Beyaz Konak

By meksikaacmazi

739K 57K 24.4K

"İntikam yolculuğuna çıkacaksan kendin için de bir mezar kaz." Parti ışıklarının sönmediği, topuk seslerinin... More

Tanıtım
Tanıtım 2
1| Aden
2| Londra
3| Yasak Aşk
4| Litost
5| Meksika Açmazı
6| Kırık Ayna
7| Zaaf
8| Kırmızı
9| Gözyaşı
10| İrade
11| Günah
12| Yaren
13| Şüphe
14| Aile
15| Cesaret
16| Leke
17| Yapayalnız
18| Karar
19|Üç
20| Seçim
21| Sonun Başlangıcı
22| Mutlu Yıllar
23 | Güz
24 | Karanlık
25 | Geçmiş 1*
26 | İhtiras
27| Yüzleşme
28| Hatıra
29| İhanet
30| Bedel
31| Rest
32| Şah Mat
33| Son Adım
34| 1. Kitap FİNAL
35 | 2. Kitap, İlk Bölüm - Moskova
36| Alexandra
37 | Yeniden
38 | Patron
39 | İnce Çizgi
40| Gece
41 | Plan
42 | Gerçek
43 | Görev
44 | Yakut
45 | Teklif
46| Zümrüt
48| Güven
49| Yeniden Dağıtılan Kartlar
50 | Kırmızı Alarm -1
51 | Kırmızı Alarm - 2
52 | Adım Adım
53 | Pandora'nın Kutusu
54 | Gerçeği Fısılda
55 | Sessiz Gece - 1
56 | Sessiz Gece -2
ÖZEL BÖLÜM: Buzdağının Görünmeyen Yüzü
57 | Maskeli Balo
58 | Domino Taşları
59| Döngü
60| Yeni Bir Devir
61| Düğüm
62| Sadakat
63| Alacakaranlık
64| Davetsiz Misafir
65| Taçsız Prens
66 | Ateşle Oynamak
67| Ucuz Roman
68 | Dejavu
69| Bir Yaz Gecesi Rüyası
70 | Geçmişin Külleri
71 | Beyaz Şehir
72 | Boşlukta Gezen Duygular
73| Nefes Bile Almadan
74 | Eski Dost
75| Mutlu Aile Tablosu
76 | Başlangıç Noktası
77 | Gölge
78| Bonnie & Clyde
79| Aidiyet
80 | İnce Buz
81| Yakın Geçmiş Zaman
82| Gelecek Zaman Anahtarı
83| Dönemeç
84| Bardaki Kız
85 | Madalyonun İçi
86 | Cecily'nin Gizemi
87 | Gecenin Soluğu
88 | Akrep ve Sessiz Kuğu
89 | Kurumuş Yaprak Sesleri
90 | Kelebeğin Ömrü
91 | Aşkın Anatomisi
92| Sessiz Veda
93| Yeni Devrin Devleri
94 | Savaşların Galibi
95 | Tanıdık Bir Hikaye
96 | Eski Defterler
97| Ağır Misafir
98| Prestij Meselesi
99| Saatli Bomba
100 | Karanlıkta Uyanık
101 | Zalim
102 | Şahin Yuvası
103 | Gözlerindeki Rüzgar
104 - Rüzgar Gibi Geçti
105 - Yaz Güneşi Gibi
106- Son Dans (FİNAL)
ATEŞTEN GÖMLEK

47 | Aşk

7.9K 651 552
By meksikaacmazi

               🎶 Teoman - Bana Öyle Bakma

                                            •••

Aden merdivenin en son basamağında durduğunda bakışları şaşkınlık içinde kendisini süzen Zümrüt'e kaymış.. bir eli duvara yaslanırken diğer eli de belini bulmuştu.

Yüzünde bin bir türlü ifade mevcuttu fakat hepsi sanki birbirinden zehirliydi. Aynı bakışları gibi.

Zümrüt elinde tuttuğu çantanın sapını koparır gibi sıkıca kavrarken, şaşkın bakışları Aden'in kocaman gülümsemesine çarpıyordu. 

Herkes bunun anlamını biliyordu.

Devran dönmüştü. Ve Zümrüt belki de cehennemine hoş gelmişti.

Yüzünden bir deliyi andıran gülümsemesini hiç silmeden sonunda dudaklarını araladı ve ağzından çıkan her kelimenin itina ile üzerine basarak zehrini saldı Aden.

"Hoşgeldin Zümrüt Sultan!"

Zümrüt'ün keskin bakışları kendi üzerinde dolaşmaya devam ederken, etrafın ölüm sessizliğini fırsat bilerek Zümrüt'e doğru yavaşça adımladı.

Ortamdaki tek ses, topuklu ayakkabılarının tıkırtısıydı.

Tam önüne geldiğinde ani bir hamleyle durdu. Simsiyah saçlarının orta yerinde masmavi gözleri parıl parıl parıldıyordu. Yüzündeki gülümseme silinmemişti. Kendini gösterir gibi kollarını iki yana açtı. "Nasıl? Büyümüş müyüm?"

Herkes diken üzerinde, kıpırdamaya bile korkarken en sonunda Zümrüt'ün dudakları aralanmıştı.

"Çok!" dedi yüzüne benzer bir gülümseme yerleştirirken.

Aden'in gözleri yüzünün her hücresinde sırayla dolaşıyordu. Sonra yüzüne sahte bir üzgünlük yerleşti. "Maalesef ben bu sefer bıraktığım gibisin diyemeyeceğim sana. Kendine iyi bakamamışsın, aldığın yaşlar artık kendini belli ediyor." dedikten sonra dudaklarını büzerek başını yana eğdi. "Yaşlanmışsın Zümrüt Sultan!"

Ev, patlamaya hazır bir bombanın üzerine yerleştirilmiş gibi, tetikte bekliyordu herkes.

Bir insanı uzun zaman görmedikten sonra ilk karşılaşmada, ondan aldığın elektrik, ilk izlenimle aynı etkiyi taşırdı. Aden, Zümrüt'ün nerede, nasıl olduğunu bilse de nasıl bir ruh hali içinde olduğunu elbette bilmiyordu.

Mutsuzluk dilemişti onun için, tıpkı diğer herkes gibi.

Zümrüt yeşili gözlerine baktığında gördüğü solgunluk, dileğinin gerçekleştiğini tasdikler gibiydi. Gözünün feri gitmişti sanki.. ve bu kesinlikle yüzüne yerleşen uzun çizgilerle ilgili değildi. Mutsuzdu. Mutsuzluğu metrelerce uzaktan bile belli oluyordu.

Neyse ki dedi Aden içinden. Neyse ki mutsuzdu...

"Zümrüt." dedi Kartal, ortamda en soğukkanlı kalabilen insan olarak. "Senin için çiftliğin ileri kısmındaki daireyi hazırlattık. İstersen Asuman Hanım sana eşlik etsin, istirahat et. Yorulmuşsundur. Eşyalarını da çocuklar arkandan getirir."

Kapının girişine bırakılan küçük valizi işaret etti Zümrüt gözüyle. "Arkamdan getirilecek bir şey yok." dedi Kartal'ın çocuklara vermek üzere olduğu talimatı durdurarak. "Tek bir valizim var. Fazla kalmaya da niyetim yok."

"Bir dakika!" dedi Aden, Kartal'a dönerek. "O kadar uzun yoldan geldi Zümrüt. Hemen kovar gibi odasına mı yolluyorsun Kartal?"

Ve sert, tehditkar bakışları Zümrüt'e çevrildi, tekrardan. "Bir kahve içmeyecek miyiz?"

Herkesin bakışları sırayla birbiri ile kesişiyordu. Kimse ne diyeceğini bilemezken sadece Zümrüt'ün ters bir şey söylememesi için yalvarıyorlardı.

"Olur tabii." dedi Zümrüt, sessiz ve uzlaşmacı bir tavırla.

Ardından Asuman Hanım'a döndü Aden. "Benimkini Neşe yapsın."

Herkes farklı koltukların birer köşesine oturduğunda Aden sessizliğini koruyordu. Özellikle kimse hiç bir yere dağılmadan ve Zümrüt'ün varlığına alışmadan hep birlikte oturmak istedi.

Olay tazeyken, herkesin tepkilerini izleyecek ve hafızasına kazıyacaktı. Özellikle de Baykal'ın.

"Eee.." dedi bacak bacak üzerine atarken. "Kimse konuşmayacak mı?"

Sert ve soğuk sesi ortamı daha da geriyordu.
Kimseden cevap gelmediğinde bakışları Kartal ile kesişti. Kendisine hayranlık, şaşkınlık ve yadırgama ile karışık, tuhaf sayılabilecek bir şekilde bakıyordu. Sirke satan suratların içinde sanki onunkinde gizli bir tebessüm vardı.

İçinde küçük bir sadist yatıyor ve gizliden gizliye Aden'in bu tavırlarından keyif alıyor olabilir miydi?

Uçlara doğru dalgalanan saçları uzamıştı Zümrüt'ün. Rengi ise biraz daha koyulaşmıştı. Sanki daha özensiz, daha bakımsız duruyordu. Marsilya'daki kuaförlerde Zümrüt Karcı ismi yeterince sükse yapmıyordu galiba? Baksanıza.. kuaför bile gerekli değeri vermiyor gibiydi.

"Kimseden ses yok." dedi Aden, kahveler geldiğinde. "Herkes dilini yuttu herhalde.. Neyse... tebrik ederim öncelikle.. babaanne olmuşsun!" dedi Aden sahte bir mutluluk ile.

Kartal ile tekrar göz göze geldiklerinde, bu sefer Aden'e karşı olan bakışlarına sanki bir merhamet eklenmişti.

"Teşekkürler Adencim." dedi Zümrüt. Klasik Zümrüt hareketiydi. Havayı yeterince koklayana kadar sükunetini asla bozmazdı.

Fakat Aden, Zümrüt'ün kendisini dikkatli bir şekilde süzüp, anlamlandırmaya çalıştığının gayet farkındaydı.

"Söylediklerine göre Ateş bir restoran işiyle uğraşıyormuş Marsilya'da.." dedikten sonra eliyle minik der gibi bir işaret yaptı. "Küçük bir restoran... Ailecek hizmet sektörüne gönül verdiniz demek?dedikten sonra gözlerini büyüttü.

Derin bir nefes alıp verdi Zümrüt. "Gelmek istersen seni de bekleriz Adencim." dedi gülümsemeye gayret ederken.

Ardından bakışları Baykal'a kaydı Aden'in. Ortama son derece mesafeli gözüküyordu.

Anlamıyordu.

Zaten amacı bu değil miydi? Zümrüt'ü geri kazanmak... Önlerindeki tüm engeller, hatta Haldun Karcı bile ortadan kalkmışken, şimdi neden birlikte değillerdi?

Yasak bir aşkı, ihaneti bile göze almışken, şimdi neden böylelerdi?

Baykal'ın çektiği vicdan azabı mı engel oluyordu buna? Hiç zannetmiyordu. Bir kadın uğruna Aden'i intikam diye kandırıp, yem gibi ortaya atan Baykal, vicdanı için asla Zümrüt'ü bırakmazdı.

