TATLI BELA (Düzenlenecek)

By Crn_Ku5411

868 176 0

Aile neydi? Sevgi neydi? Güven neydi? "Ailenin ne olduğunu 8 yaşında ufacık bir kızken unutmuştum. Annem o il... More

TANITIM
Bölüm 1 - Karşılaşma
Bölüm 2 - Gerçek Ben
Bölüm 3 - Neden ?
Bölüm 4 - Beklenmedik Misafir
Bölüm 5 - Geçmiş
Bölüm 6 - Tartışma
Bölüm 7 - Hastane
Bölüm 8 - Artık Ben Varım!
Bölüm 10 - Veteriner
Bölüm 11 - Parti
Bölüm 12 - Uzak Durma
Bölüm 13 - Büyük Kavga
Bölüm 14 - Gerçekler
Bölüm 15 - Muğla'ya
Bölüm 16 - Eğlence
Bölüm 17 - Düğün
Bölüm 18 - Kır Çiçeği
Bölüm 19 - Tatlı Bela
FİNAL - Dönüm Noktası

Bölüm 9 - Okyanus

37 8 0
By Crn_Ku5411

Bölüm Şarkısı;

YALIN - Olmasa da Olur

Tam benlik birisi var
Bir tutam yaz gülüşü var...

Bütün gün huzur evinde kalmıştık. Oyunlar oynamıştık, bir ara Hatice teyze ve Necdet dede kavga etmişlerdi Erdem ile onları sakinleştirip konuşmuştuk. Sonuç daha iyilerdi.Neşe teyze Erdem'i bir aralar esir almıştı. Kim bilir neler söyledi. Fadime teyze ile bebek hırkası örmeye başlamıştık. Ben pek yapamasam da o bıkmadan bana öğretmeye çalışıyordu. Bir ara farklı bir şey yapıp farklı bir oya gitmiştim. Yaptığım şeyi çok beğenmişti, hatta bu örnekten farklı bir yelek yapacaktı. O an çok gülmüştük. Ama yaptığım hırkanın örneği farklı olduğundan sökmüştü. Bu hırkayı huzur evine geldiğimde devam edecektim yoksa ben evde yaparsam güzelim hırkayı mahvederim.

Şimdi huzur evinden gidiyorduk. Bahçeye çıktığımda havanın hafif karardığını gördüm. Muhtemelen saat 8'e geliyordu. Eve gittiğimde babamla geç kaldığım için biraz tartışacaktık. Bahçedekilere de el sallayıp Erdem'le ilerlemeye başladığımızda Ayşe teyze eliyle bizi yanına çağırdığını gördüm. Erdem'i dürtüp gülümseyerek Ayşe teyzeyi gösterdiğimde gülümseyerek oturduğu banka ilerlemeye başladık. Buradaki herkes Erdem'i çok sevmişti. Neşe teyze bütün gün Erdem'e damat diyordu. İşin garip yanı ben bu söylenene göz devirip umursamazken Erdem çok eğleniyor sırıtıyordu. Pardon ben hariç herkes eğlenip sırıtıyordu.

Ayşe teyze Erdem'e sarılıp geri çekildi. Erdem Ayşe teyzenin elini öptüğünde gülümsedim. Kime nasıl yaklaşacağını çok iyi biliyordu. Semih ile önceden sahilde gezerken bir banka oturacaktık. Ama o bankta başka yaşlı bir kadın oturuyordu ve yanı boştu diğer yerler doluydu. Oraya oturabileceğimizi söylediğimde burun kıvırıp 'Kokmuştur orasını boşver.' demişti. O an o kadar sinirimiz bozmuştu ki şimdi Erdem'e bakıyorum da o hiç öğle değildi. Yüzünde içten bir gülümseme vardı ve herkese sarılıyordu ayır etmiyordu. Bu beni gerçekten mutlu ediyordu.

''Yine gel oğlum.'' Erdem bana bakıp sırıtarak konuşmaya başladı.

''Damla izin verirse gelirim tabi.'' Dudağımın kenarını kıvırıp konuştum.''Erdem'i bulup beni bırakmışa benziyorsunuz, belki de Erdem'i bir daha getirmem!'' Ciddi olmaya çalışmıştım ama sonunda gülümseyerek konuştuğumda Ayşe teyze gülerek beni yanına çekti ve bana sıkıca sarıldı.

''O nasıl söz kızım. Sen benim doğmamış kızım gibisin.'' Benden ayrılıp yanaklarıma buseler kondurup  Erdem'e baktığında gülümsüyordum. Beni bir kolunun altına Erdem'i de diğer kolunun altına alıp konuştu.''Erdem de artık benim oğlum. İkinizi de çocuklarım gibi görüyorum.'' Erdem ile göz göze geldiğimizde bana gülümsemişti. Bende ona gülümsedim ve bakışlarımı kaçırdım. Bu anı telefonumun sesi bozmuştu. Doğrulup çantamı önüme aldım ve içinden telefonumu çıkarttığımda babamın aradığını gördüm.

''Ben geliyorum hemen siz konuşun.'' İkisi de onayladığında ayağa kalkıp biraz ileride ki ağacın yanına gelmiştim. Derin nefes alıp telefonu açtım. ''Efendim.''Az önceki neşemden eser kalmamıştı. Sesim aksine soğuk çıkıyordu.

''Damla neredesin? Neden açmıyorsun telefonlarını?'' Şu anda korkmuş gibi bağırıyordu. Telefonu kulağımdan çekip kaç kez aradığına baktım. 5 kez aramıştı. Telefonu kulağıma dayayıp konuştum. '' Cansu'daydım, telefonumun şarjı bitmiş kapanmıştı.'' Evet doğruydu telefonum kapanmıştı ama tek yalan Cansu'da olmadığımdı.

''Kızım neden haber vermiyorsun korktuk burada.''

''Korktuk derken?''

''Ebru da çok merak etti.'' Dudağımın kenarı alayla kıvrıldı. O benim eve geri dönmemden telaşlanmıştır diyecektim ama demedim yine her zamanki gibi içimde tutum.''Yarım saate evdeyim.''

''Tamam.'' Dediğinde telefonu kapatıp arkama döndüğümde ağaca yaslanmış Erdem'i gördüm. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda dudaklarını birbirine bastırıp ağaçtan ayrıldı ve ellerini pantolonun cebine sokup başını yana yatırarak bana baktı.

''Babana neden yalan söyledin?''

''Sen neden beni dinledin?'' Alt dudağını ısırıp gözlerime bakmaya devam etti. ''Dinledin demeyelim de kulak misafiri oldum diyelim.'' Tek kaş kaldırıp konuştum.''Aynı şey!'' Derin nefes alıp bakışlarını kaçırdı.

''Tamam. Baban burasını bilmiyor mu?'' Dinlediğini kabul etmişti ama konuyu da kapatmıştı. Ben sonra bunu ona sorardım. ''Bilmiyor eve çabuk gitsek iyi olacak. Her türlü birbirimize gireceğiz de olsun.'' Son cümleyi kendi kendime söylediysem de duymuştu. Yanından geçip Ayşe teyzenin yanına gittim ve çantamı alıp elini öptüm.

''Kız ben bu oğlanı çok sevdim.'' Dudağımın kenarını kıvırıp ellerini tutarken konuştum.''Yine geliriz tamam ama bir süre ben gelemeye bilirim. Antrenmanlarım başladı.'' Gülümseyip onayladı.''Tamam kızım sen düşünme bizi maça odaklan. Bana bu seferde kupa alacaksın.'' Gülümseyip başımı salladım. Ardından Erdem geldi ve her keze bir kez daha el sallayıp bahçeden çıktık. Erdem arabaların kapısını anahtarla açınca kapıyı açıp arabaya bindim. Erdem arkasına yaslanıp derin nefes aldığında ona baktım.

''Ne oldu?''

''Necdet dede çocuklarını anlatıda aklıma bir an o geldi.'' Üzülmüşe benziyordu. Arabayı çalıştırdığında önüme döndüm.''Çok kötü bir şey. İki oğlu da bakmıyor. Neymiş karıları yapamazmış.''

''Oğulları önceden arıyor muydu?'' başımı iki yan salladım.''Hayır. Bu yüzden çıktı zaten kavga. Necdet dede onları görmek seslerini duymak istemiyor. Hatice teyzede evladım deyip telefonunu açınca olanlar oldu tabi.''

''Anne yüreği!'' Buruk bir gülümsemeyle başımı salladım. Ardından başı koltuğa yaslayıp camdan dışarısını izlemeye başladım. Yol kenarındaki dükkanların ışıkları yanıyordu. Arabanın içini müzik sesi duyulduğunda başımı çevirdim. Erdem bir yandan şarkı ayarlıyor diğer yandan arabayı kullanıyordu.

''Dur ben ayarlarım sen yola bak.'' Bana bakıp başını salladı. Elimi şarkı ayarlamak için uzattım ve ekrandaki ilerleme tuşuna basarak şarkıları geçmeye başladım. Sevdiğim bir şarkı çıktığında gülümseyerek geri çekildim.

''Hımm. Güzel seçim.'' Erdem gülümseyerek konuştuğunda ben de gülümseyip yolu izlemeye başladım.

Tam benlik birisi var

Bir tutam yaz gülüşü var

Kocaman egosuyla

Olmasa da olur, olmasa da olur

Araba kırmızı ışıkta durduğunda Erdem direksiyonda parmaklarıyla ritim tutmuştu ve ıslık yerlerinde o da ıslık çalıyordu. Gülümseyerek bakınmaya devam ettim. Sanki bir an kendimi evde yalnız gibi hissedip şarkıya eşlik etmeye başladım.

''Ne yaz ne kış o tam bahar ki ne bahar. Bir gün yağar bir gün açar. Sevdirir kendini şeytan tüyü var. Yoksa hayat kurur yanar...'' araba hareket ettiğinde birden susup dudağımı ısırarak yanıma baktım. Erdem sırıtıyordu.

''Eee devamı!'' Ben söylerken şarkıyı biraz kısmıştı ve bu sayede benim sesimi daha iyi duymuştu. Dudaklarımı birbirine bastırıp sağ tarafıma döndüm ve camdan bakınmaya devam ettim. ''Yok devamı.'' Birden gülünce gülümseyerek ona döndüm.

''Ne gülüyorsun.''

''Damla sesin güzel söylesene.''

''Sence ben daha söyler miyim?''

''Evet.''

''Beni tanımamışsın.''

''Ben seni gayet iyi tanıyorum. Hadi söyle bak bende sana eşlik edeceğim.''

''Olmaz.''

''Hadi be yaprak göz söyleyelim birlikte.'' Bana başını çevirdiğinde göz göze geldik. Ardından önüme dönüp derin nefes aldım.''Önce sen.''

''Peki.'' Şarkıyı baştan açıp bekledi. Ardından başımı ona çevirip baktığımda dudaklarını aralayıp söylemeye başladı.

''Tam benlik birisi var. Bir tutam yaz gülüşü var. Kocaman egosuyla. Olmasa da olur, olmasa da olur...'' bana bakarak söylediğinden gülerek göz devirdim. Birde gözleriyle beni işaret ediyordu. Bana bakıp söylemem için başını salladığında bu sefer ben söylemeye başladım.

''Tam benlik birisi var. Bir ömür aşk öpüşü var. Durulmaz oyunlarıyla. Olmasa da olur olmasa da olur...'' ikimizde gülmeye başladık. ''Beraber.'' Dediğinde onu onayladım ve gülerek söylemeye başladık.

''Ne yaz ne kış o tam bahar ki ne bahar. Bir gün yağar bir gün açar. Sevdirir kendini şeytan tüyü var. Yoksa hayat kurur yanar...'' iki kere aynı yeri söyledikten sonra bu sefer ben sustum ve onun söylemesi için bekledim. O da benim gibi bekleyip bana baktı.

''Eee...'' dediğimde gülmeye başladı. O gülünce bende güldüm. İkimizde birbirimizi bekliyorduk. ''Söylesene''

''Bende senden bekliyordum.''

''Şarkı kaçtı.'' Dediğimde gülmeye devam ettik. Ben daha sonra sesi biraz daha yükselttim ve bu sefer şarkıyı dinlemeye başladık. Bir süre şarkıyı dinledikten sonra başka bir şarkı çıktı. Bu annemin en sevdiği şarkılardan biriydi. Erdem şarkıyı geçtiğinde başımı ona çevirdim.

''Bir önceki şarkıyı açar mısın?'' Başını sallayıp şarkıyı açtı. Kulaklarıma Buray'ın sesi doldu.

İzini kaybettiğim duygulara
Bir gülüşle kavuşmakmış aşk

Başımı cama yaslayıp gülümseyerek dinledim şarkıyı.

''Hadi anne.''

''Geldim.'' Annem elinde dönen su fıskiyelerin birini almış geliyordu. Onu gördüğümde çok sevinmiştim. Hortumu fıskiyede ki yerine sokup ardından toprağa soktu. Ben ise başında sevinçten zıplıyordum. Başını kaldırıp o zümrüt gözleriyle bana bakıp gülümsedi.

''Hazır mısın?''

