PHOENIX

By exomi_

272 63 23

More

tᥲᥒıtım
ᥱριsodᥱ 2
ᥱριsodᥱ 3

ᥱριsodᥱ 1

63 18 1
By exomi_


Düşünmek.. Düşünmek nasıl desem yorucudur. Aklındaki bir konuyu ya da problemi çözüme kavuşturmak için düşünürsün. Bir sonuca ulaşana dek rahatsız eder seni. Yorulursun.. Bırakmazlar hiçbir şekilde peşini. Yemek yerken ya da bir fincan kahve içerken bile. Belki uykumuzda bile rüyalarımıza ortak olacak kadar saplantılıdır bu düşünceler.  Öylece işlenir zihnimize ilmek ilmek.

Zihin bu süreçte git gide yorulur. An gelir başınızı koparıp atmak istersiniz. Söylemesi ne kadar kolay değil mi? Ama yapmak son derece saçmalıktır benim için. Düşüncelerinizin sizi  ele geçirdiğini görmek ve buna boyun eğmek. Ya da ikinci seçenek. Sizin inatçı ve hırslı kişiliğiniz düşüncelerinizin daha da üstüne gider. Siz ve düşünceleriniz arasında bir çatışma başlar. Kısa zamanda bitmeyecek olan bir çatışma.

Genç yaşta saçınıza, sakalınıza ak düşer. Sizi görenler şaşırır. "Bu genç yaşta saçı neden beyazlamış?" diye geçirirler içlerinden. İçinizdeki çatışmayı bilmeden hayret ederler öylece. Sonra da yollarına devam ederler.

Bu çatışmanın eninde sonunda kimin galip geleceği bellidir bence. Kazanan biz olacağız. Peki, ya sonra ne olacak? Hayatımızın büyük bir kısmını artık bizim bir parçamız olan düşünce bitince ne olacak? Bizden büyük bir parça kopacak. Onun bıraktığı bu büyük eksikliğin yerini ne dolduracak? O eksikliği tamamlayabilecek miyiz? Ya da tamamlayabileceği bir büyüklükte mi? Bunu zaman gösterecek..

Baekhyun düşüncelerine tercüman olan bu kitabın yirmi üçüncü kez son sayfasını okuyup kitabı bıraktı. Evet yirmi iki kez baştan sona okumuştu bu kitabı bıkmadan usanmadan. Bu kitabı gerçekten çok seviyordu. Onun içinden geçenleri sanki yazar onun zihnini okuyupta kitaba yazdığını düşünüyordu. Soğumuş kahvesinden kocaman bir yudum aldı. Bu okuduğu kitabı eline ne zaman alsa kahvesini soğuturdu. Odak noktası bu kitaptan başla hiçbir şey olmazdı.

Kahveden kocaman bir yudum daha alıp yanındaki minik sehpaya bıraktı. Oturduğu yerden gökyüzüne baktı. Zihninde düşünceler birbiriyle çatışma halindeyken bir yıldızın kaydığını gördü. Bu onu gülümsetmeye yetmişti. Artık uyuma vaktinin geldiğini düşündü. Düzgün olduğu halde gözlüğünü tekrardan düzeltti. Bu onda artık bir alışkanlık haline gelmişti.

Kitabını özenle kitaplığına yerleştirdi. Kahve bardağını da tezgaha bıraktı. Daha sonra peşinden ayrılmayan düşünceleriyle uyumak için odasına gitti. Gözlüğünü komodinin üstüne koyup kendini yatağa bıraktı. Biraz öyle kaldıktan sonra üstünü güzelce örttü. Uykuya dalmak üzereyken düşünceleri de sakinleşip kendi köşelerine çekilince kendini uykuya teslim etti.

___

Sabah alarm onu uyandırmadan birkaç saniye önce uyanmıştı Baekhyun. Aslında alarmı kurmasına gerek yoktu ama her ihtimale karşı kuruyordu. Yatakta doğrulup birkaç esneme hareketi yaptı. Ayaklarını yataktan sarkıtıp birkaç saniye de öyle durdu.

Yataktan çıktıktan sonra ilk olarak elini yüzünü yıkadı ve üstünü değiştirdi. Saçını da gelişigüzel tarayıp mutfağa indi. Kendine kahve yapmaya koyuldu. Kahve hazır olurken de karnını doyurmasa da birkaç yiyecek atıştırdı.

