ATEŞPARE (+18)

By cerennmelek

43.9M 2M 6M

Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünk... More

ATEŞPARE
1.Bölüm: V
2.Bölüm: KAOS
3.Bölüm: O PİTİ PİTİ
4.Bölüm: KANLI YÜZLER
5.Bölüm: ATEŞ PARÇASI
6.Bölüm: SOĞUK SAVAŞ
7.Bölüm: ŞEKİL DEĞİŞTİREN
8.Bölüm: KAYBEDİŞ
9.Bölüm: ESARET
11.Bölüm: TUTKULAR VE SAVAŞLAR
12.Bölüm: SAHTEKAR CİNAYETLER
13.Bölüm: MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
14.Bölüm: KARANLIK SIRLAR
15.Bölüm: OYUNBAZ UYKULAR
16.Bölüm: KURT MU KUZU MU
17.Bölüm: VEDALAR VE BAŞLANGIÇLAR
18.Bölüm: TANRININ CİLVESİ
19.Bölüm: YANGINDAN TAŞAN ATEŞ PARÇASI
20.Bölüm: KURTLAR SOFRASI
21.Bölüm: HİLEKAR DOKUNUŞLAR
22.Bölüm: KANLI PİYON
23.Bölüm: KANIŞLAR VE KAZANIŞLAR
24.Bölüm: SAHTE SEVGİLİLER
25.Bölüm: ALANGUVALARIN MUCİZELERİ
26.Bölüm: KÜÇÜK KIYAMET
27.Bölüm: ŞEHVETİN TEHDİTKAR CAZİBESİ
28.Bölüm: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ
29.Bölüm: KIVILCIM
30.Bölüm: PERDELENEN KUŞKULAR
31.Bölüm: TEHLİKELİ SULAR
32.Bölüm: ATEŞ ÇIKMAZI
33.Bölüm: BÜYÜK PATLAMA
34.Bölüm: AZRAİL'İN PENÇESİ
35.Bölüm: YER ALTI
36.Bölüm: DOLAMBAÇLI HAYATLAR VE ÇARPIK OYUNLAR
37.Bölüm: KANLI MAKAS
38.Bölüm: SAHİPSİZ KİMLİKLER
39.Bölüm: MELEKLER VE ŞEYTANLAR
40.Bölüm: CANAVAR
41.Bölüm: MADALYONUN İKİ YÜZÜ
42.Bölüm: AŞKLAR VE ZAAFLAR
ÖZEL BÖLÜM
43.Bölüm: YALAN SANATI
44.Bölüm: DOMİNO TAŞLARI
45.Bölüm: TUTUKLU ZİHİNLER ZİNDANI
46.Bölüm: ACI KAN
47.BÖLÜM: LANETLİ MASKELER
48.Bölüm: VAHŞETİN ÇAĞRISI
49.Bölüm: AŞKA YENİLİŞ
50.Bölüm: GEÇMİŞİN KANLI SAHNELERİ
51.Bölüm: YANGINA DÜŞMÜŞ ATEŞ PARÇASI
52.Bölüm: ÜÇÜNCÜ İHTİMAL
53.Bölüm: İNSAN AVI
54.Bölüm: KOBRA'NIN ZEHRİ
55.Bölüm: ATEŞ HATTI
56.Bölüm: KAPANMAYAN DAVALAR
57.Bölüm: SANAT ESERİ
58.Bölüm: KATİL AVCISI
59.Bölüm: ALEV BEDENLERDEN KÜL RUHLARA
60. Bölüm: KAYBEDİLMİŞ ZAFER
61.Bölüm: RESİM HIRSIZI
62.Bölüm: HEZARPARE
ÖZEL BÖLÜM: ATEŞ ALANGUVA
63.Bölüm: İNTİKAM TİMİ
64.Bölüm: KIRIK YOK OLUŞLAR
65.Bölüm: İKİNCİ PERDE
66.Bölüm: CANAVARIN ÖTESİNDE
67.Bölüm: KÖTÜLÜĞÜN TOHUMU
68.Bölüm: GÜÇLÜ ADIMLAR VE KURNAZ SAVAŞLAR
69.Bölüm: GÜNAHKARLARIN SON GÜNAHLARI
ALINTI VE DUYURU
70.Bölüm: PANZEHİR
71.Bölüm: İSYAN
72.Bölüm: EN GÜZEL ZARAR
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
ÖZEL BÖLÜM: AYLİN
73.Bölüm: EFSANELER UNUTULMAZ
74.Bölüm: CANAVARI ANLAMAK VE ADALETİ ARAMAK
75.Bölüm: EN ZOR SAVAŞ
ÖZEL BÖLÜM: PUSAT
76.Bölüm: YIKIM VE KIYIM

10.Bölüm: KABULLENİŞ

500K 32.5K 63.1K
By cerennmelek




Florance And The Machine - Heavy In Your Arms






Her insanın hayatında dönüşü olmayan dönüm noktaları vardır. O ilk noktaya ilk bilinçle işlediğim cinayetle girmiştim ve her cinayette daha çok içe çekilmiştim. Şimdiyse son hızla giden, freni patlamış bir araba gibiydim asla durduramıyordum içimdeki canavarı. Ve çarpana kadar da durmayacaktı.

Çarpmış mıydım?

Karşımdaki adamı öldürmemiştim ama benim için o da bir dönüm noktasıydı. Ya o beni öldürecekti ya ben onu, ortası olmayacaktı.

Özlemden burun ucumu sızlatan ablam karşımdaydı, koca dünyaya sığdıramadığım ablamı küçücük ekrana sığdırmışlar ve bir silah doğrultmuşlardı.

"Seni öldürürüm." Dedim buz gibi sesimle. "Onun canını ortaya koyup beni parmağında oynatamazsın sen Alanguva!" Dedim yükselen sesimle.

Keyiflendi daha da.

"Onun canına kast eden canını alırım." Kafasını olumlu anlamda salladı ağır ağır.

"Bu kabul ettiğin anlamına geliyor, esareti?" Esaret dediği tam olarak sınırları neydi bilmiyorum ancak onun için bir şeyler yapmamı isteyecekti ve buna beni çıldırtmak için esaret diyordu.

