BENİM KÜÇÜK KADINIM (+18)

By G_Meyus

2M 34.5K 13.8K

Alt dudağımı dişlerken bana uzandı ve omuzlarımdan sert bir şekilde tutup yatağa atarken çığlığı bastım ama ü... More

ÖNSÖZ
BÖLÜM 1 •Kolye•
BÖLÜM 2 •Seçimler Ve Sonuçlar•
BÖLÜM 3 •Asıl Oyun Şimdi Başlıyor•
BÖLÜM 4 •Beklenmedik An•
BÖLÜM 5 •Kırılmış Gurur•
BÖLÜM 6 •Her şey Aramızda•
BÖLÜM 7 •Öpücük•
BÖLÜM 8 •Büyük Oyun•
BÖLÜM 9 Bar (Part-1)
BÖLÜM 9 •BAR• (Part-2)
BÖLÜM 10 •Gecenin Büyüsü•
BÖLÜM 11 •Oyun Zamanı • (Part-1)
BÖLÜM 12 •Yaklaşan Tehlike•
BÖLÜM 13 •Karar•
BÖLÜM 14 •Bu gece benimle kal•
BÖLÜM 15 •Özür•
BÖLÜM 16 •Seni İstiyorum•
BÖLÜM 17 •Ne kadar tanıyorsun?•

BÖLÜM 11 •Oyun Zamanı•(Part-2)

50K 1.4K 963
By G_Meyus

''Ya lütfen.''

''Senden bir şey sakladığım yok Charlotte. Neden inanmıyorsun?'' diye direttim önden yürürken. Sabah okula geldiğimden beri gülümsediğimi söylediği zamandan beri sonunda aşık olduğumu söyleyip duruyordu.

Ah, ben ve aşık olmak? Hadi ama...

Neden bahsediyoruz.

''Sen aklına sinsi bir olay gelmediği sürece sırıtmazsın. Ya da bir yaramazlık yaptığında...'' diye direttiğinde bu kıza bir ara beni böyle iyi tanıdığı için geçirmeyi aklıma kazdım.

Ama bir ara...

Şuanda ondan kaçmakla meşguldüm ki eğer kalmayıp kafasına geçirirsem üçüncü dünya savaşı çıkardı. ''Yok öyle bir şey.'' dediğimde kolumdan tutuldum ve ona doğru çevrildim.

''Bana bak Ryn. Yeme beni. Böyle devam edersen gider Ryn aşık olmuş diye afiş bastırır üniversitenin her yerine asarım, kapıya da iki tane öğrenci bulur gelen geçen herkese dağıttırırım. '' dediğinde kaşlarımı çattım. 

Tam ona cevap verecektim ki arkamdan bir ses duydum.

''Adryn?''

SİKTİR.

Arkamda duyduğum tanıdık erkek sesiyle dudaklarımı yalarken yutkundum ve Charlotte'un açık kahve gözlerini takip ettim. Ay, arkamdaki lütfen tahmin ettiğim şahsiyet olmasın. Lütfen!

Omzuma dokunan elle istemsizce yanaklarımı ısırmaya başlamıştım.

''Sen aşık mı oldun?'' diye biraz hırıltılı sesiyle konuştuğundan derin bir nefes alıp verdim. 

Sıçtığımın...

Ben durmuş bir cevap verme gereksinimi bile duymazken yanımdaki Charlotte'un sesini duydum.

''Bu seni hiç alakadar etmez.''

''Ben Ryn'e sordum.'' diyerek sert bir şekilde konuştuğunda sesindeki tını yüzünden yerimden sıçradım. Dudaklarımı yalayıp kuruluğunu yok ettiğimde dudaklarımı araladım.

''Gerçekten seni ilgilendirmeyen şeylere-''

''Charlotte bize izin verir misin?''

''Hayır.''

''Charlotte!''

Charlotte bağırması ile konuşmaya karar verdim. Artık birinin bu çocuğa haddini bildirmesi gerekiyordu. ''Oldum ya da olmadım, ne fark eder?'' 

