durum bildirisini andırıyordu daha çok. ''Sahneye gel hemen.''

Bu durum Jin'in kaşlarının çatılmasına sebebiyet verse de, yerinden kalktıktan sonra onun yanına giderken ellerini pantolonuna sildi. İçindeki parçalar yanıyordu fakat hangi birisini söndüreceğini bilmiyordu. Oyunu şu anda Taehyung'un istediği gibi oynadığı için yüzünün tatlandığını, kendisini çağırışından bile anlamıştı.

Sahnede artık iki kişi olduklarında Taehyung yerden kalktı ve bulunduğu yere oldukça yabancı duran Jin'in yanına gidip önünde durdu. Yüzüne yakından baktığında her bir noktasının hafifçe terlemeye yüz tuttuğunu görebiliyordu. Ellerini onun gömleğine koyarak yavaşça gövdesinden aşağı inmeye başladı. Nefes alırken hissetti ne kadar heyecanlandığını, nefeslerinin ne kadar sıkılaştığını.

Parmak uçları tülün üzerinde geziniyormuş gibi onun kemerine kadar geldiğinde gözleri hala onun gözlerine kilitliydi. Vücudunda gezilmesinden hoşlandığı belliydi, aynı zamanda cesurdu da. Diğerlerini sahneye çıkartınca, bedeninde gezindiği kişilere ölesi bir bakışla baktığında bile illa gözlerini kendisinden kaçırırlardı. Kendisini bir günahkar ve bedenlerinde gezinen ellerin de günah dolu olduğunu hissettirirlerdi. Fakat Jin'in bakışları çoktan cenneti arkasında bırakmış ve günahkarlıkla yıkanmış birisine benziyordu.

Bir elini onun omzuna geçirdikten sonra kemerinde takılı kalan diğer eliyle onun aşağısına uzandı. Bedenini kendisine doğru hızlıca çekerken Jin, tuttuğu nefesi vermekten alıkoyamadı kendisini. Kasıklarının üzerindeki uzun eller beden dilini yoklarcasına kendisini okşamaya başladığında kalp atışları olduğundan daha da hızlanıp kulaklarını yakmaya başladı. Taehyung, elleriyle onun kumaş altındaki belirginleşmiş aletini okşarken yokluğunda ne durumda olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu konudaki uğraşları, oldukça meyvesini vermişti.

Hafif kıkırdayışı sahnede yankılanırken, elinin temasıyla gözlerini sımsıkı kapatıp başka alemlere yolculuk yapmaya hazır olan Jin'i ileri götürerek direğine yasladı. Haz aldığı ve kendisini daha da sertleştiren uzun elleri vücudunda hissetmeyi bırakınca, şaşkınlıkla gözleri aralanan Jin, artık sadece Taehyung ve direk arasındaydı. ''Dokunmadan sadece ıslanmak nasıl bir duygu? Oldukça çıldırtıcı olmalı.''

Dudaklarında alaycı bir gülüşün varlığı yerini belli ettiğinde, Jin onun suratına ciddiyet getirmek adına belinden kavrayıp kendisine çekti. Arada kalmış olsa bile Taehyung'u tamamen kendisine yasladığında ikisinin sahip olduğu kabarıklık da birbirine değiyordu. Durumun onun için de pek kolay olduğu söylenemezdi, iç çamaşırından çıkmak için can atan bir sertliğe göre. ''Bu oyunun bir kaybedeni ya da kazananı yok. İkimiz de çoktan kaybettik ve bence bunu sen de biliyorsun.''

Hızlı soluduğu nefesler eşliğinde daha fazla tutamadığı bir istekle, Taehyung'un açıkta duran boynuna dudaklarını götürdükten sonra onu öpmeye başladı. Karşısındaki itiraz etmeyen ama yeterince hırçın olan beden, öpücükleriyle kasılıp gevşerken, Jin mahrum kaldıklarının acısını çıkarmaya başlamıştı. Elleri onun fazla sıkı olmayan karnından yukarı doğru çıkarken sertleşmiş göğüs uçlarına geldiğinde elleriyle onlarla meşgul olmaya başladı. Parmak uçları onun uçlarını etrafında çember çizip sağa ve sola sürekli yatırdığında Taehyung'un şakaklarından alev fırlıyordu.

Taehyung, Jin'in nemli ellerini üzerinde hissederken kendisini daha da onun üzerine attı. Yeterince çıplak olduğundan hafiften sızlamaya başlayan aleti ona değerken, kendisini ona yaslamaya çalıştı. İhtiyacı olduğunu fark etmeden kumaş üzerinden birbirine değen aletleri, birbirlerini daha da keskinleştirip kızartıyordu. ''Üzerindekileri çıkar, seni hissetmek istiyorum saf bir şekilde.''