"Hayır, ben kabul etmeyeceğim sende o nişancını derhal geri çekeceksin."

"Öyle mi?" Dedi keyifle. "Nasıl olacakmış bu?"

"Onun kılına zarar verirsen, kimseyi yaşatmam!"

"Karşımda, elin kolun bağlı duruyorsun. Ne yapabilirsin ki?" Bunu gerçekten merak ediyormuş gibiydi, kudurtmak için sormamıştı.

"O yaşamazsa, benim yaşamamın da V'nin yaşamasının da bir önemi kalmaz. O senin tek kozun, tek kozunu yok edemezsin. Edersen hiçbir şansın kalmayacağını adın gibi biliyorsun." Bu demekti ki eğer onu öldürürsen, V'de ölür.

Ekranda ablamın yanına, tanıdık bir sima yaklaşıyordu. Kaptan, ablamı almaya gidiyordu. Arabasını biraz geride park etmiş ve yürüyordu. Ancak Alanguva daha fazlasını izlememe izin vermedi. Ekranı kapattı. Kolundaki saate yaklaştırdı dudaklarını.

"Geri çekil." Hemen ardından saatin dokunmatik ekranına dokundu.

Pusat bizi izliyordu hala bir köşede. "Bu mu yani? Dedi ve geri çekildin." Beyni yetmiyordu Alanguva'yla aramızdaki sohbete, yargılamıyordum herkes zeki olacak diye bir kaide yoktu zaten.

"Kendinizi güçlü mü sanıyorsunuz siz?" Dedim yaşadığım rahatlamayla. Kaptan ablamı korurdu, tabi Alanguva'ya ne kadar dayanırdı orası da meçhuldü.

"Değil miyiz?" Dedi Ateş, sakince.

"Değilsin, değilsiniz. Kaç kişi gönderdin beni yakalaması için? Kendin çıksaydın ya karşıma. Yaptığın çok onursuz bir hareketti, sonra bir de bir halt başarmış gibi karşıma çıkıp böbürlendin. Senin daha şerefli bir adam olduğunu düşünmüştüm." Küfürsüz hakaretlerim karşısında sinirlendiğini görmek çok kolaydı.

Kaşları derince çatılmış, siyah gömleğinin altındaki kaslı kolları belirginleşmiş ve solukları hızlanmıştı.

"Bu onursuzluk değil. Sen bana bir savaş açtın ve ben karşılık verdim."

"Ben tek kişilik bir savaş başlattım. Sen bir ordu çıkardın karşıma. İsteseydim yüz adamla suikast kuramaz mıydım sana? Emin ol kurardım ama ben karakter sahibiyim. Her ismimin bir karakteri var, her yüzüm sizden bin kat daha şerefli."

"Kadın olduğunu bilseydik-" Diye sözle başladı Pusat.

"Pirinç tanesi büyüklüğündeki beyninle kadınlığımı küçümseme. Senin kaç adamın ben eder? Hanginiz ben edersiniz? Hiçbiriniz. Beni yakaladınız diye kendinizi bir bok mu sandınız? Değilsiniz, paranın verdiği güç olmazsa bir hiçsiniz."

"Gerçekçi olalım, karşında tüm ülkece aranan bir seri katil varsa korunursun. Korktuğumdan değil, emin ol. Sorumluluklarım yüzünden." Kendini aşağılanmış hissettiği için açıklama yapıyordu şuan.

"Teke tek çık karşıma o zaman Alanguva. Sürekli koruma ordusu takma peşime."

"Senin gibi hareketli, dokuz canlı bir yaratığı mı? Hiç sanmıyorum. Ellerimdesin ve kaçıp gitmene izin vermeyeceğim. Tabi teke tek karşına çıkmak eğlenceli olabilir." Dedi son cümlesinde imayla. "Çok üzülme, sadece bir hafta... Bir hafta sonra peşine kimseyi takmayacağım ama ben istesem bile gidemeyeceksin." Yani tehditle değil de, vazgeçemeyeceğim bir şey sunacaktı bana.

Bu heriften her şeyi bekliyordum. Yine ne planlıyordu?

Pusat'a gözleriyle işaret verdi ve Pusat beni kaldırdı. Yine o lanet yere götürüyordu. Pis kokumdan da mı rahatsız olmamıştı, insan duş almama izin verirdi! Lanet herif.

Beyefendinin (!) odasından çıktık. Kelepçeyi yine takmamıştı.

Pusat gergindi, yediği laflar ağır gelmişti sanırım. "Teke tek seni her türlü alırım." Dedi sinirle.

"Öyle mi? Babayı alırsın." Her geçen saniye daha da sinirleniyordu.

"Alamaz mıyım sanıyorsun?"

"Sonuçta karşıma orduyla çıkıp zar zor yakaladın. Neyine güveniyorsun anlamadım ki." Eli sıkıca bir kolumu tutuyordu ve yine geldiğimizde olduğu gibi korumalar eskortluk ediyordu. "Şuraya baksana, tek götürecek cesaretin bile yok." Dedim önden giden iki korumayı gözümle işaret ederek.

"Ateş'in emri."

"Güvenemediyse demek ki." Sabır dilercesine kafasını havaya kaldırdı. "Üzümle Shrek." Havaya kaldırdığı kafasını, yavaşça indirdi. Kıstığı gözleri, sabrının son demlerinde olduğunu anlatır gibiydi.

"Harbiden benziyor la." Diyen arkadaki Ankaralı korumayla iyice ipleri koptu.

"Kesin lan sesinizi, ayağımın altında kalacaksınız." Geri kalan yürüyüşümüz oldukça sakindi. Beni yine hücreme tıkıp kaçtılar.

Sinirle birkaç tur attım. Beynim düşünmeyi, her detayı tekrar incelemeyi durdurmuyordu. Çözemediğim çok fazla şey vardı Alanguva'yla ilgili ve şimdi bir yenisi daha eklenmişti. Bana nasıl bir neden verecekti de ondan gidemeyecektim?











***

Bir hafta daha olmuştu, çıldırmanın eşiğindeydim. Elimin kolumun bağlı olması beni çıldırtıyordu. İlk çıktığım an katliam yaratmak istiyordum.