''Seni her gün düzen bir adamı unutup, nasıl birden aşık olabiliyorsun?'' 

''Yenisini bulmak zor olmasa gerek.'' dediğimde düzmek kelimesini kullandığı için ona sinirlenmiştim. Hemde bana!

Bir orospu gibi hissettirmesi canımı sıkmıştı. Ama bana kaşlarını çatması ile geri adım atmamı sağlamıyor hatta daha fazla üzerine gitme isteğimi arttırıyordu.

O ise bana doğru gelmeye başladı.

''Yenisini istemiyorum.''

''Neden?'' Bana doğru sinsi bir kurt gibi yaklaştığında bende ona doğru bir adım attım ve kollarımı göğsümde birleştirip kaşımın tekini havaya kaldırdım.

''Çünkü seni seviyorum.''

''Beni seviyorsun öyle mi? Duydun mu Charlotte beni seviyormuş.'' diyerek sahte bir kahkaha attım.İşte şimdi feci bir şekilde sinirlenmiştim. 

''Bu sevgi ne zaman ortaya çıktı? Benim boynuzlarımı çıkarmadan önce mi yoksa boynuzladıktan sonra mı? Ha Simon, söylesene!'' üzerine doğru bir adım attım.

''Beni en yakın arkadaşımla -ah pardon eski en yakın arkadaşımla- boynuzlarken de beni seviyor muydun? Yoksa bu sevgi patlaması benim bir anda birine aşık olmaya başaladığım zaman mı ortaya çıktı?!''

''Ryn özür dilerim. O bir hataydı, çok sarhoştum ve-'' 

''Bla bla bla. Benim karnım bu yalanlara tok Simon. Cidden ne sanıyordun ki sen? Beni aldattıktan sonra bu yalanlarına inanıp hiç bir şey olmamış gibi tekrardan sevgili olacağımı mı?'' Simon'ın cevap vermediğini görünce onu tek elimle göğsünden itip yolu açarken ''Şimdi siktir git ve bir daha sakın karşıma çıkma.'' dedim. 

Ben yanından geçip giderken Charlotte'da arkamdan geliyordu. O da Simon'ın yanından geçerken ona omuz attı ve omuzlarındaki saçlarını geriye doğru savurup kıvırarak yürüyüp yanıma geldi ve koluma girdi. 

''E akşamki davetiyede ne giyiyorsun?''

Cidden bu kızı seviyordum.

*-*

Akşamki nedenini bilmediğim- çokta sorgulamadığım- davet için annem sabah mesaj atmış ama ben sabah Victor ile uyanıp uğraşırken annemin attığı mesajı ancak Victor beni okula götürürken Charlotte'a mesaj atmak için telefona girdiğimde görmüştüm. Gitmek istemediğimi söylesem iki saat laf edip duracaktı ki bugün hiç azar işitecek halim yoktu. Çünkü gece gördüğüm kabus beni sandığımdan daha fazla etkilemişti ve çok fazla uyumadığım için de halen yorgundum. 

Gitmeyi düşünmüyordum. Gitmeyecektim de. Bir bahane bulup gitmezdim o davetiyeye ama Victor arabadayken birisiyle konuşurken -ki ne konuştuğunu bilmiyordum, dinlememiştim fakat kulağıma davet kelimesi ilişince kararımı değiştirmiştim. Büyük ihtimalle o da aynı davetiyeye gidecekti ve açıkcası bu sabahtan sonra bana nasıl davranacağını merak ediyordum. 

O yüzden öğleden sonra alışveriş için Char ile anlaşıp şirkete gitmeye karar verdim. Belki küçük bir ihtimal de olsa Victor beni o masabaşından alır diye umuyordum ama umduğum gibi olmamış, hala o küçük masada çalışmaya devam ediyordum. 

Bu adamı öldürmeme az kaldı cidden.

Victor'un odasına doğru giderken elimdeki imzalanması gereken basit dosyaları da bahane ederek bu konuyu dile getirip bir açıklık getirmek istiyordum. ''Ya beni oradan alıp eski odama dönmeme izin verirsin, ya da istifa ederim Victor.'' Evet aklımda tam olarak bunu söylemek geçiyordu. Hadi bakalım.