Zaten vicdanı olan bir insan, baştan tüm bunları yapmazdı.

Fakat kafasında hala Zümrüt ve Baykal'la ilgili büyük bir soru işareti vardı. Sakladığı şey, bununla ilgili olabilir miydi?

Neden bilmiyordu ama Baykal her ne saklıyorsa, sanki Aden'i o sırra Zümrüt ve Baykal'ın ilişkisi götürecekmiş gibi hissediyordu.

Çok uzun süredir ise, hisleri onu asla yanıltmıyordu.

Birden ayaklandı Aden. Herkesin bakışları üzerinde kilitlenmişti. "E böyle sus pus oturacaksak ben odama çıkıyorum." dedikten sonra ekledi Zümrüt'e dönerek." Kimse seninle konuşmak istemiyor galiba?...Baksana herkes ne kadar huzursuz.."

Daha sonra ise küçük bir saniye Baykal ile göz teması kurdu. Baykal ise, bu bakışların içinde ilk defa bir hisse rastlamıştı. Bu hayalkırıklığı da olsa, boş bir bakıştan iyiydi.

"Ama üzülme.." dedi tekrar Zümrüt'e dönerek. "En azından Baykal eminim ki belli etmese de burada olduğun için çok mutludur."

Kimsenin cevap vermesine müsade etmeden, kendini merdivenlerden hızla yukarıya attığında yüzünde küçükte olsa bir gülümseme vardı.

Tarih gerçekten tekerrürlerden ibaretti.

Akşam yemeği saati geldiğinde, kış bahçesine büyük bir masa kurmuştu Asuman Hanım ve Neşe. Bu akşam konuşacakları önemli şeyler olduğundan, herkes aynı anda masada olacaktı. Ve yemek faslı muhtemelen epey uzun sürecekti.

Zümrüt, kendisi için hazırlanan daireye çekildikten sonra yemeğe kadar ortalıkta gözükmemişti.
Ancak herkes masanın başına toplanmaya başladığında, odasından çıkıp boy göstermişti.

Aden...

Bu gece iş konuşulacaktı. Mecbur inecekti aşağı.

Ayakları geri geri giderken salonun girişine geldiğinde herkesi toplanmış bir şekilde gördü. Güzel bir masa hazırlanmıştı. Zümrüt'e özel değildi. Asuman Hanım zaten her akşam masaya fazlasıyla özeniyordu. Sadece bu akşam.. yemeğin uzun süreceğini belli eden detaylar vardı masada.

Uzaktan izledi bir süre masaya yerleşen kalabalığı. Önce Demir fark etmişti uzaktan kendilerini izleyen dalgın bakışlarını. Kalabalığın arasından sıyrılıp Aden'in yanına geldi.

Her zamankinden öte, üzgün bakışlar vardı yüzünde. "Aden.. bari bu akşam gel, otur. Bak iş konuşacağız zaten."

Yalvarır gibi çıkan sesine inat net bir şekilde "Hayır." dedi Aden.

"Aden.." dedi Demir tekrar. "Ah bir konuşabilsem çok şey söyleyeceğim sana da.. nereye kadar böyle olacak?.."

"Sonuna kadar." dedi Aden.

En sonunda kalabalık Aden'in varlığını fark etmişti. Bu sırada da dışarıda telefonla konuşan Kartal içeri girmişti.

Bakışlar kendine çevrildiğinde masaya doğru adımladı Aden. "Siz yemeğinizi yiyin, iş konuşacağımız zaman gelirim ben." dedi ve alacağı yanıtı beklemeden kendini ön kapıdan dışarı attı.

"Ben varım diye mi oturmuyor?" dedi Zümrüt. "Eğer öyley-"

"Hayır." dedi Baykal sıkıntıyla. "Aden hiç birimizle aynı masaya oturmuyor."

Sözlerini tabağına bakarak tamamlamıştı, kimseyle göz teması kurmadan.

Sustu Zümrüt, herkes gibi.

"E tamam ne bakıyorsunuz hepiniz ölü koyun gibi?" dedi Murat. "İlk defa mı oturmuyor bu kız masaya? Hadi yiyin yemeğinizi." dediğinde sesi ilk defa Aden'i suçlar gibi değil de masadakileri kınar gibi çıkmıştı.

"Siz başlayın." dedi hâlâ ayakta olan Kartal. "Ben birazdan katılacağım size."

Hızlı adımlarla mutfağa inmişti.

Servis faslını tamamlayan Asuman Hanım ve Neşe mutfaktaydı.

"Asuman Hanım." dedi Kartal. "2 tane tost yapar mısınız?"

"Yemekte mi bir sorun var?" dedi Asuman Hanım endişe ile ayaklanırken.

"Yok, yok." dedi Kartal. "Aden'e götüreceğim."

"Bu akşam Neşe'den de bir şey istemedi zaten." dedi Asuman Hanım, endişe ile. "Hiç bir şey yemiyor.. yediğiyle kuş doymaz. Bari bir tabağa yemek hazırlayayım da onu götürün, midesine sıcak bir şeyler girsin."

"Yemiyor Asuman Hanım... Ben hiç adam gibi yemek yediğini görmedim daha. Şimdi bunlardan götürsem de yemeyecek, siz en iyisi tost yapın." dedikten sonra eliyle dur der gibi işaret yaptı. "Neşe, tostun birini sen yap."

"E ben yapardım ikisini de?" dedi Asuman Hanım.

"Hayır." dedi Kartal. "Sizin elinizden de bir şey yemiyor biliyorsunuz."

"E Neşe yaptı derdiniz.. hazır elim değmişken yapayım."

"Asuman Hanım kız sizin elinizden bir şey yemek istemiyorken, yalan söyleyip gizlice yedireyim mi? Hayır dedim, Neşe yapacak." dedi Kartal, birazda konunun uzamış olmasından dolayı, sitemli bir şekilde.

"Ne koyayım içine?" dedi Neşe ayaklanırken.

"Bilmiyorum." dedi Kartal. "Sucuk, peynir falan ne buluyorsan koy işte. Şu benim peynirlerin hepsinden koy ama."

Elinde 2 adet tostu ve kolunun altına sıkıştırdığı kutu ayranları ile evin mutfak katındaki kapıdan ön bahçeye çıktı.

Aden biraz ileride, elleri ceplerinde kendi kendine dolanıyordu. Buz gibi havada. Bu kız gerçekten deliydi.

"Pişt!" dedi Kartal.

"Kartal?" dedi arkasını döndükten sonra Aden. Kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. Kartal'ın elinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Tut şunları düşüreceğim şimdi." dedi Kartal aceleyle kolunun altını işaret ederek.

Aden neden orada olduklarını anlamadığı ayranları eline alırken, boş bir şekilde Kartal'a bakıyordu.

"Bunlar ne ya?"

"Tost getirdim sana. Yanımda açlıktan bayılan bir suç ortağı istemiyorum."

Aden şaşkınlıkla sırıtırken, bir yandan da gözlerini devirdi. "Kartal Allah aşkına git masaya yemeğini ye."

"Aden.. alır mısın şunu!?" dedi Kartal, elindeki tostu işaret ederek.

"Aç değildim ki ben." dedi Aden.

"Niye? Ölüm orucuna mı girdin?" dedi Kartal, sitemle elindeki tostu Aden'in eline tutuşturken.

Aden gözüyle tostu kesti hafifçe, hiç fena gözükmüyordu ve kesinlikle çok güzel kokuyordu.

"Kim yaptı bunu?" diye sordu.

"Neşe." dedi Kartal.

"Doğru söyle." dedi Aden.

"Özellikle Neşe'den istedim Aden. Biliyorum Asuman Hanım'dan yemediğini."

"Niye sen yapmadın?" dedi Aden, kaşlarını çatarak.

Pardon?

"Anlamadım?" dedi Kartal.

Aden birden burnundan solumaya başlamıştı. "Madem kendin yapmayacaksın, neden bana tost getiriyorsun Kartal? Neşe'den tost istesem kendim söylerdim öyle değil mi?"

"Ciddi misin sen?" dedi Kartal. Gerçekten kızmaya başlayacaktı ama artık. "Açlıktan bayılacaksın Aden. Yer misin şunu!"

Güldü Aden, tostundan kocaman bir ısırık almadan önce. "Seni kandırmak bu aralar bir kolaylaştı. Farkında mısın?"

Neyse ki sadece dalga geçmişti. Çünkü rüzgar gülünden sonra, kendi yapmadığı tost yüzünden de kopacak bir kıyameti yadırgamazdı Kartal. Aden'e karşı sürekli temkinli yaklaşmak zorundaydı.

"Sen sevdin bu hile hurda işlerini.." dedi Kartal kasılan yüzü gevşediğinde. "Alırım ama intikamımı."

"Hı hı.." dedi Aden uzayan cheddar peynirini koparmaya çalışırken. "Alırsın."

Hemen sonrasında da ekledi. "Yalnız baya güzelmiş bu, beğendim."

"Ben yapmasam da... malzemeleri ben seçtim." dedi Kartal. Peynir zevkine güvenirdi mesela.. 3 farklı peynir koydurtmuştu, Aden'e güzel ve farklı gelen tadın bu olduğuna emindi.

Aralarında küçük bir sessizlik olduğunda gülümsedi Aden. Sofradaki bir sürü yemeği bırakıp gelmesinin sebebinin özellikle bu akşam onu yalnız bırakmamak olduğunu biliyordu. Üstelik yansıtmamaya çalışsa da  işlerin aksamasından dolayı oldukça gergin ve sıkıntılı olmasına rağmen.. Sert görüntüsünün altında, Kartal nazik bir adamdı. Fakat aralarında git gide büyüyen bu durum onları nereye götürürdü bilmiyordu.

Hiç kimseye güvenemediği gibi ona da güvenmese de.. farklı biri olduğunu sezebiliyordu. Güvenilir ya da güvenilmez.. ama farklıydı.

"Sen yeseydin yemeğini keşke." dedi Aden bu sefer biraz daha ciddi bir tonda.

"Yok.." dedi Kartal. "Zaten birazdan oturup içimiz şişene kadar konuşacağız masada... uzaklaşmak bana da iyi geldi."

Ardından ekledi. "Gel yürüyelim biraz şöyle."

Oldukları yere zımbalanmış gibi durmaktan sıkılmıştı.

"Madem masadan kaçacaksın, bari yukarı falan çıksaydın. Soğukta dikilmişsin bir de asker gibi ön girişe." dedi Kartal adımlamaya başladıklarında.

Güldü Aden. "Eğitimdeyken bazı geceler bizi dikerlerdi böyle. Sanki orduya girecekmişiz gibi bütün gece volta atıp beklerdik.. Hem de Moskova'nın kışında..Alışığım o yüzden.."

"Doğru.." dedi Kartal gülümserken. "Buranın soğuğu sana etki etmiyordu.."

Evden yansıyan ışıklar gittikçe gerilerinde kalmaya başlamıştı. Karanlığa doğru yürüyorlardı.

Aden tostun sonlarına yaklaştığında kendini daha iyi hissettiğini fark etti. Fark etmese de bir hayli acıkmıştı ve muhtemelen açlık biraz tansiyonunu düşürmüştü.

