Zihin Oyunları; Sınır (Düzenl...

By yazarsnm

4.1K 301 130

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları Başlıyor
-2- Yıkıntı
-3- Güven
-4- Bitiş mi başlangıç mı?
-5- Deli
-6- Kayıp Parça
-7- Yeni Hayat
-8- Tanıdık Maviler
-9- Arkadaşlar
-10- Kabus
-11- Uygulamalı tarih
-12- Suyun içinden
-13- Bu sefer ne
-14- Şarkı
-15- Deli
-16- Eğitim
-17- Trans
-18- Efsaneler
-19- Hayat Ağacı
-20- Büyü
-21- Büyü 2
-22- Abriana
-23-
-25-
-26- Silahlar

-24- Yaşamak

56 4 0
By yazarsnm


Bedenimin her bir zerresini kaplayan unutulmuş acılara yenilerini eklemek ve hayatımın bilmem kaçıncı şokunu yaşamak için sıradaki kapıya gitmeden önce biraz daha oyalanmaya karar verdim. 
Mesela, düşünebilirdim.

Ne kadar güçlü bir zihin ustası olduğum daha doğduğum gün güçlerimi belli etmemden anlaşılabilirdi. Ama mütevazı olmayı fazla abartan benliğim bunu kabul etmek istemiyordu. Peki, daha dört aylık bir bebekken savaş çığlığı atmam? Yakın zamandakine oranla daha az sesli olsa da bayılmadan atlatmıştı bebek bedenim. Üstelik hiçbir yorulma belirtisi de göstermemişti.

Büyü gücüne ne demeli? Anne ve babamın dediğine göre ışık üstadıydım. Bunun ne demek olduğunu uyandığımda araştıracak olsam da yeni anının olduğu kapıya sürüklenen zihnim bunu iyice bir düşünmeme izin vermeden kapıdan içeri daldı.

"Üç yaşlarındaki küçük kız çocuğu üzerinde sarı uzun bir elbiseyle bahçe çitleri son derece sağlam ve yüksek bir evin bahçesinde, sallanan koltuğa oturmuş, düşünüyor ve gözyaşı döküyordu.

'Ben anneciğimi, babacığımı ve kardeşimi özledim.' Tombul ve sevimli yüzündeki iri gözlerinden sicim gibi boşalan yaşlar yerdeki kuru toprağı ıslatıyordu. Kulaklarının altında biten kumral saçlarının rengi solmuş, siyaha yaklaşmıştı.

Kaçırılmasının ardından üç yıl geçmiş olmasına rağmen çocuk da olsa o bir zihin ustasıydı ve kolay unutması mümkün değildi. Neler olduğunu asla unutmamış ve o günden bu güne onu kaçıran insanlarla tek kelime etmemişti.

Tek katlı mütevazı evin kapısından oldukça genç bir kadın göründü. Bu kadın Abriana'yı kucağında götüren kadındı. Gelecekte Abriana'nın anne diyeceği kadın.

'Duygu, bir şeyler yemelisin!' bu kadın ve kocasının kıza verdiği isim buydu. Duygu.

Küçük kız gözyaşlarını kurulayıp nefretle kestane saçlı kadına baktı ve dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

'Adım bu değil!'

Kadın kaşlarını çatarak eve girdi. Kız ilk defa konuşuyordu. Bunu beklemediği yüzünden okunuyordu. O küçük kız ailesini çoktan unutmuş olmalıydı. Bu iradesini su perisi olmasına bağlıyordu.

Bahçede kalmış olan küçük kız arkasındaki çalıların ardından gelen sesle doğruldu ve çocuksu bir merakla sesi takip etmeye başladı.

Henüz birkaç adım atmıştı ki karşısına çıkan muazzam güzellikteki canlı durmasına sebep oldu. Küçük kız yarım metre boyundaki kurdun karşısında uzun kalmıştı. Bu yavru bir kurttu.

Abriana korkmak bir yana gülümseyip kurda bir adım daha yaklaştı.