Kahve hazırlanınca en sevdiği koltuğuna geçip oturdu. Dışarıya bakarken bir yandan kahvesini yudumluyor bir yandan da araştırmasını düşünüyordu. Gerçekten zor olduğunu düşünüyordu Baekhyun, konuyu açıklamaya kavuşturmanın.

Kahvesinden son yudumu alıp derin bir iç çekti. Artık işe gitmesi gerekiyordu. Bardağını mutfak tezgahına bıraktı. Tam mutfaktan çıkacakken gözüne kıpkırmızı bir elma çarptı. Kahvenin üstüne güzel gider miydi bilmiyordu ama yine de kendine engel olamayarak bir ısırık aldı.

Dışarı çıkmak için kapıyı açtığı an soğuk herbir yanını sarmıştı. Üstüne kalınca bir ceket giyip evden öyle çıktı. Arabasına biner binmez ısıtıcısını son seviyesine getirerek açtı. Emniyet kemerini de taktıktan sonra iş yerine doğru sürmeye başladı.


Sakin bir araba yolculuğun ardından arabasını uygun bir yere park edip binaya girdi. Normalde birileriyle ortak çalışmayı sevmezdi ama bu sefer durum farklı olduğu için bir ekiple çalışmayı kabul etmişti.

Masanına giderken gördüğü çalışanlara selam verip yerine kuruldu. Ceketini sandalyesine astı ve kendine kahve almak için kahve makinesinin bulunduğu yere gitti. Kahvesini alacakken ekip arkadaşlarından biri olan Kim Jongdae yani Chen ile karşılaştı.

Chen kahvesini alıp Baekhyun'a yer verirken selam vermeyi ihmal etmemişti.

"Günaydın. Nasılsın?"

Baekhyun kahvesini alıp duvara yaslandı.

"Günaydın. İyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim ben de."

"Diğerleri geldi mi?"

"Xiumin'i gördüm ama Suho'yu görmedim. Daha gelmedi sanırım."

Yaslandığı duvardan ayrılıp masasına doğru yürümeye başladı. Chen de Baekhyun'un peşinden geliyordu.
Kahvesini çarparak dökmemek adına masanın bir köşeye koydu ve yerine oturdu. Çekmecesine koyduğu dosyaları özenle masaya bıraktı. Chen de bu arada Baekhyun'un masasının önüde bulunan koltuğa oturmuş kahvesini yudumluyordu.

Dosyanın bir tanesinde ekip kurulmadan önceki araştırmacıların teorilerinin yazılı olduğu sayfayı açtı. Masanın bir köşesine koyduğu kahvesinden bir yudum aldı. Bir yandan da teorilere göz atıyordu.

Suho "Onların hepsini okumayı düşünmüyorsun herhalde" deyip Chen'in karşısında bulunan koltuğa oturdu. Baekhyun kahvesinden bir yudum daha aldı ve gözlüğünü düzeltti. Sakin bir ses tonuyla yanıtladı.

"Çoktan okudum hepsini."

"Ciddi olamazsın. Yüzlerce dosya vardı. Baekhyun çıldırmışsın sen."

"Bu olayı çözmemiz için hepsine bakmamız gerekiyordu."

"Hadi ama ben birkaç dosya okudum ve saçma sapan teoriler vardı. Vaktimi boşa harcamışım gibi hissettim."

"Yanılıyorsun. Senin saçma sapan dediğin teoriler seni sonuca ulaştırabilir." diye yanıtladı Baekhyun. Ardından kahvesini içmeye devam etti. Baekhyun ile Suho konuşmasına sessiz kalan Chen konuşmaya katılmaya karar verdi.

"Baekhyun haklı Suho. Onlar bizim için önemli."

"Tamam siz ikiniz teoriler üzerinde kafa yormaya devam edin. Ben kahve içeceğim." diyerek ayaklandı. Onlara doğru yaklaşan Xiumin'i ise kolundan tutup sürükleyerek yanında götürdü. Ne olduğu anlamayan Xiumin, Baekhyun ve Chen ikilisine selam verip Suho'yu takip etti.

"Tüm dosyaları okurken yorulmadın mı?" diye sordu Chen.

"Hayır. Bu benim işim."

"Gerçekten işimize yarayacak teoriler var mı? Bende birkaç dosyayı okudum ve uzaylılardan bahsediyorladı."