Yaralarım iyice iyileşmiş, hissettiğim kadarıyla yüzümdeki yaralar da geçmişti. Yine gece gündüz karılmışken, yemeğin yanında verdikleri plastik bıçağı kırmış ve duvara çizik bırakıyordum. Yedi gün olmuş olmalıydı.

Beni yakalamasının üstünden bir ay geçmişti. Bir aydır vahşi bir hayvanı kafesledikleri gibi kafeslemişlerdi. Arada çıkarıp eğleniyor ve geri tıkıyordu. Bu durum zaten çok sinir bozucuyken artık dayanılmaz bir hal almıştı.

Onu çözemiyordum. V'yi başkaları yakalamış olsaydı çoktan işkenceden öldürmüşlerdi. Bu adam neyi bekliyordu? O kafasının içinde neler planlıyordu? Beni yanında tutmak istemesi için bir türlü mantıklı bir açıklama bulamıyordum. Beni ne için esir ediyordu?

Bu bilinmezliğin altında büyük hadiselerin yattığını çok iyi biliyordum. Neyi bekletiyorsa çok tehlikeli bir şeydi. Öyle mafyacılık falan değil, çok daha beyin yakan.

Odanın kapısı bir hafta sonra açıldı, içeri dört adam girdi ve kapının önünde çok daha fazlası vardı.

Biri gelip kolumdan tuttu, bu tuvalet faciasında vurduklarımdan biriydi. Buradan kaçışın yok diyen, gerçekten de kaçamamıştım. Diğer kolumdan tutanda Yusuf'tu.

"Koca dev korktu sizi mi gönderdi bu sefer?" Cevap vermediler, sürüklemeye başladılar. "Bırakın kolumu!" Dedim dişlerim arasından.  Zaten deliyken artık zırdeli olmuştum, yanlış yapıyorlardı.

Bırakmadılar kolumu. "Sizi son kez uyarıyorum." İfadesizlerdi ancak korkuyorlardı. Hepsi benden çekiniyordu.

Durdum, kolumu tutan Yusuf'un elini sertçe ısırdım. Küfür ederek elini çekerken kolum kurtuldu ve diğerine sert bir yumruk geçirdim.

Artık iyileşmiştim, artık kolay kolay durmazdım. Hızla geriye kaçtım, diğerleri de üstüme doğru geliyorlardı ama nasıl gelmek. Çekine çekine, birbirlerine baka baka.

"Sana zarar vermek istemiyoruz." Dedi kızaran eline bakan Yusuf.

"Bana zarar vermezsiniz zaten."

"Bak biz emir kuluyuz." Dedi az önce kolumu tutan diğeri. "Patronun tek emri senin kılına zarar vermeden başka odaya götürmemiz."

"Neden zarar vermiyor muşsunuz? Siz beni porselen bebek mi sanıyorsunuz? Dövüşün hadi!" Etrafımı sarmışlardı ancak hiçbiri bana dokunmayı bırak bir adım bile yaklaşmıyordu.

"Dövüşemeyiz, patron dedi ki gerekirse hepiniz dayak yiyin ama elinizi kaldırmayın. He o demese de biz zaten seni zapt edemeyiz." Korkuyorlardı, arada gençlerde vardı. Yirmilerinin ortalarında olanlar, belki benden küçük olanlar. Eğitim almış olabilirlerdi ancak onlara gelen emirden dolayı, silah bile taşıyamıyorlardı karşımda. Hiçbirinde yoktu.

"Eğer sana zarar verirsek, patron hiçbirimizi yaşatmaz. Eğer gitmene izin verirsek yine hiçbirimizi yaşatmaz." Alanguva'nın ne yaptığını anlamam çok sürmedi. Sınırlarımı görmek istiyordu.

Silahsız, bana asla zarar vermeyecek insanları sırf kaçmak için öldürecek miyim diye görmek istiyordu.

Öldürmezdim. Karşımda savunmasız duran insanları, kaçmak için öldürmezdim.

"Ne kadar güçlü olduğunu biliyorum." Dedi Yusuf, canlı ameliyat edildiğim sırada o da oradaydı. "Yani karar senin."

Sikerler, kaçmam gerekiyordu.

Bir adadaydık, yüzüp kurtulabilirdim ancak Alanguva o kadar uzaklaşmama asla izin vermezdi. Belki blöf yapıyordu ama olan bu sekiz korumaya olabilirdi. Alanguva bu yüzden tehlikeliydi, beyin oyunları yapıyordu.

Bir adım attım, Yusuf'la burun buruna geldik. Yüzüne sert bir yumruk çaktım ardından kasıklarına dizimi geçirdim. Acıyla iki büklüm oldu ama geri çekilmedi, yanından geçecektim bu sefer başka biri karşıma çıktı.

Kaç yaşındaydı on dokuz? Yirmi?

Pes ettim, karşılık vermeyen insanları dövmeyecektim. Dövüp kurtulsam bile bu kattan çıkmama dahi izin vermezdi Alanguva.

"Gidelim şu siktiğimin odasına." Hepsinde rahatlamış bir ifade belirdi, kollarımı tutmadılar bu sefer. Üç tanesi önden, iki tanesi yanımdan diğer üçü de arkamdan geliyordu.

İki kat çıktık, bir odanın önünde durdular. İçeri girdim ve peşimden gelmediler hatta kapıyı da kilitlemediler.

Normal bir odaydı. Açık krem renklerin olduğu, iki kişilik yatağı olan ferah bir oda. Yatağın üstünde bir elbise duruyordu.

Mavi, beyaz çiçekleri olan günlük bir elbise. "Bunu sana giydirip, sokakta gezdireceğim göt herif." Tabi ki de üstümde bir aylık iğrenç şeyden bin kat daha iyiydi. Siyah bir iç çamaşırı takımı da vardı. Seksen beş numara sutyen? Nokta atışı.

Camlar kilitliydi, kırsam bile çok yüksekti. Atlasam ölür müydüm? Yok ölmezdim ancak bir yerlerim kırılır ve kaçamazdım. Sıkıntıyla verdim nefesimi. Odada bir kapı daha vardı. Burası da bir banyoydu.