Aralanan ağzından cümlelerini seçip mızmızlanıyormuş gibi sesi çıktığında Jin hafifçe güldüğü için onun boynuyla ilgilenmeyi bırakıp ellerini üzerinden çekti. Gözlerini açıp Taehyung'a baktığında, çoktan yanakları kızarmış ve ağzı yeterince sulanmış birisini görmek, kendisini şaşırmamıştı. Taehyung'un yardımıyla beraber ilk önce gömleğinden, ardından pantolonundan kurtulduğunda yarım kalan işlerini tamamlamak için ikisi de sabırsızdı.

Taehyung'un gözleri Jin'in üzerindeyken, gereksiz parçalardan kurtulur kurtulmaz onu omuzlarından tutmuş ve direkten çekmişti. Sıcak elleri onun çıplak omuzlarındayken yumuşak tenini altında hissederek, Jin'in omuzlarına üstten baskı uygulayarak onu aşağıya doğru itti. Dağınık saçları, daha da dağılarak teni tamamen zeminle buluştuğunda, Taehyung çoktan onun üzerine çıkmıştı. ''Bu sefer üstte ben olacağım.''

Nefesiyle beraber titreyişi oldukça sıkı bir hale gelmişti. Dudaklarını birbirine bastırıp Jin'in üzerine oturduğunda kalçasını onun aletinin üzerine yerleştirdi. İç çamaşırına rağmen Jin'in ıslanmış iç çamaşırına sürtünürken derin nefesler almaya başladı. Altındaki kumaşı çıkardığı zaman karşılaşacağı görüntünün tamamen kırmızılaşmış ve damarlarının bile belirginleşecek olmasını hayal etmek, kendisinin daha da sürtünmesine sebep oluyordu.

Pozisyonunu daha iyi ayarlamak için Jin'in üzerinden kalkıp tekrar üzerine oturduğunda bir saniye bile olmadan tekrar kabarıklaşan aletini, tam deliğinin üzerinde hissetti. Altındaki kalkıklık daha da dikleşmeye çalışırken Taehyung, kendisi hareket etmesine rağmen sızlanmayı andıran inlemeler bırakıyordu. Hissettiği kalınlığın, tam da deliğine girmek için sürekli kabarması durumu dayanılmaz kılıyordu.

Buna dayanamayacağını fark ettiğinde, kendisini Jin'in üzerine yasladı onun çıplak gövdesini öpmeye karar verdi. Dokunduğu her sıcak noktayı daha da kızartacak şekilde öpüp onun göğüs uçlarına geldiğinde diliyle yalamaya başladı. Eğildiği için çıkık kalçası daha da aralanıp, deliğinin daha da açılmasını sağlarken kendisini hala Jin'e bastırıyordu. Aletinin sertliği, deliğinin ucundan geçip dışarı çıkarken, kalçası bu geçici hazla neredeyse uyuşmuştu.

Diliyle bir ileri bir geri yaparak Jin'in göğüs uçlarıyla ilgilenirken onu iyice içine çekti. Sadece kendisininmiş gibi derin öpücükler bırakıp dondurma yiyormuş gibi süpürürken tamamen ıslatmıştı. Ensesinde biriken sıcak ıslaklıklar aşağı doğru akarken Jin, Taehyung'un başını tuttu ve onu dudaklarına getirdi. Nefes aldığı kadar içten bir şekilde dudaklarına yapıştığında onu öptü.

Bir eliyle Taehyung'un kalçasına doğru uzanırken, parmaklarını onun iç çamaşırının içinden geçirdi. Şeftaliyi andıran yumuşak kalçasını parmaklarıyla hissederken, iki yana ayrıldığı için aradığı deliği bulması zor olmamıştı. Parmağıyla deliğinin ne kadar ıslandığını fark ettiğinde, bir parmağını içinden geçirdi. Taehyung, kendisine istediği ''H-h-mmm!'' inlemesini bahşettiğinde nefesini ağzına vermişti.

Kasları kasılıp gevşerken, deliğindeki parmakla Taehyung daha da yukarı çıkarttı kalçasını. Jin'in kavisli parmağı içindeyken olduğu gibi durmak çok zordu. Bu parmak hem deliğinde daire çiziyor hem de kaygan bir şekilde girişi yokluyordu. Parmağını her ilerlettiği vakit, Taehyung da onunla beraber ilerliyor ve fark etmeden kendisini geriye verdiğinde bir inleme bırakıyordu.

Taehyung'un boğuk sesi Jin'in dudakları arasında yankılanırken onu öperek sarmaya çalıştı. Bir parmağıyla deliğiyle ilgilenirken, dudaklarıyla da Nyks'i inletecek olan sesiyle ilgileniyordu. Taehyung'un içini dolduran, altında baskı kuran ve diliyle onu hapsetmişti. Taehyung, güçlükle nefes alırken bütün vücudunu esir alan başka bir titreme dalgasının geleceğini hissedebiliyordu.