"Aslında Suho biraz da olsa haklı. Bazı araştırmacılar olayı dediğin gibi 'uzaylı' tarzında teorilerde bulunmuş. Ama aralarında bana mantıklı gelen var tabii ki."

"Peki hangi teorileri mantıklı buldun?"

"Şu an bunları seninle paylaşmayacağım."

"Neden?"

Kahvesinden bir yudum aldı ve Chen'in sorusunu yanıtladı.

"Seninle paylaştığım teoriler arasında sana mantıklı gelen teoriye takılı kalırsın ve  bulunan kanıtları aklına yatan teoriye yorarsın. Bu senin düşünceni daraltır. Konuya daha geniş bakamazsın."

"Böyle yapacağımı nereden biliyorsun?"

"Yazdığın makaleleri okudum. Yazarken çok iyi iş çıkarmışsın. Ama bazılarında doğru olduğunu düşündüğün konunun üzerine gitmişsin. Sana konunun farklı olduğunu anlatmaya çalışmışlar ama sen sert cevaplar vermişsin. Savunmaya devam etmişsin. Bu yüzden şimdilik paylaşmayacağım."

Chen bir şey demeden sessizce kalkmıştı. Baekhyun, Chen'in dediklerinden dolayı alındığı düşünmüştü. Ama yaptığından da pişman değildi. Zamanla alışırlar diye düşündü Baekhyun. Zaten alışmalıydılar da. Baekhyun böyle bir insandı.

___

Gündüz ve gece hiç değişmeyen mor ve pembe tonlarında olan gökyüzünde sadece gece ortaya çıkan yıldızları izliyordu Chanyeol. Bu her zaman yaptığı bir şeydi. Mor ve pembenin farklı tonlarından oluşan bu gökyüzüne aşıktı resmen. Her gece yıldızlar da gökyüzünde yerini alınca izlemeye koyulur normal bir insan olarak yaşamanın hayalini kurardı.

Güçlü olmaktan mutluydu. Ama sinirlenince gücünü kontrol edememesinden bıkmıştı. Dünya gezegenine, orada sebep olduğu orman yangınlarından da bıkmıştı. Lanet ediyordu böyle zamanlarda ustanın güçlerini ona vermesinden. Ama toplulukların ve insanların ondan korması, ona boyun eğmesinden de zevk alıyordu.

Gökyüzünü biraz daha izledikten sonra normal bir insan olamayacağı için içinden bir küfür savurup uyumak için evine doğru yürümeye başladı.

Evine geçip yatak odasına gitti ve üzerini değiştirmeden kendini öylece yatağa bıraktı. Kocaman bir adam olmasına rağmen yatağında sarılmak için bulundurduğu ikinci yastığını kucakladı ve uyumaya çalıştı.

___

Kai ve Sehun Chanyeol'u uyandırmak için onun odasına girmişlerdi.

"Nasıl uyandıralım?" diye sordu Kai.

Sehun da "bekle" diyerek Chanyeol'a yaklaştı ve sarıldığı yastığı çekti. Chanyeol bir uyandırma belirtisi göstermemişti.

"28 yaşında ama hala yastığa sarılarak uyuyor. Ona oyuncak ayı almalıyız bence. Yastıkla olmuyor."

"Oyuncak ayı niyetine seni verelim. Sana sarılsın bu kadar üzüldüysen."

Kai, "Saçmala" deyip bir tane geçirdi Sehun'un omzuna.

"Seni Kyungsoo'ya söyleyeceğim. Bi güzel azarlasın seni de bir daha böyle konuşma."

Sehun omuz silkip öyle yanıtladı Kai'yi. "Söylersen söyle. Umrumda değil."

"Görürün sen. Buradan çıkar çıkmaz ilk Kyungsoo'nun yanına gideceğim."

"Tamam gidersin ama ilk önce Chanyeol'u uyandıralım."

Kai Sehun'u onayladı. Kai yan güçlerinden biri olan su gücünü kullanarak Chanyeol'un yüzünü ıslattı. Chanyeol aniden yatakta doğruldu ve sinirle karşısında duran ikiliye baktı.

Kai ve Sehun ikilisi aynı anda "Günaydın" deyip sırıtıyorlardı. Chanyeol'u daha fazla sinirlendirmek istemiyorlardı. Az önce sinirlendiğinde Dünya gezegenine yıldız kayması olarak yansımıştı bile.