''Evet!'' Gülerek fıskiyede ki düğmeyi açtığında sular fışkırmaya başlamıştı. Annem ile el ele tutuşup suyun altında dönmeye başlamıştık. İkimizde çok eğleniyorduk birden evden şarkılar duyulmaya başladı. İkimizde durup bahçeye açılan salon kapısına baktığımızda babam el sallıyordu. Annemle beraber şarkıyı söylüyorduk.

''İstersen yak savur dağıt beni yarala. Al bütün varım yoğum senindir. Ben yazdım seni diğer yarıma...''

''Damla?'' Başımı camdan kaldırıp Erdem'e döndüğümde bana bakıyordu. Önüne bakıp yine bana döndü.''İyi misin?'' Başımı salladım ve yola baktım. Bizim caddeye girmiştik.

''Damla Semih ile aranda ne oldu?''

Bu ani soruyla bir süre bir şey diyemedim. Ardından başımı ona çevirip soğuk bir şekilde konuştum evet bir dakikam bir dakikamı tutmuyordu.

''Neden soruyorsun?'' Başını bir-iki saniyeliğine bana çevirip önüne döndü. O da benim gibi gerilmişti sanırım. Elleri direksiyonu parçalarcasına sıkıyordu.

''O çocuğa çok gıcık oluyorum.'' Kaşlarım havalanmıştı. Gözlerini kapatıp nefes alıp verdikten sonra gözlerini açtı ve konuştu. Sanki az önce sakince konuşmak için direniyor gibiydi. Ben ise gözümü kırpmadan onu izliyordum.

''Güven probleminin onunla bir alakası var! Değil mi?'' Dönüp bana baktığında kaşlarımı çattım. Niye soruyor ve nereden biliyordu?

''Erdem bu konuyu kapat!'' Diyerek önüme döndüm. O an evin önüne gelmiştik.

''Bana da güvenmiyorsun değil mi?'' Araba evin önünde durduğunda başımı koltuğa yasladım. Bu işin sonu nedense kötü bitecek gibi geliyordu. Kucağımdaki çantanın ön tarafını açıp içinden onun eşyalarını çıkartırken konuştum.

''Nedir bu çaba?'' Eşyalarının hepsini ona verdikten sonra çantamın fermuarını çektiğimde konuştu. ''Seni tanımak istiyorum.''

Araba evin önünde olduğundan evime ve etrafa baktım. Kimse yok gibiydi. Erdem'e döndüm. Öyle derin bakıyordu ki boğazımın kuruluğunu gidermek için yutkunup konuşmaya başladım.

''Erdem bak bu konuyu baştan konuşalım! Eğer aklında kalbinde...o yola girecekse...''

''Hangi yol?'' Kaşlarını havada çatıp sormuştu. Halbuki hangi yol olduğunu biliyordu.

''Aşk yolundan sevda yolundan bahsediyorum... Erdem... Bak o yola hiç girmeyelim... Olur mu? Üzülmeni istemem!''

''Belki ben üzülmek istiyorum.''

Gözlerine baktım. Çocukken onun gözlerine baktığımda denizi görürdüm. Şimdi denizi çok sevmesem de çocukken çok severdim. Onun gözlerine baktığımda çocukluktaki heyecanımı yaşıyordum. Sanki biz hala küçük Damla ve Erdem'dik.

Biliyorum bu hiç normal değildi! Bu...bu çok farklı bir şeydi.

''Erdem yapma!'' Sesim zor çıkmıştı.

Bir iki saniyeliğine gözlerimi kapatıp nefes aldım ardından yeniden cesaretimi toplayıp ona döndüm. Evet ona dönüp gözlerine bakarak konuşmak bile zordu. Halbuki ben çat çat her şeyi söyleye biriydim ama işin içinde Erdem olunca... ona bakmak cesaret istiyordu.

''Ben aşka inanmıyorum.'' Kendimi iyi ifade edebilmek için ellerimi de kullanmaya başladım. Kendimi gösterip gözlerine bakarak konuşmaya başladım.

''Benim duygularımın öleli çok oldu. Soruyorsun ya Semih ne yaptı diye.'' Başını ağır ağır sallayıp onayladı. O da çok dikkat kesilmiş konuşmadan beni dinliyordu. Cidden bunu ona söyleyecek miydim? Sanırım evet!

''Okulda Semih yanımdan ayrılmıyordu. Her yerden çıkıyordu. Kaç kere sevdiğini söyledi ama ben onu reddettim. Bir gün yine söyledi artık bende sıkılmaya başladım sevgili gibi olmasa da kabul dedim. Çünkü artık o kelimeyi duymak istemiyordum.''

''Okulda bahçede çardakta otururken arkadaşları ve o önümdeki bir banka oturdular. Ne garip ki beni fark etmemişlerdi. O an konuştukları şeyden bir şey öğrendim. Semih benimle girdikleri bir iddiayı kazanmak için sevgili olmak istiyormuş.Bu olaydan sonra benimle arkadaş olmak isteyenlere, istemeyenlere kısacası yanıma gelip oturanlara bile ben bu gözle baktım. Sana bile ilk gün o gözle baktım.''

Olayı kabaca açık bir şekilde anlattığımda Erdem'in o açık mavi deniz gözlerinden eser kalmamıştı. Resmen gözlerinden alev çıkmıştı. Yüz kasları sertleşmişti. Sinirlenmiş miydi? Gözlerini kaçırıp derin nefes aldığını şişen göğsünden gördüm.Bir şey demediğinden konuşmaya devam ettim.

''Arkadaş oluruz ama fazlası olmasın. O çıkmaz yola girmeyelim.''

Kapının kolunu tutup kendime çektim ve kapıyı açtım tam inecekken Erdem eğilip kapıyı kapattı. Sağ kolumdan tutup beni kendine döndürdü. Sol yanağım onun yanağına değiyordu, nefesi önce kulağıma oradan da boynuma ulaşıyordu. Çok garip bir histi daha önce tatmadığım bir his, Şu anda kalp atışım muhtemelen 100'ü geçmiştir ve artıyordur. Yüksek nabızdan ölebilirdim ver bunun tek bir sorumlusu vardı. Erdem!

''Peki...ben o yola çoktan girdiysem.'' Bir an donup kaldım. Muhtemelen bütün organlarım donmuştu. Şoklardaydım! Yutkunduğunu yanağıma değen ya da yapışmış olan yanağından anlayabiliyordum.

''Senden tek bir şey istiyordum. Benden uzak durma! Ben senin bütün yaralarını sararım.''

Kendimi geri çekip o hafif koyulaşmış ama hala harika duran mavi gözlerine baktım. Bana öyle bir bakıyordu ki ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. İnsanın heyecandan eli terler mi? Benim terliyormuş yeni fark ettim. Bana yaralarını sararım demesi bile çok değişikti. Bunu size nasıl anlatırım bilemiyorum.

Nedense şu an sıkıca sarılasım gelmişti.

Kendine gel Damla! Karşındaki Cansu değil, Sedat abi değil! Karşındaki dışarıdan biri. Yıllar önce tanıdığın ama kaç yıl sonra karşına çıkmış biri. Değişmiş olabilir. Ona güvenemeyiz!

Ama hala aynı bakıyor. O 9 sene önceki Erdem. O Deniz gözlü çocuk ya. Semih değil Damla, Erdem o!

Aklımdan öyle düşünceler geçiyordu ki ne karar vereceğimi kestiremiyordum. Ben kararsız kalmıştım! Ben ya ben direk yüzlerine hayırı yapıştıran Damla şimdi kararsız kaldı. Evet diyesim vardı. Evet senden uzak durmam ama hayırda diyesim vardı. Çünkü aynı şeyleri yaşamaktan yine üzülmekten korkuyordum. Çünkü... Erdem de aynısını yaparsa ben yıkılırdım. Semih'de sadece üzülmüştüm ama Erdem yaparsa yıkılırdım.

Başımı iki yana sallayarak konuştum.

''Ben sana kimseye olmadığım kadar yakın oldum ama bu konuda...üzgünüm!'' Apar topar bir şey demesini beklemeden arabadan indim. Tam olarak dile getirmese de benden hoşlandığını söylemişti. Bunu anlamayacak kadarda düşmemiştim. Her şeyi biliyordum. Erdem'in bana biraz daha ilgili olduğunu biliyordum ama çok ileri gideceğini düşünememiştim.

Bir tarafım çok seviniyordu. Benden hoşlanıyor diye bağırıyordu ama diğer tarafım yıkılmış durumdaydı. Çünkü beni buraya bağlayacak bir neden oluşuyordu. Oysa ki benim 19 yaşımda buradan gitmem lazımdı.

Beni kendine çekiyorsun Deniz gözlü. İnkar etsem de bende biliyordum. Sana uzak olacağım diye içimde çıkan fırtınayı bende biliyordum. Duygusuz olan bana ne yaptın? Sen bana ne yaptın?

Hızlıca bahçe kapısını açıp içeri girdim ve yere bakarak kapıyı kapattım. Arkamı dönüp evime baktım. Bembeyaz iki katlı ev giriş kapısı ikili koyu kahve rengindeydi. Kapının iki yanında aşağıya doğru buzlu kare camlar vardı. Eve doğru yürümeye başladım. Mutfağın ışığı yanıyordu. Sağ omzumdaki çantamı önüme alıp içinden telefonumu çıkarttım ve saate baktım. 7'yi geçmişti. Başımı kaldırıp yürüyecekken duyduğum sesle adım bile atamadın başımı çevirdim.

''Damla!'' Sedat abi evinin önünde sandalyeye oturmuş bana bakıyordu. Gülümseyip yanına ilerleye başladım.

''Nereden böyle?'' Dışarı bakarak söylemişti. Başını bana çevirip imalı imalı baktığında göz devirip karşısındaki boş sandalyeye oturdum.Bugün bu soruyu değiştirip soran iki kişi olmuştu. İkisinin de sonucu tıkanarak öksürmekti. Sedat abi de bardağı dudaklarına götürüp bana bakarken onunda diğerleri gibi tepkisinin aynı olmasından korkup bir şey demedim bir süre. Bardağı dudaklarından indirdiğinde konuşmam için başını salladığında derin nefes alıp bir kerede söyledim.

''Huzurevinden.'' İçtiği kahveyi tam yutmamış olmalı ki birazı püskürmüş ve öksürmeye başlamıştı. Hemen ayaklanıp çantayı kalktığım sandalyenin üzerine atıp elimdeki telefonu önümdeki masaya bırakıp yanına geçtim. Öksürmeye devam ediyordu. Sırtına vururken düşünceli bir şekilde konuştum.

''Neden herkes aynı tepkiyi veriyor!''

''Tamam kız, ciğerimi söktün!''

Kendimi kaptırmış sırtına vuruyordum. Kendime gelip durduğumda kahvesini içip arkasına yaslandı. Şimdi daha iyi duruyordu. Yerime geçip çantamı alıp sandalyeye oturdum ve çantayı da kucağıma koyup arkama yaslandım. Sedat abi bana ben de ona bakıyordum. İki elini de birbirine kenetlemiş, bir bacağını diğer bacağının üzerine atmış elleriyle dizini tutup bana bakıyordu

''Eee?'' Dediğinde gözlerimi kırpıştırıp baktım.''Ne eee?'' Şimdi o bana göz devirdip derin nefes aldı.

''Erdem ne ayak?'' Öz abim olsa bu kadar benzerdi. Hani abiler kardeşlerini kıskanırdı ya bizde öyleydik. Sedat abi şu anda öyle keskin bakıyordu ki kıskanmadı desem yalan olurdu.''Abi sen kıskandın mı?''

''Evet!'' Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Yalanı da yoktu.

''Neden?''diye gülmeden zar zor sorduğumda tek kaş kaldırıp bana baktı. ''Şeker kız sen değiştin var ya!'' Şimdi tek kaş ben kaldırıyordum. ''Ne demekmiş o?''

''Şöyle ki Erdem'le karşılaştığından beri kimseyi terslemiyorsun. Ebru'ya bile çok sert cevaplar vermiyorsun.'' Bir an kendimi sorgulamıştım. Cidden öyle mi olmuştu? ''Sen Erdem'den hoşlanıyor musun?'' Birden gülmeye başladım.

''Saçmalama abi! Ben ve hoşlanmak. Güldürme Allah aşkın ya!''Gülmemi gülümsemeye çevirip ona baktım. Başını yana eğmiş ela gözleriyle bana bakıyordu.''Niye sen aşık olamaz mısın?'' Başımı iki yana sallayıp biraz eğildim. Sanki sır verecekmiş gibi sessizce konuştum.

''Olamam, yasak!''dedikten sonra ayaklandım ve çantayı sağ omzuma attım. Telefonumu alırken konuşmaya başladı.''Nereye?''

''Bu aşk muhabbetleri çok sıkıcı gidiyorum.''

''Aşktan korktuğum için kaçıyorum demiyor da.'' Telefonumu avucumda sıkıp gözlerimi kısarak ona baktım.''Aşk diye bir şey yok.'' O da eğilip gözlerini kıstı ve tek bir kelime söyledi. Bu da her zaman ki gibi yarışı başlattı.

''Var.''

''Yok.''

''Var.''

''Yok.''

''Var.''

''Var.''