Kocaman küveti olan, mermerlerinden bile zenginlik akan geniş bir banyo. Ayna vardı. Bir ayın sonunda aynanın önünde durdum.

Keçe gibi olup birbirine girmiş saçlarım, pislikten rengini kaybedip grileşmiş tenimle iğrenç görünüyordum. Adamların neden o kadar korktuğunu artık anlıyordum şimdi. Ben olsam bu tipten bende korkardım. Kaslarım biraz erimişti, yüzüm çok solgun duruyordu. Ne kadar odadaki suyla vücudumu sürekli yıkamaya çalışsam da pislik içindeydim.

Banyoda şampuanlar, duş jelleri ve havlular dışında hiçbir şey yoktu. Koyu renkli, mermer lavabo tezgâhında bir paket sigara, çakmak ve bir şişe şarap vardı. Yanında bir de bardak. Bu iyiydi, çok iyi.

Üstümde leş kokan parçayı çıkardım. Önce duşa kabinde güzelce yıkandım, saçlarımı yarım saatten fazla açmakla uğraştım. Ardından küveti doldurup, köpük kattım. Pahalı şarap şişesinin ve sigara paketini kenara koyarak küvete girdim. Ilık su tüm vücudumu rahatlatmıştı.

Günler sonra ilk defa temiz ve bu kadar iyi hissediyordum. Sigarayı yakıp, şişenin kapağını açtım. Önce sigaradan derin bir nefes aldım, ardından şişeyi dudaklarıma dayadım. Koca birkaç yudum aldım.

Gözlerimi yumdum ve kendimi çok kısa bir anlığına evimde hissettim. Evimde sürekli yaptığım keyif artık benim için büyük bir lüks haline gelmişti. Sen bu hallere düşecek kadın mıydın V?

Beni düşürdükleri her hal için onları halden hale sokup sikecektim.





Kaç dakika kaldım, sayma gereği duymadım ancak bir saatten fazla olduğunun farkındaydım. Kapı çalıyordu, ses vermiyordum.

Dolu sigara paketinin içinde atık beş dal kalmıştı, şişeyi neredeyse yarılamıştım.

Kapının ardından sesler geliyordu. "Eğer ses vermeseniz içeri girmek zorunda kalacağız." Şişeden koca bir yudum daha aldım.

Kapının önündeki hareketlilik azaldı ve on dakika aranın ardından tekrar vuruldu. "Hemen çık ya da ses ver yoksa içeri gireceğim." Ateş Alanguva'nın sesiydi.

Ses vermedim, bir sigara daha yaktım. "Son uyarım."

Ve Alanguva içeri girdi.

Beni ne yaparken görmeyi beklediğini bilmiyordum ancak böylesine bir keyif yapmamı beklemediği kesindi. Kapıyı ardından kapattı, içeri doğru bir adım attı.

Köpüklü su omuzlarıma kadar geliyor ve çıplaklığımı kapatıyordu.

Bugün spor görünüyordu, siyah bir tişörtü ve pantolonu vardı. Çıkmıyordu, yaklaşmıyordu, orada öylece duruyordu.

Mermer zemindeki külleri fark ettiğinde kaşlarını çattı. "Yere kül atma."

"Küllük koymayı unutmuşsunuz." Dedim külümü bir kez daha yere döktüm, sinirleniyordu. Aslında izmaritleri bardağın içine atıyordum ancak kapıyı açtığında rüzgar olmuş ve küller yere dökülmüştü. "Pahalı mermerlerin zarar mı gördü?"

Derin bir nefes aldı, bunu çok sık yapıyordu. Her seferinde göğüsleri şişiyor, kasları ortaya çıkıyordu. Bu sinirimi bozuyordu, güçlü görünmesini istemiyordum.

"Çok kabasınız, biri duş alırken böyle dalmak hiç hoş bir davranış değil."

"İki saattir banyodasın, esir olduğunu unuttun sanırım."

"Günlerdir o bok çukurundayım ve burada keyfime diyecek yok. Neden çıkayım ki?" İşaret parmağımı ve orta parmağımı birleştirerek gel işareti yaptım. Bana doğru birkaç adım daha attı, artık küvetin birkaç adım ötesinde duruyordu.

"Düşündüğüm gibi değilsin."

"Öyle mi beni nasıl hayal ediyordun?" Dedim sigaradan son nefesi alıp, onu sinir etmek için mermerde söndürerek. Ardından diğer izmaritlerin yanına, bardağın içine attım.  "Daha zayıf yoksa daha iri mi? Fiziğimi bu kadar iyi hayal edemediğine eminim. Senin suçun değil, hayalleri zorladığımın farkındayım." Dedim dizimi kırarak, diz kapağımın köpüklerin üstüne çıkmasına neden oldum.

Alanguva'nın bakışları üstümde dikkatle gezindi, önce ıslak omuzlarımda dolandı ardından daha aşağı indi. Ancak çok sürmeden bakışlarını yine gözlerime çıkardı.

"Merhametsiz olduğunu düşünmüştüm ancak hiçbirine kıyamamışsın." Bana az önce oynadığı akıl oyunundan bahsediyordu. "Halbuki kaçmak için her şeyi yapacak gibi duruyordun."

"Sizin gibi şerefsiz olmadığımı söylemiştim."

"Kaçma fırsatın vardı."

"Kaçmama asla izin vermeyecektin."

"Bunu asla bilemeyeceksin." Sen beni aptal mı sanıyorsun acaba? Şarap bardağını kırıp, camını Ateş'in boynuna saplama isteği çık aklımdan. "Durulan ve çık, misafirin var." Yine kimle tehdit edecekti beni pezevenk?

Gerildim ancak belli etmedim. "Yaklaş Alanguva." Sözümü dinledi. Yaklaştı, hatta eğildi ve küvetin hemen yanında diz çöktü. Islak elim siyah tişörtünün yakasına gitti, kendime doğru sertçe çektim. Doğrulduğum için göğüslerimin yarısı ortaya çıkmıştı, köpük artık sadece göğüs ucumu ve aşağısını kapatabiliyordu. Diğer elim ensesine gitti, kendime iyice çektim ve tişörtünü tutan elimi indirdim.