Jin sırasıyla parmaklarını gönderip dar deliğini genişletmeye çalışırken Taehyung dişlerini sıkıp bacaklarının üzerinde durmaya çalıştı. Fakat buna dayanmalıydı, altındaki kalınlık henüz kalçası için yeterli değildi. Kaslarının titrediğini her zerresiyle hissedebiliyordu, göğsü o kadar hızlı inip kalkıyordu ki nefes almak bir noktadan sonra, zordu. Eğdiği başını kaldırıp sesi tizleşirken, artık zar zor Jin'in üzerinde duruyordu.

Kalçasının içinden giren parmaklar orayı dolaşıp, gel git yaparken kendi ellerini Jin'in aleti üzerine götürmeye karar verdi. Zayıflaşan bacakları yere yakınlaştığında, elleriyle onun iç çamaşırını tuttu ve aşağıya indirdi. Jin'in karnına kadar uzanan kırmızılaşmış aletini başından tutarak aşağısına kadar okşamaya başladı. Bu sırada kalçasındaki parmaklar deliğinden çıkıp, bir yere tutunmak için kalçasını kavradığında kendisine doğru çekti.

Altındaki beden işlevsizleşip, üzerindeki ellerin kendisiyle ilgilenmesine izin vermişti. Taehyung onun aletinin başını avucuyla sıkıp toplarına kadar aşağı indirirken kendisini daha da aşağıya eğdi. Elleriyle sımsıkı tuttuğu aleti, diliyle buluştuğunda onun başını emmeye başladı. Kalçasındaki eller bir anda yükselip avuçladığı kısımları daha da sıkarken, Jin'in aletini emmeye devam etti.

Ağzının iki yanağına da değdirerek diliyle ıslattığı sertliği boğazına kadar götürdü. Kendi başını geriye atıp tekrardan aletinin ucuna kadar geldiğinde, direğe yaptığı gibi onun aletini de baştan aşağı yalıyordu. Arada sırada nefeslenmek için ağzından çıktığında bulundukları yeri ıslak bir ses doldururken, ıslattığı aletini yalamak için tekrardan ağzına alıyordu. Geniş kıyafetler giydiği için Jin'e kızmakta haksızdı, vücut uzuvları bu kadar büyükken dar giymesini ondan bekleyemezdi.

Her zerresini kendi ıslaklığıyla doldurma konusunda emin oluncaya kadar, dairesel hareketlerle yalamaya devam etti. Dilinin altında hissettiği belirgin damarların varlığı onu gülümsetse de keskinliğini hiç bozmadı. Ağzının tamamını Jin'le doldururken en sonunda tok bir sesle aletini ağzından çıkardı ve ucunu yaladıktan sonra daha da kızarttı onu. Dilini hızlı bir şekilde gel git yaparak ucuna dokunuşlarını gönderirken, son kez dudağıyla öpücük kondurdu.

Kalçasındaki eller hala ağırlığını koruyorken kendi iç çamaşırını altından çıkarmaya çalıştı. Jin bu sırada kendisini Taehyung'a bıraktığı için gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırmıştı. Fakat kalın bacaklarının üzerinde hissettiği şeftalimsi yumuşaklığı bir anlık hissedememek aniden gözlerini açtırmıştı. Sıcak kanından ileri gelen heyecanla, en az kendisi kadar kızarmış olan Taehyung'a bakınca bir yıldız gördüğünü sandı. Tüm vücuduna yansıyan parıltılı ışıklar ve terden nemlenmiş yüzüyle bir yıldıza benziyordu.

Bu yıldız tüm sinir sistemini bozacak derecede kendisine dokunduğunda tekrardan yerinden hafifçe kalktı. Hala üzerindeyken ıslak aletini kavrayıp kendi kalçasına doğru götürdü. Alnına yapışan saçlarını düzeltme gereği duymadan, az önce ağzında hissettiği aletinin tadını hatırlamak için dudaklarını yaladı sadece.

Jin'in üzerinden hafifçe kalçasını havaya kaldırdıktan sonra onun yardımı sayesinde aralanmış deliğine, aletini yerleştirmeye çalıştı. Arkasını göremediği için deliğini zorlayan aletin ucunu birkaç kere elinden kaçırıp yerleştiremediği her seferinde dudaklarını ısırmış ve inlememek için kendisini zor tutmuştu. Hissettiği o sıcak ucu tamamen içinde hissetmek istiyordu, bu yüzden tereddüt etmeden tamamen kalçasına yerleştirdiğinde derin bir nefes verdi.