''Yok.'' Gülerek işaret parmağımı ona doğru salladım.''Aha yok dedin kabul ettin.''gülerek çenesiyle beni işaret etti.''Sen de var dedin.'' Başımı yana eğip gülümseyerek konuştum.''O itiraf içindi itirafı aldığıma göre iyi geceler.'' Diyerek arkamı döndüğümde ofladığını duydum.''Nasıl yapıyor ya!'' Gülerek evimin kapısına ilerledim.

Anahtarımı kapıya sokup çevirdim. Kapıyı itip içeri girdim ardından omzumdan düşen çantamı düzeltip kapıyı kapattım. Arkamda bir hareketlilik hissettim. Arkamı döndüğümde babamın bana kaşlarını çatmış kollarını bağlamış 'Anlat bekliyorum!' der gibi baktığını gördüm. Bu benim yutkunmama neden olmuştu. Sağ omzumdaki çantanın kol kısmını sağ avucumda sıkıyordum.

''Damla nereden bu saatte?''

''Dedim ya baba, Cansu'dan.''

Ebru salondan çıktığında onunla göz göze geldik. Bir bana bir babama baktı. Babam onu görmüyordu çünkü arkası dönüktü. Birden kaşlarını havada çatıp babamın yanından geçip bana sarıldı kollarını vücuduma dolayıp konuştu.

''Ah Damlacım çok korktum!'' Babamın duyması için özellikle sesli dile getirmişti.Ellerimle onu kendimden ayırmaya çalışarak konuştum.

''Eminim korkmuşsundur!''Kollarını benden çekip babamın yanında durduğunda babama baktım. Kaşlarını olabildiğince çatmıştı.

''Kızım sen neden böylesin? Kadın senden haber alamayınca telaşlandı. Biraz saygılı ol.''

Ebru'ya baktım. Dudak bükmüş yere bakıyordu. Aklınca üzgün görünmeye çalışıyordu. Bir an aklımdan o dudakları yorgan iğnesiyle alıp dikmek geldi. En azından sesini duymazdım. Ona göz devirip babama döndüm.

''Önce o bana saygılı olsun.''

''Görmüyor musun kadın senin için çabalıyor!'' Babamın sesi fazla yüksek çıkmıştı. Bunun farkına varınca gözlerini kapatıp derin nefes alıp verdi.

''Baba benim için bu evde iki kadın var.'' Babam bana baktığında Ebru da bana döndü. Babam ebruyu kabullendiğimi düşünüp rahat bir nefes alır gibi omuzları hafif düşmüştü.

''Biri Zeliha abla diğeri... annem!''

''Damla...'' Babamın sesi zor çıkmıştı.''Sözümü kesme! Sen annemi unutmuş olabilirsin ama ben unutmadım. Sen dört yıl sonra kendine düzen kurmuş olabilirsin ama... ben o düzeni hiç kuramadım!...Benim annem ölmedi baba,'' elimle kalbimi gösterip bağırarak konuşmaya devam ettim.''Hala burada yaşıyor ama senin kalbinden gideli çok olmuş!'' Ebruya bakıp yüzümü buruşturdum.''Belli!'' diye ekledikten sonra aramı dönüp merdivenleri çıkım ve odama girdim. Çantamı bir kenara koyup yatağımın yan tarafına oturdum ve kendimi geri bırakıp sırtımı ve başımı yatağın yumuşacık pikesiyle buluşturdum. Odamın tavanına bakıp az önce söylediğim sözler düşünmeye başladım.

Acaba ağır mı konuşmuştum? Ben böyleydim düşünmeden ağzıma gelenleri söyleyip sonradan düşünürdüm.O kadın bana ne yapıyorsa yapsın bana inanmadığından kızıyordum, evet annem konusunda babam hassastı bu yüzden fazla ağır mı konuşmuştum?

Sıkıntılı nefes verip doğruldum sanki duvarlar üstüme geliyor nefes alamıyordum. Etrafıma bakındım, sanki burası benim odam değilmiş yeni gelmişim gibi etrafı inceliyordum. Önce annemle çizdiğimiz resimlere bakışlarım kaydı. Beraber bahçede oturup resim çizerdik. Sonra çekildiğimiz fotoğraflara baktım. Ne kadar da mutluydum.

Ben annemin ölümünden sonra bir süre kendime gelememiştim. Bu yüzden Muğla'ya taşınmıştık. Babaannem ve dedemlerle kalıp beni kendime getirmeye çalışmışlardı. Sonra İstanbul'a geri dönmüştük. Gerisini biliyorsunuz Ebru hayatıma dahil oldu. Benim yaşadığım dünyanın kapısını önünde kaldı ama ben açmadım. Çünkü başka kadın istemiyordum. O çaldı ben açmadım. Daha sonra babam o kapıyı açtı. İçeri iki kişi girdi. Babam ikisini gördüğünde yüzünde güller açtı. İçeri giren iki kişi bana baktı o an dedim neden hayatımdan dünyamdan kovmuyorum? Denedim ama olmadı silemedim onları. Dünyamda çıkmayan ayak izleri vardı. Bunca zaman çok uğraştım, direndim, güçlü kaldım ve onları kapının gerisine attım. Dünyamdan çıkarttım onları ama o kapıyı onlara kapatamadım. Çünkü ben kapattıysam babam açtı. Bu yüzden babamı da onların yanına koydum ve kapıyı kapattım. O kapıyı arada bir sırf babam için açıyordum.

Ben bu kadar gaddar olmayı, umursamaz olmayı Ebru ile öğrendim. Nasıl mı? Bana her sataştığında, bağırdığında, bazen saçımı çektiğinde bende aynısını yaptım. Onunla laf dalaşına girdim, bağırdım, saçımı çektiğinde saçını yoldum. Günler, haftalar, aylar sonra odamda bir şey buldum.

Yatağımdan kalkıp dolabımın önüne geçtim ve kapaklarını açtım. İçindeki bir çekmeceyi yerinden çıkarttım. Ardından odama ansızın dalmalarına karşı hızlıca odamın kapısını kitleyip yerime geçtim. Dolabımın önün oturup çıkarttığım çekmecenin olduğu yere elimi soktum.Sol yanında parmağım bir boşluğa girince parmağımı kanca gibi yapıp çektim ve küçük gizli çekmecemi çıkarttım.

İçindeki orta boyda olan kutuyu alıp yatağıma oturdum ve sırtımı yatak başlığına yasladım. Gömlek sevmediğimden önümdeki düğmelerini açıp salık bıraktım. Bağladığım kutuyu çözüp kapağını açtığımda karşıma bir defter çıktı. Evet odamda bu lacivert defteri bulmuştum. İçinden defteri alıp kutuları kenara attım. Üstünde kabartmalı bir şekilde beyaz yazıyla 'Kar Tanem'e' yazıyordu. Sağ altta ise Duru Demirok yazıyordu.Kapağını açtığımda karşıma kara kalemle çizilmiş kar tanesinin resmi vardı. Bir sonraki sayfayı açtığımda annemin yazısı karşıma çıktı.

Öncelikle bu kitabı Murat sen bulduysan lütfen yerine koy sevgilim! Çünkü bu sana değil kızıma, Damlama. Ona benden bir şeyin kalmasını, annesiz hissetmemesini istiyorum.

Eğer Damla bu kitabı sen bulduysan ben şu anda yanına yokum demektir güzel kızım.

Diğer sayfaya geçtim

Bak güzel kızım bu yazdıklarımı ne zaman bulursun bilmiyorum ama ben büyüdüğünü düşünerek yazıyorum. Öncelikle yanında ben olmasam da Zeliha var. O da senin annen sayılır. Kendini yalnız hissetme her şeyini babana söyle o seni korur ama eğer anne sıcaklığını özlersen Zeliha'yı annen say. Kendini kimseye ezdirme kızım.

Okumaya devam edecekken telefonum çalmaya başladı. Defteri yatağa açık bir şekilde bırakıp çantamın yanına gittim. İçinden telefonumu çıkarttığımda Erdem'in aradığını gördüm. Aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm.

''Efendim.''

''Damla iyi misin?'' Kaşlarımı çatarak camın yanına gittim ve her zamanki yerime oturup gömleğimle önümü biraz kapatıp yıldızlara bakmaya başladım.

''Evet neden sordun?''

''Baban bize geldi. Babamla dertleşmek için çıktılar.'' Bunu duymamla kaşlarım havaya kalktı ve yola baktım. Kimseler yoktu.''Kavga etmişsiniz sanırım.''

''Evet ama iyiyim sorun yok.''

''Değilsin, gökyüzüne bakıyorsun.'' Kaşlarımı çatıp onların evine baktığımda çatıdaki camda onu gördüm. Gülümseyip bana el salladığında dudağımın kenarı kıvrıldı. Ona bakarak konuşmaya başladım.

''Ne o şimdide odamı mı izlemeye başladın?'' Başını iki yana sallayıp.''Yoo.'' dediğinde gülümsemem genişledi.

''Bugün telefon konuşmamı dinledin şimdide odamı izliyorsun.''

''Odanı izlediğimi nereden çıkarttın.''

''Gökyüzüne her baktığımda üzgün olduğumu bildiğine göre odamı bayağıdan beri izliyorsun demektir.'' Karşı taraftan hiçbir ses gelmedi ve öylece bana baktı.

''Sen kesin tıpı kazanırsın valla bak hemde birincilikle. Bu nasıl zekadır ya.'' Dediğinde ikimizde gülmeye başladık. Evet iki kelimesiyle odamı izlediğini anlamıştım. Derin nefes alma sesi geldiğinde bakışlarımı yoldan çekip ona baktım. Camın yanındaki duvara omzunu yaslamış bana bakıyordu.

''Ne o çok mu dertlisin?'' Gülümseme sesi geldi. ''Öyle mi duruyorum!''

''Bilmem! Genellikle sık ve sesli nefes alanlar ya endişeli ya heyecanlı yada üzgündür.''

''Sende üzgünü seçtin yani. Heyecanlı olamaz mıyım?'' Gülümseyerek bakışlarımı ondan kaçırdım ve önüme bakıp başımı kitaplığa yasladım. ''Seni çok iyi tanımıyorum bu yüzden herkesi kendim gibi sanıyor olabilirim.''

''Sen hep mi mutsuzsun?'' Kendi kendime buruk bir gülümsemeyle omuz silktim ve yatağımdaki kitaba bakarak konuştum.''Bazı şeyler kaybedilince onunla beraber bir çok şey gidiyor. Benimde mutlu olmam gitmiş olabilir.''

Onların evine baktığımda hala bana bakıyordu. Aramızda mesafeden nasıl baktığını da çözemiyordum. Orada camın arkasında elinde yanağına dayalı telefon, üzerinde açık mavi tişörtle bana bakıyordu.

''Yakında sende mutlu olacaksın.'' Bana bu mutluluk rüya gibi geldiğinden gülmeye başladım. Bana rüyaların gerçek olacak demek gibi bir şeydi bu.

''Bu söylediğine inanıyor musun?''

''Evet. İnanıyorum, sende inan.'' Gülümseyerek baktım. Güzel bir kalbi olduğunu düşünüyordum ama gene de emin değildim. Lütfen beni de anlayın!

''Eee sen ne yapıyordun?'' Bakışlarım yine yatağıma döndü deftere baktıktan sonra Erdem'e döndüm ve onun olduğu cama baktım.

''Kitap okuyordum.''

''Vay adı ne?''Buruk bir şekilde gülümseyip konuştum.

''Kar tanem'e!''

''Hım. Hiç duymamıştım yazarı kim?''

''Duru Demirok!'' Ses yok. Hiçbir tepki vermemişti. Hayır görmesem hat düştü sanacaktım ama öyle değildi işte orada durmuş bana bakıyordu ama konuşmuyordu. Aslında konuşması bile bana iyi geliyordu ama bunu o bilmiyordu. Bilmesine de gerek yok.

''Annenin kitabı mı var?''

''Yok o öyle değil. Annem ölmeden önce bir defteri kitap gibi doldurmuş. Öleceğini bildiğinden benim yalnız hissetmemem için böyle bir şey yapmış. Her anne kızına ne derse nasıl yanında olursa onları yazmış. Varya yaş sınırlaması bile koymuş. Mesela 17 yaşındayım 17. Yaşımı okumam lazım ama ben 26. Yaşıma kadar hepsini okudum. Sanırım devam edecekmiş ama edememiş.''

Artık çok fazla üzülmüyordum. Çünkü insan bir zaman sonra alışıyordu. 9 yıl olmuştu. Annem gideli onun hasretini yazdığı kitapla kapatmaya çalışmak tam 4 yılımı almıştı. Annemin ölümünden 5 yıl sonra kitapta 'Güçlü olmalısın! Çünkü bu hayat çok acımasız.'Yazısını gördüğümde ben alışmaya başlamıştım. Annesizliğin yarası acımıyor muydu? Tahmin bile demeyeceğiniz kadar çok acıyordu ama ben o acıya da alışmıştım.

Erdem telefonu kulağından çekip camın yanından ayrıldığında kaşlarımı çattım. Nereye gitmişti şimdi. Telefondan bir yay sesi geldi. Sonra derin nefes alma sesi ama onun sesi yoktu.

''Erdem?''

Sessizlik.

''Erdem?''

''Buradayım.''

''Orada olduğunu biliyorum ama ne olduğunu anlayamadım!''