İri gözleri kurdunkilerle buluştuğunda iki canlının arasında bir noktadan huzmeler halinde ışık çıkmaya başladı. Küçük kız gözlerini kırpıştırıp geri adım atarken kurt büyülenmiş gibi kıza doğru yaklaşıyordu. Abriana gerilemeyi bıraktığında kurt hareket etmeyi bırakarak kızın önünde arka ayakları üzerine oturdu ve burnunu gökyüzüne dikerek ulumaya başladı.

Uluma sesini duyan evdeki kadın uzun eteğini ve saçlarını savurarak dışarı çıktı.

'ABRİANA!'

Abriana ve kurt aynı anda yüzlerini kadına döndüğünde kadın ikinci şokunu yaşadı.

Abriana'nın ve kurdun göz rengi aynıydı. Buz mavisi."

Kapı kapandığında geriye savruldum. Bu da neydi böyle. Küçüklüğümün renk değiştirmiş gözleri hala gözümün önündeydi. Peki, bu ne anlama geliyordu? Bu anıdan sonra ne olmuştu.

Bunun cevabını başka bir anıda bulacağımın bilincindeydim ama yıllarca anne dediğim kişi bana bu eziyeti yapan kişiyle nasıl aynı olurdu? Bunu bana nasıl yapardı. Kalbim onu gördüğünde aldatılmanın verdiği acıyla sıkışırken o şu an ne düşünüyordu? 

Muhtemelen benden kurtulduğu için parti düzenliyordur.

Derin bir nefes alıp sıradaki kapıyı araladım. Tepkilerimi gittikçe kaybediyordum.

"Karanlık bir odadaki dört yaşındaki Abriana beyaz geceliğinin içinde halatlarla bağlandığı sandalyeden sessizce gözyaşı döküyor ve sessiz çığlıkları zihninde yankılanıyordu. İri gözleri yorgun, karşısında dikilen insanları izliyordu.

Kestane saçlı kadın ve onun kahve saçlı kocası kızın karşısına dikilmiş hüzünlü gözlerle onu izliyorlardı. Sanki yapacak bir şeyleri yokmuş gibi. Sonunda konuşmaya karar veren Abriana ağlamayı bırakarak duruşunu düzeltti. 

'Ben bir hata yapmadım. Sadece kardeşimde konuştum.'

Karı koca birbirlerine bakıp kıza döndüler. Bakışarak anlaşmışlar gibi konuşmaya önce adam başladı.

'Zihin ustası olan sendin. Dört yıl önce bir hata yapıldı. Bunu kimse bilmiyor ve kimsenin öğrenmemesi lazım. Duygu...' Küçük kız kaşlarını çatarak sinirle düzeltti.

'Abriana!' adam pes edip devam etti. Yüz hatları yorulmuş ve yer çekimine meydan okumayı kesmişti.

'Abriana, biz seni koruyoruz. Eğer onlar alsaydı... kötü şeyler olurdu. Sen bizim çocuğumuzsun ve, ve seni korumaya çalışıyoruz.' Abriana'nın sevimli yüzü acıklı bir hal alıp burukça gülümsedi. Çoktan otuz yaşına basmış gibi olgun duruyordu.

'Ama kardeşim onların elinde ve onu koruyan kimse yok. O sadece bir insan ve hiçbir gücü de yok, sadece benim kardeşim ve bu yüzden acı çekecek! Ve siz bencil insanlar bir an bile düşünmemeye programlısınız!'

Çift tekrar birbirlerine baktılar. Son dediklerini kimse üzerine alınmıyordu. Bu sefer konuşan kadın olmuştu.

'Dediğimiz gibi Duygu'm acı çekmeyeceksin. Bu yüzden bu yapacaklarımızı affet lütfen. Bunları hatırlamayacaksın bile.'

İkili geri çekilirken siyah cüppenin altında gizlenen cadı belirdi ve Abriana'nın etrafına geniş, ateşten bir çember oluşturdu. Büyücü, yapmaması gereken kara büyüyü oluştururken, daha şimdiden acı çekmeye başlayan Abriana çığlık atıyordu.

'Yapmayın! Bunun kimseye faydası olmayacak. Siz sadece kendinizi kandıracaksınız. Hatanızı anladığınızda çok geç olacak!' Küçük kız sandalyesiyle beraber yukarı yükselmeye başlarken kırmızıya dönmüş göz bebeklerini ikiliye dikti.