''Imm Bayan Eiryls, nereye böyle?'' diyerek önüme geçen Victor'un çakma sarışın asistanını görünce onu dün sıkıştırıp zorla bilgi aldığım aklıma geldi. Onu patronuna aşık olduğu ve yasaklı fantezi hayalleri kurduğu için tehdit etmiştim. Saf mıydı bunlar? Her denilene inanıyorlardı. Sadece atıp tutmuştum ve o da bunu doğrulamıştı. Eh onları da suçlu bulmak yanlıştı sonuçta aşık olduğu adam yunan tanrısının vücut bulmuş hali gibiydi. Vicdan azabı çekmem lazımdı, ama nedense bir gram bile çekmiyordum. 

''Victor ile görüşeceğim. İmzalaması gereken dosyalar varda.'' dedim elimdeki mavi kapaklı dosyaları sallayarak. 

''Bay Haugens şuanda müsait değil. Siz bana verin ben kendisine imzalatırım.'' deyip elimdeki dosyalara uzanınca anında dosyaları çektim ve ''Ne işi var ki?'' diye sordum kapısına bakarak. 

O da gözlüğünü kenarında işaret parmağıyla ittirip ''Bir toplantıda kendisi.'' dedi.

Bu kadında bugün bir farklılık vardı. Acaba neydi? Kıyafetlerine baktım; yine arkada küçük yırtmacı olan dizde biten siyah bir etek, üzerine üzerini saran ama hafif bol duran beyaz bir gömlek vardı. Ve saçlarını yine her zamanki gibi ensesinde küçük bir topuz yapmıştı. Ee o zaman ne farklılık vardı ki?

Onu süzmemden rahatsız olduğunu belli edercesine boğazını temizlediğinde elini uzattı dosyları almak için. ''Ben imzalatırım teşekkürler.'' dedim geriye dönüp giderken. Ama sonra farklılığın ne olduğunu fark edip durdum ve ''Siera,'' dememle anında bana dönen asistan kadın ne diyeceğimi merak etmiyormuşçasına bana baktı. 

''Gözlük yakışmış.'' dedim gülümseyerek. 

Aradan yarım saat geçmiş ama Victor'un toplantısı hala bitmemişti ve Charlotte'da sürekli saçma sapan mesajlar atıp duruyordu bana. Toplantının ne zaman biteceğini bilmiyordum bu yüzden daha fazla beklemeyip akşamki davet için alışveriş yapacak olan Charlotte'un yanına gitmeye karar verdim. İmzalanacak olan dosyaları aldım ve Siera'ya vermeye karar verdim. Eh sonuçta Victor ile daha çok karşılaşacağımız zaman olacaktı. 

Ama Siera'yı masasında bulamayınca bende dosyaları masanın üzerine bıraktım. Bir de onu bekleyemezdim zaten yeterince geç kalmıştım az daha geç kalırsam Charlotte bu sefer tehdit mesajlarıyla kalmaz kesin olarak beni öldürürdü. 

Tam dönüp gidecektim ki Victor'un odasının kapısı açıldı ve ben kendisinin çıkmasını beklerken içeriden sarışın bir kadın çıktı. Ve kesinlikle Siera değildi. 

Yanımdan geçip giderken dudağının kenarını eliyle sildi. Süper kısa siyah bir elbise ve platform topuklu bir ayakkabı giymiş, saçlarını salık bırakmıştı.Bu kadını daha önce gördüğüme yemin edebilirim ama tam olarak nerede gördüğümü hatırlayamıyorum. 

Zorla Charlotte ile geçen iki buçuk saatlik alışverişten ayaklarımın su toplayacağı bahanesiyle alışverişi bitirmiştim. Eğer biraz daha onunla alışveriş yapmaya devam edersem gerçekten de su toplayacaktı çünkü on saniye bile dinlenmeden sürekli kıyafet deniyor ve mağaza değiştirip duruyordu. Alışveriş yapmayı severdim normalde ama Charlotte'a kimse ayak uyduramazdı orası ayrı. 