''Yok bir şey...sadece...sen çok güçlüsün Damla. Çok mutlu olacağını biliyorum. Bu acılarının dineceğini de biliyorum.'' Cama hala çıkmıyordu bu yüzden bende gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

''Aslında...ben hiç güçlü değilim. Annemin sözüyle insanları umursamadım ve hala umursamıyorum bu da size güçlüymüşüm gibi gözüküyor. Oysa benim gücüm kalmadı. Babamı bile üzdüm.''

''Hayır, hayır böyle düşünme. Sen çok güçlüsün. Babanla da aran düzelir emin ol.''

''Bilmiyorum. Artık kime nasıl davranacağı mı da bilmiyorum. Kendime kurduğum dünyamda yalnızım gelenin gidenin yüzüne kapıyı kapatıyorum. Doğru mu yanlış mı yapıyorum bilmiyorum?''

Resmen Erdem'e her şeyi anlatıyordum. Bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Daha sonra o konuşmaya başladı.

''Beni de dünyana al beraber bütün zorluklara göğüs gerelim. Olur mu?'' bir şey demedim.

''Eğer hala arabada konuştuğumuz gibi benim üzüleceğimi düşünüyorsan düşünme. Ben üzülmeye de razıyım. Bunca yıl sen mutsuz olmuşsun daha mutluluk benim neyime yarar. İzin ver yanında olayım!''Gözümden bir damla yaş aktı. Öyle güzel konuşuyordu ki bağırarak olur diyesim vardı. Resmen boğazımda bir düğüm oluşmuş konuşmamı engelliyordu. Nefes alamadığımı hissettim bir an. Derin nefes alırken dudaklarımdan hıçkırık döküldü. İşte o an Erdem'in yine sesi duyuldu ama bu sefer sesinde telaşta vardı.

''Ağlıyor musun?'' Hemen camın yanından kalkıp perdeyi çektim ve yere oturdum. ''Damla, ağlama! Tamam alma beni dünyana yaklaşmam sana ama lütfen ağlama.'' Telefonu yere koydum ve ellerimle ağzımı kapattım. İçimden telefonu kapatmakta gelmiyordu.

''Damla...dökme o göz yaşlarını!'' Sesi zor çıkıyordu. Telefonu alıp kulağıma dayadım ve gözlerimi sımsıkı yumup konuşmaya başladım.

''Sonra konuşuruz iyi geceler.'' Ve telefonu kapattım. Sesim düşündüğüm kadar kötü çıkmamıştı bu iyi bir şeydi. Yatağımın üzerinden defteri alıp komidinin üzerine bırakıp yüzümü yastığa gömdüm ve ağlamaya kaldığım yerden devam ettim.

***

Yatağımdan birden sıçrayıp uyanmıştım.Her yer karanlıktı. Gözlerim karanlığa alışmaya başladığında burasının benim odam olduğunu anladım ve derin nefes verdim. Yatağımda otururken ellerimi yüzüme kapattım. Çok kötü bir rüya görmüştüm. Ellerimi yüzümden çektim ve odamdaki banyoya gittim. Kapıyı açıp içeri girdim ve kapının yanındaki ışığı açtım. Aynada kendimi görünce gözlerim kocaman oldu. Bu ben olamazdım. Dağılmış durumdaydım.

Saçlarım karışmış, gözlerim şiş, yüzüm ter içinde ve üzerimde kırışmış okul kıyafetlerim vardı. Direk suyu açıp yüzümü yıkadım. Gözlerim kapandığında iğne batar gibi oluyordu. Acıyı hiç düşünmeyip üzümü güzelce yıkadım. Banyodan çıktığımda odamın sarı ışıklarını açtım ve etraf aydınlandığında direk saate baktım. Saat 5'e geliyordu. Önce dolabıma gittim. Mavi kısa kollu, ince siyah taytlı olan pijamamı çıkartıp giyindim ve üzerime incecik uzun lacivert hırkamı da geçirmeyi unutmadım. Ardından çıkarttığım formalarımı banyomdaki kirlilerin olduğu sepete attım. Artık uyku falan kalmamıştı bu yüzden mavi kulaklığımı, telefonumu ve anahtarımı aldım. Tabi masadan bulduğum bir tokayıda aldım.

Saçlarımı tepeden at kuyruğu yapıp odamdan çıktım ve sessizce merdivenleri indim. Doğal olarak herkes uyuyor ve ev karanlıktı. Yavaşça merdivenleri indikten sonra evin dış kapısını açıp dışarı çıktım. Kapıyı yavaşça kapattığımda derin nefes verdim. Bir yandan yürüyor diğer yandan kulaklığımı telefona takıyordum. Tam uçlarını kulağıma takacaktım ki sağ tarafta çimenlerin arasında bir yavru kedi gördüm. Kendi kendine oynuyordu. Gülümseyip yanına yavaşça yaklaştığımda birden yattığı yerden kalkıp bana baktı. Gülümseyerek sağ dizimi yere bastırdım ve elimi ona uzattım. Elimle gel gel işareti yaptığımda yavaşça ve ürkekçe geldi ama tam yanıma gelmedi. Oturup bana bakmaya başladı.

''Seninde mi gözlerin mavi?'' Miyavlayıp dizimin önüne yattığında gülümsedim. Telefonumu cebime atıp kediye elimi uzattım. Çok küçüktü. Elimin üstünü yere betona koyduğumda ayaklarıyla elime bastı. Yüzümdeki gülümseme genişlediğinde yavaşça onu ellerimin arasına alıp ayağa kalktım.

''Sen çok tatlısın. Bu tatlılık fazla değil mi?''

''Miyavv!'' Gülüp bebek tutar gibi onu koluma yatırıp göğsüme yaklaşırdım. Oda başını koluma yaslayıp bana bakıyordu. Bahçe kapısını açıp dışarı çıktım. Kedi ise hala bana bakıyordu.

''Bana öyle bakma yoksa nasıl bırakacağım seni!'' Resmen ağlayacak gibi bakıyordu.

''Ayy sen böyle ağlayacak gibi bakınca benimde ağlayasım geliyor. Bak ben duygusal biriyim.''

''Miyav.''

''Haa sende mi öylesin?''

''Miyav!'' Gülüp etrafıma bakındım. Kimseler yoktu. Tabi saat 5 olmuş kim olacak ki? Caddeden arabalar geçiyordu. Sağ tarafa döndüm ve caddeyi geride bırakarak yürümeye başladım.

''Bence senin adın Deniz gözlü olsun.'' Kediye baktığımda ilgiyle bana bakıyordu. ''Ama denizler küçüktür ve çok çabuk son bulurlar. Vazgeçtim senin adın Okyanus olsun. Hem bir Deniz gözlüm var, o yetiyor.'' Kediye baktığımda yola bakıyordu. Bende derin nefes alıp yola bakıp yürümeye devam ettim.

''Senin annen nerde?''

''Miyav!''

''Sen yoksa kayboldun mu?'' Kedi başını çevirip benim gözlerime baktı. Ama hiçbir şey demedi. Sanırım annesini kaybetmişti. Bende etrafa bakınmaya başladım. Belki annesini bulurum diye.

''Annesizlik zor değil mi?''

''Miyav miyav.'' Kediye başımı çevirdiğimde kucağımdan atladı ve koşmaya başladı. Kaşlarımı çatıp öylece baktım. Ne olmuştu şimdi? Okyanus yolun ortasında durup bana baktı ve miyavladığında bende peşinden gitmeye başladım. O an o da ilerlemeye başladı. Beni çağırıyordu! Gittiği yere gittiğimde yol kenarında yatan büyük bir kedi gördüm. Okyanus büyük kedinin kollarına girdiğinde ben olduğum yerde kaldım. Büyük kedi hareketsizdi ve başının bir tarafı çok kötü parçalanmıştı. Ellerimle ağzımı kapattığımda gözlerim dolmaya başlamıştı.

Okyanus miyavlayıp duruyordu. Yanına gidip önüne diz çöktüm ve ona baktım. Sanırım annesi büyük kediydi.

''Miyav miyav!'' Okyanus büyük kedinin kollarının arasında yatıyordu ve bana bakıyordu. O an çok az şahit olacağınız bir şey oldu. Okyanusun gözünden bir damla yaş aktı. O an benimde dolan gözlerimden yaşlara kamaya başladı. Bugün çok duygusallaşmıştım. Okyanusu annesinin kollarından alıp yanıma koyduğumda yine gidecekken onu kucağıma aldım. Hala miyavlıyordu. Annesinin başına baktığımda başının sağ tarafı parçalanmıştı ve gözleri kapalıydı. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kedinin göğsüne elimi koyduğumda hiçbir titreşim hissetmedim. Ölmüştü. Ağlayarak ayağa kalktım ve Okyanus'a baktım. O mavi gözleri dolu doluydu. Onu çok sıkmadan sıkıca sarıldım.

''Sen de annesiz kaldın!''

''Miyavvv!''

Her hayvan acıyı yaşar ve hissederlerdi. Onlarında canı vardı. Mesela Okyanus, annesinin öldüğünü hissediyordu hatta ağlıyordu. Annesinin kollarının arasına girip miyavlıyordu. Belki 'Anne kalk.' Diyordu. Belki bizim bahçeye yardım istemek için girmişti. Beni buraya o getirmişti. Ama ben yardım edemiyordum. Bu yerde kanlar içinde yatan kedinin üstünden mutlaka bir araba geçmiş olmalıydı. Çünkü bu hale gelmesinin başka açıklaması yoktu. Yola bakındığımda yolun ortasında da kan izlerini gördüm. Tahmin ettiğim gibi ezip kenara atmışlardı.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu kediyi burada mı bırakmalıydım yoksa gömmeli miydim? Kedinin her yeri kan olmuştu. Etrafıma bakındım. Hava yavaştan aydınlanmaya başlamıştı. Bir de Okyanus'a baktım annesine bakıyordu. Eve gitmeye karar verdim. Eve gidip bir poşet alıp bu kediyi bizim bahçenin köşesine gömebilirdim. Evet bence de gömmeliydim.

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Okyanus bana baktığında göz yaşlarımla gülümsedim.''Bırakmayacağız tamam mı? Onunda canı vardı çöpe atamayız. Bizim bahçeye gömeriz.''

''Miyav'' Gülümseyip sol elimle gözlerimi sildim. Eve geldiğimde kediyi kucağımdan bırakmadan içeri girdim. Mutfağa girip çöp poşeti aldım ve girdiğim yerden dış kapıdan geri çıktım. Kapıyı yavaşça kapatıp hızlıca bahçeden çıktım. Yanımdan bir çöp arabası geçtiğinde kocaman gözlerle arkalarından bakakaldım. Kediyi almış olabilirler miydi? Birden koşmaya başladım. Ölü anne kedinin olduğu yere geldiğimde kedi yoktu ve olduğu yer ıslaktı. Kediyi almışlar ve olduğu yere su dökmüşlerdi. Okyanus'a baktım o da bana baktı ikimizinde gözünden birer damla daha yaş aktı.

***

Bahçemin kapısı açıp içeri ittim ve içeri girmeden eve baktım.

Anne baksana bu kedi çok tatlı''

''Evet kızım çok tatlı.''

''Bizim olsun mu lütfen lütfen!''

''Onunda annesi vardır ayrı kalmasınlar, yoksa ikisi de çok üzülür!'' Dudaklarımı bükerek yerde yuvarlanan kediye baktım. Çok tatlıydı ve daha yavruydu.

'' O zaman bizim eve misafir olarak alalım mı?'' Annem gülümseyerek başını salladı.''Gelsin bakalım. Bizde bir şeyler ikram ederiz.'' Ellerimi sevinçle birbirine çarpıp anneme sarılmıştım.

Yüzümde buruk bir gülümsemeyle içeri girdim ve kapıyı kapattım. Kucağımda ki Okyanus'a baktığımda gözleri kapanmaya başlamıştı.

''Merak etme seni bırakmayacağım.'' Gözlerini açıp bana baktıktan sonra miyavlayıp gözlerini kapattı. Sanki bunu beklermiş gibi bir hali vardı. Az önce uykusu olduğu halde uyumamaya çalışıyordu ama şimdi bunu söyleyince direk uyumuştu. Gülümseyip eve yeniden baktım.

''Zeliha Sultan bak ne buldum.'' Zeliha abla oturma odasında temizlik yaparken bana döndü. Elimdeki kediyi gördüğünde gülümsedi.''Ayy misafirimiz mi varmış?'' Başımı salayıp elimdeki kediye baktım. Büyük bir kediydi ve aşırı tatlıydı. Topuklu ayakkabı sesi geldiğinde kediyi kendime çekip arkamı döndüm. Ebru kucağımdaki kediyi görünce bağırmaya başlamıştı.

''Ayy! Götür o pis şeyi buradan!''

''Bak çok tatlı ama.''

''Nesi tatlı şunun. Pislik yuvası at dışarı!''

O zaman küçük olduğumdan ve Ebru evimize yeni geldiğinden hiçbir şey diyememiş dışarı bırakmıştım. Şimdi ise bu kucağımdaki yavruyu bırakmayacaktım.