İkisi de tostlarını bitirdiğinde bir süre daha yürümeye devam ettiler, sanki az sonra oturmak zorunda oldukları o masadan kaçabilecekmiş gibi, sorunlardan uzaklaşırcasına...

"Bu durumda sizin seçtiğiniz bir restoranda, Cengiz ile yemek yiyeceğim? Doğru mu?" diye sordu Zümrüt, kendisine Cengiz Akpınar hakkında verilen tüm bilgileri zihninin süzgeçinden geçirirken.

Herkes masanın bir köşesinde oturuyordu.

"Doğru." dedi Kartal. "Adamın niyetini anladıktan sonra, gerisini biz hallederiz zaten." diye de ekledi.

"Okay." dedi Zümrüt hay hay dercesine. "Ne zaman yiyorum bu yemeği?" dedikten sonra kendine yine bir sigara yakmıştı.

Kış bahçesinde olduklarından sigaraların biri yanıyor diğeri sönüyordu fakat hatırladığı kadarıyla Zümrüt kalabalık ortamlarda sigara tüketmeyi pek fazla tercih etmiyordu.

Zarafet adına aldığı bu alışkanlığından vaz mı geçmişti?

"Aslında yarın olacaktı.. ama herifin işi mi ne varmış, şehir dışındaymış.. 5 gün sonra için tamam dedi." dedi Baykal, gayet memnuniyetsiz bir tavırla.

"5 gün sonra mı?" dedi Zümrüt, tek kaşı havaya kalkarken. "Ben o kadar kalamam."

"Neden? Eğer bir işin varsa hallettiririz?" dedi Kartal. Zümrüt o görüşmeyi yapmadan asla buradan gitmeyecekti. Gerekirse tüm dünyayı yakardı bu uğurda.

"İş değil.." dedi sıkıntılı bir nefes verirken. Elleri titriyordu, anlık olarak değil, devamlı titriyordu. Aden şimdi fark etmişti.

"Ateş ve Asena'yı uzun süre yalnız bırakmak istemiyorum.." dedi Zümrüt. "Özellikle Asena'yı." diye eklerken bakışları masaya odaklanmıştı. "Gerçi hiç geri dönmesem de umurlarında olacağını sanmıyorum ama.." diye mırıldandı, alay eder gibi.

Ateş ve Asena ile arası mı kötüydü?

"Sorun oldu değil mi buraya geliyor olman?" diye sordu Baykal.

"Tabii ki oldu Baykal." dedi Zümrüt sertçe Baykal'a dönerken. "Tabii ki oldu."

"Asena'nın durumu nasıl?" diye sordu Kartal, araya girerek.

"Çok daha iyi.. ama ben yine de yalnız bırakmak istemiyorum.. gerçi o bensiz daha iyi oluyor aslında.." dedi Zümrüt.

Eski Zümrüt yoktu sanki karşısında. Ya durgunlaşmıştı ya da gücünün elinden alınması onu gerçekten bitirmişti.

Çünkü Aden'in tanıdığı Zümrüt Karcı, ailesinin içinde olan bir problemi asla kalabalık bir masanın ortasında anlatmazdı.

"Hayır ben bu adamı da anlamıyorum." dedi Demir. "Zümrüt'ü göreceğim diye tutturdu, tamam desek o an koşarak gelecekti, şimdi de naza çekiyor kendini. 5 gün sonra nedir ya!? Manyak mıdır nedir?"

"Kim normal ki etrafımızda?" dedi Murat. "Baksana sen şu masaya. Oturduğumuz masa bile normal değil a-" demişti ki sustu.

"Zümrüt yapacak bir şey yok. Görüştükten sonra en hızlı şekilde uçak ile Marsilya'ya transferini sağlarız." dedi Kartal.

"Pekala.." dedi Zümrüt. Ardından bakışları fazla konuşmayan Ivan ve Niko'ya kaymıştı. "Siz mi eşlik edeceksiniz bana yemekte?"

Aden oturuşunu dikleştirirken, Baykal derin bir nefes alıp verdi. Başını hayır der gibi salladı.

"Ekiplerinin başı Aden." dedi. "Onlar da olacak ama esas olarak seni koruyacak kişi Aden."

Zümrüt yeşili gözler, safir mavisi ile kesişmişti.

"40 yıl düşünsem, aklıma gelmezdi sanırım. Beni korumaktansa ölmeyi tercih edersin diye düşünüyordum." dedi sigarasını içine çekerken.

Gülümsedi Aden. "Seni o kadar iyi koruyacağım ki.. kılına bile zarar veremeyecekler."

Ardından masaya direklerini yaslanıp, öne doğru eğilirken ekledi. "Canın bana emanet Zümrüt Karcı."

Takdir edercesine bir bakış döküldü Zümrüt'ün gözlerinden.

2 yıl Aden için nasıl geçmişti bilmiyordu. Ne yaşamıştı, neler görmüştü... Fakat karşısında oturan bu kadın, o küçük kız çocuğundan kesinlikle daha karizmatikti.

Bir kapı tıkırtısı duydu Zümrüt. Ardından da bir ses. "Gelebilir miyim?"

"Gel." dedi camın önünde dizlerini göğsüne çekip oturduğu kanepeden ayaklanıp, sigarasını söndürürken.

Baykal gelmişti. Elinde ise bir dizi havlu vardı. Banyo ve el havluları.

"Bu işleri bu evde sen mi yapıyorsun?" dedi Zümrüt sarkastik bir tonda.

"Hem de biraz konuşmak istedim seninle." dedi Baykal havluları Zümrüt'ün yatağının üzerine bırakırken.

"Tabii." dedi Zümrüt çiftliği gören cama doğru ilerlerken.

Baykal da hemen ardından cama ilerlemişti.

Yatak ucunda yanan loş bir ışık aydınlatıyordu odayı. Zümrüt fazla ışığı sevmezdi.

"Zümrüt.." dedi Baykal ellerini ceplerine sokup, aynı Zümrüt gibi manzaraya dalarken.

"Aden'i sinirlendirme mi diyeceksin?"

"Bir nevi.." dedi Baykal, dudaklarını birbirine bastırırken.

"Merak etme. Öyle bir amacım yok?" dedi Zümrüt. Gözleri hala dışarıdaydı. Hatta artık.. hiç bir amacı yoktu. "Yardım etmeye geldim, öyle değil mi?"

"Aden.. senin gördüğün, tanıdığın o kız değil artık. Damarına basmaya kalkarsan-"

"Farkındayım Baykal, görüyorum." dedi Zümrüt.

Aptal değildi. Gözlem yeteneği belki de bu evdeki herkesten daha iyiydi. Aden değişmişti ve bunu anlamak için onunla göz göze gelmek bile yeterliydi.

"Öfkeli.. ve öfkesi bazen olur olmadık anlarda patlayabiliyor. Kontrolsüz.. lütfen onunla konuşurken dikkatli ol." diye tekrarladı Baykal, umutsuz ve de yorgun, bir o kadar da donuk çıkan sesiyle.

"Neden Aden ölmüş gibi konuşuyorsun ki?" dedi Zümrüt.

"Kötü halde çünkü Zümrüt. Ve benim yüzümden." dedi Baykal. Gerçekten soruyor muydu bunu?

"Ben senin gibi düşünmüyorum." dedi Zümrüt saçlarını elleriyle geriye doğru atarken. Zümrüt gözlerinde keskin ve tanıdık bir bakış vardı. "Bence aksine.. o aptal kız çocuğu halinden sıyrılıp gerçek bir kadın olmuş."

Tüm bunlar Baykal'ın konuşmak ve de duymak istemediği cümlelerdi. Aden'in bir katile dönüşmesini güç olarak asla nitelendirmeyecekti ve bu konu kendisi için tartışmaya kapalıydı.

"Bak bu evde yeterince mutsuz zaten. Hepimizden nefret ediyor. Bir de sen olay çıkarma olur mu?" dedi Zümrüt'e. Çünkü biliyordu ki Zümrüt kendi gibi düşünmüyordu. Zümrüt bu evdeki kimse gibi düşünmüyordu.

Onun beyninin kıvrımları çok daha farklıydı ve olaylara kimsenin bakmak istemeyeceği noktalardan bakıyordu.

"Kartal'dan pek de nefret ediyora benzemiyor.. ne var aralarında?" diye sordu kaşlarını hafifçe çatarken.

Ve kendi baktığı yerden gördüğü ilk ayrıntıyı açıkça söylemişti işte.

"Hiç bir şey. O ne demek?" dedi Baykal, kızmış gibi.

"Hiç birinizin fark etmediğini söyleme bana." dedi Zümrüt fakat Baykal'ın sessizliğinden anlamıştı ki bu konu bu evde gündem bile değildi. "Erkekler böyle kör oluyor işte..." dedi ardından alay eder gibi. "Aralarında bir şey olduğu bir kilometreden fark ediliyor Baykal. Nasıl anlamadınız?"

"Zümrüt lütfen!" dedi Baykal sertçe. "Bak gerçekten hiç birimizin böyle şeylerle uğraşacak gücü yok. Sakın bu saçma fikirlerini onlarla da paylaşmaya kalkma tamam mı?"

Gözlerini devirdi Zümrüt.

"Tamam canım banane. Öyle dedin diye söyledim. Benim derdim bana yetiyor zaten."

"Elin nasıl?" dedi Baykal konunun değişmesiyle sakinleşerek. "Gidiyor musun doktora hala?"

"Gidiyorum. Titremeye bir çare bulamadılar. Malum panik atak iyice ilerleyince işleri zorlaştı. Boşverdim artık, umrumda değil." dedi Zümrüt bıkkın bir tavırla.

"Asena?"

İşte şimdi asıl meseleye parmak basmıştı. Zümrüt'ü iki yıldır her gün biraz daha bitiren mesele..

"Ateş iyi geliyor ona. Beni istemiyor yanında." derken tüm bunlar zoruna gider gibiydi. Hangi evlat annesini yanında istemezdi ki? "Ateş'te ortalığı kızıştırmamak için bir şey demiyor ama o da çok mutlu değil benim varlığımdan. Biyolojik anneleri olmam dışında hiç bir bağ kalmadı sanırım aramızda." dediğinde başı önüne düşmüştü.

İlk defa sesinde umutsuzluk vardı. Mücadeleci ruhu onu terk etmişti.

Mutsuzdu. Zümrüt Sultan diye peşinden ayrılmayan çocukları, artık onu istemiyordu. Annelerini, istemiyorlardı.

"Yaşananlar herkesi etkiledi." dedi Baykal, diyecek başka bir şey bulamadığından.

Zümrüt'ün her günahı Baykal'ı, Baykal'ın her günahı Zümrüt'ü etkiliyordu. Tuhaf bir şekilde etle tırnak gibilerdi.

"Beni sorumlu tutuyorlar." dedi Zümrüt. "Çok yüksekten düştük Baykal." derken sesi titremişti. "Maddi kayıpları bir kenara bıraktım, babalarının ölümünden hala beni sorumlu tutuyorlar. Haldun giderken bile beni yakmayı unutmadı."

Haldun Karcı bu dünyadan giderdi de, arkasında ona ihanet edenleri mutlu bırakır mıydı hiç?