Çok gecikmek istemediğimden eve gitmek yerine Charlotte'a gitmiş ve orada hazırlanmıştım. Annemler de geçerken beni alacaklardı böylelikle zamandan tasarruf etmiş olacaktık. Ne kadar zekice ama...

Üzerime pullu pudra pembesi kısa bir elbise giymiştim. Uzun kollu ama sırt dekolteli bir elbiseydi. Dekoltesi sırtımı tamamen açıkta bırakırken yan tarafları da v şeklinde kesmişti. Saçlarımı dekoltemin gözükmesi için maşalayıp dağıttım ve gevşek bir at kuyruğu yaptım. Saçlarımın önlerinden küçük bir tutam çıkartıp gözlerimi ön plana çıkartan siyah gölgeli bir makyaj yapmış ama bu sefer dudakları geri planda bırakarak soluk renkte bir ruj sürmüştüm. 

En sonunda da parlak elbisemle aynı tonda bir topuklu ayakkabı giyerek siyah el çantamı aldım ve dışarıda beni bekleyen arabaya bindim. Annem yine her zamanki gibi çok şık beyaz bir elbise giyerken ve babamda takım elbise giymişti.  Bir konu hakkında tartışıyorlardı o yüzden sohbetlerini bölmedim ve dahilde olmadan gideceğimiz yere kadar yolu izlemeye başladım. 

Çokta uzun sürmeyen yolculuğumuzdan sonra araba lüks bir salonun kapısında durdu ve hepimiz arabadan indikten sonra vale gelerek arabayı kapının önünden çekti. Babam kolunu dirseğini kırıp kolunu anneme uzattı ve annemde gülümseyerek babamın koluna girdikten sonra birlikte kapıdan içeri girdiler. Eh benim de bir kavalyem olmadığı için tek başıma onları takip ettim. 

İçerisi kocamandı, beyaz örtülerle kaplanmış yüksek yuvarlak masalar vardı ve garsonlar ellerindeki tepsiyle oradan oraya koşuşturup insanlara içki dağıtıyordu. Krem rengi duvarlarda büyük büyük resim tabloları asılıydı, kapalı alan olmasına rağmen içeride orta boyuttu fıskıyeli bir havuz vardı ve yanındaki masalarda da hafif atıştırmalık yiyecekler...

Annemle babam boş bir masanın etrafına geçince garson hemen yanımıza geldi ve bize birer içki ikram etti. Aradan çok geçmeden daha önce hiç tanışmadığım orta yaşlı bir adam babamın sırtına hafif dokunup yanımıza gelince adam kendini tanıtma gereksinimi bile duymadan bir sohbete daldılar. Sanırım tanımayan bir tek bendim... 

İçkimden bir yudum alırken sahnede canlı şarkı söyleyen bir kadın, çello çalan-sanıyorsam çelloydu o- ve piyano çalan iki adam vardı. Şarkının sözlerini bilmiyordum ama kadın o kadar naif bir şekilde söylüyordu ki insan durup saatlerce onu dinleyebilirdi. 

Masada konuşmayan tek kişi ben iken sıkıldım ve tebessüm edip yanlarından ayrılırken atıştırmalıkların olduğu masaya gittim. Bugün doğru düzgün bir şey yememiştim, aslında neredeyse hiç bir şey yememiştim. Sadece Charlotte kıyafet denerken ve benim onu beklediğim uzun dakikalarda bir kaç çikolata gömmüştüm o kadar. 

O yüzden şuradaki masadan birkaç küçük kek alsam çok iyi olurdu. Acaba görgüsüz gibi görünür müydüm ki? Buradaki çoğu zengin kişinin kınayıcı bakışlarına maruz kalırdım en kötü ihtimalle. Aman siktir etsenize, benim midemdem onlara ne ki? Onlar yemiyor diye bende yemeyecek değildim.  