''Seni bırakmayacağım Okyanus!'' Başımı dikleştirip eve yürümeye başladım. Okyanus'u rahatsız etmeden cebimden anahtarı çıkarttım ve kapıdaki yerine sokup çevirdim. Kapı açıldığında sessizce kapıyı ittim ve soldaki merdivenlere baktım. Evde ses falan yoktu. İçeri yavaşça girip kapıyı ses çıkartmadan kapattım. Parmak uçlarımla merdivenleri çıktım ve odama girdim. Kapıyı direk kitledim ve rahat bir nefes verdim. Okyanus'u yatağımın ortasına bırakıp camdaki yerime geçtim. Uç tarafta laptop vardı. Onu kendime çektim ve cebimdeki telefonu kulaklığı çıkartıp yanıma koydum.

Arkamdaki rafa bakabilmek için eğildim ve büyük kulaklığımı alıp önüme döndüm. Ayaklarımı bağdaş yapıp kulaklık girişini bilgisayardaki yerine taktım. Kulaklığı başıma takıp uçlarını kulağıma getirdiğimde Okyanus'a baktım. Hala uyuyordu. Önüme dönüp bilgisayardaki şifremi girdim. Önce Pera'nın Sensiz Ben şarkısını açtım ardından Google'ye girdim.

Öksüz yavru kedi bakımı yazıp araştırdım. Saat 5.30'da bu bilgisayarın başına oturdum. Şimdi ise saat 6.30'du. Yavru kediler için bayağı araştırma yaptım. Öncelikle bu yavrunun kaç haftalık yada aylık olduğunu bilmem lazımdı. Muhtemelen 2 haftalıktı. Ben okula giderken Okyanus'u ne yapacaktım? Kulaklığımı başımdan çekip çıkarttım ve kenara koydum. Arkama yaslanıp Okyanus'a bakmaya devam ettim. O an camdan gelen sesle yerimden sıçradım ve dışarı baktım. Sedat abi saçları dağınık üzerinde siyah şort ve lacivert tişörtle bana bakıyordu. Kediye baktığımda uyanmıştı ve etrafına bakıyordu. Kaşlarımı çatıp camı açtım ve Sedat abiye bakarak konuştum.

''Okyanus'u uyandırdın.'' Sedat abinin kaşları çatıldı.''Okyanus kim kız?'' birden gülmeye başladım.''Kedi.'' kaşları havalanıp bana bakmaya devam etti. İçeri bakıp kediye baktım. Bana bakıyordu. Sedat abiye dönüp sessizce konuşmaya devam ettim.

''Bekle geliyoruz.'' Başını salladığında camı kapatıp hızlıca Okyanus'un yanına gittim. Onu kucağıma alıp kapının kilidini yavaşça açıp başımı dışarı uzattım. Kimseler yoktu. Odadan çıkıp kapıyı kapadım.''Miyav!''

''Şşş.'' İşaret parmağımı dudağıma bastırdım. Bana öylece bakıyordu.''Bak sessiz olmamız lazım yoksa seni dışarıda bırakmak zorunda kalabilirim.'' Okyanus'tan ses çıkmayınca hızlıca merdivenler indim. Kapıyı açıp çıkacakken arkamdan gelen sesle olduğum yerde kaldım.

''Damla?'' Arkamı döndüğümde Zeliha abla bana bakıyordu. Ardından kucağımdaki yavruya kaydı.''Zeliha abla ben sana anlatacağım tamam şimdi bahçeye çıkamam lazım.''

''Nereye?''

''Sedat abinin yanına Okyanus'u anlatacam. Hatta sende gel.''

''Tamam sen çık anahtarı alıp geleyim.'' Başımı sallayıp dışarı çıktım. Sedat abi kaldığı küçük evin önünde sandalyede oturuyordu. Benim kucağımdaki kediyi gördüğünde gülümsedi. Hızlıca karşısındaki sandalyeye oturdum ve Okyanus'u bacaklarıma koydum.

''Bu çok tatlıymış.''

''Adı Okyanus.'' Başını kediye çevirdiğinde Okyanus Sedat abiye bakıyordu. Sedat abinin dudağının kenarı kıvrıldı.''Gözleri mavi olduğu için mi?'' Gülüp onayladım. Zeliha abla da yanımıza geldi. Üzerinde mor hırka vardı. Başında da aynı mor çiçeklerden oluşan bandana vardı

Sol çaprazımdaki sandalyeye oturdu ve direk konuşmaya başladı.

''Anlat bakalım nereden çıktı bu kedi?''

''Bir rüya görüp uyandım.Hava almak içinde dışarı çıktımda bu yavruyu gördüm.'' Okyanus'a baktığımda bana bakarak gözleri kapanıyordu. Gülümseyrek konuştum.''Uyu seni bırakmaya çıkmadım.'' Gözlerini kapattığında bende Sedat abiye ve Zeliha ablaya döndüm. İkisi de gülümseyerek kucağımdaki yavru kediye bakıyorlardı. İkisi de hayvan severdi ama Ebru sevmiyordu.

''Kızım ya anası varsa?'' Başımı Zeliha ablaya çevirdim. O görüntü gözlerimin ününe gelince gözlerim doldu.

''Annesini araba ezmiş.''

''Vah yavrucak!''

''Okyanus beni annesinin yanına götürdü. Yol kenarında başı kanlar içindeydi. Kollarının arasına girip yattı ya!'' Ellerimle gözlerimi sildim. Okyanus'a baktım. ''Ben bu yavruyu bırakamam. Oda annesiz bende. Belki birbirimizi iyileştiririz.'' Gülümseyerek karşımdaki iki insana baktığımda bana gülümseyerek bakıyorlardı. Ama Zeliha ablanın gözleri doluydu.Gülerek konuştum.

''Sakın ağlayayım deme! Yoksa bende ağlarım.'' Başını sallayıp gözlerini sildi.

''Ebru hanım eve bu yavruyu sokturmaz.'' Zeliha ablayı onayladım. Okyanus iki bacağımın üstünde öylece uyuyordu.

''Okuldan gelir gelmez veterinere götüreceğim zaten. O zamana kadar odama mı kitlesem?''

''Yok bu yavru miyavlar. Ebru duyarsa olmaz.'' Sedat abinin dediğine  hak verip onayladım.

''Bende kalsın. Murat beyi şirkete bırakıp eve geri geliyorum. Benim evde kalsın. Sen gelene kadar oyalanırız.'' Sedat abiye baktığımda onaylamam için bekliyordu. Gülümseyip onayladım.

''Kızım bu yavru sana çok iyi gelecek.'' Gülümseyerek Zeliha ablanın elini tutum.''Bilmem olabilir.'' Okyanus yeniden gözlerini açtı. Ayaklanıp etrafına baktı beni gördüğünde yeniden yatıp bana baktı.

''Ooo, siz çoktan birbirinize bağlanmışsınız.'' Gülümseyerek Okyanusu ellerime alıp havaya kaldırdım. ''Benimle kalır mısın Okyanus'um?''

''Miyav.'' Patilerini kaldırıp ses çıkarttığında hepimiz güldük.

''Damla yere bırak biraz yürü bakalım ne yapacak?'' Sedat abinin dediğiyle Okyanus'a baktım.''Bana küserse.'' Sedat abiye baktığımda başını iki yana salladı. Okyanus'u yere bırakıp biraz yürüdüğümde yere oturmuş öylece baktığını gördüm. Yere gizlerimi koyup gel gel yaptığımda koşarak üstüme atladı.

''Miyav.'' Gülümseyip sarıldım.

''Seni bırakmayacağım.''

Okul vakti yaklaştığından Okyanus'u Sedat abiye teslim edip odama çıktım. Diğer okul kıyafetlerimi giyip saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım. Önden iki tutam bırakıp aşağıya sarkıttım. Çantamıda hazırlayıp telefonumu kulaklığımı alıp evden çıktım. Durakta otobüs beklemeye başladım. Bir yandan da Cansu'ya mesaj atıyordum.

Cansu Erdem sınıfını değiştirdi bizim sınıfa geçti ve sen olmadığından benim yanıma oturdu sana başka yere oturur musun derse sakın bir yere gitme.

Anında mesajı gördüğünde gülümsedim. Her zaman yaptığı gibi mesaj yazmayarak aradığında gülerek açtım.

''Damla neler olmuş ya!''

''Kızım sakin! Bak lütfen diyorum Erdem'le oturamam.''

''Damla şuan bana doğru gülümseyerek geliyor.''

''Kim''

''Erdem.''

''Ne! Sakın derse kabul etme bak ne olur!''

''Damla çok ikna edici bakıyor. Neyse geldi kapattım.'' Bir şey diyemeden telefon kapandı. Yumruklarımı sıkıp söylenmeye başladım. Gelen otobüse binip boş yere oturdum ve Cansu'nun nasıl tepki vereceğini düşünmeye başladım.

Cansu...

''Cansu nasılsın?'' Damla kabul etme demişti ama ne yapacağımı bilemiyordum. Gülümsemeye çalıştım.''İyi sen?'' Elleri pantolonun cebindeydi. Rüzgar alnındaki koyu sarı kıvırcık saçlarını uçuruyordu. Gözlerinde ki anlamı söylemiyorum bile. Damla'nın Erdem'den hoşlandığını biliyordum ama bunun kendi fark etmesi lazımdı. Sanırım fark etmeye başlamıştı bu yüzden Erdem'den kaçıyordu.

''İyi. Senden bir şey isteyebilir miyim?'' Yutkunup başımı aşağı yukarı salladım. Gazamız mübarek olsun!

''Damla demiştir belki ben sınıfımı değiştirip sizin sınıfa geldim.''

''Biraz önce dedi.'' Ağzımdan çıkan şeyle gözlerim kocaman olmuştu. Birden sırıtmaya başladım. ''Yani biraz önce demedi. Çok önceden dedi. Evet öyle.'' Gülümsediğinde gülümsedim.

''Peki öyle olsun. Senden isteğim bir şekilde bugün başka bir yere oturabilir misin? Dün Damla'ya bazı şeyler dedim. Kesin benden kaçacak.'' Kaşlarmı çatıp takıldığım yeri sordum.

''Ne dedin?''

''Sana demedi mi?''

''Yoo!'' Gülümseyip dudaklarını birbirine bastırdı. Elleriyle ensesinde ki saçlarla oynadı. İnşallah aklımdan geçenleri demiştir.

''Yoksa sen... seni seviyorum mu dedin?''

''Yok be kızım öyle demedim...''

''İma ettin!'' Diyerek sözünü böldüğüm de gülmeye başladım. Ben gülünce o da gülümsedi. ''Yani sayılır.''

''Ayy! Yerim senin olsun. Çünkü ben biliyorum Damla'da senden hoşlan...''

''Ciddi misin?'' Ağzım açık kalmıştı. Lütfen bana söylemediğimi söyleyin. Bir adım geri attım ve ellerimi önümde sallarken yüzümde telaşlı bir gülümseme vardı. ''Yok hoşlanmak değil! Yani seni arkadaş gibi görüyor. Benim gibi senide yakın görüyor. Ay sen nereden çıkarttın onun senden hoşlandığını. Tamam sen hoşlanıyor olabilirsin ama o...''

''Cansu?'' Susup Erdem'e baktım. Karşımda gülerek ellerini sakin olmamı söyler gibi sallıyordu. ''Sakin ol! Telaş yapma.''

''Ben yerimi vermiyorum. Çünkü yarın gelmeyeceğim. Neden? Çünkü Damla beni kesecek.'' Tam gidecekken kolumdan tutup döndürdü.

''Cansu kimseye demeyeceğim merak etme ama sen bence başka yere otur. Damla kesin seni sorguya çekecek.Ağzından kaçırırsın.'' Bir kaç saniye sustu ardından gülerek konuştu.'' Bence kesin kaçırırsın bu yüzden başka yere otur.''

''Tamam heycanlanınca her şeyi söylüyor olabilirim ama bu kadar da salak değilim.'' Deyip gözlerimi kıstım. Erdem içten bir gülümsemeyle gülüp ardından konuştu. ''Tamam sen benimde dostumsun gerçeği söyleyeceğim. Damla'ya dün çok fazla şey söyledim. Sanırım onu üzdüm ve o da ağladı. Bugün konuşmamak için benden kaçacağına da eminim. Tenefüsler de kaçsa bile derste onu yanımda tutabilirim. Lütfen.'' Derin nefes aldım.

Damla seni öldürür! Ama izin verirsem belki sevgili olacaklardı. Ne yapacaktım ya?

''Sınıftan kimseyi tanımıyorum. Bu yüzde Damla ile oturuyorum.''

''Güldürme beni Cansu sen bütün sınıfı çok iyi tanıyorsundur eminim.''

''Ya boş yer yoksa.''

''Mert'in yanı boş.'' Kaşlarımı çatıp başımı geri çektim.''O çocuk hiç konuşmuyor. Sıkılırım yanında.''

''Bir günlük be kızım.'' Oflayıp onayladım.

''Oley be!'' Sevinerek geri çekildiğinde gülümsedim. Bence bu çocuk avukat olmalıydı. Çok kolay ikna ediyordu. Bütün davaları kazanırdı eminim.

Damla...