Neden geri çekilmiyor ve karşı koymuyordu? Öylece ona yakınlaşmama izin veriyordu. Yüzü yüzüme fazlasıyla yakındı, sıcak ve sigara kokan nefesi dudaklarıma çarpıyordu.

Az önce indirdiğim elim, bardağa gitti. Alanguva fark ediyor muydu bilmiyordum, şuan onun hakkında hiçbir şey çözemiyordum.

Birazcık daha yaklaştığımda artık konuşsa dudakları dudaklarıma çarpacaktı.

Bardağı sert ve hızlıca mermere vurarak kırdım hemen ardından ona hareket edecek zaman tanımadan ensesine geçirmek için kolumu kaldırdım.

Camın keskin kısmı etini delecekti ki sert bir hareketle bileğimi ters çevirdi, kemiğim kıtlarken bunun kırılma değil ama acı verici bir burkulma olduğunun bilincindeydim.

Keyifle gülümsedi Alanguva. "Beni öldürmeye çalışmaktan artık vazgeçmelisin, bunu asla yapamayacaksın." Güçlüydü. "Misafirimizi daha fazla bekletmek istemeyiz." Bileğimi bıraktı, yavaşça geri çekildi ve ayağa kalktı. "Durulan ve çık, odamda seni bekliyorum."

"Senin o emir veren ağzını-" Sözümü dinlemeden, çıkmadan önce omzundan son bir bakış atarak çıktı banyodan.

Puşt.

Vücudumu duruladım ve gerçekten zevk veren keyfimin sonuna geldim. Vücudumu ve saçlarımı havluyla kurulayıp banyodan çıktım. Oda boştu, yatağın üstündeki ki iç çamaşırlarını ve elbiseyi giyindim.

Ardından odadan çıktım, artık sadece iki koruma vardı. Bir üst kata çıktık ve daha önce iki defa geldiğim Alanguva'nın odasına girdim.

Az önce ıslanan kıyafetlerini değiştirmiş, spor bir gömlek giyinmişti. Gömleğin üst düğmeleri açıktı, kirli sakalları diğer günlere göre biraz daha uzundu.

Karşısına oturdum, bacak bacak üstüne attım. "Kimi kaçırdın?"

"Kimseyi kaçırmadım." Dedi omuz silkerek. "Tatlı dille çağırdım diyelim."

"Kim?"

"Şu küçük, cılız kör kız. Adı neydi?" Düşünüyormuş gibi elini çenesine koydu. "Bahar'dı sanırım." Cümlesinin hemen ardından keyifle gülümsedi.

Az önce oturduğum koltuktan hışımla kalktım.

Bahar korkardı, çok korkardı. Artık tam anlamıyla gözüm dönmüşken Ateş'in dibinde bittim. Beyaz gömleğinin yakalarını sertçe tuttum. "Seni öldürürüm, seni mahvederim. Ona bir şey olursa senin götünden kan alırım."

"Eğer bu kadar fevri olursan onu korkutabilirsin, korkutmak istemezsin değil mi?"

Bahar daha küçüktü!  Çokta ürkek. Odanın kapısı açıldı, içeri iki kişi girdi. Gördüğüm kişiyle ellerim güçsüzce ayrıldı Ateş'in yakasından.

Bahar, gülümseyerek odaya girmişti yanında Pusat'la.

Bu biraz beklenmedikti, Bahar'ı bir krizin ortasında bile görebileceğimi düşünmüştüm ancak bu derece keyifli göreceğimi hiç düşünememiştim.

"Geldik mi?" Diye sordu kafasını çevirdiği Pusat'a. Pusat onun belini tutmuyor ancak elini belinden biraz uzakta tutup yanlış yere gitmesine engel oluyordu.

Bahar, altın sarısı ince telli saçlarını salmış ve üstüne yine çiçekli bir elbise giyinmişti. Rengi de toz pembeydi.

"Geldik." Dedi Pusat bakışlarını Bahar'dan ayırarak. "Aşkın karşında."

Bahar görmeyen gözlerine bir dünya umut sığdırdığı bakışlarını önüne çevirdi. "Aşkın." Dedi o çok özlediğim sesiyle.

"Bahar." Sesimi duymasıyla, heyecanla birkaç adım attı.  Bir yere çarpıp düşmemesi için ona yaklaştım, sıcaklığımı hissettiğinde özlemle sardı kollarını belime. Başını boynuma gömdü, gözyaşları tenimi ıslatırken, ince bedeni titriyordu.

"Aşkın, iyisin." Dedi ağlarken. Bir ay sonra ilk defa iyi hissettim, gerçek anlamda iyi. Yanağımı saçlarına yasladım, sırtını okşadım.

"İyiyim, ağlama." Daha çok ağladı.

"Seni çok özledim." Odada bizim dışımızda Pusat ve Ateş'ten başka kimse yoktu. Pusat odanın kapısını kapatmış ve birkaç adım gerimizde duruyordu.

Bu kadar ağlaması iyi değildi, kalbine zarar veriyordu. Benden ayrıldığında elinden tutarak ikili koltuğa çektim onu, Ateş'in karşısındaki o lanet yerime.

Pusat ne zaman aldığını görmediğim bir bardak suyu uzattı, aldım ve Bahar'ın ellerine tutuşturdum. Sudan birkaç yudum aldı ve geri ellerime bıraktı. Bardağı orta sehpanın üzerine bıraktım.

Sakinleşiyordu, gülümsüyordu. "Sana bir şey oldu diye çok korktuk." Dedi eli kalbine giderken, her canı acıdığında istemsizce bunu yapıyordu. Ve onun eli sürekli kalbineydi.

"Ben sürekli ortadan kaybolurum, ne bu halin? Kendine gel."

"Ama hiç bu kadar uzun sürmemişti." Dedi küçük bir çocuk gibi alt dudağını büzerek. Yüzündeki yaşları ellerimle sildim.

"Buraya nasıl geldin?" Sorumla gülümsedi, kafasını Pusat'a doğru çevirdi. Yani çevirdiğini sandı ancak ona değil de masaya bakıyordu. Sonra yine bana çevirdi başını.