Masanın yanına gidip hangi kekten yiyeceğime bakıyordum. O kadar fazla çeşit var ki bunların gece sonunda çöpe gidecek olması beni üzüyordu. Buradan artan ve hiç dokunulmayan şeyleri sokakta kalan kedi köpeklere veya evsizlere verilmeyip de çöpe atılacak olması benim üzülmemi hemde sinirlenmemi sağlıyordu. Düşüncesiz, gereksiz insanlar...

''Bence vişneli olanları dene tatları çok güzel. Eminim sende seversin.'' 

Kafamı keklerden kaldırdığımda yanımda dikilen uzun boylu adama çevirdim. ''Seveceğimi nereden biliyorsunuz?'' diye sorduğumda gülümseyerek yanaklarının iki tarafının da içe göçmesini sağladı. Aman Tanrım, gamze miydi onlar!

''Sevmeyebilirsin de tabi, benimki sadece bir tahmin.'' dedi bana bakarak. Benden birkaç santim uzundu topuklularımı çıkartsam dahi aramızda çokta boy farkı olacağını düşünmüyordum. Elaya çalan gözleri, kemikli bir suratı ve düz bir burnu vardı. Diğer kişilerin aksine renkli giyinen birkaç kişiden birisiydi. Tabi beyaz bir takım elbiseyi renkli sayarsak eğer...

Elinin birini cebinden çıkartıp bana uzattı.  ''Conner ben. Arkadaşlarım bana Conie der.'' dedi gülümseyip tekrar gamzelerini ortaya çıkartırken. Adama ne kadar baktım bilmiyorum ama kaşlarını havaya kaldırınca dalgınlıktan çıkıp ''Aderyn. Ryn der genelde herkes.'' dedim uzattığı eli sıkarken. 

''Güzel isim,''

''Teşekkürler.''

Yanımızdan geçen garsonu durdurup bir içki kadehi aldı ve yudumladı. ''Ee okuyor musun Ryn? Ryn dedim ama eğer bir sakıncası vars-''

''Hayır hayır sakıncası yok. Bende Ryn'i tercih ediyorum...Evet, okuyorum.''

''Hmm nerede?''

''Harvard.'' dediğimde gözleri kocaman açıldı. ''Harvard demek ha, vay canına. Mükemmel. Hangi bölüm? Dur söyleme ben tahmin edeyim,'' gözlerini birkaç saniye kapadı ve düşünüyormuş gibi yaptı. Gözlerini açtığında ise parmaklarını şıklatıp ''Hukuk?'' diye sordu.

''Hukuk mu? Harvard adaleti ile ünlenen bir okul olabilir ama oraya giren herkes hukuk okuyor olamaz sonuçta. Ki zaten pek hukuk okuyan bir tipim olduğunu düşünmüyorum.'' 

''Neden? Bence sende tam olarak da öyle bir tip var. Ne istediğini ve ne yaptığını bilen birisine benziyorsun.'' 

''Beni tanımadan bu kararları verdiğine göre bence sen fazla ön yargılı birisisin. '' dediğimde omuzunu silkti. ''Ne yapalım, huylu huyundan vazgeçmez.''

Bu cümlesi beni gülümsetmişti. Gözleriyle kekleri işaret edince sorgularcasına kaşlarımı kaldırdım. ''Denemeyecek misin?'' diye sordu. Bende onun gibi omzumu silkip önerdiği vişneli kekten küçük bir ısırık almam ile birlikte gözlerim kocaman açılmıştı. 

''Mm Tanrım,'' Ne koymuşlardı bunun içine? Efsaneydiler resmen. Acaba anlaştıkları catering firmasıyla konuşsam bana tarifini verirler miydi ki? Verseler bile evde yapabileceğimi sanmıyordum. 

''Beğeneceğini söylemiştim.'' dedi Connor bilmiş bir tavırla. O sırada gözlerim onun arkasında garsonların girip çıktığı koridorda elini tuttuğu balık bir elbise giymiş kadını zorla götüren Victor'a kaydı. Tabi zorla götürmüyor da olabilirdi ama sanki Victor biraz sinirli gibiydi. Gerçi Victor sürekli sinirli gibi dururdu ki... Nasıl olur da onun gibi yirmi dört saatinin 16 saatinde kaşları çatık dolaşan bir adam bu kadar yakışıklı olurdu, aklım almıyordu. Alnında tek bir kırışık bile yoktu adamın.