Başının altındaki yastığı alıp Sehun ve Kai'ye fırlattı. Daha fazla şiddete maruz kalmamak için Sehun ve Kai ikilisi çoktan odadan kaçmışlardı. Chanyeol da sakinleşmek için birkaç derin nefes alıp kahvaltı etmek adına mutfağa indi.

Kendine bir kahve hazırladıktan sonra tıka basa doydu ve diğerlerinin yanına gitti.

Tek Kyungsoo vardı. O Kendi halinde takılırken Chanyeol da boş bulduğu bir koltuğa yayıldı. Çok geçmeden Kai önden Sehun da arkasından koşarak girmişti. Sehun odaya girer girmez içerdeki tüm hafif eşyalar uçuşmaya başlamıştı. Chanyeol olmak üzere diğerlerinin de saçları darmadağın olmuştu. Chanyeol sessizliğini korurken Kyungsoo sinirle konuştu.

"Sehun kes şunu. Saçım darmadağın oldu. Oda da dağıldı. Kim toplayacak şimdi buraları?"

"Sen toplarsın Kyungsoo."

"Bu zamana kadar topladım. Bu seferde Kai ile beraber toplayacaksınız."

"Ama Kyung-"

"Sakın itiraz etmeye kalkma Kai. İkiniz dediysem ikiniz."

Kyungsoo, Sehun ve Kai'yi azarlarken Chanyeol da sakin olmaya çalışarak dağılmış saçlarını düzeltti.

"Sende bir şey desene Chanyeol." diye sitem etti Kyungsoo. Chanyeol da derin bir nefes verdi ve "Ne haliniz varsa görün." diyerek yanlarından ayrıldı.

Kendi topluluğunda neler olduğuna göz atmak için oraya gitmeye karar verdi. Kendi topluluğunun bulunduğu yere adım atar atmaz iki kişinin etrafından alev çıktığını gördü. Bu duruma el koyup hemen güçlerini etkisiz hale getirdi.

"Ne yapıyorsunuz siz?"

Tartışmada bulunandan biri kendine çeki düzen verip konuştu.

" Jıwoon'un rüzgar topluluğundan biriyle Norveç'e gitmesi gerekiyor. Ama rüzgar topluluğundan gitmesi gereken kişiden hoşlanmadığı için gitmek istemiyor."

"Bu ne saçmalık! Siz çocuk değilsiniz. Size o güçler istediğinizi yapmak için değil olmasını gerekeni yapmak için verildi. Sen Jıwoon derhal rüzgar topluluğundan gitmen gereken kişiyle gidiyorsun. Bir daha böyle aptalca bir tartışma istemiyorum."

Son sözü her zaman Chanyeol söylerdi. Chanyeol'un sözünün üstüne söz söyleme cesaretini neredeyse hiç kimse cesaret edemezdi.

Chanyeol bu küçük sorunu da hallettikten sonra biraz başını dinleyip vakit geçirmek için evine gitti. Evinin kapısını açtı ama açmamış olmayı diledi. Sehun ve Kai ortalığı birbirine katmış hala Chanyeol'un geldiğini görmeyip evi dağıtmaya devam ediyorlardı. Chanyeol'un da vücudundan çıkan alevler gitgide artıyordu. Chanyeol onların kendisini fark etmesini sessizce bekliyordu.

Sessizce bekleyişine Sehun'un estirdiği rüzgar yüzünden pencerenin yüksek sesle çarpması oldu. Chanyeol sessizliğini bozup ikisinede alev topu gönderdi ve bu ikili alev topu gelmeden Kai'nin gücüyle yok olmuşlardı. Chanyeol'un fırlattığı alev de duvardaki en sevdiği gökyüzü tablosunda çarpıp onu kül etmişti. Chanyeol'un siniri gittikçe artıyordu ve alevlerde şiddetleniyordu. Kontrol edemeyecek noktaya geliyordu. Bu yüzden de bir an önce Dünya gezegenine gitmeliydi.

Işınlanma gücü olmadığı için başka gezegenlere gitmek için kullanılan geçite geldi. Bu geçit nereye gitmek isterken adımımızı atar atmaz istediğimiz yerde oluyorduk. Chanyeol da geçitten geçerek Dünya gezegenindeki bir ormana geldi. Geldi ama alevleri gördüğü manzarayla bir anda sönmüştü.

çok heyecanlıyım, sizce ilk bölüm nasıldı?

Continue Reading

You'll Also Like

112K 19.3K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
470K 54.6K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
20.4K 1.2K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
150K 15.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...