Adam ve kadın inlemeye başlayıp acı içinde yere diz çökerken cadı duraksamadan işine devam ediyordu.

Abriana'nın acıyla kendinden geçmeden önceki robotik sesi yaşı elliyi aşmış bir insanı bile yıllarca etkisinde bırakacak kadar dehşet vericiydi.

'ASLA ANNEM VE BABAM OLAMAYACAKSINIZ!'"

Bedenim kafamın içindeki uzay boşluğunun ortasındaydı. Kollarım ve bacaklarım sağa sola savrulmuş, beyaz elbisemin tül parçaları dört bir yana saçılmıştı.

İfadesiz yüzüm ilk döndüğü yere bakarken uzayın etrafımda döndüğünü yeni fark ediyordum.

Bedenim bu şoku zaten kendinden geçerek karşılamıştı. Şimdi sıra zavallı zihnimdeydi. Yılların kaybolan anıları kronolojik sırada tek tek gözümün önünde kesitlerini sunarken bedenim de uzayın zıt tarafına dönmeye başlamıştı.

Yıldızlar hiç olmadıkları kadar parlak ve çoklardı. Öyle ki her taklamda beyazlıklar çoğalıyor ince bir çizgi halinde gözümün önünden geçiyorlardı. Bu yıldızların sunduğu beyaz perde gösterisi benim için fazla gerçekti.

"Yedi yaşındaki Abriana yeni doğmuş bebeği ilk gördüğünde gülümsemiş ve saç olmayan kafasını nazikçe okşamıştı. Annesi sandığı kadın bebeği endişeli gözlerle izlerken beklediği olmamış Duygu olanları iyi karşılamıştı.

Küçük kız bebeğe bakıp gülümseyerek 'Adı ne?' Diye sormuş ve 'Nur' cevabını almıştı.

Aslında kadının korktuğu şey kızının kıskanılması değil, Abriana'nın hatırlamasıydı. O bir zihin ustasıydı ve hafızası aşırı güçlüydü. Bir şeyi normal yollarla unutması mümkün değildi. Üzerinde bu güçlü büyü olmasına rağmen duyguları hissedebiliyordu. Ki bu imkânsızdı. İmkansız olmalıydı.

Abriana gülümseyerek bebeği kucağında gezdiriyor ve kardeş sevgisini doyasıya yaşamaya çalışıyordu. Unuttuğu, unutturulduğu kardeş sevgisini."

Anılar ardı arkası kesilmeyen bir film gibi bitmek bilmiyordu. Zaten hatırladığım anılar da yıldızların üzerinde oynamaya başlamıştı. Unuttuğum kısımlarıyla beraber.

"Abriana hastane koridorunda ikinci kardeşinin doğmasını bekliyordu. Yanında iki yaşındaki Nur ve Nur'un babası da vardı. Pembe kıyafetlerin içinde dışarı çıkan hemşire minik aileye döndü ve aslında mutlu bir haber olması gereken şu sözleri söyledi.

'Tebrikler bir oğlunuz oldu.'

Minik topluluk hızla yeni doğanların konulduğu odanın önüne gelmiş ve cam duvarın ardından hemşirenin gösterdiği yere bakmışlardı.

Nur hiçbir şeyden haberi olmayarak bebek arabasında uyuyor, bebeğin babası da cama yapışmış gülümseyerek bebeği izliyordu.

Abriana, namı diğer Duygu ise önce camın önüne gelmiş ve gözleri kardeşini aramıştı. Gözleri kardeşinin mavi gözleriyle buluştuğunda yüzünü de inceleme fırsatı buldu.

Mavi gözleri sarıya dönük saçlarıyla bu bebek kesinlikle Alper'e benziyordu.

Abriana'nın gülümsemesi yüzünde donarken kaşlarını çattı. Pek sık hareket etmeyen mimikleri hızla anlamsız şekilde ortaya çıkmaya başlamış, elleri cama yapışmış ve parmak boğumları kırılırcasına kasılmaya başlamıştı.

Bebeğin babası kafasını çevirip bu manzarayı gördüğünde gözleri hızla büyüdü ve kızı hemen geri çekti. Ama faydası olmamıştı. Duygu tüm olanlardan soyutlanmış, hatırlıyordu.