Umarım yaşlanınca yüzü kırışıklıklardan tanınamaz olur, amin.

Arkalarından uzun süre bakmış olmalıyım ki Connor elini gözümün önünde salladı. ''Daldın gittin. Kekin güzel olduğunu biliyordum da seni böyle daldıracak kadar olduğunu bilmiyordum.'' dedi gülümseyerek. 

Tanrım, bu herif hep böyle gülümsüyor muydu?

Eğer sevgilim olsaydı ona gülümserken ki oluşan belediye çukurlarını herkese göstermesini yasaklardım. 

Connor ile bir süre muhabbet ettikten sonra Victor tek başına gittiği yerden geri dönmüştü. Sahi nereye gitmişti ki o? Ama şuan sinirli olduğundan adım kadar emindim. Kaşlarını çatmasa bile gözlerinin içinden resmen öfke okunuyordu. 

Gözleri etrafı tararken yanına gülümseyerek yaşlı bir kadın geldi. Kadının elini tutup tersini yavaşça öperken kadının söylediği bir şeye gülümsedi. Kadın her ne kadar muhabbet etmek istese de Victor'un pek de havasında olduğu söylenemezdi.

İşte bu!

Kafasını çevirdiğinde anında gözleri gözlerime kaymış olsa da tek başıma olmadığımı fark edince kaşları hafiften çatıldı. Evet, yine çatıldı. Bende bakışlarımı anında ondan çekip Conner'ın gülümseyerek anlattığı ama benim dinlemediğim şeye kahkaha attım. Her ne kadar dikkatimi vermek istesem de aklım hala Victor'daydı. Buraya baktığından emindim.

Kaçamak bir bakış attığımda yaşlı kadının onu bir masaya yönlendirdiğini gördüm. Yaşlı bunak...

''Değil mi ama?'' 

''Hı?''

''Anlatıklarım çok sıkıcı sanırım, senin pek ilgini çekmişe benzemiyor.'' Conner öyle deyince onu dinlemediğim için mahcup olmuştum. 

''Özür dilerim. Ben-''

''Boşver. Kime bakıyorsun sen deminden beri?'' 

''Ne? Hiç kimse.'' Bana inanmayan bir bakış attığında elimi elinin üzerine koyarken ''Gerçekten hiç kimseye baktığım yok. Sadece buradaki kişileri süzüyordum.'' dedim. 

''Hayır, buradaki kişileri gözlerinle soyuyordun resmen.'' demesiyle utanmam gerektiği yerde içten bir kahkaha dudaklarımdan kaçtı.

''Bayan Eirlys, bu ne güzel sürpriz böyle.''

Arkamda duyduğum tanıdık erkek sesiyle dudaklarımı yaladım ve ıslattım. Belime dokunan kocaman el ile yanaklarım ısınmaya çoktan başlamıştı. 

Bu kokuyu tanıyordum. Sabah kalktığımda kendi alışık olduğum kokuya farklılık katan insana aitti!

Şüphesiz, en kalıplı ve uzun boylu olan adam sabah aynında uyandığım kişiydi. 

Bana dikkatle bakarken gözlerinde ne olduğunu anlayamıyordum. Az önceki sinirli halinden eser yoktu. Ama bu adamın gözleri koyulaşmaya başlamıştı. 

Kafasını Conner'dan çekip bana baktığından saçları geriye doğru elleriyle taranmış gibi duruyordu. 

Çok yakışıklıydı. Tanrım, gerçekten çok mükemmeldi.  

Ama o adam bana öyle bir bakıyordu ki geriye doğru bir adım atmadan edemedim.

O ise bu hamleyi donuk bir şekilde bakış atıp harketlerimin her zerresini incelercesine bakarken yutkundum. 

''Aderyn...'' dediğinde ses tonu karnımda aşağıya doğru anlık uyarıldığımı hissettiğimde kendime küfretmeden edemedim. Adam bana şuan öldürecek seri katil gibi bakıyordu, ben ondan etkileniyordum.