İlk başta hareket etmek zordu, hala havada olmasına rağmen Jin'in üzerine oturmadı. Gözlerini kapatarak dudaklarını birbirine bastırdı ve ellerini sıktı. Kalçasında sadece ucu bir girmiş bir kalın bir alet vardı ve tamamı henüz girmemişti. Yavaşça oturmaya çalışıp kalçasında akan sıcaklığı hissederek inledi. Derin sesi ilk başta stabil olsa bile sonradan bu, ince tiz bir sese dönüşmeye başlamıştı. Bu sesinin, Jin'i daha da sertleştirdiğini bilemezdi fakat üzerinde titreyen kırmızı vücuda bakmak tahrik ediciydi onun için.

Kalçası tamamen altındaki sertliği aldığında Taehyung başını geriye vererek nefeslenmek için ağzını araladı. Ellerini arkaya vererek Jin'in bacaklarını tuttu ve kendisine güç bulduğunda yavaşça tekrar yükseltti kalçasını. Daha fazlasına ihtiyacı vardı, daha fazla vuruşa, daha fazla sıcaklığa, daha fazla dayanma gücüne.

Dişlerini sıkarak ellerini arkasından alarak Jin'in karnına doğru koydu. Sıcak nefesini havaya verirken tekrar yerleştirdi kendisini. Aletinin ucu, duvarına değdiğinde ''M-m-mmmmh!'' demekten alamadı kendisini. Teri, boynuna doğru akarken yutkundu ve Jin'in kucağında oynattı kendisini. Kalçasıyla daire şeklinde aletinin tamamen içinde hissederken bütünüyle kaplandı. Kulaklarına yansıyan ıslak ses her hareket edişinde varlığını belli ederken bunu daha da çok duymak istedi.

Gazını son raddeye getirmiş ve sabrını tüketmiş bir şekilde Taehyung'un zorlandığını gören Jin, duruma el atmak için onu belinden kavradı. Bu temasıyla üzerindeki beden irkilip derin bir nefes verse de, onu bırakmadı. Gözlerini açıp içindeyken hissettiği sersem duyguları bir yana koyarak Taehyung'a baktı. ''Birazdan canın acıyabilir, o yüzden bana sıkı tutun.''

Bir elini belinden çekerek onun kendisine eğilmiş yüzüne uzattı ve yüzündeki terleri silerek ferahlamasını sağladı. Aleti hala içinde olduğu için Taehyung için konuşması çok zordu. Cevap olarak bastırdığı dudakları arasından sadece kafasını sallamakla yetindi. Elleriyle Jin'e uzanıp onu omuzlarından tuttu ve üst gövdesini onun ıslak gövdesine yasladı. Sertleşmiş ve ıslanmış göğüs uçları kendi bedenine temas ederken, kalçasındaki sertlik hareket etmek için hazırdı.

Taehyung bedenini yine hareket ettirdiği için minik sızlanışı altındakine kulağına aksetse de, Jin üzerine yaslanan bedeni tekrar iki eliyle tutmaya devam etti. Yumuşak teni parmaklarının altındayken onu sırtına kadar okşayarak bir süre nefeslenmesini sağladı. Fakat bunu fazla geciktirmeden onu sımsıkı kavradığında, kalçasına yerleşmiş olan aletini onun içinde ileri hareket ettirmeye başladı.

Yaprağına dokunulduğunda kendisini içine kapatan bir çiçek gibi Taehyung, Jin'in boynuna gömüldüğünde her derin sesi, oraya gömüldü. Jin onun istediği hızda kasıklarını kullanarak kendisini kalçasının duvarına ittirip, tamamen geri çıkarmadan kalçasında hareket etmeye devam ederken sıcak nefesini boynunda hissediyordu. Onun dili tarafından çoktan ıslanmış olan aleti, her hareket edişinde bulundukları ortamda ıslak bir ses bırakırken bu sesle daha da çok ilerletti kendisini.

Dar deliğinin içinde gelip giderken her vuruşunda sonuna kadar gitmeye özen gösteriyordu. Topları onun deliğine çarpıp geri giderken Taehyung onun omzunu daha da çok sıktı. Teni, ellerinin altında ezilirken bunun karşılığını vermek adına Jin ona daha da çok asılmaya başladı. Yavaş sayılabilecek hareketlerini daha da hızlandırıp kalçasını gerecek kadar hızlandığında, derin bir nefes çekti.

Üzerindeki beden, vuruşlarının sertliğiyle sürekli dalgalanırken kulakları onun sesiyle renklemeye devam etti. Bugün papatya çayına ihtiyaç duymadan, çok yorulup uyumasını sağlayacak derecede ona yükleniyordu. Sesi boğuk olmaktan çok neredeyse bağırma raddesine geldiğinde bile bunu önemsemedi. Onun arzuyla cebelleşen sesini duymak kendisine verilen bir hediyeydi.