Otobüsten indiğimde kulaklarımdaki kulaklığı çekip elimle doladım. Telefondan şarkıyı kapatıp telefondaki kablosunu da çektim ve telefonla kulaklığı birbirinden ayırmış oldum. Acaba Cansu ne yapmıştı? Gelirken mesajlar atmıştım ama cevap vermemişti. Okulun bahçe kapısından geçtiğimde etrafa bakındım. Cansu gözükmüyordu. Önüme döndüğümde olduğum yerde kaldım. Erdem Mert ile okulun kapısından iniyorlardı. Erdem etrafa bakarken beni gördü. BENİ GÖRDÜ! Dakika bir gol bir.

Etrafa bakındım belki birini görür de yanına giderim diye ama öyle konuşacak birini de bulamadım. Mecbur Erdem'e doğru yürümeye başladım.

''Damla!'' Başımı sola çevirdiğimde Semih'in bana geldiğini gördüm. Tamam kabul Erdem'den kaçıyordum ama Semih ile gidip Erdem'den kaçmam için Semih geldiyse bu konuda Erdem'i seçerdim.

''Biraz konuşalım mı?'' Bütün vücudumla Semih'e döndüm.

''Bak Semih artık şu konu kapansın.'' Birden gülümsedi.''Bende kapansın istiyorum.''

''O zaman bana yaklaşma. Benle konuşma. Hatta sen beni görmezden gel. Bu konuda kapansın.''

''Hayır Damla ben senle arkadaş olmak istiyorum.''

''Ama ben istemiyorum.''

''Damla?'' Başımı sağa çevirdiğimde Erdem'in yanımda olduğunu fark ettim. Cidden flimlerde ki gibi bir an yaşıyordum ve bu hiç heyecan verici değildi.

''Bir sorun mu var?'' Erdem'in sorusuna 'Hayır' diye cevap verecektim ama Semih konuşmaya başlamıştı.

''Sen kimsin de sürekli Damla'nın peşindesin?''Semih'e kaşlarımı kaldırarak baktım ve Erdem'in konuşmasını beklemeden ben konuştum.

''Sana ne!''

''Damla siz bununla sevgili misiniz?'' Semih'in küçümser gibi konuşmasına gıcık olmuştum ve resmen bana karışıyordu. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda ne yaptığının farkına yeni varıyordu ama çok geçti.

''Birincisi sen bana hesap sorup karışamazsın! İkincisi ya sevgilim ya arkadaşım seni ilgilendirmez!'' İkisinin arasından geçerken Erdem'in Semih'e çok kötü baktığını gördüm. Bugün kimseyle uğraşmak istemediğimden İkisinin arasından geçip gittim. Ne yaptıkları ya da birbirlerini yeyip yemediklerini bile düşünmeden sınıfıma girdim. Cansu burada da yoktu. Neredeydi bu kız?

Sırama geçip çantamı bıraktığımda sınıfa Cansu girdi. Cansu beni gördüğü gibi dışarı çıktığında kaşlarımı çattım. Çantayı sandalyeye bırakıp koşturarak peşinden çıktım. Hızlı hızlı gidiyordu. Koşarak kolundan tutup çevirdim.

''Kızım niye benden kaçıyorsun?''

''Damla vallaha çok özür dilerim.'' Kolunu bırakıp sağ elimle gözlerimi kapattım. Elim gözlerimde iken konuştum.''Bana Erdem'in teklifini kabul ettim deme.'' Gözlerimi açtığımda ellerini arkasına atmış ayağının ucunu zeminde sağ sola döndürüp yere bakıyordu. Bu yaptım demek oluyordu.

''Of Cansu nasıl yaptın bunu?'' Başını kaldırıp konuşmaya başladı.

''Ya çok ikna edici konuşuyor.''

''Ne dedi de seni ikna etti?'' Bakışlarını kaçırdığında kaşlarımı çattım. Birden bana dönüp gözlerime bakarak konuştu.''Ya bakması yetiyor ya!'' Göz devirdim.

''Of Cansu! Ne yapacağım ben?''Koluma girip yürümeye başladığında bende yürümeye başlamıştım.''Sen neden kaçıyorsun bana onu söyle.'' Başımı ona çevirdiğimde kaşları havada gülümsüyordu. Bakışlarımı kaçırdım. Merdivenlerin yanından geçmiş koridorda yürümeye devam ediyorduk.

''Damla bir şey olmuş anlat!'' Kulağımın dibinde heyecanla ve bağırarak konuşmasıyla kolumu ondan kurtardım. Yan yana yürürken düşünmeye başladım.

Beni de dünyana al beraber bütün zorluklara göğüs gerelim. Olur mu?Eğer hala arabada konuştuğumuz gibi benim üzüleceğimi düşünüyorsan düşünme. Ben üzülmeye de razıyım. Bunca yıl sen mutsuz olmuşsun daha mutluluk benim neyime yarar. İzin ver yanında olayım!

''Ya nasıl anlatayım bilemedim.''

''Dediklerini de ben değerlendiririm.'' Cansu'ya ciddi misin der gibi baktığımda göz devirdi. ''Hadi ya!''

''Of tamam be!'' O an zil çaldığında ben gülerken Cansu saydırıyordu. ''Kızım zilin ne suçu var.'' Kaşları çatık sinirli bir şekilde bana döndü.

''Aynen sen neden geç geldin?''

''Hayda! Söz tenefüste anlatacağım. Her ayrıntısıyla.'' Kolumu omzuna atıp sınıfımıza doğru yürürken bana evdeki Okyanus gibi baktı.''Söz mü?'' gülümseyerek ''Söz.'' Dedim.

Sınıfa geldiğimizde Fatih hocada yeni sınıfa girmişti. Tam yerime geçecekken benim yerimde Erdem'in olduğunu gördüm. Gülümseyerek göz kırptığında kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım. Erdem'in yanına geçip oturduğumda yan taraftaki sırada Cansu oturuyordu. Yinede yan yana gibiydik. Onun yanında da Mert. Gülümseyerek önüme döndüm. Mert konuşkan değildi. Cansu çok konuşkandı. Fatih hoca güldüğümü görmesin diye yan tarafa döndüm. Böylelikle Erdem görmüş oldu.

''Ne oldu?'' O da sırıtarak bakıyordu. Ses çıkartmadan gülerek konuşmaya başladım.

''Tamam oturdun buraya da Cansu için hiç iyi olmamış.'' Kaşlarını çatıp Cansu'ya baktığında bende döndüm. Defterini sıkıntıyla karalıyordu. Erdem'in gülme sesi geldiğinde ona dönecekken Fatih hoca buraya baktığından masadaki çantamdan defterlerimi çıkartmaya başladım.

''Arkadaşlar defter kitapları çıkartmayın, yer değişikliği yapacağım.'' Ben hocaya bakakalırken bütün sınıf ses olmuştu.

''Yaa hocam biz böyle iyiydik.''

''Evet hocam.''

''Hayır hocam değiştirin.'' Her kafadan ayrı ses çıkıyordu. Bakışlarım Cansu ile buluştu. Ardından onun yan sırasındaki Deniz'e baktım. Erdem'e bakıyordu. Erdem'e döndüm. Semih'e bakıyordu. Semih bana bakıyordu. Herkes birbirine bakıyordu.

''Evet, Çiğdem ve Ebrar siz benim önümdeki sıraya.'' Ebrar yanındaki arkadaşını bıraktığından oflayarak yerine geçti.

''Semih'le yan yana gelirsen?'' Erdem'e döndüğümde bana bakıyordu. ''Onun yanında oturmam hocaya söylerim.'' Gerilen yüzünde tebessüm oluştu. Peki Deniz ile Erdem oturursa! Cansu'ya baktığımda sanki ona baktığımı anlamış olacak ki bana baktı.

''Hiç iyi olmadı.'' Başımla onayladım. ''Erdem.'' Cansu, Erdem ve ben aynı anda hocaya döndük. ''Buyrun hocam.'' Hoca eliyle gel işareti yaptığında Erdem'e döndüm. Buruk bir şekilde tebessüm edip çantasını aldı ve yerinden kalktı. ''Damla sende kalk.'' Fatih hocaya baktım. Ardından Erdem'e dudağının kenarı kıvrılmıştı. Hadi Erdem sevindi anladık da ben neden sevinmiştim?

Çantamı sağ omzuma attım ve defterimi kitabımı alıp ayağa kalktım. Cansu da gülümseyerek bana bakıyordu. O an bende gülümsedim ama hemen toparladım.

''En son sıraya.'' Cam kenarındaki en son sırayı gösterdiğinde Erdem ile yeni sıramıza ilerledik. Erdem cam kenarına geçip beni iki sıranın arasında bırakmıştı.

''Oraya ben otursam.'' Bana bakıp gülümsdi.''Ben uyuyacağım ama.''

''Uyuyacağın zaman değiştiririz. Ben burada oturamam.'' Tam konuşacakken bakışları bir yere takıldı. Arkamı dönüp yan sırama baktığımda Semih'in sırıttığını gördüm.

''Gel!'' Başımı Erdem'e çevirdim. Yanıma gelip geçmem için yol verdiğinde gülmemek için dudağımı ısırdım. Ben cam kenarına oturduğumda Erdem de yan tarafıma oturdu.

''Uyuyacağın zaman değiştiririz.''

''Yok burada uyurum.'' Dediğinde gülmeye başladım. Bana neden gülüyorsun der gibi bakınca dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı kaçırdım.

''Damlaa!'' Başımı kaldırdığımda Cansu'nun bana gülerek geldiğini gördüm. Ben de gülümsedim. ''Ben de geldim.'' Güldüm.

''Hoş geldin.'' Hemen benim ön tarafıma oturdu. Yanına da Mert oturdu. ''İşte şimdi oldu.'' Erdem'e baktım.''Ne oldu?''

''Biz bence böyle süper dörtlü oluruz.'' Hepimiz birbirimize baktık. Mert'i bilirdim. Sessiz kendi halinde hep şarkı dinliyordu. Tabi konuşmadığımdan nasıl biri olduğunu tam bilmiyordum.

''Olabilir.'' Cansu'nun dediğini başımla onayladım. Bakışlarım Erdem'in yan tarafına takıldığında Deniz ve Semih'in bize baktığını gördüm. Gülümsemem yüzümde solmuştu. Erdem gülümseyerek bana döndüğünde ona bakmadığımı anlayıp baktığım yere baktı. O an Deniz gülümseyerek bakmıştı Erdem'e. Önüme dönüp arkama yaslandığımda Cansu'da bakışlarını onlardan çekip bana baktı.

''Şimdi bunlarla yan yana mıyız?'' Derin nefes verip onayladım. Erdem yerinden kalktığında ona baktım. Bize bakmadan hocanın yanına gitti ve Fatih hoca ile konuşmaya başladı. Hoca bir ara bize dönüp baktı. Ardından Erdem'in omzunu sıkıp gülümsedi. Erdem gülümseyerek yanımıza gelirken hocada geliyordu. Erdem'e bakıp başımı iki yana salladım. 'Ne oldu?' der gibi. Göz kırpıp gülümsediğinde iyi bir şey olduğunu anlayıp gülümsedim.

''Siz dörtlü orta tarafa gelin. Sizde buraya.'' Hocanın önündeki sıranın bir arkasına Cansu ve Mert. Onların arkasına da Ben ve Erdem oturmuştuk. Semih ve Deniz'de bir sıra yana kaymışlardı. Erdem'e dönüp gülümseyerek sordum.

''Ne dedin de değişirdi?''

''Özel.'' Gözlerimi kısıp baktım. ''Özel?''

''Hı hı.''Göz devirip önüme döndüğümde Erdem'in gülüşü kulaklarımı doldurdu. Özelmiş! Ne dedi de değiştirtti acaba' Oturduğumuz yeri beğenmediğimizde Fatih hocaya söylesek de değiştirmezdi ama Erdem ne dediyse dördümüzün de yeri değişmişti.

''Damla.'' Omzumdan sarsılmamla kendime geldim. Camdan dışarıya bakarken dalmıştım. Cansu'ya döndüğümde sınıftakilerin dışarı çıktığını gördüm. Sanırım zil çalmıştı.

''Hadi zil çaldı hala dışarı bakıyorsun.'' Başımı sallayıp ayağa kalktım. Erdem'in bana baktığını sezip ona döndüğümde göz göze geldik. İkimizden de ses çıkmayınca cam ve sıra arasındaki boşluktan geçtim. Cansu ile okulun bahçesine çıktığımızda beni bir yöne doğru çekelemeye başladı.

''Kız yavaş!''

''Damla her şeyi anlat.'' Gülümseyerek bir ağacın altındaki banka oturduk. Karşımız güneşken burası gölgeydi. Cansu'da yanıma oturup bana döndü. Anlatmaya başladığımda heyecan falan yoktu. Bildiğimiz aile kavgaları anlattığım gibiydi ama işin içine Erdem girince ve onun dedikleri aklıma geldikçe içimdeki ateşin üstüne resmen mazot döküyorlardı.

'' Ben sonra her zamanki yerime cama oturdum ve telefonla konuştuk. Babam onlara gitmiş Enes abi ile dışarı çıkmışlar falan sonra bu konuşma çok değişik yerlere gitti.''

''Aşka mı?'' Cansu bu soruyu büyük bir heyecanla sormuştu. Gözümü kısıp başımı iki yana salladım 'Yani' der gibi.

''Bana dedi ki...Beni de dünyana al beraber bütün zorluklara göğüs gerelim. Olur mu? Ben o an bir şey diyemedim.''