Transtan çıktığında yaptığı ilk şey nefretle adama bakmak oldu. Rengi birden koyulaşmış saç ve gözleriyle o sevimli halinden çoktan çıkmış, korkutucu bir hal almıştı.

İkinci kez baba olmuş olan adam ise buna sevinmeyi bile unutmuş ne yapacağını düşünerek bir yandan dudaklarını kemiriyor bir yandan da ona nefretle bakan kıza kaçamak bakışlar atıyordu.

Zaten yaşadığı şokla zar zor ayakta duran Abriana kalbine giren sızıyla yere çöktü. İnlemeye ve kıvranmaya başlamıştı. O kara büyü etkisini tekrar gösteriyordu.

Küçük kızın pembe renkli tişörtü kalbinden sızan siyah kanla örtülmeye başlamadan önce adamın gözlerinin içine bakarak şu sözcükleri fısıldayabilmişti.

'Sen beni öldürdün.'"

"12 yaşına gelmiş Abriana güzel bir kız olma yolunda ilerlemesine rağmen fazla sessizdi. Beyninin içine daima bir karmaşa hakim olan Abriana'nın güçleri kendini göstermeye başlamıştı.

Yapılan büyü sadece bir süre onu normal yapsa da bir süre sonra etkisini kaybediyor ve Abriana'nın güçleri ortaya bir anda çıkınca kötü sonuçlar doğuruyordu.

Bu yıl alınması ve eğitilmesi gereken yıldı. Onun daha bebekken eğitilmesi gerekirdi ama şartlar asla el vermemişti.

Abriana evde oturmuş sıradan bir hafta sonundaydı. Her zamanki gibi evde bulduğu bir ansiklopediyi kapmış odasında okurken son derece sessizdi. Ta ki başlayana kadar.

Önce üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissetti. Tuhaf bir histi. Ardından hissettikleri ise kendine ait değildi. Bu şehrin tamamının düşünce, fikir ve duyguları zihnine dolarken ilk yaptığı şey elindeki kitabı seslere fırlatabilirmiş gibi karşı duvara atmaktı.

Zavallı kitap yapraklarına ayrılırken sesler ve duygular gitgide yoğunlaşıyordu. Nefes alış verişleri hızlanan Duygu kulaklarını elleriyle kapatmayı denedi ama işe yaramıyordu. Tüm sesler hala beyninin içinde yankılanıyordu.

'Kesin sesinizi! Bu da ne?' sesler gittikçe çoğalmaya ve kafası karışık Duygu'yu korkutmaya başlamıştı.

Kapı açılıp içeri kestane saçlı kadın girerken Abriana iyice kendini kaybetmiş korku içinde kafasını duvara çarpmaya başlamıştı.

'Sesler, gitmiyorlar...'

Genç kadın derhal şoktan çıkıp kızın yanına koştu ve kafasını duvardan ayırarak onu güvenli bir yere çekti. Yaptıkları hatanın büyüklüğünü ancak duvardaki kan izlerine bakarak kavrayabiliyordu."

"18 yaşına basmak üzere olan Abriana, Abriana olduğundan bihaber, yarın gireceği büyük sınav için son hazırlıklarını yapıyordu.

Ders çalışma işini çoktan bitirmiş, sadece meşgul görünmek için odasında kitap okuyordu aslında. Yıllardır anne ve babasına neden soğuk olduğunu bilmeyerek yaşamaya alışmış bunu içine kapanıklık olarak tanımlamıştı bir süre sonra.

Bu tanım birçok şeyi açıklamaya yetiyordu onun için. 

Zihin ustası kişiliğini gizlemeyi tam manasıyla gizleyemeyen büyü onun meraklı ve zeki olmasını da engelleyemiyordu elbet. O yüzden bir süre sonra kitabı bitiren Abriana evde kimsenin olmamasından yararlanarak daha önce görüp de merak ettiği bir şeyi incelemek üzere yatak odasına yol aldı.

Merak ettiği şey bir kasaydı. Yıllarca oradan oraya taşınıp durmuşlardı ve maddi durumlarının o kadar da iyi olmadığını biliyordu. O yüzden böyle bir kasa ne için bulundurulabilirdi ki?