İntiharın, çocukları ile Zümrüt'ün bağını koparacak tek yol olduğunu biliyormuş gibi, bu yolu seçmişti.

"Ateş'in işleri nasıl?" diye sordu Baykal.

Zümrüt'le pek konuşmadığı, aldıkları ortak kararla konuşmamaya karar verdikleri için, hayatlarında olup bitenleri detaylı olarak bilmiyordu.

"Orta.. ama bu çocuklar ağızlarında gümüş kaşıkla doğdular. Onlar için her şey yetersiz. En kötüsü de ne biliyor musun?" dedikten sonra dolan gözlerini pencereden en uzağa dikti. "Hiç bir şey gelmiyor elimden. Hiç bir şey yapamıyorum." dedi tükenmiş gibi. "Koskoca Beyaz Konaklar'a hükmettim ben.. ne insanları parmağımda oynattım... ama şimdi bir evi bile idare edemiyorum. Tüm gücümü kaybettim. Çocuklarımı da.. Sanki ölmeyi bekliyormuş gibi yaşıyorum. Aynaya bile bakamıyorum ben. Aynada gördüğüm Zümrüt'ten nefret ediyorum."

Zümrüt Karcı. Gücüyle var olan, güç için her şeyi yapan Zümrüt Karcı, var oluş sebebini kaybetmişti.

Güçsüzdü artık. Yoldan geçen herhangi biri gibiydi. Kimse ona dönüp bakmıyor, kimse sözüne itimat etmiyor, adını duyduğunda sesi titreyenler artık arkasından gülüyordu.

Aden bu intikam planına evet diyerek kendi ölüm fermanını imzalamıştı.. ama arkasında da sağ kimseyi bırakmamıştı. Beyaz Konaklar, Zümrüt Karcı adını çoktan unutmuştu.

"Zümrüt.. ben aynada gördüğüm adamı seviyorum mu zannediyorsun?" dedi Baykal, bakışları ayaklarına doğru düşerken. "Aden bu evde benim gözümün içine her baktığında tekrar tekrar öldürüyor beni. Ağzımı açıp tek kelime edemiyorum.. sen ve ben bir bedel ödüyoruz  Zümrüt.. herkes gibi, biz de bir bedel ödüyoruz." dedi Baykal.

Aden kendini mahvetse de, herkesten intikamını almıştı.

"Aden'in gözlerinde ilk defa böyle bir bakış gördüm sana karşı. Bilmiyor değil mi?.. O da bilmiyor?" diye sordu Zümrüt.

"Zümrüt.." dedi Baykal, sesine tekrar ikaz edici bir ton yerleşirken.

"Ne saklıyorsun Baykal? Bu kadar gizli olan şey ne? Bana bile söylemiyorsun?" dedi Zümrüt, sitemle.

Merak ediyordu. Bilmek istiyordu.

"Yaren'in Aden'e anlattıkları.. yalandı değil mi?" diye ekledi. "Sen aşk uğruna birini öldürecek bir adam değilsin Baykal." dediğinde Baykal'ı kolundan tutup kendine çevirdi. "Benim için yapmadığını biliyorum. Neden yaptın? Neden söylemiyorsun? Seni o delikten çıkarmaya çalışırken bile dışarda tuttun beni.. her şeyi görmeme, duymama izin vermedin.. bana bile söylemiyorsun. Niye?"

"Zümrüt.. biz seninle bunları konuştuk." dedi Baykal kestirip atar gibi.

"Baykal.. yine hata yapıyorsun.. her ne saklıyorsan, gün gelecek ilmek gibi boynuna dolanacak. Yine." dedi Zümrüt, yazık der gibi. "Bunu kendim için demiyorum.. Ayaklarına Beyaz Konaklar'ı sermek için 8 yıl uğraştığın Aden'den bahsediyorum." dediğinde inatla Baykal ile göz teması kurmaya çabalıyordu.

"Her şeyin bir zamanı var Zümrüt." dedi Baykal yutkunurken.

Güldü Zümrüt. Yine aynısını yapıyordu.

"En acı gerçek bile, en tatlı yalandan iyidir." dedi başını sallayarak. "Bunu sana ben söylüyorum Baykal."

Biliyordu. Fakat bilmek bazen hiç bir şeyi çözmeye yetmiyordu. Keşke.. keşke bildiklerini de alıp kendini öldürebilecek kadar gamsız ve bencil olabilseydi.

Bugün bir kez daha keşke dedi Baykal. Keşke Aden o kurşunu, omzuna değilde kalbinin orta yerine sıksaydı.

"Ivan ve Niko'yu arıyorsan spor salonundalar." dedi Baykal, merdivenden indikten sonra salonu ve dışarıyı gözleriyle tarayan Aden'i görünce.

Bir kaç adım ilerledi Aden. Ev öğlen saatine göre oldukça boş gözüküyordu.

"Herkes nerede?"

En son odasından kahvaltı seslerini duymuştu, sonrası hakkında bir fikri yoktu.

"Kartal ofiste, Demir de onunla gitti." dedi Baykal elindeki tabletten kafasını kaldırırken. "Zümrüt'te dairesinde."

Hayret! Baykal'ın her dakika yanında olması gerekmez miydi?

"Zümrüt.." dedi Aden kış bahçesine açılan cama doğru ilerleken. "Sonunda kavuştun sevgiline Baykal Taşkıran, tebrik ediyorum."

Sert bir nefesle ayaklanırken, üzerindeki gömleği düzeltti Baykal. Böyle şık giyindiğine göre dışarı çıkacaktı.

"Zümrütle aramızda bir şey yok Aden. Olamaz da. Neden burada olduğunu çok iyi biliyorsun."

Yavaşça arkasını dönüp, baştan aşağı süzdü Baykal'ı.
"Bana A4 kağıt lazım." dedi pervasızca. Zümrüt'le istediğini yapabilirdi ve bunun hakkında konuşmak gereği bile duymuyordu.

"Çalışma odasında var, oradan alabilirsin." dedi Baykal bir kaç saniyelik tereddüt ile. Ardından ekledi. "Ben de ofise geçiyorum, akşam görüşürüz."

Aden, çalışma odasına girme onayını da aldıktan sonra, biri görecek tedirginliği olmadan odaya girdi. A4'e falan ihtiyacı yoktu aslında.. amacı sadece odayı incelemekti.

Tekrar gözüyle odada kamera olup olmadığını kontrol ettikten sonra Baykal'ın çekmecelerine yöneldi. Kilitliydi.

Derin bir nefes verdi.

Beyaz Konakta bile kilitlemiyordu çekmeceleri.

Daha sonra kasaya yöneldi. Hemen yanda A4 kağıtlar duruyordu ama umrunda değildi. Detaylı bir şekilde inceledi kasayı. 10 haneli şifreyi asla tahmin edemeyeceğini biliyordu fakat karşılaşmayı beklemediği sürpriz kasada parmak izi sisteminin de olmasıydı.

Harika! Kasa artık daha da ulaşılmazdı.

"Aden Hanım?" dedi arkasından yaklaşan bir ses.

Aytekin...

Sessizliğin ortasında aniden gelen sesten ürkmüştü ama belli etmedi. Eli hemen yandaki A4lere gitti.

"Aytekin?" dedi kalın bir tabaka halinde A4leri alırken. "Seni de şirkette sanıyordum. Evde miydin?"

Sakinliğini bozmamış, bozuntuya da vermemişti.

"Baykal Abi'nin bir kaç işi var, evden halledilecek. Çalışmak için geldim." dedi Aytekin, her zamanki gibi saygılı bir şekilde.

Avukat olduğuna göre mutlaka bir şeyler biliyordu.. ama şeytanın avukatıydı işte.. o poker face ifadesinden asla taviz vermiyordu.

"Sen bir kaç gündür burada kalmıyorsun Aytekin? Hayırdır, sıkıldın mı bizden?"

"Aden Hanım... bilmiyorsunuzdur muhtemelen ama ben buradayken başka davalarıma da bakıyorum. E Antakya'da daha baya kalacağımız belli olunca da.. ben de kendime bir ev tuttum. Kendi düzenimde daha rahat ilerletiyorum işlerimi." dedi Aytekin, Baykal'ın laptoplarından birini açarken.

"Avukatlara yalancı olur derler Aytekin.. Bak mesela Demir'e.. işini yapmasa da yalancılığın hakkını veriyor. Sen baya dürüstsün ama sanki hı? Yanılıyor muyum?"

"Aden Hanım.." dedi Aytekin. "Şu anda bir davada değiliz, ya da karşı tarafın avukatı değilsiniz.. sizinle aramızda neden bir yalan ilişkisi olsun ki?"

"Pekala." dedi Aden yüzünde sahte bir gülümseme ile. "O zaman sana kolay gelsin. Görüşürüz."

"Hoşgeldin Baykal.." dedi Kartal, Baykal ofisin içine adımlarken. "Hayırdır?"

"Merkezde işlerim vardı biraz. Dönerken de sana bir uğrayayım dedim."

Güldü Kartal, alay eder gibi. "Doğru tabii, hiç görüşemiyoruz ya biz seninle, iyi yapmışsın."

"Hiç gülme. Evde yalnız kalıp konuşmak imkansız biliyorsun." dedi koltuğa otururken.

Kahve söylemişti Kartal ikisi içinde. Belli ki Baykal onu işinde alıkoyacaktı ama zaten çok meşgule de benzemiyordu.

"Hayırdır, önemli bir şey mi var?" dedi Baykal'ın gergin ifadesine bakarken.

"Aden.." dedi Baykal. Konular zaten hep Aden'di.

"Bir şey mi oldu?" dedi Kartal laptop'u hafifçe ileri iterken, sakin bir tonda.

"Sence Zümrüt'ün gelişi fazla etkiledi mi onu?"

"Hayır." dedi Kartal. "Hatta beklediğimden daha sakindi. Eğer ettiği ufak tefek laflardan bahsediyorsan, o zaten her zamanki hali."

Gülümedi Baykal. "Tam da bundan bahsediyorum. Her zamanki hali değil. Yeni hali. Senin gördüğün ve bildiğin Aden, Aden değil Kartal. Sen Aden'i tanımıyorsun."

"Ve?" dedi Kartal kaşlarını çatarken. Konuşmanın hoş bir yere gitmeyeceğini anlamıştı.

"Ve haliyle Aden'i aslında neyin üzeceğini ya da neyin onu daha da kıracağını bilemezsin. Aden'in yeni acılara ihtiyacı yok Kartal, olanlar ona yetiyor zaten."

Bu imalar, sıkmaya başlamıştı sanki.

"Ben böyle dolambaçlı cümlelerden hoşlanmam Baykal, bilirsin. Sen bana açıkça ne ima ettiğini söyle, ona göre konuşalım." dedi gayet sakin bir tonda.

"Aden'le aranda bir şey var mı?" dedi Baykal, net bir şekilde. "Daha doğrusu kafanda Aden'le aranda bir şey olması gibi bir düşünce var mı?"

"Neden soruyorsun?" dedi Kartal, bakışlarını hiç kaçırmadan.

"Dediğim gibi, Aden'in yeni bir acıya ihtiyacı yok. Ve sen ona yeni acılardan başka hiç bir şey veremezsin Kartal." dedi Baykal. Düşmanca değildi ses tonu.. ama ikaz eder gibiydi.