"Rıhtımdaydım, biraz yürüyüş yapmak istedim. Pusat geldi yanıma." Pusat derken sesindeki heyecanı hissetmek benim için zor değildi. Ters ters baktım Pusat'a ancak onun bakışları derince Bahar'ın üstündeydi.

"Seni korkuttu mu?" Eğer bu sorunun cevabı evetse hiç düşünmeden öldürecektim burada o iti.

"Hayır hayır." Dedi Bahar aceleyle. "Bana kendini tanıttı, hatırladım bende hastanede tanıştığımızı. Sonuçta her gün bu kadar yakışıklı bir ses duymuyorum." Dedi kıkırdayarak. Pusat utanmış mıydı? Bakışlarını kaçırması ve aptal aptal sırıtması bana tam da bunu hissettiriyordu."Senin gizli bir iş için gelemediğini söyledi ama beni birkaç saatliğine getirebilirmiş yanına."

"Nasıl hiç tanımadığın bir adama inanırsın? Benim söylediklerimi unuttun mu?"

"Ama o şeker çikolata vermedi ki, babana da götüreceğim demedi. Sana getirecekmiş beni bak iyi ki de gelmişim. Özür dilerim."

"Ne olursa olsun yaptığın çok yanlış, asla bir yabancıya güvenme asla. İhtiyar kafayı yiyecek seni göremeyince."

"Naz'la gezdiğimi sanıyor."

"Bir de yalana mı başladın?"

"Ya kızma, çok özlemiştim seni ama ben sana küstüm. Neden haber vermedin? Ya sen yokken bir şey olsaydı bana ya seni son kez..." Sonlardan bahsetmesinden nefret ediyordum.

"Bahar, nefes al." Dedim sakinleşmesi için.

Alanguva'nın keskin bakışları altında olmak sinirlerimi bozuyordu. Gerçi onunla ilgili her şey sinirlerimi bozuyordu.

"Ablanla tanıştım, çok sevdim." Demek ihtiyar onu yanına almıştı, bu bilgi içimi rahatlattı.

"O nasıl?"

"Başına bir şey geldiğine inanıyor. Hepimizi bu kadar meraklandırman çok yanlış."

"Ona iyi olduğumu söyle, anlat her şeyi."

"İhtiyara da anlatayım mi?" Diye sordu ancak cevap vermedim. Alanguva kafasını iki yana salladı, ardından Pusat'a gözleriyle bir işaret yaptı.

Pusat bu sessiz emre uydu ve kemerindeki silahı çıkardı. Emniyetini açtı ve Bahar'a doğrulttu namluyu. Dişlerimi sıkarak sinirle ikisine baktım. Vurmayacağını biliyordum ancak onun canıyla tehdit edilmek bile sinir bozucuydu. Bu iki etmişti. Alanguva yine sevdiğim birinin canını ortaya koyuyordu ama üçüncüsü olmayacaktı.

"Hayır, hatta ablama da anlatma, bu ikimizin sırrı olsun. Olur mu?"

"Ama onlar da korkuyor."

"Dediğimi yap Bahar."

"Peki." Dedi güçsüzce. Pusat silahı indirdi.

"Nasılsın? Ağrıların aynı mı?" Sorumla kafasını iki yana salladı ancak yüz ifadesini okumak zor değildi.

"Daha iyiyim."

"Bana yalan söylememelisin."

"Sen yokken üzüldüm biraz, ondan birkaç kez kötü oldum ama şimdi çok iyiyim." Şimdi de iyi değildi, beni gördüğü için birden heyecanlanmış ve kalbi yorulmuştu.

"Pusat sana iyi davranmıştır umarım."

Bahar gülümsedi. "Çok kibar ve iyi bir adam."  Aynı adamdan mı söz ediyorduk? Demek koca dev istediği zaman oldukça insana benzeyebiliyordu.

"Yine de sen bir daha onunla buraya gelme." Pusat kısık bakışlarını bana çevirdi, aynı ona baktığım gibi baktı bana.

"Neden ki? Daha ne kadar sürecek gelmen?"

"Bilmiyorum ama bir daha ne olursa olsun onunla buraya gelme. Pusat'ı yormayalım sürekli, o istese de gelme."

"Gelmeyeyim mi Pusat?" Diye sordu titreyen sesiyle.

Pusat şaşırdı. "G-gel tabi."

"Yorulur musun benim yüzümden?"

"Yok, hiç hiç yorulmam." Dedi Pusat. Bahar'a öyle bir bakıyordu ki, hepimizin baktığı gibi ama daha derin. Bu bakış hiç hoşuma gitmemişti. Bahar şirin ve masum halleriyle onu da etkisi altına alıyordu.

"Gördün mü hiç yorulmazmış."

"Olsun sen dediğimi yap. Pusat'la da cilveleşme!" Dedim kendimi tutamayarak. Bahar her an tehlikedeydi, bir iğnenin ucunda yaşıyordu. Zaten aptal bir aşık olma takıntısı vardı. Şuan abartıyor gibi görünsem de ileriyi düşünüyordum.

Bahar'ı tanıyordum, sürekli hayal kuracak ve ona aşık olacaktı. Pusat ise bir daha belki onun karşısına bile çıkmayacaktı. Bahar bunu dert edecek ve güçsüz kalbine biraz daha yük bindirecekti. Buna müsaade edemezdim.

Bahar kıkırdadı, hiç yüzü de kızarmıyordu bu kızın! Pusat'ı öksürük tuttu. İleride duran masadan kendine de su doldurdu ve tek dikişte içti.

"Neden ki?" Diye sordu tatlı tatlı. Bu sefer içtiği su boğazında kaldı Pusat'ın.

"Nedeni mi var Bahar?"

"Tamam tamam kızma yapmam öyle şeyler."

"Yap yap." Dedi birden Pusat, hepimizin başı ona döndüğünde söylediğini yeni fark etti. "Biz gitsek iyi olur artık." Dedi konuyu aniden değiştirerek. Bahar'ın eli elbisemin eteğinde gezindi.

"Ya elbise giyinmişsin." Dedi mutlu olarak. Ardından yüzüme çıktı elleri, bu onun vedalaşma şekliydi. Yanaklarımı öptü.