Yalnız olmasına rağmen sessiz adımlarla odaya girip kapıyı kapattı. Yine geçmişin hatırlamadığı izleri onu temkinli olmaya itiyordu.

Halıyı kaldırıp altındaki parkeleri süzdü. Oysa burayı babası açtığında kasa kapağı gördüğüne emindi.

Dizleri üzerine çöküp zemini incelemeye başladı. Keskin gözlerinden kaçmayan şey birkaç tahta parçasının diğerlerine göre daha yıpranmış olduğuydu.

Yüzünde gizli bir iş yaptığı için temkinli ama aynı zamanda mutlu bir ifade oluşurken tahta parçalarını yerinden sökerek altındaki tozlu örtüyü kaldırdı ve zaferle gülümsedi. Bulmuştu.

Metal kasanın kilidine sıra geldiğinde elini kasanın üzerine koydu. Anahtarı ya da şifreyi nereden bulacağını düşünürken kilidi açmaya o kadar odaklanmıştı ki kilidi düşünce gücüyle açtığını fark edemedi.

Kasadan gelen metalik tıkırtının ardından kasanın kapağı yukarı doğru kalktığında genç kız şaşkınlıkla gülümsedi ve kapağı hiç düşünmeden kaldırdı.

Kasanın içinde olan şeyler kesinlikle beklediği şeyler değildi. Beyaz renkte el yapımı minik bir oyuncak tavşan ve parlak sarı renginde bebek kıyafeti ilk bakışta hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Oysa ikinci saniyede genç zihin ustasının beynine düşen yıldırım gözlerinin yaşarmasına ve kalbine bir ağrı girmesine neden oldu. Hatırlaması sadece saniyeler sürerken bu sefer kara büyü etkisini çok çabuk göstermişti.

Genç kız son bir hamleyle oyuncağı kapıp cebine sıkıştırdı. Titreyen elleri ve sürekli kararan gözleriyle güçlükle dağıttıklarını toplayıp kendini odadan dışarı attı ve sarsak adımlarla çok da uzak olmayan odasına ilerledi.

Kalbine tarifsiz bir acı saplanırken gözyaşlarını akıtmaya başlamış kendini çok da yumuşak olmayan yatağına yüz üstü bırakmıştı. O sırada sağ elinde olan oyuncak, elinin gevşemesiyle yatak ile duvar arasına sıkışırken kalbinden sızan kara büyü yatağının renkli çarşaflarını kirletmişti."

"Çoğunluğunu bilinç altındaki gerçeklerin gördürdüğü kabustan uyanan 18 yaşına basmış Abriana elinin tersiyle ensesine yapışan saçları arkaya itti.

Kendine gelmek amacı ile mutfağa yol alacakken kapının yanında başı dönmüş ve kapıya tutunmuştu.

İlk başlarda onu koruyacaklarına söz veren yalancı ailesi artık onunla uğraşmaktan bıkmış ve yıllar önce Abriana'nın dediği doğru çıkmış, pişman olmuşlardı.

Abriana yine çoğunlukla yaptığı gibi gerçekleri ve hayatı sorgulamaya başlamıştı. Zihin ustası olmasının verdiği bu özelliği asla sona ermemişti. Düşünmeyi bırakıp tekrar yola çıktığında yatak odasından gelen tartışmaları göz ardı etmeye çalışarak suyunu aldı.

Odasına doğru giderken yatak odasından duyduğu adıyla duraksadı.

'Geri dönmek için çok geç. Artık Duygu ile uğraşmaya gücümüz kalmadı.' Abriana şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Babası böyle mi düşünüyordu.

'Saçmalama lütfen ona bakabiliriz. O kendine bakabilir.'

'Hayır, bakamayız ve bakamaz. Buna mecburuz. Kötüleşmeye başladı.' Abriana her şeyden habersiz aklındaki sorularla dikilmeye devam ederken ikili yaptıkları hatanın sonuçlarına katlanamamış. Şimdi vazgeçmeye çalışıyordu.

'Hayır. O deli değil ve ben onu delilerin arasına göndermeyeceğim.'