"Bunu bana sen mi söylüyorsun?" dedi Kartal, dudağının kenarına ince bir gülümseme yayılırken. "Hayatta yaşadığı tüm acılara sebep olmuşken.."

"Ben bunların hiç birini bile isteye yapmadım Kartal, biliyorsun." dedi Baykal. "Senin de bilerek ve isteyerek kimsenin canını yakmayacağını biliyorum. Merhametini de. O yüzden seni en baştan uyarıyorum."

Fakat Kartal Özaslan.. uyarıları dikkate almak konusunda pek hevesli değildi.

"Uyarmak?" dedi, yüzüne küçük bir küçümseyici ifade yerleşirken.

"Aynen öyle." dedi Baykal. O küçümseyici ifadeyi almış, kabul etmişti. Fakat geri adım atmayacaktı. Başta Aden'le vakit geçiriyor olman hoşuma gitmişti, en azından evde yalnızlık çekmiyor diye mutlu olmuştum.. ama bu farklı bir boyuta taşınırsa bir felaket olur."

Daha büyük bir felaket yaşanabilir miydi cidden?

"Baykal tahmin etmen gerekir ki, ben kimsenin uyarıları ile yaşayan bir adam olmadım." dedi Kartal, kendinden emin bir şekilde. "Aden'le aramda bir şey yok.. ama bir gün olmasına karar verirsek kimsenin ne iznine ne de onayına ihtiyaç duyarım. İkimiz de yetişkin ve bekar insanlarız, öyle değil mi?"

Bekar kelimesinin üzerine yaptığı vurgu, Baykal'ın boğazına bir yumru oturtmuştu.

"Reddetmiyorsun yani, öyle mi?"

"Baykal, bence bu konuyu burada kapatalım.. daha fazla uzamasın.. ama istersen Aden'i üzecek başka şeyler hakkında konuşabiliriz. Mesela ona o günü ne zaman anlatmayı düşünüyorsun? Birlikte bir yola girdiğimiz için senin sakladıklarını ben de biliyorum ve Aden'in gözünün içine bakarak susmak gerçekten beni çok rahatsız ediyor." dedi Kartal, gözlerinin içi kararırken.

Ne oluyordu Kartal'a? Şaşırtıyordu bu tavırları.. onu tanıdığı günden beri Melisa ve ailesi dışında hiç bir konuyla bu kadar yakından ilgilendiğine şahit olmamıştı.

"Sen bu işe karışma Kartal. Sakın." dedi Baykal, bir felaketi engellemeye çalışır gibi. "Aden bu sefer benden öğrenmeli."

"Biliyorum." dedi Kartal. "Bu yüzden susuyorum. Aden bunu da bir başkasından öğrenirse.. kendini kaybeder.. ve günün sonunda en çok zararı yine kendisi görür.." dedikten sonra daha sakin bir nefes alarak ekledi. "Niyetim seni sıkıştırmak ya da yaptığımız anlaşmayı bozmak değil. Biz seninle çok şey paylaştık Baykal. Ama az önce ima ettiğin gibi eğer Aden'le aramda bir gün bir şey olursa, ben ilişkimi sırlar üzerine kurmam.."

Kartlarını açık oynuyordu Kartal. Lafı evirip çevirmeden direkt söylemişti. Aden hakkındaki uyarıları bir kulağından girip diğerinden çıkmışa benziyordu.

Ne kadar tehlikeli bir oyun oynadığının farkında değildi. Kartal işin ucunda ailesi olduğunda risk almazdı.. fakat şimdi gidip en riskli oyuna aday olduğunu ima ediyordu.

Baykal ayaklandı, kahvesi yarım kalmıştı. "Kartal.. Aden hakkında söylediklerimi iyi düşün. Biz seninle herkesin en az zarar göreceği bir yol çizdik. İşler yolundan çıkarsa hepimiz kayboluruz.. Sen de, ben de, Aden de ve.." dedikten sonra Kartal'ın gözünün içine baktı. "Melisa da..."

"Gelebilir miyim? Yoksa burası da mı yasaklı bölge?" dedi Aden garajın kapısından kafasını usulca uzatırken.

Gece uyku tutmadığından yürüyüşe çıkmış fakat bu sefer ön bahçe çevresini tercih etmişti.

Eh.. dev gibi garajın ışıklarının yandığını görünce de, gidip bir bakmadan edememişti.

Kartal'la göz göze geldiklerinde, tepkisiz sayılabilecek bir şaşırmışlıkla "Gel." dedi sadece.

Burnundan soluduğuna göre yine bir şey olmuştu. Bugün hiç görüşmedikleri için de ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.

"Napıyorsun bu saatte burada?" dedi Aden garajdan içeri adımlarken. Bir yandan da etrafı inceliyordu. Buraya ilk girişiydi.

"Hiç. İşle ilgili belge vardı da, arabada kalmış." dedi Kartal. Bir yandan da ön kapıdan içeri uzanmış dosya benzeri bir şeyin içindeki kağıtlarla uğraşıyordu.

"Sağol ben de iyiyim." dedi Aden, gözlerini devirerek.

"Hay sikeyim senin gibi dosyayı!" dedi Kartal, birden yükselerek. Eline geçen tüm kağıtları tıkıştırır gibi dosyanın içine kilitledi bir yandan.

"Bir şey mi oldu?" dedi Aden. Yine kötü bir şeyler oluyorsa, bunu bilmesi gerekirdi.

"Yok bir şey. İşle ilgili kafam meşgul." dedi Kartal. Bu konuyu uzatmak istemediği belliydi. "Sen niye geziniyorsun bu saatte?"

"Yürüyüş için bahçeye inmiştim, ışığı görünce merak ettim. Malum saat gecenin 2'si.." dedikten sonra etrafı daha da dikkatli tarayan bakışları ile ağır ağır ilerledi, içeriye doğru.

"Galeri gibiymiş burası. Hepsi sana mı ait?" diye sordu arabaları işaret ederek.

"Arkadaki 3ü Baykal'ın." dedi Kartal. Bir tanesi Baykal'ın eski arabasıydı, onu zaten biliyordu.

Gözü ise en dikkat çekici olan ve aralarında bir yıldız gibi parlayan Cadillac Eldorado 1960'a takıldı.

"Bu?" diye sordu arabaya doğru yaklaşırken.

"Dedemden kalma. Aile yadigarı." dedi Kartal, arabaya küçük bir bakış atarken.

"Ya.." dedi Aden. "Ben de klasik araba merakın mı var diyecektim. Peki bu?" derken bu sefer de 2007 model Mercedes E220'ye doğru adımladı.

Kartal'ın yüzüne buruk bir gülümseme yerleşti.
"O babamındı. Vefat ettikten sonra satmaya kıyamadım. Duruyor öyle." derken sesinin sanki bir duvara çarpıp, dağıldığını hissetmişti Aden. Ailesiyle ilgili konuşurken hep böyle oluyordu.

Fakat en azından babasından kalan hatıraları vardı.

İki araba da kullanılmamasına rağmen tertemiz gözüküyordu. Düzenli bakımlarının yaptırıldığı belliydi. Ailesinin hatıralarına iyi bakıyordu.

"Sıra buna geldi herhalde?" dedi Kartal, Aden'in gözlerini Range Rover'a çevirdiğini fark ettiğinde. "Bu da benim. Moduma göre bunu ya da diğerini kullanıyorum."

"Anladım." dedi Aden. Sessiz kalmıştı çünkü gözü garajın içini tarıyordu. Etrafta içinde ne olduğunu bilmediği küçük dolaplar vardı ve her şey çok düzenli gözüküyordu. Duvarın bir tanesinde ise kırmızı bir duvar kağıdı vardı. Basit bir garajdan çok canı sıkıldığında vakit geçirilebilecek bir hobi alanını andırıyordu burası.

"N'oldu sen terasa çıkmak falan mı istiyorsun? Yoksa böyle dikilmezdin başımda?" dedi Kartal, Range Rover'ın içinden aldığı dosyayı, S600'ün içine bırakırken.

Tersliyor muydu kendisini, anlayamamıştı.

"Yoo. Aksine. Sıkıldım senin terasından." dedi Aden de, sesinin tınısını biraz sertleştirerek.

"İyi. Çünkü benim hiç terasta oturacak bir modum yok. Ben olmadan da sen çıkamazsın zaten." derken aracını kilitlemekle meşguldü. Sanki boşluğa konuşuyor gibiydi.

Belli ki sinirini bozacak bir şeyler olmuştu ama yine de böyle damarına basarsa olmazdı ki.. Biri terasını alıp, Kartal'ın kafasına çarpabilir miydi?

"Ben dışarı çıkacağım." dedi birden Aden.

"Ne?" dedi Kartal. Bu sefer Aden'e çevirdiği gözleri gerçekten yorgun bakıyordu.

"Evet. Ya bana araba ayarla ya da taksi çağırıp çıkarım." dedi Aden içten içe haz duyarak. Konu arıza çıkarmaksa, onu da en güzel kendisi yapardı.

Sesi, sanki Kartal'la inatlaşır gibiydi.

"Aden manyak mısın sen? Gecenin bu saatinde nereye gideceksin?" dedi Kartal, gözlerini devirerek.

"Yürüyüş yapacağım. Bıktım senin evinden de bahçenden de, terasından da. Dışarıda bir yerde yürüyeceğim ben. Canım nereyi isterse!"

Dudağını dişleyip, gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi Kartal.

"Hiç bir derdimiz yokmuş gibi, bir de ben sorun çıkarayım diyorsun yani öyle mi?"

Zaten geldiğinden beri gözüne çarpan boyun damarları iyice belirginleşmişti. Neyse.. en kötü kavga ederlerdi de hayatlarına biraz heyecan gelirdi.

"Aynen öyle." dedi Aden kollarını göğsünde birleştirirken. "Hadi, ya araba ayarla ya taksi çağır bana. Yoksa kendim çıkıp gideceğim."

Ya sabır der gibi ellerini arabanın kenarlarına dayadı Kartal. Kafası önüne doğru düştüğünde derin bir nefes verdi.

"İyi. Atla." dedi yaslandığı Range Rover'ı işaret ederek.

Bir dakika, anlamamıştı.

"Pardon?" dedi.

"Araba ayarla demedin mi?" dedi Kartal. "Al, ayarladım. Şoföründe benim, bin hadi."

Aden kendisine doğru yaklaşırken, yüzüne alaycı bir gülümseme yayılmıştı. "Seni yanımda istediğimi kim söyledi?"

"Aden.." dedi Kartal, Aden'in ensesinde yaptığı gevşek at kuyruğundan önüne düşen bir tutam saçı, kulağının arkasına sıkıştırırke. "Bak güzelim.. sen böyle inatsın ya, baya baya inatsın. Ben de çok inadım, özellikle bu gece daha da inadım. Şimdi uzatırsak, bütün gece bitmeyecek bu mesele.. o yüzden, lütfen inatlaşma ve arabaya bin."