''Kızım sen kendinde misin?'' Kaşlarımı çatıp elimi yanaklarıma bastırıp sıcaklığın olup olmadığını hissetmeye çalıştım. ''Kötü mü gözüküyorum? Ateşimde yok.''

''Öyle değil.'' Kaşlarımı daha fazla çatıp ellerimi yanaklarımdan çektim ve yumruğumu hafifçe omzuna vurdum.''Niye korkutuyorsun o zaman. Şu zehirlenme olayından sonra kendimi sürekli hasta sanıyorum.'' Bakışlarımı bahçede gezdirirken Cansu yanaklarımdan tutup başımı ona çevirdi. İçten bir gülümseme ile bana bakıyordu.

''Damla Erdem ne demek istemiş.''

''Ne ne demek istemiş? Ona soğuk davranmama mı istiyor işte sana nasıl davranıyorsam öyle olmamızı istiyor.'' Cansu gülerek ellerini çekti. ''Ah be kızım! Sen zekisin hemde aşırı zekisin ama aşk konusunda yerlerdesin. Çocuk sana resmen ilanı aşk etmiş.'' Kaşlarım havalandı. Tamam bunu hissetmiş olabilirdim ama emin değildim. Hem bunu başkasından duymak gerçekten tuhaftı.

Kendimi toparlayıp gülmeye başladım. Daha doğrusu yüzümün o halini görmemesi için gülüyordum. Kendimi gizliyordum anlayacağınız.

''Saçmalama Cansu.''

''Asıl sen kör olma! Derste yerler değişti. Semih yanındaydı yanında! Erdem seni geriye atıp onun yanına geçti sonra gidip komple yer değiştirtti. Sence bunlar arkadaşça mı?'' Cansu'ya öylece baktım. Şu an gülemiyordum çünkü dedikleri doğruydu. Kafamdaki soruların cevaplarını başkasından duyuyordum. Eğer hala arabada konuştuğumuz gibi benim üzüleceğimi düşünüyorsan düşünme. Ben üzülmeye de razıyım. Bunca yıl sen mutsuz olmuşsun daha mutluluk benim neyime yarar. İzin ver yanında olayım! Erdem beni seviyor muydu yoksa sadece hoşlanıyor muydu?

''Başka ne dedi?'' Cansu'nun sesiyle irkilip ona döndüm. Düşünceli ve bütün duvarlarımı kırmış bir şekilde konuşmaya başladım.

''Cansu ben çok dağıldım!'' Cansu buruk bir şekilde gülümsedi. Ben de devam ettim.''Annemin öldüğü zamanlardaki gibiyim. Kafamda tek bir soru var. 'Şimdi ne olacak?' çok dağıldım yaa!'' Diyerek dirseklerimi dizlerime dayayıp ellerimle yüzümü kapattım.

Gerçekten çok dağılmıştım! İlk baş annemin gidişinde böyle dağılmıştım ve zor toparlanmıştım. Köye Muğla'ya gitmiştik. Şimdi ise yine dağıldım. O zaman annesizlikti şimdi kendi içimdeki sorunlardı. Ne yapacağımı bilemez durumdaydım. Düşünüyor ama bir çözüm bir çıkış bulamıyordum.

''Damla Erdem geliyor.'' Başımı birden kaldırıp önümdeki bahçeye baktığımda Erdem ile göz göze geldim. Benden oldukça uzaktaydı ve yanında Mert vardı. Başıklarımı kaçırıp Cansu'ya döndüm. O da telaşlı bana bakıyordu.

''Ne yapacağız'' Omuz silkip.''Hiçbir fikrim yok.'' Dediğinde önüme döndüm. Erdemler çok yaklaşmıştı ve o zaman Cansu'dan iki kelime duydum.''Rol yap.''

''Kızlar sınıftan kaçar gibi çıktınız.''İki elimi de bankın uç kısmına yaslamış ve ayağımın ucuyla yerdeki otlarla oynuyordum. Kısacası konuşmamak için ve onunla göz göze gelmemek için... kaçıyordum.

''Damla'ya bir şey anlatmam lazımdı da.''

''Damla?'' Derin nefes alıp verdim ardından yutkunarak başımı kaldırdım. Başını yana yatırmış o deniz gözleriyle bana dikkatlice bakıyordu.

''Biraz konuşalım mı?'' Gözlerimi kırpıştırarak baktım.''OLMAZ.'' Cansu'nun ani çıkışıyla bütün dikkat ona yönelmişti. ''Neden?'' Erdem'in ikinci sorusuyla Cansu yandan bana baktı. Ne diyeyim der gibi kaşlarını hafif çatmış ve başını hafifçe iki yana sallamıştı.

Bende hafif kaşlarımı çatıp başımı sola yatırıp omuz silktim. Cansu hemen toparlayıp konuşmaya başladı.

''Çünkü çok acil bir şeyler söylemesi lazım.'' Önüme dönüp arkama yaslandım ve Erdem'e baktım. Cansu beni şu halde kesinlikle yanından göndermezdi o yüzden rahattım.

'' Tamam söylesin bizimde konuşmamız gereken bir konu var.'' Kaşlarımı havaya kaldırıp Erdem'e baktığımda gülümseyerek karşılığını vermişti.

''Bence öyle bir konu yok! Hem Cansu'nun ki çok acil.''

''Ne gibi acil?''

''Özel!'' diyerek tek kaş kaldırarak ona gönderme yaptığımda gülmeye başladı. Bende gülmemek için resmen kendimi sıkıyordum. Erdem yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana bakarak konuştu.

''Damla sen varya...!'' Gülümseyerek omuz silktim ve etrafa bakınmaya başladım.

Zil çalmasıyla sınıfa girmiş ve derse başlamıştık. Şu anda son dersteydik ve bu gün gerçekten çok yorucu geçmişti. Şu anki dersimiz Biyoloji. Elimdeki kalemi sallayarak tahtaya bakıyordum. Emine hoca tahtaya bir şeyler yazıyordu. O an Erdem başını sıraya koyduğunda başımı ona çevirdim. Yüzü bana dönük ve gözleri kapalıydı. Kalemi sallamayı kesip sesizce konuştum.

''Gerçekten uyuyacak mısın?'' Gözlerini açıp bana baktı.

''Kızım birazdan araba süreceğim.'' Başımı iki yana sallayıp.''Eee!'' dedim.

''Esi beynim yoruldu dinlenmem lazım.''

''Arabayı beynin değil vücudun sürüyor.''

''O vücudu da beyin yönetiyor.'' Diyerek göz kırptı. Doğru bir şey dediğinden göz devirip önüme döndüm.

''Doğruyu söylesene uyumamı istemiyorsun çünkü canın sıkılıyor.'' Dudağımın kenarı kıvrılmıştı bu söylediği yüzünden. Ona dönüp gülümseyerek konuştum.

''Evet uyumanı istemiyorum ama canımın sıkıldığından değil akıllım tıpı kazanman için çok çalışman lazım bu yüzden.''

''Tıp işte ben kazanırım onu.''

''Yalnız sınavda sana o alanla ilgi sorular değil tahtadaki soruları soruyorlar.'' Başını kaldırıp tahtaya baktı ardından geri yatıp bana bakmaya devam etti.

''Sen beni çalıştırırsın.'' Diyerek gülümsediğinde gülümseyerek tahtaya baktım. Hoca hala yazıyordu ardından Erdem'e baktığımda bana bakarak gülümsüyordu. ''Sen bu dersi dinlemediğin sürece çalıştırsam da hiçbir şey öğrenemezsin.'' Dediğimde gülümseyerek gözlerini kapattı. O an bir ses duyuldu.

''Erdem?'' Erdem gözlerini açıp bana baktı. Yalvarır gibi konuşmaya başladı.'' Lütfen bana bu sınıfta bir Erdem daha olduğunu söyle!'' dediğinde gülerek başımı iki yan salladım. ''Maalesef tek ve tek Erdem sensin.'' Dudağını ısırarak başını kaldırdı. Hoca sinsi bir gülümsemeyle bakıyordu.

''Buyurun hocam.''

''Gel bakalım şu ilk soruyu çöz.'' Tahtadaki ilk soruya baktım. Soru en uzunlarıydı ama çözülemeyecek gibi değildi. Erdem yerinden kalkıp tahtaya emin adımlarla gitti ve hocadan kalemi alıp soruyu çözmeye başladı. 10 dakikanın ardından Erdem soruyu çok güzel bir şekilde çözmüştü. Hocaya - soruyu çözmenin artistliğiyle – kalemi verip yanıma oturdu.

''Yalnız hocayı şoka uğratmış olabilirsin.'' Dedim sessizce gülümseyerek başıyla onayladı. Diğer soruları hoca kendisi çözmüştü birde deftere geçirmiştik. Zil çaldığında eşyalarımızı alıp sınıftan çıktık. Okulun bahçesinden de çıktığımızda kapının önünde durmalarıyla bende durdum.

''Hadi kahve içmeye gidelim.''

Cansu hepimize bakıp heyecanla cevap bekliyordu. ''Olabilir.'' Mert elleri cebinde onayladığında Cansu Erdem ve bana baktı.

''Olur.''

''Ben gelemem.'' Hepsinin bakışları bana döndü. ''Neden?'' Cansu'ya döndüğümde tek kaş kaldırmış bana bakıyordu. Bir an Mert ile göz göze geldik. Bakışlarımı yeniden Cansu'ya çevirdim. Cansu kesin yine her zaman yaptığım gibi fazla arkadaşla kalabalığa girmek istemediğimi düşünüyordu. Konuşmak için dudaklarımı araladım ama benden önce başkası davranmıştı bende dudaklarımı yeniden birbirlerine değdirmek zorunda kaldım.

''Eğer benden rahatsız oluyorsan ben...''

''Yok hayır öyle değil!'' Mert yanlış anlamıştı. Onunla göz göze geldiğimizde onun yüzünden gitmediğimi sanmıştı ama hiç alakası yoktu. ''Evde beni bekleyen küçük minik biri var.''

Mert ile daha yeni yeni konuştuğumuzdan pek tahmin edebilecek gibi durmuyordu. Erdem ve Cansu'ya baktım. Erdem gülümsüyordu. Sanki biliyordu. Cansu ise merakı katlanmış bir şekilde hemen söylememi gözleri ile ifade ediyordu. Aklıma evdeki ufaklık gelince gülümsedim.

''Yavru bir kedi buldum. Onu veterinere götürmem lazım.''

''Kedi mi? Nereden buldun kızım onu?''

''Bu sabah saat 5'de uyandım. Hava almak için dışarı çıktım. Bahçede o yavru kediyi gördüm. Kedi beni başka bir kedinin yanına götürdü. Büyük kedinin üstünden araba geçmiş sanırım o da yavrunun annesi.''

''Yaa!'' Cansu'nun yüzü düşmüştü. Pardon hepsi üzülmüştü. ''Sen o yüzden ağladın!''' Kaşlarımı kaldırarak yanımdaki Erdem'e döndüm yere bakarak konuşmuştu. Ona baktığımı anlayıp bana döndüğünde tek gözünü kıstı.

''Ups! Dışımdan söyledim değil mi?'' Başımı aşağı yukarı yavaşça salladım.''Söyledin.''

Sabah o da mı uyanıktı? Beni kediyle görmüştü. Neden uyanmıştı? Tam Erdem'e dönüp soracaktım ki Cansu konuşunca ona döndüm.

''Adını koydun mu?''

''Okyanus.''

''Okyanus.'' 

Erdem ile göz göze geldiğimizde kaşlarımı çattım. O benim aksime şirince sırıttı.''Konuşacağız bunu!'' dediğimde göz kırpıp önüne döndü. Dudağının kenarı hala kıvırık duruyordu. Onu gülümserken görünce benimde dudaklarım kıvrılıyordu.

''Neyse benim eve gitmem lazım sonra konuşuruz.'' Dediğimde Cansu başı ile onayladı. Cansu'ya yaklaşıp yanağından öptüm. Ardından yanlarından geçip görüşürüz dedim. Otobüs durağına ilerlerken Erdem'in seslenmesiyle durdum.

''Araba var.'' Diyerek yolun diğer kenarındaki arabasını gösterdi. Arabayı ilk defa inceliyordum. Evet birkaç kez binmiştim ama incelememiştim. Arabalardan pek anlamadığımdan sadece Siyah ve BMW olduğunu görüyordum. Erdem'e döndüğümde arkasında evet dememi heyecanla bekleyen Cansu'yu görmezden gelmeye çalıştım.

''Otobüse binmek mi yasaklandı?'' Dedim ciddi bir şekilde. Mert arkada gülerek dudağını ısırdığında Erdem sadece tebessüm ederek bana bakıyordu.

''Hadi Damla aynı yere gidiyoruz.'' Sesinden bir çok şey çıkartabiliyordum. Mesela 'İstesen de istemesen de sonunda yine bineceksin beni zorlama' gibi. Oflayıp arabaya doğru ilerledim. El çırpma sesi geldiğinde arkamı döndüm.

Erdem ve Cansu yan yanaydı. Onlara tam dönüp tek kaş kaldırıp, işaret parmağımı sallayarak konuştum.

''Bana bakın siz grup mu oldunuz!?''