''Siz tanışıyor musunuz?'' diye sordu Conner bir bana bir ona bakarak.

Victor bana baktı, bende ona. Tam ağzını açıp cevap verecekti ki ben ondan atik davranıp cevap verdim.

''Hayır,''

Hayır mı?

Güldü?

''Ne bu şimdi? İntikam falan mı alıyorsun?'' dedi elini koluma koyarken.

Conner kaşlarını çatmış bir koluma bir Victor'a bakıyordu. Burada neler döndüğünü anlamıyordu.

Victor'un elini kolumdan çektim ve ''Neden bahsettiğinizi anlamıyorum, beyefendi...'' dedim onu tanımamazlıktan gelerek.

Victor'un kaşları önce havaya kalktı sonra da çatıldı. O sırada Conner duruma el atarak ''Hadi dans edelim.'' dedi.

NE?

''Ne?'' Victor ile aynı anda söyleyince Conner dudaklarını büzdü ve ''Mm en iyisi kibar bir beyefendi gibi sorayım.'' dedi ve önüme geçip hafif eğilirken elini uzattı. ''Bana bu dansı lütfeder misiniz güzel bayan?'' diye sordu. O böyle yapınca aklıma birden yakışıklı prensin Sindirella'ya dans teklif edişi geldi. Bu da beni gülümsetirken uzattığı eli tıpkı bir prenses gibi yavaşça elimi koydum ve içkimi masaya bırakıp Conner'ın beni salonun ortasında dans etmeye başlayan iki-üç çiftin arasında sürüklemesine izin verdim. 

Victor ise arkamızdan bakıyordu. Tıpkı o gün Amalie ile çekip giderken benim onların arkasından baktığım gibi. 

Oh olsun.

Şarkıcı kadın yavaş tempoda latince bir şarkı söylemeye başladı. Conner elinin birinin açık olan sırtıma  koydu ve diğer elini de havada elimle buluşturdu. Dans etmeyi severdim ama tanımadığım kişilerle dans etmek pek huyum değildi. 

Eğer bunun sonucunda Victor sinirlenecek ise buna da vardım ben. 

Victor'un bizi izlediğine emindim. Yavaş bir şekilde Conner kendi etrafımda döndürürken beni o sırada bize öfkeli bakışlarını sunan Victor'u gördüm.Çok kötü bakıyordu, hemde çok çok kötü..

Ama sinirlendiği her halinden belliydi.  Onu daha da sinirlendirmek adına Conner'a daha da yaklaştım ve kulağıma doğru eğilip bir şeyler fısıldadı. Sesten ne dediğini anlamasam da yine de otuz iki dişimi göstererek sırıttım. 

Ups!

Victor bize doğru yürüyordu.

O kadar seri adımlarla yürümüştü ki ben daha kendimi Conner'dan ayıramadan o Conner'ı benden ayırıp kendisine çevirmiş ve yüzüne yumruğu indirmişti. 

Yok artık!

Gözlerim sonuna kadar açılıp ağzım bir o şeklini alırken elimle ağzımı kapattım.

Conner Victor'un attığı yumruk ile yere düşerken müziğin sesi gitmiş, garsonlar ellerinde tepsiyle oldukları yerde durup bize bakıyorlardı. Victor yere yatan çocuğun üzerine eğilip tekrar bir yumruk savurunca Conner'ın dudağı patlamıştı ve o patlamış yerden kan sızıyordu. Etrafta şaşkın şaşkın bakan insanlar varken ve bende o insanlardan biriyken Victor tekrardan bir yumruk savurmaya kalkışınca yumruğunu havada yakaladım ve ''KES ŞUNU!'' diye bağırdım. 

Bağırmam ile Victor bedenini oynatmadan kafasını kaldırdı ve bana baktı. ''Yeter.'' diye fısıldayınca doğruldu ve doğrulması ile mengene gibi bileğimi kavrayıp beni çekiştirmeye başladı. 

Etrafta çıt ses yoktu. 