"Hım.." dedi Aden bir kaç saniye düşünür gibi yaparken. Elinin yüzünde değdiği her nokta yanıyor gibiydi. "O zaman.." dedikten sonra Kartal'ın yarıya kadar kapalı olan ceketinin fermuarını bir anda boğazına kadar çekiverdi. Saniyelik hamleyle ne olduğuna anlam veremeyen Kartal, boğazının fermuara sıkışma ihtimaline karşı refleks olarak minik bir hamleyle sıçramıştı.

"Önünü kapat... üşürsün sonra." dedi Aden, bir çizgi gibi yüzüne yayılan gülümsemesini saklamadan şoför koltuğunun yanına ilerlerken.

Gülümsememek için yanaklarını içten içe ısırırken, Kartal yavaşça tekrar ceketinin fermuarını yarıya indirip, şoför koltuğuna oturdu.

Bu kız bir gün gerçekten sebebi olacaktı.

"Eee nereye gidiyoruz?" dedi Aden arkasına sertçe yaslanırken. Çiftlikten çıkmışlardı. Özgürlerdi. "Aa dur! Silahımı almayı unuttum, geri dön."

Kartal hızını kesmeden devam ederken, bakışlarını yoldan hiç ayırmadı. "Torpidoda var, onu alırsın." dedikte sonra ekledi. "Sıkılmayacağın bir yere götürüyorum seni."

Kartal'ın direksiyonu sertçe kavrayışı, ara ara yutkunurken sürekli belirginleşen boyun damarları ve başını ara sıra yana doğru eğişlerinden, gergin olduğunu anlayabiliyordu Aden.

Acaba bu akşam onu kendi haline mi bırakmalıydı diye düşünmeden edemedi.. fakat sonuçta birlikte gelmeyi teklif eden kendisiydi.

Yaklaşık 20 dakikadır yoldalardı ve şehir merkezinde bir yere gitmedikleri aşikardı. Dağ ve orman yolu karışımı bir yola sapmışlardı.

"Galiba beni kaçırıyorsun." dedi Aden alay eder gibi. "Gardımı almalı mıyım?"

Hafifçe gülümsedi Kartal. Gamzesini ortaya çıkarmaya yetmemişti. "Bana karşı gard almana gerek yok Aden, hiç bir zaman."

Fakat o her zaman, herkese karşı gardını almayı huy edinmişti.

"Cidden nereye gidiyoruz?" diye sordu Aden. Kolunu başıyla birlikte cama yaslamış, dışarıyı izlemeye çalışıyordu fakat etraf zifiri karanlık olduğu için hiç bir yer gözükmüyordu.

"Ne kadar sabırsız çıktın ya.. 5 dakikaya oradayız. Dayan."

Neresi olduğunu anlamasa da yüksek bir yere çıkıyorlardı. Git gide karanlık gökyüzüne yaklaşıyorlardı. Sanki birazdan bulutlarla birbirlerine karışacak gibilerdi.

Sessizlik olduğunda arkada hafif bir melodiye çalan şarkının ne olduğunu henüz anlamıştı Aden.

Piyanist filminin soundtracklerinden biri çalıyordu. Nocturne No. 20 in C sharp minor..

Başını yasladığı camdan ayırmazken, gözlerini kapatmıştı ve her yer zifiri karanlık olmuştu. Kartal, sanki içinde bulunduğu sükuneti bozmak istemez gibi hiç sesini çıkarmazken, belki de kendi de düşüncelerin içine dalmıştı.

Neden gecenin bir yarısı, bir arabanın içinde, Kartal'la bir yerlere gidiyordu?

Başkasının aklından geçenleri okuyamadığı gibi, sanki kendi aklının içinden geçenleri de okuyamıyordu Aden. Kendini bile zaman zaman ikna edemediği büyük bir mutsuzluğun içindeydi. Yalnızlığını kabullendiği ve artık yalnız olmaya direnmediği... Fakat sanki görünmeyen bir el, onu sürekli Kartal'a doğru itiyordu ve maalesef o ele olan direnci gün geçtikte azalıyordu.

İnsanı yüceltiyormuş gibi hissettiren fakat aslında zaaf olmaktan başka hiç bir işe yaramayan tehlikeli duygulardan uzak durması gerektiğini zihnine kazımıştı, uzun zaman önce. Sevgi, merhamet, alışkanlık...

Fakat içinde ilk defa hissettiği bu yeni duyguyla nasıl başa çıkacağını kendi de bilmiyordu.

Tek bildiği şey, eğer kendi nehrinin yatağından başka bir yerde akmaya kalkarsa, sele kapılacağıydı.

Arabanın yavaşça durduğunu hissettiğinde gözlerini açtı. Ve ilk gördüğü şey kocaman, eski bir binaydı. Bir kaç saniye daha bakarsa ne olduğunu anlayacaktı fakat Kartal ondan önce davrandı.

"St. Pierre Kilisesi.."

"Günah mı çıkaracağız." dedi Aden ince bir tebessüm ile.

"Hayır. Ama İstersen onu da yaparız." dedi Kartal fakat Aden'in bakışları bu sefer sebepsizce buruk bir hal almıştı. "Boşver, benim günahlarım çıkarmakla bitmez."

Bir katildi sonuçta, insan öldürmüştü.

Sustu Kartal. Aden gibi düşünmediği gözlerinden belliydi. Fakat bir şey demedi.

Aşağı indiklerinde önlerinde kalan dev gibi manzarayı fark ettiğinde gözleri hayranlıkla büyüdü Aden'in.

Bir dağın yamacındalardı ve şehir sanki ayaklarının altındaydı. Duvar kağıdı gibi bir manzaraydı.

"Vaay!" dedi düşük modunu üzerinden atarken. "Çok güzelmiş burası."

İkiside arabanın önüne dolaştıklarında, Kartal kaputa doğru yaslanmıştı. "Beğendin mi?"

Evet der gibi başını sallarken arkasını dönüp kiliseye baktı Aden. "St. Pierre Kilisesi.. hiç duymamıştım açıkçası."

"Hatayla uzaktan yakından alakan yok." dedi Kartal, Aden de kendi gibi arabanın kaputuna yaslanırken. "Bilmemen normal."

"Çok ihtişamlı ve değişik gözüküyor ama." dedi Aden.

"Dünyanın ilk mağara kilisesiymiş burası." dedi Kartal. "Aynı zamanda Hıristiyanlığın da ilk kilisesi olarak biliniyor. Gecenin karanlığında kimsesiz durduğuna bakma, çok turist ziyaret eder burayı."

Bir kaç saniye daha gotik tarzdaki kiliseyi inceledikten sonra manzaraya döndü Aden. "Tüm şehri de ayakları altına sermiş... Neredeyiz tam şu an?"

"Haç Dağı yamacındayız." dedi Kartal kollarını göğsünde bağlarken.

İç çeker gibi bir nefes aldı Aden.

"Buradan bakınca ne kadar küçük gözüküyor değil mi her şey?"

"Öyle.." dedi Kartal yavaşça başını sallarken. "Sanki içinde her gün kaybolmuyormuşuz gibi..."

Ah be der gibi dudaklarını birbirine bastırdı Aden.

"Böyle bir yere geleceğimizi bilseydim, içecek bir şeyler aldırtırdım sana. Manzaraya haksızlık oldu resmen."

Küçük bir saniye gülümsedi Kartal. "E arabada var." dedi Aden'e dönerek. Aslında bir şeyler içme kafasında değildi pek fazla ama madem Aden istiyordu...

"Ya..." dedi Aden küçük bir şaşkınlıkla. "Getirir  misin?"

Kartal kısa bir süre sonra arabanın mini barından getirdiği mini boy şişelerdeki votkaları Aden'e uzatırken kendi için de viski getirmişti.

"Moskova'da da vardı arada böyle çıktığımız bir yamaç." dedi Aden kapağını açtığı votkadan bir yudum alırken. Bir saniyeliğine, ilk yudumun genzini yakmasıyla yüzü ekşimişti. "Görev zamanları ekiptekilerle giderdik geceleri.. Burada da gece peşimde sürükleyecek birini bulabileceğimi hiç düşünmemiştim."

Viskisinden bir kaç yudum aldıktan sonra gülümsedi Kartal, sanki söyledikleri onu şaşırtmamış gibi.

"Yani.. pek parlak bir başlangıç yapmasakta.. iyi anlaşacağız demiştim sana."

Sanki bir yalanı yakalamış gibi kaşları havalandı Aden'in. Bakışları sürekli birbirleri ve manzara arasında gidip geliyordu.

"Şimdi öyle diyorsun.. Beni ilk gördüğünde hiç de öyle düşünmemiştin ama kabul et. Bana olan bakışlarını hatırlıyorum."

"Tam olarak öyle değil aslında." dedi Kartal. "Yani ben seni Baykal'ın anlattığı kadarıyla tanıyordum." diye ekledi omuzlarını silkerken. "Anlatılanların aksine, seni görür görmez boğazıma yapıştığın an, başımıza bela aldık demiştim, kabul ediyorum.. ama yine de gözlerine ilk baktığımda, tüm o nefret ve öfkeye rağmen seni yakalayabileceğim bir nokta olduğunu hissetmiştim."

O gözler, o gün ona merkezde büyük bir nefretle bakarken, gerçekten bunları mı hissetmişti?

"Senin de içinde küçük bir psikopat olduğunu düşünüyorum ben, belki ondandır?" dedi Aden, sarkastik bir tavırla.

"Bilmiyorum." dedi Kartal. "Ama seni her yerde ararken, önümüze pat diye düşmen bir mucizeydi. İyi ki de öyle olmuş, elbet birileri dahil olacaktı hayatımıza ama iyi ki o kişi sen olmuşsun."

Baykal, Aden'i Kartal'a her gün anlatmıştı. Mecazi anlamda değil, her günleri bir yandan Aden'i aramakla geçmişti. Herkesi araya sokmuşlar, ellerindeki tüm gücü kullanmışlardı fakat Aden'e dair tek bir iz bile bulamamışlardı.

Yaşanan hiç bir olayın günahının da sevabının da muhasebesini yapmak Kartal'ın haddi değildi ama tek söyleyebileceği şey, Baykal gerçekten Aden'i yana yakıla aramıştı.. Aden böyle düşünmese de.. Fakat bunu ona söyleyemiyordu. Çünkü her söylediğinde bir öncekinden daha sert bir tepkiyle karşılaşıyordu.

Gecenin sessizliğine rüzgarın sesi karışıyordu ve tabii etraftaki ağaçların. Uzaktan öyle keyifli gözüküyorlardı ki. Dışarıdan gören biri onları iki sevgili zannedip, beraber geçirdikleri şu dakikalara özenebilirdi.

"Yaşanan tüm bu kaosa rağmen böyle mi düşünüyorsun?" derken sesi tekdüze çıkmıştı Aden'in. Kendisi hakkında iyi ki denilmesini  beklemiyor gibiydi.

"Bunca karmaşanın, boğulmuşluğun içinde.." derken Kartal gözlerini manzaradan ayırmasa da gülümsedi. "Sen temiz hava gibi geldin Aden.. en azından bana."

Temiz hava..

İtiraf niteliğinde, güzel cümleler de kurabiliyordu demek sevgili Kartal Özaslan... Fakat böyle cümlelerin sonu hep tehlikeli kapılara açılıyordu.