Genç kız şaşkınlık dolu ifadesiyle geriye büyük bir adım atıp kapıya döndü. Kafası iyiden iyiye karışmıştı.

'Benim için de zor ama iki çocuğumuz daha var. Onların iyiliğini düşünmeliyiz. Nur olanlardan kötü etkileniyor.'

'yine de o bizim kızımız. Yapamayız. Yapamazsın.'

'Hayır değil Seda o...' Abriana iyice şaşırmaya başlamıştı. Anne dediği kadının adının daha önce farklı olduğunu düşünemeyecek kadar şaşkındı. Kalbine saplanan iğneler büyünün etkisiydi. Yıllarca gelişmiş olan büyü artık hatırlamasını engelliyordu.

'Sus biri duyacak!' adam iyice sinirlenmişti.

'DUYARSA BUYSUN BE DUYARSA DUYSUN!'

Abriana her zamanki gibi gerçekleri büyünün etkisiyle göz ardı ederek yardım için suyunu bir kenara bıraktı ve kapıya uzandı. Bu hareketinden hemen sonra duydukları ise büyünün tam anlamıyla ortaya çıkmasını gerektirecek türdendi.

'...dört aylıktı.' Abriana yaşadığı şokun etkisiyle büyünün başladığını anlayamamıştı.

Titreyerek odasına dönüp kendini yatağına attı.

Titremesinin nedeni büyüyü aşırı derecede geri püskürtmesiydi. Etkilerini neredeyse yaşamıyor ve büyü harekete geçmesine rağmen güçlerini kullanabiliyordu.

Tek bir bakışıyla gece lambasını patlatması bunlardan en hafif olanıydı. En güçlü olanı ise düşük düzeyde tuttuğu savaş çığlığıydı. Bu çığlık aslında hatırlanmak isteyen anılarının çığlığıydı."


Gözlerim gerçek dünyaya açılırken havanın karanlık olduğunu fark etmiştim. Aslı ya da herhangi bir başkasının sesini duymadığıma göre odada yalnızdım.

Geçmişten bu güne yaşadığımı unuttuğum gerçekleri hatırlamak bana tuhaf bir hafiflik kazandırmıştı. Kendimi kurtulmuş ve son derece özgür hissediyordum. Sanki el ve ayak bileklerimdeki prangalar çıkarılmış, sırtımdaki tonlarca yük bir kenara atılmıştı.

Elimi kaldırıp yüzümdeki ıslaklığı kurulamak istememle elim hızla havaya kalkıp suratıma çarptı. Çıkan şaplak sesi ve sızlayan yüzüm bu olayın gerçekliğini gerçek bir tokatla bana kanıtlarken yüzümü buruşturdum.

Yoksa uzun süredir yattığımdan kaslarımın kontrolünü mü unutmuştum?

-Duygu? Sol taraftan gelen ses korkuyla yerimde zıplamama neden oldu. Duygu ismi bana çok uzaktı artık. Çok uzak ve yabancı.

-Uyandın mı? Bunun bariz bir gerçek olduğu ortadaydı ancak kafamı çevirip karanlıkta bile güzel gözlere baktığımda bunu baş hareketiyle onayladım.

-Sonunda. 

Çağan'ın fısıldayarak söylediği şeyi duymuştum. Bu kadar rahatladığına göre ne zamandır uyuyordum ki?

-Ne zamandır...

-Beş gün. 

Gözlerim irileşirken yerimden dirseklerimle doğrulmaya çalıştım. Beş gün mü?

Bir an hiç uyanmayacak sanmıştım

Yine aşırı aktif beynimle ancak kavrayabildiğim gerçekle gülümsedim. Herkes odasında, ya da her nerdeyse, benim yanımda bekleyen Çağan'dı. Sormak istediğim birçok şey varken karnımdan gelen kazı çalışması sesi fikirlerimi tamamen başka bir yöne çekti.

-Acaba...

-Yiyecek bir şeyler? Hemen. 

Çağan uçar adım odayı terk ederken ben de dikkatlice ayağa kalkıp banyoya yöneldim.