Direkte dönerken kendisinin hiçbir şey yapmadan, sadece oturmadan ne hissettirdiğini elbette bilmiyordu. O koltukta otururken onun kendi kendisine dokunmasının, ellerini nasıl kenetlendirdiğini de bilmiyordu. Gözlerini kırpamadan bakışlarını üzerine yöneltirken dilinin nasıl bir şekil aldığını bilmiyordu. Hissettiği sıcaklıkla o koltukta otururken yanmıştı, boğazını kurutacak şeklinde yutkunurken beklemişti sadece.

Gerginlikle gömleğinin düğmelerini açarken, Taehyung'un uzun bacaklarının havada süzülüşündeki ve kalçasını bilerek ortaya çıkarışındaki anlamını gayet iyi anlamıştı. Anlamış ancak bir şey gelmemişti elinden. Onun gösterisini mahvetmek istemediğinden sahneye fırlamamıştı fakat sabrının oldukça sınırlarında yürümüştü. Şimdi ise, özgürlüğünün ve doyumunun sınırındaydı.

Ekran başından porno izlemekle oldukça farklıydı, Taehyung'un gösterisi insanı özel hissettiriyordu. Şimdiye kadar izlediği birkaç video sadece ilginç pozisyonları keşfetmesine yaramışken Taehyung'a bakarken kanı kaynıyordu, nabzı hızlı atmaya başlıyor ve nefesini kesiyordu. Diğer striptizcilerden de farklıydı sahip olduğu cazibe. Burada daha önce bulunmuş insanların ne düşündüklerini ya da nasıl hissettiklerini bilmiyordu ama bildiği bir şey vardı. O, Taehyung'u sadece geceleri değil, gündüzleri de seviyordu. İster gündelik ister özel olsun sunduğu her hali kaçırılmaması gereken güzellikteydi.

Beden hareketleri bu düşünceleriyle harmanlanırken daha da sardı üzerine yaslanan bedenini, daha da kavradı elleriyle. Yumuşak tenini, telaşsız bir cesaretle okşarken içini onu doldurmaya devam etti. Kulağındaki tek müzik, onun içinde tutmaya hiç çalışmadığı inlemeleriyken her yerinde Taehyung vardı. Ruhunda hiçbir boşluk kalmamışken tamamıyla Taehyung onu sarmış ve başka bir şeyle kafasını doldurmasını engellemişti.

İlk başta uzandıkları yerden hafifçe kaydıklarını bilmiyordu ikisi de. Jin, kasıklarını hareket ettirerek Taehyung'un duvarına sürekli vurduğu için ikisi de sahnede sürüklenmişlerdi. Yaptıkları tek şey de buydu, hayata ve duygularına karşı sürüklenmek. Biri ateş birisi barutken yanmamak elde değildi. Bir araya gelmişken, sadece öyle durmak ancak bir arada bulundukları zamanı harcamak olurdu.

Jin'in farkında olmadan, körüklediği duygularla, hareketleri şaplak sesini andıracak dereceye çıktığında Taehyung'un ağzından çığlığı andıracak şekilde ''Jin!'' çıktı. Acil bir hareketle suratını gömdüğü boyundan çıkardı ve karnını iyice içine çekerek derin bir nefes aldı. Başta bacakları olmak üzere karnından itibaren tüm vücudunu bir titreme aldığında, Taehyung çoktan boşalmıştı.

Jin onun aralanan ağzına bakıp çıkan son tok sesi dinlediğinde, o anda dünyada başka hiçbir şeyin güzel olmadığını düşündü. Tel tel alnına yapışan saçları, kırmızılaşan yanakları ve likit ruj sürmüş gibi parlayan pembe dudaklarıyla Taehyung orgazm olurken muhteşem görünüyordu. Sıcak nefesleri havaya karışırken, orgazm sonrası Taehyung, kendisinin üzerinden kalkarak yanına uzanmaya çalıştı.

Çıplak bedeni zeminde büzüşürken, sahnenin platformunda yer alan parlak ışıklar bedenini süsleyip ona kıyafet oluşturmuştu. Gözlerini kapattığında terleyen göğsü inip kalkarken, bir titreme dalgası daha vurdu vücuduna. Bacaklarını ilk başta karnına çekişi, ardından tekrar uzatışına yol açarken hissettiği titremeyle tekrar karnına kadar çekti bacaklarını.