Kolumu çekiştirip bileğimi kurtarmak istesem de bu pek mümkün görünmüyordu. Beni kapıdan dışarı çekiştirirken ''Sen ne yaptığını sanıyorsun?'' diye bağırdım. O da bir anda durdu, ani duruşu yüzünden bedenim bedenine çarptı.

''ASIL SEN NE YAPTIĞINI SANIYORSUN ADERYN?'' 

O da bana bağırdı.

''Ne yapıyormuşum ben?!''

''O içerideki saçma gösteri de neyin nesiydi?''

"Saçma gösteri ha? Sen aynısını yaparken bir şey yok, ama ben yapınca saçma gösteri mi oluyor?"

Burnundan bir nefes çekti ve bir daha o nefesi de vermedi.

"Hem sen kimsin de bana hesap soruyorsun?"

Sabır dilenircesine "Al işte şimdi de kimsin olduk." dedi.

"Ya sen daha dün akşam bana seni umursamıyorum demedin mi? Daha dün akşam ya,"

"Sana seni umursamıyorum demedim." dedi dişlerini sıkıp.

"Umursuyorumda demedin... Sen  bana baksana, sen beni ne zannediyorsun?" dedim boşta kalan elimle göğsüne itirip ama o ızbandut gibi milim bile kıpırdamadı yerinden.

"Ne demek ne zannediyorsun?"

"Benimle kelime oyunları oynama Victor. Daha dün bana patron-asistan çerçevesi içinde görüşmek istediğini belli ettin ama sabah bir kalkıyorum yanımda bana sarılarak uyuyan bir adam... Şimdi ise konuştuğum, tanımadığın bir adamı dövdün. Neden?"

İçine tekrardan derin bir nefes aldı ve başını gökyüzüne çevirip birkaç saniye bekledikten sonra tekrar gözlerimin içine baktı.

"Güzelim-"

"Biz seninle sevgili değiliz Victor, sen bana altı üstü iki güzel laf söyledin diye o laflara inanacak kadar salak değilim ben!Sen git o bunları o gün ofiste düzüştüğün kıza söyle-aaa hatta dur, sen bugün söylemişsindir ona kesin- nasıl olsa bugün onunla birlikte mühim bir toplantı yapmıştın değil mi? "

Sinirden tırnaklarımı avuç içlerime geçirmekten acıdığını hissediyordum ama yine de geçirmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Victor'un gözlerindeki ifade değişince daha fazla ayakta duracak halim yoktu. Yere yığılıp kalmadan önce buradan bir an önce gitmeliydim.

Bileğime sarılı olan kocaman ellerinin içinde bir dal gibi duran elimi hızla çektim. Acımıştı. Yarın kesin burası moraracaktı ama şuan  umrumda bile değildi.

"Sen önce benim neyim olmak istediğine karar ver Victor. Patronumsa patronum gibi davran, başka bir şey ise açıkça söyle. Artık senin oyunlarından sıkıldım ben."

Onu göğsünden ittim. Biliyordum bu kuvvetim normalde onun gibi iri yapılı birisine etkisiz kalırdı ama yine de o bir adım geriye gitmişti itmem ile. Bunu bilerek yapmıştı.

Geriye dönüp merdivenlerden inerken yürümeye başladım.

Adımlarımı tok zeminde vururcasına atarken peşimden gelmesini bekledim. Hep böyle olurdu gelirlerdi, değil mi?

Ama o gelmedi.

Onun gelmediği her adımımda gözlerim daha da doldu.

Helloooooo!!!
Bölüm nasıldı?

Bu arada ben bir karar aldım. Sınır koyuyorum bölüme. Çünkü bunun hepimiz için daha doğru olduğunu düşünüyorum. Hem ben yazdığım bölümlerin karşılığını alacağım hemde siz o kadar süre beklemek zorunda kalmayacaksınız.

Sınır geçildiği an yb yollayacağım.

İnstagram; @G.Meyus

Hepinize mor kalbimi bırakıp gidiyorum 💜

SINIR 300 VOTE VE YORUM

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 56.4K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
1.8M 64K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
107K 6.8K 22
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.6M 67.1K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...