"Kader mi demeliyim buna bilmiyorum, başka türlüsü çok imkansız oluyor çünkü." dedi Aden. "Geçmişimden kaçıp gitmişken, kendimi yine en olmak istemediğim yerde buldum.." dediğinde elindeki votkanın 2. şişesini açtı. Kartal ise 2.'yi yarılamıştı bile. Hızlı gidiyorlardı ve kanlarına hızla karışan alkol de etkisini hızlı gösterecekti. "İlk başta senden de hiç hoşlanmamıştım Kartal.. arada yine aşırı uyuz birine dönüşebiliyorsun ama yine de benim için bu cehennemi çekilebilir bir yere çevirdin."

Ağzından iyi bir şey çıkacağı an defalarca düşünüyor, hatta içinden geçenleri tam olarak söyleyemiyordu. Daha önce güvendiği herkes, ona ihanet etmişti sonuçta. Kelimeler ağzından döküleceği sırada sanki içinden başka birinin ruhu çıkıp, diline mühür vuruyordu.

Fakat yine de bazen iki insan, beklenmedik bir anda birbirine iyi gelebiliyordu.

"Sen böyle şeyler söyler miydin? Sanırım sana daha sık içirmem gerekecek?" derken Kartal, konuyu biraz da şakaya vurmayı tercih etmişti. Malum.. Aden üzerine gidilmesinden hoşlanmıyordu.

"İçelim o zaman.. hadi.. Neye içiyoruz?" derken minik şişeyi kadeh tokuşturmak istercesine Kartal'a doğru uzattı.

"Sen söyle, madem çok sevdin burayı, senin gecen olsun bu gece."

"Zümrüt'ün gelişine!" dedi Aden alay eder gibi.

Ardından küçük şişeyi kafasına dikmişti. Boğazından akan alkol vücudunu yakarken, Kartal dikkatli bir şekilde kendisini izliyordu.

"Sanırım Baykal'dan sonra en öfkeli olduğun kişi Zümrüt hı?" dedi viskisinden büyük bir yudum alırken.

"Baykal'a öfkeli bile değilim artık.." dedi Aden omuzlarını silkerken. "Zümrüt'e de.. bilmiyorum.. diğerlerinden daha zalim değil gözümde. Yaşananlar hepsinin suçu.. sadece Zümrüt'le hep karşı karşıyaydık geçmişte.. o yüzden mutsuz olması hoşuma gitmedi değil.. ya da bilmiyorum.. belki de Baykal'ın ona olan aşkını kıskanıyorumdur.."

Kartal şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Bunu beklemiyordu işte.

"Nasıl yani?"

"Yani Baykal değil konu aslında.." dedi Aden cümlelerini kendi kafasında tartarken. Sanki kendine de bir itirafta bulunuyor gibiydi. "Zümrüt gibi bir kadın.. Hırslı, tehlikeli, insanların hayatıyla oyuncak gibi oynayıp atabilen biri.. ama Baykal ne yaparsa yapsın onu çok seviyor. Yani... büyü gibi bir şey bence bu.. illa birlikte olmak değil ki mesele.. Baykal onu her şeye rağmen seviyor, ondan uzak duruyor ama seviyor... gözlerinden belli. Herkes Zümrüt gibi sevilmek isterdi bence. Ona olan aşkından ne olursa olsun vazgeçmeyen biri var."

Ah Aden.. O elindekileri içmese, tüm bunları asla söylemeyeceğini biliyordu.. ve yarın ağzından çıkan her kelime için pişman olacağını.. ve en kötüsü ise daha sarhoş bile değildi.

"Baykal'la Zümrüt.. bilmiyorum ben senin gibi düşünmüyorum galiba." dedi Kartal. "Gerçekten insanların gönül işleri zerre umrumda değil ama aralarında bir aşk olduğunu kabul ediyorum.. ama başka koşullarda karşılaşsalar bile aşk bence onlara hiç bir zaman yetmezdi. O kadar zıtlar ki.. bu zıtlık er geç aralarına bir set çekerdi."

Pek zıt sayılmazlardı aslında. Hatta tam aksine, Baykal, Zümrüt'ten daha zalim bile sayılabilirdi.

"Bilmiyorum.. belki de kendim de çamura battığım için kötü birinin de çok sevilme ihtimali bana etkileyici geldi." dedi Aden, kendiyle alay eder gibi ve aynı zamanda buruk çıkan ses tonuyla.

"Kötü biri..." diye tekrar etti Kartal, Aden'i anlamaya çalışır gibi.. ve yüzünü de ona dönmüştü. "Az önce de günahlarımdan arınamam gibi şeyler söyledin... Gerçekten kendini kötü biri olarak mı görüyorsun?"

"Ciddi misin Kartal? İnsan öldürdüm ben." dedi Aden elleriyle çeketinin kollarını fark etmeden sıkarken.

"Tek kriterin bu mu?" diye sordu Kartal.

"Bundan daha büyük ne olabilir mesela?" dedi Aden.

"Baykal senin fotoğrafını bana ilk verdiğinde, orada melek gibi bir kız duruyordu Aden." dedi Kartal. "Bunun hiç mi bir önemi yok?"

"Ama ben o kız değilim artık." derken yine sesi donuklaşmıştı. "O Aden öldü. Ve ben o kızdan nefret ettim Kartal. Gördüğün o melek var ya.. aptalın tekiydi.. ve o melekten artık anca bir kara melek olur." dedi bir nefeslik gülerek.

Ne zaman canı yansa gülüşüne yansıdığını kendi de fark ediyor muydu acaba?

Gülümsedi Kartal. Yüzünde büyük bir merhamet barındırıyor gibiydi. Parmakları Aden'in yine yüzüne düşen saçlarını bulduğunda, bu kez daha ağır hareketlerle geriye doğru ittirdi. "Bence sadece kanatların siyaha boyanmış, arınırsan geçer."

Başını öne doğru eğip, Kartal'ın elinden sıyrılırken bir yandan hayır dercesine salladı.

"O leke çıkmaz Kartal. 40 yıl yıkansam yine arınamam ben.. ama şikayetçi olduğumda söylemez." dedikten sonra birden doğruldu. "Neyse sen anlat biraz da.."

Yine minik şişelerden birinin dibini görmüştü ve Kartal'ın kaçıncıyı içtiği hakkında artık bir fikri yoktu.

"Sen ne duymak istediğini söyle önce. Eğer anlatmaya uygun bulursam, anlatırım." derken boğazını temizlemişti Kartal.

"Şu temiz hava meselesi mesela.." dedi Aden merakla kaşlarını çatarken. "Ne demek istedin tam olarak?"

"Hım.." dedi Kartal, gülümsememek için yanaklarının içini ısırırken. Demek Aden orada takılı kalmıştı, güzeldi. Bu cevaplayabileceği ve cevaplamak da isteyeceği bir konuydu. Derin bir nefes alıp verirken, ciddiyete büründü.

"Çok uzun zamandır, tek bir hedefe kilitlenmiş şekilde yaşıyorum Aden." dedi bir elini paltosunun cebine sokarken.

Aden ise alkolün etkisiyle ağırlaşan göz kapaklarını sonuna kadar açık tutmaya gayret ederek, dikkatli bir şekilde Kartal'ı dinliyordu.

"Özellikle annemi de kaybettikten sonra, Melisa hayatımın tek odak noktası oldu. Onun dışında hiç bir şeyi önemsemedim.. 4 kişilik bir aileydik ve sadece Melisa kaldı.. Sen beni anlayabilirsin..ne demek olduğunu." dediğinde onu anlayabilecek birisi ile konuşuyor olmanın rahatlığı var gibiydi üzerinde. "Onu da kaybetmek hayattaki en büyük korkum haline geldi.. ben ayağı takılıp düşer, ona bir şey olur diye bile gereksizce endişelenirken.. 2 yıl önce bir de Patron denen bu herifin varlığını öğrendim. İyice alt üst oldu dengem.. Düşünsene.. Şimdi Melisa'yı en iyi şekilde korumaya çalışıyorum ama yıllardır peşimizde bizi öldürmeye çalışan biri varmış ve ben bunu 2 yıl önceye kadar bilmiyordum.. Ailemi ölümünden arkasında başka biri olduğunu bilmeden Haldun Karcı'yı sorumlu tutuyordum. Yani Melisa yıllardır savunmasızca dolaşıyordu ortalıkta, belki de şansına yaşıyordu."

Yutkundu Aden. Bu biraz takıntılı bir dğşünce olsa da hikayelerinde aynı insanların isminin geçmesi, kaderlerinin bu kadar kesişmesi çok tuhaf değil miydi? Belki de Kartal gibi bir abisi olsa.. kendi hikayesi de Melisa'nınki gibi olurdu..

"Bu gerçekle yüzleştikten sonra, iyice kendimi kaybettim. Ben 2 yıldır Patron'la yatıp Patron'la kalkıyorum Aden. Gözüm sana yemin ederim ki başka hiç bir şeyi görmüyordu.. Ofisteyken ya da dışarıda arkadaşlarımla bir yemekteyken bile tek düşündüğüm bu oluyordu.. Kendime vakit ayırmak bile bencillik gibi geliyordu. İnsan tek bir şeyle yaşayınca da bazen kendini boğuluyor gibi hissediyor. Hatta bazen Patron hayatımızdan çıkıp gitse, bir yaşama amacım kalmayacak kadar boşluğa düşeceğimi düşünüyordum. Sanki kapalı bir kutunun içine kapatılmıştım ve artık nefes alamıyordum.."

Haldun'dan alınmak üzere yola çıkılmış bir intikam hikayesi bile yeterince yorucu, bitmesini istediği, kötü bir rüyayken Kartal'ın Patron adında birinin varlığını öğrenmesiyle bir kabusa dönüşmüştü.

Kartal, Patron'un varlığını Baykal aracılığı ile çözmüştü. Birden aklında, Baykal'ın tüm bu bilgiye nasıl ulaştığını bilmediği geldi. Hala bilmediği çok fazla şey vardı.

"Yaşadığımdan, kalbimin atıp atmadığından bile emin değildim.. o kutunun içindeki kirli hava beni boğuyordu Aden.. ama sonra.. yani sen geldikten sonra.. sanki sen bana nefes alabileceğim bir boşluk yarattın.. sanki sen o kutunun içine sızan temiz hava gibisin."

Arada konuşuyordu Kartal. İşini çok iyi biliyordu. Ne kendini geri çekiyor ne de tutması için elini uzatıyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu Aden. Tek bildiği şey yine boğazından midesine doğru sıcak bir şeylerin aktığıydı. Alkolden çok Kartal'ın söyledikleri başını döndürmüş gibi hissediyordu. Ortak bir paydadan girdi söze.

"Kalbinin atıp atmadığından emin olamamak.. bu hissi çok iyi biliyorum." dedi fakat kalbi söylediğinin aksine deli gibi çarpıyordu.

Çok uzun zaman sonra.

İlk defa.

Biliyordu, çarpmaması gerekiyordu fakat çarpıyordu.

Ve maalesef buna engel olamıyordu.

Saçmalamaya başlamıştı.

Daha fazla içmemesi gerektiğine kanaat getirdi birden. Hatta kendisinin de temiz havaya ihtiyacı vardı. Kendini ayıltmak için yamacın kenarına yaklaşıp derin nefesler alacaktı.