Jin onun bedenini rahatlatmak için zemine yaslanmış bedenini Taehyung'a yaklaştırdı. Elini belinden geriye uzatarak sırtına dokundurdu ve diken diken olmuş tüylerini hissederek sırtını okşamaya başladı. Tekrardan derin bir nefes çekmesine sebep olan bu dokunuş yüzünden Taehyung gözlerini açtığında, hiçbir şey demeden sadece Jin'e baktı. Göz kapakları ağırlaşmış göründüğünden, enerjisini harcamış duruyordu. ''Bu şekilde olacaksa, altta olmayı her zaman kabul edebilirim.''

Gülüşü gözlerinin açıklığını kapatacak derecede genişlediğinde bir şey demedi Taehyung. Gülümsemesinin etkisiyle gözlerini bir müddet kapalı dururken nefes alış verişini düzenli bir hale sokmaya çalıştı. Jin onun sakinliğini izleyip yüzünün her bir noktasına dikkatlice baktı, kendisine gelmesini beklerken. Kulakları hala kırmızılığını belli ederken bir süre böyle kalmak istedi, sadece Taehyung'un yüzüne seyre dalmışken.

Fakat karşısında huzurlu görünen beden aniden gözlerini açınca, yeterince dinlenmiş gibiydi. Vücudunu tekrardan bir titremenin sarmayacağından emin olmayarak, kolundan destek alarak yerinde doğruldu. Kendisinin boşalmasına rağmen, hala yarım kalan bir iş varmış gibi Jin'e bakıyordu. Üst gövdesini tamamen yerinden kaldırdığında dizlerinin üzerinde giderek tekrardan üzerinde durduğu bedenin üstüne çıktı. ''Senin rahatlatılmaya ihtiyacın var.''

Jin'in kaşları hoşnutlukla çatılırken ağzından nefesini vererek gülmeden edemedi. Bedeninin üzerine oturmaya çalışırken Taehyung'un yüzünü ekşitmesinden, kaslarının ona zorluk çıkardığını biliyordu. Buna rağmen kılıç gibi keskin olan gözleri bir şeyi kaçıracak gibi değildi. Rahatlatılmaya ihtiyacı olduğu da doğruydu, hala boşalmamıştı. Bu kadar istekliyken onu reddetmek yerine, yaşadığı acının telafisini istedi. ''Daha önce cansız bir nesnenin yerinde olmayı hiç istememiştim, seni o direkte görene dek. Ona yaptıklarını, bana da yap.''

İkisinin simasında da bir değişiklik olmadan birbirlerine baktılar bir müddet. Taehyung bu isteğe şaşırsa da, kendisini tamamıyla şok edecek derecede bir şey duymuş değildi. Altındaki bedenin parlayan gözlerine baktığında, kendisine ne olursa olsun eşlik edecek birisini görüyordu. Bu, ne kadar günahkarca olursa olsun. ''Uzun süre onun yerinde olmuş olmayı dileyeceğinden eminim.''

Vücudunu eğip elleriyle hala sımsıkı duran aletini kavradığında, Jin istemeden vücudunu havaya kaldırdı. Altındaki beden gözlerini kapattığında Taehyung buna gücenmiş gibi kaşlarını çattı ve ellerinin arasındaki aletinin ucunu sertçe sıvazlamaya başladı. Yüz ifadesini, değişen bakışlarını görmek isterken kendisini bundan mahrum bırakması hiç nazik bir davranış değildi. ''Gözlerini kapatma, seninle ilgilenirken bana bak.''

Aletinin ucunu sertçe ellemesi yüzünden Jin ağzından boğuk sesler çıkarsa da, kendisine seslenen sese uyum sağlayıp gözlerini yavaşça araladı. Başını hafif kaldırmak zorunda kaldığında, oldukça hırçın birisini bulmuştu. Gözleri birbirleriyle buluştuğunda Taehyung'un dudakları zevkle kıvrıldı ve memnun olarak tekrardan başını aşağıya eğdi.

Dilini ilk başta çıkartıp dudaklarının çevresinde gezdirerek kendisini sulandırdı. Ardından dilini dışarıda tutarak ellerinde tuttuğu aletin en dibine getirdi. Bakışları hala Jin'in üzerinde ve hissettiği sıcaklık hemen damarlarındayken, ıslak dilini temas ettirdi. Yavaşça aşağıdan yukarı doğru çıkarken sadece dilinin ucuyla değil, dilinin tamamıyla yalamaya başlamıştı.

Toplarından başlayarak aletinin ucuna kadar gelirken Jin'in gözlerini sımsıkı kapatmaya direnmesini görmek, Taehyung'un yegane manzarasıydı. Altındaki bedenin kapanmak isteyen dudakları, nefeslenmek adına hala açıkken Taehyung en uca geldiğinde dilinin ucuyla gezinmeye başladı. Ağzındaki sıcaklık neredeyse kaynamış suyu andırırken, kendisi için sertleşmiş bu uzvu dairesel bir biçimde çevreledi.