"Dediklerimi unutma." Dedim bende onu öperken. Gitmesini istemiyordum, bu tanımadığım adamın eline onu bırakmak istemiyordum. Onu almak ve güvenle buradan çıkarmak istiyordum. Ancak ayağa kalktı, Pusat ona yaklaştı.

"Kendine iyi bak tamam mı? Lütfen ben gitmeden önce yanımda ol." Gitmek dediği bir seyahat değildi.

"Hiçbir yere gitmiyorsun Bahar." Dedi Alanguva sessizliğini bozarak. Bu ne demekti?

"Sizde kendinize iyi bakın." Dedi Bahar gülümseyerek.

Önce kolunu tuttu Pusat'ın, ardından ince koluyla Pusat''ın iri koluna girdi. Bu iri adamın yanında küçük bir çocuk gibi duruyordu. Pusat derin bir nefes aldı, Bahar odadan çıkarken Pusat'la konuşuyordu.

"Ne kadar kocamansın." Diyordu Pusat'ın kaslı koluna dokunarak.

"Beğendin mi?" Diyen Pusat'ın ardından başka hiç ses duymadım. En azından bir on dakika falan dinleseydin sözümü Bahar.

"O deve söyle Bahar'dan uzak dursun." Dedim Alanguva'ya sinirle.

Masanın üstünde duran paketten bir dal sigara aldım ve yaktım. Biraz temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Ayağa kalkıp büyük camı açtım, terasa adımımı attım. Serin hava yüzüme çarparken derin bir nefes aldım.

Akşam güneşinin kızıllığı denize vuruyordu. Plan yapmam gerekiyordu ancak önce karşımdaki kişiyi çözmeliydim.

Alanguva yanıma geldi. "Beni bir aydır esir tutuyorsun, bunun bedeli çok ağır olacak." Korkuluklara dirseklerini yasladı.

"Senin yüzünden." Hayretle ona baktım. "Bu kadar hareketli ve asi olmasaydın, kaybettiğini kabullenseydin her şey daha kolay olacaktı."

"Beni leş bir yere tıktın!"

"Kaçamayacağın ya da çılgın bir şey yapamayacağın tek yerdi orası. Ancak artık orada kalmayacaksın."

"Kes şunu! Beni sürekli bir yerlere çekiştirip duramazsın. Canının istediğini yapamazsın, alırım o canı."

"Alırsın, buna gerçekten inanıyorum." Dedi samimi bir şekilde ama aynı zamanda rahatlıkla. "Herkesin hayalinin ötesinde bir karaktersin ama bir kusurun var."

"Neymiş?"

"Merhamet, seri katillik yaparken bile suçsuzlara dokunmuyorsun. Sadece pislikleri öldürüyorsun, bir şey merak ediyorum. Benim ne pisliğimi gördün?"

"Mafya babasısın, yetmez mi?"

"Mafya babası değilim." Mafya babası olmaktan gocunuyordu, her dediğimde bozuluyordu.

"Cebonayan'ın liderisin."

"Cebonayan hakkında ne biliyorsun ki?" Ağzımı arıyordu.

"Gizli ve çok güçlü olduğunu, mafyalığı paravan olarak kullanıp altında başka işler çevirdiğini." Sarı gözleri parıldadı, bu da düşüncemi doğruladı.

"Nasıl işler?"

"Orasını pek çözemedim ama teknolojiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu kadar gizlemeniz de teknolojiyi insanların üstünde uyguladığınızı hissettiriyor, çünkü bir yerden sonra her şey yasadışı."

"Düşündüğümden daha çok şey biliyorsun, düşündüğümden bile daha zekisin."

"Cidden ne yapıyorsunuz? İnsan falan mı klonluyorsunuz?" Yarım ağız güldü, doğruldu ve ellerini ceplerine soktu.

Sert esen rüzgar saçlarımı ve ince elbisenin eteğini havalandırıyordu.

"Böyle şirin elbiseler de sevmem!"  Yüzünü bana doğru eğdi.

"O iğrenç bez parçasından sonra bunu bulduğun için şükret." Haklıydı.

"Bahar'a dediğin şeyi aç! Ne demek ölmeyeceksin?"

"Sana Cebonayan'ı anlatmayacağım şimdilik, önce güvenmem lazım istediğim kıvama geldiğine. Ancak bugün küçük bir parçasını göstereceğim ve bu gösterdiğim şey sayesinde sen seve seve benim safımda olacaksın." Cebonayan ve Bahar'ın yaşamasıyla ilgili nasıl bir bağ olabilirdi? Kalp bulmuştu da beni bu sayede mi kendine çekmeye çalışıyordu?

"Sen daha kiminle oynadığını bilmiyorsun."

"Biliyorum, çok iyi biliyorum. O yüzden bu kadar temkinliyim." Dedi göz kırparak. Sen beni kıvama falan getiremezsin, getirmeye çalışırken elimde oyuncak olursun Alanguva. "Adamlarımın hepsinin ödünü koparıyorsun. Nasıl bir etki bıraktıysan, olduğun kapının önünden geçmeye korkuyorlar."

"Hiç profesyonel değiller."

"Profesyonellerle tanışmanı istemedim, onlar V'den daha acımasız olabiliyorlar."

"Bahar'ı buraya özlem giderelim diye getirmedin! Çıkar ağzındaki baklayı, ona uygun kalp mi buldun?"Tam cevap verecekti ki odanın kapısı hiddetle açıldı. Dönüp bakmadık ikimizde bir süre, yine gözlerle başlattığımız savaşların birinin tam ortasındaydık.

"Ateş!" İçeride yankılanan ince sesle, açık terasın camından ikimizde başımızı içeriye çevirdik.

Öfkeyle bize bakan kişi Alanguva'nın sarışın çıtır sevgilisi Didem'di. Alanguva içeriye geçti, burada kalmaya devam edebilirdim ama asıl eğlence içeride gibi duruyordu.

İçeri girdim, kızı pek takmadan koltuğa oturdum. Az önce biten sigaramı küllükte söndürdüm ve arkama yasladım. Bacaklarımı da orta sehpaya uzattım.

"Ne arıyorsun burada Didem?" Diye olabildiğince sakin bir şekilde sordu Ateş.