Fakat bir adım attığında kolunda Kartal'ın kolunu, kolunda hissetti.

"Nereye gidiyorsun?"

"Biraz nefes alacağım şurada." dedi fakat Kartal kolunu bırakmak yerine neredeyse aralarında mesafe bırakmayacak kadar kendine çekmişti Aden'i.

Rüzgar, Aden'in saçlarını Kartal'ın yüzüne vurduğu yetmiyormuş gibi bir de kokularını birbirine karıştırmaya çalışıyordu sanki.

"Saçmalama Aden. Aşağısı uçurum. Burada al nefesini."

Fakat bu yakınlıkta olurlarsa, aldığı her nefeste Kartal'ın kokusu ciğerlerine dolacaktı ve bu hoş değildi.

Pekala, madem nefes almaya gidemiyordu, daha fazla alkol almayı kesinlikle bırakmalıydı. Fakat elinde bu küçük şişe olduğu sürece, kendine güvenemiyordu.

En iyisi tüm alkolü yere dökmekti.

Şişeyi ters çevirdiği an, elinden kaydı.. ve harika! Votkanın hepsi, Kartal'ın pantolununa dökülmüştü.

"Allah kahretsin!" dedi Aden bir hışımla arkasını dönüp elini alnına yaslarken. "Özür dilerim ya!" diye ekledi hemen sonrasında, kızaran gözlerinin ortasına yerleşen mahcubiyet ile.

"Tamam, tamam." dedi Kartal dudaklarını birbirine bastırırken. Olayı büyütmeyecek olsa da yaşanan şey hoşuna gitmiş değildi elbet. "Arabada mendil vardı, silerim şimdi." diyerek arabanın içine yöneldi.

Yarın sabah olanları hatırlamayacak kadar sarhoş değillerdi. Maalesef. Fakat Aden umuyordu ki Kartal da en azından olayların bazı kısımlarını silik bir şekilde hatırlardı. Hem kendisinden çok daha fazla içmişti, kendinin bile başı dönüyorsa Kartal'ın tüm bu alkolden etkilenmemesi imkansızdı.

Fakat üzerine dökülen alkolü de unutacak değildi herhalde!

Aptal Aden!  dedi kendi kendine. Acilen aşırı bir şekilde ayılmalıydı. Kartal arabanın yanında pantolonuyla ilgilenirken, Aden yamacın kenarına doğru adımladı. O oksijeni içine çekecek ve hemen tamamıyla kendine gelecekti. Kontrolünü bu şekilde kaybetmemeliydi.

Küçük bir kaya parçası vardı, yamacın kenarında asılı gibi duran.. Anlık bir heyecanla üzerine çıktı Aden. Gözlerini kapatıp ellerini iki yana açarak derin bir nefes aldı.

Ölümden korkmayınca, adrenalini doyasıya yaşamak müthiş bir duyguydu..

"Geçti sanırı-" derken olduğu yere çakılı kaldı Kartal.

Aden gözlerini açıp yüzünü ona döndüğünde yutkunduğunu gördü.

"Aden napıyorsun orada! Düşeceksin! Çabuk buraya gel!" dedi, emreder gibi.

"O sesinin tonunu hiç sevmedim!" dedi Aden. "Ayrıca buradan manzara daha da güzel gözüküyor, asıl sen gel."

Kartal, ayağını yerde sürüyerek yavaş bir kaç adım atarken, sanki ani bir hareket yaparsa Aden aşağı düşecekmiş gibi davranıyordu.

"Aden dedim!" dedi fakat sesi sanki boğazında kaybolmuş gibiydi. Rengi de bembeyaz olmuştu. Yükseklik fobisi falan mı vardı acaba?

"Aden lütfen buraya gel. Çok tehlikeli bir şey yapıyorsun!" derken sesi adeta titriyordu. Gözleri sanki boşlukta kaybolmuştu.

Aden ise kocaman bir kahkaha atmıştı.

"Daha tehlikeli anılarım olmuştu. Hadi gel sen de."

"Aden!" dedi Kartal titreyen fakat aynı zamanda öfkeli çıkan sesi ile. Bir anda sinirlenmişti. "Saçmaladın artık. Sana yemin ederim evden bir daha çıkartmam seni. O çiftliğin sınırları dışına adımını atamazsın! Duydun mu beni? Hemen buraya gel!"

"Allah Allah..sen mi çıkarmıyorsun beni?" dedikten sonra bir elini Kartal'a doğru uzattı Aden. "İyi.. gel de al o zaman!"

Geriye doğru bir adım atmıştı Aden. Düştü düşecek gibi duruyordu. Bu kadar manyak mıydı gerçekten? Hiç mi korkmuyordu takılıp düşmekten? Ölürdü. Hiç bir şansı olmazdı. Direkt ölürdü.

Aden ayağını her hareket ettiğinde Kartal sanki boşluktan aşağı bırakılıyormuş gibi hissediyordu.

"Aden! Kes şunu! Buraya gel dedim sana!"

İlk tanıştıklarındaki gibi, buz gibi, öfke dolu çıkmıştı sesi.

"Bağırma sakın bana!" dedi Aden. Kendi de bağırıyordu.

"Hareket etme." derken Aden'e doğru dikkatli bir kaç adım attı Kartal.

Gerçekten nutku tutulmuş gibiydi. Fobisi olduğuna emindi artık Aden.

En sonunda Kartal, Aden'i öne doğru uzattığı elinden yakalayıp var gücüyle kendisine doğru çekti. Bedenleri hızla birbirine çarparken, istemsizce Kartal'ın elleri Aden'in belinin arkasında birleşmiş, Aden'inkiler ise Kartal'ın göğsünü bulmuştu.

Nefes nefeselerdi. Biri bağımlısı olduğu adrenalin duygusundan.. biri ise endişeden.

"Korktun mu yoksa?" dedi Aden Kartal'ın gözlerinin içine bakarken.

İçinde bulundukları şu durumdan nasıl kendine bir eğlence çıkarabiliyordu.

"Aden.." dedi Kartal fakat sesinin aksine bakışları Aden'i öldürecek gibiydi.

Kalakalmışlardı öylece. Ne Aden geri çekiliyordu, ne de Kartal onu bırakıyordu.

Birbirine karışan

"Ama-"

"Sus." dedi Kartal gözlerini kapatırken. Öfkeyle soluyan bedenini kontrol altına almaya çalışıyordu.

Bu gereksiz panik, Aden'in yüzüne az öncekinin aksine meraklı ve bir de endişeli bir bakış yaymıştı.

Kendini Kartal'a mümkünmüş gibi biraz daha yaklaştırırken, aralarında neredeyse hiç mesafe kalmamıştı.

"Abartmıyor musun?" dedi Aden gözlerini Kartal'ınkiyle buluşturmaya gayret ederken.

"Aden gerçekten sus." dedi Kartal. Sonunda gözlerini açmıştı. Yüreğine inmiş gibiydi.

Kapkara gözleri Aden'inkine çarparken gözlerine ikinci kez bu kadar yakından bakma fırsatı bulmuştu.

İlki ise, ilk tanıştıkları o andı.

Bakışları Aden'in gözleri ve dudakları arasında gidip gelirken, Aden'in de ona ayak uydurduğunu görüyordu.

Aden yerinde son kez kıpırdandığında kaşları da hafif çatılmıştı. Kontrolü ellerinden kayıp giderken derin bir nefes verdi.

"Niye ama?" diye fısıldarken, nefesi Kartal'ın dudaklarına çarpmıştı.

Acilen... acilen Aden'in bu anı bozması gerekiyordu. Fakat sanki yine inat eder gibi, dibine kadar girmişti Kartal'ın. Kumar oynuyor gibiydi.

Ateşle oynuyorsun.. demişti ona Aden. Yapmaması gerekiyordu belki ama bu şekilde imkansızdı. Çok güzel kokuyordu.

"Aden.." dedi kendini geriye doğru çekmeyi düşünürken. Fakat bu düşüncesi, eyleme dökülememişti bile. Başı hafifçe sağa kaysa da sonunda yine kendisinin dibinden ayrılmayan Aden'e dönmüştü. "Napıyorsun?"

"Temiz hava.." dedi Aden fısıldar gibi. "İyi geldiğini söyledin."

Yanmak cazip gelmişti belki de...

Kolları Aden'in belinde daha da sıkı bir şekilde kenetlenirken, dudakları en sonunda Aden'inkileri bulmuştu.

Alt dudağını yavaşça kavradığında, bir refleksmiş gibi Aden'in kolları boynuna dolanmış, bir kaç saniye içinde ise ensesini bulmuştu. Masum sayılabilecek öpücük derinleşirken, ikisinin de kalplerinde bilinmez bir volkan meydana gelmiş, tüm bedenlerini sarmıştı.

Bulutlara yaklaştıklarını düşünmüştü Aden, tam da arabanın içinden dışarıyı izlerken. Fakat yaklaşmaktan bundan ibaret olamazdı, bulutların da üstündelerdi. Başka bir yerde.

Nefes nefese geri çekildiklerinde, Kartal'ın başı, sanki uzun süreki bir alışkanlıkmış gibi Aden'in boynuna gömülmüştü.

Derin bir nefes aldığında, ihtiyacı olan temiz hava, en sonunda tüm ciğerlerine dolmuştu.

                                             •••

Herkese merhabalar!

Öncelikle geçen bölüme gelen booolca yorumlar için çok teşekkür ederim! Hem çok mutlu oldum hem de çok motive edici oldu! 🙏🏼

Haftalık 2 bölüm mevzusunu ise tekrar hatırlatmak istiyorum; maalesef asla mümkün değil 🙏🏼

Yorumu yine sizlere bırakıp bir sonraki bölümde görüşürüz diyorum! ❤️

Sorularınızı yorum kısmına ya da satır aralarına bırakabilirsiniz!

Tüm gelişmeleri ise @beyazkonaklar instagram hesabından takip edebilirsiniz!

Bölümü beğendiyseniz lütfen OY VERMEYİ ve YORUM YAPMAYI unutmayın!

! Yorumlarda en az oylar kadar önemli, lütfen eksik etmeyin! ❤️

Haftaya aynı gün ve saate kadar kendinize iyi bakın...

Continue Reading

You'll Also Like

19.5K 1.6K 71
Beklediğim sensin benim. Arzu ve hasretle adına mısralar sıraladığım yegane insansın. Bu kitapta benim sana hediyemdir; Seni Beklerken, sana yazdık...
52.3K 2.6K 29
#romantizm10 28.07.1019 #romantizm14 24.04.2019 Şeytan, ilk sevabını işlediği gün girdi Meleğin dünyasına... Küçük Meleğin küçük dünyasına...
40.7K 460 200
Kız Karakter Önerileri 2/5 Kitaplarınızda kadın karakterleriniz için kullanabileceğiniz kişileri paylaşıyorum. En tanınandan en tanınmayana kadar her...
1M 1.9K 1
Gözlerini kapat ve dinle.... Zor dönemeçleri, yanlış anlaşılmalarını, sevdaya adanmış iki yüreğin zorlu yolunu anlatmaya geldim sana... Dinle..çünkü...