Bu hareketiyle Jin'in içinin nasıl gittiğini görebiliyordu, sıkı gövdesinin sürekli inip kalkmasıyla. Kapanmak olan gözleri kendisine yalvarırcasına baktığında, göz kapakları yavaştan sonuna kadar gelip ardından tekrardan açılıyordu. Bu bir mücadeleydi fakat Jin'in galip çıkacağından emindi. Gözlerini kapatınca siyahlıkla değil, onu ağzında hissederken kendisinin görüntüsüyle kaplanmalıydı.

Ağzını genişçe açıp yeterince ıslattığı sertliği ağzına aldığında iki yanağını da içine doğru çekti. Dudaklarının boşluk kalmayacak derecede kavradığında yavaşça boğazına doğru getirdi. İlaveten diliyle içine doğru uzanan uzvunu yalarken zikzak bir şekilde gezdiriyordu. Başını gittikçe aşağı getirip dudakları onun toplarına kadar değdiğinde Jin, ellerini uzatarak Taehyung'un saçlarına dolamıştı ellerini.

Parmakları istemsizce Taehyung'un saçını dağıtırken ne yaptığını dahi bilmiyordu. Kasıklarına doğru inen kasları kaskatı kesilince kemiklerini bile belli edecek derecede varlığını göstermişti. Taehyung bir müddet tamamını ağzına alıp diliyle onu süslerken Jin'in alnından çenesine doğru inen küçük su damlalarını takip etti. Jin'in aralanan ağzı çaresizce inlerken, Taehyung başını yavaşça kaldırıp ağzında boşluk bıraktı.

Islak sesi yankılanıp Jin rahat bir nefes verecekken, başını tekrar aşağıya indirip aletini kavradığında gülümsememek için zor tutuyordu kendisini. Bu sefer hızlı bir şekilde, başını yerinden kaldırıp indirerek aletiyle oynamaya başladı. Ucunu tamamen ağzından çıkarmayarak boğuk ve ıslak sesiyle birlikte kendisini indirip kaldırmaya devam etti. Saçındaki eller daha da sıkılaşarak artık başını tutma derecesine geldiğinde, Jin için yaklaştığını hissedebiliyordu.

Aletini boğazına kadar getirdiğinde kendi nefesi kesilecek kadar olsa da, bunu yapmaya devam ediyordu. Sürekli yaladığında asla inmeyecek olan sertliğine ön dişlerinin değmesini önemsemeden geri ağzına sokuyordu. Fakat dişlerinin arasında tamamen kısılmaması için kontrolü hala elindeydi. Yumuşak diline rağmen dişleriyle bıraktığı sertliğin, Jin'i olduğu yerde kıvrandırması oldukça hoşuna gitmişti.

Gözleriyle hala onu takip ederken Jin artık başını yukarıya kaldırmayı bırakmıştı. Taehyung'un saçlarına doladığı elleri, hareketliliğini bırakıp oldukları yere tohum edecek kadar kök saldığında derin nefesini havaya üflüyordu. Hissettiği hazla vücudunu öylece bırakamıyor ve iki bacak arasından yükselen sıcaklıkla daha da zorlanıyordu.

Emmekten ve yalamaktan hiç bıkmayacak birisi kendisiyle ilgilenirken hafifçe titrediğini hissetti. Kaplan gözleri hala üzerindeyken ve ağzı doluyken onun neredeyse sırıttığına yemin edebilecekken bakışlarının kontrolünü tekrardan kaybediyordu. Gittikçe düşüyor, tutunacak bir dal buluyor fakat incitmemek için fazla sıkmıyordu. Vücudunda kalbinin dışında heyecandan atan ve patlayacak bir uzvu, serbest kalmak için baskı yapıyordu kendisine.

Başından aşağı inen terler, ıslaklığı sürekli hatırlatırken kendisine artık kendisini salıvermek istiyordu. Damarlarında dolaşan şey kan değil de binlerce karıncaymış gibi bütün her yerinin kaynadığını hissediyordu. Boşalacağını hissedip ipleri tutan ellerinin gevşediğini anlayınca, son kez Taehyung'un başını tutan elleriyle onun başını yükseltti ve her noktasını diliyle doldurmasını kesti. Üzerindeki bedenin kaşları hafifçe çatılsa da, ağzını aralayıp konuşacağı bir zaman olmadan Jin içindeki binlerce karıncanın baskısını serbest bıraktı.

Boşalırken sımsıkı kapattığı gözleri, kapalı dururken üzerindeki ağırlık ona daha da yaklaştı. Taehyung'un sıcak nefeslerini üzerinde hissettiği için gözlerini açmaya çalıştığında, onun hemen sol kolunun hizasında yanına uzandığını görmüştü. Az önce istediği şekilde hareket etmediği takdirde kendisini yakacak olan bakışların kırıntısı hala devam ederken, hafiften yumuşamıştı da.