Elimi ve yüzümü yıkayıp saçlarımı da topladığımda banyodan çıkmaya hazırdım. Kafamı aşağı indirdiğimde karşılaştığım beyaz kıyafetler beni şaşırtıp az önce gözümün önünden geçen hastane anımı hatırlatsa da bu kıyafet çok daha rahat ve bedenime uygundu.

Adeta kuş tüyüymüşüm gibi süzülerek yatağıma vardığımda dışarıdan gelen baykuş sesiyle fikrimi değiştirip balkona yöneldim.

Zaten açık olduğunu da yeni algılayan beynimi tokatlamak istiyordum. Çok yavaş çalışıyordu.

Çıplak ayaklarımla soğuk mermere basarken yaşadığımı hissedebiliyordum.

Sallanan koltuğu şimdilik es geçerek yunan mimarisi tarzında balkon korkuluklarına tutunup aşağı sarktım. Temiz hava beynime kısa devre yaptırmış olacaktı ki şu an bu balkondan atlarsam canlı kalacağımı düşünüyordu. Sorun şu ki aşağıya en az yirmi metre mesafe vardı ve beynim feci şekilde yanılıyordu.

Aptalca sarkmama son verip dirseklerimi mermerlere, ellerimi çeneme koyup tahminen iki saat önce doğmuş olan dolunaya baktım.

Hala yükselmeye devam ediyordu ve temiz kokulu alize rüzgarıyla birleşince ortaya paha biçilmez bir manzara çıkmıştı. Ay her zamankinden belki üç kat daha büyük bir şekilde gözüme parlarken gülümsemeden edemedim. Beş günlük geçmiş maceralarım bana bir ömür yetmişti zaten, biraz dinlenmek benim de hakkımdı.

Odamdan gelen tıkırtıyla irkilip hızla arkamı döndüm.

Aptal, sessiz olman gerekiyordu. Hassas olacağını biliyorsun

Dişlerimi gösterecek şekilde gülümsedim. 

-Çağan?

Balkonun benim odama açılan kapısında beliren Çağan yaramazlık yapmış bir çocuk gibi yarım ağız gülümseyip elindeki tepsiyi sallanan koltuğa bıraktı. Tuhaf bir şekilde getirdiği ekmeğin kokusunu alabiliyordum. Bu psikolojik olmalıydı. Çağan'a bir kez daha bakma fırsatı bulamadan gözümü alamadığım ekmeğe doğru yürüyüp tepsiyi kucağıma aldım ve kendimi koltuğa attım.

Karnımın bir kez daha feryat etmesine izin vermeden ekmeğin yanındaki bardaktan kocaman bir yudum aldım. Tuhaf bir tadı olmasını umursamadan ekmekten de büyük bir lokma alarak çiğnemeye başladım.

Yaklaşık bir dakika sonra devasa ekmeğin yarısına gelmiş ve bu zaman içinde nefes bile almamıştım. Yanımda bir insan evladı olduğunu hatırladığımda ise biraz kibar davranmak için çok geçti.

Alttan bakışlarla hala ayakta dikilmiş gülümseyen Çağan'a baktım. Koltuğun tam ortasına oturmuştum ve ona yer kalmamıştı haliyle. Benden beklenmeyecek kadar kibar bir hareketle yana kaydım ve gülümsedim. Beş gün aç kalmış bir insandan ancak bu kadar nezaket beklenebilirdi.

Mesajı alan Çağan ona açtığım yere oturup manzaraya bakmaya başladı. Ben de bulduğum fırsattan yararlanarak kalan yemek ve içeceğimi bitirdim. Bir kez bile içeriklerini sorgulamamış olmam şüpheliydi. Bir dahakine birkaç günlük uykuya yatmadan önce iyi bir yemek yiyecektim.

Gözüm hala yükselmekte olan aya takılı kalmıştı ama bulunduğumuz yer ona uzaktı. Daha yakından görmek istiyordum. Kendimi alamıyordum.

Ayaklandığımda bunu fark eden Çağan da kalkmıştı.

-Dinlenmelisin. Balkonun sınırına yürürken konuştum.

-Yeterince dinlendim. 

Ellerimi mermer korkuluklara sarıp tüm parlaklığıyla göz kırpan aya baktım. Daha yakından görmek istiyordum. Sanki bana enerji veriyordu. Ani bir kararla hızla arkamı dönüp Çağan'la göz göze geldim.