"Ne mi arıyorum? Günlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum."

"İzinim olmadan adaya gelemezsin, dışarı çıkar mısın? Daha sonra konuşacağız." Ne adaymış arkadaş!  Adam sevgilisini bile sokmuyordu.

"Kim bu kadın?" Dedi öfkeyle beni süzerken.

"Didem, dediğimi yap." Anlaşılan beyefendimiz önümde tartışmak istemiyordu.

"Hayır, bana bir açıklama borçlusun."

Sabırla Didem'e baktı. "Değilim, kalbini kırmak istemiyorum ama hemen defoluyorsun Didem." Adam haklıydı, bende sevgilimi bir yaratıkla tanıştırmak istemezdim.

Ateş koluna dokunmak istedi ancak izin vermedi, karşıma geçti. Ayakta olduğu için bana yukarıdan bakıyordu. Maşaladığı sarı saçları, abartılı makyajı ve uzun topuklularıyla göz alıcı duruyordu. Ağzının tadını biliyorsun Alanguva.

"Dedikodular doğruymuş!" Beni büyük bir kıskançlıkla süzüyordu. "Demek burada bir aydır kadının tekini saklıyorsun."

"Yalnız kadının teki falan hiç hoş değil." Dedim araya girerek. Benim konuşmama daha da sinirlenmiş gibi görünüyordu.

"Kimsin sen?"

"Ben mi? Bilmem Ateş, kimim ki ben?" Alanguva her geçen saniye daha da öfkeleniyordu, o kudurdukça ben eğleniyordum.

"Sen cevap ver!" Bağırdı o tiz sesiyle. Tamam, artık benim de sinirimi bozmaya başlamıştı.

"Anlatıyorum o zaman benden günah gitti." Alanguva araya girmeye çalıştı ancak Didem onu durdurdu. Aptal gerçekten V olduğumu söyleyeceğimi mi sanıyordu? Bu tepkisine de bakacak olursak, V'yi yakaladığını herkesten saklıyordu.

"Senin bu sevgilin beni sürekli rüyasında görüyormuş, âşık olmuş. Sonra gerçekte de beni bulunca hemen kaçırdı. Ona âşık olmam için bana üç yüz altmış beş gün verdi. İşte bende bir aydır ona âşık olmaya çalışıyorum."

Ateş gülmek ve kızmak arasında kalmış gibiydi. Didem sinir krizleri geçiriyordu.

"Ne diyor bu kadın?" Alanguva artık dayanamıyormuş gibi Didem'in kolunu tuttu.

"Saçma kıskançlıklarınla uğraşamam Didem, buraya nasıl gelebildin sen? Nasıl geldiysen öyle dönüyorsun. Beni daha fazla sinirlendirmek istemezsin." Alanguva'nın yüksek olmayan ancak kısıklığıyla bile insanı ürküten konuşması onu da etkilemiş gibiydi.

Dolu gözleriyle bana baktı ardından Ateş'e. "Bu burada bitmedi." Diye bağırarak çıktı hışımla. Kapıyı da baya sert çarpmıştı.

Ateş yavaşça bana döndü. "Eğleniyor musun?"

"Filmi izlememiş olması benim suçum değil." Dedim laubali bir şekilde, omuz silkerek.

"Tam bir belasın."

"Sevgilinle aranı bozduğum için üzgün değilim." Sadece sevgilinle aranı değil, tüm işlerini bozacağım ve üzgün olmayacağım Alanguva. Sarı gözleri uzunca gezindi üzerimde.

"Sana bir şey göstermek istiyorum." Odanın bir köşesine gitti, daha önce açıldığını görmediğim kapıyı açtı ve bakışlarını yine bana çevirdi. Ayağa kaktım, ona birkaç adım attım.

"Ne göstereceksin? Buradan da Grey'in oyun odası çıkarsa hiç şaşmam." Sürekli alay eder tavrım onu kudurtuyordu ama aynı zamanda eğleniyordu. Hayır, eğlenmesini istemiyordum.

"Olmasını mı isterdin?" Dedi göz kırparak. Yanında durdum içeri girmeden önce. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdım.

"Ama Grey ben olurum." Hemen ardından önüme döndüm ve odaya girdim.

Burası bir oyun odası olabilirdi, koca bilgisayarlarla dolu bir oda. Fazlasıyla teknolojik ve özel bir odaydı. Odanın ortasında kocaman dokunmatik bir bilgisayar vardı. Yanımdan geçti ve bilgisayarın karşısında durdu. Zaten açıktı bilgisayar.

"Bahar için bir kalp bulmadım, onun için bir kalp yarattım." Sözlerinin hemen ardından kenara çekildi ekranı daha rahat görmem için.

Tüm alaylı ifadem aniden yok olurken, tam bilgisayarın önünde durdum. Koca ekranda yapay organ çalışmaları vardı. Gen haritalarının olduğu bir dosya ve Bahar'ın doku örneği.

"Şimdi karar ver, kabul ediyor musun?" Diye sordu kendinden emin bir şekilde.

Ekrana biraz daha yaklaştım. Bakışlarımı Alanguva'ya çevirdim.

Beni bir canla tehdit ederek kendi safına çekememişti ama bana bir can vaat ederek çekebilirdi. Ve o bunu çok iyi biliyordu.

Gözlerimi kırpıştırdım, yutkundum ve sarı gözlerine baktım.

"Kabul ediyorum." İki kelime döküldü dudaklarımdan, nasıl bir milat yaratacaklarını bilmeden.

İşte her şey böyle başladı. Ateş'in bu kadar yakıcı olacağını kim bilebilirdi?

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 43.7K 82
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
1.1M 66.9K 50
"Zamanın gerisinde olanlar, zamanın ilerisinde olanlara ilelebet tutsak kalacaktır. Öyleyse çık ve göster onlara yaranı. Göster yarayı, hâlâ kanayan...
AVVARE By Fatih

Teen Fiction

7.1K 4.3K 10
Geçmişi tamamıyla hatalardan oluşan bir insanın hayatına yeni bir yol çizmek ve hatalarından kurtulmak için izlediği yol ne kadar zor olabilir? Hepim...
152M 3.9M 77
EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok" diye geçistirdim...