Jin hala sık sık nefes alıp kalbinin atış hızıyla orantılı bir şekilde hararetli bedeninin hareketini dinliyordu. Yerde uzanırken sanki uzay boşluğunda bir sonsuzluğa yuvarlanıyordu. Fakat hemen yanındaki kaplanın gözleri kendisini incelerken, gerçekliğe dönmesi pek uzun sürmedi. Bakışları ciddiyetini korurken dudakları çoktan sevinç kıvrımlarına ulaşmıştı. ''Sahnede çoğu zaman sevişiyormuş gibi yaptığım oldu fakat bunu gerçek anlamda hiç gerçekleştirmemiştim.''

Taehyung'un sözünün bitiminden sonra Jin ona daha rahat bakabilmek için yan tarafına döndü. İkisinin nefesleri birbirlerini okşarken Jin'in gözleri kendiliğinden karşısındaki bedenin dudaklarına doğru kaymıştı. Az önce kendisini yerinden hoplatan bir ağza göre şu anda söyledikleri masum bir anlatıma benziyordu. ''Eğer ilk kez yaptığımız şeylerden bahsedeceksek, benim konuşmam sabahı bulabilir.''

Söylediğinde ciddiydi ve bunları Taehyung'la gerçekleştirdiği için memnundu. Fakat karşılık olarak Taehyung buna güldüğünde kendisi de gülümsemeye başladı onunla. Nyks'te kendisinden önce ne kadar kışkırtıcı olduğunu tahmin edemiyordu bile. Daha deneyimliydi, insanların haz noktasının ne olduğunu çoktan çözmüştü ve sınırları aşmada istekliydi. Sahnede onu izleyen birçok insan arasından kendisini nereye koyduğu konusunda bir fikri olsa da, merak ettiği için sordu. ''Sahneden bana baktığında senin için nasıl biri gibi görünüyorum?''

Gülümsemesi yüzündeyken sorulan soruyla hafif bir ciddiyet eklendi ifadesine. Sır olarak sakladığı işi hakkında böyle konuşmak, yeni bir kapının ardından gitmesi kadar keyif vericiydi. Tek kaldığında kendi kendine düşündüğü oluyordu fakat dile getirdiği zamanlar çok azdı. Şimdi ise bunu öğrenmek için can atan bir surata bakıyordu. Bazen kendisini tanıdığından daha çok tanıyan kişiye. ''Diğerlerinin aksine bedenimin ötesinde kalbimi de görebilen birisi gibi.''

Dediği şeyin önemini büyültmek için sesini hafiften alçaltarak söylemeye çalışmıştı. Baktığı suratın duyduğu cevapla parlamasını izlediğinde, bu parlaklığa dokunmak istedi. Bunun için yüzünü yaklaştırıp gözlerini kapattığında, Jin'in dudaklarına bir öpücük bıraktı. Birbirleri içerisine yerleşen ıslak dudakları ve nefesleri hala içlerine işlerken, cevabına bir süs kondurmuştu.

Birbirlerine bakarak duyguları gittikçe harmanlanırken, en sevdikleri hobileri artık bedenlerine süs işlemekti. İster sevgi, ister arzu olsun sadece bakarak bile derinden hissedebiliyorlardı bu güzellikleri. Artık sadece gece yoldaşı değillerdi ikisi de. Kalplerinde bulunan görünmez iplik ikisine çoktan dolandığında, geceleri ve gündüzlerini hayatlarına karıştıran iki aşıktılar. 


Merhabalar, bir önceki bölümün yayınlanmasının üzerinden biraz zaman geçti ne yazık ki. Bu bölümü yazarken midemi üşüttüğüm için birkaç gün dinlenmek zorunda kaldım. İlaveten hastalıkla beraber psikolojik olarak bir şeylerden etkilendiğimde de bazen etkisi direkt mideme yansıdığı için bu bölüm biraz geç oldu. Fakat artık iyileştiğime göre umarım siz de sağlığınıza her anlamda dikkat ediyorsunuzdur. Havalar sıcak diye benim gibi gaflete kapılmayın sıkı sıkı giyinin, malum sonbahara girdik. Kendinize çok dikkat edin ve mutlulukla beraber sağlıcakla kalın lütfen🤗🌺💖

Continue Reading

You'll Also Like

33.4K 2.7K 35
Taehyung'un önünde eğilip yakalarını sıkıca kavradı ve "Bu yaptığını yanına bırakacağımı sanıyorsan, çok yazık ediyorsun Kim. Benimle uğraşmak isteme...
1.3M 75.9K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
Haz By 🍀

Romance

319K 4.4K 18
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
1.1M 48.9K 44
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...