Erdem ve Cansu birbirlerine bakıp ardından bana döndüler. Onların arkasında olan Mert ise hala gülüyordu. İçimden bir ses 4 kişi harika zamanlar geçireceğiz diyordu.

''Yooo!'' İkisi de aynı anda konuştuğunda grup olduklarını anlamıştım ve omuzlarımı indirip başımı yana eğdim ve onlara bakmaya başladım. Aslında pek belli olmasa da şu anda gülümsüyordum. Cansu Erdem'i itip yanıma geldi.

''Sen beni kardeşimsin o,'' Erdem'e döndüğünde göz göze geldiler. Cansu'ya baktığımda Erdem'e bakıp omuz silkti ardından bana döndü ve gülümseyerek ''Sadece arkadaş.''dedi. Kaşlarımı kaldırıp gülümseyerek konuştum.

''İş birlikçi bir arkadaş öyle değil mi?'' başını sallayıp ''Öyle.'' Dedi ardından başını kaldırıp bana baktı.''Yok iş birlikçi değil.'' Mert sesli gülmeye başladığında Erdem karnına dirseğini geçirdi. Cidden çok eğleniyordum. Cansu telaşlanınca her şeyi anlatıyordu. Bu durumunu kullanmayıp arkamı döndüm ve arabaya ilerlemeye başladım. Bir yandan da gülüyordum. Arabaya yaklaştığımda kapıları açıldı gülümseyerek sürücü koltuğunun yanında yerimi aldım. Erdem de hızlıca yanıma gelip oturdu. Araba çalıştığında Mert ve Cansu çoktan gitmişti.

Okulun sokağından çıkıp eve gidilen yola girdi. Ben ise daha fazla bekleyememiş merak ettiğim soruyu sormuştum.

''Sabah,'' başını kısa bir saniye bana çevirdiğinde ben yola bakıyordum. ''Ne kadarını gördün?'' Yutkunup ona döndüğümde arabanın iki camını da sonuna kadar açtı ve boynundaki okulun kravatını çıkarttı tabi iki üç düğmesini de açıkta bıraktı.

''Sabah nedense birden uyandım. Geride uyuyamayınca kendime kahve yapıp odama döndüm. Camdan dışarısını izlemeye başladığımda evden seni çıkarken gördüm.'' Başımı önüme çevirdim. Yani her şeyi görmüştü.

''Anladım.''

Bir süre sessizlik oldu aramızda. Yol oyunca ben başımı koltuğa yaslamış sağımdaki camdan dışarısını izlerken Okyanus'u düşünmüştüm.Evde kim bilir ne yapıyordu. Sedat abi onu kendi evinde tutacağını söylemişti ama Ebru onu da orada görse attırırdı ve ardından 'Sana verdiğimiz küçük bir evi birde kediyle mi pisletiyorsun.' diye bağırırdı.

Gözlerimi kapatıp aklıma gelen bu düşüncelerin olmaması için dua ettim.

''Damla.'' Başımı Erdem'e çevirdim. Uzun süredir konuşmuyorduk ve neredeyse eve gelmiştik. ''Eğer Okyanus ile ilgili bir sorun çıkarsa yani evde bir şey olursa bana getirebilirsin.''Evin önünde arabayı durdurduğunda ona bakmaya devam ediyordum. Gülümseyip onayladım.

''Eve bıraktığın için saol.''

''Veterinere de beraber gideceğiz.'' Kemerimi çıkartırken ona baktığımda gülümsüyordu. ''Yok ben...''

''Reddedildi! Okyanusu alıyorsun ve doğrudan doktora.'' Gülümseyerek onayladım. Ardından kemerimi çıkartıp arabadan indim. Evin kapısına bakıp derin nefes aldım. Elimdeki çantayı sıkıca tutuyordum. Omuzlarımı dikleştirip karşıdan karşıya geçtim ve bahçenin demir kapısını açıp içeri girdim. Eve doğru yürürken Soldaki Sedat abinin kaldığı eve baktım. Okyanus ile bahçede oynuyorlardı. Gülerek yanlarına ilerlemeye başladım.

Sedat abi Okyanus'un karşısında elinde bir lazer ve yere tutuyordu. Okyanus'da onu yakalamaya çalışıyordu. Beni Sedat abi fark ettiğinde ışığıda oynatmayı bırakmıştı. Okyanus ışığın üstüne patisini koymuştu ama patisinin üstünde ışık hala duruyordu. Diğer patisini de onun üzerine attı ama ışık hala duruyordu. İnsaların oynadığı el kızartma oyununu Okyanus tek başına oynuyordu.

Onun bu haline güldüğümde Sedat abi ışığı kapattı. Okyanus ise patilerini kaldırıp ışığa bakmıştı ama bu sefer ışık gerçekten yok olmuştu.

''Okyanus.'' Başını bana çevirdi. Ya ismine alıştı ya da sesime. Dizimi çime bastırdığımda koşarak bana doğru gelmeye başladı. Çantamı yanıma bıraktığımda patilerini iki dizime de koymuş çıkmaya çalışıyordu. Gülerek onu ellerimin arasına alıp havaya kaldırdım.

''Özledin mi beni?''

''Miyav.'' Gülmem arttığında Sedat abide gülüyordu. ''Bende seni çok özledim.'' Kolumu kendime çekip Okyanusu kalbimin olduğu tarafa koydum. Başını göğsüme yaslayıp gözlerini kapattığında gülümseyip çantamı da alıp ayağa kalktım.

''Siz çok bağlandınız.'' Sedat abiye baktığımda gülümsedim.''Öyle oldu sanırım.''

''Gidelim mi veterinere?''

''Ee! Aslında Erdem bekliyor onunla gideceğiz.'' Kaşları birden havalandı. Ardından kendini toparladı.''Bu harika bir şey ama biraz şaşırtıcı.'' Gülerek başımı salladım. Okyanus'a bakarak konuştum. ''Bu aralar bir çok kişi girdi hayatıma ama hepsinin yeri ayrı. Neyse benim bir eve girmem lazım.'' Okyanus'u ellerime alacakken gözlerini açıp miyavladı.

''Yerin rahat mı?''

''Miyav.'' Gülerek eve doğru ilerlemeye başladım. ''Peki o zaman.'' Evin kapısına giden taşlı yola çıktığımda evin kapısına baktım. Bence şimdi kargaşa çıkartmaya gerek yoktu sonra çıkartabilirdik. Bu yüzden arkamı dönüp bahçe kapısından çıktım. Erdem'in arabasının kapısını açtığımda bir şarkı açmış ve telefonuna bakıyordu. Arabanın kapısı açılınca başı bana döndü. Gülümseyerek Okyanus'u ona uzattım.

''Benim eve gitmem lazım hemen gelirim. Bir de bende kafes yok ama sorun olur mu?'' Gülümseyerek Okyanus'u aldı. ''Ay sen ne kadar şekersin. Yok önemli değil.'' Gülümseyip kapıyı kapattım. Hızlıca bahçe kapısını açıp bahçeye girdim. Eve geldiğimde mutfakta kimse yoktu. Bu yüzden zile bastım. Kapı hemen açılmıştı. Zeliha abla beni görünce gülümsedi.

''Hoş geldin kızım.''

''Hoş buldum Zeliş Sultan. Benim çok acelem var.'' Diyerek merdivenleri çıkmaya başlamıştım. Bir şeyler demişti ama anlamamıştım. Odama girince kapımı kitledim. Ebru bir anda odama dalmaya bayılırdı, en sevdiği dakikalar okul çıkışı.

Okul çantamı yatağıma koyup içinden cüzdanımı ve telefonumu aldım. Askılı siyah çantamı alıp içine hızlıca eşyalarımı doldurdum. Yatağımın yanındaki komidini açıp içinden birkaç kıyafetimi çıkarttım. Altta kalan küçük kutuyu elime aldım ve şifoniyerin arkasında olan kilidiyle kutunun kilidini açtım. İçinden biriktirdiğim paraların yarısını aldım.

Evet maddi durumumuz iyiydi ama ben diğerleri gibi babama gidip para isteyemiyordum. O zaten bana sürekli veriyordu bende fazlasını biriktiriyordum. Şimdi o biriktirdiklerimi harcayacaktım. Kutuyu çekmeceye kitleyip geri koydum ve üzerine eşyalarımla kapattım. Yani eski haline getirdim. Anahtarı komidinin arkasındaki boşluğa koydum. Çantayı omzumda çaprazlayıp odamdan çıktım. Ebru ile konuşmayıp evden çıkacağım için muhtemelen nedenini öğrenmek için odama girip karıştıracaktı. Nereden mi biliyordum? Ah biz bu seneryoyu en az 50 kez yaşamışızdır.

Odamın kapısını kitleyip anahtarı çantama koydum. Hızlıca merdivenleri inmeye başladığımda karşıma Zeliş Sultan çıktı.

''Veterinere mi?'' Başımı sallayıp onayladım. Birden elimi tuttu ve avucundaki kağıtları elime bırakırken diğer yandan da elimi sıkıyordu. Kaşlarımı çatıp elime baktım.

''Bu ney?''

''Kızım lazım olur al yanına.'' Elini çektiğinde avucumu açtım ve içindeki paralara baktım. Şaşkınca başımı kaldırıp baktığımda zaten suratıma bakıyordu. ''Yok olmaz alamam.''

''Damla al dedim.''

''Abla benim fazlasıyla var. Ben bunu alamam. Sen ev almak istemiyor musun şimdi neden bana para veriyorsun be ablam.''

''Kızım babandan isteyemediğini biliyorum...''

''Ben biriktiriyorum.'' Elini tutup avucuna paraları geri koydum ve gülümseyerek gözlerine bakarak konuştum. ''Al sen bunları.'' Avucunu parmaklarıyla kapattım. Ardından gülümseyip evin kapısını açıp koşarak bahçe kapısına ilerledim. Kapıdan çıkıp ardından kapattığımda evin kapısını kapalı olduğunu gördüm. Hızlıca Erdem'in arabasına gidip arabaya bindim.

Erdem Okyanus'u seviyordu. Ben arabaya binince Okyanus benim kucağıma atladı. Gülerek kemerimi taktığımda Erdem bana bakıyordu. Başımı iki yana salladım. ''Niye öyle bakıyorsun?''

''Niye üzerini değiştirmedin?'' Üzerime baktığımda önce boynumdaki kravat gözüme karptı. Kravatı çekiştirerek çıkartmaya çalışırken konuştum.

''Kliniğe gideceğiz birde giyinmeyi düşünemezdim.'' Kravatımı çıkarttım ve katlayıp çantama sıkıştırdığımda Erdem arabayı çalıştırdı. Gömleğimin iki düğmesin ide açıp yakamı biraz açtırdım. Kravattan nefret ediyordum. Sanki tasmamızmış gibi sıkıyordu. Ardından kucağımdaki Okyanus'a baktığımda iki bacağımın üzerine oturmuş bana bakıyordu. Gülümseyerek ellerimin arasına alıp havaya kaldırdım.

''Niye bana öyle bakıyorsun?'' Bir şey demeden bakmaya devam ettiğinde tekrardan bacaklarımın üzerine koydum ve başını sevmeye başladım. O an gözlerini kapattı.

''Uykusu var sanırım.'' Erdem'in dediğini başımla onayladım. Başını sevmeye devam ederken Erdem'e döndüm. Elindeki telefona bakıp arabayı kullanıyordu.

''Nereye gidiyoruz?'' diye sorduğumda telefonu ayarlamış ve arabanın ortasındaki ekranın üzerindeki telefon yerine koymuştu. Bu bir navigasyondu.

''Valla en yakını yarım saat.'' Başımı telefondan ayırıp ona çevirdim.''Ciddi misin?'' Gülümseyip başıyla onayladı. Ardından sola döndü ve caddeye çıkmıştı. ''Bu bölgede resmen veteriner kıtlığı var.'' Dediğinde gülümseyip Okyanus'a döndüm. Uyumuştu. Elimi başından çektiğim an gözlerini açtı ve doğrudan bana baktı. ''Sen uyumadın mı?'' Gözlerini kırpıştırıyordu. Uykusu vardı ama uyumuyordu. Patisini elime attığında dudaklarım iki yana kıvrıldı. ''Başını mı okşayayım?''

''Miyav.'' Gülerek tekrardan elimi başına götürdüm. Gözlerini yeniden kapattı. ''İsteyeceği şeyi çok iyi biliyor.'' Erdem bana dönüp gülümseyerek konuştuğunda gülümseyip bakışlarımı kaçırdım. ''Çok konuşma yola odaklan.''

''Onuda yaparız.'' Dediği şeye ikimizde gülmüştük. Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi biraz kapattım.

''Sende yorgunsun uyu ben seni uyandırırım.'' Erdem'e döndüğümde gülümseyip uyumam için başını salladı. İtiraz edecek gibi değildim başım onun tarafına dönük gözlerimi kapattım ve uyumaya başladım.

--------
😊

Continue Reading

You'll Also Like

18.4K 406 19
okumanızı tavsiye etiğim kitapları görmek için tıklayın . Dikkat !!! Minak spoiler bulunmakta ama çok minak .
298K 22.2K 52
WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayılmış geniş postları eğilerek aldı. Geniş...
873K 60.7K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
864K 87.3K 44
[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Fr...