-Bahçeye çıkmak istiyorum. 

Çağan bu tavırlarıma anlam veremeyerek yüzüme bakmayı sürdürdü. Atkuyruğumu savurarak arkamı dönüp ay ışığında parlayan bahçeye baktım. Mükemmel görünüyordu. Uzaktan gelen vahşi doğa ve kuş sesleri bu güzelliği daha da dayanılmaz kılıyordu.

-Daha yeni uyandın. Bedeninin dinlenmesi gerek. 

Bakışlarımı tekrar su ustasına çevirdim.

-Sandığından daha iyi bir metabolizmam var. 

Onun gelmesini beklemeyerek hızla yanından geçtim ve çıplak ayaklarımı umursamadan evin içinde koşmaya başladım. Günlerce uyuyup az önce üç kişiyi doyuracak kadar çok yiyen bir kıza göre iyi koşuyordum.

İçgüdülerim bana dışarı çıkmamı söylüyordu ve onları dinleyecektim.

Nereye gidiyor o? Düşüp bir yerini acıtacak, evdekiler uyanacak

Son dediğini ciddiye alarak daha sessiz koşmaya başladım. Artık beynimin içindeki seslere karşı daha bilinçliydim. Ve kimliğime karşı. Bunu diğer ustalara söylemeli miydim? Orasını bilmiyordum.

Bahçeye ulaştığımda küçük taşlarım ayağıma bakmasını umursamayarak daha önce gitmediğim bir yöne yürümeye başladım. Az önceki telaşıma göre oldukça yavaştım.

Ay ışığının tatlı serinliğini ve enerjisini içimde hissedebiliyordum. Sık meyve ağaçlarının arasına girdiğimde gitmeyi amaçladığım yere varmak üzereymişim gibi hissettim.

Kafamı kaldırıp aya baktığımda ışığın yüzümü okşadığını hisseder gibi oldum ve yürüyüşümü hızlandırdım. Devasa adımlarla, kuş tüyü hafifliğiyle yürüyordum.

Ay ışığının aydınlattığı parlak alana geldiğimde gözlerim kamaştı. Tam bir daire biçiminde olan bahçenin tabanı parlak taşlarla süslenmişti. Tam ortasından yükselen çıplak ağaç gövdesi gözüme çok güzel görünüyordu. Doğa neden bu ağaca bir şey yapmamıştı acaba?

Ağaç gövdesine doğru yürümeye başladığımda bedenimden ışık huzmeleri yayılmaya başlamıştı. Her bir adımımda ışık da artıyor ve bedenimi sarıyordu. Bağladığım saçlarımdaki toka her nereye gittiyse saçlarımı serbest bırakmış ve özgürce salınmalarına izin vermişti.

Merakıma yenik düşerek kıyafetime baktığımda gördüğüm şey ile dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

Başladığı ve bittiği yer belli olmayan parlak sarı elbise bedenimi sarıyordu. Aynı zamanda hem bol, hem dardı. Her bir adımımda etekleri dağılıyor, bacaklarım yan yana geldiğinde ise tekrar bir araya geliyordu. Üzerinde beyaz taşlar gibi görünen ama aslında ışık olan parlaklıklar her kalp atışımda belirginleşiyordu.

Gözlerimi zorlukla elbiseden alıp yanına geldiğim ağaca çevirdim. Yakından çok daha güzel görünen bu ağaç, gözüme Hayat Ağacı gibi gelmişti bir an.

Kendimi alamayarak elimi ağaca değdirdiğimde ağacın köklerinden yükselen beyaz ışık dallarına kadar uzanıp aşağı sarktı.

Olması imkansız olan bu olay ağacı yeniden canlandırmaya yetmişti. Artık ağacın beyaz ışıktan yaprakları vardı.

Tıpkı Duygu'nun gidip Abriana'nın gelmesi gibi bu ağaç da değişmişti.

Ben de değişmiştim.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

***

Yeni bölüme daha var ama buradan devam ediyorum :) 

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 68.8K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
1.8M 97.4K 49
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
2.4M 76.5K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
292K 